ISLAM IKTISAT TEORISI - THE THEORY OF ISLAMIC ECONOMIC SYSTEM
Sam Adian
1186 Okunma
İNFAK - TASARRUF MEVDUATI

İnfak

  

Tasarruf Mevduatı

 

 

 

 

 

Tarihsel süreçte ortaya çıkan, yatırımlar için gerekli olan sermaye ve sermaye ihtiyacının nasıl karşılanacağı sorunu hayati önem taşımaktadır. Konvansiyonel uygulamalar nedeniyle sermaye gücünün toplumun küçük ama elitleşmiş kesimlerinde bankalar aracılığı ile birikmesi, karşımıza yatırımların yaygınlaşmasını önleyen en önemli problem olarak çıkar.

Esasında, iktisadi faaliyetlerin gerçekleştirilmesi, yani yatırımların yapılabilmesi için ihtiyaç olan sermaye, halkın sahip olduğu emek birikiminde vardır. Emeğin tasarruf edilerek sisteme aktarılmasını ifade eden “infak” kavramının karşılığı olarak anlaşılması gereken ve pratikte “mevduat” olarak bilinen uygulama iki temel niteliğe sahiptir.

1.    İnfaka/Tasarrufa Dayalı Olan Mevduatlar: Bunlar infak, yani tasarruf sahibinin yatırım/kazanım amacıyla bankaya ikraz ettiği (yetkilendirdiği) mevduattır. Yani ortaklık mevduatıdır. Uzun vadeli olarak bankaya bırakılmıştır.

2.    Cari Harcamalar İçin Mevduat: Bunlar günlük ihtiyaçlar için bankada bulundurulan miktarı ifade eder. Her gün değişir, artar veya eksilir. Bu harcama şekli “infak” değildir.

Bunun dışında, genel olarak infak, “harcama” ifade eder. Bu açıdan her türlü infak harcamadır. Ne var ki, tanım gereği her harcama “infak” değildir.

Konvansiyonel anlamda mevduat, bir gerçek veya tüzel kişinin sahip olduğu hazır bir satın alma gücünün kullanılmayarak vadeli veya vadesiz şekilde bankaya bırakılmasıdır. Burada mevduatın nasıl kullanılacağı belli olmayıp tamamen bankanın insiyatifindedir. Oysa “infak” edilen şeyin amacı önceden bellidir. İktisadi anlamda, bireysel tasarrufların bir “fon”da toplanmak suretiyle “kamu sermayesi” oluşturulmasını hedefleyen bir uygulama olmalıdır.

Burada temel bir problemi tespit etmekte yarar var: “İnfak denilen şey, eğer karşılıksız verilen bir şey ise kişiye nasıl bir kazanç sağlamış olacak? Ve eğer infak karşılıksız verilmesi gereken bir şey ise, emek sonucu kazanılmış haklar nasıl izah edilecek?” Bu iki sorunun cevabı önemlidir. Birincisi, karşılıksız olarak verilen bir şey “verimsiz” harcamadır. Yani geri dönüşü olmadan vermek, belki verilen yer için geçici bir çözüm üreten, ancak sürdürülebilir sonuç doğurmayan bir uygulamadır. İkincisi, “kazanımlar”ın özel mülkiyet altında olduğu açıktır.[1]

Eğer böyle ise, kişinin emeği ile kazandığı şeyi neden başkasına karşılıksız vereceği hususu açıklanamaz. Böyle bir talepte de bulunulamaz. Emek yoluyla elde edilen meşru kazanımlar, kişiye aittir ve tasarruf hakkı da onundur. Hiçbir şekilde elinden alınamaz veya harcamaya zorlanamaz. Bu iki nokta temelde uygulamanın nasıllığını açıklamak için göz ardı edilmemesi gereken önemli prensiplerdir. Prensipler göz ardı edildiğinde ise her şey mümkün hâle gelir.

Kur’an açısından ticaret teşvik ediliyor olsa da, modern ekonomilerin sahip olduğu sermaye gücü karşısında sadece “bireysel yardımlaşma” ile güçlü yatırımların yapılamayacağı açıktır. Öte yandan “zenginin ve zenginliğin” reddedilmiyor oluşu, tam aksine teşvik edilmesi ve yaygınlaştırılmasının öngörülmesi, alternatif sermaye oluşumlarının gerekliliğini ortaya çıkarır. Bu amaçla, kamu sermayesi olarak adlandırılabilecek fonun oluşturulmasına esas teşkil eden kavramların incelenmesi hâlinde, “infak” meselesinin basit bir “bağış/iyilik” olmadığı,[2] tam aksine, infak edilen şeyin gelir getirmesinin zorunlu olduğu anlaşılacaktır.

İnfak kavramının temel tanımları niteliğinde olan iki ayet vardır. Bu ayetler, “infak” kavramından ne anlaşılması gerektiğini ve uygulamanın nasıl olacağının açıkça ifade etmeleri açısından önemlidir:

مثل الّذِين ينفِقون أموالهم في سبيل اللّه كمثل حبّة أنبتت سبع سنابل في كلّ سنبلة مئة حبّة واللّه يضاعف لمن يشاء واللّه واسع عليم

Meselullezîne yunfikûne emvâlehum fî sebîlillâhi ke meseli habbetin enbetet seb’a senâbile fî kulli sunbuletin mietu habbeh, vallâhu yudâifu li men yeşâu, vallâhu vâsiun alîm.[3]

(مال)          Mal: Nakit işlem –sermayeye esas olan mal, kişinin sahip olduğu şey, mal-.

(سبيل)       Sebil:  Çeşme –şebekeye bağlı çeşme- network.

(حبّة)         Habbe: Tohum –tahıl, üzüm çekirdeği, habbe- ( مائة حبة – yüzlerce tane/tohum).

