Bahaeddin Sağlam
Ateist Kardeşlerime Bir Çağrı
10.01.2024
412 Okunma, 0 Yorum

 

Ateist Kardeşlerime Bir Çağrı

Kardeşlerim diyorum; çünkü onlarla aynı evreni aynı gezegeni, aynı biyoloji ve genleri, aynı insani değerleri paylaşıyorum. Bir tek farkım var. Ben varlığı soyutuyla-somutuyla birlik içinde ve sonsuz olarak algılıyorum. Bazı soyut değerlere inanıyorum. İnanıyorum ki: Eğer o kardeşlerim de benim gibi varlığı tam ve dengeli olarak algılasalar, onlar da benim o evrensel soyut değerlerimi benimle paylaşacaklar, biz sadece kardeş değil de Tanrı-İnsan (insan-ı kâmil) olacağız. Kardeşlikten öte, ırk, din, meslek farkı olmadan sekiz milyar olarak kaynaşacağız. Hümanizm ilkeleri üzerine değil sadece bir dünyayı, sonsuz dünyalar inşa edeceğiz. Hemen ifade edeyim; azgın ateizm ve onun dayandığı koyu materyalizm, bu algıya ve bu değerlere saldırıdır, insanlığa iftiradır.

Bakın, 600 yıl önce henüz evrim ve fen ilimleri oluşmamışken benimle aynı varlık algısına sahip ve aynı soyut değerleri bilen Ahmed-i Ciziri, şu Tanrı-İnsan hakikatini Kürtçe olarak ne güzel ifade etmiş. Yemin ediyorum: Ben bu konuda beş kitap yazdım, bu netlikte bu evrensel hakikati o kadar net anlatamadım. Kürt Diline hakaret edenlerin kulakları çınlasın.

Yek akl u ruhé a’zam e

Misbah u nura alem e

Havva u şeklén Âdem e

Bé müddet u bé madeda

Divanın sonlarında geçen bu dörtlük diyor ki: Siz ey insanlar özellikle 20. asrın insanları, insani ve dini değerleri tarih ve hurafe olarak anlamayın. Havva ve Âdem, tarihin başında iki çıplak kişi değiller. Elli milyarın kadın-erkek toplamının ismidir ve şeklidirler. Bunların yüzde doksanı çıplak yaşamıştır. Bu insanlık arketipi ve soyut modeli, evrenin lambası ve aydınlığıdır, o elli milyar özellikle onların soyut algı, değerler ve bilgileri olmazsa evren istediği kadar büyük olsun, karanlıkta yok olur gider.

Ve bilin ki: Varlık, madde (mekân) ve zamandan ibaret değildir. Asıl varlık, zaman ve mekân üstüdür. Asıl varlık, soyut ve sonsuzdur. Nitekim ne fizik olarak ne de soyut olarak, bu zaman üstü varlığa sınır yoktur. Varlık bir tanedir ve sonsuzdur. Varlığın, enerji, yazılım ve evrim olarak üç unsuru var. Yazılım enerjiye form verir, evrim onu dengeleyip geliştirir.

Dün bir Sosyoloji dehasının kitabını (Çağımızın Sokrates’i İsmail Beşikçi isimli kitabı) değerlendirirken, varlığı ve olayları dengeli ve tam algılamak için şu satırları yazdım. Aynen buraya alıyorum:

Evvela, bu kitap bu ismi fazlasıyla hakkediyor. Çünkü dört bin yıllık bir dava ve elli belki yüz sene süren bir mahkûmiyet ve tarassut altında kalmak dünyada eşi benzeri yoktur. Bu davanın seyrine sebep olanlar, adeta gündüz ortasında güneşi inkâr eder gibi, elli bin belge ve vakıayı inkâr ediyorlar; akla, vicdana ve bilimlere düşmanlık besliyorlar.

Vicdan, kelime (sözcük) ve terim olarak, gerçekçi ve dengeli olarak varlığı, hayatı ve olayları algılamak demektir. Karşıt kavramı zulümdür. O da sözcük ve etimolojik olarak, dengesizlik demektir. Evet, hak ve hukuk, alacaklı ile verecekliyi dengelemek demektir. Bahar, yaz ve kışın dengesidir. Atom, artı-eksinin dengesidir.  Devlet, fakir ve zenginin dengesidir. Hayat ve sağlık, yüz milyarlarca organ ve hücrenin dengesidir. Maalesef insanlık özellikle Türkler, Farslar ve Araplar, Kürtler konusunda bu evrensel doğal gerçekliğe karşı inkârcılığa devam ediyorlar. Allah’ın ve ölümsüzlüğün bir belgesi olan, sayıları elli milyonu bulan bir milleti, Kürt Milletini görmezden geliyorlar. İsmail Beşikçi, bu vicdansızlığa ve bu dengesiz giden körlüğe tahammül edemeyip, Kürt olmadığı halde, çağları aşan bu davaya kendini adamıştır. Evet o biliyor, dinsiz yaşar ama zalim (dengesiz), yaşayamaz. Onun için, bütün baskılara ve karşı tekliflere rağmen davasını satmamıştır. Fakir ve muhtaç bir durumda olduğu halde.

