ISLAM IKTISAT TEORISI - THE THEORY OF ISLAMIC ECONOMIC SYSTEM
Sam Adian
2496 Okunma
BÖLÜM III - ISLAM İKTİSAT TEORISI / Kurumsal Çerçeve

Bölüm – III

 

İslam İktisat Teorisi

 

Kuramsal Çerçeve

ve Kavramlar

 

 

 

 

 

“İslam İktisat Teorisi” açısından, mevcut çıkmazları aşabilmek için kavramların yeniden tanımlanması gerektiği açıktır. Çünkü geleneksel anlayış, pek çok alanda ekonomik gelişmeleri kısıtlayarak gelişimi engellemiş veya kendisi dışında meydana gelen gelişmelere uyum sağlayamayarak bu gelişmeleri göz ardı etmiştir. Yeni uygarlıklar, eski uygarlıklar üzerine inşa edilirler. Dolayısıyla normal koşullarda tanımlar da eski tanımların gelişmiş şekli olmalıdır. Ama eğer eski tanımlarda kaynağa müdahale edilmiş ve kaynak tahrip edilmişse bu durumda sadece referans metnin kendisi esas alınmalıdır. Çünkü eski tanımlamalar, metinden kopmuştur. Evrensel ilkeler esastır.

Rasyonel bir ekonomik sistem ortaya koyabilmek için prensiplerin gözden geçirilmesi ve yeniden tanımlanması gerekir. Geleneğin kendi algısı içerisinde ortaya koyduğu tanımlar veya örfe dayanan sınırlamalar, Kur’an temelli yeni yaklaşımları kaçınılmaz kılmaktadır. İşsizlik probleminin çözülmesi, üretimin yaygınlaştırılması, gelirin dengeli dağılımının sağlanması, fırsat eşitliğinin yaratılması,[1] temel hak ve özgürlüklerin tanınması ve uygulanması gibi acilen yapılması gereken eylemler ancak radikal bir değişimle mümkün olacaktır.

Basit bir “yardımlaşma ekonomisi”, günümüzün girift problemlerini çözmekten acizdir. Sınırlı kooperatif veya vakıf anlayışı da çözüm için gereken sonuçları doğurmamaktadır. Kaldı ki bu tür uygulamalar zaten denenmiştir. Çok daha profesyonel ve etkili çözümlere ihtiyaç vardır.

Metodolojik Gerekçe :

İktisat bilimi temelde “makro” ve “mikro” olmak üzere iki ana grupta incelenir. Konvansiyonel iktisadın bu iki ana dalı, iktisadı temelde iki düzeyde ele alır:

Makro Ekonomi: Ekonominin makro üniteleriyle, yani ülke ve dünya ekonomisiyle ilgilenir.

1.       Ekonomik büyüme ve kalkınma

2.       Ekonomi politikaları

3.       Para teorisi

4.       Uluslararası ekonomik ilişkiler

Mikro Ekonomi (Fiyat Teorisi): Ekonominin mikro ünitelerini ele alır.

1.       Tüketiciler: Gerçek ve tüzel kişiler

2.       Tedarikçiler: Üretici ve ithalatçı firmalar

3.       Piyasa: Üretici ve tüketicilerin bir araya geldiği ortam

Yunanca “micros”[2] kelimesinden türetilen “mikro iktisat”ta, iktisadi mesele ile etkinlik üzerinde durulur; ne üretilecek, nasıl üretilecek, kimler için üretilecek, dağılım-üretim-bölüşümde etkinlik var mı soruları incelenir. Buna karşılık, yunanca “macros” kelimesinden türetilen “makro iktisat”ta ekonomik büyümeyi ve kaynakların tam kullanımını belirleyen unsurlar üzerinde durulur. Bir başka deyişle makro iktisat, iktisadın “Kaynaklar tam olarak kullanılıyor mu?” ve “Kaynaklar büyüyor mu?” soruları ile ilgilenen bölümüdür.

Aslında gerek mikro gerek makro iktisatta bir ekonomideki karar birimlerinin tüketicilerin ve firmaların nasıl karar aldıkları ve piyasada birbirlerini nasıl etkiledikleri analiz edilir. Ayrıca hem mikro hem makro iktisatta kişilerin ve firmaların amacının sırasıyla faydayı ve kârı maksimize etmek olduğu kabul edilir. Bu iki önemli ortak noktaya rağmen iktisadın iki ana bölüme ayrılmasının nedeni, mikro iktisat ile makro iktisat arasındaki yöntem farkıdır.

Mikro iktisatta fayda ve kâr maksimizasyonunu amaçlayan tüketicilerin ve firmaların bu amaçlarına ulaşmak için nasıl karar aldıkları ve piyasada birbirlerinin kararlarını nasıl etkiledikleri analiz edilirken toplulaştırma yapılmaz; tek tüketicinin ve tek firmanın nasıl karar aldığı;  tek firma ile bu tek firmanın ürettiği malı satın alan bir grup tüketicinin piyasada birbirlerinin kararlarını nasıl etkiledikleri üzerinde durulur. Buna karşılık makro iktisatta aynı analiz, ekonomideki tüm tüketiciler ve tüm firmalar, sırasıyla hane halkı sektörü ve iş âlemi sektörü adı altında toplulaştırılarak yapılır ve dolayısıyla da hane halkı ve iş âlemi sektörlerinin nasıl karar aldıkları ve piyasada birbirlerini nasıl etkiledikleri bakımından ekonominin genel işleyişi üzerinde durulur. Bir başka deyişle makro iktisatta orman, mikro iktisatta ise ormandaki ağaçlar incelenir.[3]

İlkesel Çerçeve:

Modern iktisat açısından bu yaklaşım esas alınmakta ve bütün süreçler buna göre analiz edilmektedir. Ancak “İslam İktisat Teorisi” açısından teorik kurguya esas teşkil edecek bir referansa ihtiyaç vardır. İktisadi süreçleri bir bütün olarak tanımlamamıza yarayacak, ilkeleri bize verecek bir referans olmalıdır. Çünkü sadece kavramları tanımlayabiliyor olmak, bir sistemi kurgulayabilmek için yeterli değildir. Evrensel ilkelere de ihtiyacımız vardır.

Buna paralel olarak, evrensel bir metin, standart ve ilkesel bir duruş ortaya koymalıdır. Her olay veya olgu için farklı ilkeler veya süreçler tanımlamak yerine, bütün olayların veya süreçlerin tek bir ilkesel çerçeve ile açıklanabiliyor ve uygulanabiliyor olması metodolojik gerekliliktir. Standart, değişmez bir çerçeve. Yani öyle ki bu, bize hem yasallık çerçevesi sağlamalıdır, hem de bilimsel bir çerçeve öngörmüş olmalıdır. Olayları veya süreçleri tanımlamamız veya açıklayabilmemiz buna bağlıdır. Örneğin, içinde yaşadığımız dünyada ve hatta bütün kâinatta her şey belli bir düzen içerisinde vardır. Milyarlarca şeyi bir arada tutan, belli bir düzen içerisinde hareket etmelerini sağlayan temel ve değişmez bir mekanizmanın varlığı, doğal süreçlerin değişmezliğini de belirler. Kısaca bunlara doğa yasaları diyebiliriz.

Ancak, doğa yasaları veya evrensel yasalar, bizim müdahale edebileceğimiz veya değiştirebileceğimiz şeyler değildir. Her şey, bu yasalara göre gerçekleşir ama o yasalara bizim müdahale etmemiz söz konusu olamaz. O hâlde, bu değişmez yasaların bizi nasıl etkilediği ve bizim bunlardan nasıl yararlanacağımız sorusu gündeme gelir.

Elbette bu gerçeğe dikkat çekmemizin nedeni, varoluşu tanımlamak değildir. Fakat kâinatta istisnasız her şey bu evrensel yasalara göre, yani doğada olup bittiğine göre, bizim varsayımlarımız veya iktisadi sistemler de bu yasalara göre olmak zorundadır. Zaten başka seçenek de yoktur.

Mesela bir futbol oyununu düşünelim. Önce oyunu kurgularız, kuralları belirleriz ve sahaya oyuncuları süreriz. Oyuncular kurallara göre hareket ederler ve hedefe ulaşmak için çaba sarf ederler. Ancak bununla bitmez, bir topun hangi ilkelere göre hareket edeceği gündeme gelir. Yerçekimi, topa vuruş açısı, uygulanan basınç, hava koşulları gibi etmenlerin varlığı; topun, hangi yöne, hangi hızla, ne kadar uzağa gideceğini de öngörmemizi sağlar. Kısaca bir oyunu kurgulamak; aynı zamanda oyunun olasılıklarını da öngörmek anlamına gelmektedir.

Evrensel kaynağın bize aktardığı bilgilerin de tıpkı bir futbol oyunu gibi kurgulanabilir ve öngörülebilir ve hatta ölçülebilir olması gereklidir. Aksi hâlde tanımlanamaz. Bu nedenle metnin ilkesel duruşunu ve doğal süreçlerin hangi ilkelere göre değerlendirilmesi gerektiğini de bize söylemiş olması kaçınılmazdır. Eğer metin, bu ilkesel çerçeveyi bize anlatmıyor ise bizim herhangi bir alanda herhangi bir bilimsel süreç öngörmemiz mümkün olmaz.

Bu bağlamda metni incelediğimizde ilkesel çerçeveyi belirlememizi sağlayacak üç temel kavram karşımıza çıkmaktadır:

A.      Makroda Planlama ve Uygulama:

Bir sürecin veya sistemin hangi niteliklere göre kurgulanacağını ve süreçlerin nasıl işleyeceğini tanımlayan bir kavram olarak karşımıza çıkar. Makro düzlemde merkezi ve etkin bir planlama olmakla birlikte,  nitelikli uygulamayı da içeren fiziksel evrendeki her sürecin, daha doğru bir ifade ile üretime dayalı her sürecin veya planlamaya bağlı uygulamanın nasıl konumlandırılacağını ve kurumsal çerçevesinin ne olacağını açıklayan şablon olarak temel bir kavram karşımıza çıkmaktadır:

Qdr (قدر )[4]- Öngörülebilir/Ölçülebilir Süreç Planlaması:

Makro planlama, merkezi planlama. Kavramsal olarak standart koşullara göre, olası süreçlerin miktar veya nitelik bakımından olası sonuçlarının öngörülmesi/planlanması ve bu planlamanın merkezi ölçekte/makroda yapılması gereğini ifade eder.

Kelime anlamı itibariyle bir şeyi diğeri ile kıyaslamak ve bir şeyin miktarını beyan etmek, belirlemek demektir. Örneğin bir otomobil üreticisinin, ürettiği otomobilin hangi koşullarda, hangi hızda, hangi ilkelere göre kullanılması gerektiğini önceden belirlemesi ve beyan etmesi buna örnek olabilir.

Kâinatın değişmez kurallarını olarak düşünülebilecek olan doğa yasaları, bizim müdahale alanımızın dışındadır. O hâlde, bizim bu yasaları nasıl kullanabileceğimiz yani hangi değişkenlerin varlığı ne tür sonuçlara neden olur sorularının cevaplarını bulup önceden beyan etmek mukadderdir.

Yaygın anlayışın aksine QDR, olup biten şeylerin önceden belirlenmesi değildir. Doğa yasaları gereği koşulları etkileyen etmenlerin biliniyor olması, standart yasaların varlığı nedeniyle sonuçlarının da öngörülebilir olmasına yarar. Yani ölçülebilir süreçlerin ortaya çıkmasını sağlar.

Kısaca ifade etmek gerekirse, evrensel yasalara göre makro düzeyde planlama zorunluluğu ortaya konmaktadır. Fiziksel evrende bulunan her şey, yani üretilmiş olan her şey, bu planlamanın ürünüdür ve tümüyle doğada olup biter. Bilinçli bir planlama olmadan pozitif sonuçların ortaya çıkması beklenemez. Yani QDR, evrensel yasalar ve nesneler arasındaki ilişkinin hangi koşullarda ne tür olası sonuçlar doğuracağını, tarif eden bir kavramdır.

Makro planlama, tamamen neden-sonuç ilişkisine dayalı ve evrensel yasaların öngördüğü asgari düzlemde, deneysel ve pozitif süreçlerin oluşmasına zemin hazırlayacak nitelikli bir planlamadır. Nitelikli sonuçların ortaya çıkması için bazı zorunlulukların veya kuralların planlama sürecinde uygulanması gerektiğini de bize anlatmaktadır:

Erişebilirlik[5]: Bir sürecin planlanabilmesi için, o sürece ait standart koşulların ve süreci etkileyecek olası etmenlerin önceden kestirilebilmesi gerekir. Bu koşul ve etmenlerin bilgisine sahip olmak hayati önem arz eder. Ancak bu şekilde bir sürecin, pozitif amaca göre planlanması mümkün olur ve sonuçları öngörülebilir.

Ne var ki, planlama için gerekli olan bilgi, kolay elde edilebilecek bilgi değildir. Bunun için deneysel süreçlerin kullanılması ve bilginin elde edilmesi gereklidir. Bilgiye olan ihtiyaç,[6] pozitif sonuçların öngörülebilir olmasına bağlıdır. Planlama ancak bu şekilde mümkün hâle gelir.

a.       Kısıtlılık[7]: Doğa yasaları vardır. Her şey doğada olup biter. Ancak doğada olup bitenler, belli şartların varlığına bağlıdır. Uygun şartların varlığında standart etmenlere göre standart sonuçların ortaya çıkması kaçınılmaz olacaktır. Dolayısıyla her olayın, her nesnenin veya her eylemin kendine özgü koşulları ve sınırları mevcuttur.

b.      Öngörülebilirlik[8]: Doğa yasalarının değişmezliği – fizik yasaları-, bu koşullar altında elde edilmesi muhtemel sonuçların da, değişmez olmasına neden olur. Standart koşullarda ve standart etmenler ile her zaman aynı sonuçlar ortaya çıkar. Bu da, olayların, süreçlerin veya üretim koşullarının önceden öngörülebilir olmasını sağlar.

c.       Değerleme[9]: Evrensel fizik yasalarının kullanılma koşullarının belirlenmesi ve standart etmenlere göre bu koşullardan yararlanarak oluşturulan süreç sonucunda katma değer ortaya çıkması gerekir. Yani tercih edilebilir pozitif bir ürün ortaya çıkmalıdır.

d.      Potansiyel[10]: Bir sürecin öngörülebilir olması, o sürecin verimli veya pozitif olacağı anlamına gelmez. Bu nedenle, öngörülebilen süreçler sonucunda pozitif bir olgunun ortaya çıkma potansiyelinin olması gerekir. Deneysel bilgi ile önceden elde edilmiş veriler ışığında, süreçler sadece pozitif verimliliğine göre planlanabilir olmalıdır.

e.      Ölçülebilirlik[11]: Planlamada, esas süreçlerin izlenebilir ve ölçülebilir olması gerekir. Yani, sonuçları önceden hesaplanabilen ve pozitif verimliliği bilinebilir olan süreçler, ancak planlanabilir.

Henüz ortaya çıkmamış olsa bile, planlama sonucunda verimliliğin ortaya çıkmasının muhtemel ve hatta kaçınılmaz olması gereği vardır.[12] Bunun için planlama süreçlerinin açık verilere dayalı ve sonuçlarının tümüyle öngörülebilir/ölçülebilir olması gereklidir.

f.        Ölçeklenebilirlik[13]: Planlamanın süreç içerisinde hangi aşamalarda işleyeceğinin veya hangi seviyelerde ne tür sonuçların ortaya çıkabileceğinin öngörülebilir olması gereklidir. Sürecin periyodik aşamalarının belirlenebilir ve uygulanabilir olması zorunludur. Yukarıdan aşağıya indirgenebilir olmalıdır.

g.       Özgünlük[14]: Bir planlama sürecinin sonunda ortaya çıkması öngörülen olay, olgu veya ürünün kendi koşullarına sahip, miktarsal olarak belirli girdiler kullanan ve kullanımı ile başka süreçlere veya uygulamalara zarar vermeyen nitelikte olması gereklidir. Faydanın sürece özgü, öngörülen sürece göre sonuçların ortaya çıkması.

h.      İşleyebilirlik[15]: Bir sürecin planlanması ve bu planlamanın uygulanabilir olması, o süreç sonucunda ortaya çıkması muhtemel olay veya olgunun faal olabileceği anlamına gelmez. Kâinatta üretime dayalı olan her şey, nihayetinde bir enerji kullanır.

Dolayısıyla bir potansiyelin verimli olabilmesi için o potansiyeli harekete geçirecek kaynakların varlığı ve planlanabilir/kullanılabilir oluşu da zorunludur.

i.        Uygulanabilirlik[16]: Bir potansiyelin planlanabilir olması ve sonucunda pozitif olgu veya olayların ortaya çıkması muhtemeldir. Fakat bu, planlamanın uygulanabilir olmasını uygulayıcıların varlığını gerekli kılar.

j.        Değişmezlik[17]: Standart koşullarda, standart sonuçların tekrarlanabilir olması gerekir. Yani, fizik yasaları değişmez. Bu yasaların belli bir sürecin harekete geçirilmesiyle kullanılması, standart etmenlerin varlığı ile mümkündür. İlkesel bir değişiklik olmadığına göre, standart etmenler ile öngörülen sonuçların da standart olması zorunluluğu vardır.

k.       Güvenilirlik[18]:  Bir planlama sonucunda süreç ve sonuçlarının öngörülen niteliklere uygun ve pozitif değerlere sahip olması gerekir. Ortaya çıkacak olan olay, olgu veya ürünün kullanılabilir, verimli ve katma değer yaratan bir şey olması zorunluluğu vardır.

Buna göre metinde kullanılan kavramları detaylandırmak; metnin ilkesel duruşunu anlayabilmek açısından önemlidir. Çünkü ilkesel çerçeveyi belirlemek; tanımların varlığına bağlıdır. Eğer tutarlı tanımlar varsa, ilkeler de vardır ve biz bu şablondan yararlanabiliriz:

1.       Qadren (قدرا)[19]- Aşamalı Süreç Planlaması: Olayların veya üretimin, önceden belirlenen proje/planlama çerçevesinde periyodik olarak gerçekleşen süreçlerenin ölçülebilirliğini ifade eden bir kavramdır. Tıpkı bir saatin üzerindeki zaman dilimlerinin önceden belirlenmiş olması ve zamanın buna göre ölçülmesi gibi.[20]

Yani, standart koşullarda, ölçülebilir standart süreçlerin varlığını ifade eder. Bu, tamamen ölçülebilir, öngörülebilir ve zaten bilinen bir süreç olmalıdır. Gözlemlenebilir süreçlerin varlığı, planlamanın doğal bir sonucudur.

2.       Yaqdiru (يقدر)- Nitelik Planlaması: Üretilecek olan bir malın hangi ilkelere göre, hangi koşullarda ne amaçla üretileceği, kullanıcısına ne tür yararlar sağlayacağının belirlenmesi ve uygulanmasıdır. Üretim buna göre gerçekleşir.

3.       Miktar (المقدار)[21]- Mikitarsal Uygunluk Planlaması: Bir şeyin üretim veya uygulama sürecinin, miktarsal, zamansal veya aralık bakımından niteliksel uygunluğunun tespiti ve uygulamaya elverişliliğinin tespiti.[22]

4.       Qadiyr (قدير)[23]- Uygulama Potansiyeli: Bir potansiyelin veya bir sürecin harekete geçirilebilmesi için gerekli olan bilgi donanımı ve uygulama araçlarının varlığı.[24]

Fiziksel evrende olup biten her şey neden-sonuç ilişkisi içerisinde gerçekleşir. Yani fiziksel evrende öngörülemeyen, ölçülemeyen veya hesaplanamayan hiçbir şey yoktur. Metnin bu konuda ortaya koyduğu tavır son derece açıktır. Eksik olan, bu süreçlerin veya olup biten olayların bizim açımızdan nasıl bir yarar sağlayabileceği veya bizim onlardan nasıl yararlanabileceğimiz konusudur.

5.       Qâdir (قادر)[25]- Planlama Organı:  Pozitif süreçlerin planlanmasında yetkili organ veya kurum.

Planlanabilir olguların veya süreçlerin varlığı, planlamanın kendiliğinden gerçekleşmesine yol açmaz. Süreçlerin bilgisinin varlığı, sadece planlamayı mümkün hâle getirir. Dolayısıyla planlama, uzman bir kurum veya organ tarafından yürütülmelidir.[26] Bu kavram, aynı zamanda kurumsallığı ve merkezi planlamayı da zorunlu kılmaktadır. Ancak merkezi planlama, uzmanlık ve yeterlilik gerektirir. Çünkü bu organ, planlamaları yapabilecek profesyonel bir yapıya sahiptir.[27]

Genel bir bakışla, metnin önerdiği şey, bütün süreçlerin uygulanabilir olduğu ve bunun da bilgi ile ulaşılabilecek bir şey olduğudur. Burada üç temel ilke öne çıkar:

a.    Bilginin Varlığı: Planlama süreçlerini analiz edebilen, işleyebilen ve bilgiyi yeni bir planlama için kullanabilecek nitelikte uzman kimselerin varlığı.

b.    İhtiyacın Varlığı: Bir planlamanın gerçekleşebilmesi ve olası sonuçlarının ortaya çıkması için sonuçlarından yararlanacak bir potansiyelin veya ihtiyacın varlığı.

c.     Kaynakların Varlığı: Planlama sonucu ortaya çıkması öngörülen sonuçlar için elverişli kaynakların varlığı.

Maqdur (مقدورا)[28]- Uygulama Organı/Kurum: Olayların, olguların veya bir üretimin, doğal süreçler içerisinde standart koşulların varlığına bağlı olarak öngörülebilir/planlanabilir oluşu yeterli değildir. Pozitif verimliliğin ortaya çıkabilmes3i için, projeyi uygulayacak organların varlığı da gereklidir. Üretim tesisleri, laboratuvarlar veya benzeri uygulayıcı kurumların varlığı da zorunludur.

İlkesel olarak doğal kaynakların varlığı, onların kendiliğinden harekete geçeceği sonucunu doğurmaz. Bu kaynakları etkileyen etmenlerin de var olması gerekir. Veya kaynakların birbirini etkilemeleri ve bunun sonucunda başka bir sürecin ortaya çıkması zorunludur.

Muqtedir (مقتدر)[29]- Uygulayıcılar: Kaynakların veya üretim olasılıklarının uygunluk, nitelik veya miktarsal bakımdan verimliliği ölçüsünde makro planlama süreçlerinin yerine getirilmesi ve uygulanması. Bunun için gerekli olan uzmanlığın varlığı.[30]

Referans metnin tanımlamalarından açıkça anlaşılabildiği gibi, bütün üretim süreçleri belli bir makro planlama sonucunda ortaya çıkmış veya çıkmaktadır. Evrensel planlama, yine doğada gerçekleştiğine göre, bizi etkileyen veya bizim kurgulayacağımız bütün süreçler de, bu ilke çerçevesinde olmak zorundadır. Yani, makroda planlama gereklidir.

Ölçülebilir süreçleri tanımlayan kavram genel çerçevesi ile değerlendirildiğinde bazı ilkeler ortaya çıkmaktadır.

a.    Kurgulanacak olan sistem, merkezi planlamaya dayalı olmalıdır.

b.    Sistem, makroda planlama ve mikroda uygulama yeteneğine sahip bir uzmanlık organizasyonu olmalıdır.

c.     Sistemin tüm süreçleri planlanabilir ve uygulanabilir olmalıdır.

d.    Bütün süreçler, potansiyel bir faydayı harekete geçirebiliyor olmalıdır.

Burada bir ayrıntıyı tespit etmek zorundayız: Konvansiyonel iktisat açısından mikro süreçler olarak ele alınan üretim, ürün, ürünün miktarı ve üretileceği gibi konuların, aslında makro planlamanın da konusu olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla konvansiyonel iktisadi anlayış çerçevesinin değişmesi ve üretim süreçleri ile buna bağlı parametrelerin merkezi planlama tarafından değerlendirilerek uygulanması, zorunlu hâle gelir. Doğal merkezi planlama, üretime bağlı olarak büyüme ve kalkınma potansiyelini de pozitif düzeyde ele almak zorunda kalacaktır. Buna göre “İslam İktisat Teorisi”, makro ve mikro alanlarda modern iktisat anlayışından ayrılmak zorunda kalacaktır.

Evrensel süreçler bu çerçevede geliştiğine göre, bir sürecin ihtiyacı olan temel yapısal gereklilikler anlaşılmış olur. Çünkü ne tür bir olay veya süreç planlanırsa planlansın, fiziksel evrenin dışında olmayacaktır. Ancak planlama sonucunda ortaya çıkacak ürün, olay veya olgunun nasıllığı ile bundan sonraki sürecin, yani mikro süreçlerin, hangi düzlemde ele alınacağını da bilmemiz gerekir. En azından bu süreçlerin çerçevesini net olarak belirleyebiliyor olmamız gerekir. Çünkü bir üretimi planlamak ve elde edilecek olan ürünün fonksiyonlarını öngörmek ile ürün ortaya çıktıktan sonra tâbi olacağı süreçler birbirinden farklı olacaktır. Artık yeni bir ürün, bir fonksiyon ortaya çıkmıştır ve bu fonksiyon kendi yapısı içerisinde varlığını sürdürecektir.

B.      Sonuç/Ürün Verimliliği:

Burada en temel argüman, nedenselliğin doğal sonuçlarının kaçınılmaz olmasıdır. Bu varoluşun ilk başlama noktasından itibaren bütün süreçler için geçerli ve zorunludur. Metin, bu konuyu son derece geniş bir çerçevede açıklamaktadır. Buna göre fiziksel evrende tesadüfî hiçbir şey yoktur. Maddenin ilk harekete geçtiği andan itibaren her şey, nedenlerine bağlı olarak ortaya çıkmakta ve çevresel faktörlerin etki potansiyeline bağlı olarak fonksiyon kazanmaktadır. Doğal süreçler bu şekilde işlemektedir.

Kaza (قضى)[31]  Ürün/Sonuç: Bir olay, olgu veya ürünün ortaya çıkması, ancak nedenlerin varlığı ve planlama ile mümkündür. Ürün, üretim açısından gerekli olan bütün girdilerin uygun koşullarda ve uygun miktarlarda kullanılması ve işlenmesi sonucunda elde edilebilen eşyadır. Bir planlama sonucunda ortaya çıkar. Yani başlangıçta öngörülmüş olan bir ürünün ortaya çıkması, o ürün için öngörülen tüm girdilerin doğru şekilde ve miktarlarda kullanılması ile üretim sonucunda yine öngörülmüş olan niteliklerini kazanarak kullanıma hazır hâle gelmesi gerekir. Ürün, bilinçli süreç planlamasının sonucudur.

Ancak bir ürün, olay veya olgunun ortaya çıktıktan sonraki standart koşulları ile planlama aşamasında, girdi hâlindeki kaynakların standart koşulları birbirinden farklıdır. Dolayısıyla başlangıçtaki koşullar, üretim sonucunda ortaya çıkan eşya veya sonuç için geçerli olmaz. Bunun için yeni bir sürecin tanımlanması gereklidir. Çünkü amaçsız bir ürün yoktur. Fiziksel evrende her şeyin belli bir nedeni ve amacı vardır. Yani her ürün, bir işe yarama potansiyeline sahiptir. Burada mikro süreçlerin konumlandırılması gereği ortaya çıkar. Yani sonuçta ortaya çıkan şeyin de kendi içerisinde bir yaşam döngüsü olmalıdır.

C.      Dolaşım/Yaşam Süreçleri:

Üretilmiş bir ürünün tâbi olacağı ilkesel süreçlerin tespiti, eşyanın tâbi olduğu standart koşulların bilinmesine bağlıdır. Metin, bu konuyu terminolojik olarak tanımlamakta ve detaylandırmaktadır. Yani, bir sonuç ortaya çıktıktan sonra, o sonuca ait olan şey, nesne, olay veya ürün, artık kendi yaşam döngüsüne sahip olacak ve kendisine özgü standart koşullar ve kurallara göre varlığını sürdürecektir. Artık merkezi planlama ile olan ilişki, sona ermiş; yeni bir süreç başlamıştır. Bu yeni sürecin de ölçülebilir olması gereklidir. Her sonuç kendi sürecini yaratır.

Ecel (اجل)[32]  Yaşam Döngüsü/Faaliyet Planlaması: Bir planlama sonucunda ortaya çıkan ürün, olay veya olgunun kendisi için belirlenmiş olan standart koşulların mevcudiyeti hâlinde kullanılabileceği veya verimliliğini sürdürebileceği maksimum süreyi ve bu sürenin olasılıklarını ifade eder.

Ecel, sadece basit bir süreyi ifade etmekle kalmaz; aynı zamanda sürecin nasıl işleyeceğini de açıklar. Bu çerçevede eşyanın tâbi olduğu süreç, bazı standart niteliklere de sahip olmalıdır:

a.    Dönüşüm Zorunluluğu[33]: Üretim sonucu ortaya çıkmış olan bir ürün, olay veya olgunun kendisi için belirlenmiş olan kullanım süresinin sonunda bir bozunum/dönüşüm olmalıdır.

b.    Değişkenlik[34]: Standart koşullara göre öngörülmüş olan süre, değişken koşulların ortaya çıkması hâlinde değişecektir. Ancak bu değişkenlik, yararlanma miktarı ile ilgilidir. Yani bir eşyanın doğal kullanım süresi sonunda, dönüşüm kaçınılmaz olacaktır.

c.     Yönetilebilirlik[35]: Değişken koşulların varlığı, eşyanın veya olgunun kullanım süresini de etkileyecek, kısaltıp uzatabilecektir. Yani tanımlanmış olan standart koşullardan herhangi birinin değiştirilmesi ile eşyanın verimliliği artırılabilir veya azaltılabilir. Bu da yönetilebilir bir sürecin varlığını zorunlu kılar.

d.    Belirlenebilirlik[36]: Ecel, yani bir eşyanın hangi koşullarda ne kadar kullanılacağı ve verimliliğinin ne olacağı, eşyanın veya kullanıcısının tercihine bağlı değildir. Üreticinin o eşya için tanımladığı olasılıklara göredir.

Metodolojik açıdan, eğer metin bize bir şeyi anlatıyor veya tarif ediyor ise, bu olay, hikâye veya bilgi, aynı zamanda bizim kullanabileceğimiz ve uygulayabileceğimiz bir süreci de ifade eder. Aksi hâlde bunların bize anlatılmasının hiçbir anlamı olmayacaktır. Zaten işimize yaramayacak olan bir bilginin bize anlatılıyor olması evrensel bir metin açısından çokça sıkıntılı bir durum teşkil eder. Çünkü böyle bir olasılık, metnin tutarlılığını ortadan kaldıracak ve onu tamamen hayali bir kurgu hâline dönüştürmüş olacaktır.

Bu nedenle, metinde anlatılan tüm olay veya süreçler, benzer süreçlerle karşılaştığımızda bize, sistemsel kurgularımızı veya uygulamalarımızı şekillendirirken rehberlik eder. Eğer metnin anlattıkları uygulanabilir ve test edilebilir süreçleri ifade ediyor ise, hikâyenin veya önermenin ilkesel muhtevası, uygulamaların veya kurguların doğal çerçevesini belirleyecektir.

Teorik olarak, eğer her şey doğada gerçekleşiyor ve bütün üretim süreçleri belli bir planlama sonucu meydana geliyor ise, iktisadi sistem ve süreçlerin de bundan bağımsız olması düşünülemez. Yani doğal süreçler veya doğa yasaları, aynı zamanda bilimsel süreçlerin temel koşullarını da belirlemektedir. Bu bağlamda, metnin ortaya koyduğu ilkesel çerçeveye göre iktisadi sistemin temel parametreleri veya çerçevesi şu şekilde olmalıdır:

Makro süreçler açısından:

1.       Merkezi planlamaya dayalı yönetilebilir uzmanlık sistemi olmalıdır.

2.       Kurumsal ve verimlilik esasına dayalı, kurallı bir sistem olmalıdır.

3.        Bütün üretim süreçleri planlanabilir ve yönetilebilir olmalıdır.

4.       Üretim veya planlama, kaynakların varlığı ve üretim sonucundaki verimlilik olasılığına göre yapılmalıdır.

5.       Tüm süreçler hesaplanabilir ve ölçülebilir olmalıdır.

6.       Planlama ve uygulama sonucunda ortaya çıkan ürünün bir işe yarama potansiyeli taşıması ve makul bir kullanım ömrünün öngörülebiliyor olması gereklidir.

Mikro süreçler açısından:

1.       Fiyatı belirleyen, üretici olmalıdır. Belli koşullara göre belirlenmiş olan fiyat, ancak değişken şartların varlığına göre esnetilebilir.

2.       Emeğe dayalı fiyat rejimi, yani bir ürünün üretimi ve dolaşımı esnasında o ürün için harcanan emek miktarı, fiyat üzerinde belirleyici olmalıdır.

3.       Kurallı bir piyasa olmalıdır.

4.       Eşyanın veya ürünün ihtiyaçları karşılama düzeyine göre, tüketilebilirlik potansiyeli, üretimin varlığını sürekli hâle getirmek için olmalıdır.

5.       Talep yönetimi ve talebe göre üretimin gerçekleştirilmesi süreçlerinin analizi mümkün olmalıdır.

Buna göre gerçekte tüm kararlar, merkezi/makro planlama tarafından alınmaktadır. Dolayısıyla tüketicinin üretim üzerindeki etkisi, sadece ihtiyacı olan ürünü tercih etmekle sınırlıdır. Bu da, yönetilebilir bir süreç olmalıdır. Yani ortaya çıkan ürün, fonksiyon ve fiyat bakımından çeşitlilik arz etmelidir. Burada mikro süreçlere müdahale edildiği zannedilebilir. Ancak gerçekte herhangi bir müdahale yoktur. Eşyanın tabiatı gereği doğal bir işleyiş söz konusu olmaktadır ki, bu da yönetilebilir bir süreci ortaya çıkarır.

Tüketici, fiyatı belirleyen değil; bir ürünün sahip olduğu fonksiyonlara göre satın alabileceği fiyatı tercih eden kimsedir. Dolayısıyla piyasalarda fiyat oluşumu söz konusu değildir. Buna karşılık talep yönetimi, esnek fiyat politikası ile de mümkün hâle gelir. Bu açıdan gerçekte fiyat, makro düzlemde belirlenmiştir; tüketici ise, var olan ürün ve fiyat ilişkisini değerlendirerek kendisine en uygun olanı tercih etmektedir.

Metodolojik açıdan evrensel parametreler, günlük hayatımızı doğrudan etkileyen veya şekillendiren şeyler olmalıdır. Eğer bir ürün, olay veya üretim belli bir planlama, yani belli bir irade sonucu ortaya çıkmışsa, bu planlama amaç itibariyle pozitif ve verimlilik esasına dayanıyor ise günlük hayatımızın ihtiyaçlarından kaynaklanan süreçlerin de varlığını açıklayabiliyor olması gerekir. Dolayısıyla metodolojik gerekçelerin varlığı, sistemin kendisini de tanımlamak için gerekli koşulları veya kuralları da sağlayacaktır. Bundan sonra yapılması gereken şey, doğal ilkelere göre süreçlerin veya uygulamaların tanımlanması ve sistematize edilmesidir.

Bu bağlamda, “İslam İktisat Teorisi”nde metodolojik olarak Kur’an esas alınır. Dolayısıyla bu, doğal süreçleri ilkesel olarak kabul eden kurgulanabilir bir sistemdir. Bilindiği üzere konvansiyonel uygulamalar açısından makro planlama, tartışmalı bir konudur. Oysa  verimlilik planlamaya bağlıdır ve üretimin yaygınlaştırılması ve dolayısıyla istihdamın gerçekleştirilmesi, verimliliği artırılarak toplumsal faydayı doğurur. Bunun gibi temel iktisadi süreçlerin işleyebilirliği açısından planlama zorunludur. Öyleyse merkezi planlama ilkesel bir parametre olarak karşımıza çıkar.

Buna göre “İslam İktisat Teorisi”nin iki temel dayanağı olacaktır:

a.    İlkesel Çerçeve: Evrensel düzenin ortaya koyduğu doğal süreçlerin nasıllığı, kurumsal çerçevenin hangi düzlemde kurgulanması gerektiğini söyler.

b.    Sistem Parametreleri: İnfak, zekât, karz gibi sistemi oluşturan üç ana parametreden başka, uygulamanın nasıllığını belirleyecek sistemsel faktörlerin varlığı, sistemin bütününü oluşturur.

Yapısal Analiz :

İlkeler bakımından, sistemin merkezi bir yapıya sahip olması ve planlamaya bağlı oluşu, bazı itirazlara da neden olabilir. Bu durumun otoriterleşmeye zemin hazırlayabileceği veya dayatmacı bir yapıya bürünerek tercih özgürlüğünü ortadan kaldırabileceği zannedilebilir. Gerçekte, rasyonel bir sürecin merkezi planlama yoluyla işletiliyor oluşu, bu sürecin müdahaleci ve yönlendirici bir yapıda olmasını gerektirmez; çünkü ilkeler ve buna bağlı kurallar esas olacaktır.

Konvansiyonel uygulamalar ve geleneksel anlayış açısından bakıldığında, örneğin “serbest piyasa” anlayışı, sadece malların serbestçe dolaşımı ve üretici ile tüketicinin karşı karşıya gelerek anlaşması olarak tarif edilse de, işleyiş bundan farklıdır. Bu bağlamda, genel manada kabul gören ve tarif edilen uygulamaların gerçekte “müdahale” yoluyla işletildiğini kabul etmek gerekir.

İktisat teorisinin merkezi yapılanma öngörüyor olması, piyasalara müdahale anlamı taşımaz. Tam aksine, zaten uygulanan ve müdahale edilen süreçleri kurallara bağlayarak işleyişi rasyonel hale getirmiş olur. Bu bir müdahale değil, kurallı ve dengeli süreçlerin kendiliğinden oluşmasını sağlayacak şartların ortaya çıkmasını sağlamaya yöneliktir. Genel bir değerlendirme ile ilkesel yapı şöyle irdelenebilir:

a.    Fiyatların serbest piyasada pazarlık yoluyla belirleniyor olması, bir malın, üretimi veya sürecin değer kazanmasını sağlayan “emek” girdisini sömürmek anlamına gelir. Çünkü üretime katılmamış olanlar, üretim için harcanmış olan emeğin miktarını/değerini belirleme hakkına da sahip olmamalıdır. Fiyatı belirleme hakkı emek harcayana aittir.

b.    Hangi malların üretilip hangi malların tüketileceğine piyasada karar vermek pratikte mümkün değildir. Henüz var olmayan bir üründen elde edilmesi muhtemel faydayı, hiç kimse o ürün var olmadan önce bilemez. Böyle bir tercihte de bulunamaz. Tüketici, sadece var olan ürünler arasında, kendisi için en verimli olacağını düşündüğü tercih edecektir. Bu aslında bir üretim kararı değil, rekabet konusudur. Dolayısıyla üretilmiş olan ürünlerin fiyat yoluyla rekabeti kabul edilemez. Rekabet, fonksiyon açısından olmalıdır.

c.     Kaynakların harekete geçirilmesi, üretim ve istihdamın yaratılması, tüketicinin karar verebileceği bir şey değildir. Bu, tamamen araştırma gerektiren ve bilimsel süreçler sonucunda karar verilebilecek olan bir faaliyettir. Dolayısıyla profesyonellik gerektiren bir uygulamadır.

d.    İktisadi büyüme kendiliğinden olan bir şey değildir. Bunun için iki seçenek vardır. Ya piyasalara ve süreçlere müdahale edilmelidir ya da doğal süreçler izlenmelidir. Konvansiyonel açıdan çeşitli müdahaleler yoluyla süreç yönetilir. Oysa merkezi planlama, verimli ve etkin kullanıldığında, müdahaleye gerek kalmayacaktır.

e.    Merkezi planlamanın tüketim üzerinde etkisi yoktur. Ancak merkezi planlama, kaynakların verimli kullanımı ve üretim süreçlerinin tümüne yönelik planlı bir yapı ortaya çıkması açısından önemlidir. Bu bir otoriterleşme değil, ortak aklın süreçleri değerlendirmesi ve izlemesi anlamına gelir. Çünkü bir ürün ortaya çıktıktan sonra müdahale ihtiyacı yoktur. Ürün kendi doğal seyri içerisinde hareket eder ve tüketici buna göre kararlar alır. Tüketicinin kararları, daha doğru bir ifade ile tercihleri, üretim miktarı üzerinde etkili olacaktır.

f.     Planlamayı gerçekleştirenler veya uygulayıcılar, halktan bağımsız değildir. Burada işaret edilen şey, “uzmanlık” zorunluluğudur. Profesyonel ve ortak akıl ile doğada var olan kaynakların sınırsız kullanım alanlarının belirlenmesi ve bunlardan üretiminin gerçekleştirilmesi hedeflenmektedir. Planlama/uygulama süreci ile bir ürünün ortaya çıkması ve bu ürünün dolaşım/yaşam süreci birbirinden ayrıdır. Ortaya çıkan ürün artık kendi standart koşullarında ve kendi doğal süreci içerisinde hareket edecektir. Değer/fiyat belirleyen planlama değil, harcanan emek miktarıdır.

g.    Merkezi planlama, aynı zamanda özgürlüklerin karşılanması için de önem taşımaktadır. Mülkiyet sınırlarının belirlenmesi ve bu sınırlar içerisinde doğal hakların karşılanması, kişisel özgürlüklerin korunması ve geliştirilmesi, kurallı ve bilinçli süreçlerin varlığına bağlıdır. Kaynakların denetimi, bireylerin tercih veya inisiyatifine bırakılamaz.

Elbette sistemin yapısal çerçevesi, işleyişin temel ilkelerini bize söylemekle birlikte, uygulama detaylarına ilişkin çok daha fazla bilgiyi de içerecektir. Üretimin kimler tarafından yapılacağı, kaynakların nasıl değerlendirileceği ve verimli hâle getirileceği gibi temel parametrelerin elimizde olması, üretimin nasıl gerçekleştirileceği, kimlerin üretime katılacağı, elde edilen faydanın nasıl bölüştürüleceği, dolaşım süreçlerinin ve nihai tüketim sürecinin nasıl işleyeceği gibi detayları belirler.

Burada sadece, sistemin neden merkezi bir yapılanmaya sahip olması gerektiğini ve karar süreçlerinin ilkesel çerçevesinin belirlenmesi açısından metnin ortaya koyduğu ilkeler değerlendirilmiştir. İşleyiş ile ilgili detaylar ise, metnin zaten öngördüğü ve açıkladığı diğer parametrelerdir. Bu ilkesel parametreler, yani yapısal çerçeve göz ardı edilmeden iktisadi yönetim sisteminin nasıl kurgulanabileceği ve işleyebileceği konusu, önemlidir. Zaten bizim amacımız da sistemsel uygulamanın genel ve kurumsal esaslarını belirleyebilmektir.

Bilimsel anlamda metin, kurumsal bir öneride bulunurken bu önerisinin gerekçelerini metot açısından ortaya koyması gerekir. Bu açıdan zekât kurumunun veya sisteminin bir iktisadi yönetim sistemi olarak anlaşılabilmesi için gerekli olan parametreleri de rasyonel çerçevede açıklamış olmalıdır.

Bu noktada, sistem parametreleri ve kurumsal yapının gerekçeli dayanağını oluşturması açısından bir başka ilkesel kavram daha karşımıza çıkmaktadır. Bu kavram, merkezi planlamanın sadece genel bir planlama süreci olmadığını, aynı zamanda kaynakların verimliliğini de değerlendirmek ve buna göre hızlı, pratik ve pozitif sonuçlar üretmek zorunda olduğunu bize göstermektedir. Yani aynı zamanda uygulayıcı bir kurum olmalıdır.

Hesap (حسب)[37] Nitelikli Karşılaştırma: Nesnelerin, olayların veya kaynakların niteliklerine göre karşılaştırılması, pozitif değerlerin tercih edilmesini sağlayan nitelikli karşılaştırma. Fazla olanın eksik olana tercih edilmesi.

Planlamaya esas teşkil eden girdilerin, kaynakların veya süreçlerin rasyonel ve pozitif değerlerine göre tercih edilmesini sağlayacak nitelikli karşılaştırma ve rasyonel tercih süreci. Buna göre, bütün planlamalar, rasyonel ve pozitif tercihlere göre yapılmalıdır. Yani sonuçları itibariyle verimlilik öngörülebiliyor olmalıdır.

Eğer bir süreç, öngörülebilen standart koşullarda, en pratik ve basit hâliyle, sonuçları itibariyle “olumlu” parametrelerin ortaya çıkmasına zemin hazırlama potansiyeli taşıyor ise, planlama sürecine dâhil edilir.

Nitelikli karşılaştırma, ortak aklın ürünüdür.[38] Dolayısıyla istenmeyen sonuçlara neden olmadan verimlilik de gözetilebilmiş olacaktır. Karşılaştırma ve ayrıştırma süreci, tamamen bilimsel bir süreçtir ve kayıt altına alınmalıdır.[39] Bu bağlamda uygulayıcılarının da profesyonel/uzman kimseler olması zorunludur. Yani bilinçli ve tercih edilebilir bir süreç öngörülmelidir.[40] Bu bir ölçme/değerlendirme ve uygulama sürecidir. İlkeli, kurumsal bir süreçtir ve planlamaya esas teşkil eder. Dolayısıyla öngörülebilir/ölçülebilir sonuçlar, pozitif verilerin varlığına göre değerlendirilir.[41]

Genel bir bakış açısı ile planlama süreçleri, ilkeli ve pozitif sonuçlarına göre değerlendirilen ve uygulanan süreçler olarak anlaşılmaktadır. Buna göre, bir sistemin kurgusu, ancak pozitif sonuçların olasılığına bağlıdır. Her bakımdan yararlı ve olumlu parametreler içeriyor, sonuçları itibariyle verimli ve katma değer üretebilecek niteliğe sahip ise uygulanabilir bir süreç olacaktır. 