(أنبتت)       Ebetet: Bir bitkinin büyümesi – toprağa ekilmiş tohumun filizlenerek büyümesi-.

(سنبلة)      Sunbuletin: Başak –bir ekinin olgunlaşarak başak vermesi-.

(يضاعفYudaef: İki katı – çiftler, duble, iki katı çıkar-.

(واسع )      Vasi’u: Kapsamlı - geniş, her şeyi kapsayan, yaygın-.

Buna göre “infak”, toprağa ekilmiş olan bir tohumun büyüyerek çoğalması, tek bir tohumdan yüzlerce tane elde edilmesi gibidir. Yani, tohumun toprağa düştüğü andan itibaren, emek yoluyla onun bakılması, gözetilmesi ve nihayetinde hasat zamanı geldiğinde de verim alınması sonucunu doğuracaktır.

İnfak kavramının, bir tohumun büyüyüp çoğalması gibi tarif edilmesi önemlidir. Çünkü toprağa atılan bir tek tohum, onu toprağa ekene fayda sağlayacak, çoğalacaktır. Bir çiftçi, toprağı ancak ondan verim almak için eker. Bu da bir süreç meselesidir.

ومثل الّذين ينفقون أموالهم ابتغاء مرضات اللّه وتثبيتا مّن أنفسهم كمثل جنّة بربوة أصابها وابل فآتت أكلها ضعفين فإن لّم يصِبها وابِل فطلّ واللّه بما تعملون  بصي

Ve meselullezîne yunfikûne emvâlehumubtigâe mardâtillâhi ve tesbîten min enfusihim ke meseli cennetin bi rabvetin esâbehâ vâbilun fe âtet ukulehâ dı’feyn, fe in lem yusıbhâ vâbilun fe tall, vallâhu bimâ ta’melûne basîr.[4]

(إبتغاء)      İbtigae: Bir amaçla yapılan şey -istemek, arzu etmek, dilemek, talep etmek-.

(مرضات ) Mardat: Zevkle yapılan şey -hemşireler, gönüllüler.

( رضا )      Rıza: Rıza ile yapılan şey -gönlü olmak, hoşnutluk, uyuşma (consensus)-.

(تثبيتا )      Tespiten: Bulunduğu yerde kalıcı ve sürekli hâle getirmek -onaylama, teyit, doğrulama, tespit etme, olumlama, tespit, tespit etmek, belirlemek-.

( نفس )      Nefs: Kişisel olarak -aynısı, aynı şey, aynı durum, zat, bizzat, öz-.

( ربوة )      Rabvet: Yüksek itibar –yer seviyesinden yüksek olan yer, tepe, sırt, tümsek-.

( أصاب )    Esabe: İsabet eden –isabetli, dokunan, hit, tıklama, vuruş-.

(وابل )       Vabilun: - İri taneli yağmur -sağanak, sulusepken, şiddetli ve iri taneli yağmur-.

(أكل )        Ukule: Meyve –yiyecek, meyve, yemek-.

(ضعفين )   Di’feyn: İkiye katlama –çift kişilik, duble, çifte-.

Yani “infak” gönüllülük esasına göre yapılan bir faaliyettir. Fakat bununla beraber, belli bir amaç doğrultusunda, sürekliliği olan, çıkar beklentisi ile yapılan bir davranış biçimidir. Kişiseldir ve yağmurla beslenen meyve bahçesindeki verimin ikiye katlanması gibidir. Yani hedef kişinin kazanımlarını çoğaltmaktır. Bu ayetler, “infak” kavramının temel tanımlarını içermektedir. Tamamen çıkara dayalı, infak edene fayda temin edecek bir davranış olarak karşımıza çıkar. Bu ayetler varken, “infak” kelimesini karşılıksız harcama olarak anlamak herhalde mümkün olmaz.

Ayetler dikkatlice incelendiğinde, gerçekte “infak” denilen şeyin, fiziki olarak çoğaltmayı gerektirdiği gibi, bu çoğaltmanın üretime dayalı bir çoğaltma olduğu sonucu da görülmektedir. Yani çıkara dayalı bir yatırım şeklidir. Buna göre ayetlerden hareketle kavramsal ve kesin olarak infak kavramının tanımını yapmak mümkündür:

·      İnfak, nakit (mal), yani sermayeye dayalı bir işlemdir.

·      İnfak, kişisel çıkarlar doğrultusunda yapılır.

·      İnfak, sermayenin ortak bir havuza aktarılarak dolaşıma kazandırılmasıdır.

·      İnfak, bir tohumun yüzlerce tohum yapılması gibi kapsamlı ve yaygın bir eylemdir.

·      İnfak, amacı ve hedefi belli olan bir eylemdir.

·      İnfak, gönüllülük esasına göre yerine getirilir ve sonuçları bakımından tatmin edicidir.

·      İnfak, değer ifade eden şeyi bulunduğu yerde kalıcı ve verimli hâle getirmek içindir.

·      İnfak, sonuçları itibariyle sahibine itibar kazandıran veya onun konumunu yükselten bir faaliyettir.

·      İnfak, kazanımları itibariyle iri taneli yağan yağmur gibi bolluk anlamına gelir.

·      İnfak, meyve veren ağacın meyvelerini ikiye katlamak içindir.

Buna göre İnfak, hedefleri ve amaçları önceden belli olan, toplumun “refahını” yükseltmeyi öngören ve bunun için toplumsal işbirliği gerektiren kolektif bir faaliyettir.[5] İnfak eden için ise reel bir karşılık (benefit) söz konusudur. Çünkü “infak”, aslında kişinin kendi tercihine göre yönlendirilecek olan bir şeydir. Nasıl infak edeceğine veya hangi mecraya yöneleceğine kişi, kendisi karar verir. Aslında bir kişiye para veya mal vermekle infak edilmiş olmaz. Bankaya aktarılır ve gelirinden faydalanılır. İnfak bankaya mevduat olarak aktarıldığında “ikraz” olur. Yani krediye dönüştürmeleri için uzmanlara yetki verilmiş olur.

