İşlem hatası başka, veri hatası daha başka. Girilen veriler sağlamsa, eh bir de aletin işleyişinde teknik bir sorun yoksa, hesap makinesinin hata yapacağına inanılmaz. En çok, veriler bir kez daha hesaplanır; bir girdi hatası yapılıp yapılmadığı kontrol edilir.
Makinenin yapay zekâsı, sonucun, sahibinin lehine mi, aleyhine olduğu meselesiyle ilgilenmez. Hesaplar, ve hesapladığını gösterir. Ölçer ve hesaplar, yani veri olarak sadece niceliklerle iş görür.
Nitelikler, hesap makinesinin umurunda olmaz.
Bir âbidin zikrettiği esma-i hüsnanın hesabıyla, bir tefecinin müşterisinden alacağı faizin hesabı arasındaki fark, elbette niceliksel değil, nitelikseldir.
***
İnsan aklının işleyişi de hemen hemen böyledir. Bu işleyişi anlamaksa tabiatıyla malumat değil ilim, başka deyişle bilgi değil kavrayış ister.
Dikkat ediniz, "insan zihninin..." demiyorum, dediğim şu: "insan aklının..."
Niçin?
Çünkü zihnin işleyişinde sadece aklın değil, hislerin de payı vardır. İşin içine hisler girince, akıl, objektivitesini kaybeder ve hesaplamanın içine niceliklerin yanısıra nitelikler de girer.
***
Matematik'teki 'hesaplama'nın karşılığı, Mantık İlmi'nde 'kıyas' adını alır. Hesaplamada aded ve mikdar (sayı ve ölçü) kullanılırken, kıyasta kelimeler/kavramlar kullanılır.
Evrenin dilinin matematiksel karakteri anlaşıldığı günden beri Mantık İlmi'nin ustaları insan aklının işleyişini kelimelerden kurtarmaya çalıştılar. Yani Mantık İlmi'ni matematikleştirmek için ellerinden geleni yaptılar. Büyük ölçüde başardılar da. En nihayet kalkülüs, bilgisayara dönüştü.
Bu yöndeki çırpınmalar muayyen bir kıvama geldikten sonradır ki Mantık İlmi'ni Sûri (Formale) ve Tatbikî (Angewandte) olmak üzere ikiye ayırmak bir süreliğine âdet olmuş, hatta Formel Mantık için, Salt Mantık adı da kullanılmıştı.
...
***
Sözü böylesine sıkıcı vâdilere getirmemin nedeni, sade malumatfuruşluk gayreti değil, bilâkis, geçen hafta Engin Ardıç'ın bir yazısında okuduğum şu satırlar...
— "Mantıkla ilgilenenler bileceklerdir, bir 'formel' mantık vardır, buna "Aristo mantığı" da diyorlar. Özünü es geçer, biçimine saplanırsanız, sizi şöyle saçmalıklara götürür:
"Köpekler dört ayaklıdır / Sokrates de dört ayaklıdır / Öyleyse Sokrates köpektir."
Bir de "diyalektik mantık" var tabii, diyor ki, her şey aynı zamanda zıddını da içerir. A aynı zamanda hem A'dır hem de A değildir." (Sabah, 28 Haziran 2010)
Engin Ardıç'ın bu açıklamalarına ne yazık ki katılamayacağım. Tıpkı, yıllar önce, (Zaman gazetesi yazarlarından olan) Ali Bulaç'ın benzer açıklamalarına da katılamadığım gibi. (Yeni Şafak, 19 Kasım 1998)
Sayın Bulaç da —benzer bir biçimde— kendi uydurduğu bir kıyas örneğini Aristoteles'e isnad etmekten çekinmemiş ve hemen ardından da —gerçekte kendi îmalinden ibaret olan— o safsata örneğini eleştirmişti.
Aradaki fark hemen hemen deve'yle köpek arasındaki fark kadardı:
— Deve dört ayaklıdır / İnsan iki ayaklıdır / Öyleyse insan yarım devedir (veya deve iki insandır.)
