09 Nisan 2010, Cuma
"Ordumuz" kelimesiyle başlayalım. Bu ordu hepimizin ordusu. Bizler, erkek vatandaş olarak "yurt savunması" dediğimiz vatandaşlık görevini bu orduda yapıyoruz ve belirli bir yaşa kadar bu ordunun savaş halinde çağırmasını beklediğimiz ihtiyat kuvvetini oluşturuyoruz. Ordumuzun, bu görevi emanet ettiğimiz üniformalı profesyonel askerlerden ibaret olduğunu düşünmek yanlış. Bu ordu bize ait. Ordusuz millet olmaz. Üstelik bu ateşli topraklarda, savaş kabiliyeti yüksek, etkili ve caydırıcı bir orduya ihtiyacımız var.
Ordumuz zor durumda. Ordumuzu yıpratan darbe soruşturmaları, ordu içinde bir hesaplaşmaya dönüştü. Paşalar birbirini suçluyor. Soruşturmalar ve tutuklamalar, geniş bir komutan kadrosunun ülke güvenliği ile değil, iktidarı ele geçirmek için entrikalar peşinde koştuğunu anlatıyor. Darbeciler, adaletin pençesinden paçayı kurtarmak için, her yolu deniyor ve yargıya olan güveni zedeliyorlar. Öbür taraftan ordunun iç bünyesinde skandal niteliğinde zaaflar ve insan hayatına mal olan görev kusurları ortaya çıkıyor. Aktütün'deki, Dağlıca'daki profesyonel zaafları unutmadık. Şimdi Van Savcılığı, geçen sene 7 askerimizi şehit eden mayının, TSK tarafından döşendiğini açıklıyor. Sevk ve idare kusurları ile birlikte demokratik-hukuk devletine ve halkın temel haklarına kasteden darbe planlarının yol açtığı meşruiyet kaybı, kuvvetle muhtemeldir ki dış güvenliğimizi de zaafa uğratıyor.
Bu durum sadece üzerinde üniforma bulunan askerlerin sorunu değil; başta hükümet ve Parlamento olmak üzere hepimizin sorunu. Öyleyse bu sorunu birlikte çözmeli; ordumuzu bu bataklıktan birlikte çıkartmalı ve işini adam gibi yapar hale getirmeliyiz.
İlk olarak ordunun hukuk ve halk nezdindeki meşruiyet problemlerini çözmeliyiz. İlk görev yüksek komuta kademesine düşüyor. Genelkurmay Başkanı, darbe soruşturmalarında ordunun her kademesini yargı denetimine açacaklarını açıklamalı. Bu kapsamda, hükümetin anayasa paketinde yer alan ve askere sivil yargı yolunu açan 145. madde değişikliğine TSK'nın vereceği destek, önemli bir meşruiyet delili olarak kabul görecektir. Devam eden soruşturmaların sağlıklı yürümesini temin etmek için 1. ve 3. Ordu komutanları, Genelkurmay'ın önerisi ile hükümet tarafından resen emekliye sevk edilmeli. Meşruiyet problemi, ordunun, içindeki çürük elmaları ayıklaması ve bir daha elmaların çürümesine izin vermeyecek bir yapıya kavuşması ile mümkün.
İkinci olarak Genelkurmay Başkanı dahil, askerlerin kamuoyuna beyanat vermeleri Milli Savunma Bakanı'nın iznine bağlanmalı. Askerî konularda açıklamalar, Millî Savunma Bakanı'nın da hazır bulunduğu toplantılarda yapılmalı. Asker, siyasî polemiklerin tarafı olmaktan ancak böyle kurtulabilir.
Bütün askerî kurumlar ve askerî işlemler Parlamento'nun ve hükümetin denetimine açılmalı. Millî Askerî Strateji Belgesi, Bakanlar Kurulu tarafından yeniden yazılmalı. Türkiye'nin savunma önceliklerinin sivil otorite tarafından belirlendiği kamuoyuna açıklanmalı. Ordunun personel sayısı bu önceliklere göre hükümet tarafından belirlenmeli. Bütçe başta olmak üzere, askerî harcamaların tamamı Parlamento'nun ve Sayıştay'ın denetimine açılmalı. Büyük askerî ihaleler mutlaka Parlamento'nun onayından geçmeli. Askerî ihaleler sivil otorite tarafından yapılmalı.
Türkiye'nin güvenliği sadece askerlerin işi değil. Etkin ve caydırıcı bir ordu ise ancak güçlü bir halk iradesinin ve desteğinin eseri olabilir. Ordu bünyesinde peş peşe patlak veren skandallar ve devam eden darbe soruşturmaları, ordunun kurumsal çarpıklıklarını ortaya çıkardı. Denetimsiz bir ordu, ülkenin kıt kaynaklarını tüketiyor ve silahlı gücün amacı dışında kullanılmasına fırsat veriyor.
Bir bütün halinde orduyu düştüğü bu kötü durumdan kurtaracak olan güç, demokrasinin kurumlarında mevcut. Sadece Başbakan'ın orduya kefil olması bile, meşruiyet problemini esaslı bir şekilde çözmez mi? Peki kefil olunacak bir ordu mevcut mu?
Yorum:
Milletin ortak gücünü (ulusal egemenliği) temsil eden devlet kurumlardan oluşur. Bu kurumları şahıslar yönetir. Kurumları yönetenlerin yanlış eylemleri kurumlara mal edilmemelidir. Yöneticilerin yanlış söylem ve eylemlerinden dolayı kurumların yıpratılması Devleti zaafa uğratır. Saygınlığını ve güvenilirliğini kaybeden kurumlara millet güvenmez. Milletin güvenmediği kurumlar Devleti zayıflatırlar.
