Sam Adian
YAPISAL ILKELER - KARAR MEKANIZMALARI
29.03.2012
11124 Okunma, 15 Yorum

Toplumsal Karar Mekanizmaları

 

MECLIS / SEÇIM

 

Daha önce Toplum düzenine ilişkin temel çerçeveyi anlatmıştık. Burada Bu mekanizmalar içerisinde karar süreci, sürecin oluşumu ve adalet kurumuna değineceğiz. (elbette Kur’an dan anladığımız şekliyle genel çerçevedir, eksikler olabilir.)

 

Yasama Kurumu:

Meclisin teşekkülü, ve işlerliğinin sağlanması için meclisi oluşturacak üyelerin seçilerek işbaşına gelmeleri gerekir. Her yerleşim biriminin, her bölgenin ve devletin meclisi vardır. Bunlar yerel ve genel yasaları yapmakla görevlidirler. Buna göre

  1. Yerel meclis : Belli bir nüfusa sahip olan her yerleşim biriminde, yerel kararları alır ve uygularlar. Anayasal yetkileri çerçevesinde hareket ederler.
  2. Bölge Meclisi : Devleti oluşturan federatif yapı içerisindeki her bölgede, bölgesel yasaları yaparlar
  3. Ülke Meclisi : Ülkenin genel yasalarını yaparlar. Anayasal düzenlemeleri yerine getirir.

 

Yürütme Erki:

Yürütme yasamadan ayrıdır ve meclis yürütmeye karışmaz, yürütme de yasamaya karışamaz. Yürütme ayrıca seçilir ve işbaşına gelir. Yürütmenin başı yasaları yorumlar ve uygular. Yasa yapma yetkisi yoktur. Başkan dilediği kadar yürütme memuru atar. Başkan meclise danışır.

 

Seçilme selahiyeti:

Meclis üyelerinin seçiminde temel kriterler aranmalıdır. Buna göre

  1. Rabbani şahsiyetler olmalıdır,
  2. ilim sahibi olmalıdır,
  3. Konularında uzman olmalıdır,
  4. Deneyimli/olgun insanlar olmalıdır
  5. Toplulukça adil ve güvenilir oldukları bilinen kişilerden olmalıdır

 

gibi temel seçilme kriterlerine sahip kişiler olmalıdırlar. Seçilecek meclis üyeleri Herhangi bir siyasi parti veya ideolojik guruplara bağlı olmamalıdırlar. Din, Irk, Yaşam felsefesi gibi kişisel tercihler seçilme kriterlerinde etken değildir.

 

Seçilmede Sınırlamalar :

Meclis üyeliğine seçilecek olanlar kendileri doğrudan aday olamazlar. Buna göre

  1. Hiç kimse doğrudan aday olamaz, ancak aday gösterilebilirler.
  2. Belli sayıda insanın aday göstermeleri  ile adaylıkları değerlendirilir
  3. İnsanlar Seçilme şartlarını taşıyan ve inandıkları güvenilir kişileri aday gösterirler.
  4. Yargıçlar aday gösterilenlerin yeterliliklerini denetlerler, uygun olanlar seçime girer

 

Meclis teşekkül ettikten sonra meclis üyeleri kendi aralarında bir başkan seçerler ve onun başkanlığında oturumları yürütürler.

 

Yasama Yöntemi:

Yasaları uzmanlar hazırlar ve teklif ederler. Meclis üyeleri herhangi bir şekilde teklif edilen yasaları ilgili danışma mekanizmalarına danışmadan ve onay almadan yasalaşmak üzere oylayamazlar.

 

Yasama için danışma ve bilimsel araştırma/değerlendirme için alt guruplar (komisyonlar) vardır. Bunlar

  1. İnsan Hakları Komisyonu: insan hakları alanında
  2. Hukuk Komisyonu: Hukuk alanında ve hukuk uygunluğunda (çoklu hukuk, dini hukuk vs.)
  3. Adalet Komisyonu: Adalet hizmetleri alanında
  4. Ekonomi Komisyonu: ekonomik alanda (yatırım, üretim, istihdam vb)
  5. Tarım Komisyonu : Tarım ve hayvancılık, alanlarında
  6. Ticaret ve Sanayi Komisyonu: Ticaret Sanayi alanında
  7. Mülk Komisyonu: mülk, kişisel mülkiyet ve topluluk hakları alanında
  8. Ulaştırma komisyonu: Topluluk yatırımları, altyapı, ulaşım alanlarında
  9. Eğitim Komisyonu:  eğitim, ilim alanında
  10. Bilim Komisyonu: bilim ve teknoloji alanlarında
  11. Sağlık komisyonu : Sağlık ve hizmetleri alanında
  12. Sosyal güvenlik komisyonu : Sosyal adalet ve vatandaşlık hakları alanında
  13. Güvenlik komisyonu : Kamu güvenliği ve ülke güvenliği alanında

 

Komisyonların Oluşumu :

Komisyonlar, mesleki ve sosyal gurupların seçtikleri heyetlerden oluşur. Bunlar da kendi aralarında aynı seçim sistemi ile seçilirler ve belli süreler için görev yaparlar ancak meslek örgütleri veya sosyal guruplar gerekli gördüklerinde seçimi yenilerler veya üyeleri yine seçimle değiştirebilirler. Kendi aralarında uzmanlık ve ehliyet kriterlerini gözetmek zorundadırlar.

 

Karar Yeterliliği:

Meclis kararlarında salt çoğunluk yeterli değildir. İttifak olmadığı hallerde en az üçte iki çoğunluk aranmalıdır. Anayasal düzenlemelerde ittifak zorunluluğu olmalıdır.

