Mete Firidin
Harut ve Marut
6.02.2012
14147 Okunma, 8 Yorum

 

   Kur’an da bir kez geçen Harut ve Marut adlı iki kişinin kimler olabileceği konusunda bir tahminde bulunmak istiyorum; çünkü daha önce bu kişilere ait belirli bir bilgi yoktur. Arkeolojinin ve tarih bilgisinin son yüzyılda yetersiz de olsa önceki devirler göre çok ilerlemesi bu yorum yapmayı gerekli kılmıştır.

     Bakara suresi 102. Ayet meali :"Süleyman’ın hükümranlığı hakkında şeytanların (ve şeytan tıynetli insanların) uydurdukları yalanların ardına düştüler. Oysa Süleyman küfre girmedi. Fakat şeytanlar, insanlara sihri ve (özellikle de) Babil’deki Hârût ve Mârût adlı iki meleğe ilham edilen (sihr)i öğretmek suretiyle küfre girdiler. Hâlbuki o iki melek, “Biz ancak imtihan için gönderilmiş birer meleğiz. (Sihri caiz görüp de) sakın küfre girme” demedikçe, kimseye (sihir) öğretmiyorlardı. Böylece (insanlar) onlardan kişi ile karısını birbirinden ayıracakları sihri öğreniyorlardı. Hâlbuki onlar, Allah’ın izni olmadıkça o sihirle hiç kimseye zarar veremezlerdi. (Onlar böyle yaparak) kendilerine zarar veren, fayda getirmeyen şeyleri öğreniyorlardı. And olsun, onu satın alanın ahirette bir nasibi olmadığını biliyorlardı. Kendilerini karşılığında sattıkları şey ne kötüdür! Keşke bilselerdi!

     Ayet hakkında yorum yapmadan önce Elmalının bu ayet hakkındaki mealini bilmek gerekir.

     “Bakara suresi 102.ayet Elmalılı Hamdi tefsiri:- Süleyman'ın mülkü, yani Süleyman Peygamber'in hükümet ve devleti aleyhine Şeytanların takip ettiği şeytanlıklara ve Şeytanların okuyageldikleri efsun ve efsanelere uydular ve onun arkasına düştüler.

"Tilv, tilâvet" iki mânâya gelir. Birisi takip etmek, izlemek, bir şeyin arkasına düşmek ki, önceki "tâli" tabirleri bu mânâyadır. Diğeri, satır satır okumak demektir ki, bunun içinde bir önceki mânâ da vardır. Burada ikisi ile de tefsir edilmiştir. Önceki mânâ daha kapsamlı olduğundan ve ikincisine de uygun düşeceğinden daha fazla tercihe şayandır.

Bu şeytanlar nasıl şeytanlardı ve takip ettikleri şeyler nelerdi? Bunlar hem cin şeytanı ve kötü ruhlar denilen gizli şeytanlara, hem de insan şeytanlarına şamildir. Zira gizli şeytanların eserleri de insan şeytanları üzerinde meydana gelir ve zahirdeki insan şeytanları, o kötü ruhlardan aldıkları, onlardan öğrendikleri şeytanlıklarla işlerini çevirirler. Tefsircilerden birçoğunun rivayetlerine göre: Süleyman (a.s.)ın mülkünde fitne zuhur edip, hükümetini yitirdiği zaman, insan ve cin şeytanları pek azıtmış, dinsizlik çok ileri gitmişti. Fitneyi çıkaran ve daha sonra Süleyman (a.s.)'a mağlup düşen ve onun emrine girip, hükmüne tabi olan bu şeytanlar "Sad Sûresi"nde, "bennâ', ğavvâs ve âherîn" (Sad, 38/37-38) namiyle üç ayrı sınıf olarak gösterilmiştir. (Anılan âyetlerin tefsirine bkz.) Demek ki, bunlar içinde birtakım desiseci sanatkarlar da vardı. İşte vahiy kaynağından uzak olan bu şeytanlar, meydana gelen ve gelecek olan olaylar hakkında kulak hırsızlığı ile birtakım bilgiler edinirler ve bu bilgilerin her birine yüzlerce yalan ve pislik karıştırarak gizli gizli yaymaya çalışırlardı. Bu işlere alet etmek için kahinleri seçerler ve onlara çeşitli telkinlerde bulunurlardı. Bu cinlerin bazı haberleri doğru çıktıkça kahinler bunlara güvenir, ancak onlar bunun yanında binlerce yalan dolan da yayarlardı. Derken bu kahinler, bu bilgileri kaleme aldılar, bu konularda kitaplar yazdılar. Cin çağırma, sihir yoluyla gönül çelme hakkında türlü türlü sihir ve efsun (büyü) kitapları meydana getirdiler. Bu arada geçmiş ve gelecek olaylar hakkında habere benzer efsaneler, masallar, yalanlar ve dolanlar yaydılar. Tarih olayları ve gerçekleri tahrif olunarak, halkın duygu ve düşüncelerini yanlış yollara sevk edecek hurafeler yayınlanır ve bunlar arasına bazı bilimsel gerçekler ve hikmetli sözler karıştırılarak, konular çok kötü bir şekilde istismar edilirdi. Bu suretle cinler gaybı biliyor diye birtakım kanaatlar genellik kazanmıştı. Bu şeytanların yalan ve dolanları yüzünden fitne çıkmıştı. Hz. Süleyman'ın hükümdarlığı ve devleti bir müddet elinden çıkmıştı. Nihayet Allah'ın izni ve yardımıyla Süleyman Aleyhisselâm bunlara galip geldi ve üstünlük sağladı, hepsini hükmü altına alıp, tam anlamıyla kendisine bağlı olarak birtakım hizmetlerde kullandı ve o zaman bütün bu kitapları toplatarak tahtının altında bir mahzene kapattı. Hz. Süleyman'ın vefatından bir müddet sonra hakikati bilen âlimler de kalmayınca şeytanlardan insan suretinde birisi çıkıp "Ey insanlar! Bilmiş olunuz ki, Süleyman b. Davut, bir peygamber değil de bir sihirbaz idi, cinleri, şeytanları, rüzgarları hep sihirle büyüler ve kullanırdı. O neye erdi ise hep sihir bilgisi sayesinde erdi. İnanmazsanız, sakladığı kitaplarını bulur, anlarsınız." dedi, o kitapların saklı olduğu yeri gösterdi. Orayı açtılar, gerçekten de birçok kitap çıkardılar. O kitaplar sihir ve efsane kitapları idi. Bunun üzerine "Süleyman sihirbaz imiş, hükümetini sihir ile idare edermiş." diye yalan ve iftiralar yayılmaya başladı.