Kurumlar belli bir sistem içinde iyi organize edilir ise, kendilerine verilen görev ve sorumluluklarını yerine getirirler. Milletin güvenine mazhar olurlar.
Temel hak ve özgürlükleri koruyan, hukuki normlara göre kendilerine verilen görev ve sorumluluklarını yerine getiren kurumlar devlet çarkını iyi işler hale getirir. Devlet toplumun temel sorunlarını çözer, ülkede hukukun üstünlüğü tesis eder ve paylaşımda adalet sağlar ise, Devlet ile halk bütünleşir. Adil Devlete toplum sahip çıkar ve korur. Güçlü devlet adil olan devlettir. Bireylerin temel hak ve özgürlüklerini koruyan Adil devletin yurttaşları mutlu ve huzurlu olur.
Şayet devleti oluşturan kurumlar milletin dünya görüşü ve değer ölçülerini yansıtmayan bir anlayışa göre keyfi olarak organize edilir ise; kurumların görev ve sorumlulukları hukuki normlarla net belirtilmemiş ise, devlet çarkı belli zümre ve sınıfların keyfi iradelerine göre idare edilir. Bu zümre ve sınıflara hizmet eder. Kurumlar asli görevlerini yerine getiremez. Halkın güven ve desteğini kaybederler.
Kurumların keyfi idaresi devleti zayıflatır. Kuruluş amaçları dışında işlerle uğraşan kurumlar varlık nedenlerini zamanla kaybederler. Varlık nedenine göre hizmetlerini ifa edemeyen kurumlar tartışılır hale gelir.
Ordumuz, devletimizin varlık ve bekası ile doğrudan ilgili bir kurumdur. Ordumuz millidir ve bütün milleti temsil eder. Milletin dünya görüşü ve değer ölçüleri ile kavgalı olan ve belli mihraklarla organik ilişkiler içinde bulunan bir zümrenin söylem ve eylemleri orduya mal edilemez. Bu kurumun iyi idare edilmemesi hepimizi ilgilendirir. Çünkü bağımsız bir devlete ve bize ait olan bir ülkeye sahip olmamızın teminatıdır.
Devletin diğer kurumları gibi ordumuzun görev ve sorumluluğu net olarak belirtilmelidir. Bunun için ruhu milletin dünya görüş ve değer ölçüleri olan milli bir anayasa ülkemizin en büyük, acil ve temel ihtiyacıdır. Mevcut ruhu olmayan 1982 anayasanı ne kadar düzeltmeye çalışırsak çalışalım; bu anayasa ile ülkemizde hukukun üstünlüğü sağlanamaz. Çünkü bu anayasa bürokratik bir anayasadır. Bu anayasa milletin değil, bürokratik mekanizmanın sultasına süreklilik kazandırmak için hazırlanmıştır. Bu anayasanın dayandığı mantıkla hukukun üstünlüğü sağlanamaz. Devletin temel kurumları arasında ahenk tesis edilemez.
Ordumuz sivil hayata asla müdahale etmemelidir. Hukukun üstün olduğu demokratik bir rejimde milletin iradesini temsil eden sivil bir yönetim ülkenin sorunlarını çözer. Ordu devleti dış saldırılara karşı korumalıdır. Ülkeyi dış saldırılara karşı koruma ordunun temel ve yegâne görevidir. Rejimin veya resmi ideoloji diye tanımlanan seçkinlerin içini boşalttığı bir ideolojinin bekçisi değildir.
Rejimi bekçisi, belirleyicisi ve işleyişini sağlayan millet ve onun temsilcileri olmalı. Hukukun üstün olduğu demokratik bir ortamda yöneticilerini özgür iradesiyle seçen, denetleyen ve gerektiği zaman azleden millet adil, demokratik ve şeffaf olan rejimi ve cumhuriyeti korur ve kollar.
Ordu aslı görevini yerine getirmelidir. Askeri mantık ve yöntemlerle sivil hayata müdahale etmemelidir. Hukuki yapı baştan aşağıya yeniden yapılandırılmalı. Kamu kurum ve kuruluşları halkın irade ve rızasını yansıtacak bir yapıya kavuşturulmalıdır. Her kurum asli görevini yerine getirmeli ve diğer kurumlarla ahenk içinde çalışmalıdır. Kişilerin yanlış ve hukuk dışı söylem ve eylemleri kurumlara mal edilmemelidir. Hukuki olan yasarlı kim ihlal eder, kurumları yanlış yönetir ise o rütbe ve mevkiine bakılmadan cezalandırılmalı, gerekirse azledilmelidir.
Artık milletimiz uyanmıştır. Hile ve desiseler ile yönetilmek istemiyor. Devlet çarkının belli bir zümre ve sınıfın menfaatine hizmet etmesini ret ediyor. Milletimiz, ülkenin ve Devletimizin kendi irade ve rızasına göre yönetilmesini istiyor. Temel hak ve özgürlükleri koruyan ve adil olan devlete ve kurumlarına millet sahip çıkar ve korur. Milletin korumadığı bir devleti ülkeyi keyfi yöneten bürokratlar koruyamazlar.
Baskıcı ve zalim bürokratlar, hiçbir devleti, hiçbir zaman koruyamamışlardır. Çünkü onların korudukları sadece kendi makam ve menfaatleridir.