Yeni Anayasa’da, ‘Yeni Devlet’ organisazyonu...
1141 Okunma, 4 Yorum
Reşat Nuri Erol - Milli Gazete
Ilker Ardic

Aslında bugün farklı şeyleri yazmayı tasarlamıştım ama okuduğum bir röportaj o yazacaklarımı erteletti. Mehmet Şevket Eygi'nin dediği gibi; Nuriye Akman iyi bir röportajcı ve bugün Tarhan Erdem'le çok önemli bir röportaj yapmış. Tarhan Erdem, KONDA Araştırma Şirketi Yönetim Kurulu Başkanı, eski CHP Genel Sekreteri, Radikal gazetesi yazarı...

Röportaj uzun. Ben önemli gördüğüm konuların sadece 'özü' ve bizim görüşlerimizle örtüşen yönleri üzerinde durup yoğunlaşacağım. Meselelere Milli Güvenlik Siyaset Belgesi ile girilmiş, devlet organizasyonunun bütünüyle gözden geçirilmesi ve bütün devlet şemasının yeniden yazılması üzerinde durulmuş... "Adil Düzen, Adil Devlet Düzeni" derken; biz de aynı şeyi söylüyor ve söylemekle kalmıyor, öneri de getiriyoruz...

Tarhan Erdem'in hatırlattığı bazı detaylar önemli: Bakanlar Kurulu'nun teşkilinden, yerel yönetimlere kadar bütün devlet şemasının müzakere edilmesi ve yazılması lazım. Çünkü devleti bugünkü organizasyonuyla mesela 2013 yılına taşımak çok zordur... Devlet yapısının değiştirilmesi, bugünkü Türkiye'nin ihtiyacı... Merkezi ve yerel yönetimlerin yeniden bir tanımı gerekir... T. Erdem böyle diyor. Sonra CHP veya herhangi bir partinin olması gereken politikaları ve halkın bir numaralı önceliği "ekonomik meseleler" ile devam edilmiş; aynen bizim sürekli hatırlattığımız gibi. Sonunda meseleler 1950'den beri yapılan "seçimler" ve bugünlerde gündemde olan "erken seçim" ile noktalanmış.

Bana göre çok önemli olan soru ve cevaplara bakalım.

***

Soru: Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'nin değişeceği, dış ve iç tehditlerin yeniden tanımlandığı, cemaatlerin iç düşman olarak kodlanmayacağına dair haberleri nasıl değerlendirdiniz?

Cevap: 2005'e kadar Milli Güvenlik Tasarısı'nı Genelkurmay hazırlardı. Şimdi Dışişleri Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı biraz müdahil oluyorlar. Bu bakanlıkların daha da fazla işin içine girmesi, daha çok sorumluluk alması lazım.... Belge, baştan sona değişiyordur...

Devletin cemaatlerle barışıp barışmadığı konusunda emin değilsiniz?

Evet, güzel olur barışması. İç barışın güçlendirilmesi konusunda olumludur... Yeni bir belge yazılırken devlet organizasyonu bütünüyle gözden geçirilmiştir. Ona göre önümüzdeki 3-5 sene neleri yapabiliriz, neleri yapamayız? Onlar yazılıyordur. Yani böyle bir tek cümleden ibaret değildir. İki cümleden ibaret değil o. Koca bir kitaptır.

Bu belgede neyi görürseniz tatmin olursunuz?

Şunu görmeyi isterim doğrusunu isterseniz. Türkiye Cumhuriyeti devletinin geldiği 2010'lu yıllarda, yeni bir organizasyonun öngörülmesi ve bunun şartlarının yazılması doğru olur. Bakanlar Kurulu'nun teşkilinden, yerel yönetimlere kadar bütün devlet şemasının müzakere edilmesi ve yazılması lazım. Çünkü devleti bugünkü organizasyonuyla mesela 2013 yılına taşımak çok zordur. Bunun için de tabii değişik kesimler ve gruplarla arasındaki itilafların çözülmesi vardır. Devlet yapısının değiştirilmesi, bugünkü Türkiye'nin ihtiyacı.

Devlet yapısının değiştirilmesinden kastınız nedir?

Bir kere anayasanın yeniden yapılması lazım. Yeni devlet organizasyonunun, devlet memuriyetinin, kurumlarının birbirleriyle ilişkilerinin yeniden düşünülmesi ve yazılması lazım.

Şimdi Anayasa Mahkemesi'nde olan değişiklik paketi iptal edilmese bile bu yapı değişikliğine yetmez yani.

