Gül'ün şifreleri
1113 Okunma, 0 Yorum
Fikret Bila - Milliyet
Harun Özdemir

03 Ekim 2009

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, TBMM’nin açılışında yaptığı konuşma birçok mesaj içeriyordu. Cumhurbaşkanı’nın isim ve adres vererek konuşmak yerine şifreli mesaj verme yöntemini tercih etmesi, herkesin konuşmayı işine gelen tarafından almasına neden oldu. Gül, bu yöntemi Çankaya’nın tarafsız durduğunu göstermek için seçmiş olabilir. Buna karşılık, konuşmanın satır araları iyi okunduğunda Cumhurbaşkanı’nın hangi konuda hangi tarafta olduğu anlaşılıyordu.

Açılımdan yana
Gül, “Hükümetin başlattığı Kürt açılımı sürecini destekliyorum” demedi ama güçlü şekilde destek verdi. Hatta hükümete “elini çabuk tutması” gerektiğini de söyledi.
Cumhurbaşkanı, “Eğer bu sorunu hızla biz çözmezsek başkası çözer” mesajı vererek, bir an önce somut adımların atılmasını istedi.

Sorunun kaynağı
Cumhurbaşkanı Gül, bugün Kürt sorunu diye tarif edilen sorunun “demokrasi eksikliğinden kaynaklandığı” teşhisinde hükümetle buluştu. Başbakan Erdoğan’ın, “Kürt sorunu vardır ve daha fazla demokrasiyle çözülecektir” söylemine yakın bir konuşma yaptı.

Vatandaşlık bağı ortak payda
Gül, “vatandaşlık bağı”nı çözüm için ortak payda olarak gördüğü mesajını çok sık verdi. Demokratikleşme adımlarıyla vatandaşlık bağının güçleneceğini, bunun da millete aidiyet duygusunu güçlendireceğini söyledi. Bu söylem de Başbakan Erdoğan’ın, “Ortak kimliğimiz vatandaşlık bağıdır” teziyle örtüşüyordu.

Millet konusundaki özen
Cumhurbaşkanı Gül, TBMM konuşmasında “Türk milleti” kavramını üst kimlik olarak öne çıkarmadı. Türk milleti kavramını konuşması boyunca bir kez kullandı. Türk milleti yerine “milletimiz” demeyi yeğledi.
Buna karşılık “Kürt” ve “Kürt sorunu” ifadelerini de kullanmadı. Bu ifadeler yerine “farklılık” kavramını kullandı. Farklılıkları zenginlik olarak görmek gerektiği üzerinde durdu. Bu yaklaşımı itibarıyla MHP’nin “Türk milleti” üst kimliği vurgusu ile CHP’nin “Kürtler bir üst kimlik olan Türk milletinin bir unsurudur” yaklaşımına uzak durdu.

Muhalefete yakın nokta
Cumhurbaşkanı Gül’ün CHP ve MHP’ye yakın durduğu nokta ise, adını vermeden Irak’ı örnek göstermesiydi. Gül, zaman zaman CHP lideri Deniz Baykal’ın da yaptığı gibi etnik ve dini ayrışmaların varacağı noktaları göstermek için kullandığı Irak örneğini dolaylı biçimde şöyle dile getirdi:
“Etnisite ya da din adına kamplaşarak birlik fikrinden uzaklaşan toplumlar da büyük acılarla yüzleşmek zorunda kalıyorlar. Bunu görmek için fazla uzaklara bakmaya gerek yoktur. Sınırlarımızın hemen ötesinde yaşananlar herkes için ibret vesilesi olmalıdır.”
Gül, etnik ve dini alanlarda kılcal damarlarına kadar ayrışmakta olan Irak’ı kötü örnek olarak kamuoyuna sundu.
Irak’tan gelen haberler, Gül’ün ve sık biçimde Baykal’ın vurguladığı riski göstermek açısından önemli. Bu ayrışma Irak’ta meslek tabelalarına kadar yansımış durumda. Serbest meslek sahiplerinin tabelalarına “Doktor-Arap-Sünni”, “Avukat-Arap-Şii”, “Avukat-Kürt-Sünni” gibi ayrıntılar yazdırdıkları haberleri geliyor. Ayrışma buraya kadar inmiş durumda.