Diğer bazı müfessirlerin rivayetine göre, bu kitaplar Hz. Süleyman'ın vefatından sonra hazırlanıp oraya konmuş, birçoğunun üzerine Asaf b. Berhiya'nın ismi yazılmış ve onun eseriymiş gibi sahte imzalar atılmış, hile ve desise ile çoğaltılıp yayınlanmış "Süleyman'ın hükümranlığı aleyhine şeytanların uydurup ortaya sürdükleri şeylerin ardına düştüler." âyeti bütün bu şeytanlıklara işaret etmektedir. Zaten Mısır'dan beri İsrailoğulları arasında sihir ve hokkabazlık bilinirdi. Fakat durum bu sefer bambaşka bir renk almıştı: Bir taraftan siyasî ve ictimaî entrikalarla Süleyman (a.s.)'ın devleti aleyhine işletilmiş, diğer taraftan onun dünyayı hükmü altına alışı, bu sihir ilmi sayesinde gerçekleşmiştir diyerek, yine onun namına iftira edilerek sihir teşvik edilmeye çalışılmıştır. O derece ki, daha sonra gelen İsrailoğulları, ona bir peygamber değil de çok iyi sihirbaz olan bir hükümdar gözüyle bakarlarmış. Bundan dolayıdır ki, İsrailoğulları özellikle devletlerini kaybettikten sonra, diğer milletler arasında gizli yollarla bu çeşit yayınları teşvik ve terviç etmekten ve hüner şeklinde sihirbazlıkla meşgul olmaktan geri kalmıyorlardı. Ne zaman ki, Tevrat'ın haber verdiği şekilde bekledikleri son peygamber Hz. Muhammed gelip, Tevrat'ın aslındaki bilgi ve ilkeleri söz konusu etti, o zaman dönüp kendisiyle mücadeleye tutuştular. "Nübüvvet yoluyla buna itiraz edemeyiz, bununla başa çıkamayız, biz ne yapsak Cebrail kendisine haber veriyor." dediler ve Cebrail'e düşman oldular. Tevrat'ı da büsbütün arkalarına atarak sihir ve iftira yoluna saptılar, bu şeytancıl eserlere uymak suretiyle, "Süleyman, Muhammed'in dediği gibi bir peygamber değildi, sihirbaz bir hükümdardı, fakat yaptığı sihirleri mucize gibi gösterirdi." diye ona iftiralar ettiler. Buna göre Hz. Süleyman'ın -haşâ- kâfir olması lazım geliyordu. Çünkü sihrin bu derecesinin küfür olduğunda şüphe yoktur. Halbuki Süleyman kâfir değildi, fakat önce ve sonra ona sihirbaz diyen o şeytanlar kâfir oldular, ki insanlara sihir öğretiyor, sihir tâlim ederek yoldan çıkarıyorlardı. Âyetin bu kısmı, sihir öğretmenin küfür olduğunu göstermektedir.

Sihir nedir? Esas lügat anlamıyla sihir, her ne olursa olsun, sebebi gizli olan ince şey demektir. Nitekim fecir vaktinin başlangıcına da ufuk çizgisinin inceliğinden dolayı "sîn"in fethi ile "sehar" denilir. Bu anlamda, yani sebebi gizli olan ince şeyleri bilmek ve tanımak anlamında sihrin küfür olmayacağı açıktır. Ancak dinî geleneklerdeki anlamıyla sihir sadece bu demek değildir. Sebebi gizli olmakla beraber, gerçeğin aksine tahayyül olunan yıldızcılık, şarlatanlık, hilekârlık yolunda cereyan eden herhangi bir şey demektir. Halk dilinde de bu anlamda kullanılır; yani sihir denildiği zaman bu anlaşılır ve bu da çirkin bir şeydir. Çünkü bunda esrarengiz bir şekilde hakkı batıl, batılı hak; hakikati hayal, hayali hakikat diye göstermek vardır. Nitekim "İnsanların gözlerini sihirlediler." (A'râf, 7/116), "Sihirleri sayesinde ipleri ve sopaları onun hayalini büyüledi, çünkü onlar gerçekten yürüyor gibiydiler." (Tâhâ, 20/66) buyurulmaktadır. Bununla beraber özel olarak bazı övgüye değer şeyler ve gerçekler için iyi mânâda kullanıldığı da olur. Mesela; "Muhakkak ki, bazı güzel sözler sihirdir." hadis-i şerifinde dile geldiği gibi ki, buna "helal sihir" de denilir, üstelik caiz sayılır. Demek ki, esrarengiz, gizli sebep ile incelik, dış görünüşü itibariyle çekicilik ve bir de kötü maksat sihrin niteliğini belirler. Şu halde sihir, her şeyden önce kendi özünde bir harika değildir. Yani değişik şart ve sebeplere bağlı olarak alışılmışın tersine bizzat ilâhî iradeyle ortaya çıkan olaylardan değildir. Onun her halde teşebbüs olunacak bir özel sebebi vardır. Şu kadar ki, o sebep herkes için bilinmediğinden, olay bir harika gibi tahayyül olunmaktadır. Bunun içindir ki, sebebi herkes için bilinmeyen herhangi bir gerçek dahi, halkı aldatmak için kullanıldığı zaman bir anlamda sihir olur. Bu sebebin nazarî olarak açıklanabilir bir halde bulunması şart da değildir. Az çok taklit ile meydana getirilebilmesi de kafidir. Yaratılışta sebebi bilimsel olarak açıklanamayan alışılmış veya alışılmamış olağanüstü olaylar ve garip buluşlar ortaya koymak mutlak anlamıyla sihir olmaz. Fakat insanları aldatmak için bunlardan istifade etmeye kalkışıldığı ve bu suretle duygu ve düşüncelere etki edip dolandırıcılık yapılmaya çalışıldığı zaman bunlar da sihir özelliği kazanırlar. Bunun için imansızlık, ahlâksızlık ve aldatmak sihrin köküdür. Sihirbazlar ilimlerden, edebiyattan, felsefeden, teknolojiden, hatta tabiattaki garip ve acîp yaratılışlardan sû-i istimaller ve istismarlar yaparak yararlanmasını bilirler. Bu suretle gerçekleri gizlemek için yazılmış nice felsefeler, nice romanlar, nice tarih kılıklı hezeyanlar vardır. Vaktiyle hikmet ehli kimselerin "Sakın domuzların boynuna inci gerdanlıklar takmayın!" şeklindeki nasihatları, ilmî gerçekleri ve yüksek hakikatleri, bu gibilerin istismarından korumak içindi.”

