Reşat Nuri Erol
14.12.2009
17:01
|
Karadağ’dan; Balkanlar’daki Türkiye’den…
Reşat Nuri EROL
PODGORİTSA/KARADAĞ- Bugün de Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’ün başkanlığında; bakanlar, bürokratlar, yüzlerce iş adamı ve sekiz gazetemizin temsilcilerinden oluşan geniş katılımlı kafilemizle Karadağ’dayız… Karadağ’ın Başkenti Podgoritsa’dayız... Bize, Türkiye’ye en yakın dostlarımızın yaşadığı Balkanlar’dayız... Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün başkanlığında, yüzlerce iş adamından oluşan “minik ekonomi ordumuzla Balkanlar’daki Türkiye”deyiz...
Neden Balkanlar’daki Türkiye?
Evet, “Balkanlar’daki Türkiye”deyiz… Çünkü bu topraklardaki her bir ülkede dolaştıkça, her yerde ve neredeyse en ücra köşelerinde bile, asırlar boyunca Evlâd-ı Fatihan Osmanlı ecdadımızın mühür gibi nakşettiği eserlerle ve izlerle karşılaşıyorsunuz… Buralardaki insanların bir kısmı sizi, dünyanın başka hiçbir yerinde göremeyeceğiniz ve görüp de ruhunuzun derinliklerine kadar hissetmeyeceğiniz büyük bir özlemle kucaklıyor… Siz de aynı sıcaklıkla mukabele edince, karşılıklı olarak aynı samimi kucaklaşma gerçekleşiyor… Maddî ve manevî olarak kendinizi kendi ülkenizde, Anadolu’nun bugüne kadar keşfedemediğiniz yeni bir bölgesinde gibi hissediyorsunuz…
İşte bu ve benzeri daha nice sebeplerden dolayı “Balkanlar’daki Türkiye”deyiz…
***
Dünyaya gelmeme vesile olan Anamın memleketi Sancak bölgesinin yarısını içine alan ülkede, Karadağ’da; yani buralardaki Balkanlı kardeşlerimin ve hemşerilerimin arasındayım... Türkiye’den gelen yüzlerce iş adamı ile birlikte, Balkanlar’ın en yeni ülkesi Karadağ’ın iş adamları arasındayız… Arnavutluk’tan sonra Karadağ’dayız… Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün başkanlığında, Türkiye’den gelen 200 kadar iş adamı ile buralardayız… Beş asırlık Osmanlı döneminin izlerini barındıran “Balkanlar’daki Türkiye”nin bu güzel ve bâkir bölgesindeyiz...
Karadağ denen bu ülke; benim için duygusal yönden “dramatik” kelimesiyle ifade edebileceğim pek çok şey ifade ediyor... Kendimi bildiğim ilk çocukluk yıllarımdan itibaren; yaz tatilimizi geçirmek, Bekir dedem ile İlyas, Yusuf, Abdullah ve Ahmet dayılarımı ziyaret etmek üzere Kosova’dan geldiğim Sancak bölgesi ve onun baş şehri Yeni Pazar…
“Dramatik” dedim, çünkü şimdi o küçücük Sancak bölgesi son yıllardaki “zalim” gelişmeler sebebiyle tam ortasından bölündü, Sırbistan ile Karadağ arasında paylaşıldı!.. Balkanlar minik minik devletçiklere bölündü… Bu yetmiyormuşçasına, bu bölgeler de dramatik bir şekilde bu küçücük devletler arasında bölüşüldü!.. Aileler, sülaleler, ekonomik varlıklar, son yıllarda özellikle Bosna ve Kosova’da cereyan eden “vahşi savaşlar” sonucunda bölündükçe bölündü, parçalandıkça parçalandı, küçüldükçe küçüldü…
***
1957 yılında Balkanlar’dan Türkiye’ye gerçekleşen muhaceretimizden beri, 52 yıldır buraları dikkatle izliyorum… Tek kelimeyle sadece bir şey oluyor; zulüm, zulüm, zulüm…
Şuurlu Balkan kökenliler ve diğer aklı başında insanlar olarak bir araya gelip “Balkanlar’daki son zulüm yüzyılı”nı değerlendirdiğimizde, tek kelimelik bir sonuç ve özlem hülâsası çıkıyor; ADALET, ADALET, ADALET…
Hangi adalet?
Elbette “sahte Batı demokrasileri”nin ve özellikle Balkanlar’da -Mehmet Akif Ersoy’un benzetmesiyle- tek dişi kalmış canavara dönüşen “Batı medeniyetinin barbarlıklarından oluşan sahte adalet” değil… Aksine, Balkanlar’daki beş asırlık Osmanlı Devleti döneminde gerçekleştirilen ve bugün de özlemle hatırlanan ADALET… Türkiye’nin öncülüğünde ve önderliğinde, yeni bir yapılanma hamlesi ile yeniden ve yeni baştan, “Balkanlar’daki Türkiye”de yeni ADALET asırları neden olmasın?..
