Bahaeddin Sağlam
AB’ye Üye Olmak veya Olmamak (Türk Kardeşlerime Çağrı)
23.09.2023
564 Okunma, 0 Yorum

 

AB’ye Üye Olmak veya Olmamak

(Türk Kardeşlerime Bir Çağrı)

 

Bundan 17 sene önce 2007’de, Türk Kardeşlerimle bir Hasbihal (Durum Değerlendirmesi) ismiyle bir yazı yazdım ve İnternette yayınladım. Çok ırkçı bir azınlık dışında herkes beğendi.

Eğer Türk kardeşlerim, özellikle Türkiye Cumhuriyeti o yazıyı uygulasalar, 21. Yüzyıl Türk asrı olur; Türkiye Cumhuriyeti, devletiyle milletiyle muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkar. Yoksa bazı küresel güçlerin C Planında var olduğu gibi, fakir bırakılıp dini duygularını ajite ederek medeni dünyaya özellikle Hristiyan dinine karşı terörize edilecekler. Ve bunun sonucu Orta Asya’ya sürüleceklerdir. O yazıyı siz değerli dostlarımla, sekiz kelime değişiklikle bir daha paylaşıyorum. Şimdi edebi bir yazı yerine sadece beş notayı kaleme alacağım. Edebi yazamıyorum. Çünkü Türk mukadderatı için durum çok kritik. İnşaallah Türk Milliyetçileri bu notaları ciddiye alırlar.

Birinci Nota: Türklerin tarihi çok eski değildir. Türkler 2200 yıl öncesine kadar göçebe idiler. Un ile koyun, gerisi oyun, diyorlardı. 2200 yüz yıl önce, medeni ve refah içinde yaşayan Çin'e saldırıyorlardı. Çin onlara karşı ta o tarihten 1700 yıllara kadar tam 21.600 kilometre set yaptılar.  Hunlar Çin ile baş edemeyince bu sefer Avrupa’ya saldırdılar. İcraat şöyle idi: Her şey yağmalanır ve bir kısım nüfus o yağmalanan bölgelerde kalıp yerleşirdi. Şimdiki Macaristan, o Hunların torunlarıdırlar. Nitekim ülkeleri Hungaria’dır. Bu saldırılar Orta Doğu’ya doğru da olurdu.

Orta Doğu'ya en son saldırı, Cengiz ve Hülagu istilalarıdır. Kendilerine karşı gelen her şehrin tamamını kılıçtan geçiriyorlardı. Ve bütün İslam medeniyetinin mirasını yok ettiler, Dicle ve Fırat’a döktüler. Allah var, bunlardan yaklaşık üç yüz yıl önce gelen Selçuklu akınları İslamiyet sayesinde medenileşip, İslam’a hizmet bile ettiler. Fakat Cengiz ve torunu Hülagu onları da temizlemişti.

Ama onların bakiyesi olan Osman Oğulları Beyliği, bütün Selçuklu ve Abbasi birikimini elde edip 600 sene hükmedecek bir İmparatorluk kurdular. Ve Orta Doğu'dan ziyade Balkanları ve Avrupa’yı hedef yaptılar. Gerçi Hunlar ve Moğollar kadar yıkıcı değillerdi ama Avrupa’nın canı çok yanıyordu. Ve nihayet 1. Dünya Savaşıyla Osmanlıyı da tarihe gömdüler. Türkler için, Avrupa’ya saldırmayacak tam aksine dost olacak bir Lozan Antlaşması karşılığında istiklaliyet tanıdılar. Her sene Lozan Anlaşması sene-i devriyesinde MGK, biz o antlaşmayı harfiyen ve aynen uyguluyoruz, diye beyanat verme ihtiyacını hissediyor. Yani eğer Türkler Avrupa’ya düşmanlık beslerse ve bunun için silah tedarik ederse, kendi elleriyle Lozan’ı ve dolayısıyla istiklaliyeti yıkmış olurlar. Yani bir daha savaş olacak demektir. Zaten Birinci Dünya Savaşı bitmiş bir savaş değildir, diyorlar. Evet bütün olumsuzluklara rağmen, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması ve yüz yıldır yaşaması Gazi Mustafa Kemal’in dehasının bir sonucudur. Yoksa Türkler şimdi yine Orta Asya’da yaşıyor olacaklardı.