Maddesiz ve müddetsiz: mekânsız ve zamansız varlık boyutunu anlamak istiyorsanız, 20. Yüzyılda varlığı dengeli olarak algılayan biricik bilim adamı Carl Jung’un Arketipler hakkındaki çalışmalarına bakabilirsiniz. Nasıl sadece o, dengeli olarak varlığı algılamış, demeyin; Türkiye’de hatta belki dünyada milyon akademisyen var. Beşikçi’nin sunduğu bu elli bin bilgi ve belgeye karşı körler gibi davranıyorlar. Siyasi ve somut duygusal hesaplara kurban gidiyorlar.

Beni burada din propagandasını yapıyor sanmayın. Ben sadece varlığı ve hayatı diyalektik yapısıyla üçlü sistemi ile dengeli olarak algılamaya çağırıyorum. Ve bunun için ciddi okumalar için biraz gayret ve ceht istiyorum. Ceht cihat kökünden gelir. Maalesef diğer dinî on bin kavram gibi bu da sadece Allahu Ekber deyip adam boğazlama manasında kullanılıyor.

Tarihin en büyük devrimcisi olan Hz. Muhammed, inanç özgürlüğü için (Fitne: Dinden zorla caydırılma olmayıncaya kadar onlarla savaşın.) (8/39) diyerek Medine münafıklarını cihada çağırdı, onlar ise şöyle cevap verdiler: “O Medinelilerden bazıları cihada gelmemek için senden izin istiyorlar, bizi zora sokma yoksa dinden döneriz (fitneye gireriz), diyorlar. İyi bil ki: Onlar zaten çoktan dinden çıkmışlardır: Fitneye düşmüşlerdir. Kesin bil ki: Cehennem inanmayanları zaten kuşatmıştır.” (89/49)

Münafık, ikiyüzlü, karaktersiz ve her şeyde yalan söyleyen kişi demektir. Tefsirler, bu Cehennem kuşatması ahirette olacaktır, diye veriyorlarsa da ayetin birinci manası (fiil değil de isim olduğu için), dünyada da inanmayanların ve inanç konusunda yalan söyleyenlerin, aslında cehennem gibi bir azap içinde olduklarını anlatıyor. Bu durum psikolojik ve soyut olduğu için ayette ikna için iki pekiştirme edatı gelmiştir. İnne ve Le…

Sakın Âdem ve Havva meselesi gibi bu cehennem ve cennet meselesini, somut ateş ve bir bahçe olarak algılamayın, böyle bilmeyin. Ben elli delil ile gösterdim ki: Ne kadar acı, sıkıntı, belirsizlik varsa, hepsi metafizik boyutta ateş diye göründüğünden öyle anlatılmıştır. Nitekim Tevrat (1/2. Bap) Cennet hakikatini şöyle anlatır. Allah dünyayı özellikle Mezopotamya’yı görünümü güzel ağaçlarla (fizik olarak) yarattı. Ve yenilmesi hoş ağaçlarla (kimya olarak) yarattı. Ve ikisinin ortasında yasak ağacı (biyoloji özellikle cinselliği) yarattı. Ve insanoğlunu: Kadını ile erkeği ile Ademiyeti onda yerleştirdi.

Tevrat, Mezopotamya diyor. Çünkü insanlık ilk olarak soyut değerleri bu bölgede öğrenmiş, yani renginin zencilikten toprak rengine dönüştüğü dönem. Evet kardeşlerim, dinin bütün detayları evrensel ve her zaman görünen: meşhut yasalardır. Maalesef Kilise ve Diyanet, bunları on bin hurafeye dönüştürmüştür, onun için bugün bilim, din ve felsefe ahlaka dönüşmüyor.

Ey ateist ve ey devrimci çilekeş kardeşlerim, gelin dünyayı bir cennet yapalım: Irk, din ve sınıf farkını kaldıralım. Soyut ve somut bütün değerlerimiz (ki asıl sahipleri sizsiniz) ile süslenelim, belirsizlik ve karanlıklardan kurtulalım. Sizi medyada temsil eden Prof. Dr. Celal Şengör Hoca Efendi için bir ay önce yazdığım şu iki parça yazıyı sosyal ve ontolojik bir değer olarak okuyalım. Biz ezilmeyelim, zalimler ezilsin, değersizler ezilsin. Unutmayın bugünün cihadı artık bilgi ve kalem iledir.

 

Prof. Dr. Celal Şengör’den Beş Tespit

(Bir doğru, üç yanlış, bir çelişki)

Doğru olan: Biz sonsuzdan geldik yine sonsuza varacağız. Yanlışlar: A) Biz tesadüfler çocuğuyuz. B) Kâinatın ısısı 10 üzeri 28 sıfır olacak.  Dolayısıyla yok olacağız. C) Yaratılış asla söz konusu olamaz.  Çelişki: Hem sonsuza gideceğiz hem yok olacağız. (Kafa TV.)