Orijinal metinde infak bir “ihsan” değildir; aslına bakılırsa fıkıhta durum bundan farklı değildir. Genel olarak “harcama” ifade ediyor olsa bile, bu harcama “verimsiz” bir harcama olmayıp kişiye ve topluma yaygın fayda üretecek bir havuzda değerlendirilmektedir.

İnfak, bir şeyin atıl durmasını önlemek suretiyle, dolaşıma kazandırılması eylemidir. Yani harcama yoluyla çoğaltmaktır. Bir kimsenin kendi çıkarı için harcaması anlamına gelir. Yani bu harcama, öyle bir harcama olmalıdır ki, sonucunda, harcanan miktarın kat kat fazlası kişiye geri dönsün. Bu da ancak, tasarruf edilen değerin üretken hale getirilmesi ile mümkün olacaktır.

Öte yandan, İnfak en temel gereksinimler üzerinde yapılan tasarrufları (rızk) hedef alır. O halde “Rızk” nedir?

Rızk (رزق )[6] - Temel Girdiler : Yaşamak için zorunlu olan ihtiyaçların tamamı. Zorunlu ve sürdürülebilir olan, sınırlı kullanılabilen temel kaynakları ifade eder. Yani geçim kaynağıdır. Bu hem “yaşam hakkı” için zorunludur hem de diğer bütün her şey, kazanımlar buradan elde edilir.[7]

Eğer toprağın verimliliği olmasaydı, iktisat da olmayacaktı. Bu nedenle tasarruf, yani “infak” da burada yani temel girdiler üzerinde yapılmalı. Bu husus referans metinde açıklıkla ifade edilmektedir.[8] Yani infak, temel girdilerin bir kısmından yapılması gereken bir eylemdir.  Gerçekte rızk, doğada var olan imkânlardır.[9] Emek yoluyla bu imkânların dönüştürülmesi ve ürün hâline getirilmesi rızkı ifade eder. Kaynaklar doğru kullanılmıyor ve boşa harcanıyor ise tasarruf edilmesi de mümkün olmaz. Çünkü tasarruf, harcamalardan sonra kalan miktarın biriktirilmesi değil, tasarruf edilen miktardan sonra harcamayı gerektirir.

Öte yandan, kişisel kaynakların veya sahip olunan gelirin ne kadarının infak/tasarruf edileceği meselesi de tartışma konusudur. Geleneksel anlayış, bu konuda çeşitli oranlamalar getirmekte ve uygulamayı da bu esaslara göre önermektedir. Ne var ki bu konu bütün açıklığı ile Kur’an’da tanımlanmıştır. Buna göre tasarruf edilmesi hedeflenen miktar kadar infak edilmelidir. Yani, harcamalardan sonra geriye bir şey kalırsa bunun infakı değil, tasarruf planlandıktan sonra harcama yapılması gereği ortaya çıkar. Dolayısıyla İnfak, “rızk” yani “temel girdiler”den yapılan tasarrufları (genel harcama) ifade eden bir kavramdır. Ancak buna da açıklık getirilmiştir:

Afv (العفو )[10]- Tasarruf Planlaması: Sınırlı girdilerin tasarruf edilen kısmının planlanarak önceden ayrılması ve dolaşıma kazandırılmasıdır. Harcama planlaması.[11]

Bu kavram infak edilecek şeyin niteliğini belirleyen bir tanım olarak karşımıza çıkar. Atıl olan, affedilmiş olan (yani önceden planlanmış olan) kısmın infak edilmesini ifade eden bir kavramdır. “Değer” –miktar birikimi- ifade eden şeyin “ıssız”laştırılan, kullanılması öngörülmeyen kısmı, tutulan, tasarruf edilmiş olan kısmının infak edilmesini, yani mevduat fonuna aktarılmasını gerektirir. Bir anlamda değer ifade eden bir şeyden elde edilmesi muhtemel faydayı çoğaltmak amacıyla “geri bırakmak/ertelemek” sonucu da kendiliğinden ortaya çıkar. Yani, “infak” basit bir harcama değil, “planlı” bir tasarruftur. Neticede tasarruf da bir çeşit harcamadır ama bu kişinin yararına olan bir harcama şeklidir.

Bir şeyi infak edebilmek için, önce tasarruf edilmiş olması, sonra da o tasarruf edilen şeyin daha faydalı/verimli bir mecraya kanalize edilmesi gerekir. Yani dolaşıma kazandırılmış olması gerekir.[12] Tasarruf edilmemiş, yani genel harcamalar infak değildir. Çünkü metinde harcama kısmı ayrılmıştır. Acil olmayan ihtiyaçlar ertelendiğinde veya göz ardı edildiğinde tasarruf edilebilir alan açılmış olur. Bu nedenle, “infak” edilecek olan şey üzerinde herhangi bir oran veya miktar söz konusu edilemez. Tasarruf bir planlama işidir ve harcamalar tasarruflardan arta kalan kısımdan yapılır. Yani bireysel anlamda “tasarruf” öngörülmekte ve tutumluluk hedeflenmektedir.

Örneğin; harcamalar ile gelir arasında doğal bir bağ olduğuna göre, sabit bir gelirin harcama üzerindeki baskısı da kaçınılmaz olur. Eğer, harcamalar planlı ve öngörülmemiş ise gelirin yeterli olmayacağı ve borçlanmaya gidileceği açıktır. Öyleyse infaktan kastedilen şey şöyle anlaşılabilir:

İnfaq (إنفاق) [13] -Tasarruf: Bireysel tasarrufların gelir elde etmek ve çoğaltmak amacıyla belli bir yatırıma kanalize edilmek üzere bankaya bırakılmasıdır. “Savings Deposits” anlamına gelen tasarruf mevduatını ifade eder. Tasarruf ve tasarrufların kullanımından doğan gelir ise sahibine aittir. Modern dünyadaki karşılığı mevduattır. Dolaşıma kazandırılan değerleri ifade eder.[14]

İnfaq (أنفقوا)[15] : Kelime anlamı itibariyle harcanan, geçirilen, biten (çoğul) demektir. Tanım gereği, çoğaltmak için harcamayı ifade eder. Yani birikimlerin dolaşıma kazandırılmasıdır. Pratik manada tasarruf edilen emek birikiminin dolaşıma kazandırılmasıdır.

