Camia ve AKP’ye; Batı düzeni ile buraya kadar!
Türkiye’de ve başta okullarıyla olmak üzere şu kadar dünya ülkesinde (160 ülke) Cemaat/Camia/Hizmet’in etkili olduğu kendilerince yeni söylenir oldu, yeni anlaşılıyor!..
Peki…
CIA başta olmak üzere ABD’yi yöneten güçler bu etkili olma ile ilgilenmiyor mu?..
Şu soru da mukadder…
İkinci Dünya Savaşı’ndan beri dünyadaki tek süper güç mesabesinde olan ABD ve ona hükmeden sömürü sermayesinin ilgisi ve desteği olmadan bu ülkelerde “İngilizce ve seküler eğitim veren (Arapça ve İslâmî eğitim değil) bu okullar” açılabilir mi/ydi?!.
Asıl soruya gelinirse…
Dünya ülkelerinin ve özellikle İslâm ülkelerinin bu “İngilizce ve seküler eğitim veren okullara” mı ihtiyacı var; yoksa “Türkiye’deki İMAM-HATİP OKULLARI tecrübesi başta olmak üzere İslâmî ilimler + müsbet ilimler eğitim sistemi ve diğerleri…” tecrübesine mi?!.
***
Operasyon 17 Aralık 2013’te başladı, 19 Aralık’tan itibaren konu ile ilgili nice yazılar yazdım ve “Cemaat/Camia/Hizmet”in ve AK Parti’nin başından itibaren özellikle “Millî Görüş Hareketine” karşı desteklenip “hormonlu” olarak büyütüldüğünü hatırlattım…
En kritik soruları bugün sormuş olabilirim ve bu sorularla taraflı-tarafsız aklıselim sahiplerinin duygularına ve düşüncelerine de tercüman olduğumu zannediyorum…
Bu soruları kırk yıllık “Millî Görüş mensubu ve hizmetkârı” ve elli yıllık “İmam-Hatip mezunu ve mensubu” olarak da soruyorum; “Cemaat/Camia/Hizmet” bunlara neden karşı?!.
Yoksa… Başından beri (yani 1960 ve 1970’li İzmir’deki ilk yıllardan beri bizzat yaşayarak bildiklerimizi ama bugüne kadar hiçbir yerde yazmadıklarımızı da kastediyoruz…) desteklenip “HORMONLU” olarak büyütülmesinin “ASIL SEBEBİ” bu mudur?!.
Bakınız… Bu köşenin adı “ADİL DÜZEN, ADİL EKONOMİK DÜZEN” ve hem Cemaat/Camia/Hizmet’in hem de AK Parti’nin başından beri “Adil (Ekonomik) Düzen”e karşı oldukları, dost-düşman herkesin malumudur, son gelişmeler de bu malumun ilamıdır...
Her şerde hayır da vardır, her musibet mutlaka nasihatler de içermektedir…
Operasyon günleri ile başlayan bu şerdeki en büyük “hayır”, bu musibetteki en büyük “nasihat”, işte bu gerçeklerin en aydınlık gün ışığı gibi artık ayan beyan ortaya çıkmasıdır...
Bu yapılanma, bu hizmet, bu eğitim, bu ekonomi, bu siyaset, bu sistem, bu düzen yani İslâmî olmayan bu faizci kapitalist Batı düzeni anlayış ve uygulamalarıyla buraya kadar!..
Evet…
BURAYA KADAR!
Çünkü insanlığın, dünya ülkelerinin ve özellikle de İslâm âleminin “SEKÜLER VE İNGİLİZCE EĞİTİM veren okullara” yani batmakta olan Batı uygarlığı sistemine değil...
Bediüzzaman hazretlerinin de müjdelediği üzere; istikbal İslâm’ın olacaksa…
İnsanlığın, dünya ülkelerinin ve özellikle de İslâm âleminin “ARAPÇA VE İSLÂMÎ EĞİTİM veren (mesela, özellikle İMAM-HATİP örneği) okullara” ihtiyacı var…
(Sahi, Cemaat/Camia/Hizmet’in başından itibaren İmam-Hatip Okulları, Arapça ve İslâmî ilimlere ilgisizliği ile İngilizce ve kolej eğitimi ilgisinin sebebi ve desteği nedendir?!.)
***
SONUÇ olarak…
İnsanlığın, dünya ülkelerinin ve özellikle de İslâm âleminin…
Prof. Dr. Necmettin Erbakan liderliğinde, “Millî Görüş Hareketi”nin kuruculuk, önderlik ve rehberlik ettiği “YENİ BİR DÜNYAYA, ADİL DÜZENE, ADİL EKONOMİK DÜZENE, ADİL DÜZEN MEDENİYETİNE” ve bunların etkisiyle olacaklara ihtiyacı var…
Çağımız dünyasının “SOSYAL TUFAN” seviyesindeki “dinî-ilmî-iktisadî-siyasî sorunlarını” çözüme kavuşturacak bundan başka bir hareket ve hizmet varsa, beri gelsin…
Hakka hizmet yolunda hidayet üzere sırat-ı müstakimde olanlara selâm ve dua ile…
***
Ses kayıtlarından neyi anladık?
