ISLAM IKTISAT TEORISI - THE THEORY OF ISLAMIC ECONOMIC SYSTEM
Sam Adian
1225 Okunma
SERBEST TICARET VE PIYASALAR

Serbest Ticaret

Ve Piyasalar

 

 

 

 

 

 

 

 

Bugün standart bir iktisat kitabını açsanız, iktisadın, faydayı maksimize eden bireylerin özerk düşüncelerinin kıt kaynak kullanımını nasıl tahsis ettiğinin bir çalışması olduğunu okursunuz. Bireyler, pazarda karar verirken bağımsız olduklarında, kaynakların en uygun ve doğal dağılımına ulaşılır. Ama bu istediğimiz her şeye sahip olabileceğimiz anlamına gelmez. Kapitalist doktrin, ekonomik süreçlerin kıtlık koşullarına göre şekillenmesini öngörür. Bizlerse her zaman daha fazlasını isteriz. Bu yüzden her zaman tercih yapmak zorundayız. Yani bizim (iktisat) ders kitapları, mevcut koşulları görmezden gelerek sürekli daha fazlasını istediğimiz için bu yaşam biçiminden mutsuzluklar edindiğimiz gerçeğini hatırlatırlar. Biz, her zaman sahip olabileceğimizden fazlasını isteriz.

Böylece iktisadın amacı da oldukça dar bir alana, bireylerin pazarda vermiş oldukları kararlar üzerine, odaklanır. Burada esas olan, mübadeledir. Bu, üretimle ilgili hiçbir şey söylenmediği anlamına gelmez. Ancak iktisadın üretimle ilgili gözlemleri, kendi mübadele analizinden öğrendiği temel ilkelere dayanmaktadır. Buna göre üretim, sadece kıt kaynaklar arasında seçim yapan bireyler âleminden daha fazlası değildir.

Bu bakış açısıyla neoklasik iktisat, kapitalizmin temel ideolojisini haklı gösterebilir: İnsanlar, sınıfsal olarak değil sadece bireyler olarak anlaşılır. Yaşamdaki yazgımız için sadece kendimizi suçlayabiliriz; serbest piyasa bireylerin fayda maksimizasyonunu sağlamaları açısından en iyi yoldur, bu mevcut koşullar, sadece en iyisi değil insan doğasının en iyi evrensel ifadesidir. [1]

Bu iddialar, üretim tarzıyla bağdaştırılmadığı sürece, hiçbiri bir anlam ifade etmez. Belirli tipte bir birey ve çıkarlarımızın peşinde koşma, çalışma etkinliğinin toplumsal örgütlenmesinden başka bir sonuç doğurmayacaktır. Çünkü gerçekten de piyasa, kapitalist ideolojisinin kendi çıkarlarına göre örgütlemiş olduğu birimden başka bir şey değildir. Böylece kapitalist üretimin özgün yapısı daha önceden var olan değerli nesneler dünyasıyla yüzleşen evrensel insan doğası hâline gelir.

Mübadele, üretilmiş olan mal veya hizmetin el değiştirmesi anlamına gelir. Bu çerçevede, genel olarak mübadele (değiştirme), birbirine bedel olan malların değiştirilmesini ifade eder. Bu çerçevede iktisadi anlamda bir malın diğerinin yerine ikame edilmesi esasına dayanır. Ne var ki malların fiziki olarak değiştirilmesi nitelik bakımından mümkün değildir. Çünkü mal mübadelesinde değer tespiti mümkün olmaz. Bunun için ortak bir değişim aracına ihtiyaç vardır. Bu da paradır. Paranın emeğe dayalı üretiliyor oluşu, emek yoluyla üretilmiş olan tüm mal ve hizmetlerin ortak değişim aracı olmasını sağlar. Değişimin gerçekleşebilmesi için de piyasalara ihtiyaç vardır.

Genel anlayışın aksine, bir piyasanın oluşabilmesi için arz eden (üretici) ile talep edenin (tüketici) belli bir yerde fiziki olarak buluşması gerekmez. Piyasa, bir fizikî mekân olabileceği gibi, günümüz dünyasında teknolojinin getirdiği olanaklar sayesinde her türlü iletişim ve ulaşım kanalları ile de piyasa oluşabilmektedir. Gerçekten de piyasanın varlığı ve şekli arz ve talebe konu edilen ürünlerin niteliklerine göredir.

Piyasa, genel anlamı itibari ile “alım satım işlemlerinin yapıldığı yer” olarak “pazar”’dan biraz farklı algılansa da temelde, gelişmiş ve organize edilmiş pazardır.  Bu nedenle mal ve hizmetlerin arz ve talebinin düzenli bir şekilde karşılanması olarak anlaşılabilir. Bu açıdan piyasa ve pazar, şu şekilde anlaşılabilir:

Piyasa: Talep ettikleri mal ve hizmetleri satın almak isteyen alıcılarla, mal ve hizmet sunmak isteyen satıcıların buluştukları yer, piyasa olarak tanımlanabilir. Yani piyasa: alıcı ve satıcıların (arz ve talebin) karşı karşıya gelmelerine olanak veren örgütlü birimdir.

Pazar: Ürünlerin satıldığı, mal ve hizmet değişimi için satıcı ile alıcıların karşılaştığı ve mübadelenin gerçekleştiği yer olarak tanımlanabilir.

Serbest piyasa ekonomisi, iktisadi faaliyetleri ve işlemleri etkileyecek kararların çoğunlukla bireyler tarafından verdiği bir ekonomik sistemdir. Tercih hakkı, bireye aittir. Yani tüketici dilediği ürünü tercih edebilir ve satın alabilir. Burada bireyin karar vermesi “fiyat üzerinde etken” kararlar değil; ürün üzerindeki etken kararlardır. Yani tercihtir. Serbest piyasanın temelini gönüllü takas oluşturur. Yani hiç bir zorlama olmaksızın yapılan işlemlerdir. Eğer herhangi bir şekilde zorlama söz konusu oluyorsa, serbest piyasadan söz edilemez.

Her ne kadar piyasanın serbest olduğu ya da olması gerektiği tartışılsa da, serbest piyasa prensiplerine sıkıca bağlı kalmanın bir sonucu olarak görülen piyasanın çöküşünü engellemek için devlet müdahalesi ortaya çıkar. Gerçekte tam bir serbest piyasa yoktur. Başıboş piyasa vardır ve bu da yasaldır. Ne var ki yasal olması doğru ve meşru olduğu anlamına gelmez. Serbest piyasa iyidir ama başıboş piyasa kötüdür.

İktisat Teorisi ve Piyasa :

İslam iktisadı açısından piyasalara müdahale edilmesi düşünülemez. Üretim ve tüketim arasındaki doğal dengenin, karşılıklı rıza ile kendiliğinden tesis edilmesi gereklidir. Ancak bu durum, piyasaların başıboş bırakılacağı anlamına gelmez. Örneğin, olumsuz faktörlerin bertaraf edilmesi, güvenlik sorunlarının giderilmesi, spekülasyona neden olan uygulamaların ortadan kaldırılması gibi zorunluluklar, müdahale sayılabilir. Ne var ki bu müdahaleler, sözleşme serbestliğinin optimum şartlarının sağlanabilmesi için yapılan müdahaleler olacaktır. Yani kurallar geçerlidir.

Çünkü “alışveriş” serbesttir[2] ve kâr amacına dayanır. Ancak, “sınırsız kâr” söz konusu değildir. Riba/tefecilik kavramın bey’/alışveriş ile birlikte ifade edilmesi, serbest piyasa koşullarında oluşabilecek aşırı baskıların kabul edilemeyeceği sonucunu doğurur. Yani aşırı kârlılık talepleri sebebiyle fiyatların yükseltilmesi, herhangi bir gerekçe ile ürün veya tüketim taleplerini olumsuz etkileyecek şekilde baskı oluşturulması veya spekülasyon yoluyla tüketiciyi yönlendirme çabaları meşru değildir. Burada, ribanın sadece fiyat veya para takası üzerinde oluşmadığı, her türlü aşırılık veya bir tarafın zararına neden olacak davranışların tümünü içerdiği unutulmamalıdır.

Gerçekte sınırsız özgürlük yoktur. Dolayısıyla sınırsız serbestlik de yoktur. Piyasalarda ekonomik faaliyetlerin yürütülebilmesi için güvenli bir ortamın olması gerekir. Eğer taraflar, yaptıkları işlemden dolayı mutluluk duymuyorlarsa, ekonomik faaliyetten söz edilemez. İslam iktisadında piyasaya arz ve talep serbestliği vardır. Tüketici satışa sunulan mal ve hizmetler arasında kendisi için en uygun olanı tercih eder. Baskı ve zorlamalar, kabul edilmez.

Serbest piyasanın oluşabilmesi için rekabet koşullarının varlığı önemlidir. Malların serbestçe dolaşımına izin veren, arz ve talebine müdahale edilmeyen piyasalarda, çok sayıda ürün ve alıcı vardır. Ancak rekabet piyasada fiyat üzerinde değil; ürünlerin tüketiciye sağladığı fayda fonksiyonunun çokluğu ile ölçülebilen bir kavramdır. Buna göre İslam iktisadı açısından serbest piyasa, tam rekabet piyasasıdır.

