Köşk fena kızmış – 10.04.2010
Emin Kuz'a hak ettiği cevabı anında gönderdik ama Cumhurbaşkanlığı makamına ve “cevap hakkı” kavramına saygımız nedeniyle, söz konusu açıklamayı size AYNEN aktarmaya karar verdik. Şöyle deniyor:
Sayın Cumhurbaşkanımız, düşünce ve ifade özgürlüğünün hassasiyetle korunmasını savunmakta ve kendisine yöneltilen eleştirileri anlayışla karşılamaktadır. Ancak bu gerçek, Devletin başı olan ve bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eden Cumhurbaşkanına karşı haksız ithamlarda bulunulmasına imkân vermemelidir.”
Yarını bekleyin. Gerçek yukarıdaki gibi miymiş, siz karar verirsiniz.
Örnekler söylüyor – 11.04.2010
CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül’ün gerek tek başına gerek “kararname” yoluyla yaptığı atamalar nedeniyle dile getirdiğimiz eleştirilerin “haksız” olduğunu, “asılsız iddialara” dayandığını, “rektör atamalarında bir imza kampanyasına katılan profesörlerin seçilmesine özen gösterildiği” yolundaki görüşlerin gerçekle bağdaşmasığını söyleyen açıklamayı dün bu sütunda okudunuz.
Oysa, bunların çoğunun “Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekili adayı veya aday adayı olmak; iktidar partisine yakınlığı ile tanınmak, ilahiyatçı kökenli olmak, eşi türbanlı olmak” gibi belirgin özelliklere sahip kişiler arasından seçildiği (gerekirse isim veririz) bilinmektedir.
Uzatmaya gerek yok. Sayın Cumhurbaşkanı’nın sadece rektör ve YÖK üyeliği tayinlerinde değil, YÖK kontenjanından Anayasa Mahkemesi’ne üye seçerken de “Türbana özgürlük” bildirisi altında imzası olan kişiyi tercih ettiğini, son tayini göstermektedir.
Yorum:
Kafalar Bir
İnsanlar doğar ve büyür. Yaşam süreçlerinde, yaşadıkları çevrenin ve yörenin de etkileriyle kafalarında savunacakları fikirleri belirmeye başlar. Beliren fikirler ve seçtikleri idoller münferit olmakla beraber, belli çıkarları yoktur. Savunduğu fikri samimi bir biçimde yaşar-yaşamaya çalışır. Fikirlerine o kadar bağlıdırlar ki idollerinin hatalarını göremezler. Hatta hatalarının ardında hikmet ararlar. Kur’an’da ‘’Allah’ı sevdikleri gibi severler’’ kısmında bu durum açıkça belirtilmiştir. Günümüz Müslümanlarının Hz. Muhammed’e addettikleri ve şirk kokan durumlar da bu misaldedir.
Fikir sahibi kişilerin dışında bir de kişileri fikirleriyle beraber kullanan idoller vardır. Bunlar davalarında alt tabakalar kadar samimi olmayıp, savunulan fikrin bayrağı altında yaşar ve sömürürler. Çıkarları ve fikirleri aynı çizgiye vardığında, seçecekleri şey kuşkusuz çıkarlarıdır. Ama ortada bir sorun mevcuttur. Mevkilerini koruyabilmek için alt tabakaya buna makul bir kılıf uydurmak zorundalar. Türlü yol ararlar ve bulmaları pek de uzun sürmez. Türkçe’nin incelik sanatlarını güzel kullanırlar. Dolaylama, ima, betimleme ve mübalağa gibi sanatlar onlar için biçilmiş kaftandır. Hitabet ve etkileyicilikleri son derece iyidir. İkna yeteneklerini iyi kullanırlar.
Artık kişiler ikna olmuş ve davalarına yeni kurallar katmış vaziyette fikirlerini yaşamaya devam etmişlerdir. İdeolojilerine katılmış ikilemler onlar için önemsizdir. Tıpkı fizikteki sürtünmede olduğu gibi. Tıpkı Baykal, Bahçeli ve Oktay Ekşi gibilerinin ‘’sosyalizm, komünizm, faşizm, milliyetçilik, solculuk ve sağcılığın’’ temel kavramlarını önemsizleştirip, islama yakın doğru-yanlış bütün fikirlerde ağız birliği etmesi gibi.
Yeryüzünde emsali görülmemiş bir sentez oluşturan bu idollerin, 1980 öncesi sağ ve sol gibi birbirine hayli uzak, hatta karşıt fikirleri aynı noktada buluşturmaları bir ilk olsa gerek. Yoksa biz bu ideolojileri yanlış yerlerden mi okuduk? Bizim bilmediğimiz çok şey varmış. Ama bunu yapıyorlarsa Sayın Oktay Ekşi’ye göre bir hikmeti vardır. Yoksa davasına o kadar inanır mıydı?!