İkinci Nota: Bu arada Komünizm bütün dünyayı ve bütün dinleri tehdit eder duruma gelince ve Hitler yüzünden İkinci Dünya Savaşı çıkınca durum değişti, Lozan biraz gevşetildi. Avrupa hür ve medeni olmak için bir birlik kurdu. Bunun bedeli her iki Dünya Savaşında doksan milyon ölü vermişti. Artık Türklere ihtiyaçları vardı. Nitekim önce NATO’ya aldılar. Yirmi sene sonra da Ortaklığa davet ettiler. Ama bu sefer zorluk değil de Türklerin lehine olacak bazı kriterleri vardı. Fakat 50 sene geçmesine rağmen Türkiye o kriterleri yerine getirmedi ve getirmek de istemiyor. Tam aksine savaşa hazırlık yapıyor. Çünkü Avrupa kriterleri, yerine gelse, halk kazanacaktır, zenginler yolsuzlukla edindikleri servetlerini kaybedeceklerdir. Ve maalesef devlet, hala İmparatorluk hevesinde olan ırkçı bir azınlık ve haksız kazanç şeklinde var olmuş bir zengin zümre elindedir. 2002’ye kadar bu zengin zümre Kemalistlerden ve askerlerden oluşuyordu. Ak Parti kurulunca İslamcı denilen ve dini, siyasi iktidardan ibaret bilen ikinci bir zümre daha türedi. Ben o sene rüyamda gördüm ki: Millî Görüş Hareketi ile Kemalistler Çankaya yokuşunda beraber tatbikat yapıyor. Nurcular gibi bazı mütedeyyin gruplar da "Artık düşmanlıklar çağında değiliz, biz sevgi fedaileriyiz" diyen Bediüzzaman Üstatlarına rağmen, IŞİD gibi, Batıya ve Hristiyan dinine düşmanlık besliyorlar. Halbuki Türkiye Avrupa kriterlerini yerine getirse ve tam üye olsa şu aşağıdaki güzelliklerin tamamı var olacaktır; Türkler de Kürtler de İslam dini de tam bir nefes alacaktır. Bu kriterlerin en önemlileri ve Türkiye’den beklenilenler şunlardır:

Siyasi kriterler:

Demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve azınlıklara saygı gösterilmesini ve korunmasını garanti eden kurumların varlığı gerekmektedir.

AB'ye girmeye aday ülkeler;

  1. İstikrarlı ve kurumsallaşmış bir demokrasinin var olması,
  2. Hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü,
  3. İnsan haklarına saygı,
  4. Azınlıkların korunması

Gibi dört ana kriter açısından değerlendirmeye alınacaktır.

Genel olarak; ülkenin çok partili bir demokratik sistemle yönetiliyor olması, hukukun üstünlüğüne saygı, idam cezasının olmaması, azınlıklara ilişkin herhangi bir ayrımcılığın bulunmaması, ırk ayrımcılığının olmaması, kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın yasaklanmış olması, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Sözleşmesi'nin tüm maddeleri ile çekincesiz kabul edilmiş olması, Avrupa Konseyi Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin kabul edilmiş olması gibi koşulların gerçekleşmiş olması istenmektedir. Ancak, bu koşulların varlığı tek başına yeterli olmamakta aynı zamanda kesintisiz uygulanıyor olması gerekmektedir.

Ekonomik kriterler

İşleyen bir pazar ekonomisinin varlığının yanı sıra, birlik içindeki piyasa güçleri ve rekabet baskısına karşı koyma kapasitesine sahip olunması gerekmektedir.

Kopenhag Zirvesi sonuçlarına göre, ekonomi alanında işlevsel bir piyasa ekonomisinin varlığı kadar, AB içindeki piyasa güçleri ve rekabet baskısı ile baş edebilme kapasitesi de aranmaktadır.