Tabii çok önemli maddeler var o paketin içinde. Fakat o önemli maddelerden daha çok önemli olanlar var. Mesela vatandaşlık tarifi var. Dinin devlet idaresinde kullanılması meselesi var. 24. Maddenin yeniden ele alınıp yazılması lazım. Merkezi ve yerel yönetimlerin yeniden bir tanımı gerekir. 126. Ve 127. Maddeler. Eğitim meselesi var. Çok önemli. Onun ele alınması lazım. Devletimizin korunması meselesi var...

 

Ilker Ardic


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
05.07.2010
19:10

Yeni Anayasa’da, ‘Yeni Devlet’ organizasyonu - 2

Reşat Nuri EROL

Açılım, açlık, işsizlik, bitmek bilmeyen ekonomik kriz/ler, iç ve dış borçlar, adil olamayan yargı, Yeni Anayasa, Ergenekon, tekrar tırmandırılan anarşi/terör/PKK vs…

Saydıkça bitmeyen bütün bu ‘SOSYAL TUFAN’ seviyesindeki dinî, ilmî, iktisadî ve siyasî sorunlara çözümler üretmesi gereken siyasetçilerimizin bir türlü sonu gelmeyen ‘siyasi polemikleri’ bitmemecesine devam ederken; ‘erken’ veya ‘normal’ her ne şekilde olursa olsun, ufukta seçim göründü...

Siyasi polemikler de dahil, artık bu saatten sonra yapılan bütün konuşmaları, bir yerlerden düğmeye basılmışçasına tırmandırılan olayları ve bundan sonra gerçekleşecek olan bu meselelerle ilgili bütün gelişmeleri ‘seçim atmosferi’ içinde değerlendirmek gerekiyor.

Bu ay başından itibaren yazdığım dört yazı işte bu açıdan okunmalıdır.

Bu hafta sonu (11 Temmuz Pazar günü) gerçekleşecek Saadet Partisi Dördüncü Büyük Kongresi’ne kadar bu minval üzere yazılar yazmayı düşünüyorum...

***

Dünkü yazımın ana konusu; Konda araştırma şirketi yönetim kurulu başkanı, eski CHP Genel Sekreteri, Radikal gazetesi yazarı Tarhan Erdem ile Nuriye Akman’ın yaptığı önemli röportaj ve ele alınan konular idi. Önceki bölümde, devlet meselesinin Milli Güvenlik Siyaset Belgesi dahil, devlet organizasyonunun bütünüyle gözden geçirilmesi ve bütün devlet şemasının yeniden yazılması üzerinde durulmuştu… Bakanlar Kurulu’nun teşkilinden, yerel yönetimlere kadar bütün devlet şemasının müzakere edilmesi ve yeniden yazılması... Devlet yapısının değiştirilmesi, bugünkü Türkiye’nin ihtiyacı... Merkezi ve yerel yönetimlerin yeniden bir tanımının gerekliliği…

Meselelerin özü ve özeti üzerinde durmaya, kaldığımız yerden devam ediyoruz…

***

Soru: Özetle söylersek...

Cevap: Biliyorsunuz. Yasama meclisi, yürütme organı ve yargı arasında bir ihtilaf çıktığı zaman, yasama organı devletin temeli ile ilgili temel değişiklikler yaptığı zaman kimin dur diyeceğini daha doğrusu check and balance denilen dengeyi kimin kuracağını, hangi kurumların kararıyla kurulacağına yeniden bir bakılması lazım... 1961 yılında.. senato kuruldu... Ve anayasaya aykırı bir yasa yapıldığı zaman onu denetleyecek Anayasa Mahkemesi kuruldu. Bu ikisi de zaman içinde yetmedi...

Peki şimdi neye ihtiyaç var?

Bunları düşünüp tartışıp bir karar vermemiz lazım. Hangi kurumlara ihtiyacımız var; ve bunların yetkilerini nasıl tanımlamalıyız? Bakın bugün Anayasa Mahkemesi, anayasa değişikliklerinde esasa girebilir düşüncesinde olanlar var. Bu düşünceler, cumhuriyetin temeliyle ilgili kuşkuları karşılama amacıyla üretiliyor, fakat devletin temelini sarsıyor.

Bir kesim de diyor ki, o zaman anayasanın kendisine aykırı bir iş yapılmış olur.