Yazara göre, her iki sonucu itibariyle de bu akılyürütme tutarlıdır ve fakat doğru değildir:
— "Tutarlı bir önermenin doğru bir önermeden daha önemli olduğu hurafesini Aristo'ya borçluyuz. O günden beri tutarlı bir sistem kurabilenler, doğruluk ilkesine aldırış etmeksizin kitleleri peşlerinden sürükleme imkânını ele geçirmiş oldu." (Yeni Şafak, 30 Mayıs 1996)
***
Sayın Bulaç'ın sırf örnek vermek amacıyla uyduruverdiği sözde-kıyasın ne kendisinden sonuç çıkarılabilecek bir orta terimi (hadd-i evsatı) vardı, ne de Aristo'yla bir ilgisi. Üstelik biraz bilim ve felsefe tarihi bilgisinin de ispatlayacağı üzere, bu sözde-kıyas (safsata) örneğinden bir sonuç çıkmasının mümkün olmadığını gösterense bizzat Aristo Mantığı idi.
Kıyasın suret itibariyle şöyle kurulması gerekiyordu:
— "Bütün develer dört ayaklıdır / İnsan da bir devedir / Öyleyse insan da dört ayaklıdır."
Bu kıyas —diğerinin tam aksine— sureti itibariyle doğru (a=b/ b=c / a=c) ve fakat maddesi itibariyle yanlıştır; zira akılyürütmenin daha ikinci adımında, akl-ı selim hemen "İnsan da bir devedir" öncülünü reddeder, ve "Öyleyse insan da dört ayaklıdır" şeklinde bir sonuca ulaşılmasına izin vermez.
Yani dudak kıvrılan Aristo Mantığının dikte ettiği kurallar mucibince o zavallı aklı yürütmek bir türlü mümkün olmaz; ve tabiatıyla sonuç önermesinin başındaki "Öyleyse..." ön-eki de hemen şu itirazla reddedilir:
Hiç de öyle değil!
***
Aynı zaaflar sayın Ardıç'ın kendince îmal ettiği kıyas örneği için de geçerlidir:
— "Köpekler dört ayaklıdır / Sokrates de dört ayaklıdır / Öyleyse Sokrates köpektir."
Haksız yere eleştirilen Aristo Mantığı, muhatabını bu saçma sonuca getirmez, bilâkis ondan korur. Meselâ yukarıdaki akıl yürütme şekli, "[Bütün] köpekler dört ayaklıdır / Sokrates de bir köpektir / Öyleyse Sokretes de dört ayaklıdır" şekline dönüştürülmek suretiyle muhatabın yargısındaki zaaf kendisine gösterilir.
Sokrates'in köpek (sınıfına dahil) olduğu kabul edildiği takdirde, ilk öncülün yüklemi, zorunlu olarak sonuç önermesinin de yüklemi olur. Çünkü bir kümenin bütünü için ispat edilen bir nitelik, o kümenin tüm parçaları için de geçerlidir. (Basit bir tümdengelim kuralı.)
Kısacası, sigara paketinin cebimde olduğundan kuşkulanmıyorsam, o paketin içindeki sigaraların da cebimde olduğundan kuşkulanamam.
***
Sayın Ardıç, bir de Diyalektik Mantık'tan söz açıp, "A aynı zamanda hem A'dır, hem de A değildir" diyor ki eğer mümkün olsaydı, kendilerinden bu yargının kısaca açılımını yapmalarını isterdim.
Maksad yârenlik olduktan sonra, onca açılımın arasına bir de "mantık açılımı"nı sokmak sanırım hiç de fena olmazdı.
Sayın Ardıç, her şeyin zıddını içerdiğini söylüyorlar, ve özdeşlik yasasını delen bir diyalektiğin mevcudiyetine işaret ediyorlar.
Kendilerine sormak isterdim, nedir şu 'her şey'den kasdettiğiniz?