Tam Rekabet Piyasası: Çok miktarda alıcı ve satıcının bulunduğu piyasadır. Alıcıların ve satıcıların fazla olduğu piyasalarda arz ve talebe göre denge kendiliğinden oluşur. Tüketici tam bilgi sahibidir ve tercihlerini bilinçli olarak yapar. Tüketici tercihlerine herhangi bir müdahale veya etki yoktur.[3]

Ne var ki alıcılar ve satıcılar, her zaman eşit sayıda olmayabilir. Eğer alıcı sayısı fazlalaşıyorsa “oligopol”, piyasaya benzer nitelikli ürün sunan satıcı sayısı çoksa “monopol”dür. Bu, tercih edilen bir durum olmamakla birlikte, kaçınılmaz olarak ortaya çıkacaktır. Alıcı ve satıcı sayısı zamanla kendiliğinden piyasa koşullarında dengesini bulur. Gerçekte üreticinin çokluğu değil, tercih için olanak sağlayan benzer ve nitelikli ürünlerin çokluğu önemlidir.

İslam iktisadı açısından piyasaya giriş-çıkışlar tam bir serbestliğe sahiptir ve arz ve talebin piyasaya giriş çıkışını engelleyecek hiç bir şey yoktur. Piyasaya arz edilen malların özellikleri, herkes tarafından açıkça bilinebilecek şekilde homojendir. Piyasada olup bitenlerden herkes, açıkça haberdar olmaktadır. Her malın fiyatı bellidir ve tüketici karar alırken bu fiyatı esas alarak hareket eder. Yani fiyatı etkileyecek herhangi bir unsur yoktur. Fiyatlardaki esneklik, son derece küçüktür ve piyasayı etkileyecek boyutta değildir. Bu nedenle serbest piyasa, tam rekabet koşullarını içermelidir. Kuralların tam olarak işlediği, giriş çıkışlara müdahale edilmeyen, istikrarın hâkim olduğu piyasalar olmalıdır.

Fiyat üzerinde gerçekleşen rekabet, satış süreçlerinin hileli ve güvenilmez olmasına neden olur. Çünkü satın alırken kılı kırk yaran, ölçüyü eksik etmek istemeyen alıcı, satarken aynı hassasiyeti göstermeyecek, fiyat baskısı nedeniyle ya miktardan eksiltecek veya hile yapacaktır. Bu durum, kabul edilebilir değildir.[4] Bu nedenle de eleştirilmektedir.

Fiyattan bağımsız olarak ürün fonksiyonları üzerinde gerçekleşen rekabet, tam rekabet koşullarının rasyonelleşmesine neden olacaktır. Buna göre serbest piyasa, belli koşulları ihtiva eden ve sonuçları itibariyle piyasaya katılanları ve tüketicileri tatmin eden bir yapıda olması gerektiği gibi, güvenlik ve spekülasyonlardan arınmış, tam rekabete izin veren kurallı bölgeler olmalıdır. Bu nedenle:

·      Piyasalar güvenli olmalıdır, işlemlerin serbestçe ve hiç bir baskı ile karşılaşmadan yerine getirilmesi sağlanmalıdır.

·      Hem üretici hem tüketici, yaptığı işlemden dolayı bir “tatmin” elde etmelidir.

·      Piyasa işlemleri sonucunda “refah” elde ediliyor olmalıdır. Yani katma değer üretilmelidir.

·      Alan veya satan tarafın rızaları dışında, malların veya değer ifade eden şeylerin el değiştirilmesi zorlanamaz.

·      Mal ve hizmetlerin, üretiminden dolaşımına ve nihai tüketiciye ulaşmasına kadar geçen aşamaların korunmuş ve güvenlik risklerinden arındırılmış olması gerekir.

·      Alışverişin karşılıklı rızaya dayanması gereklidir. Ancak bu rıza pozitif olmalıdır. Bir tarafa zarar verebilecek türde bir alışveriş meşru sayılamaz.[5] Çünkü riba zaten budur.

·      Bir kimse hem alıcı, hem satıcı olamaz. Bu nedenle her türlü aldatma veya hileye dayalı işlemler önlenmiştir.

·      Can güvenliği yoksa mal güvenliği de yoktur. Birinin ihlali, diğerinin de ihlali anlamına gelir. Yani can ve mal, her türlü haksız müdahalelerden korunmuş olmalıdır.

Serbest piyasa kavramından dolayı, genellikle yanlış anlaşılmaya neden olan bir noktaya değinmekte yarar vardır. Serbest piyasa demek, serbest arzın olduğu, tüketicinin tercihlerini serbestçe yapabildiği piyasa demektir. Bu aynı zamanda üretilmiş olan malların serbest dolaşımı anlamına da gelir. Ancak serbest piyasa, fiyatların belirlendiği piyasa değil, değişimin serbestçe yapıldığı yerdir. Fiyatları belirleyen emektir ve üretimdir. Tüketici ise benzer mallar arasında bir tercihte bulunur. Elbette farklı fiyatlar, bu tercih üzerinde etkili olacaktır. Ancak tüketici fiyatın belirlenmesinde etkin değildir.

Fiyatlar, üretim tarafından emek esas alınarak belirlenir. Elbette fiyat belirlenirken tüketicinin tercih ettiği ürün ve fiyat seviyeleri de göz önüne alınmalıdır. Ancak tüketicinin doğrudan fiyatlar üzerinde bir etkisinden söz edilemez. O sadece tercihte bulunur. Fiyatı etkileyen unsur ise, tüccar davranışıdır. Daha çok kazanma arzusu, üretime baskı uygulanmasına neden olur. Yani fiyatların dengesizleşmesine neden olur. Tam rekabet koşullarında piyasada fiyatların değişmesi beklenmez.

Her ne kadar “tüketim”, üretilmiş bir malın fonksiyonel amacının gerçekleşmesi, yani amacına uygun kullanılması ile gerçekleşiyor olsa bile “tüccar”, tanıma rağmen tüketici kabul edilmektedir. Bu bir yanılgı ve çelişkidir. Tüccarın varlığı, piyasada konumlandırılamadığı için, onu tüketici varsayarak hareket etmekle, dengelerin oluşması için gerekli olan istikrar ortadan kaldırılmış olur. Çünkü tüccar, tüketici değildir. Bir malı, tüketiciye ulaşabilmesi için dolaşımda tutan veya onun dolaşımını sağlayan kimsedir. Bu açıdan üretim kanalına bağlı olmalıdır. Böylece tüketici doğrudan üretici ile muhatap olmaya başlar.

Piyasa Teorisi - Denetimli Serbest Piyasa:

Genel olarak “serbest piyasa” dendiği zaman, her şeyin özgürce yapıldığı, alıcı ile satıcının diledikleri gibi hareket ettikleri, herhangi bir sınırlamanın olmadığı bir piyasa anlaşılmaktadır. Aslında bu algı sadece iktisat kitaplarını süsleyen idealist bir varsayımdan başka bir şey değildir. Çünkü ne geçmişte ne de günümüzde böyle bir piyasa şekli asla ortaya çıkmamıştır.

Çağdaş anlamda ise, alım satımın gönüllü yapıldığı, fiyatların üretici ile tüketici arasında karşılıklı olarak belirlendiği ve devletin müdahalesinin olmadığı piyasa olarak tanımlanır. Gerçekte bu tanım son derece ilkel bir tanımdır. Çünkü satıcıdan kasıt üreticidir ve günümüz dünyasında üretici ile tüketici asla karşı karşıya gelmez. Tüketici ile karşılaşan ve onları manipüle eden sadece aracılardır.

Bu nedenle, Serbest piyasa kavramı yerine, denetimli/kurallı piyasalar kavramını kullanmak, çok daha gerçekçi olacaktır.[6] Kimin ne üreteceğine, pazarda ne satılacağına, tüketicinin neyi satın alacağına kimse karışamaz ve karar veremez. Ancak pazarın yapısını bozacak spekülasyonlar ve benzeri faaliyetlere de izin verilemez. Örneğin sınırsız kâr yoktur, kâr haddi vardır; ancak piyasada bunun denetim mekanizması yoktur. Gerçekte serbest piyasa yoktur, aracıların ve tüccarların speküle ettikleri piyasalar vardır.  Çünkü çeşitli yol ve yöntemlerle, dolaylı veya doğrudan müdahale edilen piyasalardır bunlar.

Kâr haddi ile ilgili prensipler müdahaleci değil, düzenleyici kurallar öngörür. Çünkü eğer “aşırılık”ların tümü önleniyor[7] ise, “sınırsız kâr haddi” düşünülemez. Öte yandan bir işlemin “ribalaştırılması” mümkün değilse, aynı şekilde ribalaşma sınırına ulaşan veya bunu aşan kazanç beklentileri de meşru kabul edilemez. Aslında burada yapılan şey, “denge” ve “verimlilik” ilişkisinin korunmasıdır. Yani yapılan, bir müdahale değil; kurallara dayalı bir uygulamadır. Kuralların işletildiği bir piyasada, giriş çıkışlar serbest olmakla birlikte piyasa oyuncuları kurallara göre hareket etmekzorunda kalırlar. İktisadi bir faaliyet, hem verimli hem de makul olmalıdır.

