Türkiye’nin genel görünümü bir arınma, hukuk dışı eylem ve yapılanmaların tasfiyesinden çok bir mücadelenin sürdüğünü gösteriyor. Devlet üstün irade olma özelliğini yitirmiş, içinde birçok grupların olduğu ve bunların birbiriyle mücadele ettiği bir yapıya dönüşmüş durumda. Bu ortamda tarafların herhangi birinin yanında olmak çatışmanın sürmesine ve şiddetlenmesine neden olacak.
Taraflar birbiriyle mücadele ederken bazı gerçekleri kamuoyuna aktarıyor. Ancak bunlar saf haliyle değil, kendi amaçlarına yarayacak biçimde değiştiriliyor. Mesela iki kişi bir ağız dalaşına girmişse bunların yumruklaştığı hatta birbirine silah çektiğini söylerseniz bu iki kişinin bir anlaşmazlık içinde bulunduğu bir gerçektir ama kavganın biçimi değiştirilmiştir. Medyada her gün izlediğimiz haberler buna çok benziyor. Bir gerçeğin yanına öyle ilaveler yapılıyor ki bambaşka bir tabloyla karşı karşıya olduğunuzu düşünüyorsunuz. Bu nedenle düşüncelerini söyleyenler çoğunlukla taraflardan birinin askeri haline geliyor ve gerçeğin saklanmasında rol alıyorlar.
Böyle ortamlarda taraflardan birinin yanında bulunmak yerine mücadelenin yürütüldüğü karargahların neresi olduğunu ve amaçlarını anlamaya çalışırım. Yaptığım analizlerden şu sonuçlara vardım: Çatışan taraflar devletin içindedir ve diğer tarafla iç içe yaşamaktadırlar. Bu nedenle bilgiye ulaşmakta herhangi bir zorlukla karşılaşmıyorlar. Mesela bazı kişi ve kurumlardaki telefon dinlemeleri devlet dışı bir güç tarafından değil devlet görevlileri tarafından yapılmakta ve bunların yasal olup olmadığı tartışılmaktadır. Eğer bu dinlemeler devlet dışı bir aktör tarafından yapılsaydı yasadışı olduğu tartışılmaz bir gerçek olurdu. Elde edilen bilgi ve belgeler amaca uygun biçimde değiştirilerek medyaya sızdırılmakta ve halkın bu yönde şartlanmasına çalışılmaktadır. Bunun rastgele yapılmadığını, güçlü bir karargah tarafından yürütüldüğünü düşünüyorum.
Taraflardan biri demokrasi adına ve ordunun devlet içindeki konumunu yeniden belirleyerek onun siyasi iktidarın kayıtsız şartsız emrine girmesini isterken diğer taraf ülkenin ve rejimin tehdit altında olduğunu düşünüyor. Bu çatışmada her şeyin kamuoyu önünde yapıldığı söylense bile iki taraf da her türlü savaş hilesine ve örtülü faaliyet benzeri metotlara başvuruyor. Demokrasiye müdahale belgesi olarak adlandırılan belgenin ne olduğu ortaya çıktığı zaman bu operasyon hakkındaki gerçekleri göreceğiz. Ama bunun sade bir olay olmadığını ve birçok katkı maddesiyle bir mücadele aracı haline dönüştürüldüğünü göreceğimizi sanıyorum. Çıkan sonuç taraflardan biri lehine olmayacak aksine devlet içindeki bu çatışmanın sona erdirilmesini isteyen güçlerin zaferine dönüşecektir. Yani devlet kendi içinde çatışmaya izin vermeyecek biçimde yeniden şekillendirilecektir.
Bu sözüm bir tahmin olduğu kadar da bir temennidir. Herkesin birbirini dinlediği, en güvenli kurum olması gereken ordunun içinden her türlü belge ve bilginin sızdırıldığı bir devlet yapısı güçlü ve içinde çatışma olmayan bir yapıya dönüşmelidir
Asıl sorun
7 Kasım 2009 Cumartesi
Yazı özeti
Çevremizden tecrit edildik. Kaybettiklerimiz sadece sömürüldü. Bir üretim yaptırılmadı. Ortadoğu uluslar arası gizli çatışma alanı oldu. Kürt varlığı kabul edilmedikçe kuzey ırakla sağlıklı ilişki kurulamaz. Eskiyi kötülemeden de yenilik yapabiliriz.
Yorum Özeti
Sevr ile İmparatorluk dağılmıştır. Oluşan devletler istiklalleri için mücadele etmektedir. Tarihi gelişme İmparatorluğun yerini Ortadoğu birliğine götürecektir.
Katkı maddesi
14 Kasım 2009 Cumartesi
Yazının özeti
İç düzenimizde ve dış ilişkilerimizde değişiyoruz. Kürt sorunu arkasındaki gücün sorunu idi. Türkiye’de Enver Hocacılara bile inandırıldı. Halkın duygularına dayanarak ülke yönetilemez. Güç odaklar ortak milli hedef belirlemeli ve rol bölüşmesi olmalıdır. MHP yapıcı yöndedir. DP de böyle olmalı.
Yorumun özeti
Türkler çabuk kanar görünürler. Kandırıldıklarını anladıkları zaman tepkileri büyük olur. İnsanlık Türkiye’nin önderliğinde adım, adım Adil Düzene doğru gidiyor.
Türkiye nerede?
