Sermayenin yargılama sistemi ve Anayasa meselesi
Televizyonlardaki tartışmaları vaktim olursa izlemeye çalışıyorum. Tartışmacılar öncelikle mahkeme duvarları arasındaki avukatlar durumunda, herkes kendi tuttuğu tarafı savunuyor. Bunu normal kabul etsek bile son derece basit ve ilkel anlatışla “sermayenin yazdığı senaryoları” oynuyorlar. Tartışmacılarda bir ciddiyet var gibiyse de büyük bilgi noksanlıkları vardır. Profesörler, avukatlar, yazarlar ise tek kelimeyle “komik” olmaktadırlar. Cumhuriyet döneminin en başarısız olduğu yer “bilgi”dir. Tartışmacılar son derece bilgisiz, kültürsüz ve çocukça konuşmalar içindedirler. Sermayenin tezgâhladığı bu “senaryo”da iki tarafı dinlediğiniz zaman ‘gerçekleri bilmezseniz’ başlangıçta tarafları haklı bulur, gerçekleri öğrendikten sonra iki tarafı da tiksindirici bulursunuz. TV tartışmaları maalesef bu durumda...
Yargılamalar, davalar, mahkemeler, adalet dağıtması gereken merciler ise bir başka âlem. Önce şunu bilmek gerekir ki bu davalar, bu yargılamalar sermaye tarafından tertiplenmiştir. Dizi senaryolardan bir perde sahnelenmektedir. Burada rol alan artistler artist veya figüran olduklarını bile bilmemektedir. Hepsi sermayenin yazdığı senaryoyu oynuyor ya da bilmeden oynamaya mecbur kalıyorlar. Senaryonun ve oyunun ne olduğunu anlatalım.
Savcıya bir dilekçe gelir. Dilekçe ihbar veya şikâyettir. Dilekçeyi karakola gönderir. Karakol soruşturma yapar. Belgeler ve bilgiler senaristin talimatı ile hazırlanmıştır. Polisin yapacağı iş bu belgeleri ve bilgileri zapta geçirip savcıya göndermektir. Savcı bunu tetkik eder. Burada yazılanlara göre dava açmaya mecburen karar verir. Çünkü belgeler ve bilgiler tamdır. Yargıya arz edilir. O da savcının talebini haklı bulmak zorundadır. Çünkü kâğıt üzerinde her şey tamamdır. Dava sürer ve sonunda sermayenin istediği dava ortaya çıkar.
Bu yargılama sistemini sermaye kurmuştur ve bu tezgâh belki yüz seneden beri işlemektedir. Burada herkes senaryoyu oynamaktadır. Kimse bundan yani senaryodan haberli değildir ama dışarıdan baktığımız zaman bunun “senaryo” olduğu açıktır. İşte komik olan ve komik olduğu kadar da tiksindirici olan bu senaryoyu iktidar partisinin yazdığının zannedilmesidir. Oysa bu “senaryo” iktidar partisinin adı bile yokken vardı ve işliyordu.
İktidar partisinin günahı yok mudur? Olmaz olur mu; büyük hem de çok büyük günahı vardır. Nedir bu günah? İktidar partisi askerlerin askeri mahkemelerde değil de sivil mahkemelerde muhakeme edilmesine izin veren kanunu çıkarmıştır. Bu izin devlete, devlet düzenine, yargılama sistemine konan atom bombasıdır, devleti yıkmaktadır; böyle giderse yıkacaktır da. Bunu yapanın günahının ve cezasının ne olabileceğini siz düşünün…
Ne var ki iktidar partisi bu kanunu sermayenin baskısı ile çıkarmıştır. Çıkarmasa kapatılır. Kim kapatır? Kurulu tezgâh, kurulu düzen, kurulu sistem kapatır. Peki, bu durum ile ilgili “derin” denen güç vehmedilenlerin veya devlet bürokrasisinin suçu yok mudur? Olmaz olur mu; büyük hem de çok büyük günahı vardır. Sermayeden korkar da kendi ulusunuzu, kendi halkınızı ezerseniz, kendi bindiğiniz dalı keserseniz, işte başınıza bunlar gelir.
Olması gereken şudur: Devleti yönetenler millete inanacak, halka inanacak, Batı senaryolarına göre müdahaleler yapmayacak. Yönetimle ilgili her ne yapıyorsa, kendisi uygun görürse yapacak. Dün Batı desteklediği için defalarca müdahaleler yaptılar; bugün Batı desteklemiyor diye müdahale etmiyor yani onlar da “senaryoya” göre oyun oynuyorlar.
Önerimiz şudur: Geçmişte işlenen suçlar orada yani geçmişte kaldı. Onların muhakemesinden vazgeçilmelidir. Katiller ve şahsi suç işleyenler bir yana bırakılmak yani istisna edilmek şartıyla, “genel af” çıkarılarak devlete karşı çıkan herkes affedilmelidir. Aftan zarar gelmez. İktidar olanların bugüne kadar yapmayıp da bugün yapacağı iş budur.
Bir de “anayasa meselesi” var. Bugüne kadarki anlayış ve idrakleriyle bunlar anayasa hazırlayamazlar. Akademiler çalışmalı, “ADİL DÜZENE GÖRE İNSANLIK ANAYASASI” hazırlamalı; bizim anayasa metnimiz “gerekçe kitaplarımızla” birlikte enine boyuna incelemeli ve son şekli verilmelidir. Ondan sonra hükümet bir “ilmî komisyon” kurmalı ve anayasaya son şekli verilmelidir. Sonra bu anayasa Meclis’e gelmeli ve Meclis’in serbest iradesi ile çıkmalıdır. En sonunda halk oylamasına gidilmeli ve yüzde 92’den fazla oy alırsa anayasalaşmalıdır. Bu anayasada askerlerin sivil mahkemelerde muhakeme edilemeyeceği maddesi birinci madde olarak konmalıdır. (Anayasa meselesini yazmaya devam edeceğiz…)