Asıl Beka Sorunumuz
Kur'an'ı Anlamamaktır
Talha Hakan Alp, Mustafa Öztürk ve Dücane Cündioğlu Hocalarım, birçok ilimlerde usta da olsalar, Kur'an'ı anlamada sıkıntı ve sorunları vardır. Kur'an'ın mucizeliği tarihte abartılmıştır, diyorlar. Çünkü onlar Kur'an'ı Allah'ın sözü değil de sokak dili ile okudukları için bir insanın ürünü diye kabul ediyorlar.
Gerçi benim Kur'an'ın Evrenselliği ismi altında üç cilt çalışmam var. İnternette bulunuyor. Fakat bu gece yazdığım üç ayetin güzel nüktelerini siz değerli dostlarımla paylaşmak istiyorum. İnşaallah hem o Hocalarıma hem siz değerli dostlarıma bir nefes aldırır. Başta gençlerimiz olmak üzere insanımız Varlık ve Hayatta hakikat yoktur, deme bataklığından kurtulur.
İlme talip, hakikati arayan herkese sonsuz selam ve saygılar.
İkinci Sureden Üç Esrarlı Ayetin Tefsiri
(Asıl Beka Sorunumuz)
Önce mealleri:
“İbadet ve ritüellerinizi bitirdiğinizde, sonsuz ve soyut olan Allah’ı anın, babalarınızı andığınız gibi, belki daha şiddetli bir anma ile. Çünkü insanlardan öyleleri var ki, Ey Rabbimiz bize dünyada çok rızık ve varlık ver, der. Fakat öte dünyada onun hiçbir somut varlığı olmayacaktır.” (2/200)
Ayetin Tefsiri:
1- İbadet ve ritüeller demek olan menâsik, insanın ölümü yenip ebedileşmesi için vazgeçilmez pratiklerdir. İslam’ın, Hac, Namaz, Oruç ve Zekât, dolayısıyla Günlük Mesai denilen menasik, gerçekten insanı ve toplumu dengeler, ona ebedi bir varlık ve sonsuz bir hayat verir. Fakat bunlardan çok daha önemlisi, insanın soyut ve sonsuz Allah’ı temel bir varlık olarak anması; onunla ebedileşmesidir, çünkü çok yönlü bir yazılım ve soyut bir artı değer olan bu hakikat, menasik denilen o dört rüknün ruhu ve yazılımıdır.
2- Menasik kelimesi, 171 (19*9) ediyor. Canlı bir vahiy ve yazılım olan Hz. İsa’nın mahiyetini ve Hristiyanların menasikini anlatan Nisa Suresi 171. Ayete bir işarettir. Hristiyanlar İsa’yı anmakla, onu sevmekle ebedileşeceklerine inanıyorlar. Evet, ana karnında 9 ayda şekillenen ve doksan sene yaşayan insan bu ebediyeti bilmeli ve onu elde etmeli.
3- Zikir ise tanımı şudur: Zikir, üstün değer, şeref ve en üstün değerler olan bilgi ve manevi mesajlar özellikle vahiy ile gelen mesajlar demektir. Her hatırlamada varlık biraz daha arttığı için, hatırlamaya da zikir deniyor. Araplar daha doğrusu eski gelenekler erkeğe daha çok değer verdiği için, erkeğe müzekker, penise de zeker demişlerdir. Allah'ı ve isimlerini zikretmek ise onlarla değer ve varlık kazanmak, dolayısıyla yokluktan kurtulmak manasındadır. Tasavvuf buna, beka-billah (Allah ile Var Olma) diyor. Nitekim zikir, Kur'an'ın ikinci bir ismidir. Demek en önemli zikir, insanı gerçek bir şekilde ebedîleştiren ve sözlü İlahi vahiy olan Kur'an'ı okuyup evrensel manalarını yaşamak ve başkasına da iletmek demektir.
4- Babalarınız… Babalar, biyolojik atalar manasına geldiği gibi, insanı motive eden dinler ve ideolojiler manasına da gelir. Ki bunlar ya ırkçılık tarzında veya başka şekilde bir sevgi tarzında, insanın kafasından ve kalbinden hiç çıkmazlar.