10 Kasım 2009 Salı
Yazının özeti
Siyasetimiz değişti AB nin yerini tüm dünya aldı. Henüz bloklar belirlenmedi. İleride tarafsız kalamayız. Geleceği belirlememiz ona göre siyaset yapmamız gerekir. Makro da Ekonomiyi, sermaye değil devletler belirleyecek, mikroda serbestlik olacak. İslam dini terör odağı sayılacak. Rejimlerin yerini çözümler alacaktır.
Yorumun özeti
Adil Düzende bloklaşma yoktur. İnsanlık Kıtalara yayılacaktır. Kıtaların yönetimi merkeze bağlı olacak. Bloklaştırma sömürü sermayesinin siyasetidir. Artık tarih oluyor.
Eksiğimiz ne?
8 Kasım 2009 Pazar
Yazının özeti
Medya gerçekleri aksettirmiyor. Devlet güçleri birbirleri ile çatışmakta ve bir karargahtan yönetilmektedir. Devlet bu çatışmaya son verecektir. Ordu kendisini arındırma durumundadır.
Yorumun özeti
Türkiye 12 bölgeye ayrılmalıdır. Her bölgeye bir ordu yerleştirilmelidir. Ordu o bölgenin dış savunmasını yapmalıdır. Bölgenin iç güvenliğinde yerel yönetimlere yardımcı olmalıdır. Ordunun Askerleri başka bölgelerden gelmelidir. Dış siyasette ordu komutanları asker olan devlet başkanın danışmanları olmalı. Başka türlü orduda bölünme sona ermez.
Yorum
Türk ordusunda ikilik, yeniçeri ve sipahi kuruluşları ile Selçuklulardan beri sürüp gelmektedir. Devlet dengesini bunun üzerine oluşturmuştur. Batıda ki kara deniz ve hava kuvvetleri ile jandarma kuvveti bu dengeyi sağlamak için kurulmuştur. İstiklal savaşını müteakip ilk bölünme muhaliflerin ordudan ayrılması ve Mareşal Fevzi Çakmağın sağladığı denge ile korunmuştur. Mareşalden sonra ordu da Eminsular ve idamlarla ancak İnönü sayesinde yatışabilmiştir. On iki martlar askeri müdahaleyi önlediler. Evren’den sonra askeri müdahale kanlı olmadı. Bugün de Ergenekon davasıyla ikili devam ediyor. Bu sıralarda sürüp gelen çatışmaya son vermek zorundayız. Yoksa Osmanlının yıkılması gibi Cumhuriyetin yıkılması da mukadder olur.
Ne yapmalıyız?
Genelkurmay başkanlığı ve kuvvet komutanlıkları genelkurmaylık seviyesine indirilmeli. Korgeneraller atanmalıdır. Devlet başkanı orgenerallerden seçilmelidir. Türkiye 12 bölgeye ayrılmalı ve her bölgeye bir ordu yerleştirilmelidir. Ordular doğrudan devlet başkanına bağlı olmalıdır. Başkomutanın emrinde olmalıdır. Ordu komutanlarını devlet başkanları atamalı ama kendi bölgesi dışındaki halk onun ordusunda askerlik hizmeti yapmayı kabul etmelidir. Böylece ordu demokratik yoldan oluşur. Yeter sayıda asker bulamayan ordu komutanını devlet başkanı değiştirebilmelidir.
Ordu komutanları ordularını kendi meşrep ve mezheplerine göre düzenlemelidir. Bir ordu komutanı namazı yasaklayabilir. Diğeri de mecbur edebilir. Halk komutanlarını seçerken buna göre seçecektir. Dolayısıyla kimsenin inancına müdahale edilmiş olmaz. Ordular milli gruplara göre oluşurlar.
Her ordu kendi bölgesini tehdit eden güce göre ve bölgesine göre eğitime tabi olmuş olur. Bölgedeki ordular bölgenin taşra illerine o illerin izni olmadan giremezler. Ordunun askerleri başka bölgelerden gelmiş olacaklarından o bölge halkının ayrımcılık yapması da önlenmiş olur. Bölge bütün ülke tarafından savunulmuş olur.
Orduların asker geliş yerleri anayasa ile belirlenmelidir. Tamamen bağımsız bütçeleri ile savunmalarını yapmalıdırlar. Ordular arası yarışmalar düzenlenebilir. Halkın o orduya katılma isteği, Ordular arası yarışmalar bu yarışmaların yapıldığın alanlardır. Ordulara bu yarışmalardaki başarılardan dolayı bütçeden mükafat verilmelidir.
Böylece ülkede tek ordu yerine çok ordu olmuş olur. Orduların çalışma alanları ayrı, ayrı yerler olduğu için aralarında bir çatışma olmaz. Ordu komutanlarından biri isyan çıkaracak olsa diğer 11 ordu sayesinde onu yenmek o kadar kolay olur. Ülke yüze yakın ile ayrılacağı için ve her bölgede 10 kadar il olacağı için bağımsız olan illerin de ülkeye karşı baş kaldırmaları mümkün olmaz. Hakemlerden oluşacak mahkeme kararı ile mahkum olan İl'e ordu birlikleri girerek isyanı bastırırlar.
Böylece ordular arası birlik ve düzen sağlanır. Hem de iller kendi işlerinde bağımsız olurlar ama devletin birliğine zarar vermemiş olurlar.
Nasıl sanayide her gün yenilik yaparak ilerliyorsak, yönetimde de yenilik yapmak zorundayız. Yapmayanlar elenip giderler.