İktisat teorisi açısından “serbest piyasa” kavramından kastedilen şey ise “Denetimli Piyasa”dır. Çünkü dengenin bozulmasına[8] izin verilemez. Çünkü piyasalar da doğanın bir parçasıdır. Kainatta olup biten her şey doğada gerçekleşir. Doğada ise her şey neden-sonuç ilişkisi içerisinde meydana gelir. Yani başıboşluk yoktur.[9] Bu açıdan rasyonel anlamda piyasa kurallı ve denetimli olmak zorundadır:

Serbest (Denetimli) Piyasa[10]: Mal ve hizmetlerin serbestçe dolaşıma girdiği, [11] tam rekabet koşullarını ihtiva eden, şeffaf, ürün ve fiyatlar üzerinde herhangi bir baskının oluşmadığı, dengeli ve öngörülebilir piyasalardır. Refah ve huzurun egemen olduğu, işlem yapanların özgür iradeleri ile karar verdikleri ve sonuçlarından hoşnut oldukları güvenlikli[12] ve kuralları önceden belirlenmiş olan ve herkes tarafından bilinen kurallı[13] ve dengeli[14] bölgelerdir.

Denetimli serbest piyasa kavramının iki temel niteliği vardır:

a.    Dolaşımda Serbestlik:  Mal ve hizmetlerin serbestçe dolaşması, piyasaya giriş ve çıkışların tam bir serbestlik içinde gerçekleşmesi gereklidir. Dolaşıma herhangi bir sınırlama veya engelleme getirilemez.

b.    Kurallı işlem: Mal ve hizmetlerin serbest dolaşımı, kuralsızlık anlamına gelmez. Bütün süreçler, kurallara göre işletilmelidir. Bu bağlamda bütün mal ve hizmetler, standart kurallara göre dolaşımdadır. Buna bağlı olarak alışveriş de kurallıdır.

Yani piyasalar, belli kurallar çerçevesinde serbesttir; ne var ki bu, sınırsız serbestlik anlamına gelmez.[15] İşleyişin doğal seyrini bozacak her türlü müdahale, toplumsal mekanizmalar aracılığıyla bu işle görevli olan uzmanlar tarafından denetlenir ve engellenir.[16] Örneğin fiyatlar, emek değeri sabit tutulmak koşuluyla esneklik ve karşılıklı etkileşimle belirlenir; ancak fırsatçılık yapılamaz.[17] Stoklamak suretiyle bir malın piyasadan çekilmesine izin verilemez.[18] Suni fiyat artışlarına neden olacak aracılık, simsarlık gibi uygulamalar, spekülasyon, manipülasyon gibi istikrarı bozacak ve kuşku uyandıracak yöntemler, serbest rekabeti etkileyecek her türlü faaliyet engellenir.

Burada kısa bir hatırlatma yapmakta yarar vardır: Denetimli Serbest piyasa uygulaması, aslında peygambere kadar uzanmaktadır. “Hisbe” denilen bu uygulamada, peygamber zamanında gönüllü olarak başlatılan ve daha sonra sistematik hâle getirilen bir denetim mekanizması vardır. Yani görevliler, piyasada olup bitenleri izler, denetler ve gerektiğinde yaptırım uygularlar.

Bu konu daha çok yakın tarihteki uygulamalar örnek alınarak dile getirilmektedir ki, bu çok doğru bir yaklaşım değildir. Sonraları bu uygulamayı, yöneticilerin, piyasalar üzerindeki etkinliklerini sürdürebilmek için kullandıkları bilinmektedir. Ancak bu uygulama özünde, piyasaların denetimini amaçlayan, alışverişi ve alışverişten kaynaklanan problemlerin ortadan kaldırılmasını hedefleyen bir sistam olarak düşünülmüştü. Çeşitli kaynaklarda bu teşkilata mensup kişilerin bir çeşit “adalet görevlisi” oldukları yorumları yapılmaktadır ki, bu doğru değildir. Hisbe görevlileri, uzman kişilerdi ve tamamen piyasaları denetlemekle görevli idiler. Yani piyasa, hem realite hem de İslam açısından hiçbir zaman bütünüyle serbest değildir.

Eğer kurallara uymayı zorlayan bir mekanizma varsa, piyasalara müdahale etmeye de gerek kalmaz. Çünkü yanlış yapanlar için bir yaptırım söz konusudur. Kaldı ki bu denetim, zorunludur.[19] Buna göre herhangi bir tercih veya uygulamanın yumuşatılması yahut göz ardı edilmesi de söz konusu değildir.

Öte yandan, “Hilf-ul fudul” ile bu konunun çok daha eskiye uzandığı da bilinmektedir. Hilf-ul fudul’un Mekke’de özellikle iktisadi araçlar üzerindeki haksızlıkların giderilmesini amaçlayan bir sözleşme ve bu sözleşme sonucu ortaya çıkan bir örgüt olduğu bilinmektedir. Öte yandan, piyasalarda fiyatlar üzerinde etkin olabilmek adına mal stoklamak veya üreticinin elinden malı alıp pazarda hâkimiyet kurmak gibi, pazara girmeden önce mal alımı da (telâkki’r-rukban) Hilf-ul fudul’un yasaklamaları asında idi.

Sadece denetim amacıyla uzman bir müessese oluşturmak da yeterli değildir. Bu uzmanların da denetlenmesi gerekir.[20] Çünkü hiç kimsenin yanlış yapma özgürlüğü yoktur. Basit hataların düzeltilmesi mümkündür; ancak yanlışlar düzeltilemezler. Aynı şekilde, karşılıklı fiyat belirlemede veya alışverişte tarafların birbirlerini aldatmaları da kabul edilemez. Böyle bir durumda alışveriş gerçekleşmiş olsa bile yok sayılır. Bu durum, “rıza” ile yapılmış olsa dahi, fark edildiğinde müdahale edilmesi gereken bir husustur.[21]

Piyasa Açısından İktisadi Kavramlar:

İslam iktisadı, tam rekabete dayanan, kurallı serbest piyasa[22] ekonomisini benimsemektedir. Bu mânâda iktisadi kavramlar ve tanımlar, Kur’an’da açıkça ifade edilmektedir. Piyasaların oluşması ve mübadelenin gerçekleşmesi için gerekli olan temel prensipler, bu tanımlardan çıkarılabilir. Böylece piyasaları şekillendirecek ilkesel çerçeve de anlaşılabilir ve realize edilebilir olacaktır. Şöyle ki:

Bey’ (البيع)-  Alış-Veriş[23]: Alıcı ile satıcının karşı karşıya gelmek suretiyle ürünlerin (mal veya hizmet) satış yoluyla el değiştirmesi. Güven içerisinde gerçekleştirilen alışveriş/satış. Aktif satış işlemi.

Prensip olarak “alışveriş”ten kastedilen şey, üretilmiş olan mal ve hizmetlerin tüketiciye satışı, dolayısıyla tüketicinin de satın almasını ifade eden işlemdir. Kavram ile ifade edilen şey, aktif olarak bir mal veya hizmetin satışıdır. Mala olan talep, üretim sürecini de etkiler ve çıkar paralelliği ilkesine dayanır.

Şera (شري) - Satış[24]: Bir mal, hizmet veya değer ifade eden herhangi bir şeyin satışı. Peşin satış.

El-Esvak (الاسواق) - Piyasalar[25]: Mal ve hizmetlerin serbestçe dolaşıma girdiği, çok sayıda alıcının ve satıcının bulunduğu, ürün ile tüketicinin karşılaştığı ve bilgilerin derlendiği organize bölgeler. Çoklu piyasalar.

Es-sevk (السّوق) - Pazar[26]: Alışverişin gerçekleştiği, ürünlerin fiziki olarak el değiştirdiği bölge, pazar. Ürün ve hizmetlerin tüketici ile buluşması nedeniyle canlılığın oluştuğu ve tarafların memnuniyetine neden olan piyasa. Pazar her bölgede bölgenin yapısı ve niteliklerine uygun olarak yapılanmıştır ve tektir.

Ticaret (تجارة)- Cari İşlemler[27]: Bir mal veya değer ifade eden şey üzerindeki “cari/geçerli” işlemdir. Doğası gereği, “mal/değer ifade eden şeyi” bulunduran ile o mal veya değer ifade eden şeye sahip olmak isteyen arasında gerçekleşen, malı bulundurana belli bir “kira” ödemek suretiyle malın belli bir değer üzerinden el değiştirmesi işlemi.

Arz (عرضا) - Piyasaya Arz[28]: Bir mal veya hizmetin tüketim için piyasaya arz edilmesi, dolaşıma çıkması. Üretilmiş olan mal ve hizmetlerin arzı.

Mal ve hizmetlerin arzı, üretim kanalı tarafından yapılan değerlendirme ve analizlere dayanır. Üretim kararı, üretim tarafından alınır ve arz da buna göre gerçekleşir. Yeni bir ürünün piyasaya arzı, tek yanlıdır. Ancak var olan ürünlerin arzı, talep analizine göre değerlendirilir. Bu arz üretilmekte olan mal veya hizmetlerin piyasaya hangi miktarda arz edilmesi gerektiğini belirlemeye yardımcı olur.

Ekl (أكل) - Tüketim[29]: Üretilmiş olan mal ve hizmetlerin piyasada tüketici tarafından satın alınması. Mal ve hizmetlerden beklenen faydanın gerçekleşmesi.

Mal ve hizmetlerin serbestçe tüketimi esastır. Herhangi bir baskı, spekülasyon veya bilgi eksikliğine dayalı tükettirme çabası, meşru değildir. Bireysel ve dolayısıyla toplumsal tercihe dayalı serbest tüketim olmalıdır. Faydanın yaygınlaştırılması için bu gereklidir.

Fakihin (فاكهين ) - Mağaza, Satış Noktaları[30]: Üretilmiş olan mal ve hizmetlerin tüketime sunulduğu satış noktası, mağaza. Bir malın tüketici ile buluştuğu yer. Bir malın tüketime arz edildiği yerler. Piyasaya arz edilmiş olan malların bulundurulduğu yer. Üretim kanalında yer alan satış noktası.

