RİSK ve GÜVEN/lik 4
Benzerlerin birbirini itmesi, benzemeyenlerin birbirini çekmesi prensibini sosyal ilişkilerimizin risk ve güvenliğine adapte etmek, “durduk yere icat çıkarmak” olarak anlaşılmasın.

İnsanın insanı, insanın kurumları, kurum ve insanların doğa ile etkileşim temelini oluşturan fizik, fizik altı işleyişi inceleyip var olan ilkeleri bulup, risk ve güvenlik bağlamında değerlendirmeyi amaçlıyorum. Bu kapsamda oluşan, oluşacak sorunlara çözümler üretmeyi, risk ve güvenlik girişimlerine hedefler oluşturmayı, muhtemel zararları önlemeyi ya da etkisini azaltmayı inceliyorum.
Atom çekirdeğini bir haneye veya biyolojik hücreye; içindeki Pozitif yüklü Protonu aile reisine (diğer protonlar erkek kardeşlere); Negatif yüklü Nötronları ise anneye (diğer Nötronlar kardeş eşlerine); atom çekirdeğinin dışındaki yörüngelerde dönen elektronları, o hanenin çocuklarına; o elektronlardan dış yörüngeye yükselmiş enerji yüklü elektronların yeni birleşikler kurma “arayışını”, o ailenin evlenme yaşına gelmiş çocuklarına; Nötron ve Proton altı (şimdilik) 16 olarak bilinen Nükleonları ise o atom ailesinin aile köklerine benzetiyorum.
Yaptığım bu benzetmeler, inanın ki zorlama değil; doğanın, evrenin gelişim modeli her olay ve varlıkta benzerlikler içeriyor. Bu benzetimlerle atom çekirdeğini oluşturan ve insanlığa olağan üstü enerji sağlayacak olan pozitif yüklü Protonların birbirini itmesine; Negatif yüklü Nötronların ise yastık görevi ile bu itimin atomun parçalanmasını önlemesine ve kozmik enerjinin atom içinde birikme sonucuna ulaşmıştım.
İmparatorluklar döneminin son bulmasından bu yana, bütün toplumlar bireyleri benzerlik kalıplarına sokulup, uluslaşma cenderesine sözüm ona bağımsızlık, özgürlük, zenginlik sağlamak adına sokuluyor. Buna karşın insanlık aleminde kalıcı özgürlük, barış, refah, zenginlik, adalet,.. sağlandı mı? Sağlanmadığı, sağlanmayacağı ortada.
insanlığın doğayı arsızca örseleyen, muazzam makine gücüyle ürettiği tüm değerler, 9/10 ölçeğinde silahlanmaya, savaş ve yıkıma harcayıp durması; bu tezi yeterince kanıtlamıyor mu?! Ne yazık!.. Bunun doğruluğunu milyonlarca ölen-öldürülen insana soramayız. Öyle bir imkanımız olsa mutlaka büyük yanılgıyı doğrulayacaklardı. Hemen yılmayın; yer yüzünün istisnasız her yerinde ortaya çıkan yıkılmış arkeoloji dediğimiz kalıntılara sorabiliriz: Bu yıkımın faili kim; sebebi ne?! Hemen cevabı alabiliriz; hem de canlı görüntülü medya tanıklı yerel kontrollü savaşlarda. Bu yüzden günümüz insanlığı körü körüne inandığı tüm değerleri yeniden sorgulayıp, gözden geçirip silkelenmesi gerekiyor.
Hani psikolojik, bedensel rahatsızlıkları olan insanların, tatile çıkıp görece rahatlamalarından sonra, iş ve evlerine yeniden dönüşlerinde, sadece kendilerini dinlenmiş sayıyor. Oysa, onların rahatsızlıkları, hastalıkları, onları hasta eden etkiler de o seyahat molasında dinleniyor. Ulusçuluk ve istatistik “ilmi” kabul etmese de her şey kişiye özel. Hoş bilinen yönetim biçimlerinde böyle bir şey imkansız. Olmasına izin verilen ya da sahnede gösterilen önder, yıldız, kraliçeler… İşte, insanlığın “demokrasi”, “dönemsel siyasal tercih”, “siyasal vekalet” döngüsünde selamete eremeyişi bu yüzden: “kişiye özel”olma hakkını cehenneme atan siyasal düzenler. Bu yüzden “sürü ve çoban” söylencesi, insanlığın “şerefli olma” hedefli evrimine düşmanlıktır.
