Erdoğan: İstanbul'a ihanet ettik, hala da ediyoruz…
Yakından biliyorum, yakından şahidim; bazı olumlu çabalara ve de olumsuzluklara…
Yirmi-otuz yıl öncesinden söz ediyorum, 1990’ların öncesi ve sonrasından…
Refah Partisi İstanbul çalışmalarının zirve dönemi ve sonrası…
Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçildiği ilk günler ve geceler… Evet, geceleri bile hayırlı bir şeyler yapma çabasındaydık, uykularımızdan fedakârlıklar yaparak… Günlerce, haftalarca, aylarca, yıllarca çalıştık ve İstanbul’un SU ve ÇÖP sorunlarını çözdük… Peki, İMAR ve TRAFİK sorunları ve diğer ANA sorunlar!?.
‘Yakından biliyorum, yakından şahidim’ diyorum ya; size de hatırlatayım… Tayyip Başkan daha ilk günlerde Boğaz’daki Gökkafes, Sarıyer Ormanları’ndaki Koç Üniversitesi, Karacaahmet’teki Cemevi ve diğer İMAR TECAVÜZLERİNİ önleyebildi mi? HAYIR!
Peki, hep beraber yani hepimiz o çabaya destek verebildik mi? HAYIR!
Daha sonraki yıllarda İMAR rantlarını önleyebildik mi? HAYIR!
Bu ve daha nice ‘hayır’lardan hayırlı ne bekleniyordu ki!?.
Sonuç: Sonucu bizzat Tayyip Reis açıkça itiraf etti…
‘İtirazı olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın beyanlarını okusun…’ diyorum… Kastettiğim, Recep Tayyip Erdoğan’ın son birkaç gündür bizzat kendisinin değişik toplantılarda yaptığı konuşmalardır… Fehmi Koru bugünkü (23.10.2017) “Hiç bu kadar sert eleştiriler okumadınız” başlıklı yazısında, bizzat Recep Tayyip Erdoğan’ın kendi eleştirilerini aktarmakta… “Eleştirilerin bir kısmını okuyalım: “Adeta kibrit kutularının ölçülerini aşacak şekilde benzer taş yığınlarının olduğu bir şehir; bu bizim medeniyetimizde yok. Şehirleri birbirinden farklı kılan, ayıran, bu ayrılıklardan güzellikler çıkaran ayrıntılar birer birer yok oluyor. Maalesef maddi kaygılar birçok hassasiyetin önüne geçiyor. İnsanla şehir, şehirle tabiat, geçmiş, bugün ve gelecek arasındaki hassas denge çoğu zaman yeterince gözetilmiyor. (..) Her şehrin bir karakteri, şahsiyeti, ruhu vardır. Bu ruhla, şehir, sakinlerini tekemmül ettirir, olgunlaştırır, medenileştirir. Ayrıca, her şehir onu kuranların, yönetenlerin ve sakinlerinin adeta aynası gibidir. (..) Gelenekten ilham alıp yeni tasarımlar ortaya koymalı, kopyalamak yerine uyarlamalı, kendi kültürümüzden, değerlerimizden, birikimimizden katarak bunu yeniden yoğurmalıyız. Gönülle, manayla, değerlerle maddiyat arasındaki altın oranı hiçbir zaman gözden kaçırmamalıyız. Vahşi kapitalizmin iğvasına, hırslarına asla kapılmamalıyız.” Taş yığınlarını andıran kentler… Maalesef görüntü bu eleştiriyi hak ediyor.
Bir de şu görüşe göz atmanızı isterim. Okuyalım: “Bir şehrin Batı ölçüsüne göre medeni sayılması için yollarda aydınlatma olması, sokaklarda çamur bulunmaması gibi görünür, sathi özelliklere bakılır. Hâlbuki İslam’ın ölçüsüne göre bir şehrin medeniliğinin işareti, mesela kapı kilitlemeden dışarı çıkılabilmesi, ihtiyaç sahibi herkese el uzatılması, sokak hayvanlarına dahi şefkatle davranılması demektir.” İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük metropollerde yaşayanların bu satırları okuyup da itiraz etmesi mümkün mü? Sokak hayvanları bir tarafa, insanlara şefkatle muamele edilmiyor bugün.
Bu görüşler Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a ait. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen hafta üç ayrı etkinlikte yaptığı konuşmalardan derledim bu alıntıları. Hepsi de Cumhurbaşkanlığı’nın internet sitesinde duruyor; verdiğim linkler o siteye ait.”
Millî Gazete’nin dünkü (22.10.2017 Pazar) birinci sayfa ana haberlerinden birinin başlığı şöyleydi: “Cumhurbaşkanı Erdoğan: İstanbul'a ihanet ettik, hala da ediyoruz, ben de bundan sorumluyum…” (http://www.milligazete.com.tr/haber/1277357/cumhurbaskani-erdogan-istanbula-ihanet-ettik-hala-da-ediyoruz-ben-de-bundan-sorumluyum)
Recep Tayyip Erdoğan’ın bizzat kendisinin bu ve benzeri eleştirileri, sadece Millî Gazete’nin değil, bütün gazetelerin ve duyarlı yazarların gündemindeydi…
Ne dersiniz; bu konu üzerinde durmaya devam edelim mi, etmeyelim mi?
Recep Tayip Erdoğan konuştukça; biz de devam edeceğiz…
Ve’s-selâm mea’d-dua, dua, dua ile olalım; daima…