 

Dokulmazlık ve Yasama tahdidi:

Meclis üyeleri “yasama” faaliyetlerinde dokunulmaz, ancak kişisel faaliyetlerinde dokunulmaz değillerdir.  (Meclis çatısı altında görev yaptıkları sürece dokunulmaz olurlar, ancak dışarı çıktıklarında onlar da herhangi bir vatandaş gibi muamele görürler, farkları yoktur)

 

Meclis, Anayasa’da güvence altına alınan haklar ile özgürlükleri veya kişilik haklarını sınırlandıracak şekilde kanunlar yapamazlar. (Ahlak, yaşama şekli ve biçimi, giyim, inanç gibi)

 

Burada önemli bir hususu belirtmekte fayda vardır: “Din” veya “inanç” konuları devletin işi değildir. Devlet kuralları koyarken Beşeri ihtiyaçlara göre hareket eder ve kuralları oluşturur. İtikadi konular zaten Kur’an da tanımlanmıştır. Önemli olan fıkhi meselelerin yalın haliyle ortaya konmasıdır. Yani, devletin “Tesettür” ile işi yoktur. Çünkü Kur’an bunun asgari ölçüsünü zaten koymuştur. Geriye kalan örf ise toplulukların doğal alışkanlıklarıdır. Dolayısıyla bu gibi meselelerde devletin işi yoktur. Ancak Fıkıh da, Kur’an ın ortaya koyduğu kuralları genişletme çabasında olmamalıdır, olamaz. Yani devlet özgürlükler alanına müdahale edemez. Din de bunlardan biridir. Tabii Fıkhın da yeniden oluşturulması ve kur’an da olduğu gibi yalın haliyle ortaya konması gerekmektedir. Gerisi insanların tercihi olacaktır.

 

Ayrık seçim:

Yerel meclis, bölge meclisi ve ülke meclisi için ayrı ayrı seçim yapılır. Gösterilen adaylar arasından en çok oyu alanlar seçilmiş sayılırlar. (Hiçbir aday belli bir oranın üzerinde oy alamazsa seçim yenilenir, bu oranlar seçmen sayısına göre önceden belirlenir)

 

Başkan seçimi de aynı kriterler ile ayrıca yapılır. Yerel başkan, bölge başkanı ve ülke başkanı ayrı ayrı seçilirler. Başkan yürütme için gerekli gördüğü atamaları yapar ve faaliyetlerini Anayasa ve yasalar çerçevesinde yürütür. Belli süreler için seçilir. Saltanat yoktur.

 

Böylece toplumu oluşturan her kesimin geniş katılımlı temsili sağlanmış olur. Bu şekilde de toplumun geniş kesimlerinin kabulune hitap edilmiş ve itiraz gerekçeleri ortadan kalkmış olacaktır. Suç ve ceza kanunsuz olmaz. Günümüz dünyasında yazılı olmayan kuralların uygulanması da mümkün değildir. Dolayısıyla toplumlar kurallarını belgelemelidirler. Ancak devletin insanı dizayn etme hakkı da yoktur.

 

Toplumsal barış böylece tesis edilmiş olacaktır. Detaylar tartışılabilir. Geliştirilebilir.

 

 

Scheme of the life of human society

 

ADALET / YARGI

 

Yargı Kurumu:

Adalet Kur’an ın ortaya koyduğu asli kurallardan biridir. Sosyal adaletin vazgeçilmez unsurlarından biridir ve bir zorunluluktur. Kur’an yargı sisteminin temel prensiplerini de ortaya koymaktadır.

Buna göre:

  1. Kurumsal bir yargı sistemi vardır. (Araf 29, Şura 15)

Kul emere rabbî bil kıst ve ekîmû vucûhekum inde kulli mescidin ved’ûhu muhlisîne lehud dîn, kemâ bedeekum teûdûn (A’raf 29)

 

Fe li zâlike fed’u vestekım kemâ umirt, ve lâ tettebi’ ehvâehum, ve kul âmentu bi mâ enzelallâhu min kitâb, ve umirtu li a’dile beynekum, allâhu rabbunâ ve rabbukum, lenâ a’mâlunâ ve lekum a’mâlukum, lâ huccete beynenâ ve beynekum, allâhu yecmeubeynenâ, ve ileyhil masîr (Şura 15)

 

  1. Adalet bütün insanlar içindir (Hadid 25)

Lekad erselnâ rusulenâ bil beyyinâti ve enzelnâ meahumul kitâbe vel mîzâne li yekûmen nâsu bil kıst, ve enzelnel hadîde fîhi be’sun şedîdun ve menâfiu lin nâsi ve li ya’lemallâhu men yensuruhu ve rusulehu bil gayb, innellâhe kavîyyun azîz (Hadid 15)

 

  1. Tarafsız ve bağımsız olmak zorundadır (Maide 8, En’am 114))

Yâ eyyuhellezîne âmenû kûnû kavvâmîne lillâhi şuhedâe bil kıstı ve lâ yecrimennekum şeneânu kavmin alâ ellâ ta’dilû. I’dilû, huve akrabu lit takva vettekûllâh innallâhe habîrun bimâ ta’melûn (Maide 8)

 

Elhamdu lillâhillezî halakas semâvâti vel arda ve cealez zulumâti ven nûr, summellezîne keferû bi rabbihim ya’dilûn (En’am 114)

 

  1. Herkes yargı karşısında eşittir (Nisa 135)

Yâ eyyuhâllezîne âmenû kûnû kavvamîne bil kıstı şuhedâe lillâhi ve lev alâ enfusıkum evil vâlideyni vel akrabîn, in yekun ganiyyen ev fakîran fallâhu evlâ bihimâ fe lâ tettebiûl hevâ en ta’dilû, ve in telvû ev tu’rıdû fe innallâhe kâne bi mâ ta’melûne habîrâ (Nisa 135)

 

  1. Adalet sistemi topluluğun teminatında olmalıdır (Al-i İmran 21)

İnnellezîne yekfurûne bi âyâtillâhi ve yaktulûnen nebiyyîne bi gayri hakkın ve yaktulûnellezîne ye’murûne bil kıstı minen nâsi, fe beşşirhum bi azâbin elîm (Al-i İmran 21)

 

  1. Yargı kararları kesindir (Nisa 65)

Fe lâ ve rabbike lâ yu’minûne hattâ yuhakkimûke fîmâ şecera beynehum, summe lâ yecidû fî enfusihim haracen mimmâ kadayte ve yusellimû teslîmâ (Nisa 65)

 

  1. Çoklu hukuk sistemi vardır (Maide 43)

Ve keyfe yuhakkimûneke ve indehumut tevrâtu fîhâ hukmullâhi summe yetevellevne min ba’di zâlik ve mâ ulâike bil mu’minîn (Maide 43)

 