Ancak bütün bu faaliyetler, merkezi ve uzmanlık gerektiren uygulamalardır. Dolayısıyla iktisadi anlamda da, herhangi bir süreç ve faktör, tesadüflere ya da piyasada oluşabilecek algılara terk edilemez. Aslında ilkesel duruş ile teorik detaylar arasında da paralellik vardır. Gerek uygulamalar için önerilen genel ilkeler gerekse kurumsal yapı açısından önerilen özel ilkeler tutarlılık göstermektedir. Bu nedenle sistemin yapısı, bu tutarlılık çerçevesinde ele alınmakta ve değerlendirilmektedir.

Metnin ortaya koyduğu evrensel yapı ile kurumsal yapı arasındaki organik ilişki, temel ilkelerin değişmeyen ama uyarlanabilen bir yapıda olduğunu bize göstermektedir. Bu da her alanda geçerli, evrensel ilkeler anlamına gelir ve tamamı makrodan mikroya indirgenebilir süreçlerdir.  Yani en büyük ölçekten (evrensel sistem) en küçük uygulamaya kadar aynı ilke ve parametrelerin geçerli olduğunu bize gösterir.

Toplumsal mekanizmalar veya toplumsal düzen, ilkeler/kurallar esas olmak üzere, bu ilkelere bağlı olarak gereksinimlere göre ortaya çıkan indirgenmiş sistemler bütünü olarak tarif edilebilir.  Açıkçası, ne türden olursa olsun bütün kurumsal yapılanmalar, aynı makro ilkelere göredir. Bir başka ifade ile kurumsal/yönetimsel sistemler, makro sistemin izdüşümü gibidir. Bütün kavramlar, ilkesel çerçeve ile örtüşecek şekilde tanımlanmakta ve uygulama prensipleri buna göre belirlenmektedir. Burada, tümdengelimin tüm detayları ile ortaya çıktığı bir mekanizma vardır. Tersi de (tümevarım)  mümkün ve doğrudur.

Evrensel çerçeve bu şekilde özetlenebilir. O hâlde, kurumsal sistemlerin merkezi planlamaya göre tanımlanması ve uzman yönetim sistemleri olarak kurgulanması da kaçınılmaz olmaktadır. Bu da doğaldır. Her ne kadar merkezi planlama/yönetim eleştirilse de, bu metnin bir yanılgısı değil; beşeri uygulamaların bir hatasıdır. Çünkü makro planlama veya merkezi planlama, uygulamayı etkilemekle birlikte bireysel hak ve özgürlüklerin de garantisi olmaktadır.

Bu çerçevede bireyin yaşamına müdahale söz konusu değildir. Daha açık bir ifade ile birey kendi tercihlerinde ve yaşam kurgusunda tamamen özgürdür. Ancak ortak alanda, yani kolektif faaliyetlerde kurallara uymak zorundadır. Bu nedenle merkezi bir sistemin öngörülüyor olması, özgürlükleri kısıtlayıcı değildir. Tam aksine bu, bireysel hakların garanti altına alınmasını sağlar. Bu da her alanda “fayda” ile tanımlanan ortak veya özel çıkarların gözetilmesi ve kurallı hâle getirilmesinden başka bir şey değildir.

Toplumsal yapılanmanın makro ölçekten izdüşümsel mekaniği şematik olarak şu şekilde açıklanabilir:

Buna göre, “gerek zekât sistemi, gerek sadaka sistemi metnin ortaya koyduğu evrensel ilkelerden indirgenmiş makro yönetim sistemleridir” diyebiliriz. Mikro süreçler de aynı şekilde kurallı ve planlıdır. Ancak her mekanizma, yani devlet, kamu maliyesi, ekonomi, bilim ve sair kurumsal yapılar, birbiri ile etkileşimli ve entegre yapılanmaya sahiptir. Her ne kadar kurumlar kendi faaliyet alanında bağımsız olsa da, diğer kurumların bilgisine ve uygulamalarına da muhtaç olacaktır. Böyle olduğu için kolektif faaliyet kaçınılmaz olmaktadır. Hiç kimseye hangi ürünü satın alacağı, hangi üründen ne kadar tüketeceğini söylemeye gerek yoktur. Bir ürünün hangi koşullarda, hangi kaynaklardan nasıl ve ne ile üretileceğinin, nasıl dolaşımda tutulacağının ve tüketimin nasıl gerçekleşeceğinin planlanması bir müdahale veya dayatma değil; faydayı çoğaltma faaliyetidir ve tamamen uzmanlık işidir.

Bir sistemin veya kurumun var oluş nedeni, nihayetinde insanın ihtiyaçlarını gidermek ve faydayı çoğaltmaktır. Doğal olarak pozitif amaçlara sahiptir. Ne tür bir faaliyet alanı olursa olsun, nihayet toplumsal refaha katkı sağlamak için vardır. Burada önemli bir noktaya daha değinmekte yarar olabilir; genel kanaatin aksine, merkezi ve tek bir yönetim sistemi metin açısından kabul edilemez. İlkeler aynı olsa bile, kurumlar arasında merkeziyetçilik yoktur. Yani her biri bağımsızdır. Kendi kararlarını alır; planlamalarını ve uygulamalarını yaparlar. Kurumları işletecek olanların, yani personel/uzman kimselerin nereden geleceği de önemlidir.

Aslına bakılırsa uzmanlar, toplumun her kademesinden “yeterlilik” kriterlerine göre istihdam edilirler. Yani seçimle işbaşına gelmek yoktur. Uzmanlığa göre görevlendirme vardır. Metnin hiçbir yerinde “uygulama” veya “yönetme” yetkisine sahip olanların halk tarafından seçilerek işbaşına gelebileceğine dair herhangi bir ifade yoktur. Ancak bu yetki sahibi olanların tek başına karar alma yetkileri de yoktur. Bunun için de yine mekanizmalar öngörülmekte ve ortak aklın kararlarına göre hareket etme zorunluluğu getirilmektedir.[42]

Evrensel ilkelerin nasıllığını tespit etmeye çalışırken karşımıza çıkan bu sistem sorunu, gerçekte beşeri algılamaların referans metin ile ne kadar uyumlu olup olmadığını da bize göstermesi açısından önemlidir. Metodolojik ve pratik uygulamalar açısından, nitelikli seçim öngörülebilir veya tartışılabilir. Yani, bilgi, deneyim ve uzmanlık bakımından belli bir işi yapmaya yeterli olanlar arasından bir seçim yapılabilir. Bu mümkündür. Ancak, konvansiyonel uygulamalarda olduğu gibi bir seçim uygulaması kabul edilebilir değildir. Kaldı ki halk, uzman olmadığı, hakkında yeterli bilgiye sahip olmadığı bir alanda bir kimseyi nasıl seçip görevlendirebilir?

Öte yandan referans metnin aslında kullanmadığı ve fakat çeşitli rivayetlere dayanılarak tanımı geliştirilmiş olan “bi’at” kavramı etrafında dönen tartışmalara da göz atmak gerekmektedir. Sistemi tanımlarken bu konu önem taşımaktadır. Çünkü bu kavrama istinaden bir “seçim” veya “tabi olma, bağlılık” gibi anlamlar atfedilir; gerçekte metnin başka bir amaçla kullanmış olduğu temel kavramlardan birisi olan “bey’ (alışveriş)” kelimesi ile aynı kökten gelen türevdir.

Bey’ (بيع)[43] kavramı, iktisat teorisi açısından “alışveriş” anlamında değerlendirilmiş olsa da, “değiştirme” ifade eden genel bir kavramdır. Mal takası veya nakit işlemler ile ilgili olan ayetlerde zaten bu kelime kullanılmaktadır ve tanım yapılmaktadır. Ancak genel mânâda değiştirme ifade eden, yani değişime konu olan mal, hizmet veya eşyanın tarafların “rıza”sı ile üzerinde anlaşılan şey olduğu anlamını ve temel işlevini ortadan kaldırmaz.[44]

Yani kelimenin fiil formunda geniş zaman kipiyle veya geçmiş zaman kipiyle kullanılıyor oluşu, kelimenin asli anlamını değiştirmez. Bu nedenle kelimeye seçim veya bağlılık gibi anlamlar yüklenemez.  Bu derin bir çelişki oluşturur ve zaten temel anlamı dışında bir iddianın referans metin açısından maddi dayanağı yoktur. Dolayısıyla tutarsız bir iddia olmaktadır.

Bundan başka, “seçim” olarak algılanan iki kelime daha referans metinde kullanılmaktadır. Ancak bu da tamamen algısaldır. Çünkü metindeki kavramlar seçim değil; daha çok doğal seleksiyon ifade eden kavramlardır. Şöyle ki:

İstafi  (اصطفى)[45]: Kelimenin aslı - صطف –‘dir. Kök itibariyle anlamı, benzer nitelikli şeyleri bir araya getirip gruplandırmak, mevcut bütünlüğünü bozmaktır. Yani süzülmüş; filtre edilmiş şeydir.  Genel kanaatin aksine, bir seçim değil; şeylerin benzer niteliklerine göre gruplandırılmasını veya gruplandırarak karşılaştırılmasını ifade eden bir kavramdır. Tasnif etmek de denilebilir.

Daha pratik bir anlatım ile kavram genel olarak düzen veya mülk ile atıfla kullanılmaktadır ki bu da kaynakların gruplandırılması, üretimin ve sistemin benzer niteliklerine göre sınıflandırılması ve bu şekilde verimliliğinin artırılmasını hedefleyen (ziyade) bir tanıma sahiptir. Dolayısıyla bu kavrama dayanılarak “siyasal bir tercih” anlamına gelen seçim vardır demenin imkânı yoktur.

İctiba (اجتبی)[46]: Benzer bir kavram olarak karşımıza çıkan kelimenin aslı - جبي -‘dir. Köken itibariyle bir havuzun içinde toplanan/biriken su anlamına gelir. Ayrıca bir kuyu açarken kuyudan çıkan toprağın bir kenarda biriktirilmesini ifade eder. Bu bağlamda bir çeşit koleksiyon ifade eden bir kelimedir. Belli bir amaç için biriktirilmiş olan şeydir.

Elbette her alanda bir seleksiyon/seçilim söz konusudur. Kaynakların tasnif edilmesi, iş gücünün veya uzmanların uzmanlık alanlarına göre gruplandırılması ve istihdamı –ki bu aynı zamanda tam istihdamı da gerekli kılar- toplum içinde belli grupların tasnifi gibi her aşamada bir tasnif/seleksiyon gereklidir. Ancak yine referans metnin kavramları kullanış şekline göre, bu tasnifi yapan kimseler uzmanlardır ve bunu bir görev olarak yaparlar. Bu çerçevede herhangi bir seçim sisteminden söz edilemez.

Kimin hangi görevi yapacağını belirlemek halkın kararı değil; bireyin uzmanlık ve yeteneği ile ilgilidir. Halk, bu uzmanlardan hangisini isterse onu tercih edebilir ama kimin hangi pozisyonda görev yapacağını belirleme yetkisine sahip değildir. Yani halk sadece sistem içerisinde tercihte bulunur. Bir elma ağacından kiraz yetişmesi beklenmeyeceği gibi, bir hukukçunun üretimin teknik bilgi ve donanımına sahip olması da beklenemez. Bu bağlamda hangi malın nasıl ve nerede üretileceğine piyasada karar verilemez. Tüketici ancak var olan ürünler arasında tercih yapar. Yani bir malın ne miktarda üretileceğinin belirlenmesinde etkili olur. Elbette bu durum geleneksel anlayışta, hatta modern yönetim sistemleri bakımından önemli bir farklılık ortaya koymaktadır ve tartışılacak bir konudur. Ne var ki yetki ve sorumluluk, “bilgi” ile doğru orantılı olan bir şeydir ve bu da bireyin eğitim, deneyim gibi temel faaliyetleri sonucu elde edilebilir.

Öte yandan görevlendirme bir sistem işidir. Var olan bir uzmanlık ihtiyacı iş gücü istihdamını zorunlu kılar. Birey, önerilen bir görevi ya kabul eder veya etmez. Bu onun özgürlüğüdür. Kabul etmesi hâlinde görevin gerektirdiği kurallara göre hareket eder. Yani hiç kimse zorla bir göreve getirilemeyeceği gibi, üçüncü tarafın, yani görev ile ilgisi olmayan (halk) kimselerin seçimi ile de görevlendirme yapılamaz. Çünkü sistem, her düzeyde kurallı ve denetimlidir. Kuralsız yetki, kuralsız sorumluluk, kuralsız iş yoktur. En basit hâliyle, özgürlüklerin kullanılması veya korunması bir seçim değil; bir görevdir. Zorunlu bir görevdir. Bir kimse, hangi düzeyde yetki sahibi olursa olsun, bir başkasının hak ve özgürlüklerini kısıtlamak veya askıya almak gibi bir yetkiye sahip olamaz.

Çünkü özgürlükler ve haklar, farklı şeylerdir. İnsan, her bakımdan özgürdür; kendi kararlarını kendisi alır ve uygular. Bu konuda insana bir müdahale yoktur. Ancak bu durum başkalarının nasıl karar alacağını belirlemek anlamına gelmez. Yani bir kimse istediği her şeyi yapabilir; ama kimin ne üreteceğine karar veremez. Bu bir özgürlük değildir. Haklar ise kişiseldir ve herkes haklar bakımından fırsat eşitliğine sahiptir. Sistem bunu garanti etmek zorundadır. Burada da iki ayrı çerçeve vardır. Doğal haklar, kişinin doğuştan sahip olduğu haklardır. Bunlar bireyin kendisine aittir ve engellenemez. Ancak edinimsel haklar, yani emek yoluyla elde ettiği haklar değişkendir. Burada, ancak harcadığı emek kadarına sahip olur. Hiç kimse emek harcamadığı bir şey üzerinde hak sahibi olmadığı gibi, böyle bir özgürlük şekli de yoktur. Buna göre sistemin ilkesel çerçevesini şu şekilde özetlemek mümkün olacaktır:

a.    Merkezi, planlayıcı ve uygulayıcı bir sistemdir. Bütün kararlar, merkezde uzmanlıkla alınır ve uygulanır. Sistem, giderek yerelleşen, küçülen ama merkezi planlamaya bağlı kalan, onunla aynı nitelikte daha küçük izdüşümsel etkin birimlerden oluşur.

b.    Sistemin uygulayıcıları veya yöneticileri seçimle değil, atama yoluyla, uzmanlık, bilgi, deneyim gibi kriterlere göre görevlendirilirler. Sistem bir uzmanlık ve seleksiyon sistemidir.

c.     Sistem, özgürlüklere müdahale etmeyen, kişisel hakları garanti altına alan bir yapıdadır. Bütün faaliyetler çıkar paralelliğine dayanır ve herkesin elde edilen faydadan yararlanabilmek için fırsat eşitliği vardır.

d.    Kurallı bir sistemdir. Tüm süreçler kurallara göre işletilir ve görevlendirmeler de buna göre yapılır. Hiç kimse sistemde kalıcı olmadığı gibi, kuraldışı faaliyetlere de izin verilemez.

e.    Sistemde özgürlüklere müdahale edilebilecek bir alan yoktur. Özgürlükler, kişiseldir ve bireyler diledikleri gibi kullanırlar. Ancak özgürlükler sınırsız değildir. Buna karşın sistem hakları garanti eder. Her bireyin doğadan ve kamudan alacağı veya edindiği haklar sistem tarafından karşılanır.

Bu çerçevede sistemin temel parametrelerini ve kurumsal yapılanmanın nasıl olması gerektiğini referans metne dayanarak değerlendirebiliriz. Ancak burada kurumların bağımsız olma gereği, bir toplumun organizasyonu açısından sorun yaratıyor gibi görünebilir. Bağımsız karar alan ve uygulayan kurumların toplumda çatışmaya neden olabileceği varsayılabilir. Ne var ki bu doğru değildir. Çünkü kurumlar arası organizasyonun nasıl yapılacağı ve uygulamanın hangi merkezi karar sistemine göre yürütüleceği de bellidir.

Kurumlar Arası Koordinasyon Mekanizması:

Salat” (الصّلاة) sistemi veya bir başka ifade ile “iletişim ve koordinasyon mekanizması” bir toplumun sahip olduğu hizmet organizasyonları arasındaki ihtiyaçları koordine etmek, ortak kararlar almak ve alınan kararların hızla uygulanmasını sağlamak ve verimliliğin çoğaltılması için gerekli olan tüm süreçleri kurumlar düzeyinde izlemekle yükümlü bir kurumdur. Toplumun sahip olduğu mekanizmalar içerisinde emir yetkisine sahip olan tek kurumdur ancak bu emirler sadece kurumların işleyişine yönelik talimatlardır. Halkı bağlamaz.

Zannedildiği gibi metin gerçekte herhangi bir “devlet” tanımı yapmaz. Bütün tanımlar kurumsal mekanizmalar düzeyindedir ve zaten devlet de topluma hizmet sağlayan bir organizasyonlardan başka bir şey değildir. Yani devlet toplumun hâkim mekanizması değil; hizmet organizasyonlarının tümüdür. Bu kavram metinde de kullanılmaktadır: 

Dulet (دول) :[47] Dengeli Dolaşım/Değerler Döngüsü: Bir ülkenin sahip olduğu ve dolaşımda bulunan ortak değerler, üretilmiş bir mal veya hizmetin elden ele geçmesi, fırsat eşitliği yaratacak şekilde dolaşımda kalması. Bir topluluğun sahip olduğu kurumlar ve bu kurumlar aracılığıyla üretilmiş olan değerler veya hizmetlerin herkes için eşit düzeyde yürürlükte olması, dönemsel olarak elden ele geçmesi, etkin ve uygulanabilir olması. Düzenli, kurallı ve dengeli dolaşım.

Emek yoluyla üretilmiş olan değerlerin toplumun her kesimine dengeli ve yaygın bir şekilde dağılmasını sağlayan, istihdam, üretim, bölüşüm dengesini işleten mekanizmaların tümü.

Modern Anlamda Devlet : “Bir toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan örgütlenmiş millet veya milletler topluluğunun oluşturduğu tüzel varlıktır.”[48] Kelime Arapçadan gelmektedir. Ne var ki, devlet kelimesi ne içerdiği anlam, ne de metinde kullanılan şekli ile bu tanımı vermemektedir. Yani Kur’an’da bir devlet tanımı veya tarifi yoktur.

Buna mukabil, bir çevredeki değerler döngüsü, değere oluşturan herkese güç sağlayacaktır. Fırsat ve refah getirecektir. Ancak bu belli bir kurumun veya kimselerin tercihinde olmadığı gibi, üzerinde hak veya söz sahibi olan toplumun tamamıdır. Öte yandan üretilmiş olan mal ve hizmetlerden elde edilen faydanın toplumun belli kesimleri arasında bölüştürülmesi veya dolaşımdaki değerlerin toplumun belli kesimleri arasında bir güç hâline gelmesi, önerilmemektedir.[49] Çünkü toplumun geniş kesimleri faydaya erişemezken belli grupların tüm faydadan yararlanmaları, fırsat eşitsizliği ve dengesiz bölüşümün ortaya çıkmasına neden olacaktır.

Sermaye ve emek de topluma aittir. Bu ikisinden elde edilen faydanın herkes için eşit ve dengeli dağıtılması esastır. Emek ile kazanılmış olan mallar üzerinde özel mülkiyet olmakla birlikte, dolaşımdaki dengesizlikler veya başka etkenlere bağlı olarak toplam faydanın sadece belli grupların çıkarına yönelik hareket etmesi, kabul edilemez.

Bu anlamda dulet (devlet), kelime anlamı itibariyle, belli bir çevre veya bölgede bir malın elden ele dolaşması, dönemsel değişim, zamanın değişimi, gibi orijinal anlamında değerlendirilmelidir. Metindeki kullanımı itibariyle bölgelerin çok olduğu, eyalet veya ülkelerin çokluğu açıkça anlaşılmaktadır. Dolayısıyla devlet kelimesinin insanlar arasındaki farklılıkları ve farklı uygulamaları ifade eden bir kavram olduğu açıktır. Kelime, ihtiva ettiği anlam nedeniyle, ülke veya eyalet gibi anlaşılmakla beraber bu günümüzdeki anlamda bir devlet yapısı değil, ortak değerlerin dengeli dolaşımını sağlayan bölgesel ve kurumsal mekanizmaları içine alan bir kavram olarak tarif edilmektedir.

Öyleyse, bugün anlaşıldığı şekliyle bir “devlet” kavramından söz etmek kolay olmayacaktır. Metnin çok daha geniş ve detaylı olarak tanımladığı ve çerçevesini çizdiği bir başka kurum olan “salât kurumu” ise, bir devlet organizasyonundan çok, toplumunsal mekanizmaların koordinasyonu ve kurumlar arası iletişim/bilgi akış sistemini ifade etmektedir.

Salât (الصّلاة)[50] kelimesinin geçmişine baktığımız zaman, kelimenin “Merkezi bir mekanizma” anlamında kullanıldığı anlaşılmaktadır. Kelimenin gerek kullanımı ve gerekse köken anlamları itibariyle, merkezi bir koordinasyon ve destek sistemini ifade ettiğini söylemek gerekir. [51]

Salât kelimesi, SLV (صلو) kökünden türemiştir. Bu bağlamda kelimenin anlamı şu şekilde tespit edilebilir:[52] صلو: : (salv): İsim olarak “uyluk, sırt. Belin ortası” , صلو (salv), “insanın ve dört ayaklı hayvanların sırtı, kalça ile diz arası”; fiil olarak  ise sözcük; “uyluklamak, arka çıkmak, sırtlamak, desteklemek, sorunları sırtlamak, bacağın, diz ile kalça arasındaki bölümünün uyluğun yatay duruma getirilerek bir yükün altına uzatılması şeklinde bir hareket, yakından takip etmek, izlemek, uymak, bağlı kalmak; irtibata geçmek veya irtibata geçilmek; hayvanın kuyruğunun çıktığı yer, but.” Anlamlarına gelmektedir.

Örneğin bir at yarışında ilk atın peşinden bir burun farkıyla giden ata el-musalli (yakından izleyen) denir. “Musallin[53] kelimesi metinde “izlemek, bağlı kalmak” anlamında zaten kullanılmaktadır.

Kelimenin dua etmek veya SLY kökünden ateşlemek ateşe yaklaştırmak gibi anlamlarda değerlendirildiği de görülmektedir. Ne var ki bu anlamlar metin açısından tutarlı değildir.

Akadçada[54] da benzer kelimeler vardır. Telaffuz farklılıkları olmakla birlikte kelimeye benzer nitelikte olan kavramları şu şekilde ele almak mümkün olabilir:[55]

Salitu: Balık ağı veya hayvan yakalama ağı. Bu kelimenin Sümercesi ise “Sa la”dır.

Sulati: Savaşmak.

Sallatu: Üzerinde otorite sahibi olmak, aile.

Selutu: Adamak, taraftar, bağlılar, dindar, sofu, fanatik hayran.

Seluutu: Özveri, fedakârlık, bağlılık, düşkünlük, sadakat, tanıtım, terfi, yükselme, yükseltme, tanıtma, artırma.

Bu bağlamda, Arapçaya[56] geçen kelimenin anlam olarak Arapça ile akrabalık, coğrafya ve kültür ilişkisi bulunan Akadçadaki bazı kelimeleri referans aldığı veya bu kelimelerin anlamlarının tercih edildiği söylenebilir.[57] Ancak geçmişin alışkanlıklarına bakıldığında, çok Tanrılı dinlerde herkes inandığı Tanrıyı yüceltme ve ona bağlılıklarını ifade etmek adına tıpkı günümüzün fanatik taraftarları gibi birtakım tezahürat ve hareketler yaparlardı. Böylece yukarıdaki Tanrı ile iletişim kurabilecek ve bağlılıklarını ifade ettiklerini gösterebileceklerdi. Bu açıdan da “Salât” kökenine uygun bir anlam taşımaktadır.

Öte yandan, kelimenin “bağlantılı olma-koordine etme” anlamını teyit eden ifadeler de metinde mevcuttur ve reddetmenin zıddı olarak kullanılmaktadır.[58]

Metindeki tanımlarına bakmadan önce, kavramın temelde bir koordinasyon-merkezi yapı ifade ettiğini kabul etmemiz gerekir. Çünkü metin, bir kavramı kullanırken oradan zaten bilinen bir anlam çıkarabilmemiz için kullanmaktadır. Yani kelime zaten bir anlam ifade etmelidir. Kelimenin temel anlamını göz ardı etmeden kavramın metinde nasıl kullanıldığı ve hangi olgulara atıf yapıldığını tespit etmek; sistemsel tanımlama için önemli ve gereklidir. Çünkü böylece kavramın gerçekte ne ifade ettiğini anlamak mümkün olabilir.

Öncelikle, “salat” (الصّلاة) kavramının “eqim” (أقم) fiili ile birlikte kullanılıyor oluşu, salâtın kurumsal yapısını ortaya koyar. Çünkü salât kelimesi isim formunda kullanılmaktadır ve herhangi bir eylemi değil; bir olguyu ifade eder. Başka bir fiil olan eqim (أقم) ise çoğuldur ve emr-i hazır formundadır. Dolayısıyla salât, profesyonel bir kurum olarak anlaşılmalıdır. Kavramın kullanılış şekline göre ilişkili olduğu diğer kavramlar, sistemi tanımlayıcı ve belirleyici kavramlar olarak karşımıza çıkar. Bu kavramlar, uygulamanın kurumsal düzeyde nasıl olması gerektiğini ortaya koyduğu gibi, yetki ve sorumlulukların kimlere nasıl bölüştürüldüğünü de açıklar. Bu bağlamda “salât” kavramının atıfta bulunduğu olgular veya kavramlar, özetle şu şekilde değerlendirilebilir:

1.       Eqim (أَقِمِ)[59]: Salât ile birlikte kullanılan “eqim” kelimesi, “qvm” kelimesin emr-i hazır formudur. Yani uygulayıcılar mümin olanlardır ama bunlardan da sadece “hazırda olanlar”ın gövdeyi/omurgayı oluşturmaları ve işler hale getirmeleri istenmektedir. Yani sorumluluk taşıyanlar, bilgi veya eylemi paylaşması gerekenlerin uygulaması istenmektedir. Tüm müminler için bir zorunluluk getirmemektedir. Yani kurumda görevli olanlar ile kurumları temsil edenlerin kararlara katılma, bilgiyi paylaşma ve değerlendirme yapma gereği vardır. [60]

Her ne kadar bu kelimeye “topluluk-kavim” gibi anlamlar yüklense de, bu tamamen tahmini bir kullanım şeklidir.  Ortak bir hukuka, ortak değerlere sahip olan grup, kavim olur. Yaşamda ve haklarda dengeye gelmiş demektir. Yani topluluk kelimenin asli anlamı değildir ve kavim kelimesi ile topluluğun kendisi değil, niteliği tanımlanmış olur. Dolayısıyla bu kelimeyi “topluluk” anlamında kullanmamız kitabın başka kelimeleri bu manada kullanıyor ve tanımlıyor olması nedeniyle mümkün değildir.[61]

2.       Resul (رسول):[62] Salât, “Resul” kelimesi ile ilişkilendirilen bir kavramdır. Bu çerçevede, kurumsal olarak toplumun çıkarlarını gözeten bir kurum olarak anlaşılması gerekir.[63]

3.       Nebi (النّبى)[64]: Haber merkezi. Salât kavramı ile ilişkilendirilmiş olması, salâtın merkezi bir sistem olduğunu, bilgi işleme ve değerlendirme yükümlülüğü olduğunu bize gösterir. Dolayısıyla salât, bir bilgi, analiz ve karar merkezidir.[65]

4.       Rükû (ركع):[66] Bir toplantı uygulamasıdır. Toplantıya katılanların birbirlerine saygı göstermeleri ve karşılıklı olarak yetkilerin tanınması gereğini ortaya koyar. Rükû, dokunulmazlığı ifade eden ve genel çerçevesi ile de şu şekilde tanımlanmış olan bir kavramdır:

a.    Kurumsal İlişki:[67] Bir mescitte/kurumda, kurumlar arasında uygulanması gereken bir eylemdir.

b.    Birliktelik:[68] Bir araya gelen kimselerin birlikte yapmaları gereken bir eylemdir. Oysa salât için böyle bir zorunluluk getirilmemektedir. Bir başkanın etrafında toplantıya katılanların yetki alanındaki bilgi ve uygulamaları tartışmaya açmaktır.

c.     Görev ve Sorumluluk:[69] Belli bir görev ve sorumluluğu paylaşanlar ile kurumsal açıdan birbirlerine karşı görev veya sorumlulukları olanların bir araya geldiklerinde uygulamaları gereken bir eylemdir. Buna göre, uzmanlar arasında uygulanacaktır.

d.    Saygı:[70] Farklı görev ve sorumluluk taşıyanların birbirlerinin yetki ve sorumluluklarına karşı saygılı olmalarını ifade eden bir eylemdir. Çatışmasızlığın beyan edilmesidir. Taraflar, birbirlerinin yetki ve sorumluluklarını kabul ettiklerini ve buna müdahale etmeyeceklerini beyan etmiş olurlar.

5.       Mümin :[71] Bilgiye sahip olan, bilgiyi kullanabilen ve oradan sonuçlar çıkarabilen uzman kimseleri ifade eden bir kavramdır. Temelde “emin olmak”tan gelen bu kelime, bilimsel süreçlere dayalı, test edilmiş ve doğruluğu kanıtlanmış olan bilgiye sahip olan ve bunu doğrudan uygulamalarda aktif olarak kullanabilen ve sonuçlandırabilen kimseleri tanımlamak için kullanılan bir kavramdır. Özetle, uzmanların adıdır.

Dolayısıyla salâtın uygulayıcıları sadece mümin yani uzman olanlardır. Müslim olanlar, mümin olanlara tabi olabilirler ancak uygulama yetkileri olmadığı gibi sorumlulukları da yoktur. Buna göre sistem sadece uzmanlar tarafından işletilen ve uygulanan bir yapıdadır[72] ve uygulayıcıların konularında ileri derecede uzman “râsih”lerden oluşması gereklidir.

Râsih (الراسخ):[73] Bilgide derinleşen, bilgiyi üretebilen ve analiz edebilen, başvuru kaynağı hâline gelmiş olan uzman kimselerdir. Bunlar, kararlı ve yerleşik durumdadırlar. Bilgiyi değerlendirme, verileri analiz etme ve karar verme yetkisine sahip olan müminlerdir.

Kelime anlamı itibariyle, “yerine iyice yerleşmek, yerinde sabit olmak, kararlı ve kuvvetli olmak, yerinde kalmak, sarsılmaz bir şekilde olmak” gibi anlamlara gelmektedir.

Buna göre, yetki ve sorumluluk sahibi olan uzmanların farklı görev alanlarındaki bağımsız yetkilerinin tanınması ve kurumlar arası yetki karmaşasının ortadan kaldırılmasını amaçlayan bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Bir görev alanı ile ilgili olan kimseler, bir başka görev alanına müdahale etmeden sadece bilgi paylaşımı ile çıkar paralelliği içerisinde pozitif ve gelişmeyi hedef alan bir faaliyet içerisinde olmalıdırlar. Rükû, bu temel gerekliliğin dışa vurumu ve aynı zamanda onay şeklidir. Bu salât kurumu içerisinde de gerekli olan bir eylemdir. Çünkü kurumda görev alanlar ve temsil edilenlerin her birinin uzmanlık, sorumluluk ve yetki alanları farklıdır.

6.       Secde (سحد):[74] Salât ile birlikte bir kez ve genellikle Rükû ile birlikte zikredilen bir kavramdır. Temelde boyun eğmek, bir şeyin işlerliğini veya yetkisini kabul etmek, katılımcı ve sabit olmak gibi anlamlara gelen bir kelimedir. Kullanım şekli itibariyle, otoriteyi tanımak, yetkiyi tanımak ve görevine bağlı olmak anlamında değerlendirilmelidir. Yetkilendirme konumunda olmayanların bir başkasının sahip olduğu görev ve yetkilere müdahale etmesi mümkün olmaz. Secde bu müdahaleyi ortadan kaldıran ve kurallı süreçlerin kabul edilmesini sağlayan bir uygulamadır.

Secde (سحد), bir başkasının yetkisini tanıma, onaylama ve kabul etme anlamı taşıyan bir kavramdır.[75] Hiçbir şekilde başkasının yetkisini sorgulamayacağının, bu yetki ve sorumluluğu kabul ettiğinin ve kararlara karşı herhangi bir itirazda bulunmayacağının beyan edilmesidir. Verilen sözlerin, yetkilerin veya alınan kararların tanındığı ve sürdürülebilir hâle getirildiği bir uygulamadır. Yetkiye müdahale yoktur.[76]

7.       Mescid (مسحد):[77] Secde edilen yerdir. Yani yetki ve sorumlulukların kurumsal düzeyde tanındığı ve kabul edildiği bir mekân olarak tanımlanmaktadır. Bir işe başlayanların (Muhammed) ilk hareket noktası, yetki ve sorumlulukların belirlendiği, dağıtıldığı ve herkes tarafından kabul edildiği bir mekândır mescid.

Buna göre mescid bir tapınma yeri değil; kurumsal kararların alındığı, görev, yetki ve sorumlulukların belirlendiği ve bütün görevlendirmelerin yapıldığı uzmanlık kurumunun adı olmalıdır. Çünkü mescid bir toplumun ortak hareket ve planlama kurumudur. Burada planlanan/projelendirilen işler veya uygulamaların, ilgilileri tarafından projeye uygun olarak yerine getirilmesi ve sonuçlandırılması, bu bağlamda, toplumsal emir/direktif mekanizmasının uygulandığı bir mekân hâline gelmektedir.[78] Kamuyu ilgilendiren her kurum veya organizasyon burada temsil edilir. Bilgi paylaşımı, görev talebi ve uygulama isteği burada bildirilerek yerine getirilmesi istenir. Doğal olarak kurumların yetki alanında olan işler, başka kurumların ihtiyacı olan şeyler olabilecektir.[79] Buna göre:

a.       Bir kimsenin sahip olduğu yetki ve sorumluluğu, buna bağlı olarak sorumluluk alanına ait emir yetkisini tanımak ve onu kabul etmektir. Çünkü yetki veren kendisi değildir.[80]

b.      Görevli olanların, topluluk adına görev ifa edenlerin, kendi aralarında yetki ve sorumlulukları tanımaları ve herkesin uzmanlık alanında özgür olduğunu kabul etmeleri demektir.[81]

c.       Uzmanlık ile ilgili görev sınırlarının kesin olarak belirlenmesi ve görevi tanımlayanın emir yetkisini tanımaktır.[82]

d.      Kurumsal yetkinin tanınması, emir yetkisinin kabul edilmesidir.[83]

e.      Bilgi sahibi olan kimsenin bilgisine karşı gösterilen saygı, onun bilgeliğini kabul etmektir. Bilgiden doğan yetkinin kabul edilmesi ve onaylanmasını ifade eder.[84]

f.        Uzman olan kimselerin, görev alanlarına ilişkin yapmış oldukları tercihlerde özgür olduklarını kabul etmektir.[85]

Genel olarak salât kavramı ile ilişkilendirilen ve karıştırılan rükû ve secde kavramları, salât kavramından ayrı olarak ifade edilmekte ve tanımlanmaktadır. Metot bakımından rükû ve secde kavramlarının salât ile ilişkilendirilmesi mümkün olmaz. Eğer bunlar, aynı kavram olsaydı; metnin sadece salâtı tanımlaması yeterli olurdu. Oysa metin böyle davranmayıp, her kavramı ayrı ayrı tanımlamaktadır. O hâlde rükû ve secde, salâtın bir parçası değil; salât esnasında-kurumsal düzeyde de uygulanabilen eylemler olarak anlaşılmalıdır. Yani, salâtın bir parçası değil; farklı bir amaçla ifade edilen veya kullanılan kavramlardır.

Kavramsal ilişkilere baktığımız zaman, basitçe salâtın, geniş bir temsiliyet içeren, yani toplumun etkin tüm kurumlarının temsil edildiği, kurumlar ve görevler arası yetki ve sorumlulukların tanındığı ve bunlara müdahale edilmediği, sadece ortak kararların yaptırım gücü ile var olabilen merkezi koordinasyon ve destek mekanizması olduğunu görürüz.

Metodolojik olarak, ilkesel tanımlamalar ve ilişkilendirmeler yapıldıktan sonra, kavramın niteliklerine yönelik beyanlar/tanımlamalar ilkesel çerçevenin dışında düşünülemez. Dolayısıyla mümin olanlara yüklenen bir sorumluluk, açıkça ifade ediliyor iken bunun “Müslim” olanlar ile ilişkilendirilmesi mümkün değildir. Zaten bir uzmanlık sisteminin, konunun uzmanı olmayanlar tarafından işletilmesi veya uygulanması düşünülemez. Kavramın genel çerçevesine baktığımız zaman, yazılı, zamanlanmış, ciddi ve kurumsal bir uygulama ile karşılaşırız. Buna göre salâtın fonksiyonel özelliklerini şu şekilde tespit etmek mümkündür:

Kamu Organizasyonu:[86] Salât, kurumsal anlamda bir kamu organizasyonudur ve toplumun genel çıkarları için faaliyet gösterir. Pozitif ve yapıcı olmak zorundadır.

Din/Düzenleyici Mekanizma:[87] Salât, kurumsal düzeni sağlayıcı olmalıdır. Faydanın çoğaltılması ve düzenin sürekliliğini sağlaması gerekir. Bu bağlamda kurumlar arası ilişkiyi düzenleyici ve denetleyici de olmak zorundadır.[88]

Çözüm Merkezi:[89] Salât, kurumsal olarak ortaya çıkmış olan sorunları çözen ve alternatiflerin üretilmesini sağlayan merkezi bir üst mekanizma olmalıdır. Cari sorunları çözen ve uygulamaları destekleyen yapıda olması gerekir. Salât kurumunda alınan herhangi bir karar, yaptırım gücüne sahip olmalıdır. Her kurum, kendisini ilgilendiren alanda alınan kararları uygulamakla yükümlü olacaktır.

Merkezi Paylaşım/Yönetim:[90] Salât, kurumlar arası organizasyonu sağlayan ve düzenleyen bir yapılanmadır. Böylece toplumsal varlık veya değerlerin etkin ve güçlü bir şekilde kullanılması ve faydanın çoğaltılması mümkün olacak bir düzeni ifade eder.

Ortak Akıl:[91] Kurumlar arası iletişim ve koordinasyon mekanizmasının işletilmesi yoluyla, işlerin yürütülmesi veya problemlerin çözümü, kurumsal katılım ile ortak aklın ürünü olmalıdır. Buna göre salât, kurumlar üstü karar mekanizmasıdır.

Katılımcı Mekanizma:[92] Bir toplumu oluşturan tüm kurumların katılımını gerektiren ortak bir yönetim-bilgi-uygulama mekanizması olmalıdır. Böylece kararlar hızla alınabilecek ve uygulanabilecektir. Kurumsal işleyişteki aksaklıklara yönelik kararlar alınabildiği gibi çevresel etkilerden doğan zorlayıcı problemlere yönelik kararlar da alınmalıdır. Böylece her kurum, kendi alanında uygulamayı veya tedbirleri hızla hayata geçirebilecek ve kayıplar en aza indirgenebilecektir.

Dinamik Yapı :[93] Salât, periyodik değil; günlük hatta anlık kararların alınıp uygulanabildiği bir kurum olmalıdır. Bu amaçla tüm veriler, günün belli saatlerinde değerlendirilir ve gerekli müdahaleler anında yapılır. Bütün kamu kurumları burada temsil edilmekte ve yetki/sorumluluk paylaşımı yapılmakta olduğu için alınan kararlar derhal uygulanabilir hâle gelecektir. Salât kurumunda alınan kararların diğer kurumlar tarafından uygulanma zorunluluğu vardır.

Bölgesel/Yerel Yapılanma :[94] Salât sistemi, her bölge için ayrı ayrı ve yerleşik olarak faaliyet gösterir. Mikrodan makroya veya makrodan mikroya doğru bir yapılanması olmalıdır. Böylece bölgesel ihtiyaçlara yerel kararlar ile müdahale edilebilecek; daha büyük problemler veya ihtiyaçlar ortaya çıktığında ise merkezi karar sistemi devreye girerek çözüm üretecek veya sürdürülebilir fayda için gerekli tedbirleri alacaktır.

Şu halde salât kavramı, ilkesel düzeyde şu şekilde tanımlanabilir:

Salât – Merkezi Planlama ve Koordinasyon (الصلاة): Bir toplumun merkezi ve kurumlar arası diyalog/iletişim mekanizması olmakla birlikte uygulama emirlerinin verildiği, kararların alındığı, kurumlar arası istişare ve karar mekanizmasıdır. Uzmanlık ve yetki sistemidir. Görev ve sorumluluklara ait yetkilerin tanındığı, kendisine müdahale edilmeyen, talep veya ihtiyaçların zamanında değerlendirildiği ve yerine getirilmesinin sağlandığı etkin ve zorlayıcı bir iletişim sistemidir. Genel özellikleri itibariyle:

a.       Toplumu ilgilendiren tüm faaliyetlerde kısa ve uzun vadeli kararlar alan, uygulamaları başlatan veya şekillendiren bir mekanizmadır.[95]

b.      Salât, analiz, karar ve değerlendirme süreçlerini hiyerarşik bir şekilde yerine getiren mekanizmadır.[96]

c.       Salât, toplumsal dengelerin kurulması, işlemesi ve gözetilmesini sağlayan, yapıcı ve etkin bir mekanizmadır.[97]

d.      Salât, tüm uygulamalarını kurallara göre yapan ve kararları buna göre alarak uygulanmasını sağlayan, toplumsal çıkarları ilkesel düzeyde gözeten bir mekanizmadır.[98]

e.      Salât, uygulamaları ile hem karar mekanizmasına katılan uzmanlara, hem de toplumun tüm kesimlerine fayda üreten pozitif süreçleri değerlendiren bir mekanizmadır.[99]

f.        Salât, tüm faaliyetleri değerlendiren, verimlilik analizi yapan ve pozitif tercihleri ortaya koyarak geliştirilmesini sağlayan ortak bir mekanizmadır.[100]

g.       Salât, olaylara ve süreçlere zamanında müdahale eden, onları düzenleyen, yapıcı ve dinamik bir mekanizmadır.[101]

h.      Salât, bilgiyi değerlendiren, bilgi akışını sağlayan ve tüm verileri kayıt altına alarak analiz eden bir mekanizmadır.[102]

i.        Salât, toplumsal iletişimin, bireysel ve kurumsal dengelerin oluşturulduğu, bilgi ve verimlilik akışının sağlandığı, kurumlar arası iletişimi ve paylaşımı düzenleyici bir mekanizmadır.[103]

Aşağıdaki şemadan da anlaşılacağı gibi, kurumlar birbirinden bağımsız karar alır ve uygulamalarda bulunurlar. Yasallık çerçevesi ve kurumlar arası iletişim/işbirliği veya bilgi paylaşımı ise salât kurumu düzeyinde gerçekleşir. Bir kurumun bir başka kuruma müdahalesi, yetki gaspı veya sorumluluk alanına müdahale etmesi düşünülemez. Her kurum ve bu kurumları işleten sorumlu, yetkili uzman kimseler, kendi sorumlulukları ve yetkileri çerçevesinde bağımsızdır; ama kurallara göre hareket ederler. Bu bağlamda bir başkasının yetki ve sorumluluk alanına müdahale etmeyeceklerini kabul etmiş; onların yetki ve sorumluluklarını tanımış kimselerdir. Bir bilgi paylaşımı ihtiyacı doğduğu zaman, doğrudan öneride bulunabilecekleri gibi salât kurumu aracılığıyla bir emir şeklinde de yönlendirme yapabilirler. Çünkü salât kurumunca alınan kararlar, yasal ve pozitif kararlar olduğu sürece, kurumlar için uygulanması zorunlu kararlar olacaktır.

Ancak “Salât” mekanizması, kurumların bağlı oldukları ilkelere aykırı kararlar, yani kurumlara yönelik yapısal kararlar alamaz. Salât kurumu, sadece kurumların işleyişine yönelik koordinasyon ve bilimsel/teknik destek görevi çerçevesinde başka kurumlar ile olan ilişkilerinde veya kurumsal işleyişte tespit edilen aksamalara yönelik kararlar alır ve uygulanmasını sağlar. Bunun dışında kurumları dizayn etmek, onlara yasa üretmek veya dönüştürmek gibi bir görevi asla yoktur.

Salât kavramını bu denli geniş bir şekilde tanımlamamızın nedeni, iktisadi yönetim sistemi ve diğer kurumların birbirinden bağımsız hareket etme ve uygulama yetkisine sahip olmalarıdır. Çünkü geleneksel anlayış sebebiyle “devlet” her şeye hâkim olan bir kurumdur. Yani bütün toplumu içine alan bir organizasyon olarak anlaşılmaktadır. Oysa “devlet”, toplumun sahip olduğu mekanizmaların toplamıdır. Buna göre şu şekilde yapılandırılabilir:

* Salât kurumunun kurumlar arasındaki konumu.

Eğer bir devlet tanımı gerekiyorsa bu, bütün kurumları içine alan bir tanım olmalıdır ki “salât” ile ortaya konulan mekanizma, ayrıca bir devlet yapılanmasını gerektirmeyecek şekilde ihtiyaca cevap vermektedir. Aslına bakılırsa çağdaş devlet anlayışı, eskimiş, hatalı ve hantal bir anlayıştır. Hatta ilkel bir anlayıştır. Ne var ki bizim amacımız devleti yeniden tanımlamak değil; iktisat açısından kurumlar arası ilişkinin nasıl işlediğini ortaya koymak ve olası bir çift başlılık endişesinin zaten metin tarafından giderildiğini ifade etmektir.