 

     Ayetin ana konusu Hz. Süleymanın mülkü yani hükümdarlığıdır. Ayette geçen Harut ve Marut nedir, kimlerdir? Ayette geçen “alâ el melekeyni” kelimesi melek değil güç sahibi yönetici anlamındadır. Çünkü bu iki melek insanları bir konuda bizzat uyarmaktadırlar. Oysa melekler insanları uyarmazlar. Melekler gelirse iş bitirilir. Yanı dünya sınavınız sona erdi demektir. Zaten İbn Abbas, Hasan-ı Basri, Ebü'l Esved ed- düelive Dahhakb kelimeyi "melikeyn"  iki melik ,iki kral olarak okumuşlardır.

Sihir kelimesi büyü anlamı içerdiği gibi gizli ve kritik bilgi kullanımını da içerir.

     Babil şehri Sümerlerin kurdukları şehirlere verdikleri isimdir.  Özellikle Eridu şehri ilk Babil ismini alan şehirdir. Yani babil kelimesi aslında Sümer kelimesinin kutsal kitaplardaki karşılığıdır.

     Harut ve Marut’un kim olduğunu anlamak için tarihi kaynaklara ve Arapça’nın atası sayılan Akkadça ya bakmak gerekir. Akkadça da Haru : büyük konteyner, Heru: kazmak, kazıcı, boşaltmak.   Hirutu: hendek.     Huratu: kök boya anlamlarına gelmektedir. Marutu: hayvan şişmanlatma, evlatlık anlamlarına gelmektedir. Kısacası Harutu tarımsal çapalamayı, Marutu hayvan bakıcılığını anlatmaktadır. Sümercede “al” veya “ar” kazma, çapa anlamına gelmektedir.

     Ayrıca bu ayeti anlamak için Sümer medeniyetinin geçmişini bilmek gerekir. Bilindiği kadarı ile dünyada ilk bilinçli tarımı ve hayvancılığı yapan ilk şehirleşmeyi başlatan, ilk şehir krallıklarını kuran Sümerlerdir. Medenileşmenin temelleri M.Ö 6000 lere kadar uzanmaktadır.

     Sümer tarihinde çok önemli yer tutan iki kutsal kişi bu gelişmenin mimarlarıdır. İlk iki şehri Eridu ve Nippur’ kuranlardır. İlk şehir krallarıdır. Bu kişiler sonraki nesillerce tanrılaştırılmış ve haklarında birçok efsaneler uydurulmuştur. Hıristiyanların İsa’yı tanrının oğlu, Yahudilerin Üzeyir’i tanrının oğlu saymaları gibi Sümerler de Enki ve Enlil’i tanrının oğulları olarak saymışlardır.  Bu isimler kesin değildir. Değişik okumalar da vardır.

     Sümer mitolojisinde bir tanrı olan Enki daha sonraları Babil mitolojisinde Ea olarak karşımıza çıkmaktadır. Enki Eridu(marutu?) şehrinin kurucusu ve koruyucusudur. Toplulukların birbirinden etkilenmesi yoluyla Enki inancı Mezopotamya’ya da yayılmıştır. Suyun, bilgeliğin, sihrin, sanatkarların ve hayvancılığın tanrısıdır. “Enki” sözcüğünün anlamı tam olarak bilinmemekle birlikte, genel çevirisi “ Dünya’nın efendisidir.”  Ayrıca Sümercede E-A “suyun evi” anlamına gelir. Bir tablette Enki’nin kamışlarından bahsedilir. Kamışlardan yapılmış hasırlarla ölüler taşındığından Enki ölüler dünyasınında tanrısıdır.

 Enki’nin tapınağına E-abzu yani abzu tapınağı denir. Bu tapınak tabi ki Zigguratların içinde bulunur.  Enki 2 kez dolanmış bir yılan ile sembolize edilir. Aynı caduceus gibi. Bilgelik ve bütün sihirlerin tanrısıdır, dünyayı onun yarattığına inanılır. Suyun tanrısı olduğundan aynı zamanda bereketi simgeler.  Sümer hikayelerinde “Enki’nin kamışlarından” bahsedildiğini görürüz. Bunlar sudan çıkan normal sazlardır ve Sümerler için çok önemlidir; yapı materyali olarak veya hastaların ve ölülerin taşınmasından kullanılırlar. Enki’nin Sembolleri arasında keçi ve balık da bulunur. Bu iki canlı ilerde birleştirilerek “keçi Capricorn” olarak karşımıza çıkar. Balık adam gibi resim edilir.

