DNA, kromozomlar veya genler hakkında henüz hiçbir şey bilinmiyorken bir adam çıktı ve bezelyeler üzerinde yaptığı bir deneyle birçok bilinmezi çözmeyi başardı.
Örneğin, o döneme kadar canlıların özelliklerinin nasıl aktarıldığı konusunda Karışım Kalıtımı (Blending Inheritance) anlayışı yaygındı. Bu görüşe göre anne-babanın özellikleri fiziksel olarak bir sıvı gibi karışır ve çocukta bu özelliklerin ortalaması ortaya çıkardı.
Söz gelimi:
Siyah tenli bir ebeveyn ile beyaz tenli bir ebeveynin çocuğu açık kahverengi olur.
Uzun ve kısa boylu bireylerin çocukları orta boylu olur.
Karışım Kalıtımı, yüzeysel gözlemlerden doğmuş bir anlayıştı. Anlayışın aksine gözlemler olduğunda bu istisna kabul edilip, genel-geçer sonuçlar dikkate alındığı için inanış böylece sürdü.
Ancak bezelye deneyinin sahibi, nesillerde özelliklerin kabul edilen şekilde karışmadığını, belirli karakteristiklerin baskın ya da çekinik olabileceğini gösterdi. Dahası, bu özelliklerin illa alt nesilde değil, nesiller atlayarak da aktarılabileceğini ortaya koydu.
Örneğin ünlü biyolog Jean-Baptiste Lamarck’a göre, bir bireyin yaşamı boyunca kazandığı özellikler çocuklarına geçerdi.
Zürafaların boyunun uzun olmasını ağaçların yüksek dallarındaki yapraklara uzanmaya çalışmaları ile açıklayan, kanguruların uzun mesafeleri zıplayarak geçmeye çalışmaları sonucu arka bacaklarının geliştiğine inanan, yılanların bacaklarının olmamasını çalılıklar arasında sürünerek hareket edip bacaklarını zamanla az kullanmaları ve bunun neticesinde sonraki nesillerde bacaklarının tamamen kaybolması şeklinde ifade eden, insanların kas geliştirmelerinin dahi sonraki kuşaklara geçtiği inancında olan Lamarck’ın aksine o, kalıtımın çevresel değil genetik temelli olduğunu ortaya koydu. Üstelik deneyine göre kalıtsal geçiş istatistiksel ve öngörülebilir oranlarla gerçekleşiyordu.

Jean-Baptiste Lamarck
Yine kalıtımın o güne kadar kan aracılığıyla geçtiği düşünülüyordu. O ise kalıtımın gizli kalıtım birimleriyle (bugünkü anlamda genler) gerçekleştiğini savundu.
İşte bu adam genetiğin babası kabul edilen rahip Gregor Mendel’di. Bezelyelerle yaptığı ünlü deneylerden elde ettiği bulguları 1865 yılında dünyaya sundu.

Gregor Mendel
Kalıtım yasalarını keşfederek genetik biliminin temelini atan Mendel’in öngördüğü kalıtım birimlerinin aslında DNA üzerindeki genler olduğu ise çok sonradan anlaşıldı. (O dönem gen terimi kullanılmıyordu.)
Kur’an ise yüzlerce yıl önce bu ilmi şöyle kodluyordu:
فَوَجَدَا عَبْدًا مِنْ عِبَادِنَٓا اٰتَيْنَاهُ رَحْمَةً مِنْ عِنْدِنَا وَعَلَّمْنَاهُ مِنْ لَدُنَّا عِلْمًا
"Derken (orada) kullarımızdan bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet vermiş, kendisine katımızdan bir ilim öğretmiştik" 18/65
Ledün ilmi (veya ilm-i ledün) terimini mutlaka duymuşsunuzdur. Genellikle ezoterik, mistik bir anlam verilip, Allah'ın keşif, rüya, ilham yoluyla dilediği kullarına verdiği gaybi ilimler olduğu söylenegelir. Olabilir de... Ayet bağlamında düşünecek olursak, Kehf suresinde bahsedilen ilim ve bunun bahşedildiği kul, Musa A.S döneminde yaşayan, kimilerinin Hızır dediği, Kuran-ı Kerim’de ismi verilmeyen bilgeye bahşedilen ilimdir. Ancak Kuran-ı Kerim çok katmanlı yapısıyla bir konudan bahsederken bir başka meseleyi de bizleri harf dizilimi mucizesi ile kodlayarak büyük bir işaret sunmaktadır.
Şimdi mucizeye geçelim:
Kuran'da Ledünna لَّدُنَّآ kelimesi 6 yerde geçer. Beşinde mekan zarfı olarak “katımızdan, indimizden, tarafımızdan” anlamlarında kullanılırken sadece Kehf 65’te ilim tamlamasıyla (Ledünna İlma) kullanılır. Yani “Katımızdan ilim…”
Ve yalnızca Ledün ilminden bahsedilen bu ayette mevcut bir detay vardır. Kuran’da DNA kelimesini oluşturan harfler (Dal, Nun, Elif) sadece bu ayette 3 kez bir araya gelmiştir -ki bu üçlemenin de nasıl bir mucizeyi gözlerimizin önüne sereceğine birazdan geleceğiz.