İletişim ve etkileşim olanakları günümüz dünyasındaki kadar yaygın olmayan bir dönemde, bugün olduğu kadar hızlı ve etkin karar ve uygulama mekanizmalarına ihtiyaç yoktu. Bugün ise, toplumun tüm ihtiyaçlarının tek bir kurum eliyle ve tamamen yaptırıma dayalı olarak yürütülmesi ve karşılanması düşünülemez. Her alanın kendine mahsus uzmanlık ihtiyacı vardır ve ihtiyaçlar hızla değişmektedir. Her gün yeni problemler ortaya çıkmakta ve çözüm üretilmesi gerekli olmaktadır. Bunun için alanında uzmanlaşmış kurumlara ihtiyaç vardır. Geçmişin dünyasında sorunlar, günümüzdeki kadar yaygın ve hızla çoğalan bir yapıda değildi. Dolayısıyla insanlar, belli zamanlarda bir araya gelerek kararlar alabilir ve bu kararları çok daha uzun zaman dilimleri içinde uygulayabilirlerdi. Belki böyle yapmaları onlar için bir kayıp oluşturmuyordu.

Ne var ki toplumsal ihtiyaçlar, problem veya gerekliliklere zamanında müdahale edildiği sürece verimli ve pozitif sonuçlar üretilecektir. Zamanında müdahale edilmeyen problemler, kangrenleşecek ve çözümü imkânsız hâle gelecektir. Zamanlama, bunun için de önemlidir. saati izlenmeli ve müdahale edilebilir olmalıdır. Örneğin bir merkez bankasının ülkenin parasına yönelik ihtiyaçları değerlendirmek için bir ay beklemesi düşünülemez. Böyle bir şey olamaz. Bir problem oluştuğunda, derhal müdahale edebilmelidir. Aksi takdirde bundan zararlı çıkacak olan toplum olacaktır. İşte salât, bunu önlemek için vardır. Toplumsal kurumlar zarar üretmek için değil, zarar olasılığını ortadan kaldırmak ve toplumun daha müreffeh olabilmesi için vardır.

Fonksiyonel açıdan salât kurumu şu şekilde değerlendirilebilir:

1.       Toplumlararası ilişkileri ve iletişimi düzenleyici olmalıdır. [104]

2.       Açık iletişim ve karar mekanizması şeklinde işlemelidir.[105]

3.       İnteraktif iletişim ve bilgi akış mekanizması olmalıdır.[106]

4.       Toplumun tüm kurum ve birimlerini içine alan ve düzenleyen merkezi yapıda olmalıdır.[107]

5.       Toplumu ilgilendiren her alanda faaliyetleri başlatma veya koordine etme yetkisine sahip olmalıdır.[108]

6.       Merkezi bilgi sistemi, bilgi işleme ve değerlendirme yeteneğini haiz olmalıdır.[109]

7.       Tüm süreçlerin izlendiği, denetlendiği, değerlendirildiği ve kayıt altında tutulduğu bir merkez olmalıdır.[110]

8.       Kurumsal düzeyde merkezi planlama, koordinasyon ve destek sistemi olmalıdır.[111]

9.       Tanımlanmış olan yetki ve sorumluluklara tam bağlılık ve müdahaleyi ortadan kaldıran bağımsız bir işleyiş olmalıdır.[112]

10.   Toplumsal kurumların bilgi bankası niteliğinde olmalıdır.[113]

11.   Tüm olaylara ve süreçlere aktif ve dinamik bir şekilde müdahale edebilecek yapıda olmalıdır.[114]

12.   Her türlü koşulda, savaş, barış, kriz veya refah ortamında kurallı ve sürdürülebilir olmalıdır.[115]

Bizim salât kavramından anladığımız bir başka uygulama daha vardır ki bu salâtın ileri düzey bir uygulaması anlamına gelmektedir. Teorik olarak yeryüzünde akıllı varlıklar olarak biz var isek, evrenin başka yerlerinde başka akıllı varlıklar da olmalıdır. Bu da yeterli değildir; bu akıllı varlıkları üreten bir sistem de olmalıdır. Öyleyse, bu sisteme ait bir bilgi bankasının, bilgi ağının da olması zorunludur. Bu konuda metinde yeterli bilgi ve örneklemeler vardır. Dolayısıyla salât sistemi, sadece toplumu oluşturan kurumlar arası koordinasyon ve bilgi paylaşım sistemi değil, aynı zamanda daha ileri düzeyde ve profesyonel anlamda evrensel bilgi sistemine de entegrasyonu sağlayan bir mekanizma olmalıdır.

Böyle bir sistemde kurumlar arası iletişim söz konusu olduğu gibi birimler, yetkililer/bireyler arası iletişim de söz konusu olacaktır. Doğrudan ve kesintisiz iletişim yöntemleri, bilgi akışı ve çözüm süreçlerinin yönetilmesini sağlayan bir mekanizma hâline gelmektedir. Bu aynı zamanda, topluca taraflar arasındaki ilişkiyi ifade ettiği gibi tek tek sorumlular/yetkililer arasındaki ilişkiyi de ifade eder.  Dolayısıyla metnin ortaya koyduğu kurumsal ve bireysel çerçeve de bu şekilde anlaşılmalıdır. Zaten metin başka bir seçenek bırakmamaktadır.

Uygulayıcıların bağımsız ve yetkilerinden sorumlu oldukları, uygulamalarını kendi kararlarına göre ve kendi bilgileri/yöntemleri ile yerine getirdikleri de yine metnin ortaya koyduğu bir durumdur. Yetkiye müdahale yoktur. Salât aynı zamanda bilgi paylaşımını da gerekli kılmaktadır. Bilgi transferi yoluyla başka toplumların gelişmesine katkı sağlayan bir merkez olarak da düşünülmelidir. Örneğin Zekeriya’nın salâtı,[116] henüz bilinmeyen bir şeyin başka bir bilgi kaynağından transfer edilmesini anlatan önemli bir örnektir.

Toplumları bireyler oluşturur. Ama teorik olarak bireyleri de toplumlar oluşturur. Çünkü mikroda bireylerin etkileşime girmeleri, makroda bir topluluk yaratır; ama makrodaki uzman kimselerin toplumun çıkarlarını yönetmeleri, planlamaları üretmeleri veya paylaşmaları aynı zamanda bireylerin varlığını ve sürekliliğini teminat altına alır. Mikro organizmalar, pozitif potansiyel taşıyor olmakla birlikte tüketici organizmalardır. Oysa makro organizmalar yapıcıdır; yani tüketici değil; üreticidir. Toplumsal kurumlar da böyledir. Mikrodan makroya doğru sistematik ve kurallı bir şekilde genişler. Makrodan mikroya doğru projenin uygulanması ve yönetilmesini sağlar. Çünkü bilgi makroda olgunlaşır ve verimli hâle gelir.

Kurumsal Destek Parametreleri:

Metnin sistem şemasını anlatıyor olması, metot bakımından yeterli değildir. Çünkü kurumsal mekanizmaların işlerlik kazanabilmeleri için, bu mekanizmaları besleyen parametrelere/yapılara ihtiyaç vardır. Örneğin zekât kurumunun işlevinin yerine getirebilmesi için kaynakların varlığı, verimlilik potansiyeli, üretilebilirlik opsiyonları gibi parametrelerin bilinmesi ve buna göre planlama yapılması gerekir.

Öyleyse bu bilgileri kurum nereden sağlayacaktır? Metnin bu parametrelerin niteliklerini, yani destek mekanizmalarını da açıklıyor olması gereklidir. Bu noktada son derece ilginç ifadeler ve açıklamalar metinde vardır. Dikkatli bakıldığında metin, önemli ipuçları vermekte, sistem mekanizmalarının nasıl besleneceğini de açıklamış olmaktadır.

Bu amaçla, kavramsal çerçevede metnin anlatımlarını metodolojik bir düzlemde incelemek; hem metot bakımından bizim metni ele alış tarzımızı daha anlaşılır kılacak hem de metindeki ifadelerin olası parametrik sonuçlarını değerlendirmek için yararlı olacaktır. Şöyle ki:

Metinde, “tarihi şahsiyetler” olarak tarif edilen ve anlaşılan isimler veya kelimeler, hem metnin bütünlüğü hem de metot bakımından tutarlı ve anlamlı değildir. Pratik uygulamalar bakımından metnin böyle bir yöntem izliyor oluşu, evrensel bilgi kaynağından beslendiği iddiasında olan bir metnin tutarlılığını/geçerliliğini kuşkulu hâle getirir. Eğer bu kavramlar, zannedildiğinden farklı olarak rasyonel anlamlar veya tanımlar içeriyor ise, ne tür süreç ve fonksiyonları ifade ettiği anlaşılabilir olmalıdır.

Tutarlı bir metin, her kavramı standart bir metot çerçevesinde açıklar veya tarif eder. Gramerin bu tür kavramlara atfettiği ve kural olarak geliştirdiği “Tarihi şahsiyetler veya bilinen yerler için marife kullanım zorunluluğu yoktur.”[117] iddiası, metin açısından çelişki oluşturmaktadır. Örneğin “İncil” ve “Tevrat” kelimeleri, zaten bilinen kelimeler olmasına rağmen metinde nitelikli kavramlar olarak kullanılmakta, ama başka kelimeler niteliksiz/genel ifadeler olarak tarif edilmektedir. Bu hem metnin yaklaşımını, hem gramerin iddiasını kuşkulu hâle getirmektedir. Oysa evrensel bir metin açısından önermeler de net ve evrensel olmalıdır. Nedir evrensel?

Evrensellik, her alanlarda genel geçer ilkelerin var olmasını gerektiren ve her yerde geçerliliği olan ilkelerden oluşur. Fiziksel evren, bir bütün olduğuna göre ona ait bilgisinin de bir bütün olarak var olması gerekir.

Daha anlaşılır bir ifade ile evrensellik, bütün insanların benimsediği ya da benimsemek zorunda olduğu ilkeler içermesidir

a.       Bütün toplumlar için sabit evrensel yasalar.

b.      Evrensel, yani herkes için nesnel/doğrulanabilir rasyonel bilgi.

Yani evrensel bir kaynağın anlaşılabilir temel ilkeleri gözetmesi gerekir. Buna göre, metnin önerileri, fiziksel evrende doğrulanabilir/test edilebilir olmalıdır ve bunların beşeri yöntemlerle ulaşılmış bilgi ile eş düzeyli olma zorunluluğu vardır. Bu aynı zamanda bilimsel metodolojiyi de zorunlu hale getirir. Öyleyse, metindeki tüm kavramlar, gerek bilimsel anlamda ve gerekse fiziksel evrende kıyas edilebiir, test edilebilir nitelikte olmalıdır.

Buradan hareketle metin incelendiğinde, varsayımın bağlamını oluşturan üç temel kavram karşımıza çıkar:

A.

وإذ اسْتسقى موسى لقومه فقلنا اضرب بّعصاك الحجر فانفجرت منه اثنتا عشرة عينا قد علم كلّ أناس مّشربهم كلوا واشربوا من رّزق الله ولا تعثوا في الأرض مفسدين

(Baqara: 60)

Ve izisteskâ mûsâ li kavmihî fe kulnâdrib bi asâkel hacer, fenfeceret minhusnetâ aşrete aynâ, kad alime kullu unâsin meşrebehum kulû veşrebû min rızkıllâhi ve lâ ta’sev fîl ardı mufsidîn.

B.

وقطّعناهم اثنتي عشرة أسباطا أمما وأوحينا إلى موسى إذ استسقاه قومه أن اضرب بّعصاك الحجر فانبجست منه اثنتا عشرة عينا قد علِم كلّ أناس مّشربهم وظلّلنا عليهم الغمام وأنزلنا عليهِم المنّ والسّلوى كلوا من طيّبات ما رزقناكم وما ظلمونا ولكن كانوا أنفسهم يظلِمون

(Âraf: 160)

Ve katta’nâhumusnetey aşrate esbâtan umemâ, ve evhaynâ ilâ mûsâ izisteskâhu kavmuhu enıdrıb bi asâkel hacer, fenbeceset minhusnetâ aşrate aynâ, kad alime kullu unâsin meşrabehum, ve zallelnâ aleyhimul gamame ve enzelnâ aleyhimul menne ves selvâ, kulû min tayyibâti mâ razaknâkum, ve mâ zâlemûnâ ve lâkin kânû enfusehum yazlimûn.

C.

ولقد اخذ الله ميثاق بنى اسرایٔل وبعثنا منهم اثنى عشر نقيبا وقال الله انّى معكم لئن اقمتم الصّلوة واتيتم الزّكوة وامنتم برسلى وعزّرتموهم واقرضتم الله قرضا حسنا لاكفّرنّ عنكم سيّپاتكم ولادخلنّكم جنّات تجرى من تحتها لانهار فمن كفر بعد ذلك منكم فقد ضلّ سواء السّبيل (Maide 12)

Ve lekad ehazallâhu mîsâka benî isrâîl, ve beasnâ minhumusney aşera nakîbâ, ve kâlellâhu innî meakum le in ekamtumus salâte ve âteytumuz zekâte ve âmentum bi rusulî ve azzertumûhum ve akradtumullâhe kardan hasenen le ukeffirenne ankum seyyiâtikum ve le udhılennekum cennâtin tecrî min tahtıhâl enhâr, fe men kefere ba’de zâlike minkum fe kad dalle sevâes sebîl.

İlk iki ayette kullanılan “12 göz(ler)” (اثنتا عشرة عينا) ifadesi, geleneksel anlayış ve anlamlandırma yöntemine göre incelendiğinde, tutarsızlık oluşturmaktadır. Çünkü ulaşılan sonuç mantıklı değildir. Evrensel bir metin açısından kişilere veya süreçlere, doğaüstü yeteneklerin veya fonksiyonların yükleniyor oluşu, ulaşılamaz, anlaşılamaz veya pratiğe indirgenemez. Bu durum, metni tutarsız hâle getirir. Öte yandan evrensel bir paradigmanın önerdiği herhangi bir şeyin, bizim dünyamızda, bizim bilgimizle pratiğe indirgenebilecek, uygulanabilecek, anlaşılabilecek, tutarlı ve rasyonel bilgiler içermesi gerekir.

Eğer metin gerçekten evrensel bilgiler içeriyor ise, kullandığı her ifadenin, her kavramın gerçek dünyada anlaşılabilir ve test edilebilir bir tanımı da olmalıdır. Bu hem metnin bütünlüğü içerisinde, hem de fiziksel dünyada karşılaştırılması mümkün olan olaylar üzerinde, etkili önermelerle gerçekleşmelidir. Basitçe bir öğrenci, öğretmenine ne demek istediğini sorabilir. Çünkü aktif bir etkileşim/iletişim vardır. Ancak kaynağını bilmediğimiz bir öğreticiye ne demek istediğini sormamız mümkün değildir. Bu da nesnel/rasyonel göstergeleri zorunlu hale getirmektedir.

Öyleyse 12 göz(ler)” (اثنتا عشرة عينا)” ifadesi, ayetlerin genel çerçevesi içerisinde değerlendirildiğinde “nitelikli kaynaklar veya mekanizmalar” olarak anlaşılması gerekli hale gelir. Çünkü her üç ayet, hemen hemen aynı nitelikte aynı tanımı yapmaktadır. Dolayısıyla bu ilişki, bizim ihtiyacımız olan hareket noktasını ve varsayımı kurgulamamızı sağlar.

Bir üçüncü opsiyon olarak karşımıza çıkan ifadede değişken kelime “nakib”dir. Ancak “isna aşere” “nakib” ile birlikte “12 kaptan(lar)” ifadesi diğerlerinden farklı kullanılmaktadır. Dolayısıyla fonksiyonu tanımlayan bir ifade olarak alınması gerekecektir. Yani “yönetilebilir” fonksiyonları da belirlemektedir.  Bu da bize, bir toplumun gelişim ve yapılanma sürecine ait dinamikleri/parametreleri vermelidir. Çünkü, toplumsal mekanizmaların da girdiye ihtiyacı vardır. Tıpkı bir işletme gibi. Buna göre basit bir analiz yapıldığında:

ولقد أخذ الله ميثاق بني إسرائيل

Öncelikli ve Zorunlu Yapılanma Yönergesi - TOPLUMSAL GELİŞİM –YAPILANMA

وبعثنا  Aydınlanma: Aydınlatma/Intellectual

منهم

Kısmen, kısmi

اثني عشر نقيبا : On İki Kaptan:

Ar-Ge, Araştırmaya Dayalı Bilimsel Fonksiyonlar, yönetimsel fonksiyon

وقال الله إنّي معكم لئن

Yönergenin: Destek/Kaynak/Veri Oluşturacağı Uygulamalarda

أقمتم: Merkezi yapı: Planlama Mekanizması

 

الصّلاة: İletişim/Koordinasyon

Kurumlar Arası Koordinasyon/Direktif Mekanizma Yönerge ve Talimat Merkezi

اتيتم: Uygulama: Yönerge,  Sevk ve İdare

 

الزّكاة:

İktisadi Yönetim Sistemi, Zekât Kurumu

امنتم: Uzmanlaşma

ب

Neden

رسلي : Organize Grup

Toplumsal Çekirdek Organizasyon

عزّرتموهم : عزر : Çeşitlilik أقرض : قرض : Finansman

الله

قرضا حسنا

Yatırım Fonu/İşletme Sermayesi

لأكفّرنّ :  Bilginin veya faydanın kişiselleşmesi

عنكم

 

سيّئاتكم : Hatalar – Arızalar

 

أدخلنّكم : Katılım

جنّات

Kalkan, perde

تجري من تحتها الأنهار

İşletme Sürekliliği/Akışkanlığı

من كفر بعد ذلك منكم فقد ضلّ سواء السّبيل

Buna rağmen berbat bir durum oluşuyorsa, bu aptallıktan dolayıdır.

ağlama dair basit bir analiz yapıldığında şöyle bir sonuç ortaya çıkar: “Eğer bilgi varsa, tutarlı ve işlevsel bir planlama yapılabiliyor ise, süreçler veya mekanizmalar koordine edilebiliyor, standart uygulamalara izin veriliyor ise, elde edilen bilgiler veya fayda belli bir merkezden kullanıma sunuluyor, her alanda uzmanlaşma varsa ve organize hareket edilebiliyorsa, kaynakların işletilmesi sonucunda bireysel kazanımın söz konusu olacağı biliniyor ve desteklenebiliyor ise, olumsuzluklara karşı katılım söz konusu ise ve süreklilik sağlanabiliyor ise, pozitif sonuçların ortaya çıkması kaçınılmaz olacaktır. Buna rağmen yine de kötü gidişat devam ediyorsa, bu kaynakların veya bilginin eksikliğinden değil, fırsatların farkına varamayanlar, kaynak-verim ilişkisini kuramayan bilgiyi göz ardı eden bir anlayıştan dolayı olacaktır.

Buna göre metindeki ifadeler, on iki fonksiyon, bilimsel dinamiklere sahip, bilgi paylaşımı ve koordinasyonu ile elde edilen veya yönetilen, kamu iktisadi yapılanmasını önceleyen veya uygulamasına zemin hazırlayan, uygulayıcı ve yürütücü profesyonel ekipten emin olan, yatırım fonlarının oluşmasını ve gelişmesini destekleyen, bundan doğacak fayda ile mevcut kötü durumun ortadan kaldırılmasını hedefleyen sürdürülebilir/döngüsel bir akışkanlık içerisinde uygulanabilen bir yapı öngörmektedir. (Genel çerçeve, toplumsal mekanizmaların tümü için geçerli olacaktır.) Öyleyse “on iki fonksiyon” kavramının önümüze koyduğu perspektif, bu bağlamda değerlendirilmelidir. Dolayısıyla, niteliğini tanımlayan bir ifade olarak anlaşılmalıdır. Bu durum, varsayımsal gerekçeyi de tamamlamış olmaktadır.

Bir başka bakış açısı ile metin, ya imkânsız bir şeyi önermiş olur veya bir olasılık ortaya koymaktadır. Şöyle ki:

İmkânsızlık:           Üzerinde yaşadığımız dünyada veya evrende, herhangi bir sopayı, metali veya bir başka şeyi, insan gücü ile bir kayaya vurmak suretiyle herhangi bir sonuç ortaya çıkmaz. Hiçbir kayadan veya taştan su fışkırmaz.[118] Öyleyse:

a.       Metin imkânsız olan bir şey anlatıyor, bu bağlamda tutarsızdır.

b.      Metin, anlaşılan veya geleneksel çerçevede anlaşılmak istenenden başka bir şey anlatıyor olmalıdır. Bu mânâ da olasılık içerir.

İkinci varsayım, bir bilimsel çalışma için gerekli olan deneysel veya gözlemsel olasılık ihtimalini ortaya koyar. Çünkü ortada araştırmaya değer bir kuşku mevcuttur. Bu durumda, anlatımda kullanılan ifadelerden yola çıkarak varsayımları belirlemek ve bu varsayımların tutarlılığını metin içerisinde ve fiziksel evrende test etmek gerekmektedir. Ancak, bir varsayım oluşturabilmek için, varsayımın belli bir kuralla ortaya atılması ve sonuçlarının buna göre test edilmesi gereklidir. Şu hâlde:

Kural: Bütün kavramlar, türetilmiş olduğu kökün anlamına bağlı olacak şekilde anlaşılmalıdır. Her kelimenin bir isimden türemiş olduğu ve her ismin bir anlam ifade ettiği açıktır. Eylemler anlamlarını buradan alırlar. O hâlde, bir kelimenin türevleri ne olursa olsun, mutlaka kök mânâsı ile bağlı bir evrilme gösterecektir. Kökenden bağımsız bir mânâ şekli kabul edilemez.

Metindeki ifadeleri bu bağlamda incelemek gerekirse, benzeşen kavramlar, varsayımın esas parametrelerini tanımlıyor olmalı ve buna bağlı kavramları da tarif edebilmelidir:

1.       “İstesqa” (استسقى) :[119] Kelimenin aslı “SQY” (سقي) olup, genel mânâda “sulamak” anlamına gelen bir kavramdır. O hâlde, “neyi sulamak” ve “ne ile sulamak” sorularının cevabı olmalıdır.

  1. Cümlenin devamında “kulû veşrabû min rizqillâhi” (كلوا واشربوا من رّزق الله) ifadesiyle cevaplamaktadır. Yani, “rızk” kaynaklarından sıvı, sıvılaştırılmış veya sıvılaştırılması mümkün olan herhangi bir şey.

b.      Öyle ise, cümlenin başında ifade edilen sulama, doğrudan “su” ile yapılan bir eylem olmadığı gibi, hedeflenen şey de bir yerden suyun çıkması veya akması değildir. Şu hâlde aramamız gereken, bir mucize değil; rasyonel bir şey olmalıdır.

2.       “Enbeceset” (انبجست) ile “Enfecret” (انفجرت) kavramsal tahlili sonucunda:

a.       “Enfeceret” (انفجرت):[120] Kelimenin aslı FCR (فجر)’dir. Bir şeyi aydınlığa kavuşturmak anlamından gelen kelime, patlatılmış, infilak ettirilmiş şeyi ifade eder.

b.      “Enbeceset” (انبجست):[121] Kelimenin aslı BCS (بجس) bir şeyin kendisine mecra bulup akması, suyun mecrasını bulup akması, bulutun yağmur dökmesi gibi anlamlara gelen kelimeden türetilmiş olan kavram, pozitif bir akışkanlığı ifade etmektedir.

O hâlde, on iki göz veya kaynaktan kastedilen şey, bir suyun akması veya ortaya çıkması değil, kaynakların tespit edilmesi ve bunların bilimsel altyapılarının hazırlanması olmalıdır.

3.       Qata (قطع):[122] Kesme, parça, bölük, gibi anlamlara gelen kelime, birbiri ile ilişkili olan iki parçanın arasındaki ilişkiyi kesmek, birbirinden ayırmak anlamına gelen bir kavramdır. Örneğin elektrik düğmesini kapatmak veya segment gibi. Metinde teknik bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. (El kesme gibi anlaşılması son derece yanlıştır; çünkü metin, zaten bu anlamda kullanırken “bıçak”[123] da eklemektedir. Yani kelimenin farklı bir anlamda anlaşılması istendiğinde o anlama yönlendirecek bir illetin de varlığı zorunludur.) O halde iki şey arasındaki ilişkiyi sonlandırmak olmalıdır.

4.       Qavm (قوم):[124] Kök anlamı itibariyle bir ağacın gövdesini ifade eden kelimedir. İkame, takvim, kıyam, kıyamet gibi kelimelerin tamamı bu kökten türetilmiştir.

O hâlde, fonksiyonlar veya kaynaklar ne olursa olsun, bir omurga etrafında toplanmış süreçler veya uygulamalar olmalıdır. Yani, yönetilebilir, profesyonel/rasyonel ve ölçülebilir nitelikte yapı veya organizasyonları ifade eder.

Kavramsal tanımlar, kavramın kullanıldığı olay veya tanım sebebiyle farklılık gösterebilir; ancak kök anlamdan uzaklaştırılamaz.

Buna göre Qavm kelimesi şöyle değerlendirilebilir:

قَوَّمَ (qavveme): İleri almak, öne geçirmek, bir şeyi diğerine yaklaştırmak, düzeltmek, doğrultmak, paha kesmek.

قَوْمٌ (qvm): Bir ağacın gövdesi, dalları taşıyan gövde. Omurga.

Köken açısından:

قتل: (qatl) Bir dalı ağacın gövdesinden koparıp ayırmak. Gövdeyi yok etmeden koparıp ayırmak.

أصل (asl): Köken, orijin, bir ağacın kökleri “asl”dır.

شعب: (şaab) Bir ağacın dallarının her biri, gövdeye bağlı dal.

قوم: (qvm) [125] Bir ağacın gövdesi, omurgasını ifade eder.

Dolayısıyla “قوم” (qvm) kelimesine verilecek olan anlamlar kök anlamına uygun olmalıdır.[126]

5.       Umema (امما):[127] Kelimenin aslı EMM (امم)’dur. Ön, ön taraf, ana, asli, çekirdek oluşum anlamına gelmektedir.

Ummu (امّ):[128] Ana, esas.

Emame (امام):[129] Önde, öncül, ivme kazandıran kimse, ön tarafta.

Imamen (امما):[130] Önder, lider, öncü, asli toplum (lar).

Buna göre kelimenin anlamı, bir öncüye tabi olan topluluk veya topluluğu geliştiren, ilerlemesini sağlayan yapı olarak anlaşılmalıdır.

Bu durum bir olasılık ortaya koyar. Cümlenin kurumsal nitelik taşıyan kavramı ile ortaya konulan yapı içerisinde toplumun pozitif yönde gelişmesi ve ilerlemesini sağlayacak nitelikli fonksiyonlar barındırması gerekli olur. Eğer bir kurum veya yapı, pozitif bir amaç veya değer taşımıyor ise, tanımlanmasının da gereği yoktur.

6.       İnase (اناس):[131] Kelimenin aslı İNS (انس)’dir. Bir yerde mukim olan topluluk veya bir şeyi alıştırmak, yumuşatmak, fark edilir hâle getirmek gibi anlamlara gelmektedir. Buna göre kelime, hareket ettirmek, oynatmak, şeklinde anlaşılmalıdır. 

O halde, öncülük eden kurum, hareket ettiren mekanizma olmalıdır. Bu bağlamda, mekanizmanın fonksiyonel yapısı eylemsel nitelik kazanmaktadır.

7.       Nakiben (نقيبا):[132] “Delmek veya bir şeyi derinlemesine araştırmak, hafiyelik” anlamına gelen NQB (نقب) kökünden türemiş bir kavramdır. Özelleştirilmiş kullanımı yoktur. Yani araştırmaya ve araştırmadan doğan bilgiye dayanan nitelikli bir uygulama perspektifi ortaya koymaktadır. O hâlde, araştırmaya dayalı fonksiyonel bir süreç olmalıdır.

Bu çerçevede, söz konusu ifadelerdeki varsayıma esas teşkil eden kavramları belli bir kurala göre incelemek ve buna göre sonuçlar üretmek gerekmektedir. Bu bağlamda varsayıma esas teşkil eden kavramlar için kullanmamız gereken kural şöyle olmalıdır: 

Kural:       Metinde geçen ve “marife (özel isim)” olan kelimeler, eğer kendi fiillerinden başka fiiller ile eylemleştiriliyor/açıklanıyor ise, bu kavram bir olgudan hareketle kurumsal bir anlam ifade eder.

Bu kural çerçevesinde varsayıma konu yapılan her üç ayetteki ifadeleri değerlendirdiğimizde:

İsneta Aşrete Aynen (اثنتا عشرة عينا)[133] (On iki göz(ler)):  İfade, metinde iki kez tekrar edilmektedir. Değişkeni olmadığına göre, bu ifadeye ait değişken/anahtar kelimenin varlığı gereklidir.

Öte yandan pratikte bir asanın veya bir sopanın bir taşa vurulması ile yerden su fışkırmayacaktır. Böyle bir şey fizik kurallarına aykırı olur. Üstelik bunun “ilm/bilgi” ile yapılıyor oluşu dikkat çekicidir. Eğer bir eylem “bilgi”ye dayanıyor ise, mutlaka bilimsel bir süreci ifade ediyor olmalıdır. Ayette, genel olarak su kaynağı olarak anlaşılmaktadır ancak, ifadenin geneli içerisinde bunun bir su kaynağı değil, yeryüzünün genel “rızk/girdi” türlerinden olduğu da açıkça anlaşılabilecek bir husustur. Dolayısıyla gerek ifade bütünlüğü ve gerekse tanımlar sebebiyle bilinenlerin aksine, çok daha teknik ve bilimsel bir şey ifade etme olasılığı yüksektir.

İsneta Aşrete Esbaten (اثنتي عشرة أسباطا):[134] İfade, metinde bir kez varsayıma esas teşkil eden birinci cümle ile birlikte kullanılmaktadır. Değişken/anahtar kelime “esbaten”dir.

Birinci cümlede “göz/kaynak” olarak ifade edilen kelime yerine gelen “esbaten” kelimesi, genelde “bulaşık, birbirine girmiş, karmaşık veya kıvırcık saç” anlamına gelen “SBT”(سبط) kökünden türemiş bir kelimedir.

Öyleyse bulmamız gereken şey, birbiri ile ilişkili, ama farklı olaylar veya süreçler olmalıdır. Kelimenin kullanıldığı form “esbaten” (أسباطا) sebebiyle bu ilişkinin daha teknik bir boyutu ifade edilmektedir. Kısaca “inhibisyon” olarak tarif edilebilecek, meydana gelen bir tepkimenin bir başka tepkime ile engellenmesi veya dengelenmesi olarak ifade edilmesi mümkün olan bir anlam kazanmaktadır. Öyleyse varsayımın ihtiyacı olan şey, birbirlerini dengeleyecek nitelikte fonksiyonlar veya süreçler olmalıdır.Aslına bakılırsa bu kavram, son derece önemlidir, çünkü bize toplumsal mekanizmaların hangi kaynaklardan desteklenmesi, bilgi ve kaynak akışının nasıl sağlanacağını gösterir.

Gerek toplumsal mekanizmaların tarifi (devlet) gerekse bu mekanizmaları besleyen parametrelerin niteliği hakkında önemli ipuçları vermektedir. Buna göre bazı olasılıklar da ortaya çıkmış olur. Çünkü:  “İsneta aşrete aynen” (اثنتا عشرة عينا) iki farklı yerde aynı şekilde tekrar edilmektedir. Ancak “İsneta aşrete esbaten” (اثنتي عشرة أسباطا) cümlesinde bir değişken vardır. Dolayısıyla varsayıma esas teşkil eden kavram “esbaten” kelimesidir. Nekre kullanılmaktadır, bu nedenle “ayn” kelimesinin tarifi niteliğinde alınması gerekir. Değişken/anahtar kavramın yapısı, çözümün niteliğini de ortaya koyacak ve tanımlanabilirliğini de sağlamış olacaktır.

Bu durumda varsayımı destekleyen kanıtlar da metinde yer almalıdır. Çünkü on iki adet göz, on iki adet etkin girdi kaynağı veya süreçleri yahut da türlerinin ne olduğunu tanımlayacak, on iki kaynağın niteliklerini ve çerçevesini belirleyecek; anahtar kelimenin tanımına bağlı kalarak tanımlanmasını sağlayacak başka ifadelerin metinde yer alıyor olması gereklidir. Eğer metin, bu varsayımı destekleyen bir açıklama getiriyor ise ve eğer anahtar kelimeyi “marife” yani özelleştirilmiş bir kavram hâlinde kullanıyor ise, hipotezin ihtiyacı olan verileri sağlamış olacaktır. Metinde bu olasılığı destekleyen “dört” kanıt bulunmaktadır:

1.        

قولوا امنّا باللّه وما أنزل إلينا وما أنزل إلى إبراهيم وإسماعيل وإسحق ويعقوب والاسباط وما أوتي موسى وعيسى وما أوتي النّبيّون من رّبّهم لا نفرّق بين أحد مّنهم ونحن له مسلمون

(Baqara: 136)

Kûlû âmennâ billâhi ve mâ unzile ileynâ ve mâ unzile ilâ ibrâhîme ve ismâîle ve ishâka ve ya’kûbe vel esbâtı ve mâ ûtiye mûsâ ve îsâ ve mâ ûtiyen nebiyyûne min rabbihim, lâ nuferriku beyne ehadin minhum ve nahnu lehu muslimûn.

2.        

أم تقولون إنّ إبراهيم وإسماعيل وإسحق ويعقوب والاسباط كانوا هودا أو نصارى قل أأنتم أعلم أم الله ومن أظلم ممّن كتم شهادة عنده من الله وما الله بغافل عمّا تعملون

(Baqara: 140)

Em tekûlûne inne ibrâhîme ve ismâîle ve ishâka ve ya’kûbe vel esbâta kânû hûden ev nasârâ kul e entum a’lemu emillâh, ve men azlemu mimmen keteme şehâdeten indehu minallâh, ve mâllâhu bi gâfilin ammâ ta’melûn.

3.        

قل آمنّا باللّهِ وما أنزل علينا وما أنزل على إبراهيم وإسماعيل وإسحق ويعقوب والأَسباط وما أوتي موسى وعيسى والنّبيّون من رّبّهم لا نفرّق بين أحد مّنهم ونحن له مسلمون

(Al-i İmran: 84)

Kul âmennâ billâhi ve mâ unzile aleynâ ve mâ unzile alâ ibrâhîme ve ismâîle ve ishâka ve ya’kûbe vel esbâtı ve mâ ûtiye mûsâ ve îsâ ven nebiyyûne min rabbihim, lâ nuferriku beyne ehadin minhum, ve nahnu lehu muslimûn.

4.        

إنّا أوحينا إليك كما أوحَينا إلى نوح والنّبيّين من بعدهِ وأوحينا إلى إبراهيم وإسماعيل وإسحق ويعقوب والأَسباط وعيسى وأيّوب ويونس وهارون وسليمان وآتينا داوود زبورا

(Nisa: 163)

İnnâ evhaynâ ileyke kemâ evhaynâ ilâ nûhin ven nebiyyîne min ba’dihî, ve evhaynâ ilâ ibrâhîme ve ismâîle ve ishâka ve ya’kûbe vel esbâti ve îsâ ve eyyûbe ve yûnuse ve hârûne ve suleymân, ve âteynâ dâvûde zebûrâ.

Anahtar kelimeye bağlı olarak açıklama getiren ve varsayımı destekleyen bu dört ifadede, farklı kavramlar ile tekrar edilmekte veya kullanılmaktadır. Tekrar edilen veya tekil olarak kullanılan ifadelerin ortalaması 12 adet ise, varsayımın ihtiyacı olan kanıt olasılığı da söz konusudur. Bu çerçevede varsayımı destekleyecek yeni varsayımlar ortaya çıkar. Şöyle ki:

a.       Her dört cümlede/ayette anahtar kelimenin varlığı ve bu kelimenin yapısı, varsayımın çerçevesi için belirleyici unsur olacaktır.

b.      Her dört cümlede/ayette tekrar edilen kavramların nitelik bakımından gruplanması hâlinde tutarlı bir fonksiyon bütünü oluşturmalıdır.

c.       Tekil kullanılan kavramlar, metnin başka yerlerinde yapılan tariflerine göre tutarlı ve nitelikli fonksiyon olarak anlaşılabilecek veriler içermelidir.

d.      Her dört ifadede kullanılan kavramların bağımsız olması gereklidir.

e.      Bağımsız kavramlar, birbirleri ile gruplanmış olsalar bile farklı nitelikler/fonksiyonlar ifade etmelidir.

Söz konusu ifadeler, basit bir karşılaştırma ile tasnif edildiğinde, tutarlı bir bütünlük oluşturduğu anlaşılmaktadır. Konu bağlamında metnin ifadeleri tasnif edildiğinde şöyle bir sonuçla karşılaşırız: 

Terminolojik

1.        Ayet

2.        Ayet

3.        Ayet

4.        Ayet

Sıralama

Baqara 136

Baqara 140

Al-i İmran 84

Nisa 163

Ayrışanlar Fonksiyonlar

 

 

 

Nuh (نوح)

Ortak Fonksiyonlar

İbrahim (برهم)

İbrahim (برهم)

İbrahim (برهم)

İbrahim (برهم)

İsmail (سمع)

İsmail (سمع)

İsmail (سمع)

İsmail (سمع)

İshak (سحق)

İshak (سحق)

İshak (سحق)

İshak (سحق)

Ya’kup (عقب)

Ya’kup (عقب)

Ya’kup (عقب)

Ya’kup (عقب)

Kurumsal Çerçeve

SBT (الاسباط)

SBT (الاسباط)

SBT (الاسباط)

SBT (الاسباط)

Ayrışanlar Fonksiyonlar

Musa (موسي)

 

Musa (موسي)

 

Ortak Fonksiyonlar

İsa (عيس)

 

İsa (عيس)

İsa (عيس)

Ayrışan Fonksiyonlar

 

 

 

Eyyub (اوب)

 

 

 

Yunus (ينس)

 

 

 

Harun (هرن - هير)

 

 

 

Süleyman (سلم)

 

 

 

Davud (دود) - Zebur  زبر))

 

Şu hâlde, varsayımı belirleyen anahtar kavram “esbaten” idi. Bu bağlamda, varsayımın kesinleşmesi bakımından sonuçları çözümlemek gerekmektedir. Buna göre:

1.       “Esbaten” kelimesi 4 ayetin her birinde “marife” yani özelleştirilmiş bir kavram olarak kullanılmaktadır. Öyleyse bu kavram, bir fonksiyon değil; bir denge mekanizması veya kurum olarak tarif edilmiştir.

2.       Her dört ayette “İbrahim, İsmail, İshak ve Ya’kup” aynı düzende ve sıralamada tekrar edilmektedir. Öyleyse bu dört kavram, birbirinden farklı; ama temel nitelikli fonksiyonlar veya birbirini destekleyici fonksiyonlardadır.

3.       Dört ayetin ikisinde, “Musa ve İsa” tekrar edilmektedir, öyleyse bu iki kavram, birbirini tamamlayıcı nitelikte fonksiyonlar olmalıdır.

4.       Her dört ayetin üçünde “İsa” tekrar edilmekte, yani tekil kavramla da ilişkilendirilmektedir. Öyleyse “İsa” aynı zamanda bütün fonksiyonlar arasında bir geçişkenlik sağlayan ara fonksiyondur.

5.       Tekil kavramlar, aynı kurumsal yapı içerisinde destekleyici fonksiyonlardır. Metnin başka yerlerdeki tariflere göre şekillendirilmelidir.

6.       Her dört ayette, kavramların ortalaması 12’dir. Çünkü:

a.       “Esbaten” kelimesi özelleştirilmiştir (marife). O hâlde bu, bir fonksiyon değil; bir kurumdur.

b.      “İbrahim, İsmail, İshak, Ya’kup” her dört ayette de tekrarlanmıştır. Öyleyse bunlar, 4 güçlü fonksiyonu oluşturur.

c.       Musa ve İsa, iki ayette ortaktır. O hâlde bunlar, 2 fonksiyonu ifade eder.

d.      Nuh, Eyyub, Yunus, Harun, Süleyman ve Davud tekil olarak kullanılmıştır. O hâlde bunlar, geriye kalan 6 fonksiyonu tanımlar. (Zebur, Davud ile ilişkili kullanılmaktadır, dolayısıyla Zebur bir fonksiyon değil, Davud’u destekleyen bir tanım olarak alınmalıdır.)

Buna göre, varsayımın ihtiyacı olan bir kurumsal çerçeve ve buna bağlı olarak 12 ayrı fonksiyon vardır. Şu hâlde, anahtar kelime olan “esbaten” kelimesi “el-esbat” olarak, yani kurumsal çerçevede tanımlanabilir.

Kurumsal Çerçeve Tanımı:

Metinde “el-esbat” kelimesi “qwm” ile tarif edilmektedir.[135] Öyleyse kavramın çerçevesi, taşıyıcı gövde niteliğinde bir kurum olmalıdır. Yani bir toplumun sahip olması gereken profesyonel, uygulayıcı, dengeleyici ve bilimsel bir kurumu ifade etmesi gerekir. Topluma öncülük eden, başarıya kılavuzluk/rehberlik eden bir kurum olarak tanımlanmalıdır:

El-Esbat (الاسباط)[136]- Girdi ve Kaynak Yönetimi/Fonksiyon Yönetimi: Bilimsel veya teknik süreçlerin/fonksiyonların veya birbirleri ile ilişkili/etkileşimli fonksiyonların dengelenmesini sağlayan yönetimsel mekanizma, girdi/kaynak yönetimi veya fonksiyon yönetimidir.[137]

Öte yandan “esbat” kelimesinin “el-esbat” şekilnde özelleştirilmiş olarak kullanılıyor oluşu, kural gereği kurumsal bir nitelik taşımasını gerekli kılmaktadır. Ancak bunun için de metinde kanıta ihtiyaç vardır. Eğer metin, bu kurumsal yapının varlığını destekleyecek ifadeler kullanıyor ve kavrama ait nitelikleri tanımlıyor ise, bu durumda varsayım kesinleşmiş olacaktır.

a.       Uzmanlık (amenu):[138] Kesin sonuçlara dayalı bir yapı ortaya koymaktadır. Yani, bir varsayıma değil, deneysel süreçlerin sonunda elde edilmiş olan kesin verilere dayandırılmakta ve uzmanlık gereği ifade edilmektedir.

b.      Bilimsellik (ilm):[139] Bir şeyin kanıtlanmış olması ve/veya uzmanlık, “bilgi” ile mümkündür. Yani bunlar, bilimsel yöntemler ile ortaya çıkmış olmalıdır. Tanım bilimsel yöntemlerle ortaya çıkmış; bilimsel verilere dayandırılmaktadır.

c.       Kayıtlı Bilgi (Nebi):[140] Var olan ve kesinliği kanıtlanmış olan bilgiden yararlanılarak elde edilmiş veya geliştirilmiş süreçlere dayandırılmaktadır. Yani, kontrollü ve kesinliği onaylanmış verilere dayanmaktadır. Bu, aynı zamanda elde edilen yeni verilerin paylaşılmasını da zorunlu kılmaktadır.

d.      Denetimli Süreç (Rab):[141] Kurumsal çerçevenin esasını teşkil eden, olayların veya süreçlerin denetimli bir şekilde yürütülmesi ve koordinasyon/denetim sorumluluğunun gerekliliği ifade edilmektedir.

Buna göre, merkezi bilgi sistemine bağlı, kanıtlanmış verilerden yararlanan, bilimsel yöntemlerle yürütülen, denetimli ve kurallı süreçler tarif edilmiş olmaktadır. Bu tanım, kurumsal çerçeveyi ortaya koyar.

Öyleyse “el-esbat”, bir kurumdur ve toplumsal mekanizmaları destekleyen tüm fonksiyonlar/alt mekanizmalar veya kaynaklar/destek sistemleri bu kurum çatışı içerisinde, uzmanlar tarafından bilimsel yöntemlerle yürütülen veya yönetilen süreçlerdir. Sayısal belirleme yapılıyor olduğuna göre, belirtilen miktar kadar nitelikli kurumlar olmalıdır. Buna göre barışık ve dengeleyici bir mekanizma olarak kurumsallaşmış bilimsel bir yapı ortaya çıkar. Şu hâlde, kurumsal çerçeve ve fonksiyonların tutarlılığı varsayımı doğrulamaktadır.

Sonuç olarak, “Kaynak yönetimi” olarak tarif edilebilecek “el-esbat” kavramı, bir toplumun sahip olduğu makro planlama mekanizması içerisinde yer alan profesyonel/yapıcı kurumlardan birini ifade eder. Merkezi kurumsal yapı, bilimsel veya teknolojik faaliyetlerin tümünü organize eden/içine alan kurumsal yapı olarak ortaya çıkmaktadır.

Genel olarak araştırma-geliştirme faaliyetlerine dayalı, bilgi ve teknoloji gerektiren tüm endüstriyel, teknik ve tarımsal uygulamaların birer fonksiyon olarak ayrıştırılarak her biri için uzman yönetim sistemi oluşturmayı ifade etmektedir. Bu kurum içerisinde 12 uzmanlık birimi olduğu yine ayetlerin ifade ettiği bir durumdur.Bu fonksiyonların, uygulamadan çok, altyapıya yönelik, uygulamaya bilgi ve teknik destek sağlayan fonksiyonlar olduğunu ifade etmek gerekmektedir. Doğanın veya doğal varlıkların veya sosyal varlığın ortaya çıkardığı ve verimli olması gereken fonksiyonların altyapısını oluşturmakla ilgili bir yapı olarak anlaşılmaktadır.

Bu noktada yeni bir soru daha ortaya çıkmaktadır; tarif edilen kurumsal yapı ve bu kurumsal yapı içerisinde ifade edilmiş olan 12 farklı kavram hangi fonksiyonları veya süreçleri kapsamaktadır? Başlangıç varsayımının doğrulanmış olması, teorik sonuca ulaşmak için yeterli değildir. Kavramların nitelikli tanımlarının da var olması ve hepsi bir bütün olarak kesin teoriyi vermesi gerekir.