Celal Bey keşke iyi bir filozof olduktan sonra bu yargılarda bulunsaydı.  Çünkü varlığı ve varlığın bilgisi olan Ontolojiyi ancak felsefeciler bilir. Ama maalesef Celal Bey sade bir mühendistir. Hendese ise el ölçüsü demektir. Evet, mühendisler sadece ölçülebilir şeyleri yani niceliği bilirler. Onlar, varlığın künhünü ve varlığın sonsuzluğunu ve niteliklerini bilmezler. Celal Hoca kendisi galiba sonsuzluk fikrini de felsefeden değil de fizik biliminin zorunlu gereği olarak öğrenmiştir.

Evet, varlığı tanımak için şu beş çağdaş bilimsel veriyi bilmek lazımdır:

A) Kâinatta ve hatta her varlıkta diyalektik yapı esastır. Diyalektik olmazsa varlık var olamaz. Demek kâinat bir taraftan ısınırken diğer taraftan soğuyor. Kâinatta bir taraftan enerji entropiyle sıfırlanırken, diğer taraftan Biyoloji ile enerji topluyor. Kâinatta artılar kadar eksiler de var. Celal Hocam, varlığın olmazsa olmazı olan bu ikili diyalektik yapıyı hiç düşünmemiştir.

B) Kâinatta sıcak ve soğuk iki aşırı uç olmakla berber, daima ortada nötr denilen bir bahar da var. Çok soğuk ve çok sıcak cehennemlerle beraber dünyamız gibi cennetler de var. Yani varlık sadece diyalektik değildir, üçlü sisteme tabidir. Nitekim sosyal hayatta dahi bu yasa geçerlidir. Zengin-fakir ve orta sınıf. Ana-baba ve çocuk.

C) Varlık, rastgele bir yığılma, bir tıkanma ve açılma değildir. Sonsuzluktan ta en basit varlık olan atomlara kadar her şeyde, yazılım (0-1 sistemleri ve planları) olmazsa olmazıdır. Demek galaksiler, özellikle güneş sistemi, özellikle dünyamız, özellikle Biyosfer, özellikle insanlık alemi tesadüfler ürünü değiller. Her şey sonsuz bilgi-işlemle yönetiliyor ve neticelendiriliyor.

Maalesef Celal Hocam bu yazılım gerçeğini bilmediği gibi, çağımız bilim insanlarının çoğu da bu noktayı atlıyor. Varlığı bir tesadüfler yığını olarak anlıyorlar. Absürt ve anlamsız görüyorlar. Celal Hocanın itirafı ile çok acı çekiyorlar.

D) Celal Hocam da tekrarla söylediği gibi evrim, varlığın en temel niteliğidir. Evrim demek, varlık bir geri iki ileri gidiyor demektir. Demek yokluğa giden bir şeyler yok. Her şey basitten sonsuza kadar güzellik alemine gidiyor. Ve geçirdiği bütün evrim sürecini, Varlığın hard diskinde bırakıyor. İşte Celal Hocanın asla söz konusu olamaz dediği yaratılış, budur.

E) Varlığı iyi bilmek için, onun soyut ve somut versiyonlarını ve bu iki boyutun birbiriyle ilişkisini iyi bilmek gerektir. Evet varlık, diyalektik yapısıyla, holografik özelliğiyle ve bu soyut-somut renkleriyle bir tanedir. Yokluk diye bir şey yoktur. Varlık bir tanedir ve sonsuzdur. Ona din Allah diyor. Diğer eşya ve nesneler, sadece birer alt dosyadırlar. Göreceli özgürlükleri vardır.  Bu konuda söz Kur’an’ındır; ona kulak verelim: Şöyle ki:

 

Allah’ın Sonsuz Varlığı

ve İnsan Özgürlüğü

                     “Azamet benim eteğimdir, Kibriya benim cübbemdir.” (Hadis-i Kudsi)

Allah’ın bu sözünün bugünkü Ontoloji bilimiyle ve her iki kelimenin etimolojik yönüyle:

Tercümesi şöyledir: Somutluk benim eteğimdir. Sonsuzluk benim cübbemdir.

Ana Konuya Girmek için Bir Giriş: Ayet’el-Kürsi Tefsiri:

 Bu ayet, Allah’ın özgün varlığı olan ilmini anlatır; kader de ilim (yazılım) nev’indendir.

İşte Kur’an’ın bu ontolojik ayetini anlamak için şu beş bilgi notunu önceden bilmek gerektir:

1) Varlık soyutuyla somutuyla sonsuzdur. Dolayısıyla yokluk diye bir şey yoktur.

2) Asıl varlık, bilim adamlarının soyut datalar ve yazılım diye dile getirdiği bilgidir.