Etkin bir piyasa ekonomisi için;

  1. Arz-talep dengesinin, piyasa güçlerinin bağımsız bir şekilde karşılıklı etkileşimi ile kurulmuş olması,
  2. Ticaret kadar fiyatların da liberal olması, piyasaya giriş (yeni firma açılması) ve çıkış (iflaslar) için engellerin bulunmaması,
  3. Fikri ve sınai mülkiyet haklarını içeren düzenlemeleri kapsayan yasal bir sistemin olması ve bu yasalar ile düzenlemelerin icra edilebilmesi,
  4. Fiyat istikrarını içeren bir ekonomik istikrara ulaşılmış olması ve sürdürülebilir dış dengenin varlığı,
  5. Ekonomik politikaların gerekleri hakkında geniş bir fikir birliğinin olması,
  6. Mali sektörün, tasarrufları üretim yatırımlarına yönlendirebilecek kadar iyi gelişmiş olması gerekmektedir.

AB içinde rekabet edebilme kapasitesinin sağlanması için;

  1. Öngörülebilir ve istikrarlı bir ortamda karar alabilen ekonomik kurumların makro ekonomik istikrarının olması ve bununla beraber işlevsel bir piyasa ekonomisinin varlığı,
  2. Altyapı, eğitim ve araştırmayı içeren yeterli miktarda fiziki ve beşerî sermayenin olması,
  3. Firmaların teknolojiye uyum sağlama kapasitesinin bulunması gerekmektedir.

Bu çerçevede rekabet edebilme derecesinin göstergeleri olarak, birliğe girişten önce birlik ile o ülke arasında belirli bir ticaret ortaklığının olması ve ülke ekonomisinde küçük firmaların oranı sayılmaktadır.

Topluluk müktesebatına uyum kriterleri

AB'nin siyasi birlik ile ekonomik ve parasal birlik hedeflerini kabul etmek üzere, üyelik yükümlülüklerini üstlenme kabiliyetine sahip olunması gerekmektedir.

Birliğin ortak dış politika ve güvenlik politikasına etkin bir katılım için aday ülkelerin buna hazır olması gerekmektedir. Ekonomik ve parasal birlik konusunda ise, merkez bankasının bağımsızlığı, ekonomik politikaların koordinasyonu, İstikrar ve Büyüme Paktı'na katılım, merkez bankasının kamu sektörü açıklarını finanse etmesinin yasaklanması gibi konularda üye ülkelerin aldıkları kararlara katılmak gerekmektedir.

AB'nin aldığı kararlara ve uyguladığı yasalara uyum sağlamak,

  1. Gümrük Birliği, malların serbest dolaşımı, sermayenin serbest dolaşımı gibi ortaklık anlaşmalarında belirtilen şartlara uyum sağlanması,
  2. Tek pazara geçişi gerektiren topluluk müktesebatına uyum sağlanması,
  3. Topluluğun tarım, iletişim ve bilgi teknolojileri, çevre, ulaşım, enerji, taşımacılık, tüketici hakları, adalet ve içişleri, işgücü ve sosyal haklar, eğitim ve gençlik, vergilendirme, istatistik, bölgesel politikalar, genel dış ve güvenlik politikası gibi alanlardaki her türlü düzenlemesine uyum sağlanması.

Maastricht Kriterleri

Maastricht Antlaşması'nda, AB'ye üye devletlerin Ekonomik ve Parasal Birliğe katılımı için öngörülmüş bulunan zorunlu koşullar belirtilmiştir.

Maastricht Antlaşması'nda üye devletlerin Ekonomik ve Parasal Birliğe katılımı için öngörülmüş bulunan zorunlu koşullar Merkez bankalarının aşamalı olarak bağımsız hale getirilmesi için yasal değişikliklerin yapılması ve "makroekonomik yaklaşım kriterleri “ne uyum olarak iki genel başlık altında toplanabilir:

  • Her üyenin yıllık ortalama enflasyon oranı, fiyat artışı en düşük üç üye devletin yıllık enflasyon oranı ortalamasını en fazla 1,5 puan geçebilecektir.
  • Üye devletlerin, planlanan, ya da fiili kamu açıklarının gayri safi yurtiçi hasılalarına oranının yüzde 3'ü aşmaması gerekmektedir.
  • Üye devletlerin planlanan, ya da fiili kamu borç stoklarının, gayri safi yurtiçi hasılalarına oranının yüzde 60'ı geçmemesi zorunludur.
  • Her üye devlet, fiyat istikrarı bakımından en iyi sonucu sağlayan üç üye devletin ortalama nominal uzun vadeli faiz oranını en fazla 2 puan aşabilecektir.
  • Üye devletlerin ulusal paraları, Avrupa Döviz Kuru Mekanizmasının izin verdiği "normal" dalgalanma marjı içinde kalmalıdır. (Şu an için yüzde 15, ancak hemen hemen bütün ülkeler yüzde 2.25 marjı içinde kalmaktadır.)

İki İlave Not: 1) İŞTE bütün bu 25 Kriter Türkiye’de olmadığı için, (Maalesef durum çok kötü) Türk milleti her sene 500 milyar Dolar kaybediyor. Halkın yüzde yetmişi, bugünkü para ile 12 bin TL’den az kazanç elde ediyor. Yani yüzde yetmişi açlık sınırının altında yaşıyor. Evet, kölelikten daha kötü durumdayız. Çünkü kölelikte Efendi ne yese köle de aynı sofraya oturur. Kur’an böyle emrediyor.

2) 2002’de Ak Parti, özgürlükçü ve fakir insanların kurduğu bir Parti idi. Avrupa Birliğine Aday olabildiler. Fakat derin devletin her iki kolu onlara izin vermeyince onlar da bari zenginleşelim dediler. Ve en iyi hesapla 22 yılda 55 Trilyon TL para kazandılar. Artık onlar da bugün Avrupa Birliğini istemiyor. Avrupa bizi almıyorsa, biz de onları istemeyiz diyorlar. Halbuki Avrupa bu kriterleri doksan milyon ölü üzerine elde edebildi. Yoksa daha önce onlar da birbirini yiyorlardı.

Bir Fıkra: Temel’in Dursun’dan alacağı varmış, fakat Dursun ayak diretiyormuş. Temel Dursun’u mahkemeye vermiş. Mahkemede Temel, Efendim Hakimler Heyeti, benim Dursun denilen bu adamdan bir milyon alacağım var, vermiyor, deyince: Dursun, hayır Hakimler Heyeti, ben bu adamı hiç tanımıyorum, diye cevap verince, Temel, O beni tanımıyorsa ben onu hiç tanımıyorum, demiş ve böylece borç davası düşmüş. Maalesef bugünlerde Türkiye, Avrupa ile aynen bu fıkrayı yaşıyor.

Üçüncü Nota: Almanya’nın dindar-dinsiz bütün filozofları gerçek manada dâhidirler. Onlardan biri olan Georg Wilhelm Friedrich Hegel:

"Zamanın bir ruhu var, ona ayak uyduramayanlar elenir." dedi. Bediüzzaman da Münazarat adlı kitabında: "Çağımız, medeniyet, bilimler ve dostluklar çağıdır, kılıç kullanan en önce o kılıç döner yetimlerinin (fakir-fukaralarının) başını keser. Eski hal muhal ya yeni hal ya izmihlal", dedi. Ama gel gör ki Türkiye Cumhuriyeti o güzel kriterleri yerine getireceğine, yüzde yetmiş yatırımlarını Kuzey Kore gibi silaha yapıyor. Çağımızda en stratejik sektör olan Gıda Sektörüne yatırım yapmıyor. Yüzde yetmişi mütedeyyin ve milliyetçi olan Türk milletini eski İmparatorluklar hayali peşine sürüklüyor. Haliyle Batı bunu yutmuyor. Atom silahlarını böyle günler için saklıyor.

Irkçı olmayan ve müspet manada milletini seven bütün insanlara derim ki: Silah işi bitti. İş artık bilimlerde, yazılımda ve gerçek manada tam anlaşılan, hurafelerden arındırılmış evrensel doğru dinlerdedir. Türkiye zinde genç bir nüfusa sahiptir, Avrupa’nın o denenmiş kriterleri sayesinde kısa bir zamanda çağdaş medeniyetler seviyesini fazlasıyla geçebilir. Ve bu alanda dünya lideri olabilir. BM’lerde söz sahibi olur. Yoksa hiçbir şey üretmeden, Dünya Beşten Büyüktür demekle değirmen dönmez.