Varsayıma kanıt olan ifadelerde, tespit edilen kelimelerin/kavramların başlangıçta öngörülen sayıyı veriyor olması, varsayım için delil olmasını yeterli kılmıştır. Ancak bu, tek başına yeterli olmayacaktır. Bu ifadelerin ne anlama geldiği ve bu kelimeleri tanımlayan diğer bağlantılı ifadelerdeki asli kavramların da tespit edilmesi, varsayımın doğrulanması açısından zorunludur. Şu hâlde, bu on iki kavramın tek tek tahlil edilmesi sonucunda ortaya çıkacak olan şeyin fonksiyonları da tanımlamış ve kanıtlamış olacaktır. Ancak bu noktada da bir kurala ihtiyacımız vardır:

Kural: Bir metnin tutarlı ve anlaşılabilir olabilmesi için;

a.       Evrensel veya bilimsel değeri olan bir metin, bütün kavramları özgün ve nitelikli anlamlarda kullanıyor olmalıdır. Buna göre, metindeki her kelime, kendi anlamı ile tutarlı ve geçerli olacaktır.

b.      Evrensel veya bilimsel bir kaynak, mitolojik veya tarihsel şahsiyetlerden söz etmemelidir. Evrensel bir bilgi kaynağı, güncel meselelere çözüm üretebilecek, mevcut bilgi ile değerlendirilebilecek ve gelişmeyi sağlayabilecek nitelikte olmalıdır. O hâlde, metinde kullanılan kelimelerin tarihi şahsiyetlere ait isimler veya belirli yerlere ait isimler olması mümkün değildir. Her kelimenin, özellikli olsun veya olmasın mutlaka bir anlamı olmalıdır ve bunların her biri bu anlam ile birlikte değerlendirilebilmelidir. O hâlde, metinde tarihsel şahsiyet, yer veya kutsal kimse/bölge ismi yer almaz.

Metodolojik kural gereği, kavramların incelenmesi sonucunda, varsayılan kurala yönelik tutarlı sonuçların ortaya çıkması, kuralın metot bakımından geçerli ve zorunlu olduğunu da kanıtlamış olacaktır. Şu hâlde kurguda karşılaştığımız kavramları (isimler), bu kavramları tarif eden ilişkili kavramlar ile birlikte incelediğimizde:

Fonksiyonel Kavram Parametreleri:

a.       Nuh (نوح) :[142] Teknoloji ve Doğa Bilimleri Fonksiyonu: Bölge, bucak, uç veya uzak yer, kenar bölge gibi anlamlara gelen nahiye (ناحية) kelimesinin köküdür. Menuh (منوح) kelimesi “diğerleri süt vermezken süt veren” anlamında değerlendirilmektedir.

Kelime anlamı itibariyle, (telaffuzdan bağımsız olarak) yüksek sesle bir şeyi ifade etmek, bir kuşun ötmesi gibi anlamlara gelmektedir. Zamanla ölülerin arkasından ağıt yakması için tutulan kadınlar için de kullanılan bir kelime hâline gelmiştir. Kelime fiil formunda, “şikayetçi olmak, sürekli sızlanmak” anlamına da gelmektedir. Ancak, “Nuh” kavramı ile ilgili olarak metinde anlatılan fonksiyon, teknoloji-sanayi fonksiyonu olmalıdır. Bu bağlamda kelimenin kök anlamı ile metindeki tarif uyuşmamaktadır.

Nuh - Kavram İlişkileri:

Doğal Seçilim, İstefa (اصطفى)[143]: Doğal seçilim, bir evrim veya dönüşüm sonucu sıralamada bir öncekinin seviyesine yükseltme, var olan şeyler arasında tercihte bulunarak yükseltme, doğal seçilim veya evrimsel dönüşüm. Buna göre Nuh, İbrahim, Ya’kup, Musa, Âdem, Meryem ve İmran doğal seçilim sonucu yükseltilmiş veya evrimleşmiş varlıklar, türler veya fonksiyonlar olmalıdır.[144]

Standart Bilimsel Süreçler - El-Alemin (العالمين) :[145] Bilginin profesyonel anlamda geliştirildiği, oluşturulduğu veya kullanıldığı, benzer veya farklılaşan alanların hep birlikte ele alındığı ve başlangıç noktasını teşkil eden, yönetimsel, kurallı kurumsal yapı. Kavram, aynı zamanda, bir toplumun bilgi üreten, geliştiren veya deneysel/eylemesel kesin sonuçlara ulaşan kurumsal yapısı, üniversiteler veya bilimsel kurumlarını ifade eder.[146]

Öncül - Ale (اٰلَ):[147] Sürekliliği olan, devam eden veya yenilenen bir sürecin her aşamasında muhtaç olduğu bir önceki olay, olgu veya oluşum; bir hareketin başlamasına neden olan bir önceki hareket.[148]

Fonksiyonel Gelişim - Âdem (ادم):[149] Genel anlamda evrim/gelişim süreçlerini ifade eden bir kavram olarak karşımıza çıkar. Bir tür, ürün veya kaynağın zaman içinde bilgiye bağlı olarak gelişmesini/evirilmesini ifade eden bir kavramdır. Metinde özel isim olarak kullanılmamaktadır. Bu nedenle bir kimsenin veya türün adı değil, bir eylemi tanımlayan kavram olarak anlaşılmalıdır.[150]

Keşfedilmemiş Bilgi - El-gayb (الغيب):[151] Yeryüzünde veya kâinatta var olan, ancak henüz niteliği veya niceliği bilinmeyen, sırrı açığa çıkmamış olan, varsayılabilen ancak henüz kanıtlanmamış olan her türlü bilgi, olay veya oluş. Keşfedilmeyi bekleyen her şey. Belli bir şey hakkında henüz bilinmeyen bir şey veya fonksiyon. Keşfedilmemiş bilgi veya kaynak.[152]

Astronomi - El-Fulk (الفلك):[153] Yörüngesel veya gökcisimlerinin incelenmesi, bilgi ve bulguların değerlendirilmesi, ilerlemenin sağlanması için var olan kurumsal mekanizma ve bu mekanizmaya ait olan şeyler, araçlar veya bilgiler. Astronomi veya uzay bilimi.[154]

Bilgi Akış Sistemi – Merkezi Bilgi Paylaşım Mekanizması - El-Nebi (النبى):[155] Her türlü bilimsel bilgi, buluş veya uygarlaşmaya dair her türlü pozitif bilginin paylaşımı ve değerlendirilmesini sağlayan mekanizma, bilgi bankası, bilgi akış mekanizması.[156]

Profesyonel Ekip/Organize Grup - Er-Resul (الرسل)[157]: Belli bir amaç için organize olmuş, birlikte hareket eden, birlikte gelişen, kurallı ve kurumsal, nitelikli küçük toplum veya ekip.[158]

Mursel (مرسل):[159] Verici – telgraf makinesi gibi-, gönderici, manipülatör.

Mursilet (مرسلة):[160] Manipüle edilmiş, yayınlanmış.

Ersele (ارسل):[161] Salıverip uzatmak veya salmak, -göndermek, vermek “örneğin postaya vermek veya posta ile göndermek”.

 “Nuh”un Fonksiyonel Değerlendirmesi:

a.       Mühendislik bilgisine sahip olduğu ve böylece motor üretebildiği, bir aracı hareket ettirebilecek itiş gücünü elde edebildiği ve rota belirleyebildiği –küresel konum/konumlandırma (astronomi) bilgisine sahip olduğu-,[162]

b.      Taşıyıcı gövde/omurga (qawm), yönlendirilmiş bir verici veya manipülatör olduğu,[163]

c.       Sistemin ana unsurları ile (melei) doğrudan bağlantı kuran (beşer) bir mekanizma olduğu,[164]

d.      Sistemin zorunlu dolaşım/sirkülâsyonunu sağlamakla kesin olarak görevli (Zorlayıcı) olduğu,[165]

e.      Planlı üretim süreçleri ve endüstriyel üretim (sanayi)  bilgisine ve yörüngede hareket edebilecek bir aracı üretebilecek proje bilgisine sahip olduğu, [166]

f.        Yer ve atmosferik olayları önceden hesaplayabildiği ve buna göre hareket edebildiği, bir dalga boyunda nasıl hareket etmesi gerektiğini bildiği,[167]

g.       Bilimsel süreçlerin planlama, uygulama ve sonuç aşamalarını başarıyla uygulayabildiği ve bundan elde edilebilecek katma değerin farkında olduğu,[168]

h.      Nuh’un, bilimsel süreçlerden/fonksiyonlardan (âlemin) biri olduğu[169] anlaşılabilmektedir.

i.         Qawm, yani bir toplumun taşıyıcı mekanizması/omurgasını güçlendirmeye yönelik bir uygulama olduğu,[170]

Öyleyse Nuh, bilgiye dayalı geliştirilmiş olan fonksiyonel/bilimsel süreçlerden biri olmakla birlikte, fonksiyon bakımından çeşitli bilim dallarından da yararlanan ve bunlardan elde edilmiş bilgileri de uygulayarak katma değer üretebilen bir mekanizma olabilir.

Bu çerçevede “Nuh” kelimesi, gerek metnin tanımları ve gerekse ilişkili olduğu kavramlar nedeniyle, araştırma ve geliştirmeyi hedef alan, yapıcı bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Fonksiyonel nitelik bakımından kavrama, “yer bilimleri” çerçevesinde teknoloji veya bilimsel araştırma/keşfetme gibi bir fonksiyon atfedilmelidir. Yukarıda kavrama izafe edilen fonksiyonlar, endüstriyel üretim süreçleri ile de doğrudan ilişkili olduğu için tanımın böyle bir uygulamayı da kapsaması gereklidir.

Kavramın kişiselleştirilmesi için herhangi bir neden yoktur. Elbette bir fonksiyonun, bilimsel sürecin veya bir mekanizmanın uygulayıcıları olmalıdır ve bunlar, bir kurum çatısı altında faaliyet göstermelidir. Ancak böyle olması, kavramın ortaya koyduğu fiilin gerçekleşmesi için veya kavramın ihtiva ettiği anlamı kişiselleştirmek için yeterli değildir. Mesela fizik örneğini ele alalım. Fizik, fizikçiler sayesinde ortaya çıkan bir bilim dalıdır, ama fizik bir kimse değildir.

b. İbrahim (ابراهيم)[171] - Ölçme ve Değerlendirme/Araştırma-Geliştirme veya İyileştirme Fonksiyonu :Kelimenin “BRHM” (برهم) veya BRH (بره) kökünden geldiği düşünülmektedir.[172] Hastalıktan kalkmış; iyileşmiş anlamına gelen bir mânâ ifade etmektedir. Hastalıktan kalkmış; sağlığına kavuşmuş kimseyi ifade eden bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır.

BRHM kökünden geldiği varsayıldığında, gözleri açmak, göz açıp kapamak veya bir şeye dikkatlice bakmak anlamına gelmektedir.

Buna göre, “İbrahim” kavramı, iyileştirici, düzeltici bir mekanizma/fonksiyon olması bakımından “Ölçümleme/Onarma-Düzeltme” veya “Ar-Ge, Geliştirme/İyileştirme Fonksiyonu”  olarak değerlendirilebilir.

Metindeki tariflerden yola çıkarak, genel anlamda “önderlik” veya programlanmış olan bir şeyin neden olduğu sonuçlara ilişkin, bir dönüştürme ve muhafaza etme mekanizması olarak tarif edilmektedir. Yazılı bilgi, bilginin çoğaltılması ve kullanılması ile elde edilecek faydanın sürekli hâle getirilmesine atıf yapılan kavramda, daha çok onarıcı, tamir edici bir fonksiyon anlamı ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda, toplumun geliştirilmesi, daha ileri bir seviyeye taşınması veya medeniyetin inşası için gerekli olan altyapının oluşturulması ve bilgi birikimi olarak anlaşılabilir.

İbrahim - Kavram İlişkileri:

Ayrıştırma Süreci veya Fonksiyonu - İbtila (ابتلى):[173] Kavram, kullanılmış ve artık eskimiş, verimsizleşmiş veya zarar verici nitelikte olan parçaların/unsurların ayrıştırılması, temizlenmesi veya gövdenin zararlı etkilerden arındırılarak işler halde tutulmasını ifade etmektedir.[174]

Yazılım veya Bilimsel Standartlar - Kelimat (كلمات):[175] Kavram, sistem kodları, yazılım veya belli bir program ifade etmektedir. Bir söz veya ses dizisi, sembollerin anlamlı bir şekilde bir araya gelmiş hâli. Bir metin veya yazılım. Standartlar veya standart işletim sistemleri. [176]

Mühendislik - El-Hikmet (الحكمة):[177] Bilgiyi kullanmak ve buna göre karar verip uygulama yapmak veya sonuçlar üretmek için gerekli olan kurumsal yapı. Bilimsel süreçlere göre hareket edebilen ve geliştiren kurum. Marjinal fayda veya katma değer oluşturmak ve çoğaltmak.[178]

El-hikmet (الحكمة)[179] : Kurumsal anlamda, süreçlerin yönetilmesi ile standartlara ilişkin bilimsel, teknik veya sosyal kuralları ve koşulların belirlenmesi anlamını taşır.

İçe Yönelim veya Özkaynak/Özgüven - Hanifen (حنيفا):[180] İstem dışı çarpıklık, eğrilik anlamında olan kavram asal yönelim, bir şeye veya içe yönelim olarak anlaşılabilir.[181]

Hunfae (حنفاء)[182] : Eğri ayaklı kimse demektir.

Ölçüt veya Uygunluk - Mesabe (مثابة):[183] Bir araç veya şey için uygunluk sağlayan şey veya ölçüt. Pratikte bir şeyi saran şey, zar veya ambalaj. Bir şeyin korunması veya muhafazası için uygun olan şey.[184]

Sevab (ثواب)[185] sevab da bu bağlamda değerlendirilmelidir. Mevzi sahibi, uygunluk sahibi veya kumaşçı gibi anlaşılmalıdır.

Esvab (اثواب), Yatırım için uygun olan yer, yatırım danışmanlığı veya yatırım rehberliği ifade eden kelimedir

Destek – Takviye/Güçlendirme - Azer (ازر)[186] : Bur süreci veya uygulamayı desteklemek, kaynak sağlamak veya sürdürülebilir halde tutmak. Destek mekanizması.[187]

Nitelikli Görüş veya Görünüm – Bilimsel Analiz - Nuri (نَرَى)[188] : Bir şeyin içyüzünün anlaşılır/bilinir olması şeklinde anlaşılması. Bilimsel yöntem veya analiz yoluyla olay, nesne veya süreçlerin anlaşılır hale getirilmesi.[189]

Kurum Çalışanlarının Tümü - Millet (ملّة):[190] Profesyonel olsun olmasın, bir kurumda, bir iş kolunda veya belli bir amacı gerçekleştirmek için çalışanların tümü.[191]

Egemenlik – Yetki/Sorumluluk Bölgesi - Melekut (ملكوت)[192]: Krallık, hükümranlık alanı veya gücünün yettiği, iç yüzünün derinlemesine bilindiği alan. Egemenlik /  sorumluluk alanı.[193]

Bağımsız Değişken/Sınırlı Kanıt - El-Huccet (الحجّة)[194] : Uygulamaya esas yönerge veya kurallar. Uygulama niteliğine göre farklılaşan, ilkesel çerçeve.[195]

Dönüşüm Mekanizması - Ad (عاد) [196] : Dönüşüm fonksiyonu veya mekanizması. Kaynakların veya girdilerin yeniden kullanılabilir hale getirilmesi.[197]

Kentleşme - Medyen (مدين) [198] : Yerleşik düzen, kentleşme veya medeniyet. Uygarlık veya uygarlık altyapısı.[199] Toplumsal yaşam pratiğinin hayata geçirilmesi.

Kaynak/Girdi Yönetimi/Planlama - Semud (ثمود) [200] : Sınırlı kaynakların planlama yoluyla verimli hale getirilmesi, kaynak yönetimi.[201]

Gelişim Aşamaları veya Kademelendirme - Semavat (السّموات)[202] : Kurumsal olarak geliştirme, yükseltme veya bir üst versiyona yükseltme. Derece bakımından birbirinin üstünde olanlar. Kurumsal gelişim kademelerinin  tümü.[203]

Donanım veya Teknik Destek - El-Eydi (الايد) [204] : Birimler veya aksamlar arasında kurulan bağlantı sebebiyle her birimin sürdürülebilir hale gelmesi. Senkronize işleyiş. Müttefik ve pozitif işbirliğine dayalı ittifak.[205]

Rasathane veya Bilimsel Gözlem Merkezleri - El-Ebsar (الابصارِ)[206] : Bir şeyi görmek suretiyle anlama, görerek test etme veya bir şeyin ayrıntılarını görerek bilgisine sahip olmak. Bilimsel görüş veya gözleme dayalı istatistiksel bilgi.[207]

Mikro Hareket Alanı – Olay Zemini - El-Arz (الارض) [208] : Olayların veya oluşların meydana geldiği, mikro veya asgari yaşam koşullarının veya asgari girdilerin var olduğu veya elde edilebildiği düzlem ya da zemin. Yahut da bir olay veya hareketin başlaması için gerekli olan ve asgari şartları barındıran ortam. Bu bağlamda “Arz” dünya değildir. [209] (Dünya kelimesi zaten metinde kullanılan bir kavramdır.)

Yükseltme/Miktar Bakımından Çoğaltma - Refa’ (رفع)[210] : Üretim artışı veya faydanın çoğalmasına bağlı olarak ortaya çıkan refah. Bir şeyi fiziksel mânâda yükseltmek, artış sağlamak, daha üstün bir seviyeye çıkarmak.[211]

İbrahim - Fonksiyonel Analiz:

a.       Kavram “Qvm” [212] ile tarif edilmektedir. Öyleyse merkezi toplumsal mekanizmalardan biri olmalıdır. Merkezi planlama ve uygulama mekanizması, gövde. [213]

b.      Programın tamamlayıcı ve öncü mekanizması olduğu,[214]

c.       Kurumsal düzeyde iletişim/bilgi paylaşımı sağlayan, yetki ve sorumlulukların belirlendiği veya yetki sınırlarının aşılmadığı güvenlikli bir merkez olduğu,[215]

d.      Bölgesel girdilerin ve kaynaklardan elde edilen veya edilmesi muhtemel faydanın yahut potansiyelin varlığından emin olmayı amaçladığı, olası yararların çoğaltılması ve verimli hâle getirilerilmesini amaçlayan kademeli bir uygulama olduğu,[216]

e.      Uygulamaların gerçekleşebilmesi için gerekli olan altyapıyı oluşturan ve zemin hazırlayan bir fonksiyon ifade ettiği

f.        Sistemi onaylasın veya onaylamasın, barış ortamında, elde edilen faydanın herkesi kapsayacağı ve herkesin bu faydanın sonuçlarından yararlanabileceği,[217]

g.       Başka kaynaklardan/kurumsal verilerden yararlanıyor olmasına rağmen, bağımsız ve merkezi bir karar ve uygulama mekanizması olduğu,[218]

h.      Sorumluluk veya yetki bölgesi içerisinde, araştırma-geliştirme ve sonuç üretme yükümlülüğü olduğu[219]

i.         Amaç bakımından barışın sürekliliğini sağlamak, merkezi bilgi sistemine bağlı/paylaşımlı faaliyet gösteren profesyonel bir uygulama olduğu,[220]

j.        Doğal kaynaklardan katma değer üretebilecek nitelikte olanların tespiti ve bilimsel/teknik uygulamalar için hazır hâle getirilmesi için yapılandığı[221] gibi temel ilkeler ortaya çıkmaktadır.

Genel olarak İbrahim, varsayımlardan yola çıkarak fiziksel süreçlerin olası sonuçlarının belirlenmesi, olayların veya süreçlerin analiz edilmesi, bu analiz sonucunda farklı olayların ya da süreçlerin nitelik bakımından benzerlikleri ve buna bağlı olarak ortaya çıkması muhtemel yeni sonuçların tespitini veya buna göre bir yöntem veya tavır geliştirmeyi öngören bir muhteva taşımaktadır. Bu bağlamda, daha çok “yaşam bilimleri” çerçevesinde bir çeşit “araştırma-geliştirme” ve “olayları veya süreçlerin rasyonel sonuçlarını tespit etme”ye yönelik bir bağlamda tanımlanmalıdır.

Olay ve süreçlerin doğru anlaşılması ve neden-sonuç ilişkisi doğru analiz edilerek bilimsel veri elde edilmesi, uygarlaşma için gerekli olan faktörlerden birisidir. Eğer rasyonel analiz yapılamıyor, süreçler pozitif bir düzlemde analiz edilemiyor ise, tahmin ve inançlara dayalı olarak gelişmeyi ve uygarlaşmayı önleyecek veya geciktirecek zorlukların ortaya çıkması kaçınılmaz olacaktır. Bu mânâda “İbrahim”in, toplumsal barışın, bölgesel refahın geliştirilmesi için gözlem ve analize dayalı, bilimsel verilerle hareket eden, kurumsal ve merkezi bir mekanizma olduğu anlaşılabilmektedir.

c.       İsmail (اسماعيل) :[222] - Kurumsal/Bilimsel Danışmanlık: Kelimenin Arapça kökenli olmadığı düşünülmektedir.[223] “SM’A” (سمع) ile benzerliği göz ardı edilemez. “Sm’a”nın duyurmak, işittirmek, dinletmek gibi bir anlamı olabilir. Metindeki tariflerden hareketle, “İsmail” basın veya yayın yoluyla bilginin aktarılması veya yayımı olarak değerlendirilebilir. Yani “kurumsal haberleşme” veya “enformasyon” fonrsiyonu olmalıdır.

İsmail - Kavram İlişkileri:

Değerlendirme/Çözüm Kurulu - El-Taif (الطّائفين)[224] : Yönelim, Pozitif yapıcı komisyon veya kurul. Kurumsal anlamda, yetki ve sorumluluk alan müzakereci, yapıcı gruplar veya uzmanlar.[225]

Kurumsal Sürdürülebilirlik - Akifine (العاكفين) [226] : İhtilafların giderilmesi veya çakışmaların önlenmesi yoluyla süreçlerin sürdürülebilir halde tutulması.[227]

Uzmanlık/Uzman Departmanları - El-Qavaid (القواعد) :[228] Belirli kuralları veya temelleri olan şey. Kurumsal anlamda profesyonel veya uzmanlık departmanları.[229]

Yenileme veya Garanti Sistemi - El-kifl (الكفل)[230]: Uygulama veya süreçlerin yenilenebilir halde tutulması. Sürdürülebilirlik için gerekli olan destek veya taahhüt mekanizması. Teknik servis gibi sistem bakımını üstlenen yapı.[231]

Haber Alma - Değerlendirme - Es-Semi (السّميع)[232]: Haber alma, bilimsel değerlendirme veya izleme. Veri toplama, değerlendirme ve akış mekanizması.[233]

Yetki ve Sorumluluk Çerçevesini Kabul Etme - Rükû (ركع):[234]. Bir kimsenin, başkasının yetki ve sorumluluk alanına müdahale etmeyeceğinin göstergesi. Yetkiyi tanıma.[235] 

Kurumsal Destek/Katkı Mekanizması - El-Nasara (النصارى):[236] Verimli sonuçların elde edilebilmesi veya başarılı olabilmek için gerekli olan altyapı mekanizması.[237]

Uyum Sistemi veya Süreci - El-Yesa’ (اليسع)[238]: Mekanizmalar arası uyum veya birbirine uyumlu hale getirilmiş süreçler.[239]

Yetkiden Doğan Yaptırım Gücünü Kabul Etme - Secde (سجد):[240] Secde, olası yetki karmaşasından doğan müdahaleyi ortadan kaldıran ve kurallı süreçlerin kabul edilmesini sağlayan bir kavramdır. Buna göre, yetki ve sorumluluktan doğan yaptırım gücünün veya sınırlamaların kabul edilmesidir.[241]

Yönetim veya Harekat Merkezi - Makam (مقام) [242]: Mevki veya konumlanma yeri, hareket merkezi. Sabit ve merkezi yönetim mekanizması.[243]

Zorunlu Eğitim veya Araştırma Mekanizması - İdris (ادريس)[244]: Kurum veya uygulamaların ihtiyacı olan zorunlu süreçler, eğitim veya bilgi temini bakımında gerekli olan faaliyet.[245]

Yapısal değişim veya düzen - Es-Sabiin (الصّابئين):[246] : Yenilenme veya inovasyon yoluyla işleyen mekanizmaların sürdürülebilir halde tutulması. Gelişen bilgi ve teknolojiye adaptasyon.[247]

Sistemsel müdahale veya yıkım - Hadu (هَادُوا):[248] : Sistem veya yazılıma müdahale yoluyla işleyişin bozulması. Yetkisiz müdahale veya yıkım. [249]

Uygulama Dönemi - AHD (عهد)[250] : Bir sözleşmenin kapsadığı dönem veya bir yetki/sorumluluk dönemi.[251]

İsmail - Fonksiyonel Analiz:

a.       Genel olarak karar mekanizmalarına destek ve bilginin uyumlaştırılması niteliğinde olduğu,[252]

b.      Hiyerarşik ve eşgüdümlü bir faaliyet niteliğinde olduğu, kurumsal düzeyde konumlandırıldığı,[253]

c.       Bir yönetim mekanizması, başlangıç noktası niteliğinde destek sistemi olduğu,[254]

d.      Kurumsal çağrı merkezi niteliğinde bilgi paylaşım ve çözüm mekanizması olduğu[255] anlaşılabilmektedir.

İbrahim ve İsmail kavramlarını tanımlayan tâlî kavramlar, büyük çoğunlukla ortaktır. Buna göre her iki kavram da uygarlaşma veya sivilleşme için gerekli olan teknik ve fonksiyonel unsurları tanımlamaktadır.  Buna karşılık “İsmail” ile tanımlanan süreçler, tamamlayıcı bir niteliğe sahiptir. Bir kurum olarak kurumlalar ası iletişim kadar potansiyel süreçler ile olasılıkların değerlendirilmesine ve verimliliğe katkı sağlayan bir mekanizma olduğu anlaşılabilmektedir. Bir çeşit bilimsel veya teknik destek mekanizması olmalıdır. Kavramın bu bağlamda değerlendirilmesi, uygulama açısından tutarlı ve fonksiyonel olacaktır.

d.   İshak (اسحق) [256] Atık/Sonuç Yönetimi veya Uygulama Verimliliği: Kelime “SHK” (سحق) kökünden gelmektedir. Genel olarak, uzaklaşmak, hurma ağacının uzaması veya bir elbisenin eskiyip çürümesi gibi anlamlara gelmektedir. Kelimeye ufalamak veya yumuşatmak anlamı da verilmektedir. Ancak birincil anlam olarak uzaklaşmak-uzaklık anlamı öne çıkmaktadır. Bu bağlamda, “İshak” toplumun “ulaşım” veya “büyüme” altyapısını ifade eden bir kavram olabilir.

İshak - Kavram İlişkileri:

Mikro Mekanizma/ Uygulamaya Esas Teşkil Eden Potansiyel Koşullar - Dünya (الدّنيا):[257]  : Olaylar veya nesneler arasındaki ilişki, etkileşim veya işlevsel açıdan uygunluk. Kurumsal anlamda, olaylar ve süreçler arasındaki olası ilişkilerin tespit edilmesi ve uygulamaya esas teşkil edecek potansiyelin ortaya çıkarılması.[258]

Teknik Uygulama – Mühendislik Uygulaması - Utiye (اوتى)[259]: Olay ve süreçleri sevk ve idare mekanizması, teknik veya mühendislik uygulaması, katma değer üreten  ve gelişmeye katkı sağlayan uygulamalar.[260]

Geçerlilik/Uygulama Standardı - İmreetehu (امراته)[261] : Standart süreçler. Uygulama veya süreçlerin işlerlik kazanması için gerekli olan altyapı.[262]

Kontrol/Denetim - Hedeyna (هدينا)[263]: Rehberlik hizmetleri. Olay ve süreçlerin kontrol veya denetim yoluyla olası hataların önceden tespit edilerek giderilmesi. Süreç denetim mekanizması.[264]

Tekil Kaynak – Başlangıç Noktası - İlahen Vahida (الها واحدا)[265]: Çıkış noktası veya kaynak. Fonksiyonel unsurların merkezileştirilerek tek bir noktadan sistematik yönetimi. Tek bir kaynağın unsurları veya fonksiyonları. Buna göre, Ya’kup, İbrahim, İsmail ve ishak, nitelik ve hiyerarşi bakımından tek bir merkeze bağlı olan fonksiyonlar olmalıdır. [266]

Sürdürülebilir Sonuç -  El-Ahiret (الاخرَة):[267] Belli bir sürecin ortaya çıkarması öngörülen sonuçların gerçekleşerek yeni bir durumun açığa çıkması. Yeni bir sürecin başlamasına neden olan son durum. Deneysel süreçlerden elde edilen seçilimli ve sürdürülebilir durum ve buna bağlı ortaya çıkan yeni süreç veya süreçler. Kurumsal dizilim veya süreç diziliminden doğan nihai durum.[268]

İshak - Fonksiyonel Analiz:

a.      Sürdürülebilir sonuçların ve sonuçlardan doğan yeni süreçlerin değerlendirilmesi ve verimliliğini içerdiği[269] anlaşılabilmektedir.

b.      Bilimsel ve mikro süreçlerin planlanmasına yönelik bir uygulama olduğu,[270]

Genel olarak, İbrahim, İsmail, İshak ve Ya’kup birbiri ile yakın ilişkili kavramlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla fonksiyonların uygulaması veya kurumsal düzeyde işlerliği esnasında diğer fonksiyonların girdilerinden ve bulgularından yahut elde edilen bilgilerin tümünden yararlanmayı gerektirmektedir. Her biri farklı bir alanı hedef alıyor olsa bile, kurumsal bilgi ve uygulama mekanizmaları içerisinde etkileşimli/interaktif bir faaliyet olarak karşımıza çıkar. Bu bağlamda süreç veya uygulamaların sağlıklı yürütülebilmesi ve doğru sonuçlar alınabilmesi için oluşan bilimsel destek mekanizmaları olarak değerlendirilmelidir.

e.      Ya’kub (يعقوب) :[271] - İstatistik – Marjinal Fayda : Ya’kub, Sebzelerin veya çiçeklerin tohumu anlamına gelen bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Kimi zaman çölde yetişen bitkinin tohumu veya keklik denilen kuşun erkeği için de kullanıldığı görülmektedir. Kelimenin Arapça fiil formuna uymaması nedeniyle başka bir dilden geçmiş olduğu düşünülmektedir.

Kelimenin “AKB” (عقب) kökünden türemiş olma olasılığı vardır. Bir şeyin ardılı, ardınca gelen, indirgenmiş, bir şeyden arta kalan (sigara izmariti gibi), herhangi bir şeyin sonu veya ardılı, topuk gibi anlamlara gelmektedir. Bu bağlamda, bir toplumun sahip olması gereken “kaynak” veya “üretim potansiyeli”nin dolaşım ve olay bilgisine göre analizi ve geliştirilmesini hedefleyen istatistik/bilgi-işlem fonksiyonunu ifade etmesi gerekir. Kaynakların olası üretim veya ihtiyaçlara göre potansiyelinin belirlenmesi ve dolaşıma kazandırılması sürdürülebilir olması için de gereklidir.

Ya’kub - Kavram İlişkilleri:

Bilimsel Yorum/Kanıtlanabilir Bilgi - Te’vil (تاويل):[272] Olayları veya durumları analiz etme, neden-sonuç ilişkisi içerisinde yorumlama, öncelemek veya öncelikleri belirlemek. Bilimsel yorum veya analiz.[273]

Bilimsel yorumlar veya teoriler değişebilir. Her aşama bir önceki aşamayı tamamlayıcı veya düzeltici olabilir.[274] Olaylar ve nesneler hakkındaki bilgi, olayların ve nesnelerin içyüzü anlaşıldıkça değişebilir ve eski bilgiyi revize edebilir. Ancak te’vil, gelişigüzel, kuralsız yorum yapmak anlamına asla gelmez. Tamamen bilgiye, deneyse süreçlere ve kanıtlara dayalı bir yorum şeklidir.

Genel kanaatin aksine, bilimsel yöntemlerden elde edilmeyen yorumlar te’vil değildir.

Realizasyon/Ürün veya Durum - Kaza (قضي): [275] Planlama veya analiz süreçlerine bağlı olarak öngörülen veya planlanan olay veya durumun gerçekleşmesi, öngörülmüş olan sonuçların ortaya çıkması, üretimi planlanmış olan bir ürünün üretilerek kullanıma sunulması.

Bir olay, olgu veya ürünün ortaya çıkması ancak nedenlerin varlığı ve planlama ile mümkündür. Üretim açısından bir ürün için gerekli olan bütün girdilerin uygun koşul ile miktarlarda kullanılması ve işlenmesi sonucunda elde edilebilen eşyadır. Eşya/ürün, bir planlama sonucunda ortaya çıkar. Yani bir ürünün ortaya çıkması, o ürün için öngörülen tüm girdilerin doğru şekilde kullanılması ve planlanan süreçlerin doğru işletilmesi ile mümkündür.

İstatistik/Bilgi İşlem - El-Ehadis (الاحاديث)[276]: Olaylar veya süreçlere bağlı olarak ortaya çıkan sonuçların incelenmesi, değerlendirilmesi. Bilgi işlem veya istatistik. [277]

Öte yandan “te’vil-ul ehadis” (تاويل الاحاديث) kavramı, belli başlı olay veya süreçleri kurumsal düzeyde analiz etmek, bilimsel sonuçlar üretmek anlamında değerlendirilebilecek bir kavram olmalıdır

Katma Değer/Marjinal Fayda - Fadl (فضل):[278] Bir mal veya hizmetin emek yoluyla üretilmesi ve kullanılır hâle getirilmesi. Üretim yoluyla oluşan ilave değer ve katma değer olarak anlaşılması gerekir. Kaynakların veya olayların verimli hâle getirilmesi, faydanın çoğaltılmasını içeren eylemsel süreçler. [279]

Ya’kub - Fonksiyonel Analiz:

Katma değer üretme/marjinal fayda üretmeyi amaçlayan fonksiyonlar olduğu,[280] kurumsal bilgi ağına bağlı, etkileşimli/interaktif bir yapılanma olduğu anlaşılabilmektedir.

Metnin anlatımından yola çıkarak verimsiz olan kaynakların verimli hâle getirilebilmesi, uzun vadeli planlamaya veri oluşturacak bilgi/istatistik veya gözlem sonuçlarının elde edilmesi ve ürün dolaşım sürecinin maksimize edilebilmesi için yapılanmış bir faaliyet türü olduğu anlaşılabilmektedir.

f.        Musa (مُوسى) [281] - Uygarlaştırma – Yaşam Bilimleri: Kelime olarak, ustura, bir şeyin keskin tarafı, kızıl deniz veya böğürtlen gibi anlamlara gelmektedir. Kelime “MVS” (موس) olarak alındığında, yosun, yolmak veya tıraş etmek yahut soya gibi anlamlar karşımıza çıkmaktadır.

Metinde kavramın kullanıldığı ifadeler ve getirilen tanım sebebiyle, bilimsel yönetim veya teknik müdahale fonksiyonuna işaret ettiği, genetik veya su/deniz ve yaşam bilimleri ile ilgili ve uygulayıcı bir yapı olduğu anlaşılmaktadır. Bu bağlamda kavramın “yaşam bilimleri” çerçevesinde teknoloji ve endüstriyel üretim/gelişim süreçlerini de içeren geniş bir çerçevede değerlendirilmesi ve tanımlanması gerekmektedir. Bir çeşit “uygarlaştırma modeli” ortaya koyan bir kavramdır.

Musa - Kavram İlişkileri:

Bilimsel Kriterler - El-Furkan (الفرقان):[282] Kriterler, olayları veya nesneleri birbirinden ayırt etmeye veya tanımlamaya yarayacak olan güçlü kanıtlar, kurallar veya standartlar. Kurumsal düzeyde bilginin veya süreçlerin analiz ve değerlendirilmesine katkı sunan standart yönergeler.[283]

El-ferikeyn (الفريقين):[284] Takımlar, ekipler, belli bir amacı olan farklı unsurlardan meydana gelmiş olan grup.

Ayrıştırma - Qtl (قتل)[285] : Birbirine bağlı olan şeylerin ayrılması, bağımsız hâle getirilmesi veya ilişkilerinin sonlandırılması.[286]

Yüklenici Mekanizma - Et-Tur (الطور):[287] Olgunlaştırma, geliştirme süreç veya mekanizması. Planlamaya bağlı gelişim veya evrim süreci uygulama sistemi. Bir şeyin aşamalı referanslara göre durumunun belirlenmesi veya iyileştirme.[288]

Değerlendirme -  Elka (اَلْقُوا)[289] : İşlenmiş/düzenlenmiş bilginin değerlendirilmesi. Olayları ve sonuçları inceleme, kurumlar arası tartışma/değerlendirme veya sistematik bilgi paylaşımı.[290]

Acil Durum Mekanizması - El-İcle (العجل):[291] Süreçlerin işleyişi esnasında ortaya çıkan acil durumlara müdahale veya destek birimi. Acil müdahale mekanizması.[292]

Yapımcı/Düzenleme Mekanizması - El-Berae (البارئ)[293] :  Kurumsal mânâda, oluşturma, tasarım veya projelendirme. Bilginin işlenerek kullanılabilir hale getirilmesi. Olay veya süreçleri düzenlemek veya verimliliğini/pozitif sonuçlarını teyit etmek için gerekli olan mekanizma. [294]

Yaptırım Gücü – Silahlı/Aletli Kuvvetler - El-qav (القو)[295] : Teknik, bilimsel veya ekonomik gelişmişlikten veya bilimsel ve teknolojik yeterlilikten doğan müdahale gücü yahut yeterlilik. (Silahlı kuvvetler anlamında değerlendirilemez) [296]

Müdahale Araçları veya Mekanizması - El-Sa’ik (الصاعق)[297] : Merkezi ve kontrollü müdahale veya uygulama araçları. Uzaktan kumanda edilen patlatıcı yahut çarpıştırıcılar.[298]

Bilimsel Bilgi – Deneysel Kaynak - El-Kitabe (الكتاب)[299] : Uygulama sonuçları belli olan veya kanıtlanmış olan bilgi. İşletim sistemi veya program.[300]

Yaklaşımlar veya Fırsat Çeşitliliği - Karun (قَارُونَ)[301] : Kaynak veya girdi çeşitliliğine bağlı olarak yeni bileşkelerin oluşturulması. Yaklaşım veya bileşkeler. Kaynak veya girdi çeşitliliğine bağlı olarak fırsat çeşitliliğinin oluşturulması.[302]

Bir toplumda, farklı yaklaşımlar zenginlik oluşturarak farklı alternatif ve fırsatların doğmasına zemin hazırlar. Bir medeniyetin uzantıları, medeniyeti besleyen damarları oluşturur. Uygarlaşmak için, kurumsal çeşitlilik gereklidir. Kelimenin farklı türevleri metinde bu anlamı karşılayacak şekilde zaten kullanılmaktadır.

Musa - Kavramsal Analiz:

a.       Zor koşulların iyileştirilmesi için bilimsel fonksiyonlar kullanılarak refaha ulaşmanın mümkün olduğu,[303]

b.      Bilimsel bilgi/yazılı-kesin bilgi ile fark yaratılabildiği,[304]

c.       Olayların veya süreçlerin önceden planlamaya göre gerçekleştiği, bunun için gerekli bilgi ve mekanizmalara sahip olduğu,[305]

d.      Doğal olaylara veya oluşumlara teknolojik müdahale edebilme bilgisine sahip olduğu,[306]

e.      Deniz olaylarına dair bilgi sahibi olduğu,[307]

f.        Kaynakların endüstriyel kullanımı veya endüstriyel yöntemlerle sağlıklı gıda veya girdi üretim yöntemlerini bildiği,[308]

g.       Toplumsal mekanizmaların, teknik veya bilimsel süreçlerin tümünden yararlanan, uygulayıcı ve geliştirici bir mekanizma olduğu,[309]

h.      Ölçme ve değerlendirme süreçlerinin uygulamaya olan etkisi ve doğal kaynakların bu şekilde verimli hâle getirilebileceğini bildiği[310]

i.         Bilimsel süreçler ve bilgi oluşturma, geliştirme yeteneğine sahip olduğu,[311]

j.        Kentleşme yoluyla kaynak ve üretim çeşitliliği yaratılarak uygarlaşma sürecini başlatabildiği veya oluşturabildiği,[312]

k.       Yer altı kaynaklarından yararlanma ve sondaj yoluyla kaynaklara erişme yöntemlerini kullanabildiği ve bunun için yeterli bilgi ve donanıma sahip olduğu,[313]

l.         Maden veya kaynakların ısı yoluyla şekillendirilerek verimli/kullanılabilir hâle getirmek için yeterli bilgiye sahip olduğu,[314]

m.    Uygarlaşmanın uzmanlaşma/bilimsel yöntemlerden yararlanma ile mümkün olduğunu ve böylece kaynakların verimli kullanılarak katma değer üretme yöntemlerini bildiği,[315]

n.      Olaylar veya olguların anlaşılması için biyolojik veya kimyasal analiz yöntemlerini bildiği ve bunun için bilimsel ve teknik uygulama yeterliliğine sahip olduğu,[316]

o.      Bilimsel süreçlerin/fonksiyonların yönetimsel mekanizmasını işleten/yürüten bir ekip olduğu,[317]

p.      Uçuş veya havacılık fonksiyonunun endüstriyel gelişme ve iyileşme için gerekli olduğunu ve bunun için bilimsel ve teknik uçuş verilerine/bilgisine sahip olduğu[318] anlaşılabilmektedir.

q.      Dokuz kanıtlanmış fonksiyon ihtiva ettiği, yararlandığı, kullandığı veya uyguladığı ve bu fonksiyonların üretim/gelişim süreçlerini ihtiva ettiği[319] görülmektedir.

Musa kavramı, özel olarak incelenmesi gereken bir kavramdır. Zira bu kavram vasıtasıyla, verimsiz bir arazinin veya bölgenin endüstriyel ve bilimsel yöntemlerle nasıl verimli hâle getirileceği,[320] kentleşmenin ve uygarlaşmanın nasıl sağlanacağı özetlenmektedir. Benzer şekilde,[321] biyolojik yöntemlerle varlıkların nasıl daha etkin ve verimli hâle getirileceği, biyolojik veya kimyasal yöntemlerin nasıl kullanılabileceği açıkça ifade edilmektedir. Bilimsel yöntem ve süreçlerin, geleneksel algıyı veya kötü koşulları nasıl düzeltileceği ve kesin sonuçlar vereceği; öngörülerin sadece bir varsayım değil, fiziki uygulamalar ile ortaya konulduğunda öncü bir toplumun ortaya çıkmasının kaçınılmaz olduğu metinde açıklanmaktadır.[322] Endüstriyel veya teknolojik fonksiyonların kullanılması ile bir toplumun nasıl uygarlaşacağı, uzmanlık ve bilgi temelli olarak topraktan başlayan süreçlerin ortaya çıkaracağı faydanın sürdürülebilir olmasının kaçınılmaz olduğu, belirlenmektedir.[323]

Bu bağlamda, kavramın nitelikli ve merkezi bir yapıda, uygarlaşma için gerekli olan endüstriyel ve bilimsel süreçlerin organize/senkronize kullanımı sonucunda barış ve refahın tesis edilmesi için gerekli olan mekanizmaların uygarlaştırma mekanizması olarak anlaşılması gerekmektedir. Genel olarak, bir toplumun uygarlaşması ve gelişmesini sağlayan tüm yapıları içselleştirmiş, uygulayıcı bir mekanizma olarak karşımıza çıkmaktadır.

Musa ile ilişkili olarak metnin öngördüğü dokuz bölüm, uzmanlaşma alanı veya uygarlaşma için gerekli olan nitelikli üretim gruplarının varlığına da atıf yapılmaktadır.[324] Modern anlamda endüstri kolları olarak anlaşılabilecek, üretim mekanizmalarının da gerekliliği açıktır.[325] Elde edilen bilgi ve bulguların gerçek hayatta kullanılabilir olması, faydanın çoğaltılması ve refah toplumunun inşası için gereklidir. Eğer bilimsel veriler pratik uygulamalara kaynak teşkil etmeyecekse, araştırmanın da anlamı olmayacaktır.

Söz konusu fonksiyonların temel hedefi, bilgiyi çoğaltmak olduğu kadar, üretime ve endüstriye kaynak ve fırsat yaratmak için kurgulanmış bilimsel ve teknik kurumlar olmalıdır. Bilginin pratik sonuçlarının tüm toplumu kapsayıcı olması gerekir. Aksi hâlde bilgi, seçkin bir topluluğun elinde anlamsız hâle dönüşecektir. Eğer elde edilen bilgi toplumsal mekanizmaların her biri için veri sunmuyor, belli gruplar ile sınırlı kalıyorsa o bilginin kullanımında da sorunlar ortaya çıkacak ve böylece bilginin etkinliği ortadan kalkacaktır.

g.       İsa (عيسى)[326] - Uygulamalı Bilimler veya Mühendislik: Kelimenin ASY (عسي)[327] kökünden türemiş olduğu düşünülmektedir. Çalışmak, eli kalın olmak, kalın veya sertleşmek, katılaşmak –gece karanlık olmak- gibi anlamlara gelmektedir.

Belli bir potansiyelin veya fayda olasılığının karşılığı olarak kullanılan bir kavram olarak anlaşılması gerekecektir. Kelimenin farklı formlarda kullanımı da söz konusudur.  “عسيتم [328]  “ عسٰى[329] gibi. Kavramın olası formu zaten kullanılırken bazı yerlerde aynı kelimenin farklı değerlendirilmesi veya anlaşılması tutarlı olmayacaktır. Evrensel bir metinde metodolojik olarak bir kelime, her yerde aynı çerçeve ve anlamda değerlendirilmek zorundadır. Buna göre, “İsa” kavramı toplumun “üretim potansiyeli” ile ilgili bir fonksiyonu ifade etmelidir. Ancak metindeki kullanımı, kavramın daha çok, kimyevi veya biyolojik bir yapısı olduğunu göstermektedir. Bilgiye dayalı, “kimyasal” yahut “biyolojik” faaliyetlere ilişkin fonksiyonları ifade etmesi gerektiği düşünülmektedir. Dolayısıyla kavramın “doğa bilimleri” çerçevesinde bir uygulama alanına sahip olduğu düşünülebilir.