5- Fakat asıl zikir, sonsuz ve soyut Allah’ı anmak, bilmek ve onu sevmektir. Şöyle ki:
2/255- Allah, O’ndan başka ilah (tapılan) olmayan sonsuz Varlıktır: (Ana dosyadır.) Hayy ve Kayyum’dur: (Yani O ana dosyanın fizik ve biyolojik bütün icraatı (tali dosyalar) da sonsuzdur. Evet, biyolojik, ekolojik ve özellikle Kuantum fiziğindeki etkileşim bilgi-işlem hacimleri sonsuzdur. Sadece bu tali dosyalarda bazen devre dışı kalış oluyor. Yani bazen onları uyku ve esneme tutuyor. Ana dosyada ise asla devre dışı kalmak yoktur).
Evet, uyku ve esneme asla O ana dosyayı tutmaz.
Göklerdeki ve yerdeki her şey O’nundur. (Yani, fizik ve metafizik diğer bütün dosyalar, O ana dosyaya bağlıdırlar.) O’nun izni olmadan, hiç kimse O’nun yanında şefaat (etki) edemez. (O’na ortak olamaz. Yoksa dosyalar arası etkileşim, yardımlaşma ve dayanışma vardır. İşte meşru şefaat budur. Demek şefaati haksız torpil diye anlayanlar yanılıyor.)
O, onların geçmişlerini ve geleceklerini: önlerini ve arkalarını bilir. (Yani Allah, o tali dosyaların sadece şimdiki bilgi-işlemlerini değil de birer yazılım olan geçmiş ve geleceklerini, önlerini ve arkalarını da bilir.) O’nun istediğinden başka, O’nun ilminden (yazılımlarından) hiçbir şey tam öğrenemezler: (Kuşatamazlar). Evet, insanoğlu enerjiyi ve evrimi bir derece biliyor. Ama yazılım tarzındaki sonsuz bilinci ve planı henüz tam keşfetmiş değildir.
O'nun kürsüsü (ilim ve yazılımı), gökleri ve yeri (metafizik ve fizik âlemleri) kuşatmıştır. Yer ve göklerin (o fizik ve metafizik âlemlerin) muhafazası, O’nu yormaz. (Çünkü O ana dosya, aynı zamanda ana bellektir de.)
O, Aliyy ve Azimdir. [Yani soyut ve sonsuz olduğu için yüce ve aşkındır: (Uluvv). Aynı zamanda somut büyüklük (azamet) olarak da sonsuzdur.] Evet, varlık bir tanedir, soyutuyla, somutuyla sonsuzdur. Bu ikili yapıyı ve bu sonsuzluğu bilmeyenler varlık ve hayat hakikattir, diyemezler.
6- Bu 2/200. Ayet, dünyayı isteyip de ebediyeti terk edenlerin insan olmasını garipsiyor. Çünkü insan soyuttu ve soyut bir varlık olan zamanı kavramakla yarını ve ebediyeti düşünebilen bir varlıktır. Fakat dünya hırsı onun duygularını öyle ajite ediyor ki bir adım öteyi, yarını artık göremez olur.
7- Babalarınızı andığınızdan daha şiddetli bir zikirle Allah’ı anın (Ew eşedde zikran) cümlesi, Hicri 1233 ediyor. Ebediyeti bırakıp dünyayı isteyenin ahirette şekillenmiş bir payı yoktur. (Wema lehu fil-ahireti min halak) cümlesi, Miladi 1826 ediyor. Yaklaşık aynı tarihi gösteriyor. Evet, o tarihte Nakşiler, Irak ve Anadolu’da zikirle çok fütuhat yaptılar. Ve aynı tarihlerde Osmanlı aydınlarının çoğu ateist olmaya başladı.
8- Ayetin, nasip kelimesi yerine sayısal değeri 730 olan Halak kelimesini seçmesi de manidardır. Çünkü bu sayı, anlamsız, ruhsuz kesret ve niceliğin sembolüdür. Nitekim Nakşiler, kesrette boğulmayı en büyük günah kabul ediyorlar.