Dediğimiz gibi ayet, 18/65'te yer almaktadır.
1865 Mendel'in deney bulgularını Bitki Melezleri Üzerine Denemeler (Almanca: Versuche Uber Pflanzen-Hybriden) ismiyle makale olarak yayımladığı yıldır.
Mendel'in makalesini -Almanca aslından- okumak için bağlantıya tıklayabilirsiniz.
https://www.zobodat.at/pdf/Flora_89_0364-0403.pdf
Bilindiği gibi DNA çift sarmal yapıdadır ve bu yapı iki iplikçikten oluşur.

DNA olukları, çift sarmalın iki iplikçiği arasındaki Büyük ve Küçük adı verilen iki boşluğa sahiptir ki boşlukların büyüklükleri şöyledir:
Büyük Oluk (Major Groove): 22 angström
Küçük Oluk (Minor Groove): 12 angström

Not: ångström çok küçük uzunlukları ölçmek için kullanılan bir birimdir. 1 angström 0,1 nanometre veya bir başka deyişle 0,0000000001 metredir.
Bahse konu ayette, hemze sayıma dahil edilmeyince, ilk DNA harflerini içeren kelimeden ikinci DNA harflerini içeren kelimeye kadar 22 harf varken…

İkinci DNA harflerini içeren kelimeden sonra, üçüncü DNA harflerini içeren kelimeye kadar (kelime dahil) 12 harf vardır.

İlk DNA'dan ikinci DNA'ya= 22/12 harf
Ki bu da DNA sarmal yapısındaki Büyük ve Küçük Oluk genişliğini verir: 22/12 angström
Ayette hemze sayıma dahil edilince, ilk DNA harflerinden sonra ikinci DNA harflerine kadar (harfler dahil) 17 harf bulunurken…

İkinci DNA harflerinden üçüncü DNA harflerine kadar (DNA harfleri dahil) 15 harf bulunmaktadır.

Büyük Oluk ve Küçük Oluk'un derinlikleri ise 8,5 ve 7,5 angström boyutundadır. Yani birbirlerine oranı 1,13’tür.
17/15 = 1,13