  1. Yargıçlar uzman olmalıdır.  (Nisa 58)

İnnallâhe ye’murukum en tueddûl emânâti ilâ ehlihâ ve izâ hakemtum beynen nâsi en tahkumû bil adl. İnnallâhe niımmâ yeızukum bihî. İnnallâhe kâne semîan basîrâ (Nisa 58)

 

Başlıklar halinde özetlenebilecek bir adalet/yargı sistemi öngörülmektedir. Ayetlerden anladığımıza göre, Adalet sistemi bağımsız ve kurumsal bir yapıdır. Temel prensipler kurumsal yapıyı da tarif etmektedir. Buna göre:

  1. Savcılık Kurumu: Bu Yargı için çalışır. Tarafsız ve bağımsızdır. Araştırma ve soruşturma ile görevlidir. Delilleri mahkemeye sunar.
  2. Tanıklık : Adaletin yerine getirilmesi için şahitlik vardır. Bu gönüllü değil zorunludur. Gerektiğinde herkes tanıklık yapmak zorundadır.
  3. Yargılama : İki aşamalıdır, birinci aşamada verilen kararlara itiraz edilebilir. İkinci aşama yargı kararı kesindir. Anayasa ve yasalar çerçevesinde yapılır.
  4. Atama usulu: Yargıçlar seçimle işbaşına gelirler. Ehliyet sahibi uzmanlardan seçilirler. Savcılar devletin memurlarıdır.
  5. Yargı finansmanı: Devletçe karşılanır. Bağımsız ve tarafsız olabilmesi için yargıçların finansmanı devletin sorumluluğunda ve garantisinde olmalıdır.
  6. Yargılama usulu: Halkın önünde olmalıdır. Açık ve tarafsız bir yargılama vardır. Jüri olmalıdır ve kararın tesbiti olmalıdır (Kamu vicdanı)
  7. Hukuku seçme: Davalı ve davacı taraflar aynı hukuka tabi iseler onların tabi oldukları hukukla, eğer her ikisinin hukuku farklı ise, örf hukukuyla yargılanırlar. (Herkes, inanç, sosyal gurup vb. gibi kendi hukukunu seçme hakkına sahiptir)
  8. Yargılama giderleri: Haksız olana tazmin ettirilir.
  9. Yargı Heyeti : Taraflar yargıç seçebilirler, Mahkeme başkanı tarafların seçimi dışındadır. Heyet en az üç yarıçtan oluşur.

 

Buna göre usul ve esaslar geliştirilerek uygulanır. Ancak yargı sistemini dizayn etmek ve adil yargılamayı sağlamak yeterli değildir. Yani suç veya haksızlık veya ihtilaf oluştuktan sonra onu çözmeye çalışmak yeterli değildir. Önemli olan, önleme mekanizmalarının da olmasıdır. Suçu veya haksızlığı veya ihtilafı önleyici tedbirlerin veya mekanizmaların da topluluk içinde olması ve işlemesi gereklidir. Bu topluluğun görevidir.

 

Kamu düzenini oluşturmak, güvenliği sağlamak, önleyici tedbirleri devreye sokmak devletin görevidir. Herkese eşit mesafede tarafsız ve hakkaniyet içerisinde bu görevler yürütülmelidir.

 

 

 

 


YorumcuYorum
Hüseyin Kayahan
29.03.2012
18:01

Sayın Sam;

Birden merak ettim. Kuran "la tecessesu" demekte ama, siz şiddetle karşı çıktığınız için sormak zorunda kaldım. Mesela "Hicret demokrasisi" diye arkadaşaların öngördüğü yönteme hep karşı çıktınız. Siz hiç hicret etmek zorunda kaldınız mı? Hiç bunalıp, çekip gitmek istediniz mi? Kişi her zaman hicret edebilir, edebilmelidir de. Çünkü, "... fe li me tuhaciru..." diye sormaktadır. Nereye gidebilirim ki diyene de "... Verdullahi vasia ..." demekte, Allah'ın arzı geniştir/geniş değil miydi? diye salık vermektedir. Arzı ister yeryüzü oalrak alın, isterseniz ülke olarak alın. Demek ki geniştir, Allah'tan iyi bilecek değiliz ya... Tabii vasia yı da de geniş diye anlarsak... Elbette tüm lafızlara başka anlamlar yükleyenler olmuştur ve olacaktır. Bu zenginliktir ama lugatlara aykırı olmamak üzere. İçmedğinizi söylemenize rağmen içki yasağına karşı çıkıyorsunuz, hicret etmeye de böyle mi karşı çıkıyorsunuz. Bana göre kişi her zaman hicret edebilir, topluluğun onu göndermesi ancak yargı kararı ile mümkündür ve yargılama süreci bitene kadar başkanın yetkisi ile olabilir. Başkanların hak tebeyyün edene kadar işlerin aksaması için yetkileri vardır. Başkanın kararından dolayı kişi bir zarara uğramışsa onu yargı yolu ile talep eder.

Saygılarımla.

