İSLAM-Devlet/Dünya-DÜZENİ-1-İlhan Arsele reddiye
Süleyman Karagülle
2386 Okunma
SUNUŞ-DR.SÜLEYMAN AKDEMİR

S U N U Ş

 

 

 

 

 

 

Sovyet Bloku aracılığıyla komünizmin yayılması tehlikesine karşı oluşturulan NATO, bu blokun çökmesi ve Varşova Paktı'nın dağılması ile amacını kaybetti. Bu gelişme karşısında doğal olarak NATO'nun da dağılması gerekirken, bu dağılma gerçekleşmedi ve NATO belirsiz tehlikelere karşı varlığını sürdürme kararı aldı. Belirsiz tehlikeler arasında da en önemli hedef olarak İslâm ve İslâm Bloku gösterildi.

Türk Silâhlı Kuvvetleri, PKK dağılma sürecine girip terör tehlikesi azalınca, kendisine birinci derecede ve öncelikli bir düşman yarattı ve adına da 'İslâm' diyemediği için 'irtica' dedi. Günümüz dünyasında birçok ülke İslâmiyet'i tehdit ve tehlike olarak görmeye devam ediyor. Ülkemizde de sağcı - solcu, lâik - anti lâik, ilerici - gerici çatışmasının temelinde bu olgu yatmaktadır.

Prof. Dr. İlhan Arsel ve benzeri yazarlar, İslâmiyet'i ve şeriatı hem ülkemizde hem de dünyada en tehlikeli olgu olarak görüyorlar. Bu arada İslâmiyet'e saldırmayı da bir görev sayıyorlar.

İslâm, İslâmiyet, İslâm Düzeni ve şeriat, gerçekten bir tehlike midir? 21. yüzyılda yükselen değerler arasında sayılan dinler, gerçekten de toplumları geri mi bırakmaktadır veya gerçekten de uyuşturmakta mıdır? 18 ve 19. yüzyıllarda gelişen ateizm, gerçekten bir zafere ulaşacak mıdır? Dinsiz bir toplum yaratmak mümkün müdür? Veya dinlerden hangi alanlarda yararlanılacaktır? Dinin alanı ve sınırı nedir? Din ile düzen arasında ne gibi bir ilişki vardır?..

 

 

 

Günümüzde;

İslâmiyet ile düzen,

İslâmiyet ile demokrasi,

İslâmiyet ile lâiklik,

İslâmiyet ile liberalizm,

İslâmiyet ile sosyal devlet,

İslâmiyet ile hukuk devleti,

İslâmiyet ile egemenlik,

İslâmiyet ile cumhuriyet,

İslâmiyet ile yönetim,

İslâmiyet ile çoğulculuk,

İslâmiyet ile kadın,

İslâmiyet ile kölelik,

İslâmiyet ile çağdaşlık, ...

arasında ne gibi bir ilişki vardır?.. vs.

Bütün bu soru ve sorunların İslâmiyet'e göre ve

günümüz şartlarında cevapları neler olacaktır?

İşte geleneksel İslâm'ı ve tarihteki uygulamaları esas alarak; hattâ bunların da büyük bir kısmını çarpıtarak İslâmiyet'e saldıran Prof. Dr. İlhan Arsel ve benzerlerine karşı, cevap ve reddiye olmak üzere Yük Müh. Süleyman Karagülle tarafından içtihatçı bir anlayış ve bakış açısı ile bu kitap yazılmıştır. Çünkü, İslâmiyet ancak içtihatla anlaşıldığı taktirde bir hüküm ve değer ifade eder.