Fakihet (فاكهة) - Tüketim Malı[31]: Tüketim amacıyla üretilmiş olan mal ve hizmetler. İnsan ihtiyaçlarına cevap veren ve bir fonksiyon ifade eden her türlü mal. Arz noktasında bulunan tüketim malları.

Bi-fakihetin (بفاكهة) - Tüketici[32]: Üretilmiş olan mal ve hizmetler arasında tercihte bulunan, eleme yapan ve nihayet satın alarak mal veya hizmetten yararlanan kimse. Tüketici.

Taleben (طلبا) - Talep[33]: İhtiyaç, mal ve hizmetlere olan talep, piyasada mal veya hizmetlerden yararlanmak için oluşan, ihtiyaçların giderilmesine yönelik talep.

Matlub (المطلوب) - İhtiyaç[34]: Talep edilen şey, ihtiyaç duyulan ve yararlanılmak istenen mal ve hizmetler.

Et-talib (الطّالب) - Müşteri[35]: Talep eden kimse, ihtiyaç sahibi, müşteri.

Kesb (كسب) - Kazanç[36]: Reel işlemler sonucunda emek harcanarak elde edilen katma değer, kazanç. Kazanılan şey. Emek yoluyla kazanılmış ve kişinin özel mülkiyetinde olan değer.

Piyasalarda, tedavülde bulunan mal ve hizmetlerin dolaşımından dolayı elde edilen kazanç. Dağınık bir hâlde bulunan yararlı şeylerin bir araya gelmesi.

Mal (مال) - Nakit İşlem[37]: Parasal işlem, değer ifade eden ve nakit karşılığı olan şey. Emek sonucu elde edilmiş ve nakit değeri olan işlem/eşya.

Emval (أموال )- Fonlar[38]: Nakit işlem çeşitliliği, değer ifade eden ve nakit karşılığı olan şeyler (Aynı zamanda piyasaların çeşitliliğini de ifade eder.). Piyasalardaki tüm işlemler, “peşin”dir. Nakit ödeme esasına dayanır.

Varaq (ورق) - Kâğıt Para[39]: Mal ve hizmetlerin el değiştirmesi için kullanılan şey. Bir mal veya hizmetin üretilmesi için harcanmış olan emek miktarının ölçülmesi ve biriktirilmesine yarayan belge. Banknot.[40]

Bedel (بدل) - Miktar Döngüsü/Değiştirme[41]: İşlev ve fonksiyon bakımından farklı fakat nitelik bakımından benzeşebilen veya miktar ölçüleri aynı olan mal veya hizmetin yerine ikamesi yoluyla değiştirilmesi. Miktar ve ölçü bakımından yerine geçecek nitelikte değiştirme. Para-mal takası. Mal veya hizmetlerin miktara bağlı olarak değiştirilmesi. Eme-Mal takası.

Musaveme (مسوم) - Spekülasyon[42]: Belli mal veya hizmetlerin özel bir amaç doğrultusunda speküle edilmesi, mal ve hizmetler üzerinde çeşitli amaçlarla ve çıkarlar doğrultusunda önceden müdahale etme.

Hadireten (حاضرة) - Aktif Satış[43]: Hazırda olan malın satışı, piyasaya arz edilmiş olan mal. Tüketicinin satın alabilmesi için hazırlanmış ve sergilenmiş olan mal, pazardaki fiziki ürün.

Aded (عدد) - Miktar[44]: Sayılabilir nitelikte birimsel miktar. Miktarsal değer. Üretim ve tüketim arasındaki tüm süreçlerde değer, miktara bağlıdır. Değer, miktarların tescil edilmiş hâlidir.

Haram (حرام) - Etki Kontrolü[45]: Üretim, tüketim veya kullanımı esnasında olumsuz etkileri olabilecek veya kontrolsüz kullanımı sebebiyle kalıcı hasarların ortaya çıkmasına neden olabilecek mal,  ürün veya girdilerdir.

Haram, etkileri bakımından sınırlandırma ve kontrol altına almayı ifade eden bir kavramdır. Haram sayılan mal, hizmet veya girdiler, ekonomik değere sahip olmalarına rağmen kişiye veya kullanıldığı çevreye olumsuz etkileri olabilecek, kalıcı hasarlar meydana getirebilecek şeyleri kapsar. Üretimi veya tüketimi yasak değil kontrollüdür.

Örneğin “خمر”, içki olarak anlaşılmış olsa bile, kelime anlamı itibariyle “maya, bir şeyin etken maddesi veya özüt” demektir. Genel olarak, ilaçlarda etken madde olarak kullanıldığında fayda temin ederler, ancak aşırı kullanımı veya kontrolsüz kullanımı, kalıcı hasarlar meydana getirebilir. Bu anlamda, ekonomik değeri ve yararlı yönleri olmasına rağmen, kullanımı esnasında kalıcı hasarların oluşma olasılığı bulunan her türlü ürün veya hizmetin kontrollü tüketimi öngörülmüştür. Özellikle üretimde girdi olarak kullanılmalarında herhangi bir sınırlama söz konusu değildir. Buna göre “haram”, dört ayrı kategoriye ayrılarak tasnif edilebilir:

1.       Tüketimi örfi anlamda hoş karşılanmamakla birlikte herhangi bir sınırlama olmayanlar.

2.       Belli miktarda tüketilmesinde sakınca olmayanlar.

3.       Ağız yoluyla tüketilmeleri sonucu olumsuz sonuçlara neden olanlar.

4.       Üretimi ve tüketimi sakıncalı olanlar.

Muharrem (المحرّم)[46]: Üzerinde çekince bulunan, kuşkulu. Yasal olmayan her şey. Tabu.

Mahrum (المحروم)[47]: Mahrum, yoksun. Fakirlik veya yetersizlik gibi çeşitli nedenlerle yoksun olmak. İmkânları sınırlı olan kimse. Kuşkulu bir şeyin kullanılması ile ortaya çıkan hasar veya zarar.

Habis (الخبيث) - Elverişsiz Kaynaklar[48]: Haram olan şeylerin gerekçesini ifade eden kavramdır. Bayağı, adi, sıradan, kullanımı veya üretimi faydalı olmayan veya faydalı gibi görünmekle birlikte zarar meydana getiren her şey. Kalitesiz ürün veya habis olan şey. Sürekliliği olmayan şey.

Tedlev (تدلوا) - Rüşvet[49]: Çıkar sağlamak amacıyla, hâkim olan tarafa menfaat sağlamak. Dengeyi korumakla görevli olanların dengeyi bozmalarına neden olacak, hukuki olmayan davranışların veya işlemlerin tümü. Rüşvet almak yasak değildir; vermek yasaklanmıştır. Çıkar sağlamak için mal veya para vermek, haksız rekabetin ortaya çıkmasına neden olur.

Helal (الحلال) -  Etkili Fayda[50]: Gerek girdi olarak, gerek üretim ve tüketimi açısından verimli ve faydalı olan her türlü mal, hizmet, değer veya girdileri ifade eder. Doğal hâliyle olsun olmasın, pozitif fayda temin eden her şey.

Üretim, tüketim veya kullanımı esnasında olumsuz etkileri olmayan veya kabul edilebilir sınırların altında olan, ekonomik değere sahip, üretilebilir ve tüketilebilir nitelikteki her türlü girdi, mal veya hizmettir.

Hillun ( حل ) - Çözüm[51]: Herhangi bir problem veya meselenin çözümü, sorunlara bulunan çözümler. Zarar olasılığını giderilerek, ürünü kullanılır hâle getirmek. Kaynakların, zararlı kısmı bertaraf edilerek kullanıma sunulması.

Tayyib (الطّيّب) - Meşru Kaynaklar[52]: Temiz ve güzel olan her şey. Kullanımı veya tüketimi pozitif bir fayda sağlayan kaynak veya ürün. Üzerinde herhangi bir sınırlama bulunmayan kullanımı veya üretimi meşru ve faydalı olan her şey.

Emr (الأمر  ) - Sipariş[53]: Arz talep dengesinin sağlanabilmesi, stoklamanın önlenmesi ve maliyet kaybının ortadan kaldırılabilmesi için üretimin talebe dayalı olarak gerçekleştirilmesi. Talebin planlamaya etkisi.

Hazin (خازن ) - Stok[54]: Mal veya rızk kaynaklarından ekonomik değeri olan herhangi bir şeyin stoklanması, stok, depolama. Ekonomik değeri olan bir şeyi depolayarak âtıl hâle getirme.

Stok iki türlüdür; girdi kaynaklarının veya üretim gereksinimlerinin depolanmasıdır ki bu, zorunludur. Hammadde girdilirenin bulundurulması gerekir. Diğeri ise, üretilmiş olan ürünlerin depolanmasıdır ki bu, eleştirilen bir durumdur. Mal ve hizmetlerin depolanması, stoklanması yoktur.[55] Depolanması zorunlu olan girdiler veya mallar ile satışa arz noktasında bulundurulması gereken malların sınırlı ve süreli olması gerekir.[56]

Hazinet (خزنة) - Stokçu[57]: Mal veya değerli olan herhangi bir şeyi stoklayan kimse, stokçu. Zorunluluk hâli dışında stok ve stokçuluk yoktur.

Hezain (خزائن) -  Depolama Kabinleri[58]: Üretilmiş mal ve hizmetlerin satış noktalarına sevk edilmesi öncesi bulundurulan kabinler, depolama alanları, ambar veya konteynır. Sevkiyat aşamasında depolanabilir miktar, sipariş miktarı kadar geçici depolama yapılan yer.