9- Bu 2/200. Ayetin harfleri de 98 adettir. Bu sayı ise çok çok sıcak olan Cehennem, Hamîm ve varlığın diyalektik süreci olan Rahmaniyeti hatırlatır. Ki Rahman ismi de 298 ediyor. Evet, ahiret bırakılınca, dünya çok sıcak bir cehenneme dönüyor.
10- Ya Rabbi bize hep dünyada ver, cümlesi ise, 1439 ediyor. Rumi olsa, bugünden 10 sene önceyi gösterir.
11- Babalarınızı andığınız gibi Allah’ı anın cümlesi, 2139 ediyor. Demek bu tarihe kadar eksik bir dindarlık olacak. O da ırkçılık ve milliyetçilik tarzında icra edilecektir.
*****
“Yine insanlardan öyleleri de var ki, Ey Rabbimiz bize dünyada da hasene (güzellik) ver; ahirette de hasene (güzellik) ver ve bizi ateş azabından koru, derler.” (2/201)
Ayetin Tefsiri:
1- Bu ayet, 57 harftir. (19*3). Kur’an’da 57 sefer geçen Rahman ismi ile yine 57 sefer geçen El-Kur’an kelimesine işaret ediyor.
2- Güzellik ve her iki dünyada cennet demek olan Hasene kelimesi, 123 ediyor. Ve bu ayette gördüğünüz gibi iki sefer geçiyor. Toplam 246 eder. İnsana her iki dünyada verilen güzellikler ve nimetlerin, yazılım tarzında, planlı, programlı geldiğini gösterir.
Bilindiği gibi varlık, bir matematiktir. Matematiğin de üç düzeneği var. Ondalık sistem 123 gibi. Entegral sistem, adeta sonsuz bilgi-işlemi içeren 46 kromozomlu DNA gibi. Ve zaman ölçeği olan 60’lı kod. Nitekim bu 201. Ayetin tamamının sayısal değeri, 3660 eder. Sonsuz zaman şeridi içinde dünyanın da ahiretin de nasıl bir cennet olduğunu bildirir. Bu cennetin 3600 yıllık kesitlerini hatırlatır.
3- Dünyada da güzellik ver, ahirette de güzellik ver cümlesi, 33 harftir. İslam’daki 33’lü manevi zikri hatırlatır. Asıl terfi etmenin ve asıl güzellikler sahibi olmanın kimlerde olduğunu bildirir.
4- Kur’an, yemyeşil bahçeler demek olan Cennetler kavramını çok kullanır. Fakat asıl cennet ve asıl lezzet, HASENE ve HÜSNA kelimeleri ile anlatılan manevi soyut değerlerdir. İlim ve irfan gibi maneviyattır. Şöyle ki:
Kur’an’da insan doğasının çektiği ve arzuladığı bütün ahlaki lezzetler ve maddi nimetler var. Bunların hepsini yazmak, bir makaleyi aşar. Herkes de bunları yaklaşık olarak bilir. Fakat Kur’an’da cennetin asıl ismi el-hüsnadır. Çok çok güzel olan demektir. Bu kip ism-i tafdildir, min harf-i cerri ile kullanılsa, her şeyden daha güzel olan manasına gelir. Fakat bu ayetlerde min kullanılmadığı için biz onu, çok çok güzel olan diye tefsir ediyoruz. Evet, cennet manasında geçen on bir hüsna ve bir hasene toplam on iki kelime bu kökten var Kur’an’da. (Mesela: Güzellikler yapanlara Hüsna (Cennet) ve daha fazlası var. Yunus, 26) Bu kelime, etimolojik ve deyimsel manası ile diyor ki: Ne kadar güzellikler varsa onlar cennettir. Bakara, 201’de geçen kullanılışı da şöyledir:
“Ey bizi değişik zıtlarla terbiye eden Rabbimiz, bize dünyada da hasene (güzellik) ver; Ahirette de güzellik (hasene) ver. Bizi (dünyada da ahirette de) ateş (her nevi kötülük) azabından koru.”