Evet, ben de bu yanlış bir şey olur diyenlerdenim. Fakat yasama organının yetkisini kötüye kullanması veya anayasanın esas amaçları dışına çıkması hâlinde ne yapılacağını hepimizin düşünmemiz lazım. Çift meclis midir yoksa bir başka şekilde Anayasa Mahkemesi midir? Anayasa Mahkemesi’nin başka bir şekle mi bürünmesi midir?

Bunları maalesef konuşamıyoruz çünkü Türkiye’de ne yazık ki bir kutuplaşma var.

Mesela söz konusu olan değişiklik, mevcuttan daha ileridir, dolayısıyla bunun karşısına geçmemek lazım dediğim zaman, herkes bana Ak Partilisin dedi, diyorlar. Bugün bizim çok temel sorunlarımızdan biri adını nasıl koyarsanız koyun budur, Cumhuriyet’in ve demokrasimizin korunması için kurumları hizaya getirecek bir organ kurulması, açık tanımlanmasıdır...

Reşat Nuri Erol
05.07.2010
21:14

Saadet Partisi: KONGREDEN İKTİDARA…

Reşat Nuri EROL

Tevafuk işte böyle bir şey. Geçen Perşembe günü (24.06.2010), İstanbul’un Anadolu yakasında (Üsküdar) arkadaşlarla yaptığımız haftalık ekonomi ve ilim semineri sonundaki ana gündemimiz; seminerdeki bazı önemli konuları Saadet Partisi Genel Başkanı Numan Kurtulmuş ve İstanbul İl Başkanı Erol Erdoğan ile paylaşmak üzerine oldu...

Çalışma arkadaşlarıma, ‘inşaallah, ilk fırsatta gerekeni yapmaya çalışırım’ dedim.

Tevafuk işte; fırsat çabuk gerçekleşti.

Cumartesi günü (26.06.2010), Millî Gazete Genel Yayın Yönetmenimiz Necdet Kutsal aradı ve davet etti: Saadet Partisi Genel Başkanı Numan Kurtulmuş ile Millî Gazete yazarları olarak Pazartesi akşamı (28.06.2010) bir araya geliyoruz…

Cumartesi akşamı İstanbul’un Avrupa yakasındaki haftalık seminerimizin sonunda da; genellikle her zaman olduğu gibi yine siyaset ve bu sefer ağırlıklı olarak Saadet Partisi üzerinde duruldu. Pazartesi günü Saadet Partisi Genel Başkanı Numan Kurtulmuş ile toplantı yapacağımızı hatırlatınca, görüşmelerimiz daha da hareketlenip hararetlendi...

Yazımın daha en başında “tevafuk” dedim ya; “tevafuk” işte böyle bir şey...

Saadet Partisi Genel Başkanı Numan Kurtulmuş ile bir araya geldik…

Millî Nizam… Millî Selâmet… Refah… Fazilet… Ve Saadet Partisi…

“Millî Görüş Hareketi”nin kırk yıllık özü ve özeti bu kelimelerde…

Bunların tamamı mukadderatın ve tevafukun eseri değil mi?..

***

Prof. Dr. Numan Kurtulmuş, 26 Ekim 2008 günü yapılan Büyük Kongre’de Saadet Partisi Genel Başkanı seçildi ve özellikle “Harun gibi gelip Karun gibi gitmeme” vurgusu yaptı. Bu vurgu aynı zamanda “siyasi, sosyal ve ekonomik kokuşma”ya dikkat çeken çok önemli bir vurguydu. Sürekli yaşanan, bir türlü sonu gelmeyen, hep hatırlattığım üzere artık “sosyal tufan”a dönüşen ve bu arada iyice kronikleşen her türlü “krizler” sadece ülkemizin değil, bütün insanlığın bir “SAADET müjdesi” beklediğini göstermiyor mu?

Mezkur yazarlarla toplantının sonunda, SP Genel Başkanı Numan Kurtulmuş ile ayak üstü yaptığım kısa görüşmede de paylaştığım üzere: Halkımızı özellikle ve öncelikle “ekonomik sorunlar” daha çok ilgilendiriyor. Halkımıza sorulduğunda, bir numaralı sorun hep “EKONOMİK SORUNLAR” çıkıyor. Bütün anketlerde % 70 olmak üzere, halkın birinci sorunu ekonomi görülüyor; yani aş, iş, eş/evlatlar/ev ve açlık...

Bu meseleler üzerinde duruyorken aklıma bir şey daha geliyor: Prof. Dr. Numan Kurtulmuş’un “ekonomi profesörü” olmasını da “tevafuk” olarak düşünüyorum...