(ينفقYunfiq: Harcama sürekliliği.

(نفق)             Nafaqa: Alt geçit, tünel, -iki kapısı olan köstebek yuvası-.

İnfak ile elde edilmek istenen sonuç, harcama eğiliminin kontrol altına alınması ve buradan artacak miktarın tasarrufa yönlendirilmesidir. Eğer, harcama kalemleri küçük parçalar hâlinde değerlendiriliyor ve bireyin potansiyel harcama limiti öngörülebiliyor ise gelirin ne kadarının tasarruf edileceği önceden bilinir hâle gelir. Böylece bireyin yaşam kalitesine dokunmadan, harcamalar kontrol altına alınmış, tasarruf gerçekleşmiş olur. Burada yapılması gereken şey, tasarrufların toplumsal verim hâline dönüştürülmesidir. Bu da, bankaya ikraz edilmek suretiyle gerçekleştirilir. Tasarruflar bir havuzda toplanıp yatırıma dönüştüğü zaman, bu herkesin yararlanabileceği geniş bir kazanım anlamına gelir.

Öte yandan subjektif yapılanma, yani verimli olmayan veya verimli olan bir süreci bertaraf etmeyi amaçlayan her türlü eylem veya faaliyet şiddetle reddedilmektedir. Kişiselleştirilmiş çabaların veya yaygın faydayı olumsuz etkileyecek faaliyetlerin önerilmediğinin altını çizmemiz gerekmektedir. Şöyle ki:

El-Munafiq (المنافق)[16]- Subjektif Yapılanma/İşlevsizleştirme: Bir bilginin veya sürecin verimliliğini gizlemek. Tutarlı herhangi bir gerekçe olmaksızın sadece kişisel endişelere bağlı olarak olası verimliliğin yaygınlaşmasını önlemek veya toplumdan gizlemek. Toplumsal görev/sorumluluk üstlenilmiş olmasına rağmen, kamu yararının gözetilmemesi veya yararlı olabilecek potansiyelin dolaşıma kazandırılmaması. Yetki ve sorumluluk sahibi olmasına rağmen görevini yerine getirmeyen veya kuraldışı işlem yapan kurum veya kimse. Kuralların ihlal edilmesi nedeniyle verimliliğin bozulması, dengesizliğe neden olma. Süreç veya potansiyellerin verimliliğinden yararlanıyor olmasına rağmen sorumluluğu reddedip sübjektif varsayımlara dayalı olarak ortaya çıkan yıkıcı tutum.[17]

Pozitif süreçleri veya bu süreçlerde doğan sonuçların verimliliğini anlayamayan, aldatılmış veya çeşitli nedenlerle aldanmış, bilgiye değil belirsizliğe yönelen ve başkalarının pozitif yönelimlerini eleştiren kimse veya kurum. Buna bağlı olarak gerçeği veya bilgiyi değiştirmeye çalışan/gizleyen kimse.  Bilgiye dayalı, kanıtlanmış veya verimliliği açıkça bilinen süreç ya da durumların aslında belirsizlik yahut zarara neden olacağını zanneden kimse. Aldanmış, cahil veya korkak kimse. Herhangi bir bilgi veya kesin veriye dayanmaksızın sadece varsayımlara ya da gerçek dışı hikâyelere göre hesapsızca hareket eden kimse. Pozitif sonuçları göz ardı eden veya kolektif faaliyetlerin verimliliğini görmezden gelen, ikiyüzlü.

El-nifaq (النّفاق)[18]- Yanıltıcı Tutum/Durum: Pozitif veya verimli gibi görünse de uygulama sonuçları itibariyle gerçekte zarara veya dengesizliğe yol açacak uygulama veya durum.[19]

Metindeki açıklamalar dikkate alındığında “münafık”, gerçekte tüm süreçlerin verimli/pozitif sonuçlarından yararlanıyor olmasına rağmen, herhangi bir mantıklı nedene dayanmaksızın sübjektif inanç veya varsayımlara göre hareket eden kimsedir. Yani münafık, faydası kanıtlanmış olan bir şeyin dahi aslında zararlı/verimsiz olduğu yönünde fikir beyan eden,  gerçeğe aykırı olarak başkalarını da etkilemeye çalışan ve belirsizliği öneren kimseler için kullanılan bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Münafık, “infak” ile ortaya konulmuş olan, “pozitif tercih”in doğuracağı toplumsal fayda veya çıkar paralelliğini kabul etmeyen ya da bunlardan elde edilen faydalardan yararlandığı hâlde süreci desteklemeyen kimsedir.

Tanıma bağlı olarak münafık, harcamalarını kişiselleştiren, sürece katılmayan,  gizli veya sübjektif varsayımlarla sürecin işleyişini bozmayı hedef edinen kimse veya kurumlar için kullanılan bir kavram olmaktadır. Münafık ifadesinin metinde “kâfir” kavramı ile birlikte kullanılıyor olması, onu gerçeği gizlemekle de ilişkili hâle getirmektedir. Ancak kavram, esas olarak bilgiyi veya verimliliği açıkça reddetmeyen, ondan yararlanan, buna karşın genel dengeyi bozmayı hedefleyen uygulamaları ifade etmektedir.