Fakat korkuyorum. Dün TV’de Fransız Türkolog François Georgeon, Türkiye dindarı-dinsizi milliyetçidir, yönetim yetkilerini AB’ye bırakmazlar. Dolayısıyla Avrupa Birliğine üye olamazlar. Çünkü üye olmak bir miktar yetki devri gerektirir. Onun için Avrupa, B planı olarak onları Gümrük Birliğinde ortak edip kenarda tutmak istiyor. Şeklinde beyanat verdi.

Evet Ruslar da Türkler de eski İmparatorluklar hayaliyle yaşıyor; yetki devri vermek istemiyor, onun için açlık ve zorbalık cehenneminde kıvranıyorlar.

Dördüncü Nota: Varlık, özellikle biyolojik hayat özellikle sosyal hayat diyalektik zıtlar üzerine kuruludur. Bu zıtların başında vahşet ve medeniyet başka bir deyimle yağma ve refah gelir. İnsanlık Tarihi son kırk bin yılında hep bu diyalektik çatışmayı yaşayıp evrimini devam ettirmiştir. Bu diyalektik kanun Zülkarneyn ve Yecüc-Mecüc savaşları ile sembolize edilmiştir. Yani Zülkarneyn tarihi bir şahsiyet değildir; vahşet, yağma ve yamyamlığa karşı tarih boyunca başta Çin seddi olmak üzere, kale, sur, silah ve benzeri binlerce araçla savaşan siyasi medeni liderlerin, özellikle Peygamberlerin kolektif kişiliğidir. Artı-eksi, Doğu-Batı, bilim-inanç gibi bütün kutuplara sahip olup birbirini ve insanlığı yiyen Yecüc-Mecüce (Gog-Magoga: Anarşizme) karşı koyabilen her liderdir. (Bu evrensel yorum için Said Nursi, Muhakemat ve Lem’alar kitabına bakabilirsiniz.) Said Nursi, devamında: "Nasıl kırk bin senede savunma silahları hep değişmiştir. Bu çağımızda da silah artık fikir ve sağlıklı bir iman olabilir. Yoksa insanlık bilimleri yanlış değerlendirmekle hedonizm ile bozguncu akımlarla bütün medeni, insani ve kutsal değerlerini yitirecek; bir daha eski vahşete daha şiddetli bir şekilde dönecektir. Buna karşı atom bombaları dahi artık fayda veremeyecektir. Tek silah artık sağlıklı bilimler ve Hristiyan-İslam İttifakı olacaktır." diyor.

İşte Türk Milleti böyle bir görev üstlenip, 2200 sene önce yaptığı Yecüc-Mecüclük günahının kefaretini ödeyebilir. Ey Türk kardeşim sakın darılma. Bütün değerli İslam kaynakları, Yecüc-Mecüc olarak İslam öncesi Türkleri gösteriyor. Gelin Avrupa ile medeniyette ekonomide ve bilimlerde ortak olalım. Kaderin çizdiği bu tarihi görevi yerine getirelim. Sakın, Batı bilimleri, dinimizle çelişiyor, Hristiyanlık bozulmuş demeyin, ben on beş kitabımla on bin mesele olarak bu gibi noktaları tamamen aydınlatmışım. Kitaplarım bu sene Gülnar Yayınları'ndan basıldı.

Beşinci Nota: Kitabı Mukaddes, Hezekiel kitabından Yecüc-Mecüc ile ilgili mucizevi bir bilgi var. Bizim hadis kitaplarında çok farklı, çelişkili izahlar var. Bu izahlar İnternette yayınlanmıştır. Özeti şudur: Yecüc-Mecüc, seddi aşıp yağma yapamıyorlar. Kıyamete yakın dönemde seddi aşacaklar, bütün her şeyi çekirge afeti gibi bitirecekler. Onların sayısı medeni insanlık sayısından kat be-kat fazla olacaktır.