***

Prof. Dr. Numan Kurtulmuş’un 26 Ekim 2008’de Sadet Partisi Genel Başkanı seçilmesinin birkaç ay ardından 29 Mart 2009 Yerel Seçimleri yaşandı…

Şimdi de “erken” veya “normal” olsa da; Türkiye seçim atmosferine girmiş bulunuyor, 12 Eylül 2010 günü referandumla birlikte erken seçim de olabilir…

Dünyanın ve ülkemizin durumu herkesin malumu… Dünyada ve Türkiye’de işte bu malum sorunlu atmosfer yaşanıyorken… Bugünlerde siyasilerimiz anlamsız pek çok siyasi tartışmalar yapıyorken… Numan Bey’in teşbihiyle; halkımız sığınacağı bir siyasi liman arıyorken… Daha en başta “tevafuk işte böyle bir şey” dedim ya; ülkemizdeki seçime daha güçlü girmek için Saadet Partisi 11 Temmuz’da “Büyük Kongre”ye gidiyor…

Saadet Partisi: KONGREDEN İKTİDARA sürecini yazmaya devam edeceğim…

***

TEVAFUK nedir? Tevafuk; birbirine denk gelme, latifane (hoş, zarif) bir şekilde uyum içinde olma anlamına gelen kavramdır. Anlamlı ve hikmetli amaçlarla latif bir şekilde birbirine yakışan ve birbiriyle ilişkili olan, uygunluk arz ederek bir düzenin varlığını gösteren, kısaca birbirine tevafuk eden her şey, kâinatta tesadüfe yer olmadığını işaret ve ispat eder.

Reşat Nuri Erol
05.07.2010
21:15

Saadet Partisi: Kongreden İktidara - 2

Reşat Nuri EROL

Hatırlayalım; Saadet Partisi’nin son seçimlerde kullandığı slogan neydi?

“FARK VAR - SAADET VAR...”

Aslında bu fark kırk yıldan beri var; Erbakan’ın önderliğinde “Millî Görüş Hareketi” başladığından beri var, “Adil Düzen ve Adil Ekonomik Düzen” Türkiye ve bütün dünyaya “bir medeniyet projesi” olarak sunulduğundan beri var…

Önce “Millî Nizam”; sonra sırasıyla “Millî Selâmet”, “Refah”, “Fazilet” ve en sonunda “Saadet” dendiğinden beri “FARK VAR - SAADET VAR...”

Ve işte o “Saadet Partisi” şimdi de “KONGREDEN İKTİDARA” sloganı ile yeni bir yapılanmaya, yeniden yapılanmaya, yeni bir kongreye, olağanüstü kongreye gidiyor; önümüzdeki “erken” veya “normal” seçime hazırlanıyor ve diyor ki:

“FARK VAR - SAADET VAR...”

***

Batı merkezli “kuvvete dayalı zalim uygarlık” insanlığın sorunlarını çözemedi. Aksine, Batı sürekli sorun üretti. Üretmekle kalmayıp sorunları daha da çoğalttı ve günümüzde “SOSYAL TUFAN” seviyesine yükseltti. Batı merkezli bu uygarlık hep savaş, sömürü, kriz, zulüm ve adaletsizlik oluşturdu.

Sadece ülkemiz değil, bütün beşeriyet, devasa dünyamız, milyarlarca insan bu sorunlarla boğuşurken; tam da işte bu zamanda, böyle bir kritik vakitte, insanlık “yeni bir dünyaya, yeni bir medeniyete, Hakka ve adalete dayalı bir medeniyete” muhtaç.

Ülkemizdeki bütün siyasi partilerin önemsediğim çok önemli bir sorunu var.

Saadet dışındaki partiler bu “yeni medeniyet ihtiyacı”nın farkında değiller.

İşte tam da bundan dolayı, “yeni medeniyet projesi”ni sunmasından dolayı;

“Adil Düzen”i “bir medeniyet projesi” olarak takdim etmesinden dolayı:

“FARK VAR – SAADET VAR…”

***

Siyasetin pek çok yönüyle kirlendiği bir dönemde Saadet Partisi aslında bu slogan ile tüm Türkiye’ye ve seçmenlerine “iyi” ile “kötü”, “güzel” ile “çirkin”, “doğru” ile “yanlış”, “Hak” ile “bâtıl”, “ADALET” ile “ZULÜM” arasındaki farkı hatırlatıyor ve hatırlatmakla kalmayıp artık bunun iyice vurgulanması gerektiğinin altını çiziyor.