Gül’ün rolü
Cumhurbaşkanı Gül, “tarihi fırsat” ifadesiyle bu konuyu gündeme taşımıştı. Ancak çok açık konuşmadı. Sorunun bir an önce çözülmesini istedi ve siyaset kurumuna bu yönde mesajlar verdi.
Ancak, partilerin bir araya gelmesi, uzlaşma arayışları konusunda öncülük etmedi.
Bu işlevin Başbakan’a düştüğü düşüncesiyle, geride durdu. TBMM konuşmasında da aynı hava hâkimdi.

 

 

Y O R U M     :

ÇÖZÜMÜ ISKALAMAK

Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşında tarihte ender görülen yenilgilerden birini yaşamıştır. Fas, Tunus, Cezayir diye başlayan, Mısır, Sudan diye devam eden, Yemen, Arabistan, Irak, tüm Ortadoğu toprakları devletler hukuku kuralları çerçevesinde Lozan’da kaybedilmiştir.

 Bununla beraber şükredilecek bir sonuç da elde edilmiştir ve Türkiye Cumhuriyeti Lozan’la kurulmuştur. Bu antlaşmayı dikkatle okuyanlar bilirler ki, kaybedilen topraklarda sınır değişiklikleri, yurttaşlık ve kimlik haklarından birinci derecede sorumlu devlet hala Türkiye Cumhuriyeti devletidir.

 Yazılarımda ısrarla vurguladığım bir konuya bu yazımda da değinmek istiyorum:

 Lozan’da Türk Müslüman demektir. “Türklük” kavramı AK Parti’nin 301’de yaptığı değişikliğe kadar İslamlık veya Müslümanlık anlamına gelmekteydi.

 T.C.’nin yaşadığı en büyük siyasal kriz olarak gördüğüm ve merkezinde PKK terörünün, uzayan dalgalarında ise Kürt sorununun olduğu bu kompleks sorunsal yapının, anlaşılabilir ve kalıcı çözümünün mümkün olduğunu düşünüyorum.

 Bu nedenle de Lozan Antlaşmasında ısrar ediyorum.

 Türkiye’nin temel kavramlarında tahrifat yapanların çarpıtılmış kavramlar dünyasında bizleri nasıl boğmaya çalıştıklarının farkındayız. Bu kirli ortamda Müslüman olduğumuzu vurgulamaktan kaçınarak 72 milyonluk ülkede ortak değer bulmaya çalışıyoruz.

 Bu mümkün mü?

 Ve sonunda şunu da söyleyebiliyoruz:

 Biz çözmezsek başkaları gelir bu sorunu çözer! 

 Müslüman olduğumuzu söylemekten çekinenler acaba başkalarının çözümünün nasıl olabileceğini hiç düşündüler mi?

 Bize Müslüman olduğumuzu söylemeyi yasaklayanlar mı var?

 Müslümanlık kimin tekelinde?

 Yoksa ipotekli?

 Müslüman asli unsur, gayrimüslim azınlık ise ve bunu dünya da biliyorsa neden başka tanımlar peşindeyiz?

 Anlamıyorum.

 Bu ülkede her Müslümanın dindarlığı binlerce kaynak kitaba ve bin yılı aşkın bir geçmişe dayanır. Müslümanlık dinlere hangi hakları tanımıştır, etnik kimliklere hangilerini…

 Bunlar neden tartışılmıyor?

 Türkiye’nin her yöresinde İslami kaynakları anlayabilen ve bu soruna yanıt verebilen yeter sayıda alim de var. Bunlar neden devrede değil?

 Alevi sorununu çözeceğini iddia edenler, raportörce hazırlanacak bir metin için 7 (!) çalıştaylı bir süreç başlattılar... 

 Ve Alevi Müslümanların hangi hakları olması gerektiğini sendikalara kadar sordular da neden Kürt sorunu veya Demokratik açılım konusunda din bilginlerine başvurmuyorlar?

 Aleviler mi oyalanıyor yoksa Kürt sorunu mu çözülmek istenmiyor?

 Hangisi?                                                                                                                         

 Ben Müslüman kimliğimizde ısrar ederken bazıları;

-“Haydi, herkes namaza!” korkusuna kapılıyor!  

 Kimin ne haddine!

