02/07/2010
PKK’nın en dikkat çeken özelliklerinden biri kendisine rakip çıkabilecek hiçbir siyasi güce tahammülü olmamasıdır. Bu nedenle ilk kurulduğu andan itibaren diğer Kürtçü ve Güneydoğu’da varlık gösteren solcu yapıları şiddetle sindirip etkisiz hale getirmiştir. Bu noktada PKK’nın diş geçiremediği yegane örgüt Hizbullah olmuştur. Tıpkı PKK gibi 1970 sonlarında temelleri atılan bu radikal İslamcı grup, yine PKK gibi, sadece ..Güneydoğu’da değil Kürtlerin yaşadığı Batı bölgelerinde ve hatta Avrupa’da çok güçlü bir sosyal tabana oturdu. PKK başlarda fazla önemsemediği Hizbullah’ı bir aşamadan sonra ciddiye alıp tasfiye etmeye kalktı, fakat devletin de “aktif seyirci” olarak izlediği bu hayli kanlı çatışma sürecinden kimse galip çıkmadı.
Devletin ancak PKK ile çatışmayı bitirdikten ve bir daha yeniden başlatmayacağı anlaşıldıktan sonra Hizbullah’ı gündeme alması tabii ki şaşırtıcı değildi. Uzun süre çok az dokunulmuş olan Hizbullah’a yönelik seri operasyonlar ve bunların birinde örgütün kurucu lideri ve “her şeyi” Hüseyin Velioğlu’nun ölmesi; bu süreçte kamuoyunun haberdar olduğu domuz bağları, işkenceli sorgular, bunların videolara kaydedilmesi, örgüt evlerinin bahçelerinden çıkarılan çok sayıda ceset gibi çarpıcı olgular nedeniyle Hizbullah’ın belinin kırıldığı düşünülmüştü.
Ama öyle olmadı. Velioğlu’na misilleme olarak Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan ve korumalarını şehit eden örgüt, yediği bütün darbelere rağmen varlığını korudu. Geçmişte Hizbullah’ın en belirgin vasfı hiçbir şekilde yasal ve yarı-yasal faaliyetlere itibar etmemesi, tamamen yeraltında varlık göstermesiydi. Öyle ki Hizbullah’a ait en ufak bir yazılı belge, kitap, dergi, hatta bildiriye bile tanık olunmamıştı. Ancak 2000’li yılların ortalarından itibaren örgüt yayınevleri kurup kitaplar bastı, dergi ve haftalık gazeteler çıkardı, web siteleri üzerinden haberleşti ve en önemlisi dernek, vakıf gibi yasal örgütlenmeler aracılığıyla sosyal, kültürel ve siyasal faaliyetler yürüttü. Bunlarda da genellikle başarılı oldu. Örneğin son yıllarda Diyarbakır başta olmak üzere Güneydoğu’da dini vesilelerle (Kutlu Doğumu kutlama, Hz. Muhammed’e hakaret eden karikatürleri protesto etme...) düzenlenen ve binlerce kişinin katıldığı gösterilerin hemen tümünün ardındaki ana güç Hizbullah’tır.
Kritik sorular
Dolayısıyla eğer bugün PKK’yı tartışıyorsak, tartışmak zorundaysak Hizbullah’ı da konuşmamız ve şu soruların cevabını aramamız gerekir:
1) Hizbullah-PKK ilişkisi ne durumda? Yeniden çatışma ihtimalleri var mı?
2) Devlet Hizbullah’a nasıl bakıyor?
3) Hizbullah devlete, özel olarak AKP hükümetine nasıl bakıyor?
4) Hizbullah’ın diğer İslami grup ve cemaatlerle ilişkisi nasıl? Bu bağlamda Fethullah Gülen cemaatiyle aralarında gerilim olduğu iddiaları doğru mu?
Bir gazetecinin Hizbullah ile ilgili soruların cevaplarını arayacağı ilk yer hiç kuşkusuz Hizbullah’ın kendisi olacaktır. herhangi bir kişiyle görüşme imkanım olmamıştı. Başka bir meslektaşımın görüştüğünü
Devamı için TIKLAYINIZ.
Yorum:
Aynı Torbanın Farklı Topları
Sayın Çakır nasıl bir hastalığa yakalandıysa tamlayanı değişse de içinde 'açılım' kelimesi geçen tamlamalar kurmada ısrarı elden bırakmıyor. Kendince tüm hak arayanların sesi, mazlumların mikrofonunu oynayan Çakır bu hafta da Hizbullah Açılımıyla karşımızda. Ne güzel!
Çok da uzağa gidemeyen Çakır, PKK yerine Hizbullah, Abdullah Öcalan yerine Hüseyin Velioğlu ile gündem oluşturuyor. Bu iki liderin ortak özellikleri gerçekten hangi imalattan çıktıklarını ele veriyor.
Ne ilginçtir ki ikisi de Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde aynı dönemde öğrenci olmuşlar. Öcalan’a PKK’yı kurdurmak isteyenler okun diğer ucuna da bölgenin diğer ağır topu olacak, İslamcı! kimliğiyle Velioğlu’nu koymayı uygun görmüşler. Uzun vadede yapılan planlar o kadar iyi işlemiş ki 80’lerde dünyaya gözünü doğuda açanlara, Öcalan’ı Kürtlerin lideri, Velioğlunu ise Müslüman halkın lideri olarak tanıma şansından başkası tanınmamış. Hala da bu itibar değişmemişken, halk bu kadar at gözlüklüyken, basın bu kadar iki yüzlüyken ve şans da namertten yanayken, insanın sadece ‘Başımıza ne gelirse ellerimizle yaptıklarımız yüzündendir.’ diyesi geliyor.
Bir an olsun Çakır’ın Hizbullah açılımıyla akla yatkın bir şeyler ifade edebileceği yanılgısına kapılan her insan için ayrı ayrı mı hayıflanmalı, yoksa kafayı kuma gömüp diğerlerinden mi olmalı?
En iyisi modun değişeceği güne kadar bu sanal yaşamda yaşıyor gibi yapıp, çalışarak transferi beklemeli!