Orgeneral Başbuğ değil; Gönül ve Atalay yetkili
1209 Okunma, 1 Yorum
Fikret Bila - Milliyet
Harun Özdemir

15 Kasım Pazar 2009

 

Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’a hakkında soruşturma veya dava süren subayların ilişiğini kesmesi, en azından, açığa alması çağrısı yapılıyor.
Org. Başbuğ, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) demokrasiye ve Anayasa’ya bağlılığını vurgulamıştı. Aksi eğilimde olanlar varsa, bunların da TSK içinde barınamayacaklarını altını çizerek açıklamıştı. Genelkurmay Başkanı, bu sözlerinin arkasında. Yargı böyle bir hüküm verirse, Org. Başbuğ da askeri mevzuat açısından ne yapılması gerekiyorsa onu yapacaktır.
Org. Başbuğ, yasaların, hukukun uygulanması konusunda çok titiz bir komutan. Ancak yargı süreci devam ederken gündeme getirilen talepler ciddi bilgi eksikliğinden kaynaklanıyor. Hakkında soruşturma veya dava yürüyen subayların Org. Başbuğ tarafından açığa alınması talebi bunun tipik örneğini oluşturuyor.

Açığa alma koşulu
Bu talep özellikle iki kez tutuklanıp iki kez serbest bırakılan Albay Dursun Çiçek’le ilgili olarak gündeme getiriliyor. Son serbest bırakma kararı uyarınca Albay Çiçek’le ilgili soruşturma tutuksuz sürdürülecek.
Bu süreçte Albay Çiçek açığa alınabilir mi? Soruşturma aşamasında alınamaz. Çünkü, askeri personelin açığa alınması için askeri mevzuata göre haklarında kamu davası açılmış olması gerekiyor. Kamu davası ise iddianamenin hazırlanması, mahkemeye sunulması ve mahkeme tarafından kabul edilmesiyle açılmış oluyor.
Şu anda Albay Çiçek’le ilgili olarak kamu davası açılmış değil. Hazırlık soruşturması devam ediyor. Yine askeri mevzuata göre kamu davası açılmadan askeri personelin açığa alınması, ancak yüz kızartıcı suçlarla ilgili olabiliyor. Albay Çiçek’in üzerine atılı suçlamaların ise böyle bir niteliği yok. Dolayısıyla, kamu davası açılmadan açığa alınması da hukuken mümkün değil.

Org. Başbuğ yetkili değil
Bir önemli bilgi eksikliğinden kaynaklanan bir görüş de kamu davası açılması halinde askeri personeli açığa almaya yetkili kişinin Genelkurmay Başkanı Org Başbuğ olduğu...
Oysa yetkili Org. Başbuğ değil. Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri personelini açığa almaya yetkili olan Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül. Jandarma Genel Komutanlığı personelini açığa alma yetkisi ise İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın. Askeri mevzuata göre açığa alma hali bu bakanların takdirine bağlı. Açığa almaları da zorunlu değil. Gerek görürlerse alma yetkileri var. Milli Savunma ve İçişleri bakanları da adli müşavirlikleri aracılığıyla askeri makamın görüşünü almak durumundalar.

Çiçek ve Temizöz’ün durumu
Bu durumda Albay Dursun Çiçek ile Diyarbakır’da tutuklu bulunan eski Kayseri Alay Komutanı Albay Cemal Temizöz’ün konumlarına bakarsak, şunları söylemek mümkün.
Albay Dursun Çiçek hakkında henüz açılmış kamu davası yok. Biri İstanbul Savcılığı’nca, diğeri de Genelkurmay Askeri Savcılığı’nca yürütülen iki hazırlık soruşturması var. Bu soruşturmalar sonucunda hakkında dava açılırsa açığa alınıp alınmama kararını Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül verecek.
Diyarbakır’da tutuklu bulunan Albay Cemal Temizöz ise jandarma olduğu için onun hakkındaki kararı İçişleri Bakanı Beşir Atalay verdi. Atalay, hakkında dava açılmış ve tutuklanmış olan Albay Temizöz’ü açığa almadı, ancak alay komutanlığı görevinden aldı.

Org. Başbuğ’un hassasiyeti
Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ ise hem sivil hem askeri soruşturmanın sonucunu bekliyor. Albay Çiçek, soruşturma başladığında Genelkurmay karargâhında görevli bir subaydı. 12 Haziran 2009’da Çiçek hakkındaki iddia ortaya atılır atılmaz, Org. Başbuğ, 17 Haziran 2009 günü Albay Çiçek’i, Genelkurmay karargâhındaki görevinden bir başka göreve atadı. Terörle Mücadele Mükemmeliyet Merkezi’ne gönderdi. 2009 Ağustos Şûrası’nda ise Albay Çiçek, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda bir göreve atandı. Çiçek’in görev yaptığı daire de lağvedildi.
Sonuç olarak, Org. Başbuğ’un gerekli özeni gösterdiği ve hem sivil hem de askeri yargı sürecini beklediğini söyleyebiliriz. Yargı sürecini beklemenin herkes için en doğru yol olduğunu söylemeye bile gerek yok.