Türkiye sekiz yıl öncesindeki seçimden önce de “yoksulluk, yolsuzluk, adaletsizlik, anayasa vs.” meselelerini konuşuyordu; bugün de “yoksulluk, yolsuzluk, adaletsizlik, anayasa vs.” meselelerini konuşuyorsa; o zaman sekiz yılda ne değişti?!.

Çok değil, birkaç hafta sonra “siyasi yolsuzlukların konuşulduğu” bir seçim atmosferine girilecek, “yolsuzluk ve rüşvet dosyaları” gündemden hiç düşmeyecek...

İşsizlik ve gelir dağılımındaki dengesizliğin oluşturduğu yoksulluk her geçen gün daha da derinleşiyor, aradaki makas giderek daha da açılıyorken; seçim atmosferinde neler olacağını ve nelerin konuşulacağını bilmek için kâhin olmaya gerek yok, her şey şimdiden malum... Türkiye seçmeni, bütün anketlerde yüzde 70 oranında görüldüğü üzere, en büyük sorun olarak görülen “yoksulluk ve yolsuzluk” yani “ekonomik sorunlar” gerçeği üzerine kilitlenmiş durumda... Hele bir de seçmenin iyice uyandığını ve bizim “SOSYAL TUFAN” olarak adlandırdığımız ilmî, dinî, iktisadî ve siyasî bütün sorunların farkına vardığında neler olabileceğini bir düşünsenize…

İşte tam da kördüğüme dönüşmüş bulunan bu “sorunlar yumağında ve seçim atmosferinde” yeni bir sese ve yeni bir nefese ihtiyaç varken:

“SAADET PARTİSİ VAR…”

“FARK VAR – SAADET VAR…”

“KONGREDEN İKTİDARA HAMLESİ VAR…”

“KONGREDEN İKTİDARA GİDEN SAADET VAR…”

Reşat Nuri Erol
05.07.2010
21:16

Saadet Partisi: Kongreden İktidara - 3

Reşat Nuri EROL

Saadet Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Numan Kurtulmuş ile Millî Gazete yönetici ve yazarları olarak bir araya geldiğimiz toplantıda çok önemli ülke sorunları üzerinde duruldu. Bu önemli sorunlar var olmaya devam ettiği ve çözüme kavuşturulmadığı müddetçe de hep üzerinde durulmaya devam edecek… Siyasiler konuşacak ve çözümlerini dile getirecek, biz gazeteci ve yazarlar da yazılması gerekenleri yazmaya devam edeceğiz…

Hatırlayalım; bize göre “dört temel sorunumuz” neydi?

Bir: İŞSİZLİK yani aş, iş, eş/ev/evlilik/evlatlar, geçim ve yolsuzluk, yokluk, açlık…

İki: BORÇLAR yani ülkenin faizli iç ve dış borçları ile vatandaşların şahsi borçları…

Üç: ADALETSİZLİK yani Anayasa, AYM, Yargıtay, Danıştay vs. vs. meseleleri…

Dört: MEDYA yani millî olmayan dışa bağımlı her türlü yazılı ve görsel yayınlar…

***

İŞSİZLİK hep bir numaralı sorun. Bütün anketler öyle diyor; hem de yüzde yetmiş oranında. Siyasiler seçmene/vatandaşa gerçekten ve samimi olarak soruyorlar ve cevabını da istiyorlarsa: Seçmenin/vatandaşın bir numaralı sorunu “ekonomik sorunlar” ile hep var olan ve giderek artan “gelir dağılımı adaletsizliği”dir. Genç nüfusumuz var ama o gençlere her şeyden önce iyi bir “eğitim” yok; sonra da yeterince “iş, eş, ev, evlilik, yeni aile” yok, yok!..

BORÇLAR yani Osmanlı Devleti gibi devletimizi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yok edebilecek borçlar! Özel sektörümüzü de her an çökertebilecek, hem de “vahşi/vampir kapitalizmin fahiş faizli dövizli” iç-dış borçlar! Vatandaşlarımızı intiharlara sürükleyen ve her gün, her hafta birkaç aile yuvasını yok eden “faizli kredi kartı borçları” dahil her türlü borçlar! “Borçlar meselesi”nin detaylarına burada girmeye gerek yok; isteyenler zaten bu konuda yazdığım onlarca yazıya bu köşenin arşivinden “çözümleri” ile birlikte ulaşabilirler...