 

 

 

                           

Su(bereket ve döl) saçan Enki            Balık adam kıyafetli Enki’nin rahipleri

 

Balık adam kıyafetli Enki

     Enlil: En efendi, lil de fırtına demektir. Yani Enlil fırtınanın(hava) tanrısıdır. Sümer ve Mezapotamya’nın çeşitli bölgelerinde bulunmuş tabletlerde adı geçer. Sümer’de Enlil, diğer yerlerde Ellil olarak okunulduğu düşünülmektedir. Enlil, rüzgar’ın, nefesin tanrısıydı. Kazmayı icat eden kişidir. Kazma üzerine şiirler yazılmıştır. Kısacası tarımın efendisidir. Tapınağının ismi Enkur yani dağların evidir. Nippur şehrinin kurucusudur. Krallığın modeli olarak kabul edilir.

     Harut ve Marut bilgisi Birçok milletin kültüründe bulunmaktadır. Harut ve marut kelimeleri Eski İran kültüründe Haurvatat ve Ameretat olarak geçmektedir. Haurvatat: tam mükemmelik. Ameretat : tam sağlıklı anlamını kazanmıştır. Haurvatat ın karşıtı susuzluk, ameretat ın karşıtı açlık olarak belirlenmiştir.

Yahudi kültüründe ise Şemhazai ve Azael olarak geçmektedir. Düşmüş melekler olarak kabul edilmelerinin nedeni "arut" kelimesinin Akkad dilinde "lanetlenmiş" anlamına gelmesi olabilir.

     Antik Ermeni kültüründe ise Hawrot ve Mawrot olarak geçmektedir. Suyun ve bitkilerin koruyucusu olan iki tanrıdır. Buna benzer bilgiler Orta Asya ve Hindistan kültürlerinde de bulunmaktadır. Afrika'da ki Mali ülkesinde yaşayan Dogon'ların inançları da Harut ve Marut kültürüne dayanmaktadır. Antik Mısır dininde ise  Khenti-Amentiu  “en uzak batı” anlamında ve ölüler dünyasını ifade etmektedir. Daha sonra bu kavram  İsis ve Osiris kavramları içine dahil edilmiştir. Osiris ölüler dünyasının tanrısıdır. Kamış rengindedir. Yani yeşil renktedir. Bunun nedeni Eski Mısırlıların cenneti kamışlar ülkesi olarak bilmeleridir. İsis ise büyücülüğün tanrısıdır. Sarayı hayat suyunun kaynağıdır.

     Buraya kadar anlatmaya çalıştığımızı özetlemek gerekirse: Şehirleşmenin ve şehir hayatının oluşması için tarımda çalışmayan insanları da besleyecek miktarda tarım ve hayvancılık ürünlerinin bol miktarda üretilmesi gerekir. Bununla beraber tarım ve hayvancılık yapanların da şehirlilere muhtaç olabilmesi için sanatın, tıbbın, sanayinin, tekstilin vs. şehirlerde üretilir olması gerekir. Böylece kompleks bir dünya hayatı var olabilir.

      İnsanlar Sümerlerden önce de yer yer birtakım şehirler kurmuşlar fakat hiçbir zaman modern anlamda şehirciliğe ulaşamamışlardır. Fakat M.Ö 6000 lerde Allah Babil bölgesinde yaşayan iki kişiye yani Harut ve Marut’a ilham ederek medeniyetin (şehirleşme) gelişmesini başlatmıştır.

     Bu ikisinden Harut’a gelişmiş tarım bilgilerini ve meteorolojik bilgileri ilham etmiş; bu sayede sulama kanalları yapılmıştır. Ayrıca toprağın işlenmesi ve ürünlerin depolanması öğrenilmiştir. Bol ürün ve saklama şartlarının gelişmesi yiyecek bolluğunu getirmiş, şehirlerde yaşayan insanları beslemek mümkün olmuştur. Nippur şehri kurulmuş ve ilk site devleti krallık oluşmuştur.

     Marut’a ise Hayvancılık, sanatkarlık ve sihir(hayvan çiftleştirilmesi, yetiştirilmesi, tıbbi bilgiler ve büyücülük gibi sosyal ve kişisel etkileşim) ,su ürünleri kullanımı( kamışın kullanımı, balıkçılık ve diğer su ürünleri) hakkında bilgiler ilham edilmiştir. Eridu şehri kurularak uygulamaya geçilmiştir.

     Daha sonra bu bilgi ve beceriler bütün Mezopotamya ve oradan Antik Mısıra nihayet bütün Eski Dünya’ya yayılmıştır. Amerika kıtalarında ve Avustralya kıtalarında ise şehirleşme tam anlamıyla oluşamamıştır. Medeniyet güdük kalmıştır.

   Ayrıca bir şeye daha dikkat etmek gerekir!

     Neden başka ayette değil de bu ayette, Süleyman mülkü konusunda Harut ve Marut’tan bahsedilmiştir. Çünkü Hz. Davut ve Hz. Süleyman’ın mülk yani hakimiyeti açısından Harut ve Marut arasında benzerlikler vardır. Bunla ilgili bir çok ayetler vardır. Kısaca özetlersek Davut, peygamber ve bir şehir kralıdır. Sad suresi 18-19. Ayet meali : (18-19) Kendisiyle birlikte tesbih etsinler diye biz, dağları ve toplanıp gelen kuşları Dâvût’un emrine verdik. Onların her biri Allah’a yönelmişlerdi. Enlil de dağların kralıdır. Davut’a demiri şekillendirme yeteneği Enlil’e Metal kazma ve çapa yapma bilgisi verilmiştir.

