Aynı kalıptan benzemezler çıkabilir mi? Madem benzerler birbirini itiyor, içinde bulundukları çeperi kırma riskine sokuyor. O zaman, bu zıtlığı kabul edilebilir düzeye, daha doğrusu verimli hale getirmeliyiz.

Potansiyel benzemezler aynı kalıba girdiğinde, ortaya çıkan benzerlik biçimseldir. Fakat nitelik kazandırıcı süreçte bu benzerliğin kabukta kaldığı görülecektir. Benzer biçimler, işlevsel açılımla farklılık kazanır.
İnsanlar bir birine ne kadar çok benziyor; düşünce şekilleri, farklı etkilerde kaldıklarında dışa vurum halleri; organik benzerlikleri… fakat, her birini farklı kılan nicelikler olmalı ki yaşamı oluşturan kozmik irade, o insanın doğumunu takdir etmiş. Bu takdir sebebiyle, insanın akıl-vicdan beraberliğine, bunları kullanma rüştüne ulaştıracak eğitim modellerinde “fire” olamaz. Mevcut insani “fireler”, tamamen kötü, yetersiz toplumsal organizasyonların “eseridir”. Diğer anlatımla, benzerlikleri baskın olan toplumlar kapalı toplumlardır. Böyle toplumlar, ne kadar çaba gösterse de döngü kapalı olduğundan, gelişim tekrar hapsinden kurtulamaz. Yanı sıra, otoriter baskının oluşturduğu disiplin, göreceli düzen aldatıcıdır; bu düzende liyakat kısıtlı, atalet öndedir. Atalet böyle toplumlarda yaygın hastalığa dönüşür. Böyle toplumlar verimden, gelişimden ,yaratıcı rekabetten yoksundur.
“Güvenlik, risk ile maluldür”, demiştik. Yanı sıra güvenliğin oluşturduğu güvenin, ‘iman’ aşaması da bu kapsamdadır. Açıklamaya çalışacağım:
(i) Risk, değişimin ve belirsizliğin doğal sonucudur; (ii) değişimde istisna yoktur; her şey değişir. Değişimin gözlenen ve gözlenemeyen tarafları vardır. (iii) Risk tanımlamaları olgu ve değişimin gözlenen, gözlenemeyen yönleriyle yapılır. (iv) Ayrıca, gözlenen ve tekrar eden her olgunun kararsız yönleri olacaktır. (v) Devamında, “ince ayar” ile risklerin kararsız tarafında da gözlenen ve gözlenemeyenleri ayıracağız. (vi) Bu yüzden ileri düzey güvenlik planlaması, riskin gözlenen kısmı ile gözlenebilen kararsız alanı kapsar. (vi) Bu kapsamdaki etkinlikler kişilerde, organizasyon ve kurumlarda “güven” duygusu oluşturur. (vii) Böyle güvene erişen birey, organizasyon, kurumlar değişimin getireceği yeni riskler olasılığını unutmamalı. Güvenlik konforunda devamlılık beklentisi, aynı zamanda güvenliğin testi yerine geçer. (viii) Son olarak sosyal, kurumsal güven ve güvenliğin manevi aşaması ‘iman’ ve ‘vakıf’tır. (ix) İman ve vakıf düşüncesi, tüm varlık aleminin Kadiri Mutlak Bilinçten tezahür ettiğine dair kabul ve bu kabule yönelik sezgiden kaynaklanır. (xi) Sezgi, içsel öngörülerin öz deneyimle doğrulanmasıyla gelişir. Bu gelişimin etabı, “ adanış” aşamasında son bulur.
Her insan, biricik olma potansiyeline sahiptir. Toplumsal organizasyonun en önemli görev; topluma dahil bireylerin bu potansiyelini topluma, insanlığa ve doğaya fayda sağlayacak şekilde açığa çıkmasını sağlamaktır. Başta sözünü ettiğimiz, “aynı kalıptan, benzemez bireyler” yetiştirmenin formülü budur. Parasız, yaygın, firesiz eğitim; milletin, ülkenin, devletin en önemli ödevidir; bu ödev, reel savunmadan hakiki beka sağlayacak olmasından dolayı daha öndedir.
Baştan bu yana işlediğimiz gibi riskin güvenliğe; denemenin güvene; akli-vicdani şüphenin, imana yol açması; bireyin doğaya, topluma özgün yararlar üretecek biricik olma potansiyelinin ortaya çıkmasına bağlıdır.
İnsan ve toplum için değerlerin en değerlisi eğitimdir. Ne yazık ki bu en değerli; eksik, yanlış politika ve kısa erimli hamaratlıklarla ilk umut olma özelliğini yitirmiştir. Bu yüzden, “eğitim şart!” ilkesi gülmeceye dönüşmüş, her türlü eğitim müfredat vaadini ardında bırakmıştır.
Temel eğitim ilkeleri için önerimiz:
1.Eğitim, temel uzmanlık düzeyine kadar parasız ve teşviken yatılı olmalıdır.
2. Her aşamasında öğrencilerin yetenek keşfi amaçlanmalı.
3. Marjinaller, istisnalar dahil her öğrencinin gelişim yolu- yöntemi bulunmalıdır.
4. Eğitim gösteriş ,reklam, lobicilikten uzak tutulmalıdır.
5. Tüm değer ve değerlendirmeler ölçülebilir olmalıdır.
6.Güdüm karşıtı olmalı; her türlü güdümsel temayülden korunmalıdır.
7. Eğitimin kazandırdığı pratik ve düşünceler her zaman sorgu ve eleştiriye tabi tutulmalıdır.
8. Sürü davranış psikolojisinden uzak kalınmalıdır.
9. Bireysel farklılığın ilahi Bütünlüğe en yararlı tutum olduğu kavranmalıdır.
10.Bilimsel, akli, vicdani bakış ve sorgulama; her husus ve aşamada gözetilmelidir.
11.Öğrenmeyi, şüphe etmeyi, araştırmayı, deney-gözlem yapılmayı, hatalardan yüksünmemeyi, öğrenmeyi, onları değiştirmeyi temel metot bellenmeli.
12.Öğrendiklerini deney, sezgi, tanıklıkla güçlendirecek. Bu tür bilgilenmeyi dogma boyutuna taşımayacak; her verinin koşullara bağlı, zaman-mekan ve genel kabul etkisinde göreceli olduğu unutulmamalı.
13.Akıl vicdan birliğini sürekli kılıp, salt aklın cazibesine kapılmamalı.
14.Bütünsel esaslı empatiyi, her türlü biyolojik, yerel yakınlıktan üstün tutmalı.
15. Sentezi, melezliği, karma açılımları özgün ilerleme yolu bilmeli.