Metindeki tanımlamalar sebebiyle “infak” edilen şeyin dolaşıma kazandırılması zorunlu hâle gelmektedir. Dolaşıma kazandırılmayan, kişisel veya belli bir nedene dayanmaksızın değerlerin dolaşım dışı tutulması veya ondan elde edilmesi muhtemel kazanımların engellenmesi “nifaq” olmaktadır. Bu durum metin tarafından şiddetle eleştirilmektedir. Bu nedenle, infak, kavram gereği “çoğaltmayı” amaçlayan bir eylem olması sebebiyle “zekât”ın konusudur.

Pozitif Seçicilik :

Eğer bir tasarruf, tasarruf edenin tercih ve kullanımına ait ise yani tasarruf edilen şey üzerinde kişisel mülkiyet söz konusu ise bu değerin veya satın alma gücünün nasıl kullanılacağı veya harcanacağı normatif olarak belirlenemez. Tasarrufların yani “infak” edilecek şeyin karşılıksız olarak harcanmasını talep etmek, kişi haklarını çiğnemek anlamına gelir. Bu, kişinin emek sonucu kazanmış olduğu hakların verim sağlamayacak gerekçelerle elinden alınması ve yok edilmesi demektir ki ilkesel bir çelişki teşkil eder.

Pozitif seçiciliğin karşılığı olarak “hayr”, bir şeyi bir başka şeye tercih etmek, seçmek anlamına gelen bir kavramdır. Dolayısıyla, “infak” edilen şey, belli kriterlere sahip, sonuçları ve verimliliği belli olan bir başka şeye, infak edenin tercihi doğrultusunda kanalize edilmelidir. Böylece infak, “bireysel girdilerden tasarruf edilmesi suretiyle artırılmış olan değerin yatırıma dönüştürülmesi amacıyla “zekât bankası”na mevduat olarak aktarılması (ikraz)” şeklinde tanımlanabilir.

Pozitif Seçicilik - Hayr (خير )[20] : Verimliliği kanıtlanmış süreç, uygulama veya ürünler arasında tercih yapmak. Kişinin kendisi için uygun olduğunu düşündüğü şeyi seçmesi. İki şey arasında yapılan pozitif tercih.[21]

Buna göre, herhangi bir şeye değil, sonuçları olumlu olan ve yarar sağlayan şeye yatırım yapmak gerekir.[22] Çünkü harcamaların kontrol altına alınması, pozitif beklentilerin varlığına bağlıdır. Bu bir tercih meselesidir. Eğer kişi, daha iyi bir kazanım elde edeceğini öngörüyor ise, belli bir süre harcamalarından da feragat edebilir. Çünkü bir süre sonra, harcamalarını kontrol etmekle, daha konforlu bir yaşam kalitesine kavuşacağını bilir. Bu aynı zamanda, harcama denetimini bir alışkanlık hâline de getirmiş olur.

Genel olarak sadaka ve zekât kavramları ile buna bağlı olarak “infak” kavramının birbirinden ayrılması, öncelikli olarak “yatırım serbestliği” getirecektir. Ayrıca, “devletin vergi gelirlerinde kesintiye neden olmayacağı” için hizmet üretiminde meydana gelen aksamaları da önlemiş olacaktır. Modern uygulamalar açısından da herhangi bir olumsuz etki beklenmemelidir.

İtirazlar ve Düzeltmeler:

Eğer “infak”, infak eden için herhangi bir çıkar sağlamıyor ve eylemin kendisi “karşılıksızlık” içeriyor ise bu durumda “çoğaltma”nın nasıl olacağı belirsiz hâle gelir. Geri almamak üzere harcanan veya devredilen bir “satın alma gücü”nün, kişiye nasıl bir katkısı olacağı anlaşılır değildir. Elbette ki bir katkısı olmayacaktır ve bu aynı zamanda tasarrufların “boşa harcanması” anlamına da gelecektir.

Çünkü “amaçsız harcama” eleştirilirken[23]infak” edilen şeyin mutlaka bir karşılığının olduğu da açıkça belirtilmektedir.[24] Çoğaltmayı/artırmayı hedefleyen bir eylemin, “karşılıksız” olarak harcanması düşünülemez. Sosyal hizmetlerin nasıl yerine getirileceği ve muhtaç olan herkesin güvence altına alındığı bir sistem önerildiği için, muhtaçların sorumluluğu bireylere değil; topluma aittir ve bunlar “vergilerden” desteklenirler. Dolayısıyla sosyal hizmetlerin yerine getirilmesi gibi bir kaygı, “infak” kavramının dışındadır.

Bireylerin fakirlere yardım etmek gibi bir görevi yoktur. Kaldı ki “fakir” kavramını veya yoksulluğu da tartışmak gerekir. Eğer bir bireyin üzerine konut inşa edebileceği ve yaşayabileceği, kimsenin elinden alamayacağı bir toprağı ve doğal kaynaklar sayesinde asgari düzeyde geliri de varsa fakirlik veya yoksulluktan söz etmek de mümkün değildir. Sistem içerisinde fakir veya yoksul yoktur ki onlara yardım gereksin. Olası aksi durumlar için de zaten alternatif çözüm yolları belirlenmiştir. Burada ancak gelire rağmen yetersizliklerden söz edilebilir ki bu konu da “sadaka” başlığı altında Kur’an da açıkça tanımlanmıştır.

Doğanın insanlara sağladığı olanaklar ve kamunun sorumlulukları sebebiyle fakirlik söz konusu değildir. Herkesin asgari düzeyde geliri vardır. Ne var ki insanlar gelecekten her zaman kuşku duyarlar. Bu sebeple yoksulluk korkusu[25] metnin eleştirdiği bir yaklaşımdır. Çünkü yaşam hakkı sebebiyle doğal kaynaklar ve doğada kendiliğinden bulunan rızk, yaşamak için yeterlidir. Fazlası için çalışma olanakları vardır ve gelirin çoğaltılması için gerekli mekanizmalar kurulmuştur.