Burada küçük bir değini yapmak yararlı olabilir. Helal-haram konusu, öteden beri iktisadi faaliyetlere önemli ölçüde etki etmiş ve geniş çaplı sınırlamaların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Fakat haramlar, genel çerçevesi itibariyle yasaklanmış şeyler değildir. Haram, üretilmesi veya kullanılması hâlinde kısmen yahut bütünüyle olumsuz etkilerinin ortaya çıkma olasılığına işaret eden bir kavramdır. Buna göre haramlar, faydasız veya kullanımı itibariyle zararlı olabilecek şeyleri, helaller ise faydalı ve etken olan şeyleri ifade eder. Özellikle haramlar üzerindeki kontrol yasaklama yoluyla değil, yararlılık niteliğine göre olmalıdır.

“Helal ve haramlar, ekonomik uygulamaların parametreleri olabilir mi?” Eğer iktisadi faaliyetlerde bazı sınırlamalar söz konusu ise, çağdaş sistemlerin bu alanlardaki üstünlüklerinin nasıl bertaraf edileceği/etkisizleştirileceği hususu İslam ekonomisi açısından ciddi bir problem teşkil eder. Bu nedenle “helal ve haram” konusuna yeni ve rasyonel bir bakış açısı, iktisadi faaliyetlerin optimizasyonu için gereklidir. 

Buradan “haram” olanların meşrulaştırmak istendiği anlaşılmamalıdır. Genel çerçevesi itibariyle bu kavramlar fayda/zarar ilişkisinin optimizasyonunu ifade eder. Bu konunun sosyo-ekonomik etkileri önemlidir ve uygulamalarda sınırlama olmamalıdır. Çünkü “haram” olan şeyler “yasaklanmış” şeyler değildir. Bunlara yönelik herhangi bir yaptırım da söz konusu değildir. Bu nedenle tasnif edilmeli, faydalı yönleri kullanıma sunulmalıdır. Gereksiz sınırlamalar veya yasaklamalar, kaynakları verimsiz hale getirebileceği gibi, toplumsal süreçlerin işleyişini de olumsuz etkileyen faktörler olacaktır. Aslolan, doğa imkanlarından mümkün olan en yüksek verimi elde etmektir.

Ölçü ve Ölçme Birimleri:

İktisadi faaliyetlere konu olan, üretilmiş mal veya hizmetlerin değer, miktar, hacim, uzunluk veya ağırlık cinsinden niteliklerinin belirlenebilmesi ve tüketime arz edilebilmesi için standart ölçme sistemine ihtiyaç vardır. Ölçme standartları ve birimlerine metinde, çok geniş yer verilmiştir. Ancak genel olarak anlaşılan, belli bir ölçme standardının kabul edilmesi gereğidir. Bunların bazıları şöyledir:

Zera’ (ذرعا ) - Standart Uzunluk Ölçüsü (Metre)[59]: Bir kulaç veya Ortalama bir metre (100 cm) uzunluğundaki ölçü birimi.

Geçmişte bu kavram, “arşın” olarak kullanılmakta idi. Bir arşın, 68 cm. Teknik arşın, yani bir mi‘mār arşını, 24 parmak= 240 ḫaṭṭ, ortalama 75.774 cm'dir. Ne var ki bu kavram baz ölçüdür. Eğer metrik sistem kabul ediliyor ise, metre olarak algılanmalı ve buna göre değerlendirilmelidir. Metrik sistem açısından “metre” olarak anlaşılabilir.

Dinar (دينار) - Referans Uzunluk Ölçüsü[60] (Santimetre): Yüzlük sisteme göre bir birimlik değer ölçüsü. Bölünebilir en yüksek birim (veya santimetre oranında ağırlık birimi).

Dirhem (درهم) - En Küçük Uzunluk Ölçüsü[61] (Milimetre): Onlu sisteme göre belirlenen en küçük birim (dinarın onda biri). İhtiyaca göre aşamalı olarak bölünmüş birimler (veya milimetre oranında ağırlık birimi).

Dinar ve Dirhem[62], para değildir. Hem ağırlık ölçüsü hem de ağırlığa dayalı değer ölçüsünü ifade eder.

Saq (الساق) -  Feet[63]: 1 ayak uzunluğundaki ölçü birimi. “Feet”, yani yarda’nın üçte biri olan 30.48 cm uzunluğundaki ölçü birimi. Yani bir sak, 12 kırat eder (bacak, ayak).

Vezin (وزن) - Ağırlık Ölçme Sistemi[64]: Standart kriterlere sahip olan ölçülebilir ve bölünebilir maksimum ağırlık ölçüsü. Nitelikli denge unsuru. 

Qintar (قنطار) - Kantar[65]: Yüzlük sisteme göre ölçü, 100 kilogram veya bu miktarı ölçebilen alet, kantar, 100 libre miktarına eşit ağırlık ölçüsü.

Qıstas (قِسْطَاسِ) - Ton[66]: Referans niteliğine sahip, bölünebilir ve hesaplanabilir ölçü birimi. Yüz birimlik ağırlık. 1000 kgs. veya ton.

“Kintar” ve “Kıstas” ağırlık ifade etmekle birlikte, ölçme araçlarıdır. Buna göre ağırlık ölçme araçlarının da belli standartlara göre üretilmesi ve kullanılması gereklidir. Genel ölçü sisteminin bir parçasıdır.

Giram (غرام) - Gram[67]: Binlik sisteme göre en küçük ağırlık birimi, binde bir ağırlık ölçüsü, gram. Kilogramın binde biri.

Misqal (مثقال) - Mikrogram[68]: 20 kıratlık ağırlık ölçü birimi (Tartılacak şeye göre bir dirhem ile bir dirhemin yetmişte biri ya da yetmiş iki arpa tanesinden veya yirmi kırattan ibaret vezin).

Miskal, kavram olarak mikrokütle olarak anlaşılmalıdır. Dolayısıyla maddenin atomik yapısının en küçük parçası olarak da değerlendirilmesi mümkündür. Ölçü birimi olması bakımından ağırlıkça en küçük ölçü birimi olarak değerlendirilmelidir.

Habbetin (حبة) - Miligram[69]: Hardal çekirdeği anlamına gelen kavram, hacimsel ağırlık ifade eder. Hassas ölçümler içindir; 1 gramın binde biri kadar ağırlık. Ağırlık itibariyle hammadde niteliğine sahip ölçülebilir birim.

Zerre (ذرة) - Mikron[70]: En küçük ölçü birimi, milimetrenin binde biri uzunluğunda ölçü birimi (darı, atom, çekirdek, tohum). Bu kavram molekül olarak değerlendirilebilir; bu açıdan elektro manyetik ölçüm birimi olarak da kullanılabilir.

Mil (ميلا ) - Mil[71]: İki nokta arasındaki zamansal mesafe. Sabit bir zamanda iki nokta arasında gidilebilecek mesafe.

Kelimenin anlamına uygun olarak “mola” mesafesi olarak da tanımlanması mümkündür. Mola yapılan yer “meliy[72] dir. Yani iki mola noktası arasındaki mesafeyi ifade eder.

Keyl (كيل) - Hacim Ölçüsü[73]: Bir tahıl ve ağırlık ölçü birimi, hacme dayalı ağırlık ifade eden hacimsel ölçü birimi (kile buradan gelir). Bir devenin heybelerinden bir tanesine yüklenebilecek hacimde bir ağırlık ölçüsü. Hacimsel ölçme birimi.

Qadeh (القدح) - Litre[74]: Sıvı veya tahıl hacim ölçüsü birimi. Bir kupa miktarındaki sıvı veya tahıl ölçüsü birimi. Keyl’den daha küçük bir hacim birimi.

Latincede “sıvı kabı” anlamındaki “cadus” kelimesinden geldiği ileri sürülmektedir. Ölçek olarak kullanılan cadus, özellikle 1,5 amphora veya 3 urna, 4,5 modius, 12 congius, 72 sextarius gibi değerlere sahipti.[75]

Kur’an’da geçen ölçü birimlerinin bazıları bu şekildedir; ancak bunlarla sınırlı değildir. Metinden genel olarak çıkan sonuç, metrik sistemin uygulanabilirliğidir. Orijinal metinde kullanılan “hak” kavramı genel olarak “ölçü” ifade ediyor olmasına rağmen, bir ölçü birimi olarak değerlendirilemez. Daha çok “neden-sonuç” ilişkisi içerisinde ölçülebilir bir süreci ifade etmesi sebebiyle iktisadi bir kavram değildir.

Ağırlık açısından gram ve litre de öne çıkan kavramlar arasındadır. Burada söylenebilecek şey, standart kriterlere bağlı bir ölçü sisteminin kabul edilip uygulanması gereğidir. Bazı kavramların henüz çözülemediği veya konumlandırılamadığı da açıktır. Ölçme sistemleri uygulandığı alana göre belirlenmeli ve standart kriterlere göre uygulanmalıdır.[76] Genel olarak ölçme niteliklerini ifade eden kavramların varlığının çokluğu, bu çerçevede kabul edilecek ölçme sisteminin tercih edilmesine olanak sağlayacaktır. Metnin ortaya koyduğu perspektif, piyasa süreçlerinin standartlara bağlı kurallı ve nitelikli süreçler olduğu sonucunu doğurmaktadır. Yani düzen vardır.