3) Allah kelimesinin belirsiz hali olan İlah kelimesinin etimolojisi, Soyut ve Sonsuz olduğu için yalnızca kendisine tapılan demektir. La İlahe İllallah, sadece sonsuz olana tapılır manasına gelir. Uluhiyet tevhidini bildirir. Allah kelimesi, belirlilik edatı (Lam-ı tarif) alan halidir. Demek Allah, soyut boyuta bakar; Rahman, somut boyuta bakar, Rahim ise aradaki varlıklara bakar. Üçü de birdir. O’nun Ehad (çok birlik sahibi) ismi ise, her yerde bulunduğunun ve her şeyde göründüğünün ifadesidir. Evet, sınırlı varlıklar, sınırlı olmaları ile beraber sonsuzluğu gösterirler. Çünkü ancak sonsuz bir enerji, yazılım ve gelişme süreci ile var olabilirler.

4) Bu ayette geçen Hayy ve Kayyum (Diri ve Ayakta Tutan) isimleri, bütün biyolojik ve fizik varlıklardır. Evet, Allah’ın isimleri kâinattaki hakikatlerdir. Bu hakikatler Allah’ın sonsuz soyut varlığının devamıdırlar. İsim-müsemma birdirler.  Bir görüşe göre bu varlıklar, süreç ve sistem olarak sonsuzdurlar; diğer bir görüşe göre fizik olarak da sonsuzdurlar. Birçok kâinat var ve birçok Big-Bang olmuştur, diyen görüşe göre. Demek Arapça ve İbranice olarak kullandığımız sözcükler, Allah’ın isimleri değil de O’nun gerçek isimlerinin isimleridirler. (İbn Arabi, Ansiklopedi)

5) Ayette geçen Allah Kürsüsü, kadim tefsirlerde Allah’ın ilmi diye geçiyor. Kralın, üzerinden devleti yönettiği Taht demek olan Arş ise, Allah’ın kudreti (gücü) diye tefsir edilir. “Rahman (somut varlığı da olan) Allah arşa istiva etti.” ayeti, Allah somut tecellisiyle, bütün varlık ve kâinata egemen oldu, manasındadır.

Ben merak ediyordum: Allah gücüyle her şeyi kuşatmış yönetiyor. Neden Arşı gökleri ve yeri kuşatmış denmiyor da Kürsüsü gökleri ve yeri kuşatmış deniyor? Sonra asıl varlığın ilim ve yazılım olduğunu ve her şeyi kuşattığını öğrenince, bu ayetin önemli asıl bir nüktesini bilmiş oldum. İşte şimdi bu mucizevi ayetin tefsirine geçiyoruz:

2/255- Allah O’ndan başka ilah (tapılan) olmayan sonsuz Varlıktır: (Ana dosyadır.) Hayy ve Kayyum’dur: (Yani O ana dosyanın fizik ve biyolojik bütün icraatı (tali dosyalar) da sonsuzdur. Evet biyolojik, ekolojik ve özellikle Kuantum fiziğindeki etkileşim, bilgi-işlem hacimleri sonsuzdur. Sadece bu tali dosyalarda bazen devre dışı kalış oluyor. Yani bazen onları uyku ve esneme tutuyor. Ana dosyada ise asla devre dışı kalmak yoktur).  Evet, uyku ve esneme asla o ana dosyayı tutmaz.

Göklerdeki ve yerdeki her şey O’nundur. (Yani, fizik ve metafizik diğer bütün dosyalar O ana dosyaya bağlıdırlar.) O’nun izni olmadan, hiç kimse O’nun yanında şefaat (etki) edemez. (O’na ortak olamaz. Yoksa dosyalar arası etkileşim, yardımlaşma ve dayanışma vardır.

İşte meşru şefaat budur. Demek şefaati, haksız torpil diye anlayanlar yanılıyor.)

O, onların geçmişlerini ve geleceklerini: önlerini ve arkalarını bilir. (Yani Allah o tali dosyaların sadece şimdiki bilgi-işlemlerini değil de birer yazılım olan geçmiş ve geleceklerini, yani önlerini ve arkalarını da bilir.) O’nun istediğinden başka, O’nun ilminden (yazılımlarından) hiçbir şey tam öğrenemezler: (Kuşatamazlar).

O'nun kürsüsü (ilim ve yazılımı), gökleri ve yeri (metafizik ve fizik alemleri) kuşatmıştır. Yer ve göklerin (o fizik ve metafizik alemlerin) muhafazası, O’nu yormaz. (Çünkü o ana dosya aynı zamanda ana bellektir de.)

O Aliyy ve Azimdir. (Yani soyut ve sonsuz olduğu için yüce ve aşkındır: (Uluvv). Aynı zamanda somut büyüklük (azamet) olarak da sonsuzdur.)

Son beş not:

1) Yazılımın aslı matematiktir. Matematiğin de en kullanışlı iki sistemi var: İkili ve ondalık sistem. Ayetin numarası, bu ikisine ince bir işarettir.

2) Bu ayet, gördüğünüz gibi bilimsel yönden de bütün varlığı kuşattığı için, herkes her derdi için bunu kullanıyor. Hakkında birçok rivayet var.

3) Fizik varlık, Allah’ın Arşı (tam egemenlik alanı) olduğu için, Kur’an’da Arş-ı Azim deyimi tekrarla geçiyor.