Demek nasıl Kur’an’da her nevi kötülük cehennem ve ateş diye geçiyorsa (yukarda gördüğünüz gibi), her nevi güzellik de cennet demektir. Demek dinî bilgiler evrensel ve kâinat çapındadırlar.
Dinin bu evrenselliğini bilmeyip, mecburi olarak dinî sistemden sadece ahlakı alan Immanuel Kant’ın “Cennet karşılığında yapılan işler ahlaki değildir” demesi, çıkarcılık beklentisi ve eğer hedefte bir sonuç yoksa asla yapılmayan işler için geçerlidir. Yoksa Allah’ın sistemine katkı yapanların elbette bir ücreti olur. Bu, ücret ve hak ilkesine girer ve ahlakidir. Ayrıca, sonsuz olan Allah’ı sınırlı kullara kıyas yapmamak gerektir. Ve ayrıca Kur’an, Kant’ın dediği o yüksek seviyeyi hedef gösterir:
Allah yolunda cihat (cehd ve gayret) gösterenlere cennetin bütün nimetleri vardır. Fakat Allah’ın hoşnutluğu onlardan daha büyüktür. Asıl büyük kazanç budur. (9/72)
Evet, sonsuz olan Allah, insandan razı olursa, bütün varlık sisteminin o insanı desteklemesi demek olan gerçek saadet olur. O insan için daha, ölüm ve diğer kötülükler söz konusu olamaz.
5- Bilgi ve İrfan Cenneti de şöyledir:
“Artık bizim varışımızla beraber şehirde bir tören başladı. Kırk gün, kırk gece devam etti. Tören bittiğinde aksakallı yaşlı bir zatın yönetimiyle “Bilgelik Cenneti”ne çıkmaya başladık. Burası yerleşik âlemin sonunda olan Cabilisa şehrinin bir fersah (yaklaşık 4,5 kilometre) ötesindeydi. Bilgelik Cennetini tarif mümkün olamaz; yalnız her hayalin üstünde olan bir gözlemi bildirmek mecburiyetindeyim. Bilgelik Cennetinin batısının sonunda bir derya vardı. Bu derya, bahçenin kenarından itibaren başlıyordu.
Fakat yüzeyi bahçenin yüzeyi ile aynı hizada olmayıp, sonsuz yüksekliklerde olan ucu bucağı görünmüyordu. Şu kadar ki deryadan bahçeye bir katre bile su akmıyor ve sanki bahçenin havasıyla derya arasında şeffaf sağlam bir engel vardı. Durgun, sessiz, uçsuz bucaksız olan bu deryanın manzarası insanın tüylerini ürpertiyordu. Bilgelik Cennetinde nice günler zevk ve sefa ettikten sonra bir gün “Tecelli Şelalesi”ni seyretmeye gittik.
Şimdi burada söyleyeceğim şeyi ne akıl kabul eder ve ne de hayal!
Sahilsiz deryanın ortasından hayret verici bir şelale cennet yüzeyine doğru akıyordu. Büyüklük Ummanının (somut varlık deryasının) bu şelalesine “Tecelli” (yansıma) ismi verilmişti. Bu şelaleden akan su (feyiz ve tecelli) bir fındık kabuğunun içine giriyor ve oradan gizleniyordu! Akıl ve mantığı bir anda gideren harikalar gösteren bu manzaradan ben ve arkadaşlarım dehşette kaldık. Aklım biraz başıma geldiği vakit bağırarak:
— Yarabbi! Bu ne hal! Bu sonsuz derya bir fındık kabuğuna sığıyor ve onu doldurmuyor! Bu ne? Yarabbi…
Rehberimiz beni işitti ve dedi ki:
“Bu büyüklük deryası! İşte görüyorsunuz ki; Yücelik girdabında bir hiçlik deresiymiş gibi gizleniyor ve kayboluyor. Bu sonu gelmeyen ummanın suyu ezelden beri Yücelik girdabına akıyor… Ve…”
Bu sır ve bu acayip durum hepimizin başını döndürmüştü. Hayret içinde kaldığımız bu anda rehberimiz dedi ki: — Şimdiye kadar insanı yakan gürültüsünü işitmediğiniz “Tecelli Şelalesi”nin bir an için gürültüsünü duyacaksınız… Korkmayın.” (Filibeli Ahmed Hilmi Bey)
*****
“İşte bunlara kazandıklarından önemli bir nasip vardır. Hiç şüphesiz Allah, çok çabuk hesap görendir.” (2/202)
Ayetin Tefsiri:
1- Bu son ayetin harfleri 36 adettir. Bu güzellik ve yazılım cennetinde olanların madde ve mekândan kopup özgürlüklerini kazanacaklarını ve 3600 döngülü zaman şeridi içinde bazen üç boyutlu bazen dört boyutlu seyahatler yapacaklarını bildirir.