H.Kayahan

Sam Adian
29.03.2012
18:43

Sayın Üstat “Hicret” kavramını detaylı tartışmak gerekir ancak benim karşı çıktığım şey bu değildir. Bir yazımda da açıkladım sanıyorum. “Yaşama hakkı kutsaldır, yaşam yerini seçme hakkı da kutsaldır” yani insan dilediği her yerde yaşama hakkına sahiptir. Dilerse hicret eder, dilerse etmez. Bu aynı ülkenin sınırları içinde olabilir veya başka bir ülke olabilir. Neticede değişen bir şey yoktur. Benim karşı çıktığım şey tartışmalar arasında şöyle bir yaklaşım gelişti :”Eğer anlaşamıyorsak git” yani kişi eğer herhangi bir şekilde beğenmediği zaman veya topluluk ile anlaşamadığı bir noktada topluluk ona “hadi sen git” diyebilecek. Yargı kararı da hicret zorunluluğu getiremez (bana göre). Çünkü hicret bireysel özgürlüklerdendir. Dolayısıyla bu yargıya konu yapılamaz. Bunun lafza aykırı olduğunu düşünüyorum. (yargılama sebebiyle ortaya çıkan güvenlik endişeleri sebebiyle kişinin koruma altına alınması veya bölgeden geçici olarak uzaklaştırılması ayrı bir şeydir, bu bir tedbirdir sadece ve devlet zaten bundan sorumludur) Ancak tartışmalardan benim edindiğim izlenim bu “hicret demokrasisi”nin siyasal gerekçelerle olduğudur. Devletin veya topluluğun kişinin mallarını bedeliyle satın alması sonucu değiştirmez. (Bakara 25 bu manada önemlidir) İçki yasağı ile ilgili en temel argüman “zarar” ile ilgilidir. Deniyor ki “içkide alkol vardır, alkol zararlıdır öyleyse haramdır” Pek çok gerekçeyle bu doğru değildir. Daha önce açıklamaya çalıştmıştım. Ancak, Kur’an da önemli bir husus vardır: Lafzın “Haram” dediği iki temel prensip vardır, birincisi “Şirk veya şirk olabilecek şeyler” ikincisi ise “topluluğu ilgilendiren” şeylerdir. Bireysel eylemlerde “Haram” lafzı yoktur. “ism” ya da başka ifadeler kullanır. İçki ile ilgili olarak da “haram” ifadesi yoktur. “ism” kullanılmaktadır. Yani insanların bireysel olarak kendilerine verecekleri zarar toplumu ilgilendirmez. Topluluğu ne zaman ililendirir? Eğer kişi içkiyi içer, sarhoş olur ve sağa sola saldırırsa ilgilendirir. Bunu yasaklayabilirsiniz. Ama “içki içmek haramdır” demek lafza uygun değildir. Gerekçeler bunlardır Vesselam

Reşat Nuri Erol
30.03.2012
07:25

DOSTLAR...

"ADİL DÜZEN"DE DÜZENİ BOZANLARA KARŞI "BAŞKAN"IN BİR TEK YETKİSİ VAR;

SÜRMEK...

ve's-SELAM...

Sam Adian
30.03.2012
18:36

İki soru:

1. Sürgün (Nefy Cezası veya Yetkisi) Fıkıhta Sürgün Cezasının Dayanağı iki temel nokta vardır. Bunlardan birincisi Maide 33. Ayet ve diğeri de “Zina” cezasındaki Had’e dayandırılan sürgün cezası öngörüsüdür. Bu konuda değişik görüşler vardır, kimileri sürgün cezasının olduğunu ancak bunun süreli olduğunu (en fazla 1 yıl) iddia ederken, özellikle Hanefiler “Sürgün cezasının olmadığını” söylerler. Birincisi “Zina”ya ilişkin sürgün cezası öngörmek Ayet’e ilave yapmak anlamına gelir. Bu batıldır. İkincisi ise “Hırsızlık ve yolkesme” olarak değerendirilen ve özellikle Maide 33. Ayete dayandırılan sürgün cezasıdır. Ayetlere bakarsak: Ves sâriku ves sârikatu faktaû eydiyehumâ cezâen bimâ kesebâ nekâlen minallâh vallâhu azîzun hakîm (Maide 38) “…Kazandıkları da dahil olmak üzere ellerini kesin….” İlk bakışta hırsızlık yapanın ellerini kesip atmak gibi görünmesine rağmen, ayet dikkatle incelendiğinde maksadın elleri kesip atmak olmadığı görülmektedir. Ayetten anladığımız şey, hırsızlık yoluyla edindikleri de dahil olmak üzere kazançlarından uzaklaştırmak, ellerini çektirmektir. Yani tazmin ettirmek, yeniden aynı eylemi yapmasını önlemek ve ekonomik tedbirler uygulamak gibi, izole etmek gib. (Burada konu sürgün olması sebebiyle illete ilişkin diğer delilleri aramaya gerek yoktur) İnnemâ cezâûllezîne yuhâribûnallâhe ve resûlehu ve yes’avne fil ardı fesâden en yukattelû ev yusallebû ev tukattaa eydîhim ve erculuhum min hılâfin ev yunfev minel ard, zâlike lehum hızyun fîd dunyâ ve lehum fîl âhırati azâbun azîm (Maide 33) Meselenin asıl dayanağı olan Maide 33. Ayet ise, iki bakımdan değerlendirilmelidir. Birincisi "bir suça iki ceza" olmaz. İlk bakışta ayet iki türlü ceza öngörmektedir. Birincisi had cezası manasına gelebilecek ceza, ikincisi isi ahiret azabı"dır. Bu açıdan da ayet ilk bakışta "ceza usulu"ne çok uygun görünmemektedir Bunun dışında, Allah’a nasıl savaş açılabilir? Bugün resulullah da hayatta olmadığına göre Resul’e de savaş açılamaz. Şu halde kasıt başka bir şey olmalıdır. Fıkıhta bu konuda değişik görüşler vardır ancak hemen hemen tamamı birbirinden farklıdır. Bizim anladığımız şey ise şudur: Ayet “Terör” guruplarından ve eylemlerinden bahsetmektedir. Bu guruplarla girişilecek silahlı mücadele sonucunda öldürülebilecekleri, cinayet işlemişler ise cinayeterine karşılık ceza verilebileceği, işlememişler ise terör gurubunun birbirleri ile olan her türlü ilişkisinin kesilerek dağıtılmasını öngördüğü anlaşılmaktadır. Bir terör örgütü nasıl dağıtılır?, Önce etkisiz hale getirmek, yakalamak gerekir, ama bu yeterli değildir. Çünkü verilecek cezalar nihayete erdikten sonra gurubun üyeleri yeniden bir araya gelebilirler. O halde bulundukları yerden çıkarılarak, dağıtmak ve aralarındaki irtibatı da kesmek gerekir, doğrudan veya dolaylı irtibatlarını da kesmek gerekir. Bunun için hukuki yaptırımlar veya tedbirler uygulanabilir. Ancak buradan “Sürgün” kastı çıkartmak zordur. Bizim açımızdan da Kişileri sürgüne göndermenin, tedbir olamayacağıdır. Günümüz dünyasında insanlar dünyanın neresinde olursa olsunlar kolaylıkla örgütlenebilirler, irtibat kurabilirler ve eylem yapabilirler. Kaldı ki, Temel haklar ve hürriyetler, “suç” hallerinde geçici olarak kısıtlamak bir ceza olarak algılansa bile sürdürülebilir değildir. Lafza da uygun değildir. Bu sebeple sürgün cezası veya yetkisi yoktur. 2. İkinci soru, devlet yapılanması içinde “his ve din” faktörünün yer almaması ile ilgili idi.