     Hz. Süleyman da bir kraldır. Hayvanlar üzerinde hakimiyeti vardır. Kuşlarla ve karıncalarla konuşur. Güzel atları sever. Rüzgar’a hükmeder. Ayrıca, Enbiya süresi 82. Ayet meali : Bir de şeytanlardan, Süleyman için dalgıçlık eden ve daha bundan başka işler yapanları da onun emrine verdik. Hep onları zapt eden bizdik. Sebe suresi 12. Ayet meali : Süleyman’ın emrine de, sabah esişi bir ay, akşam esişi de bir ay(lık yol) olan rüzgârı verdik. Erimiş bakır ocağını da ona sel gibi akıttık. Cinlerden de Rabbinin izniyle onun önünde çalışanlar vardı. İçlerinden kim bizim emrimizden çıkarsa, ona alevli ateş azabını tattırırız.

     Bu hükümranlığı sebebi ise Hz. Süleyman’ın şu duasıdır :  Sad 35.ayet meali: Süleyman, “Ey Rabbim! Beni bağışla. Bana, benden sonra kimseye lâyık olmayacak bir mülk (hükümranlık) bahşet! Şüphesiz sen çok bahşedicisin!” dedi.

     Başka ayetlerde Sebe kraliçesinden bahsedilir. Sebe kraliçesi muhtemelen M.Ö 900 yıllarında yaşamış olan Antik Mısır kraliçelerinden biri olabilir. Çünkü Hz. Süleyman M.Ö. 900 yıllarında yaşamıştır. Neml 44 ayet meali:  “Ona: Köşke gir! dendi. Melike onu görünce derin bir su sandı ve eteğini yukarı çekti. Süleyman: Bu, billûrdan yapılmış, şeffaf bir zemindir, dedi. Melike dedi ki: Rabbim! Ben gerçekten kendime yazık etmişim. Süleymanla beraber âlemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oldum”

      Sebe melikesi Harut ve Marut efsanesinden haberdar olan birisi olmalıdır. Antik Mısırlılar Harut ve Marut’u  Osiris ve İsis şeklinde kendilerine adapte etmişlerdir. Çünkü Harut ve Marut’a verilenlerin Hz. Süleymana da verildiğini görünce onun gerçek bir İlahın gerçek bir peygamberi olduğunu anlamıştır. Süleyma’nın da Enki veya İsis gibi sudan sarayı, hayvanlara ve cinlere hükmetmesi, Dalgıçları, Enki gibi rüzgara ve metallere hükmetmesi ve krallığı vardır.

Bütün büyücülük efsane ve yöntemleri Sümerlerin atası olan Harut ve Marut döneminden kalmadır. Birtakım sihir ve büyücülük bilgileri İnsan ve cin şeytanları tarafından günümüze kadar ulaştırılmış ve insanlar ve cinler bu bilgilerle halen sınanmaya devam edilmektedir.

Felak suresi meal:De ki: “Yarattığı şeylerin kötülüğünden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin kötülüğünden, düğümlere üfleyenlerin kötülüğünden, haset ettiği zaman hasetçinin kötülüğünden, sabah aydınlığının Rabbine sığınırım.”

Nas suresi meal :De ki: “Cinlerden ve insanlardan; insanların kalplerine vesvese veren sinsi vesvesecinin kötülüğünden, insanların Rabbine, insanların Melik’ine, insanların İlâh’ına sığınırım.” Amin.

 

 

 

 


YorumcuYorum
Tayibet Erzen
07.02.2012
12:28

Musa'nın Kanatları favorim olmuştu ama itiraf etmeliyim ki bu makalenizi de çok beğendim, keyifle okudum. Allah razı olsun. Akadça köklerle kurduğunuz anlam ilişkilerini gerçekten çok etkileyici ve yol gösterici buldum.

Ben burada başka bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. Ayette sihri ve Harut ve Marut’a indirileni diyor. Bu durumda Harut ve Marut’un yaptıkları ve diğer insanlara da öğrettikleri her ne ise adı sihir değil, başka bir şey. Büyü.

Lisanul Araba göre الملائكة kelimesinin kökü ءلك dir. Ve الملائكة kelimesi مَأْلَكٌ manasındadır. Yani mesajcı, insanlar arasında haber yayan kimse. Ayette daha önce geçmemesine rağmen الْمَلَكَيْنِ kelimesi harf-i tarifle gelmiştir yani bilinen iki mesajcı manasındadır.

Buradaki ل ahdi zihni için geliyor dersek, muhatap bu iki mesajcıyı zaten tanıyor diyebiliriz. Bu efsaneler yoluyla oluşmuş olabilir. Ancak Harut ve Marut’a indirilen ilim Hz. Süleyman zamanında olmuş ve bu ikisi de Hz.Süleyman için çalışıyor olamazlar mı? Yani biri tarım, diğeri hayvancılık alanında bilinmeyen bir ilimle çalışarak Süleyman’ın krallığını geliştiriyor olamazlar mı?

Gerçi o zaman da Sebe melikesinin imanını açıklayamıyoruz. Sanırım sizin teziniz daha doğru. Elinize sağlık.

Mete Firidin
07.02.2012
13:56

Babil de deniyor. yani Sümer de deniyor. sümerin adı tevratta da incilde de babildir.

Büyücülük ,sihir Süleymandan önce de vardır. Mesela Musaya gelen sihirbazlar.

Süleymanın Krallığı Bu günkü Kudüs Civarıdır. Yahudiler sihri Süleymandan çok önce Mısırda öğrenmişlerdir.