Evet hadis kitaplarında çok bilgi var. Fakat Hezekiel kitabı bu kavramın ilk kaynağı olduğu için çok net ve aydınlatıcıdır. Maalesef Cübbeli Hoca, İslam’da yanlış anlaşılma sonucu bilimle çelişen on bin mesele yanında bu konuda da üç yüz tane daha hurafe üretiyor. Ve Ahmet Hakan CNN’de buna saatlerce alet olabiliyor.  İşin aslı şudur:

“Bundan dolayı ey âdemoğlu, peygamberlik et ve Gog’a de: Rab Yehova şöyle diyor: Kavmim İsrail güvenlik içinde oturunca sen ondan haberdar olmayacak mısın? Ve sen ve seninle beraber birçok kabileler hepsi atlara binmiş, büyük bir kalabalık ve kuvvetli bir ordu olarak, Kuzeyin diplerinden, kendi yurtlarından geleceksiniz. Ve dünyayı istila için kavmim İsrail’i bir bulut gibi kuşatacaksınız. Son günlerde vaki olacak ki: Medeni milletlerin gözü önünde sende kutsanacağım zaman ey Gog, onlar beni tanısınlar diye seni kendi ülkeme karşı getireceğim.” (Hezekiel, 38/14-16)

Bu Parçanın Anahtar Kelimeleri:

1) Âdemoğlu Peygamberlik et, yani yağma ve anarşizme (Gog’a) karşı ilk silah medeniyet ve dindir. Âdemoğlu medeni insan demektir. Âdem ilk insan değildir; ilk medeni insandır. İsrail de Yahudilere has bir lakap değildir. Allah’ın koyduğu açlık ve hastalık gibi yasaları yenen dindar-medeni her millet demektir.

2) Bu yağma ve vahşet, medeni dünya kendini güvenlik içinde hissedip de kutsal değerler yerine zevk u safa içinde olunca, Allah tarafından insanlığa musallat edilir. Gog bu durumu bilmiyor. Ama açlık saikasıyla başka milletleri de kendine katarak medeni dünyayı yağma eder.

3) Gog Kuzeyden gelir, Evet Orta Asya’yı özellikle Kuzey Tataristan’ı tarif ediyor. Ki insanlık Çin seddini onlara karşı yaptığı gibi, Kafkaslarda Derbent gibi nice surlar yapmıştır, İran’ın medeni liderleri eliyle.

4) Burada sadece Gog var, İncil-Vahiy kitabında ise Gog-Magog (Yecüc-Mecüc) da var.  Çünkü kıyamete yakın dönemdeki anarşizm, birbirini de yiyecek. Eski Türk ve Tatar istilaları ise sadece medeni dünyaya karşı idi. Birbirine karşı değildi.

5) Son günlerde demek, kıyamete yakın dönem demektir. Bu dönemde Allah, Yecüc-Mecüc ile kutsanıyor. Çünkü bütün medeni dünya dinsiz olmuş, Allah, Yecüc-Mecüc ile medeni dünyayı cezalandırıp kutsanacaktır.

 

18.09.2023

Bahaeddin Sağlam

 

 