21 Şubat 2014 Cuma
Levent Gültekin
acikcenk@gmail.com
Kimle kim arasında olursa olsun, özel konuşmaların internette yayınlanan ses kayıtlarını yazı konusu etmek hoşuma gitmiyor.
Ne yazık ki, Türkiye gündemi, bu tür ihlaller, özel hayata müdahaleler, teşhirlerle dolu.
İstesek de uzak duramıyoruz.
Başbakan Erdoğan’ın telefon konuşmaları art arda yayınlanıyor.
Cemaat lideri Fethullah Gülen’in telefon konuşmaları da öyle.
Mahremiyetin hiçe sayılmasına mı yanalım, bu mahremiyetin şoke edici mahiyetine mi, bilemiyoruz.
Hepimiz, bir topluluğa hitap ederken azami derecede özenli ve dikkatliyizdir. Kimilerimiz, özel konuşmalarımızda, eş dostla muhabbet ederken daha rahat olabiliyoruz. Ancak aradaki fark üslup farkıdır. Genel konuşmalarımız ile özel sohbetlerimiz arasında zıtlıklar, birbiriyle temelden çelişen nitelikler varsa, vaziyet vahim demektir.
Başbakan, Deniz Baykal’ın “kaseti” yayınlandığında, “Bu özel hayatın ihlalidir” diyenlere cevaben “Ne özeli, genel genel!” demişti.
Şimdi, kendi özel hayatı ifşa ediliyor.
Fethullah Gülen ise, takipçilerine ısrarla “İstihbarata önem vermemiz gerek” diye nasihat ediyor, telkinde bulunuyordu.
Şimdi, kendisi istihbaratın objesi konumunda.
***
Topluma istikamet gösteren, ülkenin kaderini etkileyen iki liderin özel konuşmaları ortaya döküldü.
“Büyük alim”, “mümtaz şahsiyet” diye nitelenen bir lider; “Peygamber efendimizi rüyada gördük tweet’leri ikiye katlayın emri verdi” dediklerinde “Evet yapın” dediğini duyduk.
Gariban insanlara “Üstünlük sadece takvadadır” diye öğütler veren Gülen için, zenginliğin üstünlük, işadamının ‘değerli’ olduğunu anladık.
40 yıldır vaazlarında cemaate “Faiz haramdır bankalardan uzak durun” diyen Hoca efendinin taraftarlarına özel mesajla bankada hesap açmaya çağırmasındaki zıtlığı gördük.
Mezhep savaşının bölgemizi kasıp kavurduğu bir dönemde önemli din adamının senaristliğini yaptığı dizide İran ve Şii düşmanlığını bilerek kışkırttığını anladık.
İşadamlarını kontrol edebilir halde tutmak için rafineri gibi rüşvetler dağıttığını öğrendik.
***
‘Dünya lideri’ diye lanse edilen siyasetçinin, bir TV’deki alt banda tahammül edemediğini fark ettik.
Yakınlarıyla, arkadaşlarıyla konuşurken birbirlerine “Hakkını helal et” diye incelik gösteren siyasetçilerin bir haber yüzünden insanların ekmeğiyle kolayca oynadığını öğrendik
Aslında halktan biri gibi yaşamakla itibar kazanan bir siyasinin şatafat içinde yüzdüğünü duyduk.
Ortadoğu’yu yönlendiren başbakanımızın “yılda 5 gün misafir olacağı” villanın tuvalet musluğu ile ilgilendiğini gördük.
Rüşvetin ‘bağış’a dönüştüğünü anladık.
Tüm bunları duymamış gibi yaşayabilir miyiz? Geleceğimize müdahil olmaya çalışan bu iki önemli insanın özel konuşmaları ile genel sohbetlerinde beliren zıtlıkları görmezden gelebilir miyiz?
İki tarafın mensupları da “Ne var konuşmalarda, suç mu var?” diyerek durumu geçiştirmeye çalışıyorlar.
Bana sorarsanız, bu konuşmaları asla duymamalıydık.
Fakat aynı zamanda, bu konuşmalar asla yapılmamalıydı.
***
Kendisini ziyaret ederek “Hocam, STV’deki Şefkat Tepe dizisi barış sürecine zarar veriyor” diyen gazetecilere “Ben bir konuşayım niçin yayınlıyorlar öğreneyim” diyen Gülen’in aslında dizinin senaristi olduğunu öğreniyoruz!
Bu müthiş çelişkiyi görmezden gelebilir miyiz?
Ne; “büyük alim”, “gönül adamı”, “dünyadan elini eteğini çekmiş derviş” diye bildiğimiz Fethullah Gülen, ne de “dünya lideri”, “garibanın dostu” sandığımız Tayyip Erdoğan bildiğimiz gibi çıktı.
Burada strateji ile imaj arasındaki büyük farkı müşahede ediyoruz.
Bütün bu tutarsızlıkları, ihtirasları, anormallikleri bir tek biz duymuyoruz. Tüm dünya duyuyor.
Liderlerimizin bayağılıklarının utancından hepimize pay düşüyor.
Bence iki tarafa da gönül verenlerin şu soruya cevap bulması gerek:
Değer verip, bütünüyle itaat ettiğiniz bu insanlar gerçekte kim?
Zor soru, değil mi? Twitter.com/acikcenk