Bu kitap aslında 1989 yılında yazıldı ve uzun bir redaksiyon ve güncelleştirme sürecinden geçti. Ancak kitabın yazarı Süleyman Karagülle, beş yıl süre ile Kırgızistan'da kaldığı için bu çalışmasını bir daha okuma ve değerlendirme fırsatı bulamadı. Ancak o zamandan beri, başta kitabın editörü Reşat Nuri Erol olmak üzere, bir grup arkadaşımız kitap üzerindeki çalışmalarını sürdürdüler. Sonunda birçok yönüyle yeni ve ilk olma özellikleri içeren çok önemli bir eser ortaya çıktı

Verilen cevaplar ve yazılan reddiye, elbette hiçbir zaman güncelliğini yitirecek nitelikte değildir. Aksine, yazıldığı yıllarda gündemde bile olmayan birçok konu bugün adeta bütün hayatımızı kapsamaktadır. Yazar, kitabın basılmasından sonra gelecek olan eleştirilere cevap vermeye hazır olduğu gibi; bazı konular hakkındaki görüşlerini de daha sonraki baskılarda ilave edecektir. Bundan dolayı okuyucuların bu yöndeki tenkit, teklif, değerlendirme ve katkılarını bekliyoruz.

Kitabıın adı "İslâmiyet'e Yapılan Saldırılara ve Prof. Dr. İlhan Arsel'e Reddiye ve İSLAM DÜZENİ" adını taşımaktadır. Prof. Dr. İlhan Arsel'in Şeriat ile ilgili çok sayıda eseri bulunmaktadır. Arsel, hemen helmen bütün eserlerinde aynı düşünce tarzını yürütmektedir ve Şeriata saldırmayı bir görev bilinci içinde gerçekleştirmektedir. Yazar'ın haklı ve haksız olduğu yerler vardır. Ancak, Yazar dinlere ve özellikle de İslâm dini ve Şeriatına o denli karşıdır ki; adeta ilkel dönemlerden beri var olan ve varlığını sürdüren bu toplumsal kurumu sosyolojinin inceleme alanından çıkarmak istemekte, 'şeriat' ve 'İslâmiyet' sözcüklerini lugatlardan bile kaldırmak istercesine bir tavır içinde bulunmaktadır. Böyle bir yaklaşım bilimsel olmadığı gibi bilim adamı nitelemelerine de uymamaktadır. Oysa, Türkiye gibi halkının büyük çoğunluğunun bin yıldır Müslüman olduğu bir ülkede halkın inançlarına böylesine yanlı ve karşı yaklaşım kabul edilemez.

Cumhuriyetin ilanından sonra Türkiye'de din ve devlet ilişkilerinde önemli gelişme ve değişmeler olmuş, din tamamen devlet dışına çıkarılmak istenmiş ve çıkarılmıştır da. Ancak, bu dönemde hiçbir zaman din, İslâmiyet ve şeriat aleyhine hasmane bir tutum içine girilmediği gibi; tersine Kur'ân'ın en ehliyetli kimseler tarafından çevirileri ve yorumları yapılmıştır. Ancak, yazar gibi çok az sayıda ve fakat gerek ünvan gerekse kurum olarak etkili kimseler şeriata saldırmayı adeta gaye edinmişlerdir. Esasen, hakaret ve küçültme gibi saldırılara cevap vermek gereksizdir. Fakat yapılan saldırıların düşünceyi yanıltıcı ve yanlış yönlendirici nitelikler taşımakta olması ve özelliikle bu gibi kitaplara cevap verilemediğinin ileri sürülerek adeta İslâm düşüncesinin yetersizliği iddia edilmesi bizim açımızdan çok önemlidir.

İşte bu nedenle, İslâmiyet'e yapılan saldırılara bir cevap ve reddiye mahiyetinde olmak üzere bu eser, bizce son derece önemli olan bir boşluğu doldurmaktadır.

Prof.Arsel'in, eserlerinde dikkat çekici husus, çok tekrarların bulunmasıdır. Karagülle, bu tekrarlara girmekte, ancak her seferinde olayın bir başka açıdan değerlendirmektedir. Aslında, Prof. Arsel'in tekrarlarla amaçladığı koşullandırma yöntemi, Karagülle'de eğitici ve öğretici bir nitelik kazanmakta, aynı olay veya konunun farklı yönlerinin açıklanmasıyla, yaklaşım zenginliğinin  güzel örnekleri verilmektedir.