Burada “Din” iki manada ele alınabilir a. İlahi/evrensel kurallar olarak Din b. Bir düzen olarak Din Şemaya dikkat edilirse, bir sistem/düzen öngördüğü ve bütüncül olarak ortaya konduğu kolaylıkla anlaşılabilir. Sistemin işlerliği ve sonuçları itibariyle ulaşılacak olan hedefi açıklamaktadır. Bu manada “Din” düzenin kendisidir., içindedir. Evrensel kurallar olarak bakıldığı zaman ise, şemanın en başında “Evrensel Kurallar”ın insan topluluğunun çatısını oluşturduğu rahatlıkla görülebilir. Yani dünya ve içindekiler/insanlar evrensel/ilahi kurallara göre vardır. Düzene geçiş aşamasında ise, “Anayasa”nın bu evrensel kurallara göre olabileceği açıkça görülebilir. Yani referans “İlahi kurallar”dır. Bu manada “din” sistem üstüdür. Her yerdedir. Eğer referansınız İlahi kurallar (Din) ise, düzeninizde ayrıca “Din” olgusunu kullanamazsınız. Çünkü, siz düzeninizi buna göre şekillendirirken, tabi olduğunuz kuralları şekillendirme hakkınız olmaz. Yani “Allah’ın emrettiği gibi bir düzen oluşturalım ama bu kurallara da müdahale edelim” diyemezsiniz. Kaldı ki, akıl, ahlak, inanç gibi faktörler soyut şeylerdir ve somut dünyada bunlara müdahale etmenin imkanı yoktur. Eğer bunlara müdahale etmeye kalkarsanız bu sefer temel hakları/özgürlükleri ihlal etmiş ortadan kaldırmış oluruz. Düzen varsayımlara göre değil, somut eylemlere göre vardır. Suç ve Ceza da böyledir. “berat-ı zimmet esastır” kuralı da buradan ileri gelir.

Vesselam

Sam Adian
30.03.2012
18:42

BAŞKAN yargıç değildir, bu sebeple hukuki bir karar vermesi mümkün değildir. Bu yargıya müdahale anlamına gelir.

Toplulukların bir federasyon veya bağımsız bir topluluk haline gelmeyi istemeleri farklı bir şeydir. Bu konumuzun dışındadır. Bireylerin veya topluluk içindeki küçük gurupların terör eylemleri farklı bir şeydir.

Sürgün ise, "gimeyi isteme hakkı" değildir. Çünkü kişi hakkındaki karar başkası tarafından verilmektedir.

Sam Adian
30.03.2012
20:58

Evrensel Kurallar'a Tanrı karar verir

Kur'an evrensel kuralları temsil etmiyor mu?

Sam Adian
30.03.2012
21:47

Beni Nadir kabilesi ile olan durum “sürgün” konusunda bir örnek olarak alınmamıştır. İlk defa siz bunu örnek alıyorsunuz. (En azından ben raslamadım) Bu olayda önemli bir durum vardır: Anlaşmayı bozan tarafın sürülmesi değil, anlaşanın ortadan kalkması sebebiyle ortaya çıkan güvenlik boşluğunun giderilmesi amacıyla ilan edilen savaş sonucu beni nadir kabilesi yenilgiyi kabul ederek bölgeyi terk etmiştir. Bu önemli bir husustur. Ortada sürgün yoktur. (Bu açıdan cevap vermeyi gerekli görmemiştim.) Meseleyi anlamak için Maide 34. Ayeti de değerlendirmek faydalı olur. Ölüm veya organların kesilmesi ağır bir cezadır. Bu cezadan kurtulmak veya muaf olmak kolay olmamalıdır. Ceza konusunda sizin gibi düşünenler vardır. Ancak “cezalarından biri verilir” ifadesi, “bir suça iki ceza olmaz” kuralını değiştirmiyor. Çünkü Allah “Ahiret Azabı” ile tehdit ediyor. Cezalarından birini uygulamak, bu tehdidi ortadan kaldırmaz. Orantısız ceza da olmaz. Ancak bu husus şimdiki konumuz değil. İlerde ömrümüz vefa ederse bu konuyu da muhakkak tartışırız.

Kur'an ın yöntemleriyle, siz buna demogoji diyorsanız ayrı bir şey

saygılar

Sam Adian
30.03.2012
22:25

Sayın Demirci Ceza hukukunu burada tartışmanın yerinde ve uygun olmadığını düşünüyor ve söylüyorum. Bu konuda ısrar etmeyi sürdürecekseniz siz bilirsiniz. Konuyla ilgili daha ciddi şeyler söylemenizi tercih ederim. Başlıklar halinde cevap vereyim 1. Beni nadir olayını hükme esas kabul eden kim vardır lütfen beyan ediniz. Psikolojik eksiklikleriniz sizi ilgilendirir, biz burada ifade edilen şeyleri kritik ederiz. 2. Hem dünya, hem de ahrete taalluk eden ikinci bir ceza şeklini lütfen bulur musunuz? Kendi fıkhınız ile birlikte 3. Maide 34. Ayette “pişmanlıkla tahdidin ortadan kalkacağı” açıkça ifade ediliyor. Böylesine ağır bir ceza nasıl bu kadar basit bir şekilde ortadan kalkar? 4. Tahrif edebilmek için, manayı tersine çevirmek gerekir. Bu ayetin vücubu da yoktur. Kaldı ki, biz “anladığımız” şeyi söylüyoruz. Siz beğenirsiniz veya beğenmezsiniz, o kısım bizi ilgilendirmez. 5. Sürgün dediğiniz şey bir CEZA’dır. Doğrusu ben bunun “Hicret demokrasisi” dediğiniz şey veya benim bilidğim “Hicret” kavramı ile nasıl ilişkilendirdiğinizi anlamıyorum. Cahilliğime veriniz lütfen. 6. Basitçe, beğenmezsem sürerim deyin daha kolay. 7. Nasıl bir mekanizma istiyorsunuz? Siz niçin “Kur’an anayasası” yapmaya çalışıyorsunuz? Ne işe yarayacak bu? Neye dayanarak bunu yapıyorsunuz? Zıplamak, sıçramak veya demogoji yapmak için mi? Hangi mekanizmayla? Dünya’da Kur’an ın ortaya koyduğu özgürlükleri bir şekilde hayatında uygulamayan veya kabul etmeyen bir topluluk tanıyor musunuz? Çok özür diliyorum, ama bir kere uyarmıştım haddim olmayarak. Bu kabil kelimeleri kullanmakta zorlanıyorum, ancak, Adab’a mugayyir ifadeler bir tartışmanın ruhuna uygun olmadığı gibi, etik de değildir. Sizden beklenen, en azından bir müslümanın sahip olması gereken olgunluğa göre davranabiliyor olmaktır diye düşünüyorum.

