Muhafazakârlara ve dershanecilere ithaf olunur!
‘İnsanlar bir işi zevkle yapmalıdırlar, derslere de zevkle çalışmalıdırlar. Bunun için de herkes severek yapacağı işi seçmelidir, bunun için bir kimse severek çalışabileceği ilmi seçmelidir. Böyle olmayıp da istemeye istemeye bir iş yapılacaksa, istemeye istemeye ders yapılacaksa orada kerihlik vardır, tembellik vardır.
Bu âyet (Tevbe Sûresi, 54. âyet) bize önemli bir hususu hatırlatmaktadır.
Bugünkü “işçilik sistemi” bunun için meşru ve makbul değildir. Çünkü bu sistemde insanlar başkalarının verdiği işleri yapmaktadırlar. Bugünkü “tedris sistemi” bunun için meşru ve makbul değildir. Çünkü insanlar zoraki şeyleri öğrenmektedirler.
Önce “işçilik sistemi” yerine “ortaklık sistemi” getirilecektir. İsteyen istediği işi yapmalıdır. Biz krediyi işverene değil işçiye vermeliyiz. İşçi hangi işi yapmak istiyorsa o işe ortak olmalıdır, sevdiği işi yaptığından dolayı zevk alacaktır. (Muhafazakârlara ithaf olunur!)
Kişi öğretmenini kendisi seçmeli, istediği dersi almalıdır. İmtihanlar hocası değil kurul tarafından yapılmalı ve ona her ders için icazet verilmelidir. ‘Sen bu dersi bitir, sen şu dersi bitir’ denmemelidir. Ehliyet verirken de ‘şundan sınıfı geçmiş veya geçmemiş’ olarak değil de, o işi yapıp yapamayacağına göre ehliyet vermelidirler. Ehliyet verenler aynı zamanda kefil olmalıdırlar, o yapamazsa biz öderiz demelidirler. (Eğitimci ve “dershanecilere” ithaf olunur!)
Bir iş yaparken bulunduğun topluluğun kurallarına ve yönetimine saygılı olacaksın. Kuralların dışında hareket etmeyeceksin, yönetimin yetkilerini bozacak davranışlarda bulunmayacaksın. Demek ki bile bile kurallara uymamak küfürdür. Hele gizli gizli işler yapmak tamamen -kelimenin delaleti ile- küfürdür. Yönetimin yetkileri içindeki kararlarına uymama da küfürdür. Bunun dışında toplantılara katılacaksın. Öyle bir topluluğu seçeceksin ki onlarla beraber olmak sana zevk verecektir. Bu da “hicret demokrasisi” ile mümkündür. Nihayet öyle bir iş yapacaksın ki sen ondan zevk alacaksın.
Bu düzenin oluşması kişilerin elinde değildir. Ancak “düzen” böyle olursa o takdirde bu gerçekleşir. O halde bu âyet mevcut düzende kötü olanları muhatap almamaktadır. Bu âyet kötü düzenin savunucularına hitap etmektedir; “işçilik sisteminiz” ve “ekseriyet demokrasiniz” işte böylesine kötü bir düzendir demektedir. (Muhafazakârlara ithaf olunur!)
“Hicret Demokrasisi” ve “Ortaklık Sistemi” insanlara bulundukları toplulukları sevdirir. Boş kaldıkları zaman seve seve toplantılara katılırlar. Ortaklık sisteminde herkes zevk aldığı işleri yapar, çalışmak onun için zevk olur. (İthaflar bendenize aittir; anlayanlara! RNE)
Bugün Türkiye’de bütçenin üçte birini yutan “Millî Eğitim” vardır.
Bir de birkaç kişiden ibaret imkânsızlıklar içinde çalışan “Adil Düzen Çalışanları Ekibi” vardır… Risale-i Nur şakirtleri vardır, vakıf ve tarikat mensupları vardır...
Bunların başarılarına bakın, bir de resmi olanlara bakın...
Çünkü onlar küsâlâ çalışmaktadırlar. Bunlar ise inanarak çalıştılar.
Bediüzzaman yazılarını sürgünlerde ve hapishanelerde mum ışığında yazdı, bugün o yazdıkları çağımız dünyasını aydınlatmaktadır.
Şimdi bizler Adil Düzen nur medreselerini yani günümüzün üniversitelerini açacağız; küfrün değil imanın medreselerini açacağız... Eşlere isyanı değil sevgiyi öğreteceğiz... Çocukları ailelerine düşman değil ailelerine bağlı yetiştireceğiz... Çocuk ve insan haklarından değil, çocuk ve insan ahlâkından bahsedeceğiz...’ (s.7; KUR’AN VE İLİM, 747. hafta seminer notlarından.)
***
“Türkiye dünyayı Adil Düzen nuruna ulaştıracak” başlıklı yazıma (15.01.2014) gelen iki yorumla noktalayalım.
“Teşekkürler size, Adil Düzeni anlattığın için… Sizin yazılarınızı devamlı takip ediyorum. Ellerinize sağlık. Adil Düzene Millî Gazete’de devamlı değiniyorsunuz. Rahmetli Erbakan cennetmekânın ruhu şad olsun, onun değerini bilemedik.” Orhan
“Elbet bir gün... Değerli abim, sizler bu hak yolda önümüzde bir ışık oldukça bizler bu yolda ardınız sıra devam edeceğiz... Sizler bu sancağı taşıdıkça sizden sonra bizler onu elden ele vereceğiz inşaallah... Bu memleketin ne Fatih’i ne Ulubatlı Hasan’ı ne de Seyid Onbaşısı biter... Rabbim sizlerden, bizlerden, cümle Müslümanlardan razı olsun... Her daim yar ve yardımcımız olsun... Allah’ın rahmeti cümle Müslümanların üzerine olsun... Âmin...” Engin Alagöz