4) Buradaki Hayy ve Kayyum, Allah’ın iki büyük ismidirler. Sonsuz yazılım (ilim) içeren bütün fizikî ve canlı varlıkları içine alır. Ehl-i Sünnete göre İsim-Müsemma birdir. Zaten Aristo ve onu esas alan İbn Sina, Alim-İlim ve Malum (Bilen-Bilgi ve Bilinen) bir varlıktır. Sadece itibarî fark vardır, diyor. İbn Sina, Alim (Bilen) boyut için Vacib’ül-Vücud (varlığı soyut ve zorunlu ilk ilke) dedi.

Said Nursi de ve son Sünni Kelam alimleri de bu Vacib’ül- Vücud deyimini kabul ettiler. Sürekli bu deyimi Allah için kullandılar. Fakat içini ilim kavramı ile dolduramadılar. Nitekim, Said Nursi Şemme Risalesinde O’na meçhul (bilinmez) dedi. Daha sonra bu meçhul deyimi onu tatmin etmeyince; Ayet’ül-Kübra risalesinde O’na Manevi Nur dedi. Fakat İbn Sina’nın dile getirdiği o üçlü birliği kabul etmedi. Çünkü İbn Sina ilim kelimesi yerine, yine aynı manada kullanılan akıl kelimesini kullanıyordu. Ve Said Nursi, varlığın birliğini savunan İbn Arabi’ye karşı idi. Ona göre İbn Arabî, kâinata hayal diyordu. Ama İbn Arabi’nin La-mevcude İlla Hu sözü, o manada değildi.

5) Bu kısa yazı, Hz. Muhammed’in ilmî bir mucizesi olduğu için, mucizeler ile ilgili kitabımın sonuna koydum. Nitekim gerek bu Ayet’el-Kürsiden ve gerek yazıda gelecek onlarca ayetten anlayacaksınız ki: Kur’an, bütün beşerî düşüncelerin ve bütün felsefelerin üzerinde bir bilgiye sahiptir. Siz de bunu görebilirsiniz; eğer orta çağ ve sokak dili ile okumazsanız.

Hz. Muhammed için en büyük devrimci dedim. Yanlış anlaşılmasın, Marks da Lenin de Mao da ve daha nice diğer devrimciler de çok büyük samimi insanlar idi. Ama doğal davranamadılar.

Dengeleri koruyamadılar. İnsanlığın yetmiş üç senesini ve yedi yüz trilyon dolar katma-değerini çöp ettiler. Özgürlük yerine baskı arttı. Tokluk yerine açlık, meydanı aldı. Bütün yönleri ile ahlak ve denge gerçeğini anlamak için şu kısa yazıya bakabilirsiniz:

 

Ahlak ve İnsan

Ahlak ve huluk kelimesi, halaka (yarattı) kök fiilinden geliyor. Çoğuldurlar. Kök isimden demedik, fiilden dedik çünkü kuvvetli görüşe göre isimler, fiillerden türemişler. Bu kelime, etimolojik olarak, şekil verdi, demektir. Yoktan yarattı diye çevirenler yanlış çeviriyor. Çünkü sonsuz bir enerji var. Allah sonsuz ilmi (yazılımı) ile ona şekil veriyor, varlıklar görünür hale geliyorlar.

Ahlak da insandaki adeta sonsuz enerjinin değişik motivasyonlarla şekil alıp aktif hale gelmesidir. Yunanca ahlak demek olan etik kelimesinin etimolojik kökeni etos kelimesi ise, karakter demektir. Yunan tarihinde kanun, gelenek ve örf manasında da kullanılmıştır. Karakter ve Krater kelimeleri, şekil almış kaya parçası manasını veriyor. Farsçası huy kelimesidir. O ise kristalize olmuş tuz manasınadır.

Evet, insanın biyolojik enerjisi ham ve plastik haldedir.  Herhangi bir motivasyon ile şekil alınca, o şekle göre ona iyi veya kötü ahlak denilir. İsra suresi, her insan ahlak ve davranış olarak şekline göre çalışır, der. (17/86) Ahlakın bir ismi de edeb kelimesidir, bunun etimolojisi ise ölçü manasına geliyor. Osmanlıca ve Arapçada Edebiyat manasında da kullanılır. Edebiyatın Batı dillerindeki karşılığı ise literatürdür. Bu da ölçü manasına gelir. Litre kelimesi, buradan geliyor.

Gerek Batıda ve gerek Doğuda, ahlak enerjisine şekil veren faktörler farklı anlatılmıştır.  Çağdaş Batı ahlakının temellerini atan Kant’a göre, ahlakın kökeni bizzat insanın kendisidir, motive eden faktör de ödev bilincidir. Ve ahlak soyut bir varlık olmakla, soyut Allah’ın varlığına bir delildir. Fakat eski Batılı feylesoflar, Aristo da dahil, ahlakı motive eden faydacılık yani menfaattir, demişlerdir. Aristo, ahlak motivasyonu, insanın iyiyi seçme eğilimidir, diyorsa da iyice bakıldığında bunu, insana yararlı olanı seçmektir, anlamında dediği anlaşılıyor. İslam dünyasında bunu söyleyenler olmuşsa da geneli, fazilet (erdem) ve ihlası (sırf Allah rızası için yapmayı) motivasyon aracı olarak görmüşler. Gazali, Sokrat ve Eflatun bunlardandır.