Genel Piyasa Uygulamaları:

Serbest piyasada yapılan işlemler, tam bir serbestlik içerisinde gerçekleştirilir. Piyasaların güvenlikli olması için sorumluluk kamuya aittir.[77] İktisadi anlamda piyasalar çeşitlilik gösterebilir.[78] Buna göre:

Nakit İşlem Piyasası: Herhangi bir zamana bağlı olmadan, bedeli ödenerek işlemin gerçekleştiği anda sonuçlandırılan işlemleri ihtiva eder. Bu tür piyasalarda ödeme peşindir. Fiziki olarak malın peşin alım satımını ifade eder.

Vadeli İşlem Piyasası: Herhangi bir mal, hizmet veya değer ifade eden bir şey üzerinde, ileriye dönük, vadeli işlemleri ihtiva eder. Bu tür piyasalarda ödeme, peşin olabileceği gibi hizmet veya değer reel olarak tevdi edildiğinde ödenmek üzere de anlaşma yapılabilir. Vadeli işlemler üzerinde herhangi bir sınırlama yoktur. Ancak, vadeli işlem “borçlanma” değildir.

Faktör Piyasası: Üretim faktörlerinin (iş gücü, sermaye ve toprak) alınıp satıldığı piyasalardır. İslam iktisadı açısından toprakta mülkiyet yoktur; dolayısıyla toprak, alınıp satılamaz. İş gücü ise, emeğin sahibidir ve dolayısıyla üçüncü taraf için bir emtia niteliğinde değildir. Sermaye ise, emek ve toprağın çarpımıdır. Dolayısıyla sermaye doğaldır ve zaten piyasalar açısından bir değer taşımaz. Bu nedenle faktör piyasası yoktur. Buna bağlı olarak “Para Piyasaları”ndan da söz edilemez. Çünkü para, “emek” karşılığı üretilmekte olan bir ölçme aracıdır. Bu sebeple para ve finansal araçların kullanımı, ancak mal ve hizmet değişimi ile mümkündür.

Vadeli veya nakit işlemler, optimum ve pozitif olmak zorundadır. Negatif işlem yapılamaz. Zarar etmek veya zarar vermek yoktur. Kendiliğinden bir zarar meydana gelmesi durumu hariç, herhangi bir sebeple kötü niyetli olarak veya çıkar amaçlı bir işlem; değere yönelik olarak spekülatif veya fiziki eylemler yapılamaz[79] ve yapıldığı takdirde tazmini gerekir. Doğal seyri içerisinde meydana gelebilecek zararların sadece bir “tercih” olması gerekir.[80] Yani bir zarar, ancak daha büyük bir fayda gözetilerek tercih edilebilir. Bundan başka zarar etme şekli yoktur. Çünkü piyasalarda işlem yapanlar, var olan bir malı veya değeri takas etmek üzere işlem yaparlar.

İktisadi açıdan, bir şeyin kendi cinsi ile değiştirilmesi mümkün değildir. Yani emek emek ile değiştirilemez. Para para ile değiştirilemez. Metreyi metre ile ölçmek mümkün değildir. Bu nedenle “değerler döngüsü” yoktur. Yalnızca “miktarlar döngüsü” vardır.  Çünkü değer, gerçekte bir malın değeri, ona değer kazandıran şeyin miktarına bağlıdır. Yani bir mal için harcanan zaman, emek miktarına göre ölçülebilir olması ve rasyonel bir kritere bağlı olması nedeniyle değer atfedilmektedir ki bu da miktarsaldır. Öte yandan, piyasaların para talebi yoktur. Çünkü para, sadece emeği ölçme aracı olması sebebiyle bir birikim sağlamakla birlikte, yatırımlar için ifade ettiği anlam, yatırımları öncelemekle sınırlıdır. Bu ihtiyacı da sistem karşılamaktadır. Dolayısıyla para piyasalarına ihtiyaç yoktur.

Piyasada aracılar, komisyoncular veya spekülatörler yoktur. Tüccar, sadece mal veya hizmeti bulundurmasından dolayı bir kira talep edebilir. Yani malın maliyeti, harcanan zaman veya emek ile o mal veya hizmetten umulan optimum faydanın toplamından ibarettir. Sistem, tüccarı ortadan kaldırmamaktadır; sadece daha nitelikli hâle getirmekte ve dönüştürmektedir. Onu, üretim kanalına adapte etmektedir. Örneğin bir tüccar, bir üreticinin satış ve bulundurma noktası olabileceği gibi, benzer ürünlerin ortak noktası da olabilir. Hatta farklı ama ilişkili ürünlerin ortak noktası da olabilir. Burada önemli olan, tüccarın kazancının nasıl oluştuğu ile ilgilidir. Bu nedenle tüccar üretimden aldığı iskonto ve bulundurma bedeli ile kazancını sağlar. Yani fiyatlar üzerinde etken değildir; üretici tarafından sağlanan esneklik içerisinde hareket etmek zorundadır ve üretim sürecinin bir parçasıdır. Yani tüccar bir manipülatör veya spekülatör değildir. Çünkü :

·      Piyasalar şeffaf ve güvenli olmalıdır, güvenliği etkileyecek hiçbir uygulamaya izin verilmez. Bunun tesisinden kamu sorumludur.

·      Piyasalarda serbest dolaşımı engelleyecek sınırlamalar yoktur. Bu amaçla bir malın piyasaya girmeden önce aracılar tarafından satın alınması ve fiyat dengesinin bozulması, kabul edilemez. Mal doğrudan piyasaya girer.

·      Piyasada faaliyetleri tanımlı olmayan komisyoncular/aracılar yoktur; sadece mal veya hizmet üretenler, bunları bulunduranlar ve bu mal veya hizmeti satın alanlar vardır.

·      Sınırsız kâr yoktur, aşırılık önlenir. Fiyatlar, emeğe bağlı olarak üretim aşamasında belirlenir, esnek fiyat vardır.

·      Herhangi bir sebeple mal veya hizmetlerin değerine yönelik zarar vermek yoktur. Dolayısıyla zarar etmek de yoktur. Tabii zararlar kamu tarafından karşılanır. Buun için sigorta fonu vardır.

·      Piyasalarda işlemler reeldir. Borçlanma söz konusu değildir..

·      Piyasalarda rekabet esastır. Rekabeti engelleyen veya bozan unsurlara izin verilmez. Monopol yoktur. Ne var ki rekabet piyasada fiyat ile değil, üretimde kalite iledir.

Vadeli İşlemler (Vadeli Alışveriş):

Vadeli işlem, “borçlu alışveriş” değildir. İleriye dönük üretim planlaması veya sipariş demektir.[81] Sözleşme ile belirlenen koşullarda, ileri bir tarihte bir ürünün veya hizmetin satın alınmasını öngören işlemlerdir. Pazarda veya üretimde satış işlemlerinin tamamı peşindir. Nakit karşılığıdır. İleride bir tarihte ödenmek üzere mal çıkışı veya satışı yapılamaz. Çünkü vadeli satışlar, alıcılara sahip olmadıkları bir satın alma gücü sağlamış olur. Bu durum, arz-talep dengesinin bozulmasına yol açar. Sistemde borçlanma yoktur. Çünkü borçlanma kaydi para üretilmesine neden olur. Dolayısıyla borca dayalı alışveriş, meşru değildir. Buna göre:

Vadeli İşlem: Siparişe göre yapılan üretimlerde, sipariş emrinin verilmesi ve üretimin talep edilmesidir. Sözleşmeye dayanan ve teminat altına alınmış siparişleri ifade eder.  Borçlanma değil, ileriki bir tarihte teslim edilmek üzere talep edilen mal veya hizmetlere ilişkin işlemlerdir.

Gerek mal takasında ve gerekse parasal işlemlerde, işlemin veya alış-verişin gerektirdiği “bedel” ödemesi ertelenemez. Vadeli işlemler, ancak ileriki bir tarihe dönük sipariş uygulaması şeklinde olmalıdır. Burada sipariş bedeli, önceden ödenebileceği gibi mal veya hizmetin teslim alındığı tarihte de ödenebilir. Sözleşme ile öngörülmüş olan şartlara göre üretim ve ödeme gerçekleşir. Ancak burada da ödemenin ertelenmesi söz konusu değildir. Sistemde vadeli yani borca dayanan işlem yoktur. Borç ile yani karşılıksız/veresiye satış, piyasa dengelerini bozan bir unsurdur. Bu nedenle de önerilmez.[82] Ticaret, alışverişin fiziki olarak gerçekleştiği anda sonuçlanan bir işlemdir. Vadeli satış yoktur.

Piyasa Açısından Zekât Bankası:

Zekât bankası, serbest piyasada doğrudan yer almaz. Piyasaya müdahale etmez. Piyasalarda etken olabilecek eylemlerde bulunmaz. Buna karşılık sağladığı hizmetler karşılığında belirli taleplerde bulunabilir:

·      Nakit veya vadeli işlemlere aracılık edebilir; bunun için bir hizmet bedeli talep eder.

·      İşlemlerin güvenliğini sağlayabilir; kayıtları tutar ve bunun için de bir hizmet bedeli talep edebilir.

Bunların dışında, zekât bankasının vadeli veya nakit işlem piyasalarını fonlaması, serbest piyasada tüccarı kredilendirmesi veya fon desteği vermesi söz konusu değildir. Çünkü sermaye ihtiyacı, zaten infak yoluyla karşılanmış; tüccar üretimin parçası hâline gelmiştir:

·      Zekât bankası, sermaye piyasalarına para arzında bulunamaz. Fakat üçüncü taraf için aracılık edebilir.