 

 

Y O R U M   :

 

BATI YAKASININ GÜZEL OYUNLARI

 

Yaklaşık yüz yıl önce yaşananları anlayabilirsek, bugünlerde yaşananları da anlayabiliriz. Yüzyıl önce bir imparatorluk tasfiye ediliyordu. Bunun farkında olan çok kişi vardı ama tasfiyenin kimleri kapsayacağı ve yerine nasıl bir Türkiye kurulacağı, yeni devlette kimlerin etkili olacağı bilinmiyordu. Yeni dönemde herkes kendine bir rol biçiyordu.

 

Osmanlı’nın tasfiyesine karar verenler de yeni dönemde “kimler”in etkili olacağına henüz karar vermiş değillerdi. Bunu zaman gösterecekti.

 

İş hepten de zamana ve şansa bırakılamazdı. En az yirmi otuz aday olmalıydı, bunlardan biri lider olacaktı, kalanlardan uyumlu olanlar liderin yakınında yerlerini alacaktı. Diğerleri ise liderin insafına bırakılacaktı. O isterse yaşayacaklardı, istemezse de öleceklerdi...

 

Sizce o günler çok mu geride kaldı?

 

Söz konusu olan koşullar ise geride kaldı.

 

Ama konu tasfiye “model”i ise, son dönemlerde yaşananlarla benzerliği çok fazla.

 

****

 

Bugünkü konuşulanlara bakıyorum, hayretler içindeyim.

 

Aslında şaşırmam gerekir.

 

Bu hayret uyandırıcı gelişmeler karşısında o günlerin son derece etkili kişileri de kendilerini merkeze almışlardı ve “biz olmadan bu ülkede hiçbir şey olmaz” diyorlardı. Ama her olay onları biraz daha geri itiyordu ama yine de “bizsiz bir şey olmaz” diyorlardı.

 

Gerçekte düzen eskisi gibi devam edecektiyse, o kişiler olmadan asla bir şey olamazdı Osmanlıda.

 

Ama oluyordu.

 

Bu kesindi.

 

Birileri mi tasfiye oluyordu yoksa tasfiye olan teferruatıyla büyük bir tarih miydi?

 

Büyük bir tarih gibi duran Osmanlı ve onu temsil ettiğine inanan aileler, kurumlar ve zihniyetler bu kadar büyük bir tasfiyeye akıl erdiremiyorlardı.

 

Çünkü yerine konacak kişiler, kurumlar ve aileler kimler ve nasıl olacaktı? Biz kabul etsek bile bir millet ve dünya bunu nasıl kabul eder ve nasıl sindirebilirdi?

 

Sorular abartılır, kendileri yine vazgeçilmez olurdu.

 

Aslında bu bir paradokstu.

 

Oysa uzun zamandan beri hem ülkeye, hem de dünyaya yük idiler, bunun bile farkında değillerdi. Ekonomik, sosyal ve siyasal hiçbir değer üretemiyorlardı. Buna rağmen “biz olmadan asla!” diyebiliyorlardı.

 

Anlaşılan o ki, bu çevrelerde derin bir körlük ve sağırlık vardı. Hiçbir gelişmeyi sağlıklı bir şekilde değerlendiremiyorlardı:

 

-Savaşın her cephesinde akla zarar yenilgiler yaşanmıştı,

-Başkent ve tüm ülke işgal edilmişti,

         -Majestelerin gemisi kapıya yanaşmıştı,

-Kurumlar bir bir tasfiye edilmişti,

         -Üç gün içerisinde ülkeyi terk edin denmişti,

         -Listeler yayımlanmış, birçok kişi kanun dışı ilan edilmişti… kimse ses çıkaramamıştı…

 

Olanlar bunlarla mı sınırlıydı?

 

Hayır, denemezdi çünkü Anadolu’da bir şeyler olmaya başlamıştı:

 

         -Ruslar altın, para, giysi, mühimmat, uçak yardımı yapmıştı; Bolşevik Devriminin açlık ve yoksulluğuna rağmen.

         -Fransızlar silah hatta uçak yardımı yaparak ve diplomatik destek vererek çekilmişti; savaşın ağır ekonomik, sosyal ve siyasal krizlerine rağmen.

         -İtalyanlar Antalya ve Kuşadası üzerinden askeri yardımlar yapmaktaydı ve diplomatik ve istihbarat desteği vermekteydiler; yoğun iç sorunlarına rağmen.

         -İngilizler Kuvayı Milliye ile hiçbir yerde çatışmaya girmemişlerdi ve İstanbul’daki silah depolarının soyulmasına göz yumuyorlardı; savaşın gerçek galibi olarak İstanbul’da en çok askeri güç bulundurmalarına rağmen.  

