Yahudilerin kışkırtmasıyla neler oldu?
Bu haftaki seminer (tefsir) notlarımızdan… Ayetteki “Nâs” kelimesinden kastedilen bütün insanlardır; Hıristiyanlar, Budistler, Hindular ve Yahudiler… “En çok düşmanlıkta Yahudileri bulursun” denmekte... Nâs ikiye ayrılmakta; İslâmiyet’e düşman olanlar, İslâmiyet’e dost olanlar. En çok düşmanları ve en çok dostları anlatmakta, geri kalan insanlar ise onlara derecelerle tâbi olmaktadırlar...
Kainat denge üzerinde kurulmuştur. Denge demek iki zıt gücün birbirini itmesi ve çekmesi ile oluşur. Atomlarda ve yıldızlarda böyle denge vardır. Canlılarda denge oluşmuştur. Bitkiler üretirler, hayvanlar ürünleri kullanarak büyük işler yaparlar. Mikropların ve virüslerin işi ise temizlik yapmaktır. Ölen bir hayvanın leşini onlar yiyip bitirirler. Ölüm yeni hayata yer açmak için vardır. Yeni hayat da evrim için gereklidir. Canlılarda var olan bu kanun insan toplulukları için de sözkonusudur. Allah insanları iki cepheye ayırmıştır; şeytan cephesi, bir de Allah cephesi. İkisini de Allah var etmiş, bunlar arasında denge oluşturmuştur. Yıkıcılar var, yapıcılar var. Esas olan yapıcılardır. Yıkıcıların birinci görevi temizlik yapmak, ikincisi de görevlerini yapamayanları ayıklayıp görevi yapanlara yer açmaktır.
Allah müslimlere yapıcılığı yüklemiş, mü’minlere de bu yapıcıları koruma görevini vermiştir. Şeytanlara ve onların dostu olan müşriklere de mikropluk görevini vermiştir. Yahudiler ikisi arasında oluşan bir kavimdir, adeta her ikisi arasında denge kurarlar. Bir bakıma kanser hücrelerine benzerler, genleri iyidir ama habis hâle gelmişlerdir.
“Ellezîne âmenû”nun mânâsını kavrayabilmemiz için insanlığın tarihi hakkında bir hatırlatmaya gerek vardır. İnsanlar başlangıçta kabileler hâlinde yaşıyordu. Her kabilenin kendi düzeni vardı. Kabileler arası bir dayanışma yoktu. Çatışma mevcuttu. Tarım dönemine geçilince yerleşik hayat doğdu. Site devletleri oluştu. Bunlarda şeriat yoktu. Şeriat Mezopotamya’da barajlar yapılıp geniş sulama ziraatı doğunca ortaya çıktı. Çünkü kalabalıklaşan halklar sözlü birliği sağlayamadılar. Yazı icad edildi. Yazılı kanunlar oluştu. Şeriat budur. Farklı ülkelerde farklı devletler doğdu. Aralarında kanlı savaşlar olmaya başladı. İşte, Allah İbrahim aleyhisselâmı insanları barıştırma görevi ile görevlendirdi. Her kavmin bir tanrısı vardı, onlar adına savaşılıyordu. Hazreti İbrahim tek Tanrı olduğu ve tüm insanların bir olduğu tezi ile ortaya çıktı. Allah Hazreti İbrahim’in zürriyetini bunun için görevlendirdi. Yahudilere insanlığı uygarlaştırma görevi verildi. Bu görevi başarı ile yerine getirdiler. İbrani uygarlığı, Yunan uygarlığı, Roma uygarlığı ve Hıristiyanlık onların eseridir. Kur’an gelinceye kadar dünya üzerinde barışı sağlama, insanlığın güvenini oluşturma görevini İsrail oğulları yüklendiler. Kur’an’dan sonra bu görev İsrail oğullarından alındı ve gönüllü mü’minlere verildi, gönüllülerden oluşan ordulara verildi. İşte bunların adı “Ellezîne âmenû / iman etmiş olan kimseler”dir. Bunlar bütün peygamberlere ve kitaplara inanırlar. Yahudilerin mü’minlere düşmanlıkları, görevlerin mü’minlere verilmiş olması sebebiyledir. Allah görevi onlardan almış, başkasına vermiş. Veren de Allah, alan da Allah; bundan dolayı adavete/düşmanlığa gerek yoktur ama insanın yapısı böyledir.
Yahudilerin kışkırtmasıyla dünya Kur’an ehline düşman olmuş ve bugün tüm dünyada zayıf duruma getirilmişlerdir. Görünürde bize düşmanlık edenler Hıristiyanlardır, Hindulardır, Çinlilerdir; oysa bize asıl düşman olan Yahudilerdir, çünkü bütün bu fitnenin kaynağı onların fesadıdır. Biz bin sene Rumlarla ve Ermenilerle beraber barış içinde yaşadık. Ama onlar ne yaptılar? Tüm bunları, tüm bu sadık tebaaları devletimize karşı kışkırttılar ve sonunda Anadolu’dan gitmek zorunda bıraktılar. Ermenilerin, 1915 sürgününün hesabını Osmanlılara değil, Osmanlılar yıkıldığından ve Anadolu’da mübadele ilkesiyle onları yok eden Yahudilerden sormaları gerekmektedir. Bizim Ermeni ve Rum halkı ile herhangi bir düşmanlığımız yoktur. Bunu Yahudiler için söyleyemeyiz. Yahudiler tüm Hıristiyanları birbirine kırdırmış, insanlığı kana boyamıştır.
Bunun kader olduğunu kabul etmemiz gerekmektedir. Tarih kaderde yazılmış ve akıyor... Kader bize ne yazmışsa biz onu oynarız. Bunu iyi oynayıp oynamadığımız üzerinde durmalıyız. Allah bizi görevlerin en büyüğüne görevli kılmıştır. Bunu bilerek hamd etmemiz ve gece gündüz çalışmamız gerekmektedir. Görevin büyüklüğü sorumluluğun da büyüklüğü ile ilgilidir. Görevimizi yerine getirmediğimiz zaman cezamız da büyük olacaktır.
“Yahudileri tüm Batı dünyası dışlarken Osmanlı eşit vatandaş muamelesi yaptı.” Mahir Kaynak, dünkü (21.01.2012) “Anılar” yazısında böyle diyor.)