02.10.2009
Cumhurbaşkanı Gül’ün, uzun süredir hazırlandığı TBMM açılış konuşmasının ana eksenine, startını kendisinin vermiş olduğu “Kürt açılımı”nı koyacağı düşünlüyordu, öyle oldu. MHP Lideri Bahçeli, Gül’ün konuşmasında hiç “Türk” sözcüğünü kullanmadığından yakınmış; doğru, fakat Gül aynı konuşmada “Kürt” de demedi, “açılım” kavramını da telaffuz etmedi. Fakat çoğulculuk, demokrasi, farklılıklar içinde bir arada yaşama konusunda çok kapsamlı değerlendirmelerde bulundu ve bu bakımdan “Kürt açılımı”nın ana hatlarını epey net ve kesin bir şekilde çizdi.
Çizdi çizmesine ancak bu konuşmanın, açılımın önündeki en büyük engel olan “toplumsal” ve oradan hareketle de “siyasal” mutabakatı temin etme konusunda çok fazla etkili olduğunu ve olacağını söyleyemeyiz. Şöyle ki muhalefet, yani CHP ile MHP açılıma daha baştan çok sert ve uzlaşmaz bir şekilde karşı çıktı ve hükümetin bocaladığını gördükçe eleştirilerinin dozunu artırdı. Bu nedenle Meclis’te açılıma destek veren tek muhalefet partisi olarak DTP kaldı ki o da somut adımların gelmemesine öfkelenerek hükümetle arasına belirgin bir mesafe koydu.
Hükümetin muhalefete ulaşmasının zor, hatta neredeyse imkansız göründüğü bir atmosferde, doğal olarak “partiler üstü” konumu nedeniyle Cumhurbaşkanı’na önemli bir rol düşmesi beklenir. Ne var ki Gül, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın basın toplantısıyla resmen başlatılan açılım sürecindeki tartışmaları uzaktan izledi ve iktidar ve muhalefet arasındaki giderek artan mesafeyi giderme yolunda somut bir girişimde bulunmadı. Bulunduysa bile bunlar kamuoyuna yansımadı.
Dolayısıyla Gül’ü bir şekilde yeniden tartışmalara dahil edecek olan dünkü konuşmaya belli bir önem atfedildi, atfettik. Ne var ki bu konuşmanın, başta da vurguladığımız gibi, sürecin içine girdiği düşünülen tıkanıklığı aşmada pek bir katkısı olduğu söylenemez. Nitekim muhalefet partileri, konuşmanın ardından, düne kadar dile getirdikleri eleştirileri tekrarlamakla yetindiler. Ekranlarda CHP ve MHP temsilcilerinin, açılımı engelleme misyonlarından asla tereddüt etmedikleri, hatta kendilerinden daha emin oldukları görülüyordu.
Tek başına yola devam
Gül’ün konuşmasında altı çizilecek çok bölüm var, fakat bir yerden sonra bunların pek bir anlamı kalmıyor. Bana kalırsa Gül’ün konuşmasının sırrı, “toplumsal uzlaşma”dan bahsettiği bölümlerde saklıydı. Gül önce, farklı ve karşıt düşüncelerin bulunduğu ortamlarda, karar alma mekanizmasının belli düzeyde uzlaşmayı gerektirdiğinin açık olduğunu vurguladı ve demokratik rejimlerin doğasının, bunu gerektirdiğini söyledi. Ancak sözlerini “uzlaşma, bütün fikirlerin ortalamasını almak değildir” diye sürdürdü. Onun “Öyle olsaydı seçim yapmanın, belli aralıklarla milletin iradesine müracaat etmenin, hükümetlerin kurulması sisteminin, devleti yönetmenin hükümet sorumluluğunda olmasının anlamı kalmazdı. Uzlaşmak, var olan fikirlerin ortalamasını almak anlamına gelseydi, demokratik rejimin sağlıklı işlemesi açısından muhalefetin vazgeçilmezliğinin ve yüklendiği denetleme işlevinin de önemi olmazdı” sözlerinden, Kürt açılımının CHP ve MHP, hatta DTP de katılmasa bile sürdürüleceği, en azından sürdürülmek isteneceği sonucunu çıkarabiliriz. Kuşkusuz muhalefetin, özellikle de CHP’nin, açılımın bazı somut adımlarına destek vermeleri için uğraşılacaktır fakat açılımı yürütenlerin bunda pek de umutlu oldukları söylenemez.
Yazının tamamı için tıklayınız.