8,5/7,5= 1,13

Not: DNA olukları söz konusu olduğunda nanometre düzeyinde büyüklüklerden bahsettiğimiz için hassas taramalarda farklı sonuçlar ileri sürülebilir. Ancak yaygın olarak kabul edilen sayılar bunlardır.
Kısacası Kuran-ı Kerim 18/65'te 1865 yılında dünyaya ilan edilen ve daha sonra DNA ilmine uzanacak olan bilgiye işaret ederek (Ledün İlmi) aynı ayette DNA’yı oluşturan harfleri üç kez kodlamış, DNA harfleri arasında sırasıyla 22/12 ve 17/15 harf aralığıyla DNA'nın Büyük ve Küçük Oluk genişlik (22/12) ve derinlik (8,5/7,5) oranlarını vermiştir.
Üstelik bütün bunları, bambaşka bir konudan bahsederek yapmıştır ki bu da harf dizilimi mucizesi ile gerçekleştirmiştir. Yani bir konudan bahsederken, harf kodlama yöntemi ile bambaşka bir bilgiyi kodlama...
Şimdi Kehf suresinde bahsedilen kıssaya dönelim.
Musa A.S, Allah-u Teala tarafından kendisine ilim verilen bir zat ile karşılaşır. “Sana öğretilen bilgilerden, bana öğretmek üzere peşinden gelebilir miyim?” deyince Bilge “Sen benimleyken, yaşanacaklara katlanamazsın” der ve sonra da ekler:
وَكَيْفَ تَصْبِرُ عَلٰى مَا لَمْ تُحِطْ بِه۪ خُبْرًا
“İşin iç yüzünü bilmediğin bir şeye nasıl sabredebilirsin ki?”
Musa’nın sessiz kalacağına yönelik söz vermesinden sonra birlikte yolculuk yaparlar.
Nihayet bir gemiye bindiklerinde, bilge kişi gemiyi delmeye başlar. Musa karşı çıkar: “İçindekileri boğmak için mi deldin? Çok şaşılacak bir iş yaptın.” Bilge kişi “Sabredemezsin demedim mi?” der. Musa A.S verdiği sözü unuttuğunu söyler ve yeniden yola koyulurlar.
Bilge kişi sokakta bir erkek çocuğu öldürünce Musa yine öfkelenir ve “Günahsız bir canı haksız yere öldürdün, çok çirkin bir iş yaptın” der. Bilge kişi tekrar “Sabredemezsin demedim mi?” der. Musa A.S bundan sonra bir daha müdahale ettiği takdirde arkadaşlıklarının sona ereceği sözünü verir ve yola devam ederler.
Bilge kişi kendilerinden yiyecek istedikleri halde isteklerini karşılamayan bir köyde yıkılmak üzere olan bir duvarı onarınca Musa A.S “Bunun karşılığında ücret alabilirdin” deyince arkadaşlıkları son bulur.
Kıssada tüm vakalar işin içyüzünü bilen adamla bilmeyen adam üzerinedir. Ledün İlmine sahip kişi neyin ne olduğunu, işlerin nereye varacağını bilmektedir.
Şimdi bu ayet bağlamında, bize işaret edilen DNA gerçeği üzerinden düşünelim.
DNA parmak izinin (DNA Fingerprinting) 1984 yılında keşfedilmesiyle, tüm dünyada çözülmeyi bekleyen, rafa kalkmış pek çok davanın içyüzü aydınlandı. Zira cinayetlerin ve diğer suçların olay yerinde bulunan ve muhafaza edilen kan, saç, sperm, deri örneği vs… izleri, DNA sayesinde artık suçluyu işaret eden bir delil olmuştu. Daha önce anlamı olmayan her bir kanıt artık sahibini ele veriyordu. Nice seri katil, tecavüzcü, yıllar sonra yakalandı, idam sırası bekleyen nice masum insan serbest kaldı, binlerce mahkum haksız yere tutulduğu hapishanelerden salınıverildi.
Ve DNA testleri sayesinde nice erkek aslında kendisine ait olmayan çocuğa yıllarca baktığını, karısının ihanetini öğrendi. Nice evlat anne-babasının zannettiği kişiler olmadığını, başka bir aileye mensup olduğunu öğrendi.
DNA izi sayesinde dünyada hukuk sistemi değişti. İtirafa dayalı sistem yerine kanıta dayalı sistem önem kazandı.
Aslında bir bakıma ilahi adalet “Ledünna ilma” ile sağlandı. Yani DNA ilmi ile gerçek suçlular cezasını çekti, masumlar yıllar sonra da olsa beraat etti. Anne-babalar çocuklarına, çocuklar gerçek ebeveynlerine kavuştu.
Elbette ki kıssadaki bilge adamın ilmi ile DNA ilmi arasında temel bir fark var: Kendisine Ledün ilmi verilen kişi sadece olayların içyüzünü değil gelecekte yaşanacak olayları da biliyorken, DNA ilmi yalnızca geçmişte yaşanan olayların içyüzünü bize anlatıyor.
Yine de Allah-u Teala DNA mucizesini içeren ayete, tam da kendisine Ledün ilmi bahşettiği kulun kıssasının geçtiği surede yer vererek bize çift yönlü bir işaret sunduğunu düşünüyorum.
Doğrusunu Allah-u Teala bilir.