Tayibet Erzen
07.02.2012
15:33

Ama bu sihir değil ki farklı birşey. Ben büyü olduğunu düşünmüştüm. Sihirden farklı olarak illüzyon değil de bazı maddelerle hazırlanan karışımlar, iksirler vb ile oluşturulan etki diye düşünmüştüm.

Zaten ayette sihir ve ... dediği için Harut ve Marut'a inzal olan şey sihirden farklı olmalı yoksa ( وَ ) ile atıf(bağlaç) oluşturmazdı.

Mete Firidin
07.02.2012
16:20

sihir veya büyü ikisi aynı şey. Biz türkçe de sihiri hokkabazlık diye, Büyüyü ise olağan dışı gibi düşünüyoruz. Oysa ikisi aynı. Büyünün sebebi yani bilimsel açıklaması çözülünce onunda sihir gibi olduğu anlaşılacaktır. Bu ayrıntıyı bilmekle ilgilidir. Vatandaş Doktoru büyücü gibi görürdü eskiden ama bunun öğrenilen bilimsel bir şey olduğunu anlayınca sihir gibi kabul edilir oldu.

Sanırım arapça da bizim anladığımız anlamda büyü kelimesi yok.

Tayibet Erzen
07.02.2012
19:18

Buradaki kavram kargaşasına katılıyorum.

Eğer büyü sihirle aynı şeyse yani benim anladığım gibi maddesel bir etkiyle ilişkili değilse o zaman belki de Harut ile Marut'un tarım ve hayvancılıkta bu kadar ileri gitmeleri kendilerine verilen bitki bilimle ilişkilidir. Sonuçta bitki dozuna göre ilaç da olur, zehir de. Onlar bu ilmi iyi niyetli kullanıyorlardı ama belki bunu kötüye kullanacaklar olacaktı. Reel düşünmeye çalışıyorum.

Mete Firidin
08.02.2012
07:24

Enki (marut) hayvan yetiştiricisidir. hayvan çiftleştirir. ıslah çalışmaları yapar. İnsanlar dahil bütün hayvanlarda aşık olmayı belirleyen şey feromonlar dediğimiz hormonlardır. Burunla hissedilir. Eğer siz bir insanı kendinize aşık etmek isterseniz feromonları kullanabilirsiniz. karı kocayıda aynı şekilde ayırıp veya birbirine aşık yapabilirsiniz. Bunun Beyin düzeyinde etkisini gösteren başka madde veya frekanslar olabilir.

Tayibet Erzen
08.02.2012
09:24

Feromonların salgılanmasını sağlayan bir etki (bitkisel vb.) sebebi o dönem ilmen açıklanamadığından sihir gibi algılanmış olabilir.

Emine Hocaoğlu
08.02.2012
19:35

Yukarıda anlatılan makaleden o zaman da yaşamış, Harut ve Marut’un isimli kişilerin tarım ve hayvancılığı çok iyi geliştirmiş kişiler olarak algıladım.

Ama ayetinin devamında iki meleğin bir de koca ve karısının arasını açan şeyleri öğrendikleri yazılı. Acaba bunu nasıl yapmış olabilirler. Tarım ve hayvancılığı geliştiren kişilerin karı ve kocanın arasını nasıl açabilecekleri? Burasını anlamadım.

Bu iki paragrafı akşam yazmıştım.Koyamadım yarın koyarım diye fakat siz bugün karı koca arasındaki büyücülüğü biraz da olsa açıklamışsınız.





