14.12.2009
Türkiye Yazarlar Birliği, İstanbul'da adeta bir edebiyat festivali gerçekleştirdi.
Bu tip faaliyetlerin gerçek amacı gençlerimizi, halkımızı kitapla buluşturmak, onlarda okuma zevki ve şevki oluşturmaktır; çünkü kitap okumayışımız millî bir sorun haline geldi. Bu çözülmezse, aydınlarımızdan çok ciddi meselelerle karşı karşıya geleceğimizi duyuyoruz. Aynı konu ile ilgili olarak gazete ve dergilerde makaleler okuyor, ekranlarda tartışmalara şahit oluyoruz. Okumamamızı da genellikle eğitimimiz, alışkanlık kazanamayışımız, pahalılıkla izah ediyorlar.
İlmihal medeniyetinin çocukları olarak kitaplı bir millet idik. Kitabımızda da 'Oku' diye emrediliyor. Dinimiz, okumak ve tefekkür üzerine kuruludur dersek, herhalde yanlış bir şey söylemiş olmayız. Zaten bunun için çocukluğumuzda evlerde Ahmediye, Muhammediye, Kara Davut, Siret-i Muhammediye gibi kitaplar bulunur, köy odalarında okunur ve dinlenirdi. Bugün ise medyamızın ve resmî makamlarımızın pompaladığı yazarlarımızın kitaplarının tirajları dahi gülünç seviyededir.
Rahmetli Mehmet Akif'in 'Safahat'ının ne kadar baskı yaptığını sağlıklı olarak bilemiyoruz. Fakat yıllardan beri kitapçı vitrinlerinde değişik yayınevlerinin baskılarını gördüğümüz 'Safahat'ın yüz binlerce satıldığı kesindir. Necip Fazıl üstadımızın şiirlerini topladığı 'Çile' adlı kitabı elden ele dolaşıyor. Birkaç yıl önce, ona ters bakan bir gazetenin kültür sanat sayfasında 'Çile'nin yeni baskısı için, dünyada şiir kitabı olarak en çok basılan Baudelaire'in 'Elem Çiçekleri'yle arasında bir baskı fark kaldığı yazılmıştı. Fransızların eğitimlerini bizden çok daha fazla yaygınlaştırdıklarını, Fransızca konuşulan sömürge ülkelerinin bulunduğunu, Baudelaire'in de 1821-1867 yılları arasında yaşadığını düşünürsek, Necip Fazıl'ın ne kadar okunduğuna dair bir fikir sahibi oluruz. Arkasında devlet desteği veya politik bir grup bulunmayan, basınımızın yok saydığı, üzerine adeta sükut külü döktüğü Peyami Safa'nın kitapları her geçen gün yaygınlaşıyor. Hatta dün ona 'faşist' diyenler, onu polisin 'jurnalcisi' olarak suçlayanlar, yüzleri kızarmadan kitaplarını yayınlıyorlar. Çok değişik yayınevi tarafından sık sık piyasaya sürüldüğü için Ömer Seyfettin'in ne kadar sattığını tespit etmek mümkün değildir. Ama her ortaokul öğrencisinin çantasında kitaplarından birini görebiliriz. 'Kan Kardeşi', 'Kaşağı' gibi hikâyelerini kim bilmez! Bu örnekler, aydınlıkları kendilerinden menkul olan kalem erbabımıza bir şey anlatmıyor mu?
Victor Hugo, ünlü 'Sefiller' eserini bir papazın fazileti üzerine bina eder. Papazın misafir ettiği kürek mahkûmu, gümüş şamdanları çalar. Polisler kürek mahkûmunu yakalayıp şamdanlarla beraber getirirler. Kapıyı açan papaz, mahkûmu görünce; "Ooo, sen misin? Hoş geldin!" dedikten sonra polislere döner, şamdanları kendisinin hediye ettiğini söyler. Böyle başlayarak Fransızların başucu kitabı olan 'Sefiller' gün ışığına çıkar; fazilet insanlığın ortak değeri olduğundan da değişik dillere tercüme edilir; dünyanın dört bucağında zevkle okunur. Papazın bağışlayıcılığı 'Sefiller'i dokuyup insanlığa sundu. Bizde ise metafizik karanlık kuyu, hoca ise mürteci!.. Böyle bir telakki, hayatı nasıl sığlaştırmaz!
Son dönemde diplomalılarımız Batı'yı ideal edinmişlerdir. Din ayrılığı sebebiyle Batı'nın ruhuna yabancı olduklarından da onlara hayatın posası kalıyor. Bunun için güzeli araması gereken sanat eserleri, bayağılıklarla doludur. Azıcık onuru olan insanımız 'Köyün Kamburu'nu yüzü kızarmadan okuyabilir mi? Dinimize, tarihimize, geleneklerimize saldırırken cehaletin beslediği fanatizm de kalemleri zehirli oka dönüştürüyor. Yazdıklarına halkımızın iltifat etmemesi, hatta tavır alması, soyluluğunun, kendini savunma insiyakinin ifadesi değil mi?
Aslında vitrinleri doldurup taşıran bu kitapları, "Niçin okumuyoruz?" değil de "Niçin okuyalım?" diye sormalıyız.
Yorum: Kuran’da da emretildiği üzere okumak, ilim tahsil etmek dinimizde çok önemli bir husustur. Bu vesileyle de İslam alemi çok önemli alimler yetiştirmiştir. Fakat gelgelelim ne zaman televizyon ve internet gibi icatlar hayatımıza girdi o zaman halkımız okumayı bıraktı. Kitapların satırlarında vakit geçirmektense televizyon ve bilgisayar başında vakit geçirmek, bilgiye bu şekilde ulaşmak veya zaman öldürmek daha zevkli geldi insanlara. Bence özellikle aile yaşantısında çocukların televizyon ve internetle tanışmadan evvel kitaplarla tanışması ve onlarla haşır neşir olmayı öğrenmesi gerekir.