Kant, semavi kitapların, ahlaklı davranışa karşı cennet ve melekûtu vadetmelerini kınıyor. Sırf ödev bilinci ile gerçek manada ahlaklı olunur, diyor. Kur’an ise ahlak üzerine iki temel, mucizevi bilgi veriyor. Şöyle ki:

1) Kur’an, insan enerjisinin yüzde 95’i somut algı üzerinden çalıştığını nazara alıp, yüz yerden doksanında cenneti, motive eden faktör olarak vaadediyor. Amel ve ahlak, işçilik ücret ister gibi onlar da ücret isterler diye söylüyor. Fakat Sahabe son yıllarda sonsuzluğu ve soyut değerleri anlayınca, Allah’ın rızası ve hoşnutluğu, Cennet ve içindekilerden daha büyüktür. diyor, Tevbe suresinde. (9/72)

Kur’an burada, daha bilimsel, daha gerçekçi ve bir derece Kant'a da hak vererek meseleyi izah ediyor. Zaten, vaadedilen Cennet yine uhrevi ve müteşabih (kapalı) ifadeler ile anlatılıyor. Nitekim dikkat ile okunduğunda cennet, dünyevi-uhrevi bütün güzelliklerin somut arketipi olarak anlatıldığı anlaşılıyor.

Onlarca Ahlak Felsefeleri ve yüzlerce kitapları olmasına rağmen Batı, Kur’an’ın bu seviyesini henüz yakalayabilmiş değildir. Ayrıca avam seviyesinde dahi olsa İslam’da, ücret alabilirsin, ama beklememelisin ilkesi esastır.

2) Kur’an’ın, hayatı boyunca yüzlerce yüksek ahlakı yaşayan Hz. Muhammed üzerinden anlattığı ahlaktır. Ona Yasin ve Kalem suresinin başlarında: Sen büyük ahlak üzeresin, diyor. Büyük deyince herhalde kilo veya metre olarak büyüklük kastedilmiyor. Demek burada ifrat ve tefrit, aşırı gitmekle geri kalmak arasında oluşan gerçek ahlak demektir. Büyüklük özellikle azim kelimesi, somut ve gerçekçi yaratılmış şey demektir.

Dolayısıyla büyük ahlak, bu nitelikleri taşıyan ahlak manasında olduğundan eminiz. Evet, somut yaratılış, artı ve eksinin ortası yani dengesi demektir. Bahar, yaz ve kışın ortası olduğu için büyüktür ve güzeldir. Aile, kadın ve erkeğin dengesi olduğu için önemlidir ve hayatın arşıdır.

Hz. Muhammed bütün hayatında hiç uçlara uğramadı, hep denge ve orta yolu seçti. Zaten, getirdiği dinin ismi de İslam’dır. İslam, başta ruhanilik ve devlet ile bilim ve imanı barıştırmak olmak üzere bütün zıtları barıştırıp, dengeleyip hayatı bir bahar yapmaktır. Bu ahlak o kadar önemlidir ki, Kur’an'da, Allah dahi sırat-ı müstakim (orta yol) üzeredir, diye ifade ediliyor. (Hud, 56) Evet, Allah için yaratmak çok kolaydır. Çünkü sadece dengelemekle kainatlar yaratılıyor. Ve onların küçük modelleri olan beyinlerimiz çalıştırılıyor. Hz. Muhammed’in ibadet şekli olan namaz da bu dengeyi pratize ediyor. Kur’an “Namaz, fahşa ve münkerden (ifrat ve tefritten) alıkoyar” diyor. (Ankebut, 45) Kur’an’da bu evrensel yaratılış formu olan denge ve barışı anlatan yüz küsur ayet var.

Maalesef bu denge ve barış ahlakı İslam’ın temel ve birinci konusu iken, Müslüman ahlakçılar bunu Kur’an’dan değil de fazilet ve ihlas yerine iyiliği ahlak motivasyon aracı olarak gösteren Aristo’nun İfrat ve Tefrit: (aşırılık ve gerilik) ortasını anlatan Etika’sını esas almışlar. Nihayet 1916'da Birinci Dünya Savaşında Bediüzzaman bunu Kur’an’a dayandırdı: Aşırı zekâ ile ahmaklığın ortası olan hikmet ve anlayışı, saldırganlık ve korkaklık ortası olan cesareti, şehvet düşkünlüğü ile sönüklüğün ortası olan iffeti buldu. İslam Ümmetinin bir ayıbını kapatmış oldu. 