İsa - Kavram İlişkileri:

Kaynak Önceliği – Öncelikli oluşum, Ben-i İsrail (بنوا اسرائيل - بني اسرائيل) :[330] “İsrail” kelimesinin yapısı gereği Arapça bir kelime olmadığı düşünülmektedir. Başka dillerden geçmiş bir kavram olması muhtemeldir. Genel olarak bu kavrama yüklenen anlam, Yahudi geleneğinin Ya’kup’a atfedildiği varsayılan bir lakap ile ilişkilidir. Ancak bu hikâyenin doğruluğu ölçülebilir değildir.

Dolayısıyla böyle bir anlamlandırma bilimsel olmaz. Kelimenin kökenini, Musa’nın Mısır’dan gece çıktığı varsayımıyla “isra” kelimesine dayandırmak da yine benzer bir metodolojik hataya sebep olacaktır. Zira bu hikâye de ispatlanabilir değildir ve zaten anlamsal açıdan da bu hikâyeden hareket etmek doğru gözükmemektedir.

BNY veya BNV kökünden türemiş ifadelerin “biyolojik soy” ifade eden kelimeler olma olasılığı düşüktür. Metin açısından bu bağlamda “doğurganlığın” esas alınarak anne ve çocuk kavramlarının kullanılıyor oluşu, bu kavramla aynı anlama gelebilecek bir mânâ atfetmek mümkün değildir.

Kelimenin “BNV” kökünden türediği varsayılırsa:

Beni – BNV (بنو)[331]: Oğul

İbn (ابن): Oğul

Binti (بنت)[332]: Kız çocuk (Köken olarak aynı kelimedir. Sadece dişi formunda kullanılmaktadır.)

Veleden – VLD (ولد)[333]: Oğul, çocuk, Kelime aynı zamanda doğurganlık için de kullanılmaktadır.

Metinde, dişi çocuk veya gulam, VLD (doğmuş olan şey bağlamında), TFL kelimelerinin dişil türevleri neredeyse yoktur. Dolayısıyla dişi çocukların nasıl ifade edildiği veya edilmesi gerektiği metin açısından muğlâktır.

Öte yanda, oğul, oğullar veya çocuklar metnin başka kelimelerle zaten ifade ettiği bir kavramdır. Aynı sonucu doğuracak bir başka kelime kullanıyor olması evrensel bir metin açısından sıkıntı teşkil eder. Dolayısıyla bu BNV kökünden gelmesi olması olasılık dışıdır.

Öte yandan “BNY” kökünden geldiği varsayıldığında:

Bena – BNY (بني):[334] İnşa etmek, kurmak, oluşturmak.

Ibni (ابن):[335] -emir- Yapı kur, inşa et, bina et.

Eba (ابي):[336] Yapı merkezi veya yapısal, etken yapı, sistemsel.

Mebni (مبنى):[337] Bina, inşaat, edilgen, ürün.

Binae (بناء):[338] İnşa edilmiş, bina edilmiş şey, bina yapmak, oluşturmak.

Bunyan (بنيان):[339] Mimarlık, imar/inşaat faaliyeti, yapı işleri, yapılmış/bina edilmiş şey.

Bennae (بنّاء):[340] Yapı ustası, inşaat ustası, bina eden kimse.

El-beni (البني): Kahverengi, brown, kahve (sözükler).

Benune (بنون): Yemekten sonra yenen meyve.

Görüldüğü gibi tutarlı bir anlam bütünlüğü oluşturmak için yeterli veri sağlamaktadır. Şu halde kavramın BNY kökünden geldiği açıktır.

Tutarsızlık

Bina Anlamında (ابنوا)[341] : Cümlede “Qalubnu” şeklinde başlayan ve devam eden ifade, “bina” olarak anlaşılmakta ve kelimenin kökeninin “BNY” olduğu varsayılmaktadır.

(Olası) Oğul Anlamında (بنوا)[342] : Cümlede İsrail kelimesi ile birlikte geldiğinde “BNV” kökünden varsayılarak “oğullar” şeklinde anlaşılmaktadır. Bu tutarsızlık oluşturmaktadır.

Ben-i İsrail, metnin yaklaşık 750 kadar ayetinde ya doğrudan veya dolaylı olarak geçen bir kavramdır. Evrensel bir bilgi kaynağının, evrensel bir metnin, üçte birini sadece bir toplumun yaptıklarını anlatmaya veya onların kötülüklerini saymaya ayırmış olması, son derece düşündürücüdür.  İlkeli ve tutarlı bir metin için kabul edilebilir olmayan bu durum, dikkat çekicidir. Bu hususla ilgili iki olasılık düşünülebilir:

a.    İlk olasılık, iyimser olanıdır: Geçmişte metindeki ifadeleri anlamlandıranlar, metnin ne demek istediğini anlamamış ve tahminde bulunarak yorum yapmış olabilirler. Çünkü kelimelere yüklenen anlamlar, metnin öngörüleri olamayacak düzeyde mitolojik hikâyelere dayanmaktadır. Neredeyse birebir aynı şekilde hikâye edilmektedir. Bu durum, kelimelere yüklenen mânâlar sebebiyle böyledir.

b.    İkinci olasılık: Metin, bilinçli bir tahrife uğramıştır. Kavramlara yüklenen anlamlar bağlamından koparılmak suretiyle metin, anlatmak istediğinden tamamen farklı bir mecraya kanalize edilmiş ve yeryüzü sakinlerinin ondan yararlanması önlenmiştir.

İsrail” kelimesi için düşünülebilecek bir diğer olasılık ise, “ESR” kökü ile “İYL” kökünün birlikte oluşan anlam bütünü olabilir.[343] 

ESR (اسر):[344] Genel olarak “esir etmek” anlamında değerlendirilen bir kelime olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak “esir etmek” veya benzeri anlamlandırma şekli hem metot sebebiyle metin açısından tutarlı değildir hem de bizim anlayabileceğimiz/kavrayabileceğimiz bir kavram değildir. İdrarı tutmak, bırakmamak, anlamından türetilmiş bir anlam olarak karşımıza çıkmaktadır. Soy bağı “Usret” de bu bağlamda ortaya çıkmıştır. Bu formda metinde kullanımı yoktur.

Bu nedenle kelimeye atfedilen ikinci anlam “aile” çerçevesinde değerlendirmek gerekir. Bu durumda, aile gibi üreten çekirdek bir yapı olarak anlaşılması gerekir. Elde olan bir şeyin tutulması, üretken veya işler hâlde tutulması, çıkar paralelliği oluşmuş olan unsurların birbirine bağlanması anlamında bir kavram olmalıdır. Metinde farklı türevleri kullanılmaktadır.[345]

IYL (ايل): Metinde kullanımı yoktur. “Alageyik” anlamına gelen bir kelimedir. Ne var ki metinde örneklendirebileceğimiz veya anlamlı bir bütünlük oluşturabileceğimiz herhangi bir seçenek bulunmamaktadır. Zaten anlam itibariyle de uygunluk sağlamamaktadır.

EVL (اول):[346] Metinde kullanılan bir kelimedir. Genel olarak öncelik, bir şeyin sondan bir önceki hâli gibi anlamlar ihtiva eden bir kelimedir. Metinde “Ali” (اٰل)[347] formunda da kullanılır.

El-Evla (الاولى):[348] Geçerlilik veya fonksiyon bakımından ilk olan, öncelikli veya birinci tercih anlamında nitelikli bir kavramdır.

Bu durumda, “İsrail” kelimesinin “öncelenmiş, öne alınmış veya öncelikli üretim” veya “öncelikli dinamik kaynak” şeklinde anlaşılması gerekmektedir ki “bina etmek” gibi bir kelime ile birlikte kullanılıyor olması, “bir şeyin öncelikli ve zorunlu olarak bina edilmesi, inşa edilmesi” anlamını doğuracaktır. Bu anlam, tutarlı bir sonuç ortaya koyar.

Öyleyse “Ben-i İsrail” –her zaman olumlu kullanılan bir ifade olmasa da- araştırmaya, sürdürülebilir toplumsal dinamiklerin/kurumların oluşmasına, verimliliğe ve gelişmeye işaret eden bir kavram olmalıdır. Bir çeşit liderlik mekanizması olmalıdır.[349]

Meteoroloji - El-Sabiine (الصَّابِپٖينَ)[350]: Meteorolojik veya atmosfer olaylarının gözlenmesi, gözleme dayalı atmosferik olay bilgisi veya mekanizması.[351]

Erken Uyarı Sistemi - Mecus (المَجُوسَ)[352] : Süreç veya olayların gerçekleşmesi esnasında ortaya çıkabilecek olasılıkların önceden biliniyor oluşu. Erken uyarı sistemi.[353]

Genetik Onarım – Restorasyon - Meryem (مريم)[354]: Atıl potansiyelin süreç veya uygulamalara entegrasyonu. Genetik restorasyon yoluyla biyolojik sürekliliğin sağlanması. Fonksiyonların iyileştirilerek verimli hâle getirilmesi.[355]

Uygarlık Laboratuvarı - El-Mehdi (المهد)[356] : Bir ürün veya sürecin gelişim aşamasında ihtiyaç duyulan kuluçka dönemi. Gelişimi için uygun ortam, gelişim veya uygarlık laboratuarı.[357]

Bir medeniyetin ortaya çıkması için, medeniyetin ortaya çıkmasını sağlayacak olan unsurların/paradigmanın oluşması ve yerleşik hâle gelmesi gereklidir. İşte bu anlamda medeniyet üreten yer, “el-mehdi” olarak tanımlanmaktadır. Kurumsal anlamda laboratuvar olarak değerlendirilmesi gerekir.

Tehmiden (تمهيدا):[358] Başlangıç veya bir şeyin gelişip büyümesi için zemin hazırlamak anlamına gelmektedir.

Teknik veya Lojistik Destek - El-Nasara (النصارى)[359]: Süreç uygulamaları veya üretim mekanizmalarının başaralı olması için destek verenler, katkı sağlayanlar, süreci destekleyen teknik gurup veya lojistik destek. [360]

İmar - Re-Construction - İmran (عمران)[361] : Bayındırlık, medeniyet yahut uygarlık, bilgi veya süreçlerin restorasyonu.[362]

Biyokimya - Yahude (اليهود)[363]: Kavramın metindeki tariflerine dayanarak biyokimya veya biyolojik kaynakların sıvılaştırılmış hali şeklinde değerlendirilmektedir.[364]

Aktarım – Dönüşüm Mekanizması/Bilimsel Transformasyon - El-Tevrat (التّورية)[365] : Tevrat, bilgi, bilimsel verileri veya fiziki unsurları başkalarının paylaşımına ve faydasına sunmak için bulunduğu yerden başka bir yere aktarma, aktarım merkezi veya istasyonu. Belli ve hazır olan bir şeyin sevk edilmesi. Tarif bakımından “Musaddiken lima beyne yedeyhi”[366] ifadesi dikkate alınmalıdır.[367]

Uygulanabilir Standartlar veya Kurallar - Beyyinat (البينات)[368] : İki süreç veya uygulama arasındaki rasyonel ilişki. Süreçler veya uygulamaların birbirleri ile ilişkisi sebebiyle açığa çıkan doğrulanabilir kesin bilgi veya sonuç. İki süreç arasındaki bilimsel ilişkiye dayalı kanıtlanmış ve standardize edilmiş ortalama sonuç. Standart sonuçlar.[369]

Genetik Oluşum – Genetik Geliştirme Süreci - El-İncil (الانجيل)[370]: Bilimsel verilere ve yöntemlere göre yürütülen mikrobiyolojik, biyolojik, organik ve özelde genetik faaliyetler. Genetik gelişim veya çeşitlilik.[371]

İncil” ve “Tevrat” kelimeleri ile ilgili terminolojik ve metodolojik varsayımlar değerlendirilirken atlanmaması gereken önemli bir nokta daha vardır. Tıpkı “Salât”ınikame” edilmesi gibi Tevrat ve İncil’in de “ikame” edilmesi gereklidir.[372]

Yani merkezileştirilmiş, etkin hâle getirilmiş ve sistemin omurgasını oluşturan nitelikteki bir çekirdek mekanizma olarak anlaşılması gereklidir. Bu ifade, her iki kavramın da mutlak mânâda rasyonel süreçleri ifade etmesini zorunlu hâle getirmektedir. Aynı şekilde her iki kavramın da “öğrenim”e, yani bilimsel süreçlere dayalı” kavramlar olduğu da açıkça anlaşılabilmektedir.[373]

Dolayısıyla her iki kavram da uygulama gerektiren ve pratik sonuçları olan rasyonel kavramlar olmalıdır. Yani yaşam pratiğine indirgenmiş, rasyonel karşılığı olan fonksiyonel kavramlar olarak düşünülmelidir.

Öte yandan, Tevrat ve İncil, iki temel kavramla daha ilişkilendirilmektedir. Bunlar, “münker” ve “ma’ruf” kavramlarıdır. Kavramları, bağlamı ile değerlendirdiğimizde:

Emr (امرا) – Sipariş, En-Nehy (النهى), El-munker (المنكر) – Belirsizlik, Munker (منكر) – Yasadışı, Nekre (نكر) – Tanımsızlık, Nekkir (نكّر) - Standart Dışı, Nekiyr (نكير) - Olumsuz Müdahale, El-Ma’ruf (المعروف) - Yönetilebilir Süreç, Bi-Ma’ruf (بمعروف) - Sözleşme/Yönergesel Süreç, Ma’ruf (معروف) - Örf/Doğal Yöntemler, Urf (عرف) - Standart Durum, Arafat (عرفات) – Bilinirlik kavramları ile birlikte ele alınmalıdır. Dolayısıyla Tevrat ile İncil kavramlarının bu tanımlayıcı bilgi ile birlikte ele alınıp buna göre anlamlandırılması gerekli ve zorunludur.

Bilimsel Çeşitlilik veya Destek - El-Havariyyune (الحواريّون)[374] : Bilimsel çeşitlilik veya bilgiye dayalı olarak kaynakların çeşitlendirilmesi, bilimsel bilgi çeşitliliğinin veya ürün çeşitliliğinin sağlanması. Aynı amacı gerçekleştirmek için ilkesel olarak aynı noktadan hareketle farklı sonuçların, ürünlerin veya verilerin ortaya çıkmasını sağlayan şeyler/koşullar.[375]

Uzaktan Erişim ve Transfer - Eyyednahu bi ruh-il Qudus (ايّدناه بروح القدس)[376]: Uygulama veya süreçlere yetkili erişim, yetki ve bilgiye dayalı uzaktan erişim-transfer mekanizması/yönetimi.

Yed (يدى)[377]: Edinimsel güç anlamına gelmektedir. Bir faaliyet veya çalışma sonucunda elde edilen fiziki veya mali veya bilimsel gücü ifade eder.

Ruh (روح)[378]: Yönetim mekanizmasının erişimini sağlayan bir araç niteliğindedir. Metnin tanımı sebebiyle bir çeşit uzaktan erişim veya kumanda mekanizması olduğu anlaşılmaktadır.

Quds (قدس)[379]: Kesin bir tanımına ulaşılamamış olmakla birlikte, metnin kullanımından yola çıkarak, keskin veya eksiksiz bir şey olduğu düşünülebilir.

Bu bağlamda, İsa olarak tanımlanan fonksiyon, bilgiye dayalı eksiksiz bir bilgi transferi yoluyla desteklenmiş ve kesin sonuçlara ulaşılması sağlanmıştır. Aynı ifadenin devamından anlaşılan bir başka şey ise, bilginin güncel ve aktif olması gerektiği, geçmiş bilginin bir örnek veya bir varsayım olabileceği, referans olamayacağı, ikisinin birbirinden ayrı tutulması gereği de özellikle ifade edilmektedir. 

Organik Denge - İlyas (الياس)[380]: Süreç veya uygulamaların dengede tutulması. Biyolojik süreçlerin kesin standartlarına göre dengelenmesi. Organik dengeleyici mekanizma.[381]

Tanıtım Etkinliği – Etkin Süreçler - Sihr (السّحر)[382]: Tanıtım faaliyetleri veya halkla ilişkiler. Süreç veya ürünlerin yaygınlaştırılması için gerekli olan tanıtım veya marketing.[383]

Yazılı Talimat – Yönerge veya Tüzük - Misak (ميثاق)[384]: Süreç veya uygulamaların standart yönergeleri. Standart yönergeler veya tüzük. Bilimsel veya teknik kılavuz, uygulama direktifi.[385]

Üretim veya Oluşturma - Tahluk (تخلق)[386] Girdilere dayalı üretim şekli. Kaynaklardan elde edilen hammadde kullanımına bağlı olarak başka bir ürün elde etme. Girdilere dayalı yarı mamul veya mamul üretim mekanizması.[387]

Halken (خلقا) – Üretmek[388]: Girdilerin kullanılması ile yeni bir ürün üretmek ve çoğaltmak amacıyla yapılan faaliyet. Var olan kaynaklar kullanılarak ürün elde etme süreci.

Halek (خلْق) Üretim[389]: Girdi kaynaklarının bilgi (ilm) ve çalışma (fiil) ile bir araya getirilerek işlenmesi sonucu yeni bir ürün ortaya çıkarma, üretme.

Halik: (الخالق) Üretici:[390] Girdi kaynakları kullanılarak ürün ortaya çıkarmak için faaliyet gösterilen nitelikli yer, tesis.

Canlandırma – Organizmal Üretim - Yahya (يحيى)[391]: Kaynakları veya süreçleri harekete geçirmek suretiyle atıl kalmış olan potansiyelin canlandırılması, harekete geçirilmesi. Biyolojik veya inorganik üretim süreçlerinin karakterize edilmesi ve sürekliliğinin sağlanması.[392]

İsa - Kavramsal Analiz:

İsa kavramının “beyyinat” ile ilişkisi bağlamında:

a.       Genetik ve transformasyon bilgisine sahip olduğu ve uygulayabildiği,[393]

b.      Musa’dan farklı olarak İsa, daha çok kanıtların yahut standartların uygulamalarına veya uygulama altyapısını oluşturmaya yönelik bir yapı ifade ettiği,[394]

c.       Teknik ve bilimsel yönden diğer fonksiyonlardan -merkezi bilgi sisteminden- kesintisiz destek ve bilgi alan/desteklenen bir fonksiyon olduğu,[395]

d.      Toplumun taşıyıcı mekanizmalarından biri olduğu,[396]

e.      Aerodinamik ve havacılık bilgisine sahip olduğu ve endüstriyel olarak üretebildiği,[397]

f.        Jeohidroloji bilgisine sahip olduğu ve buradan elde edilecek olan katma değerin refaha neden olacağını bildiği[398] anlaşılabilmektedir.

Metindeki anlatımlardan yola çıkıldığında, genel olarak bilimsel süreçlerden ve fonksiyonel/kurumsal mekanizmalardan destek alan, bilgiyi analiz edebilme yeteneği/fonksiyonu ile birlikte mühendislik gerektiren nitelikli bir üst fonksiyon ortaya çıkmaktadır.

Pek çok değişkenin bir arada uygulanabildiği veya pek çok farklı alanda uygulamaların yapıldığı görülebilmektedir. Bir kimsenin bu kadar geniş bir uygulama yeteneğine sahip olması mümkün değildir. Kurumsal mânâda, her bilim dalına ait uygulama mühendisliğinin ayrışması ve bu uygulamalı bilimler sayesinde her alanda spesifik uygulamaların yapılması mümkün hâle gelir. Öyleyse, “İsa”, “uygulamalı bilimler”in tamamını kapsayan kurumsal bir fonksiyon olarak tarif edilmelidir.

Örneğin yükseltilmiş olan su, inzal edildiğinde/indirgendiğinde bir enerji açığa çıkacaktır. Buradan elektrik elde edilebilir. Elektrik enerjisi, endüstriyel ve teknolojik gelişmeye imkân sağlayarak katma değer üretmeye büyük katkı sağlayacak; nihayetinde “fadl” ortaya çıkacaktır. Benzer şekilde yükseltilmiş su, kanallar aracılığıyla araziye de dağıtılabilir. Bu durumda ise tarımsal verimlilik/fadl ortaya çıkar. Her iki koşulda da “jeohidroloji”nin konusu olan bir bilimsel-mühendislik uygulaması olacaktır. Evrensel bir metnin, böylesine teknik bir ayrıntıyı başka nasıl ifade edebileceğini düşünmek gerekir. Anlaşılan o ki, yapılabilecek en uygun tarifle bir mühendislik olayı anlatılmaktadır.[399]

h.      Eyyub (ايّوب)[400]- Toprak Bilimleri – Biyoloji: Kelimenin tutarlı köken bilgisine ulaşılamamıştır bu nedenle anlamı bilinmemektedir. Kelime muhtemelen Arapça kökenli değildir. Neyyub (نيّوب) kelimesi ile benzerlik göstermektedir. Bu kelimenin ise yaşlanmış deve veya kavmin efendisi gibi anlamlar taşıdığı görülmektedir. Buna göre değerlendirilmesi hâlinde, EVB (اوب) kökünden türemiş olma olasılığı vardır. Rücû, dönüş, buluş, istihkâm etmek, hayvanın yürürken ayaklarını çabuk döndürmesi gibi anlamlara gelmektedir. Metindeki tariflerden hareketle toprak bilimleri veya biyoloji şeklinde değerlendirilmelidir.

Eyyub – İlişkili Kavramlar:

Bilimsel Buluş/Araştırma - Keşef (كشف)[401]: Bilimsel araştırmalara bağlı olarak teknik veya bilimsel sonuçların ortaya çıkması. Kaynak veya teknolojinin geliştirilmesi.[402]

Dönüştürerek Geliştirme - El-Muhsin (المحسن)[403]: Süreç veya uygulamaların geliştirilmesi veya dönüştürülmesi. Dönüştürerek geliştirme mekanizması.[404]

Keşif/Kavrama Süreci - Messe (مسّ)[405]: Teorik süreç veya uygulamaların, uygulama öncesi deneysel test aşaması. Olayları ve nesnelerin niteliklerini keşfetme veya yazılım kodlarını belirlemek için laboratuvar düzeyinde deneysel uygulama mekanizması.[406]

Deneysel Uygulama veya Laboratuvar Süreci - El-Messe (المس)[407]: Süreç veya uygulamaların deneysel aşaması. Laboratuar hizmetleri.

Eyyub - Kavramsal Analiz:

Kavramın metindeki kullanımı yaygın değildir. Tanımlamalar sınırlı tutulmaktadır. Ancak gerek kelimenin muhtevasından ve gerekse metinde var olan açıklamalardan yola çıkarak, belli bir araştırma-geliştirme sürecinin laboratuvar aşamasını kapsadığı anlaşılabilmektedir.

Daha çok, organik bileşenler ile toprağa ait mikro oluşumların geliştirilmesi ve bunlardan yararlanılmasını içeren bir yapı ortaya çıkmaktadır. Buna göre, laboratuvar düzeyinde biyolojik araştırma-geliştirme fonksiyonu olarak anlaşılmalıdır.

i.        Yunus (يونس)[408] - Astrofizik veya Jeoloji: Kelime YNS (ينس) kökünden gelme ihtimali vardır. Kavram olarak “göz alıcı güzellik, muhteşem bir cazibe veya tutkunluk” gibi anlamlar ihtiva etmektedir.

Metnin kelimeye getirdiği tariflere dayanarak “havacılık” veya “astronomi” fonksiyonu olarak değerlendirilebilir.

Yunus - Kavram İlişkieri:

Ekoloji veya Doğal Varlıklar - El-Eyket (الئيكة):[409] Süreç veya uygulamalara girdi veya alan sağlayan doğal varlıklar veya ekolojik sistem.[410]

Atomik Fizik - Hasiben (حاصبا)[411]: Süreç veya uygulamalarda, maddeye ait olan ve sürdürülebilirliğin esasını teşkil eden temel bilgilerin ortaya çıkarılması. Atomik fizik.[412]

Fizik Bilimleri veya Parçacık Fiziği - Lut (لوط):[413] :Süreç veya uygulamaların harekete geçirilebilmesi için gerekli olan altyapı. Esas girdi yahut termodinamik/yüksek enerji mekanizması. [414]

Genel olarak, bilimsel bir süreçte yapılan bir hata nedeniyle ortaya çıkan tehlikeli durum, zor ve sıkıntılı koşulları ifade etmektedir. Yapılan çalışma dengeli bir şekilde giderken planlanan süreçlerden sapma olduğu da anlaşılmaktadır. Kelimenin İsmail ve Yunus kavramlarına ait bir alt fonksiyon olduğu düşünülmektedir. Buna göre kavramın “parçacık fiziği/yüksek enerji” veya “termodinamik” gibi bilimsel uygulamalarla anlaşılması gerektiği düşünülmektedir.

Metinde Lut, sahip olanların yahut süreci yürütenlerin bulundukları konumda, bölgede doğal varlıklara veya doğaya zarar verdiklerini ifade eden bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Yapılan işlemin veya planlanmış olan sürecin böyle bir sonuç doğurması, kontrolden çıkması sebebiyle meydana gelen zorlu süreçler veya sonuçların ifade edildiği düşünülmektedir. Öte yandan uygulamanın veya deneyin bağımsız olmadığı, süreci takip eden gözlemcilerin bulunduğu anlaşılabilmektedir.

Bu çerçevede kavram, hem biyolojik bir araştırma-geliştirme sürecini, hem de parçacık fiziğini çağrıştıran yüksek enerji içerikli bir deneysel süreci çağrıştırmaktadır.

Yunus - Kavramsal Analiz:

a.    Kavramın bir çekirdek topluluk veya rasyonel bir süreç ifade ettiği,[415]

b.    Aerodinamik veya uzay araçlarına yönelik bir deneyde veya yarışmada başarısız olduğu,[416]

c.     Araştırmasından veya aldığı sonuçtan ötürü suçlandığı ve hapsedildiği,[417]

d.    Sürgün edildiği veya yaşam olmayan bir bölgede faaliyet göstermek zorunda bırakıldığı,[418]

e.    Pamuk veya pamuklu bitki üreterek çoğaltabildiği,[419]

f.     Üretiminden endüstriyel/ekonomik anlamda yararlandığı/fayda elde ettiği[420] anlaşılabilmektedir.

“Yunus”un, gerek fizik bilimlerine ile olan ilgisi ve gerekse biyolojik unsurlar barındırıyor olması sebebiyle bilimsel süreçlerden etkin şekilde yararlanan bir fonksiyon olduğu anlaşılması gerekmektedir. Metinde anlatılan hikâye nedeniyle, astronomi ile yakından ilgili olduğu, verimsiz veya elverişsiz alanlarda yeni yaşam unsurlarının geliştirilmesine katkı sağladığı veya yaşamı başlatacak bilgi düzeyine sahip olduğu anlaşılabilmektedir. Bu nedenle, astrofizik veya jeoloji kapsamında araştırma/üretim ve ürün geliştirme ile ilgili bir fonksiyon olarak değerlendirilmelidir.

j.      Harun (هرون)[421] - Yaşam Bilimleri – Uygarlaştırma: Kelimenin HYR (هير) kökünden geldiği düşünülebilir. Buna göre, yabani tavşan, hare, saba rüzgârı, düz ve yumuşak yer anlamları karşımıza çıkmaktadır. Genel olarak kelimenin HRN (هرن) kökünden geldiği düşünülmektedir. Bu köke ait tutarlılık oluşturabilecek anlamlı sonuçlara ulaşılamamıştır.[422] Kavramın, köken bilgisinden bağımsız olarak metindeki tariflere dayanılarak “doğal hayat” veya “doğal varlıklar” ile ilgili bir fonksiyon ifade etmesi gerekir.

Metinde, Musa ve Harun tarafından yapılan uygulamalar veya planlanan süreçlerden elde edilen sonuçların belli fonksiyonları ortaya çıkararak taşıyıcı bir mekanizma oluşturduğu anlaşılabilmektedir. Musa ve Harun, fonksiyon veya süreçler bakımından aynı kategoride gelişen uygulamalar veya süreçler olarak anlaşılmaktadır. Bu süreçlerin birbirinin yerine ikame edilebileceği veya her iki fonksiyonun da birbirini kontrol edebileceği de yine metinden anlaşılan bir sonuçtur.

Harun - Kavram İlişkileri:

Bilimsel Aydınlanma – Bilimsel Gelişim - Baas (بعث)[423]: Süreç veya uygulamalara ait bilimsel bilginin oluşturulması ve uygulama sürekliliğinin sağlanması. Bir sürecin veya bir potansiyelin canlandırılması, aktif hâle getirilmesi, verimli ve kullanılabilir hâle getirilmesini. Bilgiye dayalı aydınlanma.[424]

Üretim Araçları veya Teknolojik Araçlar - Sultan (سلطان)[425]: Süreç veya uygulamaların gerçekleştirilmesini sağlayan donanımlı araç veya mekanizmalar. Üretim veya uygulama araçları. İlerlemeyi sağlayan fonksiyon.[426]

Bildirim Yükümlülüğü – İlan - Nadiyya (ناديا)[427]: Süreç ve uygulamaların önceden programlanması ve bildirilmesini sağlayan mekanizma. Karar süreçlerinin açıklanması veya ilanı. Merkezi bildirim sistemi. [428]

Sorumlu – Taşıyıcı Mekanizma - Vezira (وزيرا):[429] : Süreç veya uygulamaların işleyişini sağlayan sorumluluk mekanizması. Süreç veya uygulama sorumluluğunu üstlenen mekanizma.[430]

Kavram bir yönetim birimi veya belli bir alanda yetki ve sorumluk sahibi yönetici mekanizma olarak da anlaşılabilir.

Pozitif Eşleşme - Ahi (اخی)[431] : Süreç veya uygulamaların eşleştirilmesi. Organik veya biyolojik eşleşme. Kaynağa bağlı olarak ortaya çıkan pozitif benzerlik.[432]

Harun - Kavramsal Analiz:

a.    Elektrik veya enerji yoluyla aydınlık sağlayabilecek yöntemleri bildikleri ve bunun için gerekli araç veya donanıma sahip oldukları[433] anlaşılabilmektedir.

b.    Kaynaklar veya girdiler arasında pozitif tercihe (Hayr - خير)[434] dayalı olarak verimlilik esasına göre uygulamaların yapılması gerektiği anlaşılmaktadır.

c.     Merkezi bilgi sistemi dâhilinde geliştirilmiş bir iletişim sistemi/cihazı aracılığıyla, bulguları paylaşma ve uygulama sonuçlarına göre yardımcı araçların geliştirilmesi için gerekli donanıma sahip olduğu,[435]

Genel olarak metinde Harun ve Musa birlikte değerlendirilmiştir. Her iki fonksiyonun da birbirinin yerine geçebilen veya birbirini tamamlayıcı nitelik taşıdığı, ayrıca uygulamalar ve nitelikler bakımından da benzer veya ilişkili oldukları görülmektedir.

Her iki kavramın veya fonksiyonun birlikte değerlendirilmesi ve uygulamanın buna göre şekillendirilmesi gerekir. Fonksiyon benzerlikleri hem süreç uygulamaları bakımından hem de kurumsal yapılanma açısından önem taşımaktadır. Bu çerçevede uygarlığın oluşması için gerekli altyapının oluşturulması ve bilimsel veri düzeninin oluşmasında etken unsurlar olduğu değerlendirilmektedir. Musa ile aynı kategoride ele alınmalıdır.

k.      Süleyman (سليمان)[436] - İktisadi Bilimler – Sivilleşme veya Uygarlaşma: Kelime SLM (سلم) kökünden gelmektedir. Genel olarak barış ve güvenliği ifade eden bir kavramdır. Bu çerçevede “imar” veya “toplumsal güvenlik” fonksiyonunu ifade etmesi gerekir yahut “sivilleşme/uygarlaşma” veya “yer bilimleri” fonksiyonu olarak değerlendirilebilir. Barış için uygarlaşma gereği açıktır.

Süleyman - Kavram İlişkileri:

Bilimsel Araştırma Kurumu – Kur’an (القران)[437]: Metinde kavram, bölünebilir, indirgenmiş yüklemelerin/pratiğe uygulanabilir bilginin açığa çıkması veya açığa çıkmış hâli olarak tanımlanmaktadır.[438] Bu bağlamda kavram, bilimsel araştırma kurumu, olaylar ve nesneler arasındaki ilişkinin belirlenmesi, bilimsel süreçlerin geliştirilmesi anlamında olmalıdır. [439]

Yoksunluk – Kefere (كفر)[440] : Bilginin gizlenmesi, süreç veya uygulamalara ait veya bilimsel bilginin saklanması. Kavram, temelde içinde bulunduğu kötü/berbat durumu fark etmeyen veya başka bir seçeneğin varlığını kabul etmeyen kimse veya toplum anlamına gelmektedir. İnanç veya ahlaki gerekçelerle, normalleşmeyi kabul etmeyen veya başka toplumlarla aynı seviyeye gelebileceğini anlamayan cahil kimse veya toplum.[441]

Herhangi bir bilgiye dayanmaksızın, bilimsel gelişmeleri veya ilerlemeyi reddeden, engelleyen veya geleneklerine göre hareket ederek gelişime katılmayanlar. Herhangi bir gerekçe olmaksızın bilgi sistemine veya makro planlama süreçlerine katılmayan veya bu yolla elde edilmesi muhtemel faydayı reddeden kimseler/toplum.

Kurumsal Sabotaj - El-küfr (الكفر):[442] Herhangi bir konuda bilgi ve deneyime dayalı uzmanlığı reddedip sadece inanç veya varsayımlara göre hareket eden kurum veya toplum.

Verimlilik veya makro planlama süreçlerine katılmayan yahut süreçleri rasyonel bir gerekçe olmaksızın engelleyerek sabote eden kurum ya da toplum.

Hain - Kâfir (كافر):[443] Düzenin potansiyel verimliliğini kabul etmeyen, içinde bulunduğu toplum, yapı veya kuruma ihanet eden kimse. Hain. Bir toplumun çıkarlarını veya pozitif değerlerini herhangi bir bilgiye dayanmaksızın sadece kişisel inançları veya telkinler sonucunda sabote eden, topluma veya bilgiye ihanet eden kimse.

Kurumsal Çürüme – Yapısal Bozukluk - El-Kafir (الكافر):[444] Yetki ve sorumluluk sahibi olmasına rağmen, görevini kurallara veya bilgi/ölçü çerçevesinde değil, inanç veya hikâyelere göre şekillendiren ve böylece verimlilik kaybına neden olan kurumsal yapı.

Kaynak ve olanak bakımından normal şartlara sahip olan, uzmanlık bilgi ve deneyimlerinden yararlanma fırsatı olmasına rağmen, potansiyelini kullanmayan veya pozitif tercihlerde bulunmayan kurum veya toplum. Toplumun pozitif değerlerine itiraz eden ve yıkıcı faaliyetleri kendisine görev edinmiş marjinal yapı veya kurum.

Yıkıcı Unsurlar – Terör - El-Kafirune (الكافرون)[445]: Bir toplumun sahip olduğu bilgi ve potansiyelin kullanılmasını engellemeyi amaçlayan veya sabote eden organize yapı. Yıkım şebekesi.

Planlı süreçler sonucunda ortaya çıkan yeni durumun taşıdığı potansiyel, yeni süreçlerin verimliliğini engelleyen veya beyan etmeyen, dolaşıma kazandırmayan kurum veya yapı.

Kurumsal Barbarlık - El-Keferet (الكفرة):[446] Barbarlık, gelişmeyi veya bilginin sağladığı potansiyel faydayı kullanılamaz hâle getirmeyi amaç edinen, bilgiyi reddeden ve toplumsal süreçlerin verimsizleşmesine neden olan ideoloji, anlayış veya din. Toplumsal barışı bozan ya da kabul etmeyen inanç veya anlayış bütünü.

“Kfr” ve türevleri metinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Genel olarak toplumun içinde yer alan yıkıcı unsurlar olarak tarif edilebilirler. Herhangi bir rasyonel değere bağlı olmaksızın sadece ideolojik veya inanç gereği gelişmeyi, verimliliği veya toplumsal doğal süreçleri engelleyen/bozan her türlü oluşum, marjinal grup, kurum veya örgütler kâfir olarak tarif edilebilir.

Gerçekte herhangi bir şeyi gizleyen değil, pozitif sonuçları açıkça biliniyor olmasına rağmen cehalet veya gelenek gibi anlamsız gerekçelerle bunları engellemeye çalışan veya bozan yapılanma ve davranışlar olarak değerlendirilmesi gerekir. Elbette desenformasyon gibi gerçeğe muhalif söylemler veya faaliyetler de bu kavramın kapsama alanına girecektir. Ancak böyle bir şey ile sınırlandırmak, kavramı işlevsiz hâle getirmek anlamına gelir. Kelime basit bir sınırlandırma ile tarif edilemeyecek kadar geniş bir tanım alanına sahiptir. Yapıcı olmayan her türlü davranış veya faaliyet.

Sanal Gerçeklik - Fitnetun (فتنة)[447]: Aldatıcı yapı veya planlamaya bağlı sanal gerçeklik. Süreç veya uygulamaların ürettiği fayda sebebiyle oluşan rehavet ve buna bağlı olarak dengenin bozulmasına neden olan durum.[448] 

Fetenu (فتنوا):[449] İşkence, zulüm.

Futunen (فتونا):[450] Deneme, test etme.

Satınalma Yoluyla Katılım - İştira (إشترى):[451]  Bir mal veya değer ifade eden şey üzerinde rasyonel fayda olasılığının değerlendirilmesi. Fırsatı yakalama/değerlendirme. Çıkara dayalı katılım. Çıkar paralelliği. İştirak.

Sensörler/Sinyal Alıcı-Verici - El-Neml (النمل)[452] : Metindeki tariflerden hareketle, bir çeşit “sensör” olarak değerlendirebileceğimiz alıcı cihazlar oldukları anlaşılabilmektedir. Sıkıştırılmış emaye veya sensörlerin korunaklı/güçlü hâle gelebilmesi için üzeri emaye kaplanmış “sensör” olarak anlamak mümkündür.[453]

Harut (هاروت)[454] : Kelimenin terminolojik veya etimolojik köken bilgisi mevcut değildir. Kavram, “El-Melekeyni (الملكينِ) –çifte yetenek veya fonksiyon- kelimesi ile birlikte kullanılmaktadır. Sorumluluk gerektiren iki uzmanlık alanı veya sorumluluk bölgesi veya iki bölge” olarak anlaşılabilecek bir kavram ile ilişkilendirilmiştir. Bu bağlamda düşünülebilir.[455]

Marut (ماروت)[456]: Aynı şekilde Süleyman kavramını tarif eden kelimelerden biri olan “Marut” kelimesine ilişkin köken bilgisine ulaşılamamıştır. “Harut” kelimesi ile benzer şekilde “El-Melekeyni (الملكينِ) –çifte yetenek veya fonksiyon- kelimesi ile birlikte kullanılmaktadır. Buradan hareketle “harut” ve “marut” kavramlarının ihtiva ettikleri fonksiyonlar birbirlerini tamamlayıcı unsurlar olarak değerlendirilmelidir.[457].

Organize guruplar - Babil (ببابل)[458] : Organize faaliyet. Süreç veya uygulamaları işleten organize guruplar. Kurumsal organizasyon[459]

Kelimenin mitolojik “Babil şehri”ni ifade etmesi, gerek cümlenin yapısı ve gerekse anlam olarak mümkün değildir. Her şeyden önce kelime nekre ve “BA” ile birlikte kullanılmaktadır. Bir şeyin “nedensellik” ifade edebilmesi için, aktif, dinamik bir eylem veya fonksiyon sahibi olması gerekir. Bu şeyin neden olduğu bir süreç, olay veya olgu ifade etmesi gerekir.

El-ebabil (الابابيل)[460] : Tekil olmayan gruplar hâlinde, grup grup, küme küme “Babil” kelimesi bir küme olmalıdır.)

Metinde sadece tek bir yerde kullanılan kelimenin tamamen mitolojik varsayımlara göre anlamlandırıldığı tahmin edilmektedir. Yapısal olarak Arapça olmayan, başka bir dilden Arapçaya geçmiş bir kelime olmalıdır.

Opposition – Çıkar veya Karşıt Gruplar - El-Şeytan (الشّيطان)[461] : Süreç veya uygulamalara karşı oluşan cephe. Uygulamaları desteklemeyen çıkar gurupları veya karşıt guruplar.[462]

Süleyman - Kavramsal Analiz:

a.    Yapılan uygulamalar sebebiyle elde edilen bilgi ve deneyimlerin önemli sonuçlar ortaya koyduğu,[463]

b.    Havacılık ve sayısal sınırlama (bölge/konumlandırma) bilgisine sahip olduğu ve bu yolla verimlilik elde ettiği,[464]

c.     Bilimsel gelişmeler ve süreçlerden yararlanarak elde edilen sonuçların yeni ve bilimsel bir paradigma ortaya koyduğu ve buna bağlı olarak katma değer oluştuğu,[465]

d.    Doğal kaynaklardan etkin şekilde yararlandığı, istihdam yarattığı ve dolaşıma kazandırılmış değerler sebebiyle refah oluşturabildiği[466]

e.    Üretim alanlarının verimli kullanılması esasına dayalı olarak kültür üretimi (El-Hars - الحرث)[467] gibi nitelikli üretim mekanizmalarını içerdiği,

f.     Süreç veya uygulamaların pozitif sonuçlar ortaya koyması için zorlayıcı (Sahhara - سخّر)[468] niteliği haiz olduğu anlaşılabilmektedir.

g.    Teknolojiyi etkin ve verimli kullanabildiği,[469]

h.    Kaynakları veya girdileri bir araya getiren Üreten veya üretici (Helak - خلاق)[470] fonksiyon ifade ettiği,

i.      Sorumluluk bölgesinde farklı gruplar veya yöntemlerle deneysel uygulamalar yaptığı ve üretime katıldığı,[471]

Metinde anlatılan örneklemeler göz önüne alındığında, Süleyman’ın bilimsel süreçleri yönetmesi, buna göre geliştirdiği uygulamalar sayesinde uçan aygıtlar yapabilmesi, kültür üretimi gerçekleştirdiği ve çeşitli doğal süreçleri yönetebildiği veya dengeleyebildiği anlaşılmaktadır. Bütün bu süreçlerin faili olduğu, Davud ile birlikte gerçekleştirdiği bilimsel ve nitelikli uygulamalar sayesinde önemli kazanımlar ve katma değer elde ettiği de anlaşılmaktadır.

Uzmanlık ve bilimsel yöntemlerle faydanın nasıl çoğaltılacağı ve sürdürülebilir hâle getirileceği görülmektedir. Yine metindeki ifadelerden anlaşıldığına göre, uçan aygıtların, üretilmiş araçların “zekâ” sahibi olabildiği veya sesleri telaffuz edebildikleri yahut da aralarında kurulan bir iletişim sistemi ile haberleşebildikleri ve bu sayede açık bir katma değer ortaya çıktığı da anlaşılabilmektedir.

Aynı şekilde, Süleyman fonksiyonunun, bilimsel süreçleri iyi kullanması ve doğru uygulaması sonucunda, enerji ve bilgiyi birleştirmeyi başardığı anlaşılabilmektedir. Anlatılan hikâyede[472] görsel gerçekliğin aslında bir yanılsama olduğu açıktır.[473] Bunun fiziki bir transfer değil; holografik izdüşüm olduğu anlaşılmaktadır. Süleyman’ın Davud ile birlikte ifade edilmesi, çeşitli madenlerin veya metallerin de başarılı bir şekilde kullanılabildiği, enerji kaynaklarının faaliyete geçirildiği sonucunu doğurur.

Öyle anlaşılmaktadır ki sivilleşme/uygarlaşma süreci, teknoloji, bilim ve fonksiyonel süreçlerin bir ürünü olarak ortaya çıkmaktadır. Sadece bilginin yeterli olmadığı, yer altı ve üstü kaynaklarının doğru kullanılması ve katma değer üretecek şekilde kanalize edilmesi ile iktisadi/ekonomik gelişmeye paralel olarak uygarlaşmanın ve sivilleşmenin mümkün olduğu anlaşılmaktadır. Kavram, bir toplumun uygarlaşabilmesi için, kaynakları verimli kullanabilen ve üreten mekanizmalara sahip olması gerektiğini ifade eder.

l.      Davud (داود)[474] - Yaşam Bilimleri veya İktisadi Süreçler: Kelimenin DVD (دود) kökünden geldiği düşünülmektedir. Genel olarak yerde veya toprağın içinde yaşayan küçük canlılar veya organizmaları ifade eden bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda “madencilik” gibi yer altı kaynakları ile ilişkili bir fonksiyon veya “canlılık” fonksiyonu olarak düşünülebilir.

Davud - Kavram İlişkileri:

Uygulama Yetkisi – Bölgesel Sorumluluk - Tâlut (طالوت)[475]: Metindeki kullanım sebebiyle,  bilimsel süreçlerden elde edilen sonuçları uygulama sorumluluğunu üstlenen veya bölgesel uygulayıcı niteliğindeki bir mekanizma olmalıdır. Bu kavram, uygulama sorumluluğunu üstlenmiş kimselerin seçilim sonucu görevlendirildiklerinin de göstergesidir.[476]

Ez-zubur (الزّبرِ):[477] Kitaplar, yazılı metinler, kitap yazmak, kopya etmek, zubur kuvvetli adam anlamlarına verilmekle birlikte, köken anlamı ile çelişmektedir. Pratikte “frekans jeneratörü veya bunu harekete geçiren şey, Kumanda” anlamlarına da gelmektedir. Bu nedenle, enerji yönetimi, enerji kaynakları olarak anlaşılmalıdır. Kademeli Yükseliş – Konumlar - Semavat (السموات)[478]: Süreç veya uygulamaların kademeli olarak yükseltilmesi. Bilgi ve deneyime bağlı olarak yükseltme mekanizması. Konumlandırma veya derecelendirme.[479]

Enerji Kaynakları veya Potansiyel Enerji - Zebur (زبور)[480] : Süreç veya uygulamalara ait “enerji yönetimi” / “enerji kaynakları” veya “elektronik” sistemler.[481]

Zebur kavramı, sadece Davud ile ilişkilendirilmiş bir kavram olarak kullanılmaktadır. Dolayısıyla bu bir fonksiyon değil; tamamlayıcı unsur olmalıdır.

