Gazze; ‘savaş mı, hicret mi’ veya ‘Gazze ve hicret’-2
Önceki yazıyla birlikte okunmasını tavsiye ederek kaldığımız yerden devam edelim…
“İstanbul - Kudüs (Gazze, Filistin, İsrail) - Mekke” başlıklı ikinci yazımın en başında yazdıklarımı tekrar hatırlayalım ki; mesele daha iyi anlaşılabilsin…
İstanbul-Kudüs-Mekke hattı insanlık tarihinin merkezi mesabesinde bir hat…
İnsanlığın çağımızda ‘sosyal tufan’ seviyesinde çözüm bekleyen sorunları var…
Hayatın ahlâkî-ilmî-iktisadî-idarî/siyasî 4 alandaki sorunların çözümü de var…
‘Adil Düzen’ dediğimiz bu çare ve çözümleri yarım yüzyıldan beri yazıyoruz ve…
Gazze ile Filistin’de olanlar ve özellikle ‘İsrail sorunu’ sebebiyle yazmaya devam.
Batılılar asırlardır Avrupa’da, Afrika’da, Amerika’da soykırımlar yaptılar…
Ruanda/Afrika, Srebrenitza/Bosna/Avrupa, şimdi de Gazze/Asya soykırımı…
Annem Bosnalı, kendim Kosova doğumlu biri olarak da ‘soykırımları’ iyi bilirim…
Bosna ve Kosova’da yani Avrupa’nın ortasındaki soykırımları hepimiz iyi biliyoruz…
Şimdi de Yahudi Siyonist İsrailliler Gazze açık hava hapishanesinde sıkışmış 2,5 milyon insanı soykırım seviyesinde yok etmek için Batılı yandaşları ile seferberlik halindeler. Hani “İsrail ve yandaş ülkelerin sonunun başlangıcı” genel başlıklı yazılar (14 yazı) yazdık ve o yazılarda bu sonun nedenlerini açıkladık ya; dünyanın doğu-batı, kuzey-güney olmak üzere her tarafında insanlar bu soykırıma karşı hareketlenip ayaklanmış durumda. Küresel İntifada var. Bu sefer intifada yeryüzünün her tarafına yayılıyor, küreselleşiyor, zulüm sistemine, faizci Siyonist sömürü sistemine ağır darbeler indiriyor...
Dünya çapında bütün insanlığı ilgilendiren meselenin bir de bu boyutu var.
***
‘Savaş mı, hİcret mİ?’
Birinci yazıda yazdığım üzere, “Savaş mı, hicret mi?” başlıklı yazı yazıldı önce; Abdurrahman Dilipak 8 Nisan 2025 Salı günü, Haber Vakti gazetesindeki köşesinde yazdı…
Yazının girizgâhı olan ilk paragrafta yazılanlarla başlayalım…
“Akla gelebilir: Gazze’de bu bir avuç insan neden hicret etmiyor da vahşi saldırılar karşısında sapan taşları hatta çıplak elleri ile direnmeye devam ediyorlar. Mekke’de Müslümanların hangi şartlar altında sonuna kadar direndiklerini hatırlayın. Artık “Allah’ın yardımı ne zaman gelecek” diye düşündükleri zamana kadar direndiler. Habeşistan’a gidişi hatırlayın, Medine’ye hicreti hatırlayın, en son Resulullah’ın gidişini hatırlayın. Bu gidiş, içinde dönüşü biriktiren bir gidiştir onu da unutmayalım.
Bazılarına, ana-babası, akrabalarını, yurtlarını, mallarını, topraklarını bırakıp gitmek ağır gelmişti. Ve Allah şöyle buyurdu: (Nisâ 97) "Melekler, kendilerine zulmeden kişilerin canlarını aldıklarında, onlara, 'Ne işte idiniz?' derler. Onlar da: 'Biz yeryüzünde zayıf kimselerdik.' derler. Melekler: 'Allah'ın yeryüzü geniş değil miydi, siz de oralara hicret etseydiniz ya?' derler. İşte bunların varacakları yer cehennemdir. O ne kötü gidiş yeridir." Şartları gerektirdiğinde, nasıl direnmek ve hatta savaşmak şart olduğunda savaşacaksak, mallarımız, canlarımızı, sevdiklerimizi fedaya hazır olacaksak, şartların oluştuğu zaman, istişare ve şura ile Hicrete karar verildiğinde de ona göre hareket edeceğiz. Bu ayet onu anlatır. Birileri, aşağıda mealini vereceğim Nisa 75’i unutup, başkalarına ne yapacaklarını mı söylüyorlar, hem de diğer savaş ayetlerini okuyup, üzerinde düşünmeden. Başkasına öğüt vermeden, Allah’ın bize olan emrini yerine getirmemiz gerekmez mi?”
***
‘Hİcret edİn kardeşİm!’
Devam edelim… “Gazze’de direnenlere bakıp sıcak evimizden kurulu sofraların başında onlara akıl vermek, “Hicret edin kardeşim!” demek kolay. Hatta birileri de çıkıp, “Allah o toprakları beni İsrail’e verdi, bizim orada ne işimiz var” da diyebilir. O topraklar lanetlenenlere değil, muvahhitlere vadedildi. Veresetü’l-enbiya (yani ‘el-ulemau verasetü’l-enbiya’ olan peygamberlerin varisleri ilim sahibi) olanlara vadedildi…” (Devamı var)