Referandum, Barzani, Sermaye... Irak, İran, Türkiye-3
Genelkurmay Başkanımız ve Cumhurbaşkanımız İran’a gitti/gidiyor… Bölgede devlet gibi devlet, bizim seviyemizde tek devlet var: İran. Evet, başlıktaki konu “önemli” olduğu kadar bir türlü “çözüm” de üretilemediği için… Bu vesileyle hem “özel” hem “genel” Erbakan’ı hatırlamak gerektiği için… Başlıktaki konumuza devam etmemiz gerekiyor; daha reel ek çözümlerimizle… Erbakan Hocamız 1992 yılında olacakları anlatmış; bilmeyenler oradan başlamalı… Oradan başlayıp yavaş yavaş ve aklıselim ile günümüze gelinmeli…
Biz, bu konuda da çalışma yaptık. Haftalık KUR’AN VE İLİM çalışmamız yanında, iki ADİL DÜZEN yorumumuzda bu konuyu işledik. Başlıklarımız şöyle: 1. Türkiye ve Irak; 2. Kuzey Irak’ta Oylama! Meselenin özüne bakalım. Büyük devletler komşularının küçük devletlere ayrılmasını isterler. Bu sayede onlara daha kolay söz geçirir, gerektiğinde daha kolay işgal edebilirler. Olağan (olması gereken tabii) devletler ise komşularının güçlü devlet olmasını isterler. Bunlar etkin devlet olmazlarsa barışçı (islâmî) devletler oluyorlar ve komşuları ile iyi geçinmek zorundadırlar. Etkin devletler saldırdıklarında bu devletler savunma yaparlar.
Türkiye olarak biz isteriz ki güçlü İran devleti olsun; Çin’den veya Hindistan’dan gelecek saldırılara o dirensin... Biz isteriz ki güçlü bir Kafkas devleti olsun; Rusya’dan gelecek saldırılara karşı bizden önce o savaşsın... Biz isteriz ki güçlü bir Balkan devleti olsun; Avrupa’dan gelen saldırılara karşı o savaş versin. Biz güçlü Irak isteriz... Biz güçlü Suriye isteriz... Bundan dolayı Irak’ın parçalanmasına karşıyız ve daima karşı olmalıyız. Ermenilerle Azerilerin barışmasını isteriz. Yunanlılarla bizim aramızın açık olmasını istemeyiz. ‘Yurtta sulh cİhanda sulh’ demek bu demektir. Tabii biz ekin devlet olamayacaksak bu böyledir ama biz Osmanlıların halefi olarak etkin devlet olacaksak, o zaman tam tersi bir politika izleriz. Komşularımızın küçük devletler şeklinde olmasını isteriz.
Hangİsİnİ yapmalıyız?
Herhangi bir konuda karar vermek için önce durum değerlendirmesi yapılır.
Dünya nereye gidiyor; süper güçlerin yönetimine mi, yoksa demokrasiye mi?
Gelecekte eğer dört beş süper güç dünyaya hâkim olacaksa, o zaman bizim bu güçler arasında yer alma çabamız yerinde olur. Başarırız, başaramayız, bilinmez ama ‘Ya istiklal ya ölüm’ deriz ve kendi etkin gücümüzü ve devletimizi kurmaya çalışırız...
Türkiye Avrupa Birliği’ne girme kararını verince, etkin güç ve etkin devlet olma iddiasından vaz geçti demektir. (Nitekim yarım yüzyıllık AB macerasındaki ‘sonuç’ ortada!)
Açıkça iddia ediyoruz; tarİhİ gelİşmelere dayanarak iddia ediyoruz; Kur’an’dan öğrendİklerİmİze dayanarak iddia ediyoruz: 1. ‘Merkezi yönetim’ sona eriyor... 2. Artık ‘büyük devletler’ olmayacak... 3. Artık ‘büyük firmalar’ olmayacak... 4. Dünyayı ve ‘dünya düzeni’ değişecek. Sermaye ‘mübadeleyi’ sağlayacak, siyaset ‘güvenliği’ sağlayacak. Üretim ve tüketim ise ‘ilme ve imana’ dayanacak...
-Cenabı Allah’a inanıp ilahi kitaplara kulak verenler etkin olacaklardır...
-Müsbet ilimlerin verilerine göre hareket edenler etkin olacaklardır...
-Devletle hükmeden değil hizmet eden kuruluşlar olacaktır...
-Sermaye tekeli değil serbest piyasa bunu sağlayacaktır.
Bugün arz ve talep kanunları çalışmıyor. Bunun sebepleri vardır. a) Depo edilemeyen mallar ortaya çıkmıştır. b) Yatırımlar ekonomiye hâkim olmuştur. c) Garanti sorunu çözülememiştir. d) Küçük firmalar genel hizmetleri (25 GENEL HİZMET) yapamıyor. Bu sebeplerle tekel zorunlu olmuştur. Bu sebeplerle arz ve talep kanunları çalışmıyor...
Yarım yüzyıllık çalışmalarımızla gerçekleştirilip geliştirilen Adİl Düzen bu sorunları çözdüğünü iddia etmektedir. Bugün fiyat ile malın çarpımı parayı tanımlamaktadır. Ücret ile emeğin çarpımı parayı belirlemektedir. Oysa Adil Düzen’de mal ve emek “mal senetleri” ile fiyatlandırılıp ücretlendirilmekte. Para ise senetlerin fiyatları ile belirlenmekte. Senetler sayesinde tüm arz ve talep kanunları tam olarak çalışmaktadır.
Türkiye Adİl Düzen’i bir an evvel uygulamaya koymalıdır.