10.11.2009
BU sefer Kemal Kılıçdaroğlu haksız... Ya da şöyle söyleyeyim:
Bu sefer Kemal Kılıçdaroğlu, muhatabından okkalı bir yanıt alarak mahcup oldu...
Kendisinden hiç beklemezdim ama Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, öyle bir yanıt vermiş ki Kılıçdaroğlu'na...
“Budur... İşte budur” dedim...
Efendim, olay şu:
Kemal Kılıçdaroğlu memleketin bir köşesinde konuşurken, “Unakıtan'dan sonra göreve gelen bir bakan var: İngiliz Mehmet... İngiliz Mehmet'in kız kardeşi de yeşil kartlı... Peki biz sormayacak mıyız İngiliz Mehmet'e, ‘bu ne tablo' demeyecek miyiz?” diye bir suçlama atmış ortaya...
Gözler kısılıp bakılmış Mehmet Şimşek'e... O da ne?
Maliye Bakanı'ndan acayip şık bir yanıt:
“İngiliz Mehmet değilim ben... Batman'ın Gercüş İlçesi Arıca Köyü doğumlu, Hasan oğlu Mehmet Şimşek'im... Benim ablam, yıllar önce eşini kaybetmiş, halen kızının yanında Batman'da yaşayan ve yaşlılık maaşı dışında bir geliri olmayan 68 yaşında bir Türk vatandaşıdır. Bir bakanın kız kardeşi de yeşil karta muhtaç düzeyde fakir olabilir. Bizde Bakan olunca akrabalar zengin olmaz”.
İşte budur...
Demek ki Kemal Kılıçdaroğlu'nun karşısında acze düşmek, doğa kuralı değilmiş...
Ortada gocunacak bir şey yoksa, çıkıp aslan gibi yanıtınızı verip, Kılıçdaroğlu'nu mahcup edebilirmişsiniz...
Yazının tamamı için tıklayınız.
Yorum:
Kemal Kılıçdaroğlu bakan Mehmet Şimşek’in ablasının yeşil kart sahibi olmasını yolsuzluk yakalama heyecanı ile kullanmaya kalkışmış ama çamura saplanmıştır. 10 Kasım günü de CHP milletvekilleri mecliste tıpkı bir miting alanındaymış gibi pankartlar açmıştır.
Mecliste tıpkı çocukların kavga etmesi gibi birbirine bağıran, yumruklaşan koca koca vekiller herkesin hafızalarındadır. Ağız dolusu vaatler verip, bu vaatler gerçekleşmediğinde kıvıran politikacılar, sürekli yalan söyleyip yalanları ortaya çıkınca yüzleri bile kızarmayan politikacılar, kendi çözüm önerilerini sunmak yerine daha önceden kendi savunduğu görüşü diğer parti tarafından savunulunca şiddetle karşı çıkan politikacılar artık rutin politikacı tipi haline geldi ve daha da kötüsü kanıksandı.
Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy “Berlin duvarı yıkıldığında oradaydım” dedi ve yalanı ortaya çıktığında Fransa’da Liberation gazetesi tarafından montaj fotoğraflarla dalga konusu haline geldi. Cumhurbaşkanı mevkiine gelmiş bu adamın yalan söylemesi ona asla bir menfaat sağlamıyordu.
Öyleyse politikacılar niçin bu davranışları göstermektedirler? Bunu kendi davranış mantığımızla çözemeyiz.
Politikacı sendromu
Akıl sağlığı bozukluklarının sınıflandırıldığı bir kılavuz vardır. Bu kılavuzun adı DSM-IV’tür. The Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders yani akli dengesizliklerin tanı ve istatistik el kitabının kısaltmasıdır. Bu kılavuz kitapta akli dengesizliklere nasıl tanı konulacağının kriterleri belirlenir, akli dengesizlikler sınıflandırılır. Eski hastalıkların sınıflandırmasında değişiklikler olabilir veya yeni hastalıklar kılavuza eklenebilir. Bu değişiklikler nedeniyle yeni sürümler geliştirilmiştir ve son sürüm dördüncü sürümdür, bu nedenle adı DSM-IV’tür. Bu sayede hekimler için bir standart elde edilmiştir.