Son Yorumlanan Makaleler
Mete Firidin
Peygamber Eyyub
21.12.2014 7715 Okunma
3 Yorum 30.04.2015 14:55
Mete Firidin
Hz. İbrahim ve Lisan
23.04.2015 21916 Okunma
1 Yorum 24.04.2015 09:49
Mete Firidin
Hz. İbrahim’in Atası ve Nemrut
19.04.2015 29996 Okunma
1 Yorum 20.04.2015 20:48
Mete Firidin
Haqaben Ehqaben
16.04.2015 9098 Okunma
6 Yorum 18.04.2015 10:06
Mete Firidin
Yırtıcı ve Hastalıklı Hayvanların Haramlığı
3.03.2015 8925 Okunma
4 Yorum 14.04.2015 18:05
Mete Firidin
Khepresh
9.04.2015 6099 Okunma
2 Yorum 10.04.2015 09:45
Mete Firidin
Be-Sad-Tı ve Be-Sin-Tı Kelimeleri
25.03.2015 9515 Okunma
3 Yorum 26.03.2015 20:14
Mete Firidin
İki Doğu Ve İki Batı
19.03.2015 14244 Okunma
3 Yorum 22.03.2015 22:01
Mete Firidin
Kıyamet Suresi 16. Ayet ve Hadisler
22.03.2015 13971 Okunma
1 Yorum 22.03.2015 21:54
Mete Firidin
El Muheymin
18.03.2015 7905 Okunma
1 Yorum 19.03.2015 09:48
Mete Firidin
Alaqa Kelimesi
9.03.2015 7771 Okunma
1 Yorum 09.03.2015 21:07
Mete Firidin
Mizan ve Yerçekimi
1.03.2015 9996 Okunma
2 Yorum 02.03.2015 17:20
Mete Firidin
Zariyat 17. Ayet
20.02.2015 7366 Okunma
2 Yorum 21.02.2015 17:24
Mete Firidin
El Mecid
20.02.2015 7839 Okunma
2 Yorum 21.02.2015 17:22
Mete Firidin
Kuran'da Tecavüzün Cezası
18.02.2015 25014 Okunma
2 Yorum 21.02.2015 17:19
Mete Firidin
Sabah
14.02.2015 7033 Okunma
1 Yorum 15.02.2015 16:52
Mete Firidin
Ğadev Kökü
10.01.2015 7782 Okunma
1 Yorum 14.01.2015 09:16
Mete Firidin
Hz. İsa'nın Doğduğu Mevsim
31.12.2014 12609 Okunma
1 Yorum 01.01.2015 11:03
Mete Firidin
Allah Celle Celalühü Ne Demektir?
30.11.2014 29508 Okunma
1 Yorum 01.12.2014 08:16
Mete Firidin
Mübarek Kelimesi
30.11.2014 9243 Okunma
2 Yorum 30.11.2014 13:40
Mete Firidin
Subhân'Allah
23.11.2014 12089 Okunma
2 Yorum 29.11.2014 17:01
Mete Firidin
Havariler Ve Huriler
29.10.2014 7702 Okunma
4 Yorum 29.10.2014 19:00
Mete Firidin
Beynes Seddeyni
17.10.2014 4164 Okunma
1 Yorum 18.10.2014 10:18
Mete Firidin
Estetik Ameliyat ve Nisa Suresi 119. Ayet
3.10.2014 79903 Okunma
1 Yorum 03.10.2014 20:39
Mete Firidin
Sünnet Olmak
9.09.2014 6833 Okunma
1 Yorum 17.09.2014 18:56
Mete Firidin
İblis Yees Gına
29.08.2014 8349 Okunma
7 Yorum 10.09.2014 19:06
Mete Firidin
Tevbe suresi 123. Ayet
16.06.2014 10411 Okunma
2 Yorum 17.06.2014 08:33
Mete Firidin
Ümmi Peygamber
4.06.2014 8436 Okunma
8 Yorum 12.06.2014 12:02
Mete Firidin
Doğum Yapan Bakire Mitolojisi
7.02.2011 9446 Okunma
4 Yorum 11.06.2014 21:14
Mete Firidin
Kuran’da Zdare Kelimesi
10.06.2014 5457 Okunma
1 Yorum 11.06.2014 20:44
Mete Firidin
Tevbe Suresi 30. Ayet
1.06.2014 9843 Okunma
5 Yorum 04.06.2014 16:12
Mete Firidin
Kuran’da Tasavvuf ve Lahid Köklü Kelimeler
8.05.2014 14934 Okunma
18 Yorum 10.05.2014 11:22
Mete Firidin
Sünnetler ve Ayetlerin Tam Anlaşılması
1.05.2014 7228 Okunma
4 Yorum 09.05.2014 15:47
Mete Firidin
Bilqıst
23.04.2014 12861 Okunma
13 Yorum 26.04.2014 14:44
Mete Firidin
Hadeb
3.04.2014 5365 Okunma
2 Yorum 12.04.2014 10:28
Mete Firidin
Ayn Ra Ya Kökü Yoksunluk
9.03.2014 9292 Okunma
11 Yorum 13.03.2014 20:08
Mete Firidin
Dağların Tekrarlanması
9.03.2014 4822 Okunma
1 Yorum 13.03.2014 10:58
Mete Firidin
Adem'in ve Havva'nın Hatası
2.03.2014 31531 Okunma
34 Yorum 10.03.2014 00:48
Mete Firidin
Miras ve Kelale Ayetleri
13.02.2014 29491 Okunma
53 Yorum 28.02.2014 13:04
Mete Firidin
Min ma Terake ve Ma Terake
16.02.2014 6269 Okunma
1 Yorum 16.02.2014 15:54
Mete Firidin
Rengarenk Dağlar
10.02.2014 2902 Okunma
3 Yorum 11.02.2014 20:01
Mete Firidin
Ashabı Raqim
6.02.2014 6831 Okunma
3 Yorum 08.02.2014 14:57
Mete Firidin
Şecer ve Güç
28.01.2014 4067 Okunma
4 Yorum 04.02.2014 23:04
Mete Firidin
Şecer
23.01.2014 10537 Okunma
10 Yorum 25.01.2014 09:30
Mete Firidin
Ali İmran 7.ayet
5.01.2014 6353 Okunma
1 Yorum 11.01.2014 14:31
Mete Firidin
Kuran'da Kölelik
27.12.2013 65201 Okunma
86 Yorum 08.01.2014 17:16
Mete Firidin
Müslüman
19.12.2013 11358 Okunma
13 Yorum 21.12.2013 10:35
Mete Firidin
Sihir Öğreten İki Melek?
15.12.2013 9418 Okunma
5 Yorum 17.12.2013 07:54
Mete Firidin
El Musawwir
8.12.2013 4288 Okunma
5 Yorum 15.12.2013 20:00
Mete Firidin
Allah’ın İki Eli
5.12.2013 15104 Okunma
8 Yorum 12.12.2013 07:13