Prof. İlhan Arsel, İslâm dünyasında İslâmiyeti gelenekçi olarak anlayan çok dar bir grubu bütüne teşmil ederek yaklaşmakta ve böylece bilim adamı niteliğinin objektif ve tarafsız yönünü ihmal etmektedir. Halbuki, İslâm dünyasında İslâmiyet'i ve dolayısıyla şeriatı algılama bakımından önemli görüş farklılıkları bulunmaktadır. Örneğin, İslâmiyet'i sadece inanç ve din olarak algılayanlar olduğu gibi; İslâmiyet'e reformist yaklaşanlar ve içtihatçı olarak değerlendirenler de vardır. Prof. Arsel, bütün bu  farklılıkları bir kabul ederek toptan saldırmaktadır. Böyle bir yaklaşım da bilimsel bakımdan kabul edilemez. Ancak, yazarın haklı olduğu bazı hususlar vardır ki, ona da burada işaret etmek istiyoruz. Müslümanlar dört halife döneminden sonra yönetim sistemlerini saltanata dönüştürmüşler ve Kur'ân'daki yönetime ilişkin kural ve ilkeleri dışlamışlardır. İslâm devletlerinin yönetimleri Bizans ve Sasani yönetimlerinin etkisinde biçimlenmiştir. Bu yönetim biçimleri gerçek manada İslâm'ın öngördüğü İslâm düzeni değildir. Diğer taraftan müçtehitler döneminden sonra XII. yüzyıldan itibaren "içtihat kapısı"nın kapatıldığının ileri sürülmesi, İslâmiyet'in yeniliklere ve değişikliklere kapalı tutulması sonucunu doğurmuştur. Tarım toplumunun mükemmel çözümleri, daha sonraki sanayi toplumu ve günümüz bilgi toplumunun sorunlarını karşılayamaz olmuştur.

İslâmiyet ve İslam düzeni;

"İçtihat" olmaksızın anlaşılamaz ve yaşanamaz.

Esasen günümüz müslümanlarının ve ülkelerinin içinde bulunduğu durum hep içtihat yapılmamasından dolayıdır. O halde Prof. Arsel'in haklı olduğu durum budur. O da müslümanların kendi sistemlerini kuramadıkları, yani kendi içtihatlarını yapamadıkları gerçeğidir. İçtihat yapamayan, günümüzde karşılaşılan sorunlara çağdaş cevap bulamayan müslümanların yapabilecekleri fazla bir şey yoktur. Nitekim Prof. Arsel ve benzerlerine bugüne kadar cevap verilemeyişin nedeni burada yatmaktadır.

Bu kitabın yazarı Süleyman Karagülle;

Günümüzde İslâmiyet'i içtihatçı yaklaşımla değerlendiren ilkler arasında yer alan bir kişidir.

Verilen bütün cevaplar, İslâm hukukunun tarihsel değerlendirmesi olduğu gibi aynı zamanda çağdaş görüşleri de yansıtmaktadır. Kesinlikle reformcu olmayıp, verilen bütün cevaplar İslâmiyet'in delil olarak kabul ettiği Kitap, Sünnet (uygulama) ve ilme (içtihat, kıyas ve icmaya) uymaktadır.

İslâmi bakımdan delillere ve çağdaş bilimin ilkelerine dayanılarak yapılacak her türlü eleştiriye açık olarak yazılan bu eseri, ülke ve dünya kamuoyunun takdirlerine sunuyoruz.

 

 

Dr. Süleyman AKDEMİR

Akevler - İzmir, 15 Ağustos 1997

 

 

 

 

 



© 2024 - Akevler