Din (düzen) olmadan insanlık varlığını sürdüremez
‘Küfredenler, kâfirler yani sömürü sermayesi sahipleri ulaşamayacakları şeylere yöneldiler... Nedir bu ulaşamayacakları şeyler?
Bundan önceki yazılarda anlatıldığı gibi; sömürü sermayesi gittikçe tüm dünyanın “ekonomisini, ilmini, dinini ve siyasetini” eline geçirdi. Başbakanları ve devlet başkanlarını birer valiymiş gibi o tayin ediyor. Dinleri o dışlıyor. Üniversiteleri o ateizm merkezi hâline getiriyor. Ekonomileri o karşılıksız faizli para ile yönlendiriyor.
İşte bu güce erişemeye başlayan sömürü sermayesi kendisine bir plan yaptı; dünya yalnız İsrail oğullarının bir ülkesidir, diğer insanlar onun işçileridir, köleleridir. Köleliğin yerine “işçilik sistemini” koyarak dünyayı tek İsrail devleti hâline getireceğine inandı.
Önce Marks ilmi, dini, mülkiyeti ve devleti düşman ilân etti; ‘önce sosyalizm olacak, sonra o da yıkılacak ve komünizm gelecektir’ dedi ama komünizmin ne olduğunu söylemedi. Onun komünizm dediği sömürü sermayesi yönetimi idi. Marks’ın bu planına ulaşmayı 20. yüzyılda planladı. 1998’de insanlık tek devlet hâline gelecekti. Hazırlık devam etti. 28 Şubat 1997 bu uygulamanın startı idi ama başaramadı. Şimdi fitneye devam ediyor, üçüncü cihan savaşını çıkarmak istiyor.
Tevbe Sûresi 74. âyette işarete edilen şey budur; tek sermaye devleti.
Dinler hukuk düzenini getirmiştir, yargılama sistemini ortaya koymuştur, insanlara özgürlük getirmiştir, özel mülkiyet getirmiştir.
Bugünkü sömürü sermayesi işte o özgürlükten ve özel mülkiyetten yararlanarak bugünkü hâle gelmiştir. Batı’da toprak tekeli varken, şeriatın bu özel hükmünden yararlanarak, dinlerin yargılama sistemiyle korunan haklardan dolayı sermaye bugünkü duruma gelmiştir. Özel mülkiyet olmasaydı, yargılama olmasaydı, yargı kararları ile insanların hukukunu koruma olmasaydı, sermaye büyüyerek bugünkü hâle gelir miydi? Eğer bugün insanlığa hükmedebiliyorlarsa; onların dinlerine, ilimlerine, devletlerine, mülklerine karışabiliyorlarsa, bu ancak hukuk düzeni ile sağlanan özel mülkiyetle mümkün olmuştur.
Allah onlara bunu hatırlatmaktadır. Şimdi basın/medya yoluyla yargıyı baskı altına alıyorlar. Yargının temeli adalettir. Adaletin temeli de imandır, inançtır. Onların karşılıksız para mülkiyeti bile mülkiyet hakkına dayanmaktadır. O halde “din” olmadan yani “düzen” olmadan insanlık varlığını sürdüremez. Bugün “dini/düzeni” çökertmek isteyen sermaye mikroplar gibi aslında kendi hayatını sona erdiriyor. Malum olduğu üzere, bir bedeni yok eden mikroplar o beden yok olduktan sonra kendileri de yok olurlar. / Gelecekte onların bu yaptıklarını soracak “Adil Düzen” mahkemeleri kurulacaktır. Hakemlerden birini onlar seçecek, diğerini davacılar seçecek, başhakemi de o iki hakem seçecek, böylece “adil yargı sistemi” kurulacak, onlar bugün yaptıklarının hesabını vereceklerdir. / Bizim Allah’a inandığınızı bildikleri için -kendileri inanmadıkları halde- Allah’a yemin edecekler, böylece onlara göre saf olan bizleri bu yeminleri ile kandıracaklardır. / Yemin etmenin hukuki sonuçları vardır. / Bir kimse ‘ben bunu söylemedim’ derse ve bunu yeminsiz söylerse, biz onun söylediğini ispatlarsak, söylediğinin cezası ne ise onu veririz. Ama yemin eder de söylerse, ondan sonra biz onun söylediklerinin doğru olmadığını ispatlarsak, söylediklerinin cezası dışında yalandan yemin ettiklerinden yani yeminli yalan söyledikleri için ayrıca cezalandırırız. Bu sebeple o cezayı da göze alarak yalandan yemin edeceklerdir.
Bugün üniversitelerin tüm tedrisatı yalan üzerine oturmuştur. Herhangi bir olayın tarihçesini yaptıklarında “ortaçağa” gelince burasını “karanlık çağ” diye atlarlar, İslâm uygarlığından bahsetmezler. Çünkü bugünkü Batı uygarlığı Roma ve Yunan uygarlığının sentezinden ibarettir. Orasını karanlık içinde bırakırlar. “Avrupa müktesebatı” derler; ilmin ortaya koyduğu hakları bozarak “Avrupa müktesebatı” derler. / Sahtekârlar... / Evet, onların müktesebatı vardır; “fuhuş, faiz, isyan, cinayetler, savaşlar…” ve diğerleri onların müktesebatıdır. O pislikleri hak ambalajında ambalajlayıp sunmaktadırlar. Küfür yani örtme ambalajları küfrün sözleri ile yapılmaktadır.’ (KUR’AN VE İLİM seminer notlarından; s.8-9)