Mete Firidin
Kuran’da Yağış Kelimeleri
29.11.2013 12003 Okunma
8 Yorum 01.12.2013 18:50
Mete Firidin
Allah'a Ulaşmak
24.11.2013 4806 Okunma
2 Yorum 01.12.2013 12:49
Mete Firidin
Meleklerin Hızı
20.11.2013 14198 Okunma
6 Yorum 24.11.2013 19:02
Mete Firidin
Astronotlar ve Hicr 14-15
17.11.2013 4906 Okunma
1 Yorum 20.11.2013 19:50
Mete Firidin
Kudret Helvası Menne
13.11.2013 119476 Okunma
4 Yorum 15.11.2013 03:46
Mete Firidin
Rics, Ricz, Necs
10.11.2013 9457 Okunma
1 Yorum 12.11.2013 17:24
Mete Firidin
Kuran’da Bulut Kelimesi
8.11.2013 10913 Okunma
2 Yorum 09.11.2013 17:37
Mete Firidin
Quran Kelimesi
31.10.2013 3763 Okunma
3 Yorum 01.11.2013 21:43
Mete Firidin
“Tanrı Parçacığı”
23.10.2013 6769 Okunma
3 Yorum 26.10.2013 09:36
Mete Firidin
Ğasaq
18.10.2013 6198 Okunma
4 Yorum 19.10.2013 06:52
Mete Firidin
Sarsar, Salsal
27.08.2013 9342 Okunma
7 Yorum 12.10.2013 17:06
Mete Firidin
Necm ve İdbar
3.10.2013 14788 Okunma
8 Yorum 09.10.2013 16:19
Mete Firidin
Harun’un Kız Kardeşi Miryem
1.09.2013 13422 Okunma
4 Yorum 11.09.2013 07:57
Mete Firidin
Meteorit (Asteroid) Yağmuru
25.08.2013 13336 Okunma
11 Yorum 27.08.2013 15:07
Mete Firidin
Fecr ve İmsak
18.07.2013 20417 Okunma
10 Yorum 20.07.2013 22:19
Mete Firidin
Şeytani Felsefe
5.05.2013 7785 Okunma
5 Yorum 14.06.2013 07:53
Mete Firidin
Essema, Sebe Semavat, Sema
7.06.2013 7411 Okunma
1 Yorum 12.06.2013 14:22
Mete Firidin
Semavat
26.05.2013 5717 Okunma
2 Yorum 05.06.2013 12:33
Mete Firidin
Nutfetin Emşâcin (99)
14.05.2013 30476 Okunma
24 Yorum 17.05.2013 15:16
Mete Firidin
Ruh ve Ruhun Üflenmesi
11.04.2013 20704 Okunma
8 Yorum 14.04.2013 13:43
Mete Firidin
Arş
3.03.2013 8616 Okunma
10 Yorum 09.03.2013 18:42
Mete Firidin
Aqir, Aqim ve Salih Peygamberin Devesi
10.02.2013 5973 Okunma
3 Yorum 10.02.2013 15:30
Mete Firidin
Cimaletun sufrun
3.02.2013 6639 Okunma
6 Yorum 06.02.2013 20:29
Mete Firidin
Onager Mancınık (Sarı Develer?)
20.01.2013 6337 Okunma
3 Yorum 02.02.2013 15:53
Mete Firidin
Üç Kollu Gölge
27.01.2013 4763 Okunma
2 Yorum 29.01.2013 05:43
Mete Firidin
El Hadid ve Besmele
13.01.2013 13459 Okunma
4 Yorum 17.01.2013 08:36
Mete Firidin
Kargalar Krallığı ve Zülkarneyn
27.12.2012 6844 Okunma
3 Yorum 29.12.2012 11:11
Mete Firidin
Hz. Yunus ve Ambergris
12.12.2012 25744 Okunma
2 Yorum 13.12.2012 13:23
Mete Firidin
Amen ve Senetin
15.11.2012 36423 Okunma
31 Yorum 30.11.2012 13:47
Mete Firidin
% 100 Cotton
28.09.2012 6892 Okunma
10 Yorum 02.10.2012 11:59
Mete Firidin
Kevkeb
10.08.2011 28265 Okunma
1 Yorum 28.08.2012 12:03
Mete Firidin
Şehri Ramazan
18.08.2012 6392 Okunma
5 Yorum 19.08.2012 08:58
Mete Firidin
Nur Suresi 35. Ayet Yenilenmiş Makale
14.07.2012 11612 Okunma
2 Yorum 03.08.2012 18:57
Mete Firidin
Cengiz'e Cevap
26.07.2012 4937 Okunma
2 Yorum 28.07.2012 11:57
Mete Firidin
GPS ve Enam 97
9.05.2012 6918 Okunma
6 Yorum 23.06.2012 15:46
Mete Firidin
Zülkarneyn'in Doğu Seferi
3.06.2012 15678 Okunma
12 Yorum 19.06.2012 10:13
Mete Firidin
Gözdeki Batan Güneş
27.05.2012 6628 Okunma
2 Yorum 29.05.2012 11:38
Mete Firidin
Karadelik ve Cehim
14.05.2012 9488 Okunma
11 Yorum 15.05.2012 09:07
Mete Firidin
Hamr ve Humr
12.04.2012 14871 Okunma
14 Yorum 02.05.2012 15:51
Mete Firidin
Hz. Adem’in Kaburgası
25.04.2012 24003 Okunma
59 Yorum 28.04.2012 13:42
Mete Firidin
Rahmet ve Şeriat
19.03.2012 9296 Okunma
14 Yorum 27.03.2012 21:05
Mete Firidin
Hz. Musa ve Hızır'ın Buluştukları Yer
16.03.2012 22740 Okunma
10 Yorum 17.03.2012 10:03
Mete Firidin
Kuran’da Kalp
29.05.2010 12848 Okunma
1 Yorum 19.02.2012 11:49
Mete Firidin
Uygarlık Tarihi Ve HZ. Adem
10.12.2010 9071 Okunma
4 Yorum 19.02.2012 09:58
Mete Firidin
Medeniyet Tarihi ve Bakara 213. Ayet
23.05.2011 8830 Okunma
1 Yorum 19.02.2012 09:47
Mete Firidin
Ahkaf ve Sarsar
2.12.2011 6938 Okunma
3 Yorum 19.02.2012 09:09
Mete Firidin
Kitap ve CERN
1.01.2012 5730 Okunma
4 Yorum 19.02.2012 08:44
Mete Firidin
Hz. Musa’nın Kanatları
28.01.2012 15059 Okunma
2 Yorum 19.02.2012 08:24
Mete Firidin
Kainat'ın Sonu
16.02.2012 4599 Okunma
1 Yorum 19.02.2012 08:11
Mete Firidin
Harut ve Marut
6.02.2012 14147 Okunma
8 Yorum 08.02.2012 19:35


© 2025 - Akevler