Başbakan Erdoğan dün ABD’ye uçtu, bugün de Obama ile görüşecek... Yorumlar, Obama sonrasında ABD’nin yeni hedefi ve buna paralel olarak dünyadaki dengeler yerine...
...Başta Afganistan’a asker gönderme olmak üzere parça parça konular etrafında odaklaşıyor.
Hâlbuki bir önceki ABD Başkanı Bush ile Obama arasında çok büyük farklar var... Ama en temel farkı kısaca, Bush “savaş yanlısı” idi, Obama “barış yanlısı” olarak vurgulayabiliriz.
Neden?
Çünkü Bush petrol ve silahçıların, Obama bilgisayar ve nanoteknolojilerin temsilcisi... Kısaca Teksas ve Silicon Valley karşıtlığı da diyebilirsiniz...
Amaçlar, hedefler, üsluplar o kadar farklı ki...
***
Şimdi Bush’un bıraktığı kanlı ve karanlık mirastan kurtulmaya çalışırken Afganistan konusunda olduğu gibi bazı hatalar da yapan Obama’nın geri kalan dönemini daha netleştirebilmek için Clinton dönemi anlayışına ve uygulamalarına da daha yakından bakmak gerekir.
Obama döneminin sonunda, silah ve petrol tekellerinin aynı Clinton Dönemi’nde olduğu gibi alt sıralara, “yeni teknolojiler”in de yeniden üst sıralara tırmandığını görmek sürpriz olmayacak.
Peki, bu açıdan, Türkiye-ABD ilişkilerine baktığımızda ne görürüz?
***
Dünyada 57 Müslüman ülke var. Dünya’daki Müslüman nüfus ise 1,6 milyar civarında... Kestirmeden söylersek yerkürede yaşayanların dörtte biri Müslüman da diyebiliriz. Ama 57 İslam ülkesinin toplam üretimi üç aşağı beş yukarı Almanya’nın üretimi kadar.
Duruma “satın alma gücü paritesini” ölçü alarak bakarsanız da gene Müslüman ülkelerin dünya ekonomisinin ancak yüzde 13’ünü ürettiği görülmekte. Kısacası İslam âlemi yeterince zengin değil, üstelik gelir dağılımı adaletsizliği yüzünden çilekeş, yoksul yığınların en yoğun yaşadığı coğrafya...
Türkiye ise hesaplama yöntemi ne olursa olsun ekonomik olarak da, sosyal olarak da bu 57 ülkenin en gelişmişi. Diğerlerine “örnek” ya da “vitrin” olabilecek bir önceliği var...
***
Amerika’daki “yüksek teknoloji” sektörleri, daha hızlı yol almak ve genişlemek için İslam âlemini uluslararası sisteme dâhil ederek, daha çok geliştirmek ve zenginleştirmek istemekte... Müslüman ülkeler daha çok ve çabuk kalkınsın ki “ileri teknolojilere” talep yükselsin, Bilgi Çağı daha rahatlıkla yol alsın.
Obama’nın barışçılığı boşuna değil... Demokratik kanallardan sağlanacak olan köklü bir barış öncelikle silaha giden parayı engelleyecek, ülkelerin kalkınmasını hızlandıracak. “Demokrasi, insan hakları ve piyasa ekonomisi” üçgeni, aynı Clinton Dönemi’nde olduğu gibi yeniden yeryüzünün hızlı hamlesinin değişmez reçetesi olmakta.
ABD, İslam âlemini, en gelişmiş Müslüman ülke olan Türkiye üzerinden uluslararası sisteme eklemleme peşinde. Türkiye’nin iç ve dış gelişmelerini bu açıdan okuyamayan yaya kalır.
***
Türkiye bir yandan değişiyor bir yandan “vitrin” özelliğiyle İslam âlemindeki ve bölgesindeki gücünü pekiştiriyor. Ama İslam âleminin “vitrin” ülkesinin de sağlam bir demokrasiye, insan haklarına, zenginliğe kısacası AB standartlarında bir ülke olmaya ihtiyacı var... Bu sağlanmadan “vitrin” olma özelliği her zaman iki arada bir derede kalacak... Kırılgan olacak.