Pam Ladds New York taşrasında yaşayan bir yazar ve psikoterapisttir. Kendisinin tanımladığı bir sendrom vardır: Politikacı sendromu. http://www.opednews.com adresindeki internet sitesinde 08 Ağustos 2003 tarihinde yayınladığı makalesinde bu sendromun DSM-IV’e yeni bir kategori olarak eklenmesini önermiştir ve DSM-IV formatına uygun olarak yazmıştır. Makalenin başlığı şu şekildedir:
A New Psychiatric Diagnostic Category: Politician Syndrome; DSM-IV 333.333
Yeni bir psikiyatrik tanı kategorisi: Politikacı sendromu; DSM-IV 333.333
Pam Ladds, bu sendromun sıklığındaki artış, bulaşıcı olması ve toplumun saflığı nedeniyle tedavi seçeneklerinin sınırlı olduğunu yazmış, önlenmesinin tek yönteminin ise kaşarlanmış politikacıları insanlardan ayrı tutmak olduğunu, bunun için de erken tanının önemini bildirmiştir.
Pam Ladds tarafından tanımlanan Politikacı sendromu tanı kriterlerinin Türkiye şartlarına göre revize edilmiş hali şudur:
A.Aşağıdakilerin en az üçüyle kendini gösteren sosyal ilişkilerin kalitesinde bozulma:
1.Konuşma dengesizlikleri vardır. Aşırı derecede abartır, önceden açıkladığı fikirlerinin tam tersi görüşü savunabilir, kelimeler ve deyimleri gereksiz kullanır. Lafı çevirir, dikkati başka tarafa çeker ve karşısındakine sözünü unutturur.
2.Muhteşemlik ve kendini beğenmişlik belirgin bir özelliktir. Başarılarını ve yetenekleri aşırı derecede abartır. Yapmacıktır, rol yapar, aşırı duygu ve heyecan ifadeleri gösterir. Başkalarının kendini övmeleri için şık giyinir.
3.Hayal gücü fazla olanlar kendisini bütün halkın desteklediği hissine kapılabilir. Hatta kendini öyle kaybedebilir ki seçildiği partiyi iktidarda olsa bile bırakır ve tek başına iktidar olacağı düşüncesi ile parti kurabilir. Ayrıldığı partisinin sanki kendisi de o sırada partide değilmiş gibi yaptığı icraatları şiddetle eleştirir, suçlar. Genellikle ilk seçimde sonuncu olunca kurduğu partiyi bırakıp başka partiye katılmaktan çekinmez. Hatta ayrıldığı partisine bile pişkin pişkin geri dönebilir.
4.İstismar edicidir. Diğer insanların üstün yönlerini ve başarılarını kendi hedefleri için kullanır. Çevresindeki insanların elde ettiği başarıları üstlenmekten çekinmez. Başarısızlıklarda ise onları suçlamaktan çekinmez.
5.Beğenilmeye aşırı derecede ihtiyaç duyar ve herkesin ilgisinin, dikkatinin kendisine odaklanması gereklidir. Bu zaafı dolayısıyla çevresi poh pohçularla doludur. Çevresini sürekli kendisini öven bir güruh kaplamıştır ve bu nedenle gözleri artık bağlanmıştır. Her yaptığının en iyi olduğuna inanır ve eleştirilere tahammülsüzlük vardır. Kendisini uyarmak için onunla görüşmek isteyenleri çelikten duvar oluşturan bu güruh yanına asla yaklaştırmaz. Zaten kendisi de eleştirme ihtimali olanlarla görüşmek istemez, çünkü hoşuna gitmeyecek sözleri duymak onu son derece rahatsız etmektedir.
6.İnansın inanmasın dini metinlerden alıntılar yapar ve rakiplerini sürekli ahlaki açıdan yargılar. İnanan insanların inandıkları gibi davranmasını önleyen kanunlar çıkarır. Bu yasakçı kanunları savunurken utanmadan bu insanların dini istismar ettiğini, gerçek dindarların kendisi gibi olduğunu iddia eder.
7.Espri yeteneğinden yoksunsa kendini eleştiren espri, karikatür ve fıkralardan rahatsız olur, gerekirse dava açar. Espri yeteneği varsa bu esprilere aldırmaz ve kendisi de rakiplerini eleştirirken sürekli espriler yapar ve kendine yöneltilen eleştirilerin yönünü değiştirmek için bu esprileri kullanır. Sonradan kendisi için sıkıntı yaratacak bir şey söyleyecekse ustalıklı bir şekilde kinaye sanatını kullanır. Bu sayede inkar etme imkanı doğar.