“Balkanlar’daki Türkiye”den selam, sevgi, dua ve ADALET özlemlerimle…
Ahmet Hakan takipteymiş!..
Reşat Nuri EROL
Sağ olsun, var olsun; Ahmet Hakan takipteymiş!..
“Balkanlar’daki Türkiye” diye andığım memleketlerim Arnavutluk ve Karadağ’a, Sayın Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’ün başkanlığında, 200 kadar iş adamı ile yaptığımız üç günlük seyahatten döndüğüm gecenin geç vaktinde, -daha doğrusu sabahın köründe henüz seyahat ve yol yorgunluğumu atamamışken- telefonlar, mesajlar, mailler gelmeye başladı!..
“Hayırdır inşaallah!..” demeye kalmadı, arayanlar bombayı patlattılar!..
Meğer Ahmet Hakan takipteymiş; yazısının başlığına göre: “Millî Gazete yazarı Gül’ün uçağında”ymış… O yazar da bendeniz, yani Reşat Nuri Erol’muş…
Aman efendim, ne büyük şeref, ne kadar önemli bir haber…
Bütün Türkiye, bütün Balkanlar, hattâ bütün dünya duysun ve bilsin ki:
“Millî Gazete yazarı Gül’ün uçağında”ymış…
***
Sözde “büyük medya!”nın diline dolanmak ne büyük şeref! ve aynı zamanda ne büyük musibetmiş!.. Sabahın köründe başlayan telefonlar, gecenin çok geç saatlerinde gelen Sancak kökenli hemşerim eski milletvekili Hüseyin Kansu’nun telefonu ile son buldu!.. Meğer ona da Bosna’daki oğlu haber vermiş… Nerden nereye?!.
Kırk yıldır siyasetin içindeyim… Sayın Abdullah Gül ve Sayın Tayyip Erdoğan başta olmak üzere; önemli pek çok siyaset adamı yakın arkadaşımdır… Bundan dolayı, bugüne kadar isteyip de rica etseydim, kırk defa uçaklarına binebilirdim… Ancak, -bu vesileyle iyi bilinsin ki,- bugüne kadar siyasilerden kendim için bir şey istemediysem, bu yaştan sonra hiç istemem… Ahmet Hakan ve benzerlerinin anlayamadığı nokta budur…
Sayın Cumhurbaşkanımızın başkanlığında, benim “Balkanlar’daki Türkiye” diye tanımladığım “memleketlerim Arnavutluk ve Karadağ”a geniş katılımlı bir seyahat düzenleniyor… Kafilede bakanlar, bürokratlar, gazeteciler, yazarlar ve iş adamlarından oluşan 200 kişilik geniş bir katılım var… Bunlar arasında, her iki ülkeyi ve dillerini iyi bilen, orada doğmuş, belli bir yaşa kadar orada yaşamış, bütün yakın akrabaları hâlen oralarda yaşayan KOSOVALI/BOSNALI Reşat Nuri Erol da var… Bunda anormal olan ne var?!.
Ama Millî Görüşçü ve Millî Gazete yazarı iseniz, vay hâlinize!..
“Millî Gazete yazarı Gül’ün uçağında” başlığıyla haber olursunuz!...
***
Uçakta, Fikret Bila ve Mustafa Ünal başta olmak üzere Yeni Şafak, Türkiye, Zaman, Milliyet, Vatan, Sabah, Akşam gazetelerinin Ankara Temsilcileri vardı… Arnavutluk ve Karadağ’a düzenlenen gezide, onlar arasında Millî Gazete’den Arnavut ve Boşnak asıllı bir yazar olsa iyi olmaz mı?.. “Gül’ün uçağında” olmaması için tek özrü “Millî Gazete yazarı” olmak mı?!. Hattâ Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile toplu olarak ilk karşılaştığımızda; “Reşat bey buraları çok iyi bilir, size rehberlik yapar…” deyince; üç gün boyunca aramızda bu “resmî mihmandarlık görevim”in esprilerini yaptık… Biz sekiz gazeteci-yazar olarak, üç gün boyunca çok iyi anlaşıp kaynaştık ve beraberliğimizden keyif aldık… Ahmet Hakan’a ne ki?!.
***
Meraklısına not: Ahmet Hakan’ın yazısını okuyunca, önce Genel Yayın Yönetmenim Necdet Kutsal’ı aradım… Sonra gün boyu Ahmet Hakan’a ulaşmaya çalıştım, ama ulaşamadım… Son çare olarak kendisine uzunca bir mail yazıp gönderdim ve ilk gün Arnavutluk’tan gönderdiğim haber, resim ve yazımın teknik sebeplerle nasıl ulaşamadığını izah ettim… Ahmet Hakan meselenin başka bir boyutunu da yazmış ki; beni hiç de ilgilendirmediğinden, o yönüne cevap verme gereği görmüyorum…
Şimdi ben de Ahmet Hakan’ın genel olarak bu yazdıklarıma ve özel olarak mesajımda anlattıklarıma ne diyeceğini merak ediyorum…
Artık ben de aynen Ahmet Hakan gibi takipteyim!..
|