***
Türkiye-ABD ilişkilerini...
Ve bunun bugünkü temsilcisi konumundaki Erdoğan-Obama görüşmesini sadece “dosyalar” üzerinden okuduğunuzda, bu büyük resmi ıskalama ihtimali var.
Hâlbuki bu iki ülke arasındaki temel konu, Türkiye bu resimdeki konumunu, yerini ne ölçüde sahiplenip, hangi etkinlikte başaracağı...
Ankara ve uzantıları maalesef dünyaya “değişim vizyonu” üzerinden bakamıyor... Bu zafiyet, ülkenin büyük şanslarını hep kör topal bırakmakta. Örneğin, Ortadoğu’daki alt üst oluşu uzun vadeli tarihsel bir perspektif üzerinden okuyabilsek, Kürt açılımı PKK’ya endekslenmeyecekti... Ama Ankara bu gelişmelere “askeri mantıkla” sadece PKK üzerinden baktı ve olmadık bir noktaya savruldu.
Ortadoğu’ya PKK üzerinden bakmak yerine, PKK’ya yeni oluşum üzerinden baksa, “açılım” bu kadar sığ ve sıhhatsiz hale gelmeyecekti.
***
Bugünkü görüşmede, eğer iki taraf da “tarihsel büyük resmi” görür ve iyi değerlendirirse, Türkiye muhtemelen “Müslüman bir İsrail” haline gelecek... Ortadoğu için de, dünya için de önemli bir merkez haline gelecek.
Yok, dünya vizyonuna değil, PKK olayında olduğu gibi olaylara bölük pörçük zihinsel bir bakışla yaklaşılacaksa, o zaman da bizi gene “ittire kaktıra” yol alacağımız zahmetli ve zorlu yarınlar bekleyecek
Yorum
Diyelim ki iki tarafta “tarihsel büyük resmi” gördü ve iyi de değerlendirdi, Türkiye “Müslüman bir İsrail” haline gelecek… öyle mi?
Yani ekonomisi ABD de üslenmiş Yahudi sermayesine rampa olacak, silahlarını onlardan temin edecek veya kendisi üretecek, İsrail gibi demokrasi ile yönetilecek, piyasa ekonomisi yerleşecek, insan haklarına saygılı olacak bir ülke olacağız… öyle mi?
Tabi gelir dağılımı düzelecek, refah halka yayılacak, milli gelir 50 bin veya yüz bin dolar düzeyine yükselecek… öyle mi? Ortadoğu için de, dünya için de önemli bir merkez haline geleceğiz... Hayal et, edebildiğin kadar.
İnsan bu kadar şaşkın olabilir mi? Örnek alınacak ülkeye bak: Dünyanın dört bir bucağından getirilmiş paralı askerler, para aldıkları için insan öldürmeye memur sözde insan makineler.
Silahsız insanların üzerine mermi boşaltan hiçbir insani değere kıymet vermeyen nasırlanmış vicdanlar. Kendilerini efendi, kendilerinden olmayanı değil insan, aşağılık mahluk olduğuna iman etmiş Siyonistler. Kara cüppelerinin altında kapkara varlıklar. 1948 senesinden beri mukaddes Kudüs şehrimizin bağrına saplanmış hançer.
Zulümler o raddeye varmıştır ki kendi akıbetlerini haber vermeyecek karkas ağacı yetiştirmeye özenleri dillere destan olmuş caniler… Say sayabildiğin kadar.
Mehmet Altan akıllıca yazılar yazan bir bilim adamımızdır. Nasıl oldu da “Müslüman İsrail” başlıklı bir yazı yazabildi! Demek ki “yalnız akıl, karanlık gecede bir mum gibidir” diyenler boşuna söylememişler. Akıl iman ile beraber olursa bir mana ifade edebilir olduğunu bir kere daha idrak etme fırsatı verdiği için müteşekkiriz. Dileriz ki Allah nasip etsin. Yoksa dünyada Adil Düzeni kimlerle kuracağız.