Evet, insanda bu denge meleke haline gelirse daha ahlaksız davranma ihtimali kalmaz. Gerçekten somut reel bir ahlak ortaya çıkar. Şimdi bir ayetin ve bir hadisin tefsirini verip, Batıyı da İslam dünyasını da hatta Uzak Doğuyu da orta yol olan, yaratıcı, dengeli ve barışçı bu formüle davet ediyorum. Çünkü dengesizlikler yüzünden, dünyanın enerjisinin çoğu boşa gidiyor. Ben burada bir dinin ve bir bölgenin propagandasını yapmıyorum. Çünkü dinlerin aslı bu dengeye dayanıyor, insanlık bunu arıyor. Yine biliyorum; dünyayı dengesizliğe iten din ve ideoloji propagandalarıdır, faydacılığı esas alan siyasettir.

Şimdi denge denilen bu yaratıcı, sağlıklı ve hayati formülü dile getiren birkaç ayetin tefsirini verip söze son verelim, çünkü sözü fazla uzatmak dengesizlik getirir.

Kur’an, 77/48. Ayet: “Onlara kıyam ve secde (madde ve mana, iman ve bilim, toplum ve birey) ortası olan rükua gidin, denilince rükû etmezler.”

İşte Hz. Muhammed’in ikinci en büyük mucizesi, başta bu dengeli ahlakıdır. İfrat (aşırılık) ve tefrit (gerilik), inanç ve bilim, yasa ve mucize olmak üzere bütün zıtları, orta yol demek olan sırat-ı müstakimde dengelemesidir. Nitekim yaratılış da bu dengeden ibarettir. Sağlık da bu denge demektir. Şeriat ve hukuk da bu adalet ve dengedir.

Yoksa zıtları inkâr etmek veya aşırılıklarda bulunmak demek değildir. Evet diriliş de yeni bir varoluş da olacak olan dengeler manzumesidir. Maalesef bu denge mucizesi, Hicri 48’de Emeviler eliyle bozuldu.

77/49. Ayet: “İşte o gün o mucizevi dengeyi bozanların, varlıkta ve hayatta adalet ve güzellik yoktur, diyenlerin (yalanlayanların) vay haline!”

Nitekim 49 sene sonra yani Hicri 89’da Emevilerin saltanatı yıkıldı, dünyada da ahirette de perişan oldular.

77/50. Ayet: “Artık bu Kur’an’ın mesajından sonra hangi bir söze (Hadise) inanacaklardır?!”

(Hangi formül ve ideolojileri vardır?)

Bu ayeti iyi anlamak için üç önemli noktaya dikkat etmek gerekir:

A) Kur’an sistemi 4+1 şeklinde olduğu için ve diyalektik orta yol olduğundan ölümsüzdür.

B) Hadis yeni şey ve yeni söz demektir. Tarihte Hicri 50’li yıllarda ortaya çıkan Hadisçiler aklı, tevili (karineli yorumu) ve bilimi reddettikleri için İslam’ın dengesini bozdular. Bugün de onların devamı olan Vahhabiler, El-Kaide ve IŞİD var; yine aynı dengesizlik, yine bilimi, aklı ve haklı yorumu inkâr var. Hadis aynı zamanda Modernite ve 19. asırda ortaya çıkan Pozitivizm manasına da gelir, özellikle çağdaş Arapçada…. Modernite ve Pozitivizm, dengeyi bozdukları için kötü oluyorlar. Yoksa özünde kötü değiller. Muhaddisler de çok dindarlar, kötü değiller; ama bilimi, yorumu ve aklı dışladıkları için çok sakatlıklara sebep oluyorlar. Altı yaşında kızlarını evlendirmek gibi ve daha yüzlercesi.

C) Bu ayet 19 harftir. Hz. Muhammed’in en büyük mucizesi olan Kur’an’a bakar. Dengeyi emreden 48. ayet ise, 23 harftir. Onun yirmi üç sene süren peygamberlik hayatının dengeden ibaret olduğunu bildirir.

Son Bir Not: Bu Mürselat Suresi, evrensel diyalektiğe ve bunun yapısında olan birliğe ve bunu yöneten kaos yasasına baktırır. Kâinat, özellikle sonsuz bilgi-işlem içeren hayat ve ekoloji, yazılım tarzında olduğu için hiçbir şey onda kaybolmaz. Her ruh yeniden bedenlenir. Diğer bilgi-işlem sahibi olan bütün canlılar da dirileceklerdir. Surenin başında beş ayetle vurgulanan kaos matematiği ise, bu formülün yani sonsuzda bir ihtimal ama her zaman işleyen yasasını ispat ediyor. (En’am, 38)

Evet, sonsuzda, yazılımla her şey olur. Hem de bu surenin kelime seçiminin bildirdiği üzere, nedenselliği ve bilimselliği hiç ıskalamadan.

“Bütün Peygamberlerin dillendirdiği en üstün değer” La-ilahe illallah’tır. (Hz. Muhammed).

Bu ise, Ontolojik ve Hermenötik olarak soyutuyla-somutuyla varlığın birliğini ve varlığın sonsuzluğunu dillendirmek ve ona göre yaşamak demektir.

