‘Varlık fonu değil, havuz sistemi kurun’a gerekçe
“Varlık fonu değil, havuz sistemi kurun” başlığı ile yazacağım yazıyı yine erteliyorum… Ertelemesine erteliyorum ama o yazının “gerekçesi” olacak bir yazıyı yazmak amacıyla erteliyorum. Malum olduğu üzere, genel olarak bir asırdan fazla zamandan beri ya da iki asırdır Batı’nın, özel olarak da -son 15 yıl da dâhil olmak üzere- yarım yüzyıldan beri Avrupa yani AB’nin kapısında veya kuyruğundayız!!!
Sonuç ortada…
Bugün Yaşar Süngü’nün (Yeni Şafak) “AB’nin ekonomik tehditlerine cevap” yazısını görünce, bu yazıyı yazma kararı verdim. Malum olduğu üzere, Hollanda'nın Maastricht şehrinde 7 Şubat 1992 tarihinde imzalanan ve 1 Kasım 1993'te yürürlüğe giren Maastricht Antlaşması ile Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) Avrupa Birliği'ne (AB) dönüştü. ABD ve Sovyetler'e karşı üçüncü bir güç olarak kurulduğu iddiasında bir topluluk, Avrupa Birliği…
Yazar, “AB bizi neden kapıda bekletiyor?” diye soru soruyor ve kendince bir cevap veriyor ve diyor ki: “Sebeplerin bir kısmı gafletten, bir kısmı dalaletten bir kısmı da ihanetten.”
Hadi, “ihanet” kelimesini geçeyim…
Ama şu “gaflet ve dalalet” kelimelerini son 15 yıllık AB politikaları ile ilgili olarak bir de ben bir kere daha hatırlatmadan geçmeyeyim…
Yazar “Türkiye mi AB'den, yoksa AB mi Türkiye'den yararlanıyor?” diye bir soru daha soruyor ve cevabı eski bakanlardan Bülent Akarcalı’ya verdiriyor. Cevap şöyle: “1995-2016 arası AB lehine olan Dış Ticaret Açığının 900 milyar doları, yani Türkiye'nin bir yıllık milli gelirini geçtiğini biliyorlar mı acaba? / AB ülkelerinden yaptığımız örneğin oto ithalatını iç pazarda satmak ve iç pazarı cazip kılmak için, bu araçları zaten az olan tasarrufumuzdan fedakârlık edip krediyle sattığımızın farkında mıyız?” Yazar, bu cevap sonrasında Avrupa’dan ithal ettiğimiz otomobil markaları ile ilgili detaylı bilgiler veriyor, onları geçiyorum…
Ama şu bilgi ve bilgideki detaylar çok ama çok önemli:
“Güçlü finans imkânlarına sahip ülkelerin (yani AB ülkelerinin) araçlarına hem para ödüyoruz hem de kendi dar kredi imkânlarımızı kullanıyoruz. / Sonra da beyefendiler lütfedip bize, uydurulan ve olmayan bir ülke riski zammı ekleyip, fahİş faİz ile kredi veriyorlar. / 50 yıldır, dış borçlanmaya bir AB ülkesine kıyasla en az yüzde 3-4 puan daha fazla faİz ödedik. Bu fazla ödenen miktarın da bir hesabını yapsak acaba kaç on mİlyarlarca dolar-avro eder. / Bankalarımız da bunu marifetmiş gibi “dışarıdan şu kadar kredi temin ettik” diye başarıymış gibi verir.”
Bundan sonra yazacağım “Varlık fonu değil, havuz sistemi kurun” başlıklı yazının ve daha nice yazıların “gerekçesi” olabilecek bu “tespit ve teşhisler” tamam da, yazının sonuna gelindiği halde, “ÇARE, ÇÖZÜM, TEDAVİ” reçeteleri yine yok!
Sadece talep veya temenni diyebileceğim şöyle bir öneri var:
“Üniversitelerimizden bir tanesi çıkıp bu konuları akademik disiplin için de ele alsa, Rating kuruluşları dâhil olmak üzere ABD ve AB medyasına, siyaset dünyasına, iş çevrelerine Türkiye'yi pek hafife alamayacaklarına dair ciddi bilgiler vererek daha sağduyulu düşünüp davranmalarını sağlayabiliriz. / Tabi benzer çalışmaları TÜSİAD, MÜSİAD, TOBB gibi kuruluşlar da yapabilir.”
Sahi, bu ülkenin ÜNİVERSİTELERİ ve TÜSİAD, MÜSİAD, TOBB gibi kuruluşlar, bu gibi ana sorunlara da “ÇARE, ÇÖZÜM, TEDAVİ” reçeteleri üretemeyeceklerse veya üretemiyorlarsa, bunlar başka ne işe yarıyorlar?!.
“HAFTALIK ADİL DÜZEN, ADİL EKONOMİK DÜZEN ÇALIŞMALARI” çerçevesinde (ben, içinde bulunduğumuz ŞUBAT AYI vesilesiyle, bu çalışmalara aynı zamanda “ERBAKAN’CA ÇALIŞMALAR” da diyorum), geçen hafta “GÜMRÜKLER KALKMALI” ve “VİZELER KALKMALI” başlıklı “iki çalışma” yaptık… Ondan önceki haftada da “PARA SORUNU VE ÇÖZÜMÜ” çalışmasını yapmıştık… Bu çalışmalardan yararlanmak isteyenler, www.akevler.org sitemizin “makaleler” bölümünden ulaşabilirler…