Şu halde, eğer “infak”, “vergi” ifade eden “sadaka”nın bir parçası ve gereği olarak anlaşılacak olursa, tasarruf sahibinin buradan ne şekilde “rasyonel” bir fayda elde edebileceği tespit edilemez. Bilinen hiç bir şekilde böyle bir fayda mümkün değildir. Vatandaşlık bağının bir yükümlülüğü olan vergi verme eylemiyle, toplumun sosyolojik yükümlülükleri yerine getirilir. Ancak bu durum tasarruf sahibine reel bir fayda sağlamaz. Vergilerin yapısı gereği geri döndürülemez olması, nedeniyle ödenen şey üzerinde herhangi bir artış meydana gelmez. Bu yüzden vergi, mükellefe doğrudan bir fayda sağlamaz.

İktisadi anlamda vergi vermek suretiyle sosyal barışın tesis edileceği öngörülebilir. Ancak, “infak” kavramının tanımı ve içeriğine baktığımız zaman, böylesine sınırlı bir amaç yoktur. Karşılıksız harcama, eşyanın tabiatına aykırı bir durumdur. Bu sebepten infakın toplumsal bir faydaya tahvil edilmesi herkesin yararınadır. Zaten modern uygulamalarda da amaç budur. Öte yandan, eğer “infak” edilen şey, ihtiyaç fazlasının kesin olarak karşılıksız dağıtılması şeklinde anlaşılırsa, bu durumda “zenginlik” yasaklanmış olur. Oysa Kur’an’da böyle bir yasaklama veya sınırlandırma da söz konusu değildir. Şu hâlde, “zenginlik” veya “yaşam konforu” anlamına gelen “ni’met”, kaynakların verimli kullanımı ve fırsat eşitliği açısından da zorunludur.

Ni’met, verimliliğin sonucunda ortaya çıkan “yaşam konforu”nu ifade eder. Kendiliğinden vardır ve engellenemez. Buna göre infak kavramının parametreleri, şöyle özetlenebilir:

Planlı Tasarruf: İnfak, planlı tasarrufların, “kazanç” elde etmek ve çoğaltmak maksadıyla zekât sistemine aktarılmasıdır. Temel girdilerden tasarruf edilen miktarın tümünden oluşur. Herhangi bir oran/nisab yahut miktar sınırlaması getirilemez.[26] Yani tasarruf edilen miktarın tamamı infak edilmelidir. Herhangi bir nisab yoktur ve bu, tasarruf edenin planlamasına bağlıdır.

Özel Mülkiyet: “Emek”te bireysel mülkiyet vardır ve hiç bir koşulda bu hak ortadan kaldırılamaz. İnfak edilen şey, emek harcamak suretiyle kazanılmış olması sebebiyle, bireyin mülkiyetinde dolaşım zorunluluğu göz ardı edilemez.

Çıkar Paralelliği: İnfak, karşılıksız ödeme değildir.[27] Zira elde edilmiş olan değerlerin “verimsiz” kullanımı önlenmiştir. Yani, emek birikimin dolaşıma kazandırılması suretiyle, bundan herkesin yararlanması sağlanmaktadır. Özel mülkiyet kapsamında olması nedeniyle de infak edenin tasarrufunda olan bir araçtır. Reel ve kişisel bir kazanç gözetilerek yapılan uzun vadeli bir yatırımdır. Yani, sonuçları önceden belli olan, yararlı ve olumlu alanların tercih edilebildiği bir yatırım şeklidir.

Yatırım Fonu İçin Kaynak: İnfak, doğrudan kara değildir ancak dolaylı olarak “kara” edilmek üzere, kamu sermayesine katılan bireysel tasarruflardır. Kolektif bir faaliyetin parçasıdır. Bu çerçevede infak, “sosyal yardımlaşma” aracı değildir. Bir finansman enstrümanıdır. Üretim yoluyla yoksunluğun giderilmesini ve toplumsal refahın inşası içindir.[28] Çünkü infak, bir “borç” olarak verilmektedir. Dolayısıyla infak eden dilediğinde geri alabilir. Yani infak, kamuya verilen borçtur. Kamu sermayesine katılan bireysel sermayedir.

Toplumsal Yarar: İnfak, zenginliğin önlenmesi için yapılan bir uygulama değildir. Emek ile elde edilmiş olan bir değerin, bireysel ve toplumsal faydaya dönüştürülmesi içindir. Böylece satın alma gücü atıl kalmayacak; dolaşımda tutularak sürekli bir kazanç elde edilecektir. Yani iki yönlü faydaya dönüşmüş olacaktır.

Rasyonel Amaç: İnfak üretime esas teşkil eden mallardan değil, bireysel girdilerden yapılır. Emek yoluyla kazanılmış değeri, toplumsal kullanım yoluyla çoğaltmak amacıyla yapılmalıdır.[29] Amaç, “açığa çıkan değer”in çoğaltılmasıdır. Çünkü infak, zayıf olanın da güçlü olanın seviyesine çıkartılmasını amaç edinen toplumsal faaliyetin bir parçasıdır.[30] Bu yolla, yatırım gerçekleşebilecek, üretim olacak ve istihdam sağlanacaktır. Yani düşük gelir sahibi de toplam gelirden payını alabilecektir.

Fırsat Eşitliği: İnfak, küçük tasarrufların büyük sermayeye dönüştürülüp, yaygın fırsat eşitliği yaratılmasını hedefler. Yani infak sadece, üretime kanalize edilecek olan kaynaklar içindir. Bankaya aktarılması sebebiyle “ikraz” edilmiş olacağı için, zarar söz konusu edilemez.