Yetki Gaspı – Dikta - Câlut (جالت)[482]: Metindeki tarife dayanarak, kavramın pozitif süreçleri desteklemeyen veya engellemeye çalışan oluşumları veya faaliyetleri kapsadığı anlaşılmaktadır. Bu bağlamda yetki gaspı şeklinde değerlendirilebilir.[483]

Çerçeve Bilgisi – Mantık - Mantiq (منطق)[484]: Süreç veya uygulamaların çerçevesinin belirlenmesi, kapsama alanı veya ölçülebilir nitelikteki erişim alanı.[485]

Mantık bilimi. Pozitif ve ölçülebilir süreçler. Kavram “Tayr” ile birlikte kullanıldığına göre, uçuş rotası, güzergâhı veya uçuş bölgesi olarak anlaşılmalıdır. Bu kavram, aynı zamanda uygulamaların tutarlı olması zorunluluğunu da ifade edecektir.

Hareket Mekanizması – Başlangıç veya Başlatma - El-Hamd (الحمد)[486]: Süreç veya uygulamaların belli bir amaca göre programlanarak uygulanması. Hedeflenen amacı gerçekleşmesini sağlayan süreç veya mekanizma. Başlangıcı sağlayan süreçler için gerekli koşulları oluşturan mekanizma[487]

Uçuş veya Havacılık - El-Tayr (الطّير)[488]: Havacılık veya yerçekimini yenebilen araçların geliştirilmesini sağlayan mekanizma. Havacılık veya uçuş bilimleri yahut mekanizması. Uçmaya yarayan mekanik araçlar veya bu araçların geliştirilmesini sağlayan mekanizma.[489]

Davud - Kavramsal Analiz:

a.    Diğer fonksiyonlardan farklı olarak, var olan veriler ve fiziki zemin üzerinde uygulama sorumluluğu taşıdığı,

b.    Kültür veya teknoloji üretim süreçlerini bildiği ve uyguladığı,[490]

c.     Bilimsel süreçlerden yararlanarak uzmanlaşma yoluyla toplam faydanın çoğaltılabildiği,[491]

d.    Metal ve maden işleme yoluyla teknoloji elde edebildiği ve ekonomik anlamda kullanabildiği,[492]

e.    Sermaye veya mal esasına dayalı ortaklık sisteminin verimli olmadığı ve çatışmaya neden olduğu,[493]

f.     Uçuş veya havacılık teknolojileri veya araçlarını geliştirdikleri ve sahip oldukları bilginin uygarlaşma için gerekli olduğu,[494]

g.    Davud ve Süleyman’ın iki yönetim, kural belirleyen veya etkin uygulamalar olduğu[495] anlaşılabilmektedir.

Metinde tarif edilen olaylar veya olgulara göre Davud, uygulamaya yönelik, uygarlaşma sürecinin son halkası olan iktisadi faaliyetlere yoğunlaşmış, üretim, dolaşım, tüketim ve uygulama niteliklerini ortaya koyan bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda kavram, toplumsal refahın elde edilmesi için gerekli olan son halka, yani yaşam bilimleri temelinde iktisadi süreçler olarak anlaşılabilir.

Varsayım için esas teşkil eden kavramlar ve bu kavramlarla ilişkili olan fonksiyonel diğer kavramlar, kısaca bu şekilde değerlendirilebilir. Öte yandan varsayımı destekleyen ve diğer fonksiyonel kavramlar da metot gereği şu şekilde değerlendirilmelidir:

Ul-il Eydi Vel-Ebsar (أولي الأيدي والأبصار)[496]- Birincil Gözlem ve Uygulama/Güç Mekanizmaları: Süreçler veya uygulamaların bilimsel araştırmalar sonucu elde edilen bilgi ve buna dayalı olarak üretilen enerji-teknoloji gibi her alanda gelişmeyi tetikleyen mekanizmaların üretilmesi, işletimi ve sürdürülebilir halde tutulması.[497]

Kullun Min-el Sabirin (كلّ مّن الصّابرين)[498]Olay/Oluşum Süreci: Sabredenlerin tümü, bir olay veya sürecin, planlama koşullarına veya doğal şartlarına uygun olarak gerçekleşme sürecini izleme, başlatılan bir hareketin sonuç vermesini bekleme.[499]

Kullen      Faddelna Alel-Alemin (كلّ فضّلنا على العالمين)[500]- Fonksiyonel Katma Değer: Bilimsel bilgi veya bilimsel yöntemler ile üretilmiş olan katma değer/faydaların tümü.[501]

Vahiy (وحي)[502] -  İçerik Bilgisi – Teorik Bilgi: Metinde farklı formlarda kullanılmaktadır. Pratikte kelimeye, bir şeyi bildirmek, yazılı bildirim veya ilham gibi anlamlar verilmektedir. Kelime köken itibariyle “içerik bilgisi” anlamına gelmektedir. Herhangi bir şeyin, bir olayın veya olgunun içeriğini, niteliğini, hareket veya fonksiyon bilgilerini içeren paket bilgi olarak anlaşılması gerekmektedir.

Konu bağlamında, Nuh, İbrahim, İsmail, ishak, Ya’kup, İsa, Eyyub, Yunus, Harun ve Süleyman ile ilişkilendirildiği anlaşılmaktadır. Öyleyse, içerik bilgisi, yani bilimsel bilgiyi kullanan veya üreten fonksiyonlar olmalıdır.

İta (اتي)[503] - Uygulama: Bilinen bir şeye –mesela suya- yol açmak, yolunu düzeltmek, hazırlamak anlamlarına gelen bir kavramdır. Bu bağlamda, “uygulama” olarak anlaşılması gerekir.

İnzal (انزل)[504] - Uygulanabilir Bilimsel Bilgi: Kelimenin aslı NZL (نزل)’dir. Pratikte bir şeyi indirgemek, fonksiyon veya niteliğini kaybetmeksizin tenzil etmek, fiyatı ucuzlatmak gibi anlamlara gelen bir kavramdır. Bu bağlamda bilgi, birikim veya bilimsel verilerin pratiğe aktarılması, uygulanabilir hâle getirilmesi anlamında değerlendirilmesi gereklidir.[505]

Konu bağlamında, İbrahim, İsmail, İshak, Ya’kup ile ilişkilendirildiği anlaşılmaktadır. Öyleyse bunlar, aynı zamanda standartları oluşturan veya uygulanabilir projeleri geliştiren fonksiyonlar olmalıdır.

Konu bağlamında; Musa, İsa, Davud ve Zebur ile ilişkilendirilmektedir. Dolayısıyla bu fonksiyonlar uygulama sorumluluğu da taşımaktadırlar. O hâlde, tüm fonksiyonlar, bilimsel araştırma-geliştirme süreçlerinden yararlanmaktadır. Fakat araştırma/teori fonksiyonları ile proje ve uygulama fonksiyonları birbirinden ayrılmaktadır. Kronolojik açıdan bakıldığında, bir toplumun uygarlaşması/sivilleşmesi için bilimsel süreçleri ihtiva eden tanım ve fonksiyonların kurumsal bir yapı içinde var olması zorunludur. Bu fonksiyonlar:

a.    Kurumsal mekanizma içerisinde, yönetilen/planlanan mekanizmalar olmalıdır.

b.    Teorik veya pratik bilgiler paylaşmaya açık olmalı, elde edilen bilgileri kurumsal düzeyde uygulanabilir hâle getirilmelidir.

c.     Uygulama süreci açısından;

                                      i.      Teorik bilgilerin elde edilmesi

                                     ii.      Uygulanabilir projelerin üretilmesi

                                   iii.      Uygulama ve dolaşım sürecinin yönetimi şeklinde sıralanmaktadır.

d.    Tüm süreçlerin nihai uygulama aşamasında “iktisadi faaliyet” hâline dönüştüğü ve toplam faydanın/verimliliğin artırılması yoluyla toplumsal refahın/uygarlaşmanın gerçekleşmesini amaçladığı da anlaşılabilmektedir. Öyleyse iktisadi süreçler, tüm toplumun uygarlaşmasının temelini oluşturacaktır.

Genel çerçeve itibâriyle:

a.       Nebi, bilgi akışı

b.      Resul, çekirdek toplum/profesyonel yapı

c.       Vahiy, yazılı bilgiye dayanma

d.      İnzal, indirgeme gerekliliği

e.      Muhsin, geliştirici, iyileştirici yapı

f.        Müslim, barışçıllık

g.       İlm, bilimsel süreçler

h.      İta, uygulamaya yönelik süreçler

i.        Muallim, bilgiyi aktarıcı, öğretici

j.        alih, uzlaşmacı gibi tamamen uygarlaşmayı hedefleyen pozitif nitelikler taşır.

Tüm süreçlerin açıklıkla yürütülmesi ve bilimsel sonuçlara göre hareket ediliyor olması da yine ortak nitelikler arasında yer almaktadır. Her fonksiyon kendi iç işleyişinde bağımsız; fakat diğer fonksiyonlarla da etkileşim içindedir.

Merkezi bir yapı içerisinde koordineli olarak yürütülen çalışmalardan elde edilen sonuçlar, diğer fonksiyonların kullanımına tahsis edilir. Böylelikle güçlü bir mekanizmanın oluşturulduğu ve bu mekanizmanın uygulamaya aktarılması yoluyla toplumsal refahın/uygarlaşmanın gerçekleştiği görülmektedir.

Varsayıma esas teşkil eden sayısal çerçeve ve bu sayısal çerçeve ile ilişkilendirilmiş olan kavramların tümü, teorik olarak toplumsal mekanizmalar içerisinde, uygarlaşmanın veya gelişmenin zeminini oluşturan bilimsel süreçler ve buna bağlı fonksiyonlardan oluşmaktadır. Kavram, olay ve olgular, mitolojik hikâyelerden bağımsız olarak ele alındığında, her birinin, günümüz dünyasında rasyonel ve anlaşılabilir karşılıklarının olduğu açıktır.

O hâlde her bir kavram, belli bir fonksiyonu ifade etmektedir. Her bir kavramın kurumsal ve bilimsel bir işlevi vardır. Bu bağlamda kavramlar, nitelik bakımından şu şekilde tasnif edilebilir:

FONKSİYON NİTELİKLERİ ANALİZİ

Teorik Bilgi

Pratik/Bilimsel Bilgi

Uygulama

Nuh

 

 

İbrahim

İbrahim

 

İsmail

İsmail

 

İshak

İshak

 

Ya’kup

Ya’kup

 

 

 

Musa

İsa

 

İsa

Eyyub

 

 

Yunus

 

 

Harun

 

 

Süleyman

 

 

 

 

Davud-Zebur

Metinde kullanılan ve “isim” olduğu düşünülen kavramların tümünün, metodolojik açıdan kelimelerin içerdiği anlam veya tanıma göre anlaşılması zorunlu olmaktadır. Çünkü evrensel bir metin olduğu iddiasında olan bir kaynağın, tarihsel olayları veya kişileri anlatıyor oluşu tutarlı ve rasyonel değildir. Geçmişin günümüz dünyasını tarif edemeyeceği, tarihsel olayların ilerlemeye değil; kısır döngüye neden olacağı açıktır. Öyleyse, varsayım kanıtlanmış; her kavramın bir fonksiyon/nitelikli süreç olduğu açıkça anlaşılmış olmaktadır.

Öte yandan, kavramsal ilişkiler göz önüne alındığında, bu kelimelerin veya kavramların, genel bilimsel süreçler veya bilim dalları içerisinde konumlandırılabildiği de görülebilmektedir. Teorik sonuç çerçevesinde varsayımın metin açısından kanıtlanmış olması, bize bu eşleştirmeyi yapma olanağı sağlamaktadır. Dolayısıyla kavramların metinde kullanımı ve ilişkili formasyonları nedeniyle bir kimseye ait isimler olamayacağı açıktır. Bu nedenle kelimelerin asli anlamlarının metindeki tanımlarına göre işlevsel hâle getirilmesi gereklidir.

Bu çalışmada, kavramların anlamları veya tanımlarından çok, varsayıma dayalı fonksiyonel işlerliğin geçerliliği esas alınmıştır. Dolayısıyla, fonksiyonların uygulamaya esas olacak nitelikte ele alınması ve düzenlenmesi ayrı bir çalışmanın konusu olmalıdır.

Bilimsel girdilerin veya bulguların belli bir merkezde/bilgi bankasında toplanarak merkezi yönetim/dağılım sistemine entegre edilmiş olması, sanayi/endüstri kollarının hızlı ve etkin bir şekilde kaynaklara ve bilgiye erişimini sağlanmış olacaktır. Demek ki, bilimsel çalışmaların asıl hedefi, üretimi desteklemektir. Metinde ifade edilen dokuz üretim grubu modern endüstri kollarından başka bir şey değildir:

1.       Besin Endüstrisi

2.       Dokuma ve giyim

3.       Kimya Endüstrisi

4.       Maden Endüstrisi

5.       Orman Ürünleri

6.       Makine Endüstrisi

7.       Elektrik/Elektronik (Teknoloji)

8.       İmar ve İnşaat (Taşa ve Toprağa Dayalı Endüstri)

9.       Tarım ve Hayvancılık

Öte yandan, metinde geçen bazı kelimelerin “mitolojik şahsiyetler”e benzer olması, metnin aynı hikâyeleri tekrar etmesini gerektirmez.  Zaten bilinen şeylerin yeniden ve tekraren anlatması tutarlı değildir. Kaldı ki, böyle bir anlatımın günümüz dünyasına kazandıracağı hiçbir şey yoktur. Metot bakımından, metnin muhatabı olan kimselerin, o metinden tutarlı, rasyonel ve işlevsel sonuçlar çıkarabilmesi gerekir. Bu da metnin her kelimeyi ve kavramı, her kelime ve kavramı, bilinçli şekilde, bir fonksiyona yönelik olarak kullanmasına bağlıdır. Bu çalışma, metodolojik gerekliliği de kanıtlamaktadır.

Bu metodolojik inceleme ile ulaşılan sonuç; bir toplumun ortaya çıkması, sivilleşmesi ve gelişmesi, ancak profesyonel fonksiyonların varlığına bağlıdır. Sivilleşme, uygarlaşma, üretme, yararlanma, seçenekleri çoğaltma ve ilerleme için gerekli olan ana unsurlar, toplumu var ederek onun ilerlemesini sağlayacak bilimsel ve fonksiyonel altyapının varlığı ile desteklenmelidir. Bir toplum, ancak kendi dinamikleri ile varlığını sürdürebilir. Bir toplumun, başka toplumlara ait dinamik veya fonksiyonlarla yaşaması mümkün değildir.

Sonuç olarak, isimler/kavramlar ile tarif edilen fonksiyonlar şu şekilde özetlenebilir:

X

SBT

FONKSİYON YÖNETİM MEKANİZMASI/PLANLAMA

1

Nuh

Teknoloji ve Doğa Bilimleri Fonksiyonu:

2

İbrahim

Ölçme-Değerlendirme/Araştırma-Geliştirme/İyileştirme Fonksiyonu

3

İsmail

Kurumsal Danışmanlık / Bilimsel Danışmanlık

4

İshak

Atık Yönetimi veya Uygulama Verimliliği

5

Ya’kup

İstatistik – Marjinal Fayda

6

Musa

Uygarlaştırma – Yaşam bilimleri

7

İsa

Uygulamalı bilimler veya Mühendislik

8

Eyyub

Toprak Bilimleri – Biyoloji

9

Yunus

Astrofizik veya Jeoloji

10

Harun

Yaşam Bilimleri – Uygarlaştırma

11

Süleyman

İktisadi Bilimler – Sivilleşme veya Uygarlaşma

12

Davud

Zebur

Yaşam Bilimleri veya İktisadi Süreçler

Enerji Kaynakları veya Potansiyel Enerji

Öte yandan yapılan varsayımların delillendirilmesi sonucunda bazı ilkeler de çıkarılabilmektedir:

a.    Rab kavramının her fonksiyon için farklı olduğu

b.    Her fonksiyonun ortak amacı “Müslim” yani barışık bir toplumun inşa edilmesi olduğu

c.     Her fonksiyonun, bilimsel süreçlere ve kaynaklara bağlı işlediği ve merkezi bir bilgi sistemi geliştirerek senkronize hâle getirdiği

d.    Her fonksiyonun birbiri ile etkileşim/geçişkenlik gösterdiği, yani birbirinden yararlandığı

e.    Her fonksiyonun profesyonel/müzmin mekanizmalar olduğu

f.     Her fonksiyonun kendi çerçevesi içerisinde “fazl” yani katma değer üretmek için kullanıldığı

g.    Her fonksiyonun, gerçekte fiziksel dünyada veya kâinatta var olan kaynaklardan yararlandığı

h.    Her fonksiyonun bilgiye dayalı bir aydınlanma/uyanış getirdiği

i.      Her fonksiyonun sosyal barışı destekleyen ama aynı zamanda uygarlaşma/kentleşme ve teknoloji altyapısını kullanarak yaşam konforu oluşturmayı hedef edindiği gibi, nitelikli bir çerçeve de ortaya çıkmaktadır.

Bu kavramlardan elde edilen bir başka sonuç ise uygarlaşmanın hukuki veya siyasi süreçlerle mümkün olmadığı, tam aksine, bilimsel ve teknik gelişmelere bağlı olduğudur. Eğer menfaat/çıkar yoksa çatışma da olmaz. Dolayısıyla hukuk da gerekli olmaz. Eğer bir yerde fayda üretiliyor ise, çıkarlar da söz konusu olacaktır. Bu da çatışmayı doğurur. Esas olan şey, çıkar paralelliği yaratarak çatışmayı yönlendirmektir. Doğal olan çatışmayı ortadan kaldırmak değil; var olan enerjiyi daha verimli ve pozitif bir mecraya kanalize etmektir. Çünkü asıl olan barış değil çatışmadır. Barış, fırsatların varlığına bağlıdır.

Bu noktada özellikle vurgulamamız gerekir ki evrensel metinler, evrensel paradigmayı tarif etmek zorundadırlar. Ancak bu paradigma, aynı zamanda bizim üzerinde yaşadığımız dünya koşullarında kullanılabilir, anlaşılabilir ve uygulanabilir nitelikte olmalıdır. Aksi hâlde, evrensel bir kaynağın bize bazı şeyler söylemesi pratikte hiçbir anlam taşımayacaktır. Çünkü bir evrensel metin, bize toplumun nasıl inşa edilebileceğinin ipuçlarını veriyor ise, bunun hangi yöntemlerle, hangi girdilerle veya parametreler ile mümkün olabileceğini de söylemelidir. Burada sözü edilen şey, metnin bizi en ince dataya kadar yönlendirmesi değil; temel ilkesel parametrelerin var olmasıdır. Eğer bu temel parametreler mevcutsa biz, sistem girdilerinin ne olduğunu anlayabilir ve buna göre bir sonuca ulaşabiliriz. Bu bağlamda, toplumsal mekanizmaların yeniden kurgulanması azami önem taşımaktadır.[506]

Süreç-Sonuç İlişkisi:

Süreçlerin ve uygulamaların planlanması, projelendirilmesi ve hayata geçirilmesi yeterli değildir. Sürdürülebilir bir yapının ortaya çıkabilmesi için sonuçların verimli ve kalıcı olması da gerekecektir. Planlı bir süreç sonunda ortaya çıkan sonuç, aynı zamanda yeni süreçlerin planlanmasını ve sürdürülmesini de gerekli hâle getirmeli, böylece nitelikli ve sürdürülebilir bir mekanizma ortaya çıkmalıdır.

Eğer, planlanan süreçlerin sonuçları ve bu sonuçlara bağlı yeni süreçlerin ortaya çıkması söz konusu değilse sürdürülebilir bir sistemden veya yapıdan söz edilemez. Makro yapılanmaların amacı, genel verimlilik ve uygulama planlamalarını yapmak ve uygulamaktır. Yani kaynakları değerlendirerek süreçlerin başlamasını sağlamaktır. Ancak makro düzenlemelerin sonuçlar üzerinde de etkisi olmalı ve sonuçların yeni makro/mikro süreçleri ortaya çıkarması gerekir. Metin bu konuda da açıklıkla önerilerini ortaya koymaktadır:

El-Ahiret (الاخرَة)[507] - Kurumsal Dizilim/Süreç: Belli bir sürecin ortaya çıkarması öngörülen sonuçlarının yeni bir durum açığa çıkarması. Yeni bir sürecin başlamasına neden olan son durum. Deneysel süreçlerden elde edilen seçilimli, sürdürülebilir durum ve buna bağlı ortaya çıkan yeni süreç veya süreçler.

Ahiret kavramı, bir son veya nihai sonuç olmadığı gibi, etkileri bakımından da nitelikli sonuçları vardır. Şöyle ki:

El-Yevm-ul Aher (اليوم الاخر)[508] - Döngüsel Etki: En son ortaya çıkan duruma göre yeni sürecin oluşması. Bir süreci tetikleyen nihai durum veya olay. En son verilere göre süreçlerin yönetilmesi. Günlük veya dönemsel değerlendirme.

Tekrar edilebilir süreçlerden dolayı ortaya çıkan sonuçlar da, benzerlikler gösterecek ve yaygın olacaktır. Günlük faaliyetlerin veya kararların bir sonraki aşamayı etkileme potansiyeli, sürecin işletilmesine etkisi oranında olacaktır.

Ed-dar-ul Ahiret (الدّار الاخرة - لدار الاخرة)[509] - Bölgesel Etki: Ortaya çıkan yeni durumun bölgesel etkileri olacaktır. Buna bağlı olarak süreçlerden doğan yeni durumların kendi koşullarında ve kendi bölgelerinde etkinliği söz konusudur.

El-millet-ul Ahiret (الملّة الاخرة)[510] - Toplumsal Etki: Ortaya çıkan yeni durumun belli bir topluluk üzerinde radikal etkileri vardır. Farklı ve yeni bir anlayış veya tarz üretmelidir.

Neş-El Ahiret (نَّشْئَ الاخرة)[511] - Yenileme Etkisi: Ortaya çıkan yeni durumun dönüştürücü, iyileştirici ve değiştirici etkileri olmalıdır. Hızlı, pratik ve etkin sonuçlar üretmelidir.

Aher (اخر)[512] - Deneysel Sonuç/Durum: Bir olayın veya eylemin doğurduğu başka bir olay veya durum, netice. Belli bir amaç ile işletilen süreçlerden elde edilen şey. Çıkarım veya dizilim sonucu.

El-Aher (الاخر)[513] - Kurumsal Süreçten/İşletme Sürecinden Doğan Durum: Bilimsel veya nitelikli işletilen süreçlerin sonucunda ortaya çıkan durum veya olay. Sürdürülebilir ve yönetilebilir sonuçlar.

El-uhra (الاخرى)[514] - Rekabet Yoluyla Gelişme Süreci: Bir sürece bağlı olarak ortaya çıkan yeni durumun ürettiği, yeni sürecin farklılaşması ile çoğalan ve birbiri ile rekabet edebilecek yeni süreçlerin oluşması, rekabetçi gelişim süreci

Ehhere (اخّر)[515] - Ertelenebilir/Göz Ardı Edilebilir Durum: Belli bir nedene ve pozitif tercihlere bağlı olarak ortaya çıkan yeni durumun doğurduğu süreçler içerisinde tercihe bağlı olarak bazılarının ertelenmesi veya işletilmemesi. Pozitif tercih sebebiyle ertelenmiş olan eylemsel durum veya süreç. Bilinçli bir seçim sonucunda geri bırakılan veya önceliği olmayan eylemsel süreçlerin tercih edilmemesi.

Ahiret, zamana bağlı bir durum değil; sürece bağlı gelişen bir durumdur. Süreç ne zaman tamamlanırsa, sonuçlar da o zaman ortaya çıkar. Bu açıdan kelimenin zıddı olarak anlaşılan “evvel” bunu karşılamaz. Çünkü “evvel” kelimesi zamana bağlı bir öncelik ifade eder. Sürece göre değil. Aslında kavram, gelecekte ortaya çıkacak olası bir durum veya sonucu ifade etmemektedir. En son meydana gelmiş olay veya durumun, ortaya çıkardığı sürece göre ifade edilme şeklidir. Yani aslında olup bitmiş durumu anlatan bir kavramdır. Çünkü marife kullanılmaktadır. Bu nedenle bilinen bir şeyi ifade etmesi gerekir.[516]

Gelecek henüz var olmadığına göre, geleceğe atıfla marife kullanılması mümkün olmaz. Ancak en son ortaya çıkan durum, herkes tarafından bilinen bir durumdur. Yeni süreçler için artık en son koşullar geçerli olacaktır. Metinde yaygın bir şekilde yer alan kavram, dinamik, eylemsel bir yapıda kullanılmakta ve tanımlanmaktadır. Bu da bize, kavramın kendiliğinden ortaya çıkmış veya statik bir sonuç olmadığını, eylemlere veya süreçlere/planlamaya bağlı olarak ortaya çıktığını gösterir.

Ahiret, süreklilik arzeden bir kavramdır. Sonuçlar tamamen sürecin nasıl işletildiğine bağlı olarak ortaya çıkar ve pozitif olabileceği gibi sürece bağlı olarak olumsuz da olabilir. Ortaya çıkan yeni durumun başka süreçlere ve sonuçlara neden olacağı açıktır.

El-Munteha (المنتهى)[517] - Maksimizasyon: Potansiyel kaynaklardan veya süreçlerde elde edilebilecek olan faydanın sürdürülebilir hâle getirilmesi, kullanım veya yararlanma süresinin çoğaltılması. Yararlanılabilecek azami sürenin kurumsal düzeyde belirlenmesi ve uygulanması. Maksimum yararlanma süresi, azami süre.

Sidret-ul Munteha (سدرة المنتهى)[518]- Prodüktivite: Potansiyel kaynakların veya süreçlerin olası verimliliklerinin azami ölçüde belirlendiği veya verimlilik planlamasının yapıldığı kurumsal mekanizma. Belli bir sürecin sonucunda ortaya çıkan yeni durumdan olası  azami verimliliğin elde edilmesi.

İntiha (انتهى)[519]- Rasyonel Belirsizlik:  Bir şeyin üreticisi veya uygulayıcısı tarafından belirlenmiş olan ve etkin olacağı öngörülen sürenin sona ermesi. Kullanım dışı kalması veya fonksiyonlarının öngörülemiyor hâle gelmesi. Raf ömrü veya kullanım süresinin dolması. Bir şeyin öngörülebilen en uç noktası. Bitiş çizgisi veya zamanı. Üreticisi tarafından belirlenmiş olan garanti süresinin sona ermesi. Bir ürünün kullanım dışı bırakılması. Sonlandırma. Verimsiz olan bir şeyin kullanımdan veya üretimden kaldırılması.

Neha (نهى)[520] - Devre Dışı Bırakma: Verimsiz veya verimsizliğe neden olması muhtemel bir şey, fonksiyon veya sürecin devre dışı bırakılması. Gereksiz uygulamalardan kaçınma, zaman kaybını önleme. Yerleşik bir uygulamanın verimsiz veya fonksiyonsuz kalması sebebiyle devre dışı bırakılması, sonlandırma.

Tenha (تنهى)[521] - Sonlandırılmış: Bir süreç veya durumun zararlı yahut verimsiz etkileri sebebiyle sonlandırılması. Üretimden kaldırılması. Üretimden/ uygulamadan kaldırılmış veya fonksiyonu izale edilmiş olan şey.

Pozitif dönüşüm sürecinde olası zararlı etkilerin tespit edilmesi ve giderilmesi. Verimsizliği önleyici faaliyet veya uygulama.[522] Birbirini etkileyen süreç veya uygulamaların zararlı veya işlevsiz fonksiyonlarının giderilmesi.

Muntehu (منته)[523] - Eskimiş/Modası Geçmiş – Verimsizleşmiş: Bir süreç, uygulama veya fonksiyonun eski, verimsiz veya artık kullanımından fayda elde edilemeyecek halde olması. İşe yaramayan, fonksiyonunu kaybetmiş şey.

Eskimiş, verimsizleşmiş bir şeyin yeniden değerlendirilmesi ve ona yeniden fonksiyon kazandırılabilmesi için kullanımının sona erdirilmesi. Tedavülden kaldırma (darphane uygulaması).

En-Nehy (النهى)[524] - Zaman Aşımı: Bir şeyin kullanım ömrünün sona ermesi. Önceden planlanmış ve belirlenmiş olan verimli sürenin dolması. Bir şeyin kullanılarak tüketilmesi. Bilimsel gereklilik veya pozitif tercihlere bağlı olarak belirlenmiş olan kullanım süresinin sona ermesi.

El-munker (المنكر)[525] - Belirsizlik: Mevcut kaynakların veya yeni ortaya çıkmış olan bir potansiyelin verimliliğinin bilinmemesi, belirsiz olan süreçlerin varlığı ve buna bağlı olarak verimsizliğin ortaya çıkması. Planlı bir süreç sonucunda ortaya çıkan yeni durumun meydana getirdiği belirsizlik.

Potansiyel veya fonksiyonları var olmasına karşın henüz bunların tespit edilememiş olması durumu. Henüz tanımlanmamış süreçler/koşullar veya standartlar. Bilgi veya yeterliliğe sahip olduğu hâlde, bunlardan yararlanmayı reddetmek. Sıra dışı veya hoş karşılanmayan şey.

Munker (منكر)[526] -  Yasadışı: Bir nesneyi tanımamak, yadsımak veya beğenmemek suretiyle değiştirip tanınmaz hâle getirmek. Standart süreç, durum veya eşyayı tanınmaz hâle getiren kimse. Eşyayı veya süreci bilgisice değiştirmek suretiyle verimsizleştirmek. Kural, koşul veya potansiyeli tanımama, reddetme. Rasyonel bir olayı veya süreci görmezden gelen kimse.

Nekre (نكر)[527] - Tanımsız: Bir şeyin şeklini değiştirip tanınmayacak veya bilinemeyecek hâle getirmek. Muğlâklaştırmak, belirsiz hale getirmek. Verimlilik olasılığı bulunan bir potansiyelin veya kaynağın göz ardı edilmesi.

Bir süreç veya şeyin, bir nesnenin bilinmez oluşu. Bir şeyi tanımlayamamak veya süreç veya koşullarının bilinmez oluşu. Belirsizliğin getirdiği zorlu veya sıkıntılı durum.

Nekkir (نكّر)[528] - Standart Dışı: Bir şeyin, olay veya sürecin standart koşullarını veya fonksiyonlarını fiili olarak değiştirmek, tanınmaz hale getirerek verimsizleştirmek veya belirsizleştirmek. Standart dışına çıkarılmış durum veya süreç. Belirsizleştirilmiş nesne.

Nekiyr (نكير)[529] - Olumsuz Müdahale: Bir şeyi, standartlarından uzaklaştırmak veya bağlamından koparmak suretiyle işlevsizleştirmek. Standart süreçleri veya koşulları tanımama, başkalarının yetkisini kabul etmeyip reddetme. Bilinçli bir müdahale sonucunda belirli veya verimli bir durum veya süreci işlevsiz hale getirme.

El-Ma’ruf (المعروف)[530] - Yönetilebilir Süreç: Verimliliği, niteliği veya fonksiyonu belirlenmiş olan şey. Kaynakların veya süreçlerin potansiyelinin değerlendirilerek verimliliğinin veya elde edilecek faydanın belirlenmesi. Potansiyeli veya verimliliği belli olan süreç veya durum. Yönetilebilir süreçler.

Kaynağı belli olsun veya olmasın, bir sürecin veya durumun açık ve anlaşılır bir şekilde yürütülmesi. Var olan potansiyelin veya verimli bir sürecin göz ardı edilmeyerek, herkesin yararlanabileceği hale getirilmesi. Yönetilebilir süreçlerin anlaşılır ve açık bir şekilde işletilmesi. İktisadi süreçler de böyledir. Tüm süreç öngörülebilir, planlanabilir ve anlaşılabilir olmalıdır. Gerçekte conventional uygulamalardan farklı olarak iktisatta tahminlere yer yoktur.

Bi-Ma’ruf (بمعروف)[531] - Sözleşme Süreci: Bir şeyin veya durumun, belli bir kural veya sözleşmeye bağlı olarak gelişmesi veya yönetilmesi. Kuralları veya koşulları önceden belli olan veya bilinen süreçlerin bilinen kurallara veya koşullara göre değerlendirilmesi. Sözleşmeye veya yazılı akitlere dayalı süreç veya durum.

Pratik uygulaması olan veya zaten uygulama şekli ve yöntemi bilinen özel veya genel süreçlerin veya durumların zaten belli olan koşullara/kurallara veya süreçlere göre değerlendirilmesi/ölçülmesi.

Urf (عرف)[532] - Standart Durum: Bir olay veya durumun, bir eşyanın veya fiilin, bilinen, standart, zaten doğal hâliyle olup bitmesi, üretimi veya gerçekleşmesi. Bilinen, herhangi bir düzenlemeye ihtiyaç olmadan öngörülebilen, ölçülebilen veya yararlanılması mümkün olan olay, durum veya şey.

Arafat (عرفات) - Bilinirlik: Bilinmesi mümkün olan, herkesçe anlaşılabilen veya kendiliğinden belli olan şey, yer veya nokta. Ölçülebilir ve anlaşılabilir koordinat. Buluşma noktası veya tarif edilebilir nitelikte açıkta olan şey.

Genel olarak, Ma’ruf olan bir şeyin belli bir planlama ile işletilmesi gerektiği, kavramın ortaya koyduğu açık bir sonuçtur. Kurumsal manada, bir sürecin veya potansiyelin açığa çıkarılması, ancak halkın yaygın ve etkin bir şekilde ondan pozitif yarar sağlaması amacını taşır.

Nehiy ise bir yasaklama değil, bir potansiyelin zamanında kullanılmaması veya mevcut bir sürecin verimli olabileceği maksimum sürede faydalanılarak artık işlevsiz hale gelmesini ifade eder. Her ürünün bir kullanım süresi vardır. Bu süre içerisinde tüketilmesi zorunludur. Eğer bu süre içerisinde tüketilmez ise, artık ondan elde edilmesi gereken fayda elde edilemez hale gelir. Bozulur veya işlevini/fonksiyonunu kaybeder.

Munker ise, Bir potansiyelden veya durumdan yararlanılması gereken süre içerisinde yararlanılmayıp belirsiz ve tanımsız bırakmaktır. Bir potansiyel göz ardı edildiğinde veya üretilmiş olan bir ürün stoklanarak kullanıma tahsis edilmediğinde belirsiz hale gelecek, ondan elde edilmesi muhtemel fayda işlevsiz kalacaktır.

Şu halde, makro yapılanmanın mikrodaki görünümü ve bütün süreçlerin ilkesel ve potansiyel çerçevesi de ortaya çıkmış olmaktadır. Kısıtlayıcı değil, çoğaltıcı, verimliliği öngören ama ötelemeyen, toplumsal faydayı maksimize etmeyi amaçlayan bir yapı ortaya çıkacaktır. Tüm kurum ve kuralları ile gerek planlama gerekse süreç yönetiminin nasıllığına ilişkin rasyonel bir şablon ortaya çıkmaktadır. Bundan sonra, iktisadi yapılanmanın hangi düzlemde yapılması gerektiğini anlamak ve kurumsal yapılanmayı gerçekleştirmek de mümkün hale gelecektir.

Buna göre genel sistem şeması sınırlı olmamakla birlikte şu şekilde ortaya çıkar:

*Toplumsal mekanizmalar, basit sistem yapısı

Toplumsal kurumların yapısal konumlandırması yapıldıktan sonra iktisadi yönetim sisteminin neden bağımsız olması gerektiği de daha net anlaşılacaktır. Bize göre devlet denilen aygıt, toplumun sosyal hizmetlerini karşılayan organizasyondan başka bir şey değildir. Ancak biz bu çalışmada, devleti kurumlar olarak ayırmak yerine iktisadi yönetim sisteminin dışında olanları devlet olarak değerlendirmeyi, hem konumuz olmaması hem de teori çalışmasını kolaylaştırması açısından tercih ettik.[533] Çünkü sistem nasıl algılanırsa algılansın bir yönetim, koordinasyon veya uygulama boşluğu yoktur.

Özellikle belirtmemiz gerekir ki bu sistemde, konvansiyonel anlamda kurumsal başkanlık mekanizmasını çağrıştırıyor olmakla birlikte seçimle işbaşına gelen bir “başkan” yoktur. Bunun yerine seçilime dayalı başkanlık/liderlik söz konusudur. Ancak bu, şimdilik bizim konumuz değildir. Bu sistemsel perspektifi belirledikten sonra zekât kavramını kurumsal düzlemde konumlandırmamız mümkün olacaktır.

Metnin ortaya koyduğu kurumsal mekanizmalar ve merkezi seçici (selective) bir yapı sebebiyle ekonomiye tam müdahalenin söz konusu olduğu zannedilebilir. Ancak merkezi planlamanın varlığı ve seçilim yoluyla işletiliyor olması, sadece bilgi ve profesyonellik zorunluluğu sebebiyledir. Çünkü kurumlar halkın yöneticileri değildirler. Aslında halkı yöneten kimse yoktur. Tüm toplumsal mekanizmalar, kendi yönetimsel kurallarını belirler ve buna göre hareket eder.

Yani her kurum, kendi yasalarını yapar. Ancak yasalar halk için değil, kurumun işleyişi içindir. Halkın yasalar ile olan ilişkisi, kurumlardan hizmet aldığı müddetçe söz konusudur. Yani birey, hangi kurumdan hizmet alıyor ise o kurumun kurallarına göre hareket eder. Bundan başka yasallığın bireyi veya halkı bağlayıcı herhangi bir yanı yoktur. Birey veya halk, tamamen özgürdürler. Temel haklar veya doğal haklar, zaten tanımlanmıştır ve bunların hangi mekanizmalar tarafından karşılanacağı da belirlenmiştir. Dolayısıyla bireylerin hakları da garanti altına alınmıştır. Bu noktada da herhangi bir boşluk söz konusu değildir.

Sonuç olarak, kurumsal yapılanma ve buna bağlı olarak bilimsel veya teknik mekanizmaların veya mühendislik gibi uygulayıcı mekanizmaların varlığı zorunlu olmakla birlikte, bizim burada bu kavramları tarif etmemizin temel gayesi, iktisadi yönetim sisteminin de bir kurumsal mekanizma olması ve sadece bir kurum olarak bir anlam taşımayacağı gerçeğinden hareketle, toplumsal mekanizmaları besleyen, destekleyen, bilgi akışı, donanım veya girdi sağlayan fonksiyonların varlığını kanıtlamayı hedeflemektedir. Böylece sistem yapısı desteksiz kalmayacaktır. İktisadi Yönetim Sistemi, sadece makro organizasyon ile sınırlı değildir. Sistemi besleyen, uygulayıcı ve destekleyici mekanizmalar da vardır. Dolayısıyla sistem paradigmasını kurgulamak mümkün hale gelmektedir.

Ancak gerçekçi de olmamız gerekir. Bir sistemi ilkesel olarak kurgularken, o sistemin nasıl işlemesi gerektiğini de ilkelere bağlamak gerekir. Yani tutarlı bir neden-süreç-sonuç ilişkisi geliştirmek gerekir. Elbette bütün sistemler “insan”ı hedefleyen ve pratikte toplumsal mekanizmaların işletilmesi amacını taşıyan mekanizmalar olacaktır. Yani doğal olarak insan unsurunu içerecektir. Bu noktada sistemi işletecek olanların insan olması, bunların nasıl göreve gelecekleri, nasıl seçilecekleri, nasıl karar alacakları, kimlerin seçeceği, kararları kimlerin vereceği gibi sorular ortaya çıkacaktır. Görevli olanlar, uzman olan kimseler sistem içerisinde görevler için tanımlanmış olan nitelikleri haiz olmaları halinde görev alacaklardır. Aslında kendi kendilerini göreve getireceklerdir. Elbette bir seçilim olacaktır ve uzmanlığın aşamalarını tescil eden, belirleyen veya test eden mekanizmalar da sistemde kurgulanmış olmalıdır. Ancak halkın hakkında bilgi sahibi olmadığı bir konuda karar vermesini beklemek her halde anlamlı değildir.

 

 

 

 

 

 

 

[1] Baqara: 22, Fussilet: 10.

[2] Micros; küçük, az ince anlamına gelen yunanca kelime.

[3] Prof. Dr. Erdem M. Ünsal, Mikro İktisat ve Makro İktisat, http://www.ekodialog.com/konular/mik_mak_ikt.html” (Erişim Tarihi: 25.10. 2015).

[4] Baqara: 236, Ahzab: 38, Hicr: 21, Taha: 40, Muminun: 18, Şura: 27, Zuhruf: 11, Kamer: 49, Rad: 17, Sebe: 13.

[5] Rad: 26, Nahl: 75, 76, İsra: 30, Kasas: 82, Ankebut: 62, Rum: 37, Sebe: 36, 39, Zumer: 52, Şura: 12, Beled: 5.

[6] Baqara: 264, İbrahim: 18, Hadid: 29.

[7] Fecr : 16.

[8] Murselat: 22, 23.

[9] Enam: 91, Hac: 74, Zumer: 67.

[10] Kamer: 12, Talak: 7.

[11] Enam: 91, Hac: 74, Zumer: 67, Müddesir: 20.

[12] Maide: 34, Fetih: 21, Sebe: 11.

[13] Yunus: 5, Furkan: 2, Abese: 19.

[14] İnsan: 16, Furkan: 2, İnsan: 16.

[15] Fussilet: 10, Muddesir: 18, 19, 20, Ala: 3.

[16] Hicr: 60, Sebe: 18, Vakıa: 60, Neml: 57.

[17] Muzzemmil: 20.

[18] Enam: 96, Yasin: 38, Fussilet: 12.

[19] Talak: 3, Kadir: 1.

[20] Qadren (قدرا) Kelime olarak Qdr (قدر) kökünden türemiştir; nicelik, muayyen miktar, nitelik veya niceliksel olarak takdir etmek anlamlarına gelen bir kelimedir. Kavramsal olarak ise, olayların, süreçlerin veya üretimin nicelik olarak önceden belirlenmiş olan programa göre standart/temel ve nitelikli gerçekleşme aşamalarının tümünü ifade eder

[21] Rad: 8, Secde: 5, Mearic: 4

[22] Miktar (المقدار) kelime olarak Qdr (قدر) kökünden türemiştir. Temelde aynı şeydir. Kelime olarak, miktar, muayyen ölçü, zaman, süre anlamına gelen bir kelimedir. Kavram olarak, temel pozitif süreçlerin ölçülebilir olması gereğini ifade eder.

[23] Baqara: 27, 106, 109, 148, 259, 284, Al-i İmran: 26, 29, 165, 189, Maide: 17, 120, Enam: 17, Enfal: 41, Tevbe: 39, Hud: 4, Nahl: 70, 77, Hac: 6, 39, vd.

[24] Qadiyr (قدير) yine QDR kelimesinin bir türevi ve Kelime olarak güçlü, yetenekli, becerikli gibi anlamlara gelmektedir. Kavramsal olarak, bir işin temel/çekirdek olasılığını ifade eder

[25] Enam: 37, 65, İsra: 99, Yasin: 81, Ahkaf: 33, Kıyamet: 40, Tarık: 8, Yasin: 24.

[26] Kâdir (قادر) aynı şekilde QDR kökünün türevi ve kelime itibariyle, bir şeye güç yetiren, ölçebilen veya bir işi yapabilecek nitelikte olan anlamlarına gelir. Kavramsal olarak ise, makro planlama organını ifade eder. Metin bu kavramı hem bireysel çerçevede, hem de kurumsal düzlemde ifade etmektedir. Bu nedenle, kurumsal bir planlama organınının çeşitli düzeylerde uzmanlık derecelendirmesine göre planlamayı yapması gerekir

[27] Muminun: 8, 95, Mearic: 40, Murselat: 23, Kalem: 25, Kıyamet: 4.

[28] Ahzab: 38.

[29] Zuhruf: 42, Kamer: 42, 55.

[30] Muktedir (مقتدر), QDR kökünden türemiş olup, Kelime olarak bir işi yapmaya gücü yeten, bir konuya veya olaya hâkim olan kimse anlamına gelmektedir. Ancak kavramsal açıdan, planlayıcılık, planlama ve uygulama yeterliliğinin varlığı ve potansiyel kaynakların işler durumda olmasını ifade etmektedir

[31] Baqara: 117, 210, Al-i İmran: 47, Enam: 2, 8, 58, 60, Enfal: 42, 44, Yunus: 11, 19, 47, 54, 93, Hud: 44, 110 vd.

[32] Enam: 2, İsra: 99, Mumin: 67, Hicr: 5, Muminun: 43, Munafikun: 11 vd.

[33] Âraf: 34, 185, Yunus: 11, 49, Nahl: 61, Fatır: 45.

[34] Kasas: 28, Fatır: 45, Yunus: 11, 49, Nahl: 61.

[35] Al-i İmran: 145, Murselat: 12.

[36] Enam: 2, İsra: 99, Mümin: 67, Hicr: 5, Muminun: 43, Munaafikun: 11.

[37] Baqara: 202, 214, 273, Al-i İmran: 78, 142, 180, 188, 199, Yunus: 5, Rad: 18, 21, 41,  Enam: 52, 69, 96, Tevbe: 16, 129, Mumunin: 55, 115, Furkan: 44, Neml: 88, Rahman: 5, İnşikak: 8.

[38] Enam: 69, Gasiye: 26, Sad: 39.

[39] İsra: 12, 14.

[40] Hakka: 20, 26.

[41] Baqara: 284, İnşikak: 8.

[42] Al-i İmran: 159, Şura: 42/ 38.

[43] Baqara: 254, 275, Tevbe: 111, İbrahim: 31, İsra: 69, Hac: 40, Nur: 37, Cuma: 9.

[44] Baqara: 282, Tevbe: 111, Fetih: 10, 18, Mumtehine: 12.

[45] Baqara: 132, 247,  Al-I İmran: 42, Sad: 47, Fatır: 32, Saffat: 153.