Son Eklenen Makaleler
Bahaeddin Sağlam
Yol ve Yolsuzluk
3.11.2024 152 Okunma
Bahaeddin Sağlam
İnsanları Yanıltanlar
29.10.2024 86 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Acemi Doktor Prof. Dr. Mustafa Öztürk
19.10.2024 124 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Cevher Kelimesinin Etimolojisi
19.10.2024 116 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Yusuf’un Rüyası
19.10.2024 118 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Oruç ile İlgili Beş Kavram
17.03.2024 536 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Din Kaygısı mı, Siyasi Çıkar Kavgası mı?
5.02.2024 462 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Erken Doğmuş Fakat İnsanlık İçin Gerekli Bir Proje
3.02.2024 574 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Yahudilerin Özgeçmişi ve İsrail Devleti
26.01.2024 400 Okunma
Bahaeddin Sağlam
A Call to My Atheist Brothers and Sisters
14.01.2024 342 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Ateist Kardeşlerime Bir Çağrı
10.01.2024 419 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Kibir ve Gurur
29.12.2023 441 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Three Prescriptions for Palestine
29.12.2023 408 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Filistin İçin Üç Reçete
29.12.2023 481 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Prof. Dr. Celal Şengör’den Beş Tespit
29.12.2023 413 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Değişim ve Gerçek İslam Söylemi
14.12.2023 499 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Çağımızda Şiddet ve Şiddet Felsefesi
14.12.2023 466 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Netanyahu Amalek Deyince Neyi Kastetti?
5.11.2023 568 Okunma
Bahaeddin Sağlam
To Join or Not to Join the EU
7.10.2023 647 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Varlık, Bilinç ve Sorumluluk
7.10.2023 653 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Türk Kardeşlerimle Bir Hasbihal (Durum Değerlendirmesi)
23.09.2023 538 Okunma
Bahaeddin Sağlam
AB’ye Üye Olmak veya Olmamak (Türk Kardeşlerime Çağrı)
23.09.2023 564 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Winning or Losing the Spiritual Test
23.09.2023 593 Okunma
Bahaeddin Sağlam
İmtihanı Kazanma veya Kaybetme
23.09.2023 607 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Dücane Cündioğlu ve Akıl
23.09.2023 558 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Allah, Ruh ve Bilinçdışı
23.09.2023 506 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Dücane Cündioğlu’na Cevap-2 veya Allah’ı Tam Tanımak
23.09.2023 718 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Varlık, Diyalektik, İmtihan ve Savaşlar
23.09.2023 545 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Sıdk ve Kizb, Mesih ve Deccal Kavramları
23.09.2023 731 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Karşılaştırmalı Eski Ontoloji ile Çağımızdaki Ontoloji
22.09.2023 564 Okunma
Bahaeddin Sağlam
İnsanlığın Şerefini Kurtarmak İçin
22.09.2023 604 Okunma
Bahaeddin Sağlam
İnsan Nedir?
22.09.2023 594 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Bediüzzaman’da Nedensellik Problemi
22.09.2023 644 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Ne Kadar Allah’ı Tanıyoruz?
22.04.2023 562 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Ahlak Kelimesinin Reel Anlamı ve Etimolojisi
22.04.2023 613 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Risale-i Nur’un Beş Temel Amacı
22.04.2023 707 Okunma
Bahaeddin Sağlam
İnsanlığın Şerefini Kurtarmak İçin
9.04.2023 638 Okunma
Bahaeddin Sağlam
İSLAMİYETİN TEMELLERİ NASIL ATILDI!?
23.03.2023 1154 Okunma
Bahaeddin Sağlam
İslam Bilim Tarihinden Bir Anekdot
23.03.2023 557 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Arketip Ne Demektir?
8.03.2023 614 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Kur’an’ın Kolaylığı Derin İlmi Bir Gerçekliktir
8.03.2023 598 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Deprem, Kıyamet ve Diriliş
8.03.2023 625 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Kitab-ı Mukaddes’te Hikmet Kavramı 2
1.02.2023 604 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Kitab-ı Mukaddes’te Hikmet Kavramı 1
1.02.2023 575 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Allah’ın Sonsuz Varlığı ve İnsan Özgürlüğü
23.01.2023 669 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Varlık ve Allah’a Dair
13.01.2023 691 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Allah'ın Nefsi
13.01.2023 729 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Deizme Cevap Olarak Şehit ve Şahit Farkı
6.01.2023 651 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Sanat ve Kültür Mahiyetleri ve Etimolojileri
6.01.2023 654 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Hadid Suresi: 57. Sure 29 Ayettir
30.12.2022 728 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Mürselat Suresi Meal-Tefsiri
30.12.2022 755 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Âdem ve İsa Mukayesesi
24.12.2022 703 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Âdem ve Havva Hakikati
24.12.2022 690 Okunma
Bahaeddin Sağlam
ÂDEM VE EVRİM
24.12.2022 687 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Saff Suresi Meal-Tefsiri
20.12.2022 780 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Hz. Ayşe Sendromu
20.12.2022 825 Okunma


© 2024 - Akevler