8.Seçim bölgesinin çıkarcı isteklerini ustaca savuşturur. Seçilmeden önce verdiği vaatler nedeniyle seçim bölgesinden meclise gelip kapısını aşındıran seçmenlerini ustaca atlatır, isteklerini yapar görünür ve yapmaz. En etkili silahı oyalama taktiğidir.
9.Muhalefette ise aşırı derecede itirazcıdır, alaycıdır. Her fırsatta iktidarı eleştirir. Daha önceden kendisinin savunduğu bir fikri iktidar partisi öne sürünce şiddetle karşı çıkar. Sürekli iktidarın yolsuzluk yaptığını iddia eder. Tersi ispat edilse bile ısrarla yolsuzluk yapıldığını iddia eder hatta kanıtladığını savunabilir.
10.Seçilirse görevi süresince alacağı toplam maaşın onlarca hatta yüzlerce katı parayı seçim kampanyası sırasında hiç düşünmeden harcar. Çünkü vatana hizmet aşkıyla o kadar çok yanıp tutuşuyordur ki harcayacağı paranın hiç önemi yoktur. (!)
11.Hiç bir proje veya çözüm sistematiğine sahip değildir. Çözümün kendisi olduğuna inanır ve bunu sürekli olarak deklare eder. Kendisinin seçilmeye ne kadar layık olduğunu ya açıkça ya da ima yoluyla bildirir. Memleketin sorunları için çözüm önerileri sorulduğunda kendisinin bunu çözecek kapasitede olduğunu belirtir ama hiçbir somut öneri ileri süremez.
12.Seremonilere düşkündür. Eğer iktidardaysa gittiği resmi kurumların başındaki yöneticiler tarafından karşılama törenleri ve el-pençe divan durulmasını ister. Bunu göremediği zaman karşısındakini bir çocuk gibi azarlamaktan çekinmez.
13.Karşısındakinin konuşmasındaki fikirlerine cevap verecek karşıt fikirleri olmadığı için parti arkadaşları ile beraber gürültü çıkarır. Bunu ya masalara vurarak ya bağırarak ya da kötü kelimeleri kullanarak yapar. Eğer agresif karakteri belirginse yumruklarını konuşturmaktan çekinmez.
14.Seçim sonuçları açıklanırken, oyların büyük bir çoğunluğu sayılmış ve seçimi kaybettiği artık neredeyse herkes tarafından kesin olarak görülmesine rağmen, seçimi kazanacağının kesin olduğunu rahatlıkla iddia edebilir. Sonrasında da yüzü bile kızarmaz. Kaybettiği seçimlerde her zaman rakip parti tarafından sandıkta hile yapıldığını iddia eder. Kazandığı seçimlerde ise tertemiz bir seçim gerçekleştiğini savunur.
B.Tekrarlayıcı davranışlar. Aşağıdakilerden en az birisi:
1.Çevresindeki herkesle el sıkışır, bebekleri sever, abartılı göz teması kurar, dik dik bakar ya da gözleri sürekli hareket halindedir. Eğer tanınmış bir politikacı değilse herkese kartını verir ve adını söyleyerek kendini tanıtır.
2.Sık sık parti değiştirir. Seçimde partisi tarafından üst sıradan aday gösterilmeyeceğini sezer. Buna aday gösterilme sezgi gücü denir. Bunu hissettiği an hemen kendine başka parti arar. Bir sonraki seçimde tekrar aynı partiye dönebilir veya başka partilere yelken açmakta hiçbir sakınca görmez.
3.Sık sık aynaya bakar, saçını tarar, kıyafetini düzeltir, ayakkabısının tozunu alır, kravatını düzeltir. Kişisel görünümü aşırı derecede önemlidir. Karşıdakini etkilemek için görünümünün en önemli kriter olduğuna inanır.
Bütün bunlara rağmen, siyasetçi ile siyaset yapanı birbiri ile karıştırmamak gerekir. Siyaset yapan siyaseti toplumun iyiliği için yapar. Ya Allah rızasını gözetir ya da kendi etik değerleri vardır. Şahsi menfaatini değil toplumun menfaatini düşünür. Fikirleri ve çözüm önerileri vardır ve bunları açıklamaktan çekinmez. İyi olan yapılsın da kim yaparsa yapsın diye düşünür. Bu nedenle politikacı sendromunu bütün politikacılara teşmil etmek yanlıştır. Siyasetçiye gelince, bunu meslek olarak yapar. Zaten kendisine ne iş yaptığını sorarsanız, “siyasetçiyim” der.