Şu "her şey" acaba Tanrı'yı da kapsıyor mu? O'nun da bir zıddı mı var?
"A A'dır" başka, "A=A" daha başka iken, ne anlama gelmektedir şu kendinin hem aynı, hem gayrı olmayı başaran 'A'?
Üstelik: "aynı zamanda"...
Hangi 'zaman'da?
VE nasıl?
***
Açılımsa açılım.
Bir defalığına olsun güncelin ve gündemin dışına açılmanın ne mahzuru var?
***
Yorum;
MANTIK VE İNSAN
Mantık, ilk zamanlar sofistlerin demagojiden ibaret kullanageldikleri bir söylem ve kuralsızlığın kuralından ibaret bir usul. İlk defa Aristoteles ile rayına oturup “insanoğlunun konuşurken kullandığı kasd-ı mahsusa” olarak tarif edilmiş ve uygulanılmıştır. Lakin Aristo bazen farkında olmadan nicelik ve niteliği burada kaçırmıştır. Ve bu sebeble yazarın Bulaç’a ve diğer yazarlara kızması yerinde olmamış nasıl ki Bulaç’ın verdiği örnekler yerinde olmamışsa.
Yazar, Bulaç’ın yanlış örneğini rahat eleştiriyor çünkü orta terim yanlış peki biz orta terimi de doğru olan bir örnekle yola çıktığımızda Aristo’nun aslî itibarıyle matematiksel olan o teoremini nasıl savunacak (a=b ve b=c a=c dir). Mesela kıyasımızı başlatalım;
Az bulunanlar değerlidir. Tek gözlü at nadir bulunur o halde tek gözlü at değerlidir. Bu kıyasın formul ile değerlendirilmiş hali totoloji yani tutarlıdır. Fakat düşünce ya da avâmi bir tabirle mantıksal açıdan sonucu yanlıştır. Peki nedir mantık? Nasıl anlamalı? Spinoza ve Leibneiz ile son dönemde mantık ikiye ayrılmış ve birine klasik diğerine matematiksel denmiştir. Her ne kadar Aristo nun ki yine aynı görülse de. Ama bu aciz şahsa göre Aristo mantığı nicel ve matematiksel olarak doğrudur. Lakin olayı nitelikle ele alacaksak tutarlılık mümkünlükle ölçülmelidir ki bunu zaten insanlar kendi ahvaliyle gösterir. Yani mantığın nitelikle alakalı bu ikinci kısmına ihtiyaç yoktur. Yoktur, çünki hepimiz biliriz bu türü. Ama matematiksel olan asıl mantıktır ve öğrenilmesi gereken de matematiktir.
Kur’an mantık hakkında ne diyor diye sorarsak şu cevabı alır ve hükmümüzün doğruluğunu da ortaya koymuş oluruz. Mantık ne-te-ka kökünden gelmekte olup bu kökten Kur’an da 12 kullanım görmekteyiz. Mef’il vezninden olan mantık kelimesi sadece Neml suresinin 16. Ayetinde geçmektedir.
وَوَرِثَ سُلَيْمَانُ دَاوُدَ وَقَالَ يَاأَيُّهَا النَّاسُ عُلِّمْنَا مَنْطِقَ الطَّيْرِ وَأُوتِينَا مِنْ كُلِّ شَيْءٍ إِنَّ هَذَا لَهُوَ الْفَضْلُ الْمُبِين
Süleyman Davud’a varis oldu: «Ey insanlar! Bize kuş dili öğretildi ve bize herşeyden bolca verildi. Doğrusu bu apaçık bir lütuftur» dedi
İşte bu ayette de geçtiği üzere mantık; bir iletişim aracıdır. Yani nitelikseldir. Niceliksel değil o yüzden Aristo yanılmıştır. Ama bu neyi değiştirir. Tarihi yargılamak en büyük edebsizlik edeb olan tarih yazmaktır.