Saygılar

Sam Adian
30.03.2012
23:00

Nadîroğulları Uhud Savaşı'nda müşrik ordusunun karargâhına gelerek onları Müslümanlara karşı kışkırtmışlardı. Bunun dışında Müslümanları bir kaç defa düelloya davet etmişler, hatta suikast tertiplemişler, ancak bu planlarını uygulamaya muvaffak olamamışlardı. Hz. Peygamber onları ikaz etti. Bu arada meydana gelen bir başka gelişme, Nadîroğullarıyla ilişkilerde yeni bir sayfanın açılmasına yol açtı. Bi’r-i Maûne faciasından sağ kurtulan Amr b. Ümeyye ed-Damrî, Hz. Peygamber’in eman verdiği iki kişiyi yanlışlıkla öldürmüştü. Öldürülen şahısların diyetine Medine sözleşmesi gereği Nadîroğullarının da ortak olması gerekiyordu. Bu maksatla Hz. Peygamber, içlerinde Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Ali’nin de bulunduğu bir grup sahâbî ile birlikte Benî Nadîr yurduna gitti. Yahudiler başlangıçta Hz. Peygamber’e iyi davrandılar; diyete ortak olacaklarını bildirdiler ve bir müddet istirahat etmesini istediler. Fakat Peygamberimiz sahâbîlerle bir duvarın dibinde gölgelenirken üzerine bir taş yuvarlayarak onu öldürmeyi planladılar. Bu planı Yahudi reislerinden Huyey b. Ahtab tasarlamıştı. Sellâm b. Mişkem adlı Yahudi lideri, bunun Müslümanlarla aralarındaki antlaşmayı bozmak anlamına geldiğini hatırlatarak süikasti önlemeye çalıştıysa da başaramadı......

hikaye devam ediyor:

Münafıkların başkanı Abdullah b. Übey, Arapların ve diğer Yahudilerin yardım edeceğini vaadederek Nadîroğullarının direnmelerini istedi. Kendi kabilesinden ve diğer Araplardan oluşacak iki bin kişilik bir kuvvetle kendilerine kanlarının son damlasına kadar yardım edeceğini bildirdi. Huyey b. Ahtab, Abdullah b. Übey’in bu vaadine inanarak direnmeye karar verdi

Bu olayda hala Resulullah'ın "SAVAŞ ILANI" dışında bir karar verdiğini söylemek herhalde fazlasıyla zor olmalıdır. Burada tartışılan şey, başkanın sürme yetkisidir. Bu savaşa bağlı bir husus değildir, barış şartlarındaki bir kararla ilgilidir. Bunun anlamı şudur: Başkan istediği zaman sürer.... Mümkün olmayan şey budur. Başkanın böyle bir yetkisi yoktur.

Herhalde anlaşılıyor

Saygılar

Sam Adian
30.03.2012
23:21

Sayın Demirci Her konunun tartışılması gerektiği açıktır. Ancak her konu tek tek tartışılmalıdır. Siz meseleleri karıştırıyor ve hiçbir şeyin sağlıklı tartışılmasına izin vermiyorsunuz. Sıkıntı budur. Ceza usulu konusu önemli bir konudur ve son derece de detaylıdır. Benim bildiğim Kur’an da çifte cezalandırmanın veya tehdidin olmadığıdır. Siz biliyorsanız yeri geldiğinde ortaya koyarsınız. Kol bacak kesmenin “Kastedilmediği” sizin fıkhınızda da anlaşılmaktadır. Bu konudaki tutumunuz kendi fıkhınıza bakmadığınız manasına gelir. Sizin bileceğiniz bir şey. Beni nadir olayı ile ilgili hikayenin başlangıcını yukarıda okuyabilirsiniz. Sonra muhtemelen yine “Başkan sürer” diyebilirsiniz. Bu da sizin bileceğiniz iş. Bize göre bunun delili yoktur. Bir örnek: “zina edenlere 100 celde vurun” hükmünün devamında “pişman olurlarsa vazgeçin” yoktur. Kaldı ki bu ceza aleni uygulanırken, niçin hırsızlık veya terör için öngörülen cezaların gizli olduğunu da açıklayabilirsiniz sanırım. En azından kendinize “yedullahi” nin nasıl olabileceğini de muhtemelen açıklayabilirsiniz. (tabii ayeti bulur inceler ve orada bunun nasıl oduğunu anlayabilirseniz. Böylece kol bacak kesmenin manasını da belki bulabilirsiniz. - Maide 64- Bu ayeti Beni nadir olayı için de değerlendirebilirsiniz eğer isterseniz) Başkana muhalefet de yok yani, muhalefet eden de sürülür. İyi fikir. Biz yargıyı reddetmedik. Yargının Kur’an da olduğu gibi olması gerektiğini söyledik. Okursanız görürsünüz. Hangi mekanizmanın olması gerektiğini söyledik. (Elbette bize göre, size göre değil) Cahil olduğumuz konular çoktur, muhakkak okumak ve öğrenmek gerekir. Haklısınız, önerinizi dikkate alacağım. Saygılar

Sam Adian
30.03.2012
23:25

Bakalım hırsızlığın cezası neymiş: Kâlû fe mâ cezâuhû in kuntum kâzibîn (Yusuf 74) Kâlû cezâuhu men vucide fî rahlihî fe huve cezâuh(cezâuhu), kezâlike neczîz zâlimîn (Yusuf 75) Kendiniz yorumlayabilirsiniz saygılar

Sam Adian
31.03.2012
01:24

Selama

size göre recm cezası da vardır herhalde

Ben öğreniyorum, teşekkür ederim

Saygılar

Sam Adian
31.03.2012
14:13

Dear Mr. Demirci

Merakımı mazur görünüz

burada yapılan tartışmalardan edindiğim bir izlenim var, o da şudur: Sizler aynı sistemi veya düzeni savunuyor olmanıza rağmen, aranızda mutlak bir ittifaktan söz etmek mümkün değil. Hepiniz farklı düşünüyorsunuz.