 

07.01.2024

 Bahaeddin Sağlam

 

 






Son Eklenen Makaleler
Bahaeddin Sağlam
Yol ve Yolsuzluk
3.11.2024 144 Okunma
Bahaeddin Sağlam
İnsanları Yanıltanlar
29.10.2024 79 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Acemi Doktor Prof. Dr. Mustafa Öztürk
19.10.2024 115 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Cevher Kelimesinin Etimolojisi
19.10.2024 107 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Yusuf’un Rüyası
19.10.2024 109 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Oruç ile İlgili Beş Kavram
17.03.2024 531 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Din Kaygısı mı, Siyasi Çıkar Kavgası mı?
5.02.2024 455 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Erken Doğmuş Fakat İnsanlık İçin Gerekli Bir Proje
3.02.2024 567 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Yahudilerin Özgeçmişi ve İsrail Devleti
26.01.2024 394 Okunma
Bahaeddin Sağlam
A Call to My Atheist Brothers and Sisters
14.01.2024 335 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Ateist Kardeşlerime Bir Çağrı
10.01.2024 412 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Kibir ve Gurur
29.12.2023 433 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Three Prescriptions for Palestine
29.12.2023 401 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Filistin İçin Üç Reçete
29.12.2023 474 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Prof. Dr. Celal Şengör’den Beş Tespit
29.12.2023 406 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Değişim ve Gerçek İslam Söylemi
14.12.2023 487 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Çağımızda Şiddet ve Şiddet Felsefesi
14.12.2023 458 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Netanyahu Amalek Deyince Neyi Kastetti?
5.11.2023 561 Okunma
Bahaeddin Sağlam
To Join or Not to Join the EU
7.10.2023 641 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Varlık, Bilinç ve Sorumluluk
7.10.2023 645 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Türk Kardeşlerimle Bir Hasbihal (Durum Değerlendirmesi)
23.09.2023 531 Okunma
Bahaeddin Sağlam
AB’ye Üye Olmak veya Olmamak (Türk Kardeşlerime Çağrı)
23.09.2023 559 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Winning or Losing the Spiritual Test
23.09.2023 586 Okunma
Bahaeddin Sağlam
İmtihanı Kazanma veya Kaybetme
23.09.2023 600 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Dücane Cündioğlu ve Akıl
23.09.2023 548 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Allah, Ruh ve Bilinçdışı
23.09.2023 499 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Dücane Cündioğlu’na Cevap-2 veya Allah’ı Tam Tanımak
23.09.2023 711 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Varlık, Diyalektik, İmtihan ve Savaşlar
23.09.2023 539 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Sıdk ve Kizb, Mesih ve Deccal Kavramları
23.09.2023 726 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Karşılaştırmalı Eski Ontoloji ile Çağımızdaki Ontoloji
22.09.2023 558 Okunma
Bahaeddin Sağlam
İnsanlığın Şerefini Kurtarmak İçin
22.09.2023 598 Okunma
Bahaeddin Sağlam
İnsan Nedir?
22.09.2023 588 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Bediüzzaman’da Nedensellik Problemi
22.09.2023 637 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Ne Kadar Allah’ı Tanıyoruz?
22.04.2023 555 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Ahlak Kelimesinin Reel Anlamı ve Etimolojisi
22.04.2023 608 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Risale-i Nur’un Beş Temel Amacı
22.04.2023 701 Okunma
Bahaeddin Sağlam
İnsanlığın Şerefini Kurtarmak İçin
9.04.2023 633 Okunma
Bahaeddin Sağlam
İSLAMİYETİN TEMELLERİ NASIL ATILDI!?
23.03.2023 1148 Okunma
Bahaeddin Sağlam
İslam Bilim Tarihinden Bir Anekdot
23.03.2023 552 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Arketip Ne Demektir?
8.03.2023 609 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Kur’an’ın Kolaylığı Derin İlmi Bir Gerçekliktir
8.03.2023 592 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Deprem, Kıyamet ve Diriliş
8.03.2023 618 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Kitab-ı Mukaddes’te Hikmet Kavramı 2
1.02.2023 597 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Kitab-ı Mukaddes’te Hikmet Kavramı 1
1.02.2023 569 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Allah’ın Sonsuz Varlığı ve İnsan Özgürlüğü
23.01.2023 659 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Varlık ve Allah’a Dair
13.01.2023 686 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Allah'ın Nefsi
13.01.2023 723 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Deizme Cevap Olarak Şehit ve Şahit Farkı
6.01.2023 645 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Sanat ve Kültür Mahiyetleri ve Etimolojileri
6.01.2023 648 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Hadid Suresi: 57. Sure 29 Ayettir
30.12.2022 720 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Mürselat Suresi Meal-Tefsiri
30.12.2022 749 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Âdem ve İsa Mukayesesi
24.12.2022 696 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Âdem ve Havva Hakikati
24.12.2022 684 Okunma
Bahaeddin Sağlam
ÂDEM VE EVRİM
24.12.2022 682 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Saff Suresi Meal-Tefsiri
20.12.2022 773 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Hz. Ayşe Sendromu
20.12.2022 819 Okunma


© 2024 - Akevler