Bireyleri niteliksel eğitim ile farklılaşmasına tahammül edemeyen toplumlar, nitelikli hedefler doğrultusunda gelişme yatağı oluşturamaz. Yöneticiler, kurucu-kurtarıcı kadrolar istedikleri kadar “tarihsel misyon”, “kızıl elmalar” dan dem vursun. Olgular, gerçekliğin temel yasalarından uzak bütün söylem ve hedefleri yere yığıyor.
İnsanları birbirini benzemesinden, aynı kalıplara sokulmasından hayır gelmez!. Hatta insanlardan en iyi örneği bulup şablonlayıp kalıbını çıkarı; diğer insanları bu kalıba sokmaya çalışırsanız, inanın daha karanlık çağları çağırmış olacaksınız!
Benzerler birbirini ittiğinden, benzer kalıplara dökülmüş insan toplulukları, ne kadar çok çalıştırılsa da hiçbir zaman özgün verimliğe ulaşamaz. Çünkü gelişimin birinci şartı nitelikli farklılıktır.
Bu yüzden kadın ve erkek cinsiyetleri insanlığın devamı için temel farklı. Genetikçilerin kayda aldığına göre, tekeril olan Adem, insanlığın başlangıcı sayılmamalı. İnsan soyunun dişilikle başladı. Üremek isteyen dişi, içindeki dişilik kromozomlarından dönüştürdüğü erillikle dölleme sağladı. Yer yüzünde bu özellikle bazı sürüngen ve deniz canlıları hala kendini dönemsel olarak döllüyor. Dişilikte bazı kromozomların erilliğe dönüşü kararlığa evirilince; yani erilde sabitlendiğinde soy aktarımının müstakil erilliği oluşuyor.
Siyasal bilimcilerin demokrasiyi, “en kötünün iyisi ” olarak tarif etmelerini bu noktada öğretici buluyorum. Çünkü yüceltilmiş toptan ideal ve söylemler, her zaman “günü kurtarmak” günü kurtaranların, “günlerini gün etmeleri”; diğerleri ise “günlerini görmeleri” sonucunu doğurdu. Açıkladığımız gibi insan nitelikli eğitim ile birey şerefine ermedikçe, yığında güdülmekten kurtulamayacak.
Peki nasıl olmalı? Atom çekirdeğini oluşturan Protonların birbirini iterek atomu parçalama riskini azaltan nötronların yatıştırıcılığından öğrenmeliyiz. Toplumu oluşturan her bir insan, bu benzerlikle birbirini “itmeleri” kaçınılmaz. Bunu tolere edecek olan, Nötron görevini yapacak, her bir kişiye yaradılışına uygun nitelikli eğitim müfredat sağlanmasıdır. Böylelikle kişiler, özgür bilinçli bireyler düzeyine yükselecektir. Nötron etkili eğitime erişmiş bireyler, tıpkı füzyon işlemli (fizyon değil) atomik enerjinin açığa çıkması gibi dünyaya evrene daha yüksek bilinç, tarz, biçim sağlayacaktır.
Anlaşılması için yineleyelim: Maddenin en küçük yapı taşı olarak bilinen Atom, aynı zamanda yüksek enerji deposu. Atomu oluşturan Protonlar pozitif yüklü, Nötronlar ise negatif yüklü. Atomun içinde aynı yüklü Protonlar birbirini itiyor; bu itmeyi kontrol eden ise atomun içindeki negatif yüklü Nötronlar.
1901-1933 yılları arasında yapılan araştırmalarla Atom çekirdeği parçalandı ve büyük nükleer enerji ortaya çıktı; buna fizyon dendi. Bu enerji, konumuz bağlamında “nitelikli eğitimden geçmeyen insanlığın kurduğu siyasal yönetimlerdir. Bu yönetimler, atomun nükleer reaksiyonu sonrasında ortalığa yayılan yüksek radyasyona sebep oluyor. İnsanlık Hüsran denizinden çıkamıyor.
Şimdilerde insanlık, atomlu parçalamaktan vazgeçti. Atomun içine sirayet etti. Atomun çekirdeğindeki bir birini iten nötronları birleştirmeyi denedi ve emsalsiz enerji elde etti. Ayanı sıra bu enerjinin “yan ürünü” olan radyasyonu tolere etti. Buna da füzyon dendi.
“Risk ve Güven/lik” devam edecek.