·      Zekât bankası piyasaları fonlayamaz.

Genel anlamda zekât bankası, piyasalardaki istikrarın da denetleyicisi niteliğindedir. Üretim planlaması,[83] yeni bir yapılanma ve organizasyon doğuracak; piyasaların da buna göre yeniden şekillenmesini sağlayacaktır. Öte yandan zekât bankası, yatırımlardan kaynaklanan bilgi ve iletişim ağını, aynı zamanda üretim ve stok/fiyat takibi için de kullanabilecektir. Dolayısıyla kayıtsız ekonomi ortadan kalkacaktır.

Pazarın Fonlanması:

Mal mübadelesi anlamına gelen, pazarda bir malın el değiştirmesi sonucu ortaya çıktığı düşünülen katma değere dayalı olarak alışverişin canlı tutulabilmesi için başvurulan yöntemlerden biridir. Genel olarak üretim finansmanı için öngörülen araçlar ve uygulamalar belirlenmiş olmasına rağmen, modern ekonomilerde piyasa koşullarının temel taşlarından olan “tüccarlar”ın nasıl destekleneceği ve onların varlıklarını sürdürmelerine nasıl katkı sağlanacağı açıklanmamıştır.

Bu alan, “zekât bankası”nın görevleri arasında değildir. Yani zekât bankası, piyasaya kredi veremez. Sistem, üretimi fonlamış olması nedeniyle, üretilmiş olan bir malın nihai tüketiciye ulaşıncaya kadar olan bütün süreçlerini zaten desteklemiş olur. Çünkü bütün satış noktaları (tüccar veya esnaf), zaten üretim sisteminin içinde yer alır. Üretimin kendilerine sağladığı iskontolar ile faaliyet gösterirler. Dolayısıyla zaten  desteklenmektedirler. Bu açıdan pazarın ilave kaynak ihtiyacı yoktur. Ancak, mevcut uygulamalar sebebiyle meslek örgütlerinin ellerinde var olan birikimlerin sisteme aktarılması zorunludur. Çünkü o fonların sahibi örgütler değil; örgütleri destekleyenlerdir. Dolayısıyla bu birikimler, asıl sahiplerine geri döndürülmeli ve verimli hâle getirilmelidir. Verimsiz uygulamalara hiç bir şekilde izin verilemez.[84]

Bu fonlar, ilgili meslek sahipleri tarafından oluşturulmuştur. Yani genel olarak esnaf ve tüccar tarafından oluşturulurlar. Bu örgütler, sahip oldukları fonları, asıl sahiplerine geri satarlar. Onu da bin türlü zorlukla yaparlar. Oysa bunları verimli hâle getirilmesi gereklidir.

Özetle tüketim veya tüketicinin paraya yahut krediye ihtiyacı yoktur. Tüketicinin gelire ihtiyacı vardır. Eğer gelir dengesi yoksa, üretimin de anlamı ortadan kalkar, çünkü tüketilemez. Dolayısıyla geliri artıracak olan mekanizmaların hayata geçirilmesi gerekir. İstikbal dolandırıcılığı yoluyla halkın geleceğini sömürmek bir toplumun refah beklentilerini ve hatta umutlarını yok etmek anlamına gelir. Rasyonel anlamda sistemin yapması gereken şey, kaynakların verimli kullanılması sonucu üretim ve istihdamın yaygınlaştırılması ve gelir dağılımının degeneli hale gelmesini sağlamak olmalıdır.

Beklenen Sonuç:

Piyasalar, genel çerçevesi itibariyle mal ve hizmetler üzerinde işlem yapılan, ürün yoluyla arz eden ile talep eden tarafın fiziki olarak karşı karşıya geldikleri güvenlikli ve denetimli yerdir.[85] Zaten var olan ürün veya hizmetler üzerinde işlem yapılması nedeniyle, “fon ihtiyacı”ndan söz etmek de mümkün değildir. Ne var ki günümüz dünyasında piyasalara hâkim olanlar, tüccarlar ve güçlü sermaye oluşumlarıdır. Bunlar, piyasada diledikleri gibi hareket ederler. Bu durum “niçin tüccara karşı olmalıyız?” sorusunun cevabı için de ipuçları sağlar. Çünkü tüccar, spekülatördür. Piyasaları manipüle ederek dengesizliğin oluşmasına neden olur ve bu dengesizliğin ortadan kaldırılabilmesi için üreticiye baskı yapar. Fiyat istikrarsızlığına neden olur.

Üretici ürettiği malı satmak için fiyat kırmak zorunda kalarak zarar etmeyi göze alır. Ama tüccar, her zaman kazanmaya devam eder. Çünkü tüccarın amacı, faydayı çoğaltmak değil; bireysel olarak daha çok kazanmaktır. Yasalar onlara bu yetkiyi vermiş olabilir; ama bu yetki, mevcut uygulamanın yanlış olduğu gerçeğini değiştirmeye yetmez. Gerçekte tüccarı ortadan kaldırmak gerekli değildir. Yapılması gereken şey, onları sadece üretim kanalının bir parçası hâline getirerek ekonominin güvenilir unsurları olmalarını sağlamaktır.

Öte yandan, tüketim tercihini belirleyen şey, bir malın fiyatı değil; o maldan elde edilmesi beklenen fayda veya konforun varlığıdır. Bu da satın alma gücüne bağlıdır. Hiç kimse, daha nitelikli bir konfor satın alabiliyor iken, daha düşük seviyede bir tercihte bulunmaz. Çünkü yeterli nitelikteki bir mal, daha uzun ömürlü ve ekonomiktir. Oysa düşük kalitedeki bir ürün, kısa sürede işlevini yitirecek ve maliyet açısından daha pahalıya mâlolacaktır. Çünkü kısa süre içinde ürünün yenisini satın almak gerekecektir. Eğer satın alma gücü yüksek ise, piyasada kalitesiz ürünlerin var olması beklenmez.

Bu çerçevede fiyat üzerinde rekabet söz konusu değildir. Emek ve emeğin ürettiği değerlerin üçüncü taraflarca ortadan kaldırılması veya emek miktarı üzerinde oynamak anlamına gelen fiyat baskısı kabul edilemez. Hiç kimse, bir başkası tarafından harcanan emeğin miktarı üzerinde söz sahibi değildir. Çünkü emek bir mal değil; mal ve hizmetlerin üretilmesini sağlayan ve onlara değer kazandıran şeydir. Emeğin belirleyici unsur olduğu piyasalarda, istikrarsızlığın oluşması düşünülemez. Çünkü süreçler, sabit ve ölçülebilir bir referansa bağlı olarak işleyecektir. Eğer emek sabit ise, piyasalardaki dengenin kendiliğinden bozulması beklenmez.

Sistem, emek değerini belirlerken toplam geliri esas almakla çalışanların satın alma gücünü doğrudan etkilemiş olmaktadır. Bu pozitif bir etkidir. Yani çalışanın satın alma paritesi, yükseltilmektedir. Ne var ki buna paralel olarak fiyat seviyesindeki yükselme, aynı düzeyde gerçekleşmez. Çünkü satın alma seviyesinin yükselmesi, talebin çoğalması anlamına gelir. Bu da üretimin artmasına neden olur. Birim zamanda üretilen miktarın artması ise, fiyatları değiştirmekle birlikte önemli bir artışa neden olmaz. Çünkü birim zamanda üretilen miktar, çoğalmış; maliyet azalmıştır. Böylece bir yandan mal ve hizmetlerin satın alınması kolaylaştırılırken öte yandan verimlilik artmış olmaktadır.

Emeğe göre oluşan süreçlerde dengesizlik yoktur. Çünkü ilk üretim aşamasından nihai tüketim noktasına kadar bütün süreçleri belirleyen faktör, belli ve sabittir. Emeğin korunumu yasası geçerlidir. Yani, üretimde harcanan emek ve zaman birimi sabit iken, fiyatlarda değişim olmaz. Bu durumun piyasalar üzerinde üç temel etkisi olacaktır:

a.    Arz-talep dengesi

a.    Fiyat dengesi

b.    Gelir dengesi

Böylece sistematik ve rasyonel bir döngü oluşacak, iş gücünün elde ettiği gelirin optimizasyonu satın alma gücünün ivmesel olarak artmasını sağlayacaktır. Bu da tüketicinin mal ve hizmetlere ulaşmasını kolaylaştıracak ve fayda genişleyecektir. Gerçekte bu durum, zaten olması gereken ama çeşitli yöntemlerle engellenen bir sonuçtur. Bunun için süreçlere müdahale etmek yerine, süreçlerin doğal işleyişini desteklemek gereklidir.

 

 

[1] Karl Marx, Kapital: “Law of value, production and exchange”.

[2] Baqara: 275, Cuma: 9.

[3] Zuhruf: 73, Rahman: 11, 68, 52,  Abese: 27-32, Yasin: 57, Sad: 51, Duhan: 55.

[4] Mutaffifin: 2, 3.

[5] Nisa: 112.

[6] Âraf: 34, 172, Nahl: 91.  

[7] Baqara: 275, 276, 278,

[8] Nahl: 90.

[9] Maide: 79.

[10] Âraf: 54, Rad: 2, Nahl: 79, Lokman: 20, 29, Fatır: 13, Sad: 18, Zumer: 5.

[11] Baqara: 58, Nisa: 29, Nahl: 112, Yunus: 98.

[12] Ankebut: 67.