2- İşte bunlar kelimesi, 58 ediyor. Ekstra rahmet yani ekstra nimetler ve varlık çeşitlerini bildiren ve sayısal değeri 258 olan Rahim ismine bakar.
3- İşte bunlara bir nasip vardır, cümlesi, medle beraber 456 (19*24) ediyor. Onlara vardır cümlesi de 133 ediyor. (19*7) NASİP kelimesi ise, tek başına 152 (19*8) ediyor. Allah çok seri bir şekilde hesap görendir, cümlesi, okunmayan elif sayılmazsa 513 (19*27) ediyor. Ayetin tamamının sayısal değeri ise 969 (19*51) ediyor.
Hülasa, bu üç esrarlı ayetten, ebediyet, gerçek hayat ve dirilişin nasıl olacağı net görünüyor. Bu ayetler, İslam dünyasının başta yazılım olmak üzere sonsuzluk ve soyut değerleri bilmemekten dolayı geri kaldığını söylüyor.
“Size bir kitap (yasa ve bilgi) indirdik. Onda zikriniz (şeref ve kalkınmanız) için ne gerekiyorsa vardır. Artık aklınızı kullanmayacak mısınız.?” (21/10)
“Senden önce ancak kendilerine vahiy gönderdiğimiz erler gönderdik. Eğer bilmiyorsanız zikir (mesaj ve bilgi) ehli olan ehl-i kitaptan sorun.” (21/7)
“O peygamber olan erleri yemek yemeyen bedenler yapmadık. Onlardan hiçbiri de dünyada ebedi kalmadı.” (21/8)
“Vahiy bir ruhtur, bir zikirdir. Onu biz indirdik, onu koruyan da biziz.” “Nitekim her çağda bu zikir ve mesaj yeni bir peygamber ile diriliyor. Yani korunuyor.” (15/9-10)
Demek varlık ve hayat sinemasında sahnelerin değişmesi, kahramanın ve temsil ettiği manaların ebediliğine zarar vermiyor.
“…….O iki tılsım ise Cenab-ı Hakk’a iman ve âhirete imandır. Evet, şu kudsî tılsım ile ölüm; insan-ı mü’mini, zindan-ı dünyadan bostan-ı cinana, huzur-u Rahman’a götüren bir musahhar at ve burak suretini alır. Onun içindir ki ölümün hakikatini gören kâmil insanlar, ölümü sevmişler, daha ölüm gelmeden ölmek istemişler. Hem zeval ve firak, ölüm ve vefat ve darağacı olan mürur-u zaman (zamanın geçmesi) o iman tılsımı ile Sâni’-i Zülcelal’in taze taze, renk renk, çeşit çeşit mu’cizat-ı nakşını, havârık-ı kudretini, tecelliyat-ı rahmetini, kemal-i lezzetle seyir ve temaşaya vasıta suretini alır. Evet, güneşin nurundaki renkleri gösteren aynaların değişip tazelenmesi ve sinema perdelerinin değişmesi, daha hoş daha güzel manzaralar teşkil eder.” (7. Sözden)
26.06.2025
Bahaeddin Sağlam