Söyler isiniz, küçük bir topluluk olmanıza rağmen aranızda böylesi farklılıklar varken, koca bir topluma "Mutlak İttifak" kuralını nasıl dayatabiliyorsunuz? Bir kişi itiraz ettiğinde bir kural ortaya koyaayacaksanız, topluluğun ihtiyaçlarını nasıl gidermeyi düşünüyorsunuz?

Yaratıcı bile böyle bir zorunluluk ortaya koymuyor iken, sizin amacınız veya hedefiniz "totaliter" bir yapı oluşturmak mıdır? Yani "kabul etme zorunluluğu" koyup buna özgürlük mü diyeceksiniz?

Saygılar

Sam Adian
31.03.2012
16:36

Yani, siz bir iş yapacaksınız ve bu iş için ortaklık kuracaksınız, bu ortaklığın oluşması için bir sözleşme gerekir ve taraflar bu sözleşmeye göre hareket ederler. Buraya kadar problem yok. Ticaretinizi bu şekilde yapabilirsiniz. Ancak sosyal hayat bir ticaret değildir. Devlet de ticari bir işletme değildir. Devlet nerede? - Vatandaşlık yok - Pasif örgütlenmelere dayalı devletsiz bir toplum - İnanç eperyalizmini öne çıkaran mabed toplumu - Yasası olmayan devlet ama Yasa yapan bir başkan - İtiraz edeni “sürmekle” tehdit eden statik bir toplum - İhtilaflarda kurumsal yargıyı kabul etmeyen, bakkal ahmet efendinin hakem olacağı kuralsız bir hukuk Öneriyorsunuz. Şimdi, çoklu hukuku kabul etmek kişisel bir tercih değildir, Kur’an böyle dediği içindir. Çoğunluğun kararına iştirak etmek de kişisel bir tercih değildir. Kur’an dan böyle anlaşıldığı içindir. Başkanın yürütme memuru olması da böyledir. Kur’an böyle önerdiği içindir. Siz eleştiriyorsunuz haklı olarak çünkü sizin önerilerinize uyuyor. Elbette olabilir, uyması gerekmez, kabul etmeniz de gerekmiyor. Ancak acaba neyi eleştirdiğinize de dikkat etseniz daha sağlıklı sonuçlar çıkabilir mi? Çünkü Kur’an ın ortaya koyduğu sistemde “Yargıçlar Memur” değil “Uzmanlardır”. Bunların maişetlerinin devlet tarafından temin ediliyor olması, memur oldukları manasına gelmez. Bu tarafsızlıklarının korunması içindir. Kaldı ki, yargıçlar çoklu hukuku da bilmek zorundadırlar. Taraflar kendi hukuklarına göre yarıç seçerlerken ortak alanda karar verebilecek yeterlilikte olmalıdırlar. Çoklu hukuk, “Yerel” değil, geneldir. Devlet her kademede vatandaşın hukuk talebini karşılamak zorundadır. Acaba ayeteri inceleseniz daha iyi olabilir mi? Biz atama sisteminden sözetmiyoruz, seçim sisteminden söz ediyoruz. Siz Avrupa insan hakları mahkemesinin uygulamalarından bahsediyorsunuz. Aradaki ilişkiyi anlayaadık. Biz günlük argümanlara göre değil, Kur’an a göre düşünmeye çalışıyoruz. Siz ise, günlük argümanlarınızla sonuç alma gayretindesiniz. Böyle ise yeni bir sistem arayışınıza gerek yok, mevcut sistemi revize edin yeterli. Kur’an bir “Devlet düzeni” ortaya koymaz. Kur’an ın ortaya koyduğu şey “Prensipler düzeni” dir. Siz buna göre devleti oluşturursunuz.

Sizin anlattıklarınız kimseyi uzlaştırmıyor, sadece zorunlu kılıyor. Burada özgürlükten söz edilemez. Olsa olsa çıkarlara dayalı işbirliği olabilir.

Saygılar

Sam Adian
31.03.2012
20:26

:)

Ortada bir devlet yok ki çözülmüş birşeyler olsun

Lenin'in "paramparça edilmesi gereken devlet mekanizması" dediği şey bu. Herhalde paramparça edilmiş hali :)

Bu anlattığınız sistem zaten var, aşiretler bunu uyguluyorlar. Bazı küçük farklılıkları var ama zaten siz de söylüyorsunuz küçük çaplı olunca çok da mükemmel olması gerekmiyor,