[46] Enam: 87, Âraf: 203, Nahl: 121, Meryem: 58, Taha: 122, Hac: 78, Kalem: 50.

[47] Al-i İmran: 140, Hasr: 7.

[48] Türk Dil Kurumu sözlüğü, 2005, s.514

[49] Haşr: 7.

[50] Referans metinde kullanılan Salât - الصّلاة  kavramı ile bir ibadet olarak algılanan “namaz” aynı şey değildir. Bu uygulamanın (namaz) metinde bir karşılığı yoktur.

[51] Al-i İmran: 37-41

[52] Bknz. Ahmed b. Fâris b. Zekeriyyâ, Mu‘cemu Mekâyîsi’l-Luğa, Üçüncü Baskı, Mısır 1390/1970, III, 300-301; a.mlf., Mücmelu’l-Luğa (nşr. Züheyr ‘Abdulmuhsin Sultan), Beyrut 1406/1986, II, 538; Râğıb el-Isfahânî, Mufredâtu Elfâzi’l-Kur’ân (nşr. Safvân ‘Adnân Dâvûdî), İkinci Baskı, Beyrut 1418/1997, s. 490-492; İbn Manzûr, Lisânu’l-‘Arab, Beyrut 1410/1990, XIV, 464 vd.; Cemâluddîn Ebu’l-Ferec ‘Abdurrahmân b. el.Cevzî, Nüzhetu’l-A‘yuni’n-Nevâzir fî ‘İlmi’l-Vucûh ve’nezâir (nşr. Muhammed ‘Abdulkerîm Kâzın er-Râdî), Üçüncü Baskı, Beyrut 1407/1987, s. 393-394; es-Semîn, Ebu’l-‘Abbâs Şihâbuddîn Ahmed b. Yûsuf, ‘Umdetu’l-Huffâz fî Tefsîri Eşrefi’l-Elfâz, İstanbul 1407/1987, s. 298-299; Muhammed b. Ebî Bekr b. ‘Abdilkâdir er-Râzî, Muhtâru’s-Sıhâh, Mısır 1369/1950, s. 392; Muhammed el-Feyyûmî, el-Misbâhu’l-Munîr, Mısır 1315, I, 157; Asım Efendi, Mütercim, Kâmûs Tercemesi, İstanbul 1305, IV, 1041-2; el-Ma’lûf, Lewis, el-Muncid fi’l-Luğa, Beyrut,

[53] Mearic: 22, Muddesir: 43, Maun: 4.

[54] Akadça (lišānum akkadītum): Sami dillerine ait eski Mezopotamya’da, özellikle Asur ve Babil imparatorluklarında kullanılan dil. Mezopotamya’da MÖ 3000 - 1000 yılları arasında konuşulan ölü bir Sami dilidir. MÖ 2350'li yıllarda Akad’ların Sümer kentlerini ele geçirmelerinden sonra bölgede Sümer dilinin yerini aldı. Akad dili, Babil lehçesi ve Asur lehçesi olarak ikiye ayrılır. MÖ 7. yüzyıldan itibaren Aramice, Akadçanın yerini almaya başlamıştır.

[55] “http://www.assyrianlanguages.org/akkadian/index_en.php”, (Erişim Tarihi: 27.11.2014).

[56] Arapça, Afro-Asyatik (Hamito-Semitik)'dillerin alt grubundaki Semitik dil ailesine mensuptur.

[57] TDV, Islam Ansiklopedisi, “Dahil” maddesi, s. 412

[58] Kıyame: 31,32.

[59] Nisa: 90, Maide: 58, Tevbe: 11. 

[60] Kelimenin aslı Qvm (قوم)’dir. Bir ağacın gövdesi, omurga ifade eden bir kavramdır. Dik duran veya dik durmayı sağlayan şey. Bu bağlamda Eqm (أقم) muhatabının hemen uygulaması gereken bir anlam kazanır. Muhatap olanlara hemen doğrultmak, dikleştirmek, omurgayı oluşturmak, çekirdek gövdeyi oluşturmak emredilmiş olmaktadır. Kelime olarak İleri almak, öne geçirmek, bir şeyi diğerine yaklaştırmak, düzeltmek, doğrultmak, paha kesmek gibi anlamlara gelmektedir.

[61] “Şuub”, “Kabail”, “Millet”, “Ümmet” vd.

[62] Maide: 12, 55, Tevbe: 54, 71, 99, Hud: 81, Hac: 78, Nur: 56, Ahzab: 33, Mucadele: 8, 13.

[63] Resul (رسول) : Kelime anlamı itibariyle “sürü” demektir. Bir arada olan, birlikte hareket eden sürüyü anlatan kelimedir. Metinde de farklı formlarda kullanılmasına rağmen, temel anlam itibariyle “topluluk” anlamına gelecek şekilde kullanılmaktadır. Bu nedenle, Resul kelimesinden anlaşılması gereken şey, bir lider veya peygamber değil, bir topluluk, organize olmuş bir topluluk olmalıdır. Metodoloji açısından “resul” kelimesine yüklenen “elçi, haberci” gibi anlamlar, mümkün değildir. Çünkü metin bu manaya gelen başka kelimeleri zaten kullanmaktadır. Örneğin “sefir” gibi. Dolayısıyla resul, orjinal anlamıyla anlaşılmalıdır.

[64] Baqara: 177, Ahzab: 56.

[65] Nebi (النّبى), Kelime olarak, “genişçe yolları olan yüksekçe yer” anlamına gelen bir kavramdır. Yani bir network ağının merkezi veya yolların birleştiği noktaya “nebi” denir. Bu bağlamda “nebi” haber merkezi veya bilgi merkezi anlamına gelir. Nebi, gerçekte bir kimse değildir. Ama Haber veren veya haber edinilen kimselere de nebi denmiştir.

[66] Baqara: 43, 125, Al-i İmran: 43, Hac: 26, 77, Fetih: 29, Murselat: 48.

[67] Baqara: 125, Hac: 26.

[68] Baqara: 3, 43, Al-i İmran: 43.

[69] Tevbe: 112, Maide: 55.

[70] Murselat: 48.

[71] Hucurat: 15, Enfal: 2, 3, 4, 74, Tevbe: 71, 72, Tevbe: 111, Ahzab: 23.

[72] Baqara: 153, 177, 277, Nisa: 43, 103, 162, Maide: 6, 12, 55, 106, Tevbe: 18, Tevbe: 71, 99, İbrahim: 31, Nur: 58, Cuma: 9.

[73] Al-i İmran: 7, Nisa: 162.

[74] Baqara: 34, 58, 144, 149, 150, 191, 196, 217,  Al-i İmran: 43, 113, Nisa: 102, Âraf: 11, 12, 161, 206, Yusuf: 100, Rad: 15, Hicr: 30, 33, Nahl: 48, 49, İsra: 61, 107,  Kehf: 50, Meryem: 58, Taha: 70, 116, Hac: 18, 77, Furkan: 60, 64, Neml: 24, 25, Secde: 15, Sad: 73, 75, Fussilet: 37, Fetih: 29, Necm: 62, Rahman: 6, İnsan : 26, İnşikak: 21, Alak: 19.

[75] Nisa: 102, 154.

[76] Baqara: 34, Âraf: 11, 12.

[77] Âraf: 29,31, Tevbe: 18, Baqara:  144, 149, 150, 187, 191, 196, 217  vd.

[78] Nisa: 154.

[79] Âraf: 29, 206.

[80] Âraf: 29, Yusuf: 100.

[81] Fetih: 29.

[82] Âraf: 206.

[83] Araf: 161.

[84] İsra: 107.

[85] Hac: 77.

[86] Maide: 55, Ahzab: 33, Nur: 56.

[87] Baqara: 110, Nisa: 103, Âraf: 170, Tevbe: 11, 103, Rad: 21, Beyyine: 5.

[88] Lokman: 4, Neml: 3.

[89] Baqara: 3, 177, Fatır: 29, Lokman: 17, Hac: 35.

[90] Mucadele: 13 Ahzab: 56, Fatır: 18.

[91] Şura: 38.

[92] Maide: 106, Tevbe: 71, Nisa: 102, Muzzemmil: 20.

[93] Baqara: 238, Hud: 114, İsra: 78, Nur: 58.

[94] Hac: 40, 41, 78.

[95] Baqara: 45, 153, Âraf: 170, Hac: 35.

[96] Baqara: 157, Nur: 56.

[97] Baqara: 177, Tevbe: 11.

[98] Nisa: 103, Rad: 21, 22, İbrahim: 37, Meryem: 55, Fatır: 18, 29, Beyyine: 5.

[99] Baqara: 177, 277, Rad: 22, İbrahim: 31, Lokman: 4.

[100] Baqara: 110, Hac: 41, Neml: 3, Şura: 38.

[101] Nisa: 102, 103, Hac: 78, Nur 24/ 37.

[102] Muminun: 9.

[103] Tevbe: 71, Tevbe: 103, Ahzab: 56.

[104] Kaf: 18.

[105] İsra: 110.

[106] Al-i İmran: 39.

[107] Kaf: 16, Meryem: 59.

[108] Munafikun: 3.

[109] Baqara: 242, Kaf: 17, Rad: 11, Mutaffifin: 7, 8, 9.

[110] Kaf: 18, İnfitar: 10, 11, 12, Hadid: 22, Hac: 70, Sebe: 3.

[111] Müddesir: 43.

[112] Mu’minun: 2.

[113] Ahzab: 56.

[114] İsra: 78.

[115] Nisa: 103, Hud: 114.

[116] Al-i İmran: 39.

[117] Marife: Özel isim, harf-I tarif ile belirlenen ve belli bir nesneye veya kimseye ait olarak bilinen bir isim olduğu anlamamızı sağlayan ifade şekli.

[118] Baqara 60, Araf 160 ve Maide 12. Ayetlerde ifade edilen, Konuya esas olan ve kur’an da parçalı şekilde detaylandırılarak anlatılan hikaye geleneksel anlamda “kayadan su fışkırma mucizesi” şeklinde Tevrat ve incile dayalı bir peygamber kıssası olarak anlaşılmıştır. Bu anlama şekli metot bakımından doğru değildir ve tamamen mitolojik hikayelere dayanmaktadır.

[119] Araf: 160.

[120] Baqara: 60.

[121] Araf: 160.

[122] Baqara: 27, 166, Al-i İmran: 127, Maide: 33, 38, Enam: 45, 94, Âraf: 72, 124, 160, 168, Enfal: 7, Tevbe: 110, 121, Yunus: 27, Hud: 81, Yusuf: 31, 50, Rad: 4, 25, 31, Hicr: 65, Taha: 71, Enbiya: 93, Hac: 15, 19, Muminun: 53, Şuara: 49, Ankebut: 29, Muhammed: 15, 22, Haşr: 5, Hakka: 46.

[123] Yusuf : 31

[124] Baqara: 54, 60, 67, 118, 164, 230, 238, 250, 258, 264, 275, 282, 286 vd. Metinde kök ve türev olarak toplam 378 ayette kullanılmaktadır.

[125]   قَامَ  :          Ayağa kalkmak, durmak, kıyam etmek, başlamak, yükselmek, doğmak,yapmak, kopmak, dikilmek, devamlı ve sabit olmak, icra etmek, yapmak, doğrultmak, düzeltmek, düzelmek, kurulmak, doğrulmak.

اِقامة :     Alaka kurmak, güvenli bölgeler inşa etmek, barınmak, ikamet etmek, konaklamak, barikat kurmak, iddia etmek.

أَقِمْ :        Doğrult, devam et!...

إِسْتَقَامَ :    Doğru olmak, dosdoğru olmak, doğrulmak, düzelmek, bir şeyi düzeltmek (إِسْتِقَامَةً).

قَائِمٌ :      Dik, kalkık, mat, dikgen, kalkıcı, brüt, ayakta, ayakta duran, dikilen, mevcut olan, direk, ayak, kaim, duran, var olan, durucu, bağ kütüğü, bağ özdeği.

قِيَامٌ :      Kalkmak, örü durmak, kıyam etme, duruş.

قَوَّامٌ :      Kuvvet, dayanımlı, mukavemet, boyu ile endamı güzel ve ölçülü olan, işlere güzel bakan, vasi, veli.

قَيُّوم :      Her şeyi koruyan, daima duran, tutan, kayyum, çok işler gören, kıymetlendiren.

اَقْوَمُ :      Birbiri ardınca, arda arda , birbiri arkasında, sıra ile, birer birer, peşpeşe.

مَقَام :      Durum, statü, durmak, duracak yer, yapılan, kurulan.

مُقٖيم :      Yerli, oturan, yerleşik, mukim, yerli duran, ikamet eden.

أَقَامَ :       İkamet etmek, oturmak, durmak, kurmak, dava açmak, kamet getirmek, doğrultmak, düzeltmek, tatbik sahasına koymak, yapmak, kılmak, yukarı kaldırmak, yükseltmek, tayin etmek, devam etmek, yerine getirmek.

أقيم :       Süreli ve sıralı, nitelik ve kurallarına uygun olarak yapılan eylem. Bir şeyi kendi bütünlüğü içerisinde yapmak. Kelime, kullanım ve tanım sebebiyle kavram olarak karşılıklı iletişim ifade etmektedir.

تَقْوِيم :     Takvim, ajanda, çizelge.

مُسْتَقِيم :   Düz, doğru, dik, düzgün, erdemli, dümdüz,

القيامة :    Kıyam, kıyam etme, diriliş, duruş.

[126] Ulus, millet, halk, kavim, budun, boyun, millet, bölük, cemaat, güruh, topluluk, kişi, birkaç kişi, eş, dost, akraba, kalkmak gibi anlamlar kelimenin diğer türevleri ile ve doğal mânâsı ile örtüşmemektedir. Kavramlara türevleri açısından bakıldığında hangi anlamın kök anlam ile örtüştüğü, hangi anlamların ise uydurulmuş olduğu kolaylıkla görülebilmektedir

[127] Âraf: 160, 168.

[128] Al-i İmran: 7, 13, Enam: 92, Âraf: 150, Meryem: 28, Taha: 38, 40, 94, Kasas: 7, 10, Şura: 7, Zuhruf: 4, Lokman: 14.

[129] Baqara: 124, Hud: 17, Furkan: 74, Ahkaf: 12, İsra: 71, Hicr: 79.

[130] Âraf: 160, 168, Kıyamet: 5.

[131] Baqara: 60, Araf: 82, 160, İsra: 71, Furkan: 49, Neml: 56.

[132] Maide: 12, Kehf: 97, Kaf: 36.

[133] Baqara: 60.

[134] Araf: 160.

[135] Âraf: 160.

[136] Baqara: 60, 136, 140, Al-i İmran: 84, Nisa: 163, Âraf: 160.

[137] El-Esbat (الاسباط) Kelime anlamı itibariyle genel olarak düzleşmiş olan şeyi ifade eder. Tüyü çok bir deve veya uzuvları/azaları birbirine girmiş olan bütün hâline gelmiş şeydir.

[138] Baqara: 136, Al-i İmran: 84.

[139] Baqara: 140.

[140] Baqara: 136, Al-i İmran: 84, Nisa: 163.

[141] Baqara: 136, Al-i İmran: 84.

[142] Al-i İmran: 33, Enam: 84, Nisa: 163, Araf: 59, 69, Tevbe: 70, Yunus: 71, Hud: 4, 25, 32, 36, 42, 45,46, 89, Enbiya: 76,  İbrahim: 9, İsra: 3, 17, Meryem: 58, Hac: 42, Furkan: 37, Şuara: 105, 106, 116, Ahzab: 7, Saffat: 75, 79, Sad: 12, Mumin: 5, 31, Muminun: 23, Kaf: 12, Zariyat: 46, Necm: 52, Kamer: 9, Tahrim: 10,  Ankebut: 14, Şura: 13. Hadid: 26, Nuh: 1, 21, 26.

[143] Baqara: 130, 132, 247, Al-i İmran: 33, 42, Âraf: 144, Hac: 75, Neml: 59, Fatır: 32, Saffat: 153, Sad: 47, Zumer: 4.

[144] Kelimenin Aslı STF (صطف)’dir. Genel olarak seçmek, tercih yoluyla yükseltmek veya sıralama bakımından üste çıkarmak. Dizilim veya sıra gibi anlamlara gelmektedir. İsm-i mef’ul formu “Mustafa” (مصطفى)’dır. Seçen, tercih yapan, öne çıkaran veya sıralayan kimseyi ifade eder. Kelime metinde “Nuh, (Âdem), İbrahim, Ya’kup, (İmran), (Meryem), Musa. Kavramları ile ilişkilendirilmiştir.

[145] Fatiha: 2, Baqara: 47, 122, 131, 251, Al-i İmran: 33, 42, 97, Maide: 20, 28, 115, Enam: 45, 71, 86, 162, vd.

[146] Kelimenin aslı “ilm” (علم)’dir. Fen,  pozitif bilimler veya bilimsel bilgi anlamına gelen bir kavramdır. Kelimenin yapısı gereği, bilim dalları (matematik, fizik, kimya vs.) veya bilimsel araştırma alanlarına ait ve bilimsel yöntemlerle elde edilen bilgiler, anlamına gelmelidir. “Âlem” (عالم) bilgisi önce çıkan kimse veya belirli/bilinen bir şey anlamındadır. Kelime metinde “(İsrail), Davud, (Calut), (Adem), Nuh, İbrahim, (İmran), (Meryem), Musa, İsmail, (el-yesa), Yunus, (Lut), (Firavn) kavramları ile ilişkilendirilmiştir.

[147] Baqara: 49, 50, 249, Al-i İmran: 11, 33, Nisa: 54, Araf: 130, 141, Enfal: 52, 54, Yusuf: 6 vd.

[148] Kelimenin aslı EVL (اول) olup ilk, birinci veya önce olan anlamına gelen bir kavramdır. “Evvel” kelimesi bu kökün türevidir. En son olan şeyin bir öncesindeki, bir önceki versiyon anlamına gelmektedir. Kelime metinde “(Firavn) (Adem), Nuh, Musa, Harun, İbrahim, (İmran), Yakup, İshak, (Lut), Davud kavramları ile ilişkilendirilmiştir.

[149] Baqara: 31, 33, 34, 35, 37, Al-i İmran: 33, 59, Maide: 27, Araf: 11, 19, 26, 27, 31, 35, 172, İsra: 61, 70, Kehf: 50, Meryem: 58, Taha: 115, 116, 117, 120, 121, Yasin: 60.

[150] anlamına gelen bir kavramdır. “Evvel” kelimesi bu kökün türevidir. En son olan şeyin bir öncesindeki, bir önceki versiyon. Kelime metinde “(Firavn) (Adem), Nuh, Musa, Harun, İbrahim, (İmran), Yakup, İshak, (Lut), Davud, kavramları ile ilişkilendirilmiştir.

[151] Baqara:3, Al-i İmran: 44, 179, Nisa: 34, Maide: 94, Enam: 50, 59, 73, Âraf: 188, Tevbe: 94, 105 vd.

[152] Kelimenin aslı GYB (غيب)’dir. Görünmeyen veya göze görünmeyen şey anlamına gelmektedir. Gizli veya bilinmesi mümkün olmayan şey değil, sadece çıplak göz veya basit yöntemlerle anlaşılamayan, bilinmesi için bilgi veya araç gerektiren şeye denir. Kelime metinde (Meryem), (Adem),  Yusuf, Musa, Süleyman

[153] Baqara: 164, Âraf: 64, Yunus: 22, 73, Hud: 37, 38, İbrahim: 32, Nahl: 14, İsra: 66, Hac: 65, Muminun:22, 27, 28, Şuara: 119, Ankebut: 65, Rum: 46, Lokman: 31, Fatır: 12, Yasin: 41, Saffat: 140.

[154] Kelimenin aslı FLK (فلك)’dir. Yuvarlak olmak, yörünge, çarh, bir eksen etrafında dönmek, yuvarlak ve hareketli dalga anlamına gelen bir kelimedir. Bu bağlamda el-fulk, astronomi, uzay bilimleri olarak anlaşılmalıdır. Kelime metinde “Nuh, Yunus.” Kavramları ile ilişkilendirilmiştir.

[155] Al-i İmran: 68, Maide: 81, Araf: 157, 158, Enfal: 64, 65, 70, Tevbe: 61, 73, 117, vd.

[156] Kelimenin aslı “NBE” (نبا)’dir. Bir şeyin, açık, görülebilir bir yükseklikte olması veya haber alınan şey, haber vermek gibi anlamlara gelmektedir. Köken itibariyle, genişçe yolları olan yüksek yer anlamına gelir. Bir network, haber merkezi niteliğindeki bir yapıyı ifade etmektedir. Resul ve nebi, tüm fonksiyonlarda (Eyyub hariç) ortak kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Kavram metinde “İbrahim, İsmail, ishak, Ya’kup, Musa,  isa, Harun, Suleyman, Davud.” Kavramları ile ilişkilendirilmektedir.

[157] Baqara: 143, 285, Al-i İmran: 32, Nisa: 42, 59, 64, 69, 80, 81, 83, 115, 170, vd.

[158]Kelimenin aslı RSL (رسل)’dir. Temelde, sürü/topluluk anlamına gelmektedir. Yani organize olmuş bir topluluğu ifade eden şeydir. Farklı formlarda kullanılmaktadır. Örneğin iki farklı grubun birlikte organize faaliyet göstermesi/çalışması RSL kelimesi ile ifade edilir. Bu bir elçi veya peygamber değildir. Metot açısından “elçi” anlamında anlamak da mümkün değildir; çünkü metin, bu anlama gelen başka kelime zaten kullanmaktadır. Kelime metinde “Musa, İsa, -nekre- (el-Zubur), (Adem), (Lut),  İbrahim, İsmail, (Yusuf), (ad), (Semud), (Lut), (ashab el-eyke), (İlyas), Yunus,  Harun, Süleyman.” Kavramlar ile ilişkilendirilmektedir.

[159] Âraf: 75.

[160] Neml: 35.

[161] Tevbe: 33, Furkan: 48, Şuara: 53, Fatır: 9, Fetih: 38, Saf: 9, Hud: 25 vd.

[162] Hud: 40, 41.

[163] Hud: 25.

[164] Hud: 27.

[165] Hud: 28.

[166] Araf: 69, Hud: 37, 38.

[167] Hud: 44.

[168] Hud: 45, 46, 47.

[169] Saffat: 79.

[170] Âraf: 69.

[171] Baqara: 125, 126, 127, 130, 132, 133, 135, 136, 140, 258, 260, Al-i İmran: 33, 65, 67, 68, 84, 95, 97, Nisa: 54, 125, 163, Enam: 74, 75, 83, 161, Tevbe: 70, 114, Hud: 69, 74, 75, 76, Yusuf: 6, 38, İbrahim: 35, Hicr: 51, Nahl: 120, 123, Meryem: 41, 46, 58, Enbiya: 51, 60, 62, 69, Hac: 26, 43, 78, Şuara: 69, Ankebut: 16, 31, Ahzab: 7, Saffat: 83, 104, 109, Sad: 45, Şura: 13, Zuhruf: 26, Zariyat: 24, Necm: 37, Hadid: 26, Mumtehine: 4, Ala: 19.

[172] Kelimenin tutarlı bir köken bilgisi elimizde yoktur. Burada yapılan tarif, metindeki kullanıma dayalı olarak varsayımsal bir yorumdur.

[173] Baqara: 124, Fecr: 15, 16, vd.

[174]Kelimenin aslı BLV (بلو)’dir. Eski, çürümüş veya artık işe yaramaz hâle gelmiş olan şeylerin vücuttan düşmüş olan anlamına gelen bir kavramdır. Bu bağlamda “ibtila” boğulmuş, rahatsız eden veya ayıklanan şey olmalıdır. Belae (بَلاء), veba yahut bir elbisenin çürümesi veya kullanılamaz hâle gelmesi, anlamına gelmektedir. “İbrahim” ile birlikte kullanılmaktadır.

[175] Baqara: 37, 124, Enam: 34, Yunus: 64, Kehf: 109, Lokman: 27, Tahrim: 12.

[176] Kelimenin aslı KLM (كلم)’dir. Sözcük veya söz dizisi, (sembolik dizilim) söylenen bir söz ile etkilemek veya yaralamak yahut yara anlamına gelmektedir. Kelime metinde “(Adem), İbrahim, (Meryem), (İmran), İsa” kavramları ile ilişkilendirilmiştir.

[177] Baqara: 129, 151, 231, 251, 169, Al-i İmran: 48, 81, Nisa: 54, 113, Maide: 110, Nahl: 125,

İsra: 39, Lokman: 12, Kamer: 5, Ahzab: 34, Sad: 20, Zuhruf: 63, Cuma: 2.

[178] Kelimenin aslı “HKM” (حكم)’dir. Kural, koşul, hüküm, bir şeye ait kuralları belirlemek veya yönetmek. Bu açıdan, bilgelik, bir şeye ait kural ve süreçleri rasyonel mânâda biliyor olmak anlamına gelecektir. Metinde “İbrahim, Davud (Calud), İsa, (Meryem), (Lokman) ile ilişkilendirilmiştir.

[179] Baqara: 129, 151. 231. 251. 269, Al-i İmran: 48, 164, Nisa: 54, 113, Maide: 110, Nahl: 125, İsra: 39, Lokman: 12, Ahzab: 34, Sad: 20, Zuhruf: 63, Cuma: 2.

[180] Baqara: 135, Al-i İmran: 67, 95, Nisa: 125, Enam: 79, 161, Yunus: 105, Nahl: 120, 123, Rum: 30,

[181] Kelimenin aslı HNF (حنف)’dir. Çarpık ayak (Pes Ekinovarus), içe doğru kıvrılan ayak anlamına gelen bir kelimedir. Buradan hareketle, içe meyletmek, bir yöne meyletmek mânâsı verilmektedir.

[182] Hac: 31, Beyyine: 5.

[183] Baqara: 215, Al-i İmran: 145, 148, Nisa: 134, Kasas: 80.

[184] Kelimenin aslı SVB (ثوب)’dir. Rahimde cenini saran zar anlamına gelen bir kavramdır. Buna bağlı olarak elbise, giyim kuşam, giydirme kumaş gibi anlamlar verilmektedir. Kuyu bileziği veya bilezik taşı olarak da anlamlandırılmaktadır. “İbrahim” ile ilişkili olarak metinde kullanılmaktadır.

[185] Ali-imran : 145, 148, 195, Nisa : 134, Kehf : 31, 44, 46, Meryem : 76, Kasas : 80

[186] Enam: 74.

[187] Azer (ازر) pratikte, bir şeyi sarmak, kuvvetlendirmek, zayıf olan bir şeyi güçlendirmek, duvarın altını onarmak, takviye etmek anlamına gelen bir kelimedir. Metinde “İbrahim” ile ilişkilendirilmiştir.

[188] Baqara: 55, 144, Enam: 94, Hud: 27, Furkan: 21, Sad: 62 vd.

[189]Kelimenin aslı “RAY” (راي)’dir. Işın veya ışık huzmesi, gözle görülebilen sonuçlara sahip ışık gibi anlamlara gelmektedir. Kelime, formu gereğiyle ışınlama veya bir ışık huzmesi ile işaretleme gibi anlamlar çıkarılmalıdır. Bu bağlamda X ışınları da bu kelime ile ifade edilir. Bir şeyin ışın yoluyla izdüşümü veya görüntüsünü almak da kelimenin ihtiva ettiği anlamlardandır. Metinde “İbrahim, Musa, (Firavn)” kavramları ile ilişkilendirilmiştir.

[190] Baqara: 130, 135, Al-i İmran: 95, Nisa: 125 Enam: 161, Yusuf: 37, 38, Nahl: 123, Hac: 78.

[191] Kelimenin aslı “MLL” (ملل) olup bıkkınlık, usanç, isteksizlik, bir nesneyi çevirmek veya devenin kulağının arkasına basılan damga anlamlarına gelmektedir. Kelimenin mevcut formunda “Bir ekmeği kaba ve sıcak küle gömüp pişirmek veya hastalık ateşinden kaynaklanan ter.” gibi anlamlara gelmektedir. Bazı durumlarda, dikişte teğellik, teğel dikiş, ilmek, ilinti” gibi anlamlar da verilmektedir. Buna göre kelimenin asli anlamı, bir şey ile ilintili olan, bir kaynağa bağlı olan, dönüştürülmüş olan şey olarak anlaşılması gerekir. Kelime metinde “İbrahim, ishak ve Yakub” kavramları ile ilişkilendirilmiştir.

[192] Enam: 8, 50, 75, Araf: 185, Hud: 12, 31, Yusuf: 31, Furkan: 7, Secde: 11, Necm: 26, Muminun: 88, Yasin: 83 vd.

[193] Kelimenin aslı MLK (ملك)’dir. Kral, hükümran, bir şeye güç yetiren anlamına gelen bir kavramdır. Toprağa sahip olmak veya mülk sahibi olmak da bu kapsamda değerlendirilmiştir. Metinde “İbrahim” ile ilişkilendirilmiştir.

[194] Baqara: 250, Nisa: 165, Enam: 83, 149 , Şura: 15, 16, Casiye , 25, vd.

[195]Kelimenin aslı HCC (حجج)’dir. Pratikte bağımsız değişkenler, argümanlar anlamına gelen bir kelimedir. Bu bağlamda, bağımsız kanıtlar veya değişken kanıtlar/kurallar gibi bir çerçevede anlaşılamsı gerekir. Metinde “İbrahim” ile ilişkilendirilmiştir.

[196] Âraf: 65, 74, Tevbe: 70, Hud: 50, 59, 60, İbrahim: 9, Hac: 42, Şuara: 123, Sad: 12, Mumin: 31, Fussilet: 13 vd.

[197] Kelimenin aslı AVD (عود)’dir. Geri döndürmek, dönüştürmek anlamlarına gelen bir kavramdır. İbrahim olarak tanımlanan sürecin dönüştürme veya dönüşüm mekanizması ile de doğrusal olarak bağlantısı vardır. Medinde “Nuh, İbrahim, (Hud), (Firavn), (Evtad), (Lut)” kavramları ile ilişkilidir.

[198] Âraf: 85, Tevbe: 70, Hud: 36, 84, 95, Taha: 40, Hac: 44, Kasas: 22, 23, 45.

[199]Kelimenin aslı MDN (مدن)’dir. Medenileşmek veya medenileştirmek, uygarlaştırmak, sivilleştirmek, şehir inşa ettirmek, uygarlık seviyesine çıkarmak gibi anlamlara gelen bir kavramdır. Metinde “(Şuayb), Nuh , İbrahim, (Semud), (Ad), Musa.)” kavramları ile ilişkilidir.

[200] Âraf: 73, Tevbe: 11, 70, Hud: 61 68, 95, İbrahim: 9, İsra: 59, Hac: 42, Furkan: 38, Şuara: 141, Neml: 45 vd.

[201]Kelimenin aslı SMD (ثمد)’dir. Kaynağı belli olmayan, yağmur sebebiyle birikmiş veya bir kabın dibinde kalmış olan su veya bir malın azlığı. Metinde “(Salih), Nuh, İbrahim, (Resse), (Lut), (Eyke), (Firavn.)” kavramları ile ilişkilendirilmiştir.

[202] Baqara: 33, 107, 116, 117, 164, 255, 284, Al-i İmran: 29, 83, 109, 129, 133, 180, 189, 190, 191,vd.

[203] Kelimenin aslı SMV (سمو)’dir. Yükseklik, yükseliş, sosyal statü bakımından üstte olma gibi anlamlara gelmektedir. Bu sebeple krallara hitaben söylenen “exelansları” anlamında bir yücelik veya üstünlük ifadesi olarak kullanılır. Bazı durumlarda fiziksel yükseklik için de kullanılmaktadır. Ayrıca ölçülemeyen veya ulaşılamayan yükseklik için de kullanılan bir kelime olmuştur. Metinde “(Adem), İbrahim, İsa, (Meryem), Davud, (Zebur), Musa, (Firavn)” kavramları ile ilişkilendirilmiştir.

[204] Baqara: 87, 253, Enfal: 26, Tevbe: 40, Sad: 17, Saf: 14.

[205] Kelimenin aslı EYD (ايد)’dir. Güçlendirmek, tahkim etmek, pekiştirmek, teyit etmek  anlamlarına gelmektedir. Metinde “İbrahim, İshak, Ya’kup, İsa, Musa, Davud.” Kavramları ile ilişkilendirilmiştir.

[206] Al-i İmran: 13, Enam: 103, Yunus: 31, İbrahim: 42, Nahl: 78, Hac: 46, Muminun: 78, Nur: 37, 43, 44, Secde: 9, Ahzab: 10, Sad: 45, 63, Haşr: 2, Mulk: 23.

[207] Kelimenin aslı BSR (بصر)’dir. Gözetleme, dürbün ile bakma, gözle görmek, iki deriyi birbirine dikmek, bir şeyin ucundan Baqarak görmek anlamlarına gelmektedir. Metinde “İbrahim, İshak, Ya’kup.” Kavramları ile ilişkilidir.

[208] Baqara: 11, 27, 29, 30, 33, 36, 60, 107, 116, 117, 164, 168, 205, 255, 267, 273, 284, vd.

[209]Kelimenin aslı “ARZ” (اَرْض)’dır. Genel olarak zemin, bir şeyin tabanı anlamına gelen bir kavramdır. Bu bağlamda yaşama zemin oluşturması bakımından yeryüzü için de kullanılmaktadır. Ancak yeryüzünün adı değildir. Metinde “(Adem), İbrahim, Musa, (Firavn)” kavramları ile ilişkilendirilmiştir.

[210] Baqara: 253, En’am: 83, 165, Yusuf: 76, 100, Rad: 2, Naziat: 28, vd.

[211] Refa’ (رفع), kelime anlamı itibariyle, kaldırmak, yükseltmek, götürmek, refetmek, yürüyüşünde acele olmak anlamlarına geldiği gibi, sınırları kaldırmak, bir şeyin önündeki engeli kaldırmak anlamlarına da gelmektedir. üretim artışı (رَفْعُ الإِنْتَاجِ) da bu kelime ile ifade edilmektedir. Metinde “Musa, İbrahim, İsmail, İsa, (Meryem), (Yusuf)” kavramları ile ilişkilendirilmiştir.

[212] Baqara: 54, 118, 164, 238, 264,282, 286, Al-i İmran: 117, 147, Nisa: 91, Maide: 8 ve diğerleri.

[213] Qvm (قوم)İleri almak, öne geçirmek, bir şeyi diğerine yaklaştırmak, düzeltmek, doğrultmak, bir ağacın taşıyıcı gövdesi, dalları taşıyan gövde/omurga anlamlarına gelir. Metinde “(Adem), İbrahim, Musa, (Firavn)” ilişkilendirilmekle birlikte tüm fonksiyonel kavramlar ile bağlantılıdır.

[214] Baqara: 124.

[215] Baqara  125.

[216] Baqara: 126, 127.

[217] Baqara: 130, 131, 132.

[218] Baqara: 13, 136.

[219] Baqara: 260.

[220] Al-i İmran: 68.

[221] Nisa: 54.

[222] Baqara: 125, 127, 133, 136, 140, Al-i İmran: 84, Nisa: 163, Enam: 86, İbrahim: 39, Meryem: 54, Enbiya: 85, Sad: 48.

[223] “İsmail” kelimesinin kökenine dair tutarlı bir sonuca ulaşılamamıştır. Burada yapılan tanım, metnin konuyu anlatımı ve getirdiği tariflerden hareketle varsayıma dayalı bir tanımdır. Kelimenin kök anlamı ile ilgili kesin bilgiye ulaşılamamıştır.

[224] Baqara: 125, Hac: 26.

[225] Kelimenin aslı TVF (طوف)’dir. Sal, kurtaran botu, karşılıklı iki sahil arası gibi anlamlara gelmektedir. Bu bağlamda, bir şeyin etrafını dolaşan veya her iki tarafını gören anlamında da kullanılmıştır. Metinde “İbrahim, İsmail,  Musa.” İle ilişkilendirilmiştir.

[226] Baqara: 125, 187, Enbiya: 52, Taha: 91, Şuara: 71, vd.

[227] Kelimenin aslı AKF (عكف)’dir. Bir nesneyi onarıp ıslah etmek, bir nesneyi sabit tutmak veya nesne üzerinde ısrarlı olmak, nesneye bağlanmak gibi anlamlara gelen kelimedir. Metinde “İbrahim, İsmail,  Musa” Kavramları ile ilişkilendirilmiştir.

[228] Baqara: 127, Nahl: 26, Nur: 60.

[229] Kelimenin aslı KAD (قعد)’dir. Bir şeyin temeli, oturulan yer kaide gibi anlamlara gelmektedir. Metinde “İbrahim, İsmail” ile ilişkilidir.

[230] Nisa: 85, Enbiya: 85, Sad: 48, Hadid: 28.

[231] Kelimenin aslı KFL (كفل)’dir. Dökülen saçın yerine çıkan saç, garanti etmek, hayvanın boynunu korumak amacıyla boyunduruğun altına konulan keçe gibi anlamlara gelen bir kelimedir. Metinde “İsmail, İlyas” kavramları ile ilişkilidir.

[232] Baqara: 127, 137, Al-i İmran: 35, Maide: 76, Enam: 13, 115, Enfal: 61, Yunus: 65, Hud: 24, vd.

[233] Kelimenin aslı SMA (سمع)’dir. Genel olarak işitmek, duymak anlamına gelen bir kavramdır. Metinde “Semi-ul A’lim” (السّميع العليم) şeklinde kullanılmaktadır. Özel isim olması nedeniyle “nitelikli işitme” olarak anlaşılmalıdır. Metinde “İbrahim, İsmail,  (İmran).” Kavramları ile ilişkilendirilmiştir.

[234] Baqara: 43, 125, Al-i İmran: 43, Hac: 26, 77, Fetih: 29, Murselat: 48.

[235] Rükû (ركع) Kelime olarak diz çökmek, eğilmek anlamlarına gelemektedir. Metinde “İbrahim, İsmail,  (Meryem)” kavramları ile ilişkilendirilmiştir.

[236] Baqara: 111, 135, 140, Maide: 14, 82 vd.

[237] Kelimenin aslı NSR (نصر)’dır. Zafer veya başarı ifade eden bir kavramdır. Bir şeyi başarmak, bir mücadeleden zaferle çıkmak veya kazanmak gibi anlamlara gelmektedir.

[238] Enam: 86, Sad: 48.

[239] Kelimenin aslı YSA (يسع)’dır. Kabına sığan şey, kınına sığan kılıç veya sığan şey gibi anlamlara gelmektedir. Metinde “İsmail, Yunus, (Lut), (El-kifl)” ile ilişkilidir.

[240] Baqara: 34, 58, 144, 149, 150, 191, 196, 217,  Al-i İmran: 43, 113, Nisa: 102, Âraf: 11, 12, 161, 206, Yusuf: 100, Rad: 15, Hicr: 30, 33, Nahl: 48, 49, İsra: 61, 107,  Kehf: 50, Meryem: 58, Taha: 70, 116, Hac: 18, 77, Furkan: 60, 64, Neml: 24, 25, Secde: 15, Sad: 73, 75, Fussilet: 37, Fetih: 29, Necm: 62, Rahman: 6, İnsan : 26, İnşikak: 21, Alak: 19.

[241] Secde (سجد) Temelde boyun eğmek, bir şeyin işlerliğini veya yetkisini kabul etmek, katılımcı ve sabit olmak gibi anlamlara gelmektedir. Metinde “İbrahim, İsmail,  (Meryem)” ile ilişkilendirilmiştir.

[242] Baqara: 125, Al-i İmran: 97, Şuara: 98, Saffat: 164, İsra: 79, Meryem: 73, Duhan: 26, 51, Rahman: 46, Naziat: 40.

[243] Kelimenin aslı QVM (قوم)’dir. Taşıyıcı omurga, merkezi yapılanma anlamına gelmektedir. Metinde “İbrahim, İsmail, İshak, İsa” kelimeleri ile ilişkilitdir.

[244] Meryem: 56, Enbiya: 85.

[245] Kelimenin aslı DRS (درس)’dir. Öğrenim veya ders; harman veya ekinin sapını dövmek gibi anlamlara gelmektedir. Metinde “İsmail, Yunus, (Lut), (El-kifl)” kavramları ile ilişkilendirilmiştir.

[246] Baqara: 62, Maide: 69, Hac: 17.

[247] Kelimenn aslı SBE (صبا)’dir. Gündoğusundan esen yel, bad-ı saba, poyrazdan esen rüzgâr, gençlik, çocukluk anlamları verilmekle birlikte tutarlı bir köken bilgisine ulaşılamamıştır.

[248] Baqara: 62, 111, 135, 140, Nisa: 46, 160, Maide: 41, 44, 69, Enam: 146, Araf: 156, Nahl: 118, Hac: 17, Cuma: 6.

[249] Kelimenin aslı HVD (هود)’dir. Köken itibariyle sivri veya çıkıntılı şey, kukuleta gibi anlamlara gelmektedir. Metinde tutarlı bir anlam bütünlüğü oluşturacak temel bilgiye ulaşılamamıştır.

[250] Baqara: 125, Al-i İmran: 183, Âraf: 134, Taha: 115, Zuhruf: 49,vd.

[251] Ahd (عهد) Temelde “dönem, çağ, devir” anlamına gelmektedir. Metinde “İbrahim, İsmail,  Musa.” Kavramları ile ilişkilidir.

[252] Sad: 48.

[253] Baqara: 127.

[254] Baqara: 125, 140,  İsra: 79.

[255] İbrahim: 39, Meryem: 54.

[256] Baqara: 133, 136, 140, Al-i İmran: 84, Nisa: 163, Enam: 84, Hud: 71, Yusuf: 6, 38, İbrahim: 39, Meryem: 49, Enbiya: 72, Ankebut: 27, Saffat: 112, 113, Sad : 45.

[257] Baqara: 85, 86, 114, 130, 200, 201, 204, 212, 217, 220, vd.

[258] Kelimenin aslı DNV (دنو)’dir. Zamanda veya mekânda yakınlık (proximity) anlamına gelen bir kelimedir. Üzerinde yaşadığımız dünya değildir.

[259] Baqara: 136, Al-i İmran: 84.

[260] Kelimenin aslı ETY (اتي)’dir. Sevketmek, karşılık göstermek, muvafakat etmek, gelmesi kesin olan bir şeye, örneğin akan suya yol açmak anlamına gelmektedir. Metinde “İbrahim, İsmail, İshak, Ya’kup, Musa, İsa” kavramları ile ilişkilidir.

[261] Âraf: 83, Hud: 71, Yusuf: 21, Hicr: 60, Neml: 57, Ankebut: 32, Zariyat: 29, Tebbet: 4 vd.

[262] Kelimenin aslı MRE (مرا)’dir. Bir şeyin, bir yiyeceğin boğazdan kolay geçecek hâle gelmesi, yenebilecek nitelikte olması gibi anlamlara gelen bir kelimedir. Metinde “İbrahim, (Lut)” kavramları ile ilişkilidir.

[263] Enam: 84, Meryem: 58 vd.

[264] Kelimenin aslı HDY (هدي)’dir. Rehberlik, kılavuzluk anlamına gelir. Metinde “(Adem), Nuh, ishak, Ya’kup, Davud, Suleyman, Eyyub, (Yusuf), Musa, Harun.)” kavramları ile ilişkilidir.

[265] Baqara: 133.

[266] İlah (الها) kelime olarak bir şeyin çıkış noktası veya kaynağı anlamına gelen bir kelimedir. Örneğin güneş ışığın kaynağı olması nedeniyle ilahtır. Metinde “İbrahim, İsmail, ishak, (Meryem)” kavramları ile ilişkilendirilmiştir.

[267] Baqara:4, 86, 102, 114, 130, 200, 201, 217, 220, Maide: 22, 45, 56, 77, 85, 145, 148, 152, 176, vd.

[268] Kelimenin aslı “AHR” (اخر)’dir. Bir şeyi takip eden şey. Bir olay veya sürecin ortaya çıkardığı sonuç, en son anlamına gelen bir kelimedir. Bir son veya bitiş değildir. Aher olan şey de kendi koşullarında varlığını sürdürür.

[269] Ankebut: 27.

[270] Ankebut: 27.

[271] Baqara: 132, 133, 136, 140, Al-i İmran: 84, Nisa: 163, Enam: 84, Hud: 71, Yusuf: 6, 38, 68, Meryem: 6, 49, Enbiya: 72, Ankebut: 27, Sad : 45

[272] Yusuf : 6, 21, 44, 100, 101, Kehf : 78, 82, vd.

[273] Kelimenin aslı EVL (اول)’dir. Bir şeyi öncelemek, ilk veya önceki, bir şeyin en son hâlinden bir önceki durum gibi anlamlara gelmektedir. Metinde “İbrahim, İsmail, (Yusuf)” Kavramları ile ilişkilidir.

[274] Araf: 53, Yunus: 39, Yusuf: 21, 44, 101.

[275] Baqara: 117, 210, Al-i İmran: 47, Enam: 2, 8, 58, 60, Enfal: 42, 44, Yunus: 11, 19, 47, 54, 93, Hud: 44, 110 vd.

[276] Yusuf: 6, 21, 101.

[277] Kelimenin aslı HDS (حدث)’dir. Olay, hadise, henüz meydana gelmiş olan şey, sonradan olan, meydana gelen durum anlamına gelmektedir. Metinde “İbrahim, İsmail, (Yusuf)” kavramları ile ilişkilidir.

[278] Duhan: 57, Hucurat: 8, Haşr: 8, Sebe: 10, Ahzab: 47, İsra: 12, Maide: 2, Baqara: 198, (Tanım: Süleyman Karagülle, “Değer”)

[279] Fadl (فضل) Artma, sayısal çokluk, artış veya fazlalaşma gibi anlamlara gelen bir kavramdır. Metinde “(Âdem), Davud,(Zebur), (Calut), Suleyman, İsa, (Meryem), İsmail, Yunus, (Lut), İbrahim, İshak.” kavramları ile ilişkilidir.

[280] Enam: 86, Yusuf: 38.