ADALETSİZLİK yani pek çok çeşidiyle “ZULÜM” ise başlı başına bir sorun. Zulüm ile âbâd olmak isteyenin sonunun berbât olacağını herkes bilir ve söyler ama; her nedense halkımız ve seçmenimiz, bizim kırk yıllık “Millî Görüş ve Adil Düzen/ Adil Ekonomik Düzen” teklif ve taleplerimizle yeterince ilgilenmez, tek başına iktidar etmez!.. Bir zamanlar bu yollarda birlikte yürüdüğümüz bir kısım eski yol arkadaşlarımız ise “Anayasa çoğunluğu” ile tek başlarına iktidar olmalarına ve aradan sekiz yıl geçmesine rağmen; hâlâ “Anayasa.. Anayasa.. Açılım.. Açılım…” diye sayıklamaya devam ederler!.. Bir ülkede “adalet” yoksa, “adil yargı” yoksa, davalar kırk yol sürüyorsa (bizim İzmir ve İstanbul’da kırk yıldır süren ve hâlâ sonuçlanmayan çok büyük iki davamız var); biz daha ne diye konuşup yazıyoruz ki! Düşünsenize; ülkeyi AKP mi idare ediyor, yoksa AYM mi?!.

MEDYA yani millî olmayan ve maalesef her yönüyle dışa bağımlı olan, daha doğrusu tekel sömürü sermayesinin yönlendirmelerine göre hareket eden “yazılı ve görsel medya” da yıllardan beri ülkemizin baş belâsı olmaya devam ediyor! Millî olmayan medya konusundaki detaylar ile “çare ve çözümleri” de, daha önce bu köşede yazdıklarımda…

***

Bugün bir yazar (Eyüp Can, Hürriyet, 03.07.2010), “İsli sacayağı” başlıklı yazısında benzer konulara kısmen temas etmiş ve yazısına şöyle başlamış: “TAKTIN” diyenler çıkabilir... Evet taktım... AK Parti, CHP, MHP, SP ya da BDP fark etmez. / İktidar olmak isteyen her partinin Türkiye’nin önüne artık ‘ortak bir gelecek hayali koyması’ gerekiyor. / Türkiye’yi üç temel konuda barıştıracak ve geleceğe taşıyacak ‘üçlü bir sacayağı...’ / Bir, Kürt Sorunu... / İki, Din-Devlet İlişkisi... / Üç, Gelir Dağılımı Adaletsizliği...

Millî Gazete yönetici ve yazarlarıyla yapılan toplantıda, Saadet Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Numan Kurtulmuş 11 Temmuz Kongresi ve sonrasını değerlendirirken; “Millet sığınacağı bir siyasi liman arıyor… Saadet Partisi ‘toparlanmamın merkezi’ olacak… Saadet Partisi ‘muktedir siyaset merkezi’ olacak…” diyor ya…

Ben de “SP Kongreden İktidara” doğru giderken diyorum ki: Neden olmasın?..





Sayı: 56 | Tarih: 4.07.2010
Ahmet Altan
Futbol ve hayat
2085 Okunma
Özer Ataç
Dücane Cündioğlu
Mantık Açılımı
1696 Okunma
Abdülkadir Altınhan
Zülfü Livaneli
Değişken bir kavram: Müstehcenlik
1376 Okunma
Ali Bülent Dilek
Ahmet Hakan
Ne diyeyim
1312 Okunma
2 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Fehmi Koru
İsrail özür dilemesin
1285 Okunma
Ahmet Kirtekin
Mehmet Altan
G-20’de terörde kaçıncıyız?
1281 Okunma
1 Yorum
Mehmet Hikmetumut
Ebubekir Sifil
Entellektüel Obezite
1267 Okunma
Zafer Kafkas
Mehmet Şevket Eygi
Kıyamet Alâmetleri Belirdi
1250 Okunma
Emine Hocaoğlu
Oktay Ekşi
Susanları özledik
1227 Okunma
3 Yorum
Vahap Alma
Ruşen Çakır
Hizbullah da açılmak istiyor
1187 Okunma
2 Yorum
Tayibet Erzen
Mahir Kaynak
SONUÇLARDAN SEBEPLERE
1171 Okunma
Süleyman Karagülle
Derya Sazak
Pervari sonrası
1162 Okunma
2 Yorum
Serdar Turan
Reşat Nuri Erol
Yeni Anayasa’da, ‘Yeni Devlet’ organisazyonu...
1141 Okunma
4 Yorum
Ilker Ardic


© 2024 - Akevler