Ebû Hanife’nin Siyasal Fıkhı ve Günümüzde Siyaset-1
Üstadım Süleyman Karagüle ile çalışmaya başladığım ilk dönemden itibaren ve özellikle ilmî çalışmalarımızla birlikte siyasî çalışmalarımızı yürüttüğümüz zamanlarda sorulan önemli bir soru vardı; sizin ilimde ve siyasette hocalarınız kimlerdir?
El-cevap: Önce ulü’l-azm peygamberler (yani Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. İsa, Hz. Muhammed) ve Ebû Hanife en başta olmak üzere müçtehit imamlar… (Benim açımdan bu cevabın devamı olarak Necmettin Erbakan Hocam ve diğer hocalarım var... RNE)
Başlıktaki bu hassas konuyu, değişik kaynaklardan yararlanarak, Ocak Medya yazarı ve emekli müftü Mehmet Gündoğdu dört bölüm olarak derlemiş; siyasetin ve siyasi çalışmaların yeniden hızlandığı bugünlerde işte bu derlemeden bölümler sunmuş olacağım…
Mehmet Gündoğdu’nun çalışması başlık olarak sadece “Ebû Hanife’nin Siyasal Fıkhı” ismini taşıyor; “Ebû Hanife’nin Siyasal Fıkhı ve Günümüzde Siyaset” isimli başlık ise bendenize aittir ve aynı zamanda bugünlerde çalışma arkadaşlarımızla birlikte kendi aramızda yapmakta olduğumuz bir çalışmaya da katkı ve katılma mahiyetindedir...
Giriş
İslam siyasi tarihinde Sasani yönetim geleneğinin etkisiyle “din” ve “devlet” ikiz kardeş olarak görülmüştür. Bu perspektifte, dinin “temel”, devletin ise bu temeli koruyan “bekçi” olarak sunulması, İslam siyasi düşünceler tarihinde “din ü devlet” anlayışının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Başka bir deyişle, birlik, bütünlük ve nizamın korunması adına devlet, din/düzen üzerinde baskın olmuştur. Hz. Muhammed ve dört halife döneminde din/düzen ve devlet ayrımı ortaya çıkmamışken, Emevi saltanatı ile birlikte, ilmi temsil eden “ulema” ile iktidarı temsil eden “ümera” arasındaki ilişki ve mücadele önem kazanmıştır.
Ulema-ümera ilişkisi bağlamında Ebu Hanife’nin Emevi ve Abbasi zulüm yönetimlerine karşı hakkı ve adaleti temsil eden duruş ve direnişi çok önemli dikkate değer bir konudur. İslam siyasi düşünceler tarihindeki bilgi-iktidar ilişkisi, Ebu Hanife’nin duruşu ve “siyasal fıkhı” ekseninde incelenerek, İslam siyasi tarihindeki ulema-ümera ilişkisi sorunlarının almış olduğu biçim ortaya konacak ve İslam dünyasının Sokrates’i olarak nitelenen Ebu Hanife’nin kasten öne çıkarılmayan “siyasal fıkhı” kısaca, özetle arz edildiği dört bölümde sunulacaktır.
Ebû Hanİfe’nİn Sİyasal Fıkhı
Ebu Hanife, siyasi alanda İslam’ın emir, hüküm ve ilkelerinin terk edilmeye, saltanatın ve Arap ırkçılığının güçlenmeye, nepotizm (akraba kayırma veya adam kayırma) ve yozlaşmanın hızla yaygınlaşmaya başladığı dönemlere şahit olmuştur. İslam toplumuna hükmeden idareciler Allah’ın hükümlerinden ve adaletli yönetimden uzaklaşmaya başlamış, bunu örtbas etmek için ise gözle görülür ibadet ve ritüellere vurguyu arttırmışlardı.
Ebu Hanife’nin yaşadığı dönemin idarecileri, âlimleri kendi zalim yönetimlerini meşru göstermek ve halk tabanında itibar ve onay elde etmek için bir araç olarak kullanıyorlardı. Ebû Hanife bunun farkına varmış, bu nedenle de idarenin hangi makamından gelirse gelsin, ister kadılık olsun, ister hazine bakanlığı, her türlü görev teklifini geri çevirmiştir.
Ebu Hanife, ümeranın tabir caizse “Makyavelist” ilkesizliğine karşı ulemanın bağımsız ve onurlu duruşunu korumuş, despotizme boyun eğmeyerek ferdi bir mücadele vermiş ve bunu hayatıyla ödemiş bir fakih, ilim insanı ve mütefekkirdir.
Sorgulayan aklı ve özgür iradeyi ‘cebir ideolojisi’ bağlamında ortadan kaldıran, zulme, keyfiliğe ve Arap ırkçılığına dayalı Emevi ve Abbasi halife yönetimlerine karşı, Ebu Hanife’nin ahlak, adalet, hakkaniyet, liyakat, vicdan ve erdeme dayalı muhalif tutumu ve hak, adalet ve hukukun yanında duran dili, söylemi ve eylemi ile derinlikli ilmi, dönemin seçkin uleması ve Müslüman toplumu tarafından benimsenmiş ve kendisine “İmam-ı Azam” (büyük/yüce imam) denmesine vesile olmuştur. (DEVAMI VAR)
Not: “Ebû Hanife’nin Siyasal Fıkhı” başlığı, aynı zamanda Ebû Hanife’nin siyasal görüşleri manasına gelir.