‘Geçmiş olsun İzmir, Allah korusun Türkiye’-13
İzmir Depremi vesilesiyle Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’u televizyonlarda daha çok görüp tanıdık. Önceki akşam bir programda canlı yayında açıklamalarda bulunarak İstanbul'daki riskli konut sayısını açıkladı.
Programı izledim.
Bakan korkutan açıklamalar yaptı.
“Türkiye'de 6.7 milyon bina riskli statüsünde ama riskli şerhli veya acilen yıkılması gerekir diye bir şerhi yok. 1,5 milyonu da acilen yıkılması gereken bina. İstanbul’umuzda 5.9 milyon konutumuz var. Bunun 1,5 milyonu riskli, 300 bini acilen dönüşmesi gereken yapılar. Bunlara ilişkin riskli yapı tespiti yapılıp tapuya işlenmiş durum söz konusu değil.”
Bakanımızın açıklamalarının sadece şu kadarı bile yeterli değil mi?
Evet, Türkiye ve İstanbul’daki durum bu! Bizzat ilgili bakanımızın açıklaması da böyle! Günlerdir ‘Geçmiş olsun İzmir, Allah korusun Türkiye’ dememizin sebebi de işte bu!
Bugün konuyu Kur’an açısından ele alalım. Kur’an’da “zelzele” kelimesi geçer. Sözlükte “bir şeyi hareket ettirmek, şiddetle sarsmak, vurmak” anlamındaki “zelzele”, “yer içindeki fay kırıkları üzerinde biriken enerjinin aniden boşalması sonucu meydana gelen yer değiştirme hareketinin yol açtığı, karmaşık, elastiki dalga hareketleri” şeklinde tanımlanır.
Kur’an’da bir ayette “zelzele”, beş ayette de aynı kökten gelen kelimelerle ifade edilir. Zelzele, bu ayetlerin ikisinde kıyametin kopması esnasındaki yer sarsıntısını (el-Hac 22/1; ez-Zilzâl 99/1-2), üçünde de önceki ümmetlerle (el-Bakara 2/214) Hz. Peygamber’in ve sahabenin (el-Ahzab 33/11-12) dinleri uğruna çektiği zorlukları ifade eder. Allah sema ve yeryüzüne bir düzen koymuş, (Rahman,55/7,8) bunun neticesinde rüzgârların nasıl eseceği, yağmurun ve karın nasıl yağacağı, gökteki yıldız ve gezegenlerin nasıl hareket edeceği hep bir ölçüye bağlandığı gibi, karaların ve denizlerin yaratılmasında ve hareketlerinde de aynı işleyiş devam etmektedir. Deprem, yağmur, sel, rüzgâr, fırtına, yanardağ patlamaları ve diğer tabiat hâdiseleri “sünnetullah” denilen Allah’ın yeryüzünde koyduğu kanunların tecellileridir.
Bu durumda bize ve insanlığa düşen, tabiat kanunlarına savaş açıp onları zapturapt altına almaya çalışmak değil, onlarla uyumlu olmak ve bu tabiat olaylarına karşı tedbirli davranmaktır. Yağışlı bir havada başımıza şemsiye tutmak, karlı ve soğuk bir kış gününde kalın ve sıkı giyinmek ne ise; yeryüzünün yaratıldığından bu yana devam edegelen depremler için tedbir almak, yaşadığımız mekânları sağlamlaştırmak da odur.
Depremler hep var, biz sadece şiddetli olanlarını duyuyoruz. Deprem, Allah’ın kâinata koyduğu ölçülü bir işleyişin neticesidir. Ancak tabiat kanunlarının ifratı/çoğunun ve tefriti/azının, zararlı tesirleri de vardır. Kuraklık da olur, sel ve su baskınları da olabilir. Fırtına, kasırga, hortum, tipi, dolu ve yüksek derecedeki depremler de böyledir. İşte, başımıza gelebilecek depremlerde bizlere düşen öncelikli görev tedbir almaktır (Nisa,4/71-102), (Yusuf,12/50,67). Kendi kuvvetimizin bir sınırı olduğunu bilmek ve tabiatın işleyişi (ilahi kanunları) karşısında aczimizin farkına vararak ibret almaktır (Bakara,2/164), (Yusuf,12/105).
Depremleri, Kur’an’da haber verilen ve helak olan kavimleri esas alıp, ilahi bir ceza olduğunu ön plana çıkararak yapılacak değerlendirmeler, doğru ve isabetli bir değerlendirme değildir. Kaderiyeci bir anlayışın ifadesidir. İnsanlara Allah tarafından verilen iradeyi devre dışı bırakmaktır. Hâlbuki ziraatçıların sebzelerini korumak için sera yaptıkları gibi, yağmurda ıslanmamak için şemsiye tuttuğumuz gibi, başımıza gelebilecek deprem ve zelzelelere karşı da tedbirler almalıyız. (Maide,5/35, İsra, 17/57)Depremlerin öncesinde, deprem anında ve sonrasında nasıl davranacağımızı görevlilerden öğrenmeli ve bu konular hakkında bilgilenmeliyiz. Yaşadığımız mekânları depreme dayanıklı şartlarda inşa etmeliyiz. Daha güvenli, daha sağlıklı, her açıdan kendi kendine yeten, en iyi şekilde yaşanabilir planlı şehirler kurmalıyız. Bu aynı zamanda fiili bir duadır. Kavli duamızı da ondan sonra yapmalıyız. Peygamberimizin (s.a.v.) “Deveni sağlam kazığa bağla, sonra tevekkül et” anlayışı ile hareket etmeliyiz. “Deprem öldürmez, bina öldürür” gerçeğinin bütün gereklerini yapmalıyız.