Zarara Katlanmayan Fon: İnfak edilen şey, garanti[31] altına alınmalıdır. Kredi vermek vardır ama krediyi batırmak yoktur. Eğer kazanımların tehlikeye atılması öngörülmüyor ise, bu kazanımların korunması ve “fayda”nın sürdürülmesi gerekir. Asıl olan sermayenin korunması ve faydanın yaygınlaştırılmasıdır.

Hangi açıdan bakılırsa bakılsın, İnfak, karşılığı olmayan bir harcama türü veya bir yardım şekli değildir. Çoğaltılması gereken, sahibine ve topluma fayda temin edecek olan bir kaynaktır. Emek iki şekilde çoğaltılabilir. Birincisi, nüfusun artması ile toplam iş gücü artmış olur. Böylece toplumda çalışan sayısı, dolayısıyla emek de çoğalmış olur. İkincisi ise, makineleşmedir. Teknolojinin getirdiği imkânlardan yararlanmak suretiyle nüfus yetersiz olsa bile üretim olanaklarının artırılmasıdır.[32] Makineler, önceden tasarruf edilmiş “emek” adına çalışırlar ve o emek için üretim yaparlar. Böylece hem iş gücü israf edilmemiş, hem de tasarruf edilmiş olan emek çalışmaya devam ederek üretime katılmış olur. Yatırımların yapılabiliyor olması için de bir birikim olması gerekir. Bunun için ise önceden tasarruf edilmiş olan emeğin varlığı gereklidir. Eğer emekten tasarruf edilemiyorsa yatırım da yoktur.

Aynı şekilde, tasarruf edilen emek, başka iş alanlarının faaliyete geçmesi için de temel teşkil eder. Böylece emeğin çoğaltılabilmesinin yolu açılmış olur. Yani var olan iş gücü potansiyelinin kullanılabilmesi ve istihdamın gerçekleşebilmesi için de emeğin tasarrufu gereklidir. İnfak, bu açıdan da önemlidir.

Öte yandan, verginin infak sayılabilmesi de mümkün değildir. Çünkü doğal kaynaklar üzerindeki bireysel haklar sebebiyle toplum zaten bu kaynakları harekete geçirmek ve yaşam hakkı için değerlendirmek zorundadır. Bunun için ayrıca vergi talep edilemez. Bu ancak, yine zekât sistemi içerisinde yapılacak olan yatırımlarla mümkün olabilir. Böylece doğal kaynaklar harekete geçirilmiş, tasarruf edilen emek kazanmış ve yaşam hakkı için gerekli olan kaynak sağlanmış olacaktır.

Ancak infak kavramı ile doğrudan üretim de kastedilmemektedir. Çünkü infak, kişisel mülkiyet altındadır. Burada anlaşılması gereken şey, infak yoluyla toplumsal iştirakin sağlanmasıdır. Yani tasarruf bankaya aktarıldığında, bankaya aynı zamanda onu kullanma yetkisi de tanınmış olacağı için ikraz edilmiş olur. Bu yetki, tasarruf sahibi adına verimliliği artırmak içindir. Bu nedenle, zekât bankasının yapacağı yatırımlar, tasarruf sahibi adına olacaktır. Böylece herkes işletmeye katılmış olur. Yani işletme mülkiyeti kamuya aktarılmış olur ki, doğal olan da budur.

Normatif olarak sosyal adalet, güçlü yahut zengin olanın sahip olduğu gücü veya değerleri eksilterek zayıf olana vermek değildir. Kavramın kendisinin de böyle bir anlamı yoktur. Bir yandan kişi hak ve özgürlüklerini kabul edip öte yandan herhangi bir sebeple kişinin sahip olduğu mal veya gücü elinden alıp başkasına vermek adaletle bağdaşmaz. Çalışan ile çalışmayan arasındaki fark,[33] yani başkasına bağımlı olan ile özgür olan arasındaki farka dikkat çekilmesinin nedeni budur. Amaç, her açıdan olduğu gibi, iktisadi açıdan da özgür bireyler üretmektir.

Asıl mesele, zayıf olanların nasıl güçlü olana yaklaştırılabileceği ve eşitlenebileceğidir. Eğer terazinin eksik olan tarafını doldurmak mümkünse dolu olan tarafı eksiltmeye gerek yoktur. Üzerinde durulması gereken şey, gerçekte zayıf olanı destekleyip durumunu iyileştirmek olmalıdır. Aksi hâlde, toplumsal dengeyi sağlamaya çalışırken yeni bir dengesizlik ortaya çıkarmış oluruz. Bu da sosyal barışı etkileyen bir durumdur.

İnsan ve toprak olan her yerde sermaye de vardır.[34] Bu nedenle “halkın elinde sermaye yok” şeklindeki endişe, yersiz ve anlamsızdır. Halk, yani tasarruf sahibinin elindeki olanaklar, sermaye sahibinin olanaklarından daha çoktur. Sermaye tek başına bir işe yaramaz. Sermayenin bir anlam ifade edebilmesi için emek gerekir. Oysa emek, sadece çalışandadır, yani halkın elindedir. Emeğin tasarruf edilmesi ise sermaye demektir. Yani sermayenin varlığıyla ilgili bir eksiklik yoktur. Eksik olan şey, bu sermayenin nasıl kullanılacağı ve nasıl verimli hâle getirileceği ile ilgili bilgi ve birikimdir.

 

 

 

 

 

 

 

 

[1] Tur: 21.

[2] Hadid: 7, 18.

[3] Baqara: 261.

[4] Baqara: 265.

[5] Tevbe: 120, 121.

[6] Baqara: 3, 22, 25, 57, 60, 126, 215 ve diğerleri.

[7](رزق) : Rızk - Nafaka, geçim, nevale, gıda, azık, kumanya, yiyecek, (ولود الرّج ل رزق) : Bir bebek ile kutsanmak , adamın bir erkek çocuğu oldu

[8] İbrahim: 31, Hac: 35.