         -Yunanlıların Anadolu’yu işgali için İngilizler, Yunanistan’da olmadık entrikalar yapmış, sonunda İzmir’i ve Anadolu’yu işgale ikna etmişlerdi. En kritik nokta da ise tüm desteğini çekerek Yunanlılara ağır bir yenilgi yaşatmışlardı. Yunanlıları işgale zorlarken bir çok vaatte bulunmasına rağmen.

         -Anadolu’da birçok ayaklanma maddi ve manevi olarak desteklenmiş ama bir noktadan sonra de destek kesilerek adeta yenilmelerine çanak tutulmuştu...

 

Birçok şey olmuş, her kafadan bir ses çıkmıştı.

 

Silaha sarılanlar, yabancılarla işbirliğine soyununlar olmuş. Ama bir türlü “biz olmadan asla!” diyenlerin dediği olmamış.

 

Aksine sıradan, soyu, asaleti düşük olduğu iddia edilen insanlar, eskiyi tasfiye etmiş ve yeni düzenin kurucuları ve geliştiricileri olmuşlardır.

 

****

 

Bugünlerde yaşananlara ülke içinden bakmak isteyenler, en azından 1993’ten; ülke dışından bakmak isteyenler de 1985’ten bugüne yaşananları tekrar incelemeliler.

 

Yukarıda kısaca çizmeye çalıştığımız perspektiften bakmak isteyenler, bugünlerde yaşananların “Milli Mücadele günlerindeki iç ayaklanmalar”a çok benzediğini göreceklerdir.

 

Önce kışkırtılıyor, destekleniyor tam olacak derken bütün ekip suçüstü oluyor. Nasıl oluyorsa oluyor, her darbe girişimi deşifre oluyor. Ama bunu kimin kışkırttığı ve cesaret hormonunu kimin ürettiği ise bir türlü gündeme gelmiyor.

 

Nasıl her ayaklanma Mustafa Kemal’e vitamin etkisi yapıyor idiyse, bugünlerde yaşanan her kriz de AK Parti ve Başbakan Sayın Recep Tayip Erdoğan’a aynı etkiyi yapıyor.

 

Her kriz, muhaliflerin bir kısmını daha tasfiye ediyor, Ak Parti’ye de vitamin etkisi yapıyor. Bunda şüphe yok!

 

Benim korkum, Ak Parti’nin aşırı vitamin takviyesinden komaya girmesi.

 

 

 

Harun Özdemir


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
16.11.2009
10:33

Harun Bey Kardeşim;

AK Parti görevini yapıyor...

Diğerleri de vazifelerini yapıyor...

Önemli olan; durumdan vazife çıkarıp bizim de yapmamız gerekenleri yapmamızdır...

Vesselâm...

RNE





Sayı: 23 | Tarih: 15.11.2009
Mehmet Şevket Eygi
Onbeş yaşındaki kız
2628 Okunma
Emine Hocaoğlu
Bekir Berat Özipek
Özal Olsa Ne Yapardı?
1539 Okunma
2 Yorum
Bünyamin Demir
Reşat Nuri Erol
Erbakan ve Adil Düzen
1512 Okunma
3 Yorum
Ilker Ardic
Ahmet Hakan
Sevdim bu bakanı
1380 Okunma
3 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Nazlı Ilıcak
Yalçınkaya yola çıktı
1380 Okunma
Fatma Karuç
Fehmi Koru
Horoz dövüşü
1371 Okunma
Ahmet Kirtekin
Yılmaz Özdil
Pire
1357 Okunma
Leyla Okta
Oktay Ekşi
Çiçeği yaşatmak
1296 Okunma
Vahap Alma
Zülfü Livaneli
AKP niçin başaramayacak
1293 Okunma
Ali Bülent Dilek
Toktamış Ateş
Ordu siyaset ve yalanlar...
1262 Okunma
1 Yorum
Osman Eskicioğlu
Mahir Kaynak
Katkı maddesi
1259 Okunma
2 Yorum
Süleyman Karagülle
Ahmet Altan
SONSUZLUK
1244 Okunma
Özer Ataç
Mehmet Niyazi
Tarihî bir kurumumuzun feryadı
1236 Okunma
Abdurrahman Erol
Fikret Bila
Orgeneral Başbuğ değil; Gönül ve Atalay yetkili
1209 Okunma
1 Yorum
Harun Özdemir
Mehmet Altan
Devletimizi tanıyalım
1208 Okunma
Mehmet Hikmetumut
Ruşen Çakır
Yeni bir şey öğrenemedik
1192 Okunma
Tayibet Erzen
Hayrettin Karaman
Alevi ve Kürt meseleleri
1168 Okunma
Hilmi Altın


© 2024 - Akevler