Saygılar





Çok Yorumlanan Makaleler
Mete Firidin
Kuran'da Kölelik
27.12.2013 63075 Okunma
86 Yorum 08.01.2014 17:16
Lütfi Hocaoğlu
Fahişe ve Fahşâ
20.08.2015 38630 Okunma
81 Yorum 16.09.2015 00:08
Mete Firidin
Hz. Adem’in Kaburgası
25.04.2012 22483 Okunma
59 Yorum 28.04.2012 13:42
Hüseyin Kayahan
RUH, NEFİS ve DİĞERLERİ
4.05.2012 15150 Okunma
58 Yorum 13.05.2012 06:56
Mete Firidin
Miras ve Kelale Ayetleri
13.02.2014 27577 Okunma
53 Yorum 28.02.2014 13:04
Sam Adian
FINANSMAN MESELESI VE ZEKAT
8.11.2012 26569 Okunma
45 Yorum 18.11.2012 00:41
Mete Firidin
Nuh’un Gemisi ve Cudii
12.01.2014 23780 Okunma
45 Yorum 05.02.2016 23:06
Sam Adian
IŞLEVSIZ TANRI...!
9.09.2012 14733 Okunma
42 Yorum 18.09.2012 01:06
Lütfi Hocaoğlu
Bilgisayardan Kuran Öğrenmek. Ruhu-l Kuran Projesi
1.08.2009 16116 Okunma
34 Yorum 27.01.2024 09:00
Sam Adian
EN IYI ANAYASA YAZILI OLMAYANDIR.....
7.07.2012 12968 Okunma
34 Yorum 10.07.2012 22:30
Cengiz Demirci
Sam Adiyanı hakeme davet ediyorum
10.07.2012 13659 Okunma
34 Yorum 15.01.2013 10:44
Mete Firidin
Adem'in ve Havva'nın Hatası
2.03.2014 29355 Okunma
34 Yorum 10.03.2014 00:48
Sam Adian
KAT'a ve NEFY - KAVRAMLAR
7.04.2012 12421 Okunma
32 Yorum 09.04.2012 18:02
Hüseyin Kayahan
ALLAH'I TANIMAK
27.07.2012 11726 Okunma
32 Yorum 15.08.2012 10:48
Mete Firidin
Amen ve Senetin
15.11.2012 34626 Okunma
31 Yorum 30.11.2012 13:47
Harun Özdemir
Evlenme hakkı üzerine
11.07.2012 11597 Okunma
30 Yorum 18.07.2012 19:12
Mete Firidin
Nuh’un Üvey Oğlu!
25.10.2015 30953 Okunma
28 Yorum 12.01.2020 17:30
Süleyman Karagülle
ABD Başkanlık Seçimi
19.11.2016 40814 Okunma
28 Yorum 19.12.2016 21:41
Mete Firidin
Homohabilis Havva ve Havvalar
20.04.2012 30078 Okunma
27 Yorum 15.04.2020 09:47
Hüseyin Kayahan
ALLAH'I TANIMAK-2, TANRININ AÇMAZI
2.08.2012 10629 Okunma
25 Yorum 06.08.2012 22:06
Cengiz Demirci
İlk karzı hasen kooperatifi
3.01.2013 20941 Okunma
25 Yorum 06.02.2013 20:31
Sam Adian
BIR EYLEM OLARAK ZINA
14.07.2012 33703 Okunma
24 Yorum 24.07.2012 09:50
Sam Adian
Varlığın Rabbi....
28.08.2012 11783 Okunma
24 Yorum 05.09.2012 10:43
Mete Firidin
Nutfetin Emşâcin (99)
14.05.2013 28811 Okunma
24 Yorum 17.05.2013 15:16
Sam Adian
SOSYAL KAPITALIZM.
21.03.2012 13925 Okunma
23 Yorum 23.03.2012 04:25
Sam Adian
DARB-I MESEL VE YETKI GASPI
8.03.2012 10089 Okunma
22 Yorum 11.03.2012 16:10
Sam Adian
KAT'A ve NEFY
31.03.2012 13557 Okunma
22 Yorum 11.04.2012 01:44
Hüseyin Kayahan
GECİKMİŞ YORUMLAR: SALSAL VE TUFAN HK.
13.10.2013 12680 Okunma
22 Yorum 18.10.2013 15:10
Mete Firidin
El Tur ve Tur-i Sina?
24.03.2013 37154 Okunma
21 Yorum 23.06.2021 12:46
Cengiz Demirci
Süleyman Akdemir'in Erbakan Vakfına Teklifi
4.02.2015 16572 Okunma
21 Yorum 17.02.2015 09:32
Hüseyin Kayahan
ORUÇ ve RAMAZAN
29.06.2014 9317 Okunma
19 Yorum 20.07.2014 07:59
Mete Firidin
Hınzır
12.11.2018 11265 Okunma
19 Yorum 31.01.2021 23:14
Sam Adian
HAMR ve HUMR
25.02.2012 51246 Okunma
18 Yorum 10.01.2020 12:34
Sam Adian
HMR ve SONUÇ
16.03.2012 11880 Okunma
18 Yorum 16.03.2012 18:08
Sam Adian
HADIM'DAN ZINAYA
12.07.2012 10954 Okunma
18 Yorum 13.07.2012 10:00
Mete Firidin
Şeriata Göre Kadınların Dövülebilmesi?
16.03.2014 20478 Okunma
18 Yorum 20.03.2019 10:45
Mete Firidin
Kuran’da Tasavvuf ve Lahid Köklü Kelimeler
8.05.2014 13914 Okunma
18 Yorum 10.05.2014 11:22
Süleyman Karagülle
D E R G I !
29.04.2017 8938 Okunma
18 Yorum 16.05.2017 08:11
Harun Özdemir
Adem Tiflis'te insan oldu!
26.06.2012 10087 Okunma
17 Yorum 05.07.2012 21:40
Mete Firidin
Cennetteki Khamr
28.05.2015 20471 Okunma
17 Yorum 29.05.2015 19:00
Reşat Nuri Erol
Türkiye, Adil Düzen ile Endülüsleşmeyi önler-2
1.04.2023 784 Okunma
17 Yorum 01.04.2023 12:41
Reşat Nuri Erol
Adil Düzen ve “Erbakan’ın mirasçıları” yazısı-8
15.04.2023 805 Okunma
17 Yorum 15.04.2023 05:37
Reşat Nuri Erol
Adil Düzen ve “Erbakan’ın mirasçıları” yazısı-11
24.04.2023 737 Okunma
17 Yorum 24.04.2023 16:37
Reşat Nuri Erol
Adil Düzen ve “Erbakan’ın mirasçıları” yazısı-12
28.04.2023 795 Okunma
17 Yorum 28.04.2023 10:03
Sam Adian
SLT ve SISTEM Toplu değerlendirme ve cevaplar
19.02.2012 10847 Okunma
16 Yorum 24.02.2012 01:08
Sam Adian
UTANMAZLIK ZINA MIDIR?
13.07.2012 13752 Okunma
16 Yorum 14.07.2012 21:14
Mete Firidin
Adet Görmekteyken Kadın Namaz Kılabilir mi?
14.06.2018 12256 Okunma
16 Yorum 17.04.2020 16:27
Reşat Nuri Erol
Hocaların Hocası Ali Yakup Cenkçiler Hoca - 4
29.05.2021 3065 Okunma
16 Yorum 30.05.2021 17:12
Reşat Nuri Erol
Kur’an Nizamı açısından Millî Görüş Hareketi-5
27.03.2023 902 Okunma
16 Yorum 28.03.2023 03:38
Reşat Nuri Erol
Kur’an Nizamı açısından Millî Görüş Hareketi-6
29.03.2023 816 Okunma
16 Yorum 29.03.2023 10:51