[9] Muminun: 19, 20, Enam: 95, 99.

[10] Baqara: 219.

[11]Afv (العفو ); Affetmek, bağışlamak, bir şeyin ıssız kalan kısmı,  düşürmek, iskat etmek, tasarruf.

[12] Haşr: 7, Tevbe: 34, 35.

[13] Baqara: 261, 265. İsra : 100

[14] İnfak (إنفاق) Kelimenin aslı NFQ (نفق)’dir. Tünel, giriş ve çıkışı olan yer altı geçidi, iki kapısı olan kunduz yuvası anlamına gelmektedir.

[15] Baqara: 3, 195, 215, 219, 254, 261 ve diğerleri.

[16] Nisa: 61, 88, 138, 140, 142, 145, Enfal: 49, Tevbe: 64, 67, 68, 73, 101, Ankebut: 11, Ahzab: 1, 12, 24, 48, 60, 73, Fetih: 6, Hadid: 13, Munafikun: 1, 7, 8, Tahrim: 9.

[17] El-Munafiq (المنافق), Kelime anlamı itibariyle yeraltında akan ve asla güneş yüzü görmeyen su. Giriş ve çıkış noktası belli olmayan ve yeraltından akan su kanalı. Bir tünelin giriş ve çıkışlarını belirsiz hâle getirip işlevsizleşmesine neden olan şey

[18] Al-i İmran: 167, Tevbe: 77, 97, 101, Haşr: 11.

[19] El-nifaq (النّفاق), Kelime anlamı itibariyle, iki yuvası bulunan bir tavşanın, birini gizleyip diğerini açığa vurmasını ifade eden bir kavramdır

[20] Baqara: 110, 215, 263, 271, 272, 273, 280, Al-i İmran: 180 ve diğerleri.

[21] Hayr (خير ), Bir şeyi bir başka şeye tercih etmek, seçim yapmak. Seçkin, yeğ, daha iyi, daha yararlı, en hayırlı, fayda, yarar, menfaat anlamlarına gelmektedir. Ayrıca bu kelime, develer içinde en çok doğuran, en çok süt veren yavuz develer için de kullanılır. (بَيْنَ تَخْيِير : خَيَّرَ ): İki nesneden birini seçmek, seçim hakkı vermek, ihtiyar etmek

[22] Baqara: 215, 272, 273, Teabun: 16, Sebe: 39.

[23] Baqara: 264, Nisa: 38.

[24] Nisa: 39, Anfal: 60, Tevbe: 121, Rad: 22, Kasas: 54, Sebe: 39.

Hadid: 7-10, Teğabun: 16.

[25] Enam: 151.

[26] Al-i İmran: 134.

[27] Baqara: 262.

[28] Baqara: 27, Tevbe: 79.

[29] Baqara: 195.

[30] Nahl: 75.

[31] Baqara: 195.

[32] Baqara: 29, 168,  Maide: 88,  Âraf: 31, 32.

[33] Nahl: 75.

[34] Secde: 27, Fetih: 29.

 


ISLAM IKTISAT TEORISI - THE THEORY OF ISLAMIC ECONOMIC SYSTEM
1-ISLAM IKTISAT TEORISI VE TOPLUMSAL MEKANIZMALAR
3045 Okunma
2-BAŞLARKEN
1383 Okunma
3-METOT
1218 Okunma
4-BOLUM I - IKTISADI SISTEMLER VE ŞERIAT
1435 Okunma
5-FAIZSIZ BANKACILIK - ŞERIAT KAPITALIZMI
1148 Okunma
6-BOLUM - II / TARIHSEL YANILGILAR
1081 Okunma
7-RIBA - BIR OZGURLUK DOLANDIRICILIĞI VE FAIZ ILIŞKISI
1222 Okunma
8-TOPRAK ve MÜLKIYET - OZGUR TOPLUM IDEALI
1160 Okunma
9-SADAKA - VERGI SISTEMI / KAMU MALİYESİ
1210 Okunma
10-BÖLÜM III - ISLAM İKTİSAT TEORISI / Kurumsal Çerçeve
2495 Okunma
11-ZEKAT - IKTISADI YONETIM SISTEMI
1114 Okunma
12-İNFAK - TASARRUF MEVDUATI
1186 Okunma
13-KARZ-I HASEN / YATIRIM FONF VE KAMU SERMAYESI
1112 Okunma
14-BOLUM-IV / IKTISADI PARAMETRELER VE UYGULAMA PERSPEKTIF
1031 Okunma
15-İKTİSADİ FAKTÖRLER
1714 Okunma
16-IKTISADI YONETIM SİSTEMİ - BANKA VE KURUMSAL YAPI
1105 Okunma
17-KAYNAK VE YATIRIM YÖNETİMİ
1035 Okunma
18-TOPRAK VE DOĞAL KAYNAKLAR - YONETIM ve SORUMLULUK
1010 Okunma
19-URETM ve ISLETME
1256 Okunma
20-FİYAT ANALIZI - ÜCRET , FİYAT, PARA
1238 Okunma
21-TUKETIM
1113 Okunma
22-SERBEST TICARET VE PIYASALAR
1224 Okunma
23-YAPISAL ANALIZ - MAKRO ve MIKRO UNITELER UZERINDEKI ETK
1057 Okunma
24-IKTISADI BUYUME VE TOPLUMSAL ETKILER
1233 Okunma
25-IKTISADI DENGELER ve REFAH TOPLUMU
1086 Okunma
26-IKTISADI EVRIM - DOGAL EKONOMIYE GECIS
1134 Okunma
27-UYGULAMA PARAMETRELERI
1111 Okunma
28-IKTISAT ve HUKUK
1186 Okunma
29-DONUSUM VE YENI DUNYA DUZENI
1115 Okunma
30-KAYNAKCA
1229 Okunma

© 2024 - Akevler