[281] Baqara:  51, 53, 54, 55, 60, 61, 67, 87, 92, 108, 136, 246, 248, vd. (Toplam 136 kez kullanılmaktadır.)

[282] Baqara: 53, 185, Al-i İmran: 4, Enfal: 41, Enbiya: 48, Furkan: 1

[283] Kelimenin aslı FRK (فرق)’dir. Fark, ayırmak, iki nesneyi birbirinden ayırt etmek, ayrıştırmak anlamlarına gelen bir kavramdır. Metinde “Musa, Harun” kavramları ile ilişkilendirilmiştir.

[284] Enam: 81, Hud: 24, Meryem: 73.

[285] Baqara: 54, 251, Nisa: 92, Maide: 32, 95, vd. (170 kez türevleri kullanılmaktadır.)

[286] Qtl (قتل) Köken itibariyle bir ağacın dalını gövdesinden ayırmak anlamına gelen bir kavramdır. (Kelime asla öldürme anlamını ihtiva etmez; zira bir dalı gövdesinden ayırmak ile gövde yok edilmiş ya da öldürülmüş olmaz.)Metinde “Musa, İsa, (Meryem), Davud (Calut)” kavramları ile ilişkilidir.

[287] Baqara: 63, 93, Nisa: 154, Meryem: 52, Taha: 80, Kasas: 29, 46, Tur: 1.

[288] Kelimenin aslı TVR (طور)’dir. Faz, aşama, evre, etap, yaklaşım, çevresel durum gibi anlamlara gelmektedir. Metinde “Musa” ile ilişkilendirilmiştir.

[289] Nisa: 90, Araf: 116, Yunus: 81, Nahl: 28, 86, 87, Şuara: 44.

[290] Kelimenin aslı LQY (لقى)’dir. Karşılaştırmak, buluşturmak, karşılamak, buluşmak ve görüşmek gibi anlamlara gelmektedir. Metinde “Musa” ile ilişkilendirilmiştir.

[291] Baqara: 51, 54, 92, 93, Nisa: 153, Araf: 152.

[292] ACL (لعجل), Acele etmek, acil olmak, ivmek, çabuklaştırmak, hızlandırmak anlamına gelen bir kavramdır. Metinde “Musa” ile ilişkilendirilmiştir.

[293] Haşr: 24, Baqara: 54, Araf: 138, Beyyine: 6, 7, Hadid: 22.

[294] Kelimenin aslı BRE (برء)’dir. Düzeltme, iyileştirme, kullanılır hâle getirme, oluşturma gibi anlamlara gelmektedir. (İla berae - إلى بارئ – bir şeyin vericisi, yapımcısı, oluşturucusu anlamına gelmektedir.) Metinde “Musa” ile ilişkilidir.

[295] Nisa: 90, Araf: 116, Yunus: 81, Nahl: 28, 86, 87, Şuara: 44.

[296] Kelimenin aslı QVV (قوو)’dir. Silah, alete bağlı güç, kuvvet anlamına gelen bir kavramdır. Metinde “Musa, (Firavn)” kavramları ile ilişkilidir.

[297] Baqara: 55, Nisa: 153, Zariyat: 44, Fussilet: 13, 17.

[298] Kelimenin aslı SAQ (صعق)’dir. Şok, darbe, şaşırtıcı, inanılmaz gibi anlamlara gelmektedir. Kimi durumlarda, kalmamak, kuruyup solmak anlamı da verilmektedir. Metinde “Musa” ile ilişkilidir.

[299] Baqara:2, 44, 53, 78, 79, 85, 87, 101, 105, 109, 113, 121, 129, 144, 145,146,151,159,174, 176, vd.

[300] Kelimenin aslı KTB (كتب)’dir. Yazılı olan şey, yazıt veya yazılı, yazmak, belge düzenlemek gibi anlamlara gelmektedir. Metinde “Musa, İsa” ile ilişkilidir.

[301] Baqara: 131, 132.

[301] Baqara: 46, 47, 48.

[301] Baqara: 53.

[301] Baqara: 54, Hadid: 22.

[301] Baqara: 55, 56.

[301] Kasas: 76, 79, Ankebut: 39, Mumin: 24.

[302] Kelimenin aslı QRN (قرن)’dir. Bir şeyi bir şeye yaklaştırıp birleştirmek, bir nesneyi bir başka nesneye bağlamak, yaklaştırmak, birleştirmek, çatmak anlamlarına gelmektedir. Kelimeye, asır anlamı da verilmektedir; ancak bu tutarlı değildir.Metinde “Musa,  (Firavn)” ile ilişkilidir.

[303] Baqara: 46, 47, 48.

[304] Baqara: 53.

[305] Baqara: 54, Hadid: 22.

[306] Baqara: 55, 56.

[307] Baqara: 131, 132.

[308] Baqara: 57, 58, 59, Araf: 150, 154.

[309] Araf: 155.

[310] Enam: 91, Yunus: 77.

[311] Enam: 154.

[312] Baqara: 61.

[313] Baqara: 60.

[314] Baqara: 74.

[315] Baqara:  6, 62,63, 64.

[316] Baqara: 70, 71, 72, 73.

[317] Araf: 104.

[318] Araf: 131.

[319] İsra: 101.

[320] Baqara: 61.

[321] Baqara: 67.

[322] Baqara: 108.

[323] Baqara: 248.

[324] İsra: 101, Neml: 12.

[325] İsra 101 ve Neml 12 bağlamında ifade edilen “dokuz gurup” ile ilgili olarak metinde detaylı bilgiye ulaşılamamıştır. “Endüstri” varsayımı, pratik uygulamalara kıyasen nitelikli bir varsayım olarak ortaya konulmuştur.

[326] Baqara: 87, 136, 253, Al-i İmran: 45, 52, 55, 59, 84, Nisa: 157, 163, 171, Maide: 46, 78, 110, 112, 114, 116, Enam: 85, Meryem: 34, Ahzab: 7, Şura: 13, Zuhruf: 63, Hadid: 27, Saf: 6, 14.

[327] Baqara: 216, 246,  Nisa: 19, 84, 99, Maide: 52, Araf: 129, 185, Tevbe: 18, 102, Yusuf: 21, 83, İsra: 8, 51, 79, Kehf: 24, 40, Meryem: 48, Neml: 72, Kasas: 22, Ankebut: 9, 67, Muhammed: 22, Hucurat: 49/ 9, Mumtehin: 7, Tahrim: 5, 8, Kalem: 32.

[328] Baqara: 246, Muhammed: 22.

[329] Baqara: 216, Nisa: 19, 84, 99, Maide: 52, Araf: 129, 185, Tevbe: 18, 102, Yusuf : 21, 83, İsra: 8, İsra: 51, 79, Kehf: 24, 40, Meryem: 48, Neml: 72, Kasas: 22, Ankebut: 9, Ankebut: 67, Hucurat: 49/ 9, Mumtehine: 7, Tahrim: 5, 8, Kalem: 32.

[330] Baqara: 40, 47, 83, 122, 211, 246, Al-i İmran: 49, 93, Maide: 12, 32, 70, 72, 78, 110, Âraf: 105, 134 137, 138, Yunus: 90, 93, İsra: 2, 4, 101, 104, Taha: 47, 80, 94, Şuara: 17, 22, 59, 197, Neml: 76, Secde: 23, Mumin: 53, Zuhruf: 59, Duhan: 30, Casiye: 16, Ahkaf: 10, Saf: 6, 14.

[331] Yunus : 90, türev olarak; Baqara : 49, 87, 146, 177, 215, 246, vd

[332] Kasas : 27, Tahrim : 12

[333] Baqara : 216, 233, Ali İmran  : 47, Nisa : 11, 12, 75, 98, 127, 171, 176, En’am : 101, Yunus : 68, vd.

[334] Naziat : 27, Şems : 5, Nebe : 12, Kaf : 6, Zariyat : 47, Şuara : 128, Kehf : 21

[335] Mu’min : 36, Tahrim : 11, Kehf : 21, Saffat : 97

[336] Baqara : 34, Hicr : 31, Isra : 89, 99, Taha . 56, Taha : 116, Furkan : 50

[337] Zumer : 20

[338] Baqara : 22, Mumin : 64

[339] Tevbe : 109, 110, Nahl : 26, Saf : 4, Kehf: 21, Saffat : 97

[340] Sad  : 37,

[341] Saffat: 97, Kehf: 21.

[342] Yunus: 90.

[343] “İsrail” kelimesinin terminolojik veya etimolojik kökenine dair tutarlı bir bilgiye ulaşılamamıştır. Bu kavram daha çok mitolojik algıya göre anlamlandırılmakta ve buna göre değerlendirilmektedir.

[344] Baqara : 85, İnsan : 8, 28, Ahzab : 26, Enfal : 67, 70,

[345] Baqara: 85, Enfal: 67, 70, İnsan: 8, 28, Ahzab: 26, İsra: 1.

[346] Baqara: 41, Ali İmran: 96, Enam: 14, 94, 110, 163, Araf: 143, Tevbe: 13, 83, 108, vd.

[347] Baqara: 49, 50, 248, Al-i İmran: 11, 33, Araf: 130, 141, Enfal: 52, 54 vd.

[348] Taha: 21, 51, 133, Kasas: 43, 70, Saffat: 59, Duhan: 35, 56, Necm: 25, 50, 56, vd.

[349] Maide: 110.

[350] Baqara: 62, Maide: 69, Hac: 17.

[351] Kelimenin SBE (صبئ) kökünden geldiği düşünülmektedir. Doğudan esen rüzgâr, sabah rüzgârı gibi anlamlara gelmektedir.

[352] Hac: 17.

[353] Kelimenin aslı MCS (مجس)’dir. Sonda, cerrah sondası veya mili, cerrah probu, duyarga gibi anlamlara gelmektedir.

[354] Baqara: 87, 253, Al-i İmran: 36, 37, 42, 43, 44, 45, Nisa: 156, 157, 171, Maide: 17, 46, 72, 75, 78, 110, 112, 114, 116 vd.

[355] Kelimenin MRM (مرم) kökünden geldiği düşünülmektedir. Sığır dudağı, onarım, tamir gibi anlamlara gelmektedir. Bu bağlamda onarmak, tamir etmek olarak değerlendirilmesi gerekir.

[356] Al-i İmran: 46, Maide: 110, Meryem: 29, Taha: 53, Zuhruf: 10.

[357] Kelimenin aslı MHD (مهد)’dir. Döşemek, hazırlamak, hazırlık yapmak, sermek, bir şeyi yaymak gibi anlamlara gelmektedir. Metinde “Âdem, İsa, (Meryem)” kavramları ile ilişkilidir.

[358] Muddesir: 14.

[359] Baqara: 62, 113, 120, Maide: 18, 51, 69, Tevbe: 30, Hac: 17.

[360] Kelimenin aslı “NSR” (نصر), zafer veya bir şeyi başarmak, başarılı olmak anlamına gelen bir kavramdır. El-Nasara (النصارى), kelimenin “ism-i fail” veya “ism-i tafdil” çoğul formundadır. Metinde “Musa, İsa” kavramları ile ilişkilidir.

[361] Al-i İmran: 33, 35, Tahrim: 12.

[362] Kelimenin aslı “AMR” (عمر)’dir. Genel olarak bir şeyi restore etmek veya kullanılır hâle getirmek mânâsına gelen bir kavramdır. Metinde “(Âdem), Nuh, İbrahim, (Meryem)” kavramları ile ilişkilendirilmiştir.

[363] Baqara: 113, 120, Al-i İmran: 67, Maide: 18, 51, 64, 82, Tevbe: 30.

[364] Kelimenin YHD (يهد) kökünden türetildiği düşünülmektedir. Kenker veya eşek dikeni denilen, kırlarda yetişen ve kökü sütlü bir bitki veya kavaz denilen bir çeşit semaver anlamına gelmektedir. Kaynaklar, kelimeyi genellikle “Yahudi olmak” veya “Yahudileşmek” gibi anlamlandırmaktadırlar; ancak bu anlamlandırma tutarlı değildir. Ne var ki köken bilgisine dair tutarlı bir sonuca ulaşılamamıştır. Kavrama ilişkin tanım metindeki anlatıma göre varsayılmıştır. Metinde: “İsa, İbrahim, (Meryem)” kavramları ile ilişkilendirilmektedir.

[365] Al-i İmran: 3, 48, 50, 65, 93, Maide: 43, 44 46, Araf: 157, Tevbe: 111, Fetih: 29, Saf: 6, Cuma: 5.

[366] Al-i İmran: 3, 50, Maide: 46.

[367] Kelimenin aslının TVR (تور) olduğu düşünülmektedir. Genel olarak bir şeyi, bulunduğu yerden bir başka yere nakletmeye veya aktarmaya yarayan araç veya alet. Bir kovadan su içmeye yarayan küçük kap/bardak, sevgililer arasında haber getirip götüren küçük kız gibi tarif edilen anlamları vardır. Metinde “Musa, İsa, (Meryem), İbrahim.” Kavramları ile ilişkilidir. El-Tevrat (التّورية) kelimesi, metinde kullanıldığı form nedeniyle, gramerin kural olarak ileri sürdüğü “tarihsel şahsiyetlerin veya yerlerin” marife – özel isim – olma zorunluluğu yoktur” iddiasını çürütmektedir. Çünkü Tevrat, zaten yaygın olarak bilinen bir kavramdı ancak metin bunu özel isim olarak kullanmaktadır. Dolayısıyla gramerin iddiası bu açıdan tutarsızdır.

[368] Baqara: 87, 92, 159, 209, 213, 253, Al-i İmran: 86, 105, 183, 184, Nisa: 153, Maide: 32, 110, vd.

[369] Kelimenin aslı BYN (بين)’dir. İki şeyin arasında, arasında, iki şey arasında açıkta olan, ulaşılabilir şey. Ortalama gibi anlamlara gelmektedir. Kanıt, delil, beyan edilmiş şey anlamında da kullanılmaktadır. Metinde “Nuh, (Ad), (Semud), İbrahim, (Medyen), Musa, İsa, (Meryem), (Zubur), (Yusuf)” kavramları ile ilişkilidir.

[370] Al-i İmran: 3, 38, 65, Maide: 46, 47, 66, 58, 110, Araf: 157, Tevbe: 111, Fetih: 29, Hadid: 27.

[371] Kelimenin NCL (نجل) kökünden türediği düşünülmektedir. Genel olarak biyolojik bir anlam ihtiva etmekte olan kelime, deriyi yüzmek, bir nesneyi açığa çıkarmak, süngü veya ok ile dürterek deriyi acıtmak, yeri ekim yapmak maksadıyla yarmak gibi anlamlara gelmektedir.

Metodolojik Değini :  Geleneksel açıdan Istılah ve Gramere dayalı yorumlarda söz konusu 12 isime dayanak mitolojik hikayelere göre değerlendirilmektedir. Bunun için de gramerin ortaya attığı “tarihi şahsiyetler veya yerler”in “marife” yani “özel isim” olma zorunluluğu yoktur kuralına dayanmaktadır. Ancak metindeki kullanım bu kuralı ve anlayışı çürütmektedir. Gerek Tevrat, gerekse İncil kelimeleri, en az Musa ve Isa kadar meşhur ve bilinen isimler olmasına rağmen, metin bu iki kelimeyi “özel isim” olarak kullanmaktadır. Yani gramer ile çelişmektedir. Oysa ne “Musa” ne “isa” ne de diğer isimler marife/özel isim olarak metinde yer almaz. Kaldı ki evrensel bir metnin, zaten bilinen hikayeleri tekrar etmesi mantıklı değildir. Dolayısıyla gramerin ortaya attığı kural tutarsızdır.

[372] Maide: 66, 68.

[373] Maide: 110.

[374] Maide: 111, 112, Saf: 14.

[375] Kelimenin aslı HVR (حور)’dir. Kavak ağacı gibi gövdesi düz bir aks veya mil etrafında, merkezi sabit olmak üzere hareketi/dönmeyi sağlayan şey. Diyalog yahut belli bir eksende veya bir merkeze göre hareket etme. Metinde “İsa, (Meryem)” kavramları ile ilişkilidir.

[376] Baqara: 87, 253, Maide: 110.

[377] Maide : 28, Araf : 183, Rum : 41, Sad : 45, Fetih: 20, Haşir: 2, Kalem : 45, Abese : 15

[378] Baqara : 87, 253, Nisa : 171, Maide : 45, 110, Yusuf : 87, Hicr: 29, Nahl : 2, 102, İsra : 85, Meryem : 17, Enbiya : 91, Şuara : 193, Secde : 9, Sad : 72, mumin : 15, Şura : 52, Vakıa : 89, Mucadele : 22, Tahrim  :12

[379] Baqara : 30, 87, 253, Maide : 21, 110, Nahl : 102, Taha : 12, Naziat  :16

[380] Enam: 85, Saffat: 123.

[381] Kelimenin YES (ياس) kökünden geldiği düşünülmektedir. Ümitsizlendirmek, karamsarlığa sevk etmek veya yas gibi anlamlara gelmektedir.

[382] Maide: 110, Enam: 7, Araf: 116, Yunus: 76, Hud: 7, Taha: 66, Muminun: 89, Neml: 13, Kasas: 36, 48, Şuara: 49, 153, 185 vd.

[383] Kelimenin aslı SHR (سحر)’dir. Tesir eden, etkileyici, büyüleyici şey, sabahın ilk ışıkları ile oluşan cezbedici manzara, tesirli veya etkili olan şey anlamlarına gelmektedir. Sihir, sahur ve seher de aynı kökten türemiştir. Metinde “Süleyman, İsa, (Meryem), Musa, Harun, (Lut)” Kavramları ile ilişkilidir.

[384] Baqara: 27, Nisa: 154, 155, Maide: 7, 13, 14, Rad: 25, Ahzab: 7, vd.

[385] Kelimenin aslı VSK (وثق)’dır. Belgelemek, belge ile ispatlamak, sıkılaştırmak, sağlamlaştırmak, güvenilirliğini sağlamak gibi anlamlara gelmektedir. Metinde “Nuh, İbrahim, Musa, İsa, (Meryem)” kavramları ile ilişkilidir.

[386] Maide: 110, Ankebut: 19, Vakıa: 59.

[387] Kelimenin aslı HLQ (خلْق)’dir. Pratikte, girdiler (hammadde veya yarı mamul) bir araya getirilerek veya işlenerek yeni bir mamul elde etme işidir. Metinde “İsa, (Meryem)” ile ilişkilidir.

[388] İsra: 49, 51, 98, Muminun: 14, Saffat: 11, Zumer: 6, Naziat: 27.

[389] Baqara: 164, Al-i İmran: 190, 191, Nisa: 119, Rad: 5, İbrahim: 19, Enbiya: 104, Rum: 22, 30, Lokman: 11, Secde: 10, Sebe: 7, Fatır: 16, Yasin: 79, Zumer: 6, Şura: 29, Mulk: 3.

[390] Haşr: 24, Tur: 35, Vakıa: 59.

[391] Al-i İmran: 39, Enam: 85, Meryem: 7, 12, Enbiya: 90.

[392] Kelime HYY (حيى) kökünden gelmektedir. Diri, canlı olmak, mütevazi ve alçak gönüllü, saygılı gibi anlamlara gelen köken anlamındadır.

[393] Maide: 46.

[394] Baqara: 87.

[395] Baqara: 87, 253.

[396] Nisa: 171.

[397] Maide: 110.

[398] Maide: 112, 114.

[399] Maide: 112, 113, 114.

[400] Nisa: 163, Enam: 84, Enbiya: 83, Sad: 41.

[401] Enam: 41, Araf: 7, 135, Yunus: 12, 98, Nahl: 54, İsra: 56, Enbiya: 84, Muminun: 75, Neml: 44, 62, Zuhruf: 50, Duhan: 12, Kaf: 22, Kalem: 42.

[402] Keşef (كشف), Algılama, saptama, tanım, keşfetmek, üstü kapalı olan bir şeyin üzerini açıp görünür hale getirmek, deşmek ortaya çıkarmak gibi anlamları bulunmaktadır.  Metinde, “Musa, Eyyub, Yunus.” Kavramları ile ilişkilidir.

[403] Baqara: 58, 195, 236, Al-i İmran: 134, 148, Maide: 13, 85, 93, Enam: 84, Araf: 56, 161, Tevbe: 91, 120, Hud: 115, Yusuf: 22 vd.

[404] Kelimenin aslı HSN (حسن)’dir. Güzelleştirmek, tezyin etmek, güzel olmak anlamındadır  Metinde “İshak, Ya’kup, Nuh, Davud, Süleyman, Eyyub, (Yusuf) Musa, Harun” kavramları ile ilişkilidir.

[405] Araf: 188, Hicr: 54, Enbiya: 83, Sad: 41, Yusuf: 88, Kaf: 38, vd.

[406] Aslı MSS (مسس) olup bir şeye el ile dokunmak, yoklamak, el ile test etmek, dokunuş, isabet etmek gibi anlamlara gelmektedir. Metinde “Eyyub” ile ilişkilendirilmiştir.

[407] Baqara: 275

[408] Nisa: 163, Enam: 86, Yunus: 98, Saffat: 139.

[409] Hicr: 78, Kaf: 14.

[410]Kelimenin EYK (ايك) kökünden türediği düşünülmektedir. Genel olarak fundalık, çalılık veya koruluk anlamına gelen

[411] İsra: 68, Ankebut: 40, Kamer: 34, Mulk: 17.

[412] Kelimenin aslı HSB (حصب)’dir. [412] Genel olarak çakıl taşı, yere döşenen veya atılan çakıl taşları olarak anlamlandırılsa da; temelde kelime, yakıt, ateş yakmak veya sürekliliğini sağlamak için gerekli olan malzeme anlamına gelen bir kavramdır. Genel mânâda tayfun veya kasıga gibi çakıl taşlarını ve tozları da sürükleyen şiddetli bir fırtına olarak anlaşılmaktadır. Ancak bu anlam metnin bütünlüğü açısından tutarlı görünmemektedir.

[413] Enam: 86, Araf: 80, Hud: 77, Enbiya: 71, 74, Neml: 54, Ankebut: 28, 32, 33, Saffat: 133 vd.

[414] Lut (لوط), Oku isabet ettirmek, kişilik libası veya üst kaftan, havuzu çamurla sıvamak, yapıştırmak, ısrar etmek gibi anlamlar yüklenen kelime, aynı zamanda nicelik bakımından çokluğu veya miktarı ifade etmektedir. Metinde “İbrahim, Nuh, (Hud), (Salih), (Semud), (Eyke), (Ad), (Firavn), İsmail, (El-Yesa), Yunus” Kavramları ile ilişkilendirilmiştir. Kelimeye, mitolojik hikâyelerden esinlenerek eşcinsellik veya homoseksüellik anlamları da yüklenmektedir. Ancak bu anlam, metinle örtüşmemektedir.

[415] Saffat: 139.

[416] Saffat: 140, 141.

[417] Saffat: 142, 143, 144.

[418] Saffat: 144, 145.

[419] Saffat: 147, 147.

[420] Saffat: 148, 149.

[421] Baqara: 248, Nisa: 163, Enam: 84, Âraf: 122, 142, Yunus: 75, Meryem: 28, 53.

Taha: 30, 70, 90, 92, Enbiya: 48, Muminun: 45, Furkan: 35, Şuara: 13, 48, Neml: 56, Kasas: 34,  Saffat: 114, 120.

[422] Harun (هرون) kelimesine ait terminolojik veya etimolojik köken bilgisi mevcut değildir veya ulaşılamamıştır. Burada yapılan tanım, metindeki anlatımlardan yola çıkarak ulaşılan varsayıma dayalı tanımdır.

[423] Baqara: 213, 217, Al-i İmran: 164, Maide: 12, 31, Araf: 103, Yunus: 74, 75, Nahl: 36, İsra: 5, 94, Furkan: 41, 51, Cuma: 2, Yasin: 52.

[424] Baas (بعث), Bir kimseyi uykusundan uyandırmak, karanlıkta olan bir şeyi aydınlığa çıkarmak veya aydınlatmak, gece uyumayıp uyanık kalmak, hareketsiz olan bir şeyi canlandırmak, anime etmek, akıcı hâle getirmek gibi anlamlara gelmektedir. Metinde “Musa, (Talut), (Firavn), Harun, (Yusuf)” kavramları ile ilişkilendirilmiştir.

[425] Al-i İmran: 151, Nisa: 91, 144, 153, Enam: 81, Âraf: 33, İsra: 33, 80, Hac: 71, Kasas : 35, Rum: 35.

[426] Kelimenin aslı SLT (سلط)’dir. Işık tutmak veya ışık vermek, yolu aydıntaltmak, gibi temel anlamları vardır. Metinde “Musa, Harun” kavramları ile ilişkilendirilmiştir.

[427] Meryem: 73 ve türevleri.

[428] Kelimenin aslı NDV (ندِو)’dir. Bir yerde toplanmak, bir kulüp veya mekânda bir araya gelmek, ictima etmek, sempozyum gibi anlamlara gelmektedir. Değişik formlarında, sempozyum, ilan etmek, bildirmek şeklinde anlam verilmesi doğal ve mümkündür. “Harun, Musa,  Eyyub” ile ilişkilidir.

[429] Taha: 29, Furkan: 35.

[430] Kelimenin aslı VZR (وزر)’dir. Bir şeyi harekete geçiren veya bir şeyin yükünü/sorumluluğunu taşıyan şey, sığınılacak yer, sorumluluk almak/üstlenmek anlamlarına gelenmektedir. Metinde “Musa, Harun” kavramları ile ilişkilendirilmiştir.

[431] Maide: 25, 31, Araf: 151, Yusuf: 90, Taha: 30, Kasas: 34, Sad: 23, Meryem: 28, 53, Taha: 30.

[432] Kelimenin aslı AHV (اخو)’dir. Genel olarak erkek kardeş olarak anlaşılan kavram, temelde pozitif eşleşmeyi, aynı kaynaktan beslenen pozitif benzerliği veya fonksiyonu ifade etmektedir. Örneğin aynı görevi yapan iki kişi de Ahi’dir. Aynı kaynaktan beslenmektedirler ve aynı pozitif verimlilik için çalışmaktadırlar. Metinde “Harun, Musa” ile ilişkilendirilmiş bir kavramdır.

[433] Enbiya: 48, Muminun: 45.

[434] Baqara: 110, 215, 263, 271, 272, 273, 280, Al-i İmran: 180 ve diğerleri.

[435] Baqara: 248, Taha: 39.

[436] Baqara: 102, Nisa: 163, Enam: 84, Enbiya: 78, 79, 81, Neml: 15, 16, 17, 18, 30, 36, 44, Sebe: 12, Sad: 30, 34.

[437] Baqara: 185, Nisa: 42, Maide: 101, Enam: 19, Araf: 204, Tevbe: 111, Yunus: 15, 61, Hicr: 1, İsra: 78, Yasin: 69, Vakıa: 77, Buruc: 21 vd.

[438] İsra: 105.

[439] Kelimenin aslı QRE (قرا)’dir. Bir işin arkasına düşüp araştırmak, bir şeyi dürtmek gibi anlamlara gelmektedir.

[440] Baqara: 6, 26, 39, 61, 91, 102, 126, 217, 253, 258, Al-i İmran: 97, Nahl: 108, Meryem: 77, Nur: 55, Neml: 40, Rum: 44, Lokman: 12, 23, Fatır: 39, Haşr:  16, Gaşiye: 17, 23.

[441] Kefere (كفر), Küçük köy, hamlet, mezra, geçimini toprağı ekerek sağlayan en küçük yerleşim birimi. En küçük köy veya çiftlik. Kelimenin muhtevasından hareketle, tohumu toprağa eken veya gömen kimseler için de kullanıldığı görülmektedir. Metinde “(Âdem), Süleyman,  İsa, Musa, İbrahim, İsmail, Ya’kup, Harun, Davud” kavramları ile ilişkilidir.

[442] Baqara: 108, Al-i İmran: 52, 80, 167, 176, 177, Maide: 41, 61, Tevbe : 12, 17, 23, 37, 74, Nahl: 106, Zumer: 7, Hucurat: 7.

[443] Baqara: 41, 217, Teğabun: 2.

[444] Furkan: 55, Nebe: 40, Sebe: 17.

[445] Baqara: 254, Nisa: 151, Maide: 44, Tevbe: 32, Yunus: 2, Yusuf: 87, Nahl: 83, Muminun: 117, Kasa : 82, Ankebut: 47, Sad: 4, Mumin: 14, 85, Şura: 26, Kaf: 2, Kamer: 8, Saf: 8, Mulk: 20, Muddesir: 31, Kafirun: 1 - Âraf: 45, 76, Tevbe: 55, 85, 125, Hud: 19, Yusuf: 37, Enbiya: 36, Kasas: 48, Rub: 8, Secde: 10, Sebe: 34, Fussilet: 7, 14, Zuhruf: 24, 30.

[446] Abese: 42.

[447] Baqara: 102, 193, Maide: 71, Enfal: 25, 28, 39, 73, İsra: 60, Enbiya: 35, 111, Hac: 11, 53, Nur: 63, Furkan: 20, Ankebut: 10, Ahzab: 14, Saffat: 63, Zumer: 49, Kamer: 27, Mumtehine: 5.

[448] Kelimenin aslı FTN (فتن)’dir. Bir şeyden duyulan hoşnutluk, hoş görünen veya zannedilen şey. Kelime çeşitli formlarda tolam 63 kez kullanılmaktadır. Kök anlamına uygun anlamlandırma çok nadir olarak karşımıza çıkmaktadır. Genel olarak “fitne”, “zulüm” veya “deneme” gibi anlamlar verilmektedir. Bununla birlikte gerek köken gerekse bütünlük itibariyle kavramın metinde bir tutarlılığı yoktur. Metinde “Süleyman” ile ilişkilendirilmiştir.

[449] Buruc: 10.

[450] Taha: 40, Sad: 24.

[451] Baqara: 41, 86, 90, 175, Al-i İmran: 177, Tevbe: 9, Maide: 106, 111, Yusuf: 21.

[452] Al-i İmran: 119, Neml: 18.

[453]El-Neml (النمل) Genel olarak “karınca” olarak anlamlandırılan bir kelimedir. Ancak kelime “anten” anlamına da gelmektedir. Kelimenin “enamil” şeklindeki kullanımında ise, “parmak” olarak anlamlandırıldığı görülür. Oysa bu kavram, daha teknik bir anlam ifade etmelidir. Metinde “Musa, Harun” ile ilişkilendirilmiştir.

[454] Baqara: 102.

[455] Kelimenin HRT (هرت) kökünden geldiği düşünülmektedir. Yırtmak, savurmak, sanat, tablo veya tablo masası gibi anlamlara gelmektedir. Kelime, HYR (هير)’den türemiş de olabilir. Bu durumda “yabani tavşan, düz ve yumuşak yer, az bir şey –gecenin yarısından azı-” gibi anlamlara gelmektedir. Fakat bu kelimenin metinde kullanımı yoktur. Harut (هارت) : Erkek geyik, güzel görünen canlı gibi anlamlar ihtiva etmesine rağmen Kelimenin tutarlı bir tanımı yoktur. Metinde “Süleyman” ile ilişkilendirilmiştir. Bir kral adı olarak anlaşılması tamamen mitolojik görünmektedir.

[456] Baqara: 102.

[457] Kelimenin MRT (مرت)[457] kökünden geldiği düşünülmektedir. Geçmis, geçirilen, bir nesneyi kırıp uzaklaştırmak, yıkıp dümdüz etmek. Bir kral adı olarak değerlendirilmesinin mitolojik algıya dayandığı anlaşılmaktadır. Metinde “Süleyman” ile ilişkilidir.

[458] Baqara: 102.

[459] Kelimenin EBL (ابل)[459] kökünden türemiş olduğu düşünülebilir. Buna göre, tekli olmayan, gruplar hâlinde olan, küme gibi anlamlara gelmektedir. Kelimenin mitolojik “Babil” şehri olarak anlaşılması metodolojik bir hatadır.

[460] Fil: 3.

[461] Baqara: 36, 102, 168, 208, 268, 275, Al-i İmran: 36, 155, 175, Nisa: 38, 60, 76, 83, 119, Enam: 71, 121, Âraf: 27, 30, vd.

[462] Kelimenin aslı ŞTN (شطن)’dir. Bir kimseyi gittigi yönden çekip çevirmek, uzaklaştırmak, uzak olmak, halat gibi anlamlara gelmektedir. Metinde “(Adem), Süleyman” ile ilişkilendirilmiştir.

[463] Enam: 79.

[464] Neml: 16.

[465] Enbiya: 81, Neml: 15.

[466] Sebe: 12, Sad: 30.

[467] Baqara: 71, 205, Al-i İmran: 14, Enam: 136, Enbiya: 78.

[468] Enbiya: 79, Sad: 18, 36 vd.

[469] Neml: 18, 44.

[470] Baqara: 102, 200, Al-i İmran: 77, Tevbe: 69.

[471] Baqara: 102.

[472] Geleneksel anlayışta, Belkıs’ın tahtının göz açıp kapayıncaya kadar süleymanın ayağına gelmesi olarak tarif edilen hikaye

[473] Neml: 44.

[474] Baqara: 251, Nisa: 163, Maide: 78, Enam: 84, İsra: 55, Enbiya: 78, 79, Neml: 15, 16, Sebe: 10, 13, Sad: 17, 22, 24, 26, 30.

[475] Baqara: 247,248, 249.

[476] Kelimenin aslının TLT (طلت) olduğu düşünülmektedir. Ancak bu formda herhangi bir anlama ulaşılamamıştır. Tâlut (طالت) şeklinde kullanım vardır. Temelde “uzun” bir şeyi ifade etmek için kullanılan bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Metinde “Davud, Musa, Harun” ile ilişkilidir.

[477] Al-i İmran: 184, Nahl: 44, Fatır: 25, Kamer: 43, 52.

[478] Hud: 44, Fussilet: 1,  Baqara: 19, 22, 29, 59, 144, 164 vd. (Toplam 381 kez.).

[479] Kelimenin aslı SMV (سمو)’dir. Genel olarak yükselmek, yüksek olmak, uzanmak, yükseklik, yüksek yer, gök, tavan, atın sırtı, bir şeyin üstü gibi anlamlara gelmektedir. Yerin üstü manasında gökyüzü olarak kullanıldığı da açıktır. Ancak kelimenin muhtevası gökyüzü mânâsında değildir.

[480] Nisa: 163, İsra: 55, Enbiya: 105.

[481] Kelime “ZBR” (زبر) kökünden gelmektedir. Yazılmış kâğıt veya kitap anlamına gelmesinin yanı sıra, kök anlamı itibariyle “frekans jeneratörü, güçlü, iri gövdeli kimse” gibi anlamlara geldiği gibi, bir şeyi budayarak verimli hâle getirme mânâsı da verilmektedir. Metinde farklı formlarda kullanılmaktadır. Pratikte “Frekans Jeneratörü” olarak da anlaşılmaktadır.

[482] Baqara: 259, 250, 251.

[483] Kelimenin CLT (جلت) kökünden geldiği düşünülmektedir. Bir şeye vurmak veya çalmak (çalgı gibi), kuyruğunu indirmek, kamçılamak gibi anlamlara gelmektedir. Ne var ki kelimenin tatmin edici köken bilgisine ulaşılamamıştır. Yapılan tanımlamalar daha çok mitolojik kökenlidir.

[484] Neml: 16, Enbiya: 63, 65, Muminun: 62, Saffat: 37, Casiye: 29, Fussilet: 21, Zariyat: 23, Necm: 3, Neml: 85, Murselat: 35.

[485] Kelimenin aslı NTQ (نتق)’dir. Menzil, erim, sınır veya konuşmanın çerçevesi, sınırı, belli bir konuda yapılan konuşma veya nutuk, kuşak veya çember gibi anlamlara gelmektedir. Metinde “Süleyman, Davud” kavramları ile ilişkilidir.

[486] Fatiha: 2, Enam: 1, 45, Araf: 43, Yunus: 10, İbrahim: 39, Nahl: 75, İsra: 111, Kehf: 1, Mumin: 28, Neml: 15, 59, 93, Kasas: 70.

Ankebut: 63, Rum: 18, Lokman: 25, Sebe: 1, Fatir: 1, Fatır: 34, Saffat: 182, Zumer: 29, 74, 75, Mumin: 65, Casiye: 36.

[487] Kelimenin aslı HMD (حمد)’dir. Övgü veya şükür gibi anlaşılmaktadır ancak şükür zaten Arapça bir kelimedir ve metinde kullanılmaktadır. Etimolojik açıdan kelime “bir fırsat yakalayıp bir işe başlamak”, bir işe başlamak için gerekli şartların oluşması gibi anlamlara gelmektedir. Metinde “İsmail, İshak, Davud, Süleyman” kavramları ile ilişkilidir.

[488] Baqara: 260, Ali-İmran: 49, Maide: 110, Yusuf: 36, 41, Nahl: 79, Enbiya: 79, Hac: 31, Nur: 41, Neml: 16, 17, 20, Sebe: 10, Sad: 19, Mulk: 19, Fil: 3, Vakia: 21.

[489] El-Tayr (الطّير), Genel olarak kavram “kuş” olarak anlaşılmaktadır. Ancak metindeki anlatımlara bakıldığında genel manada “uçabilen cisimler” olarak tanımlandığı açıktır..Saffat 10. 13, tayr olan şeyin hadid, yani metalden –demir- yapılmış olduğu ve mekanik hareketli bir aygıt olduğu da anlaşılmaktadır. Metinde “İbrahim, İsa, (Meryem), Süleyman, Davud” kavramları ile ilişkilidir.

[490] Enbiya: 78.

[491] Neml: 15.

[492] Sebe: 10.

[493] Sad: 24.

[494] Enbiya: 79, Neml: 16.

[495] Enbiya: 78.

[496] Sad: 45

[497] Kavram metinde “İbrahim, İshak, Ya’kup” ile ilişkilendirilmiştir.

[498] Enbiya: 85.

[499] Kavram metind “İsmail, İdris, Za El-Kifl” ile ilişkilendirilmiştir.

[500] Enam: 86.

[501] Karam metinde “İsmail, Yunus, Lut, (El-Yesau)” ile ilişkilendirilmiştir.

[502] Nisa: 163.

[503] Baqara: 136, Al-i İmran: 84, Nisa: 163.

[504] Baqara: 136, Al-i İmran: 84.

[505] İsra: 106.

[506] Kavram analiz çalışması, henüz bir taslak olup deneysel veya teorik açıdan test edilmiş değildir. “Devlet” olarak anlaşılan sistemin neden toplumsal mekanizmalar ile tarif edilmesi gerektiğinin anlaşılabilmesi ve bu mekanizmalardan biri olan iktisadi yönetim mekanizmasının nasıl konumlandırılacağına ışık tutması açısından özetlenmiştir. Sadece bir olasılık örneklendirmesidir.

[507] Baqara: 4, 86, 94, 102, 114, 130, 200, 221,217, 220, Al-i İmran: 22, 45, 56, 77, 85, 145, vd.

[508] Baqara: 8, 62, 126, 177, 228, 232, 264, Al-i İmran: 114, Nisa: 38, 39, 59, 136, 162, Maide: 69, Tevbe: 18, 19, 29, 44, 45, 99.

[509] Yusuf: 109, Nahl: 30, Baqara: 94, Enam: 32, Âraf: 169, Kasas: 77, 83, Ankebut: 64, Ahzab: 29.

[510] Sad: 7.

[511] Ankebut: 20.

[512] Tevbe: 102, Hicr: 96, İsra: 22, 39, Muminun: 14, 117, Furkan: 68, Şuara: 213, Kasas: 88, Sad: 58, Kaf: 26, Zariyat: 51.

[513] Maide: 27, Yusuf: 36, 41.

[514] Baqara: 282, Al-i İmran: 153, Zumer: 42, Hucurat: 9, Necm: 20, 47.

[515] Baqara: 203, Nisa: 77, İsra: 62, İbrahim: 10, 42, 44, Nuh: 4, Kıyamet: 13, Muddesir: 37, Sebe: 30, Hicr: 24, İnfitar: 5.

[516]Arapçada isimleri iki türlü kullanmı vardır: Marife ve nekre. Marife, İngilizcedeki “The” gibidir. Yani bilinen, belli olan bir şeyi ifade etmek için kullanılır. (El) takısı ile kullanılan kelimelerdir. Nekre ise, geneldir. Belli bir şeyi değil; genel bir şeyi ifade etmek için kullanılır.

[517] Necm: 14, 42.

[518] Necm: 13, 14.

[519] Baqara: 192, 193,  275, Maide: 73, Tevbe: 12. Maide: 73, Enfal: 19, 38, 39, Yasin: 18, Ahzab: 60, Alak: 15, Meryem: 46, Şuara: 116, 167.

[520] Âraf: 20, 22, 156, 157, Haşr: 47, Naziat : 40, Hud: 88, Mumtehine: 8, 9.

[521] Nisa: 116, Al-i İmran: 110, Ankebut: 45, Lokman: 17.

[522] Maide: 63, 79, Al-i İmran: 104, 114, Enam: 26, Âraf: 157, 165, Tevbe: 67, 71, Hud: 116, Nahl: 90, Alak: 9, Mumtehine: 8, 9.

[523] Maide: 91.

[524] Nisa: 31, 161, Al-i İmran: 110, Maide: 79, Âraf: 20, 22, Enam: 56,  Tevbe: 112, Mumin: 66, Nahl: 90, Hac: 41, Haşr: 7, Taha: 54, 128, Hud: 62, 88, Mumtehine: 8, 9, Lokman: 17, Ankebut: 45, Naziat: 40, Alak: 9.

[525] Al-i İmran: 104, 110, 114, Maide: 79, Âraf: 157, Tevbe: 67, 71, 112, Yusuf: 58, Hicr: 62, Nahl: 22, 90, Enbiya: 50, Hac: 41, 72, Muminun: 62, Nur: 21, Ankebut: 29, 45, Lokman: 17, 19, Zariyat: 25, Mucadele : 2.

[526] Maide: 79, Nahl: 22, Mucadele: 2 Zariyat: 25, Yusuf: 58, Enbiya: 50, Muminun: 69.

[527] Hud: 70, Talak: 8, Lokman: 19, Mumin: 81, Rad: 36.

[528] Lokman: 19, Mucadele: 2.

[529] Hac: 44, Sebe: 45, Fatir: 26, Mulk: 18, Şura: 47.

[530] Baqara: 178, 180, 228, 229, 232, 233, 234, 236, 241, Al-i İmran: 104, 110, 114, Nisa: 6, 19, 25, Tevbe: 67, 71, 112,  Hac: 41, Lokman: 17.

[531] Baqara: 229, 231,240, 263, Nisa: 25, 114, Muhammed: 21, Mumtehine: 12, Talak: 2, 6.

[532] Yunus: 45, Hucurat: 13.

[533] Esasında bizim sistemimize göre devlet diye bir kurum yoktur. Devlet olarak bilinen şey, gerçekte bağımsız kurumlardır. Yani siyasi erk veya yasama meclisi sistemde yer almaz. Dolayısıyla bir devlet başkanı da yoktur. Çünkü her kurum, kendi yasalarını yapar ve kurum içerisinde uygular. Yasalar halkı bağlayıcı değildir. Halk tamamen özgürdür. Ancak bu durum, iktisat başlığı altında ele alıncak bir konu değildir. Bu nedenle, iktisat kurumu dışında olan mekanizmaların tamamı “devlet” olarak isimlendirilmiştir.

 


ISLAM IKTISAT TEORISI - THE THEORY OF ISLAMIC ECONOMIC SYSTEM
1-ISLAM IKTISAT TEORISI VE TOPLUMSAL MEKANIZMALAR
3046 Okunma
2-BAŞLARKEN
1383 Okunma
3-METOT
1219 Okunma
4-BOLUM I - IKTISADI SISTEMLER VE ŞERIAT
1436 Okunma
5-FAIZSIZ BANKACILIK - ŞERIAT KAPITALIZMI
1149 Okunma
6-BOLUM - II / TARIHSEL YANILGILAR
1081 Okunma
7-RIBA - BIR OZGURLUK DOLANDIRICILIĞI VE FAIZ ILIŞKISI
1222 Okunma
8-TOPRAK ve MÜLKIYET - OZGUR TOPLUM IDEALI
1161 Okunma
9-SADAKA - VERGI SISTEMI / KAMU MALİYESİ
1210 Okunma
10-BÖLÜM III - ISLAM İKTİSAT TEORISI / Kurumsal Çerçeve
2496 Okunma
11-ZEKAT - IKTISADI YONETIM SISTEMI
1114 Okunma
12-İNFAK - TASARRUF MEVDUATI
1186 Okunma
13-KARZ-I HASEN / YATIRIM FONF VE KAMU SERMAYESI
1112 Okunma
14-BOLUM-IV / IKTISADI PARAMETRELER VE UYGULAMA PERSPEKTIF
1031 Okunma
15-İKTİSADİ FAKTÖRLER
1714 Okunma
16-IKTISADI YONETIM SİSTEMİ - BANKA VE KURUMSAL YAPI
1105 Okunma
17-KAYNAK VE YATIRIM YÖNETİMİ
1035 Okunma
18-TOPRAK VE DOĞAL KAYNAKLAR - YONETIM ve SORUMLULUK
1011 Okunma
19-URETM ve ISLETME
1257 Okunma
20-FİYAT ANALIZI - ÜCRET , FİYAT, PARA
1239 Okunma
21-TUKETIM
1114 Okunma
22-SERBEST TICARET VE PIYASALAR
1225 Okunma
23-YAPISAL ANALIZ - MAKRO ve MIKRO UNITELER UZERINDEKI ETK
1058 Okunma
24-IKTISADI BUYUME VE TOPLUMSAL ETKILER
1233 Okunma
25-IKTISADI DENGELER ve REFAH TOPLUMU
1087 Okunma
26-IKTISADI EVRIM - DOGAL EKONOMIYE GECIS
1134 Okunma
27-UYGULAMA PARAMETRELERI
1111 Okunma
28-IKTISAT ve HUKUK
1187 Okunma
29-DONUSUM VE YENI DUNYA DUZENI
1115 Okunma
30-KAYNAKCA
1229 Okunma

© 2024 - Akevler