 Eğer çözüm İslam’dan yana aranacaksa;

            -Bu süreçte Marksist – Leninist – Sosyalist – Nasyonal PKK, etkisizleşecek ve Öcalan atomize olacaktır.

            -Şu anda ileri sürülen hiçbir talep, İslami kaynaklardaki kadar bin yılı aşkın bir deneyime sahip değildir. O nedenle İslami çözümler PKK ve DTP’nin önerilerinden daha etkili ve inandırıcı olacaktır.  

            -Yasal haklar ve sınırlar, sivil inisiyatif dediğimiz Müslüman kamu oyunun denetimi ve gözetiminde olacaktır. Yani binlerce kitabın hakemliğinde olacaktır.

            -Devlete ve millete karşı silah kullanmak için artık toplumda hiçbir karşılığı olmayan ve dünyada da modası geçmiş Marksist – Leninist – Sosyalist – Nasyonal gerekçeler etkili olmayacaktır. Büyük çoğunluğu Sünni olan bu insanların, devleti temsil edenlerin her hatasını artık ayaklanma gerekçesi de yapamayacaktır. 

            -Türkiye Lozan’da terk ettiği topraklarda tekrar ekonomik veya siyasal olarak var olmak istiyorsa Kürt sorununu İslami bir modelle çözmek zorundadır. Bu Türkiye’nin bölünmesini değil; aksine, ne kadar büyüyebileceğini gösterecektir. Tartışma yön değiştirecektir.

            -Her vatandaşın yüreğinde İslamiyet az veya çok var olabildiği sürece İslami model başarılı olacak ve haddi aşan kişi, karşısında devletten önce en yakınındaki Müslümanı bulacaktır.

            -Nüfusun %99’unun Müslüman olduğu bir ülkede “Laiklik” Müslümanlar arasında din istismarını, mezhep, tarikat ve cemaat baskısını önlemek için kaçınılmaz olarak var olacaktır.

            -Müslüman olmayanın “azınlık” olduğu bir ülkede “laiklik, ne işe yaramaktadır” sorusu da gerçek anlamda karşılığını bulacak ve İslamcı – Laik tartışması bitecektir.

 

Harun Özdemir






Sayı: 17 | Tarih: 4.10.2009
Mehmet Şevket Eygi
Lüks ve İsraf Haramdır
1439 Okunma
Emine Hocaoğlu
Toktamış Ateş
Osmanlı özentisi
1334 Okunma
Osman Eskicioğlu
Mehmet Niyazi
Tarih ve din (medeniyet ve insan)
1146 Okunma
Abdurrahman Erol
Zülfü Livaneli
Jacques Brel’in adası
1130 Okunma
1 Yorum
Ali Bülent Dilek
Ahmet Hakan
Sevilmeyecek bir yazı
1126 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Fikret Bila
Gül'ün şifreleri
1113 Okunma
Harun Özdemir
Mahir Kaynak
Türkiye projesi
1107 Okunma
Süleyman Karagülle
Ruşen Çakır
Gül’ü dinlerken
1102 Okunma
Tayibet Erzen
Nazlı Ilıcak
Acı birike birike göl oldu
1092 Okunma
Fatma Karuç
Ahmet Altan
Göbeğini kaşıyan gazeteci
1092 Okunma
Özer Ataç
Yılmaz Özdil
Mustafa Kemal Atatürkiyeli...
1082 Okunma
Leyla Okta
Oktay Ekşi
Acil sorunumuz
1041 Okunma
1 Yorum
Vahap Alma
Mehmet Altan
‘Liberal, Türk, Müslüman...’
1029 Okunma
Mehmet Hikmetumut
Bekir Berat Özipek
Darbeci generale serzeniş
1024 Okunma
Bünyamin Demir
Reşat Nuri Erol
Faizli düzen muhafazakârları
1013 Okunma
Ilker Ardic
Can Ataklı
Bayılıyorum Başbakan’a vallahi
965 Okunma
Mesut Karaaytu
Fatma K. Barbarosoğlu
“Katil zanlısı”na bu kadar yakın olmak zorunda mıy
963 Okunma
1 Yorum
Fatma Zafer
Hayrettin Karaman
Milletimizin dindarlık karnesine tepkiler
925 Okunma
Hilmi Altın


© 2024 - Akevler