[13] Nahl: 91, 112, Nisa: 29, Hicr: 21, Kamer: 49, Hud: 87, Âraf: 172.

[14] Rahman: 7, 8, Hadid: 22, 23, Tevbe: 51.

[15] Tevbe: 112, Ankebut: 29, Lokman: 17.

[16] Hac: 41, 72.

[17] İhtikar Yeniçeri, İslâm İktisadının Esasları, s. 285.

[18] Al-i İmran: 180, Tevbe: 34,  Muhammed: 38,  Hadid: 24,  Teğabün: 16,  Hakka: 34, Mearic: 21, Müddessir: 45,  Fecr: 15-20,  Leyl: 11,  Hümeze: 3,  Maun: 1, 2, 3, 7.

[19] Al-i İmran: 104.

[20] Maide: 63, Hud: 116.

[21] Hucurat: 9.

[22] Âraf: 34, 172, Nahl: 91. 

[23] Baqara: 275, Cuma: 9.

[24] Baqara: 102, Yusuf: 20, Nur: 74.

[25] Furkan: 7, 20.

[26] Meryem: 86, Secde: 27.

[27] Baqara: 16, 282, Nisa: 29, Nur: 37, Fatır: 29, Saf: 10, Tevbe: 24, Cuma: 1, 11.

[28] Kehf: 100, Tevbe: 42.

[29] Baqara: 188, Al-i İmran: 130, Nisa: 2, 29, Enam: 119, 121, Nur: 61, Yunus: 24, Mü’minun: 33, Furkan: 7, 8, Hucurat: 12.

[30] Duhan: 27, Tur: 52.

[31] Yasin: 57, Zuhruf: 57, Duhan: 55, Rahman: 11, 68.

[32] Sad: 51, Tur: 22.

[33] Âraf: 54, Kehf: 41.

[34] Hac: 73.

[35] Hac: 73.

[36] Baqara: 79, 134, 141, 225, 281, 286, Al-i İmran: 25, 161, En’am: 70, 158, Rad: 33, İbrahim: 51, Rum: 41, Mü’min: 17, Şura: 30, Casiye: 22, Muddesir: 38, Hicr: 84.

[37] En’am: 152, İsra: 34, Kehf: 49, Mu’minun: 55, Furkan: 7, Şuara: 88, Kalem: 14.

[38] Baqara: 155.

[39] Kehf: 19.

[40] Dinar ve Dirhem “para” olarak algılanmış ve öyle uygulamalar olmuştur: Ne var ki metin doğrudan kâğıt parayı ifade etmektedir ve dinar/dirhem para değildir.

[41] Âraf: 95, İbrahim: 28, Kehf: 81, Nur: 55, Furkan: 70, Ahzab: 23, Muhammed: 38, İnsan: 28.

[42] Al-i İmran: 14, Hud: 83.

[43] Baqara: 282.

[44] Yunus: 5, İsra : 12, Kehf: 11, Muminun: 112, Cin: 24, 28, Humeze: 2.

[45] Baqara: 173, 194, 275, Al-i İmran: 50, 93, Nisa: 23, Maide: 1, 3, 26, 72, 87, 95, 96, Enam: 119, 138, 139, 140, 143, Tevbe: 5, vd.

[46] Baqara: 85, İbrahim: 37, Enam: 145.

[47] Zariyat: 19, Mearic: 25, Vakıa: 67, Kalem: 27.

[48] Baqara: 267, Al-i İmran: 179, Nisa: 2, Maide: 100, Âraf: 58, 157.

[49] Baqara: 188.

[50] Baqara: 168, Maide: 88, Enfal: 69, Yunus: 59, Nahl: 114, 116.

[51] Maide: 5, Mumtehine: 10, Beled: 2.

[52] Al-i İmran: 179, Nisa: 2, Maide: 100, Âraf: 58, Enfal: 37, Hac: 24, Fatır: 10, vd.

[53] Baqara: 210, Al-i İmran: 128, 152, 154, 159, Nisa: 59, 83, Enam: 8, 58, Âraf: 154, Neml: 33, vd.

[54] Hicr: 21, 22.

[55] Zumer: 71, 73, Mulk: 8.

[56] Hicr: 21.

[57] Hicr: 22, Mu’min: 49.

[58] Enam: 50,  Hud: 31, İsra: 100, Sad: 9, Tur: 37, 63.

[59] Hud: 77, Ankebut: 33, Hakka: 32.

[60] Al-i İmran: 75.

[61] Yusuf: 20.

[62] “Dinar” ve “Dirhem”, temelde ağırlık ifade ederler. Ancak bu kavramlar aynı zamanda değer ölçüsü olarak da anlaşılmıştır. Çünkü değer ölçüsü, ağırlıkça bölünebilen bir referansa göredir. Bu  kavramların değer ifade etmelerinin sebebi, referansının standart ağırlıklar olması nedeniyledir. Bu nedenle paranın ölçü referansının ağırlık olması gerekir, gram-miligram gibi.

[63] Kıyame: 29, Kalem: 42, Neml: 44.

[64] Âraf: 8, 138, Yunus: 90, İsra : 35, Kehf: 105, Şuara: 132, Rahman: 9, Mutaffifin: 3.

[65] Al-i İmran: 75, Nisa: 20.

[66] İsra: 35, Şuara: 182.

[67] Furkan: 65, (Tevbe: 98, Tur: 40, Vakıa: 66, Kalem: 46).

[68] Nisa: 40, Yunus: 61, Enbiya: 47, Lokman: 16, Sebe: 3, 22, Zilzal: 7, 8.

[69] Baqara: 261, Enam: 59, Enbiya: 47, Lokman: 16.

[70] Nisa: 40, Yunus: 61, Sebe: 3, 22, Zilzal: 7, 8.

[71] Nisa: 27, 102, 129.

[72] Tanım, Süleyman Karagülle’ye aittir (Karagülle’nin bize yolladığı bir e-postada geçmektedir).

[73] Yusuf: 60, 65.

[74] Adiyat: 2.

[75] TDV İslam Ansiklopedisi, Cilt: 24, Sayfa: 55.

[76] Bu çalışmada daha çok piyasada kullanılması muhtemel kavramlar değerlendirilmiştir.

[77] Ankebut: 67.

[78] Furkan: 7, 20.

[79] Al-i İmran: 111.

[80] Enam: 17.

[81] Baqara: 117, Al-i İmran: 47, Mu’min: 68, Zariyat: 4, Naziyat: 5.

[82] Baqara: 282, 286.

[83] Rad: 4, İbrahim: 37, Enfal: 7.

[84] İsra: 29, Furkan: 67, Kasas: 77.

[85] Ankebut: 67, Zuhruf: 73, Rahman: 11, 68, Abese: 27-32, Yasin: 57.

 


ISLAM IKTISAT TEORISI - THE THEORY OF ISLAMIC ECONOMIC SYSTEM
1-ISLAM IKTISAT TEORISI VE TOPLUMSAL MEKANIZMALAR
3046 Okunma
2-BAŞLARKEN
1383 Okunma
3-METOT
1218 Okunma
4-BOLUM I - IKTISADI SISTEMLER VE ŞERIAT
1435 Okunma
5-FAIZSIZ BANKACILIK - ŞERIAT KAPITALIZMI
1149 Okunma
6-BOLUM - II / TARIHSEL YANILGILAR
1081 Okunma
7-RIBA - BIR OZGURLUK DOLANDIRICILIĞI VE FAIZ ILIŞKISI
1222 Okunma
8-TOPRAK ve MÜLKIYET - OZGUR TOPLUM IDEALI
1161 Okunma
9-SADAKA - VERGI SISTEMI / KAMU MALİYESİ
1210 Okunma
10-BÖLÜM III - ISLAM İKTİSAT TEORISI / Kurumsal Çerçeve
2495 Okunma
11-ZEKAT - IKTISADI YONETIM SISTEMI
1114 Okunma
12-İNFAK - TASARRUF MEVDUATI
1186 Okunma
13-KARZ-I HASEN / YATIRIM FONF VE KAMU SERMAYESI
1112 Okunma
14-BOLUM-IV / IKTISADI PARAMETRELER VE UYGULAMA PERSPEKTIF
1031 Okunma
15-İKTİSADİ FAKTÖRLER
1714 Okunma
16-IKTISADI YONETIM SİSTEMİ - BANKA VE KURUMSAL YAPI
1105 Okunma
17-KAYNAK VE YATIRIM YÖNETİMİ
1035 Okunma
18-TOPRAK VE DOĞAL KAYNAKLAR - YONETIM ve SORUMLULUK
1010 Okunma
19-URETM ve ISLETME
1257 Okunma
20-FİYAT ANALIZI - ÜCRET , FİYAT, PARA
1239 Okunma
21-TUKETIM
1114 Okunma
22-SERBEST TICARET VE PIYASALAR
1225 Okunma
23-YAPISAL ANALIZ - MAKRO ve MIKRO UNITELER UZERINDEKI ETK
1058 Okunma
24-IKTISADI BUYUME VE TOPLUMSAL ETKILER
1233 Okunma
25-IKTISADI DENGELER ve REFAH TOPLUMU
1087 Okunma
26-IKTISADI EVRIM - DOGAL EKONOMIYE GECIS
1134 Okunma
27-UYGULAMA PARAMETRELERI
1111 Okunma
28-IKTISAT ve HUKUK
1187 Okunma
29-DONUSUM VE YENI DUNYA DUZENI
1115 Okunma
30-KAYNAKCA
1229 Okunma

© 2024 - Akevler