ENBİYA SURESİ TEFSİRİ(21.SURE)
Süleyman Karagülle
775 Okunma
37-43.AYETLER TEFSİRİ

37-43.AYETLER

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

***

 

خُلِقَ الْإِنْسَانُ مِنْ عَجَلٍ سَأُرِيكُمْ آيَاتِي فَلَا تَسْتَعْجِلُونِ (37) وَيَقُولُونَ مَتَى هَذَا الْوَعْدُ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ (38) لَوْ يَعْلَمُ الَّذِينَ كَفَرُوا حِينَ لَا يَكُفُّونَ عَنْ وُجُوهِهِمُ النَّارَ وَلَا عَنْ ظُهُورِهِمْ وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَ (39) بَلْ تَأْتِيهِمْ بَغْتَةً فَتَبْهَتُهُمْ فَلَا يَسْتَطِيعُونَ رَدَّهَا وَلَا هُمْ يُنْظَرُونَ (40) وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِنْ قَبْلِكَ فَحَاقَ بِالَّذِينَ سَخِرُوا مِنْهُمْ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ (41) قُلْ مَنْ يَكْلَؤُكُمْ بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ مِنَ الرَّحْمَنِ بَلْ هُمْ عَنْ ذِكْرِ رَبِّهِمْ مُعْرِضُونَ (42) أَمْ لَهُمْ آلِهَةٌ تَمْنَعُهُمْ مِنْ دُونِنَا لَا يَسْتَطِيعُونَ نَصْرَ أَنْفُسِهِمْ وَلَا هُمْ مِنَّا يُصْحَبُونَ (43)

 

***

 

خُلِقَ الْإِنْسَانُ مِنْ عَجَلٍ

HuLıQa eLEiNSAvNu MiN GaCaLin (FuGıLa eLEiFGAvLu MiN FaGaLın)

“İnsan a’celden halk edildi.”

Kur’an’da “Allah halk etti” veya Biz halk ettik” ifadeleri vardır.

خَلَقَ الْإِنْسَانَ,خَلَقْنَا الْإِنْسَانَ , خُلِقَ الْإِنْسَانُ ifadeleri vardır. “Allah halk etti” dendiği zaman bu, insana da verilen bir özelliktir. خُلِقَ الْإِنْسَانُ dendiği zaman maddi olmayan bir özellikten bahsedilmektedir.

İnsanın aceleci olması maddi bir özellik değildir, ruhi bir özelliktir. Dolayısıyla meleklerin bu özelliği kazandırması mümkün değildir. Melekler ancak madde üzerine hükmederler, onu değiştirebilirler. Ruh ve nefis üzerinde etkileri yoktur. Bununla beraber melekler beyindeki devreleri hazırlarlar, Allah da o devrelerin, ruhun veya nefsin acele etmesini sağlar. Bunun için خُلِقَ (yaratıldı) denmektedir. Yani melekler vasıtasıyla yapılmakta ancak meleklerin müdahale edemediği alanlar da vardır. Allah’ın doğrudan kendisinin yaptıkları vardır. O zaman meçhul sigası kullanılır.

“A’celden yaratıldı” deniyor. Acele, bir varlık mıdır, bir madde midir ki insan ondan yaratılsın? “Derya adam” deriz. “Âlim adam” yerine “ilim adamı” deriz. Burada da “insan” demek “acele” demektir. Acele etmek psikolojide arzu grubuna girer. Beklenen bir olayın acele olmasını istemektir.

Bugün o hale geldik ki, herkes ümidini kesmiş, kanser hastası gibidir. Çıkış bekleyen, isteyen gittikçe azalmaktadır.

AK Parti’yi tebrik etmek gerekir, bu şartlar altında partililer gene de bir ümit içindedirler.

Bizim arkadaşlar ümitlerini kesmiş, ortaklık sisteminden başka bir şeyle kurtulunamayacağını bilmektedirler ama ortaklık kurulması konusunda bir çabaları yoktur. Bugün dikelim, altın devşirelim istiyorlar.

سَأُرِيكُمْ آيَاتِي

SaEuRiyKuM EAvYAvTIy (Sa EuFGıLuKuM EaFGAvLIy)

“Ayetlerimi yakında size irae edeceğim”

Bu sure Mekke’de nazil olmuştur. 13 senelik çaba semere vermiyor. Kimse kulak vermiyor. Hicrete yaklaşıldıkça insanlar başka çıkış yolu olmadığını da görmeye başladılar. Romalılar Persleri yenmiş, putperestlik tarihe karışmaya başlamıştı. Kur’an’ın söylediklerine yavaş yavaş akılları ermeye başlamıştı. Bu ayet nazil oldu ve insanlara acele etmeyin, yakında ayetlerimi göreceksiniz diyordu, Kur’an.

Bugünkü bizim durumumuz da budur ve böyledir. Söylediklerimize kimse kulak vermiyor, herkes Sermaye’nin çökmeyeceğine inanıyor. Dolar tanrıları hiç ölmeyecek sanıyorlar. Bomba/silah tanrıları güçlerini sürdürecek sanıyorlar. Acaba diyorlar, Kur’an’ın bahsettiği ortaklık sistemi gelebilir mi diyorlar ama “Ne zaman?” deyip tereddüttedirler.

“Kur’an haber veriyor; yakında göstereceğim, kanıtları size göstereceğim, ortaklık sisteminin gelmekte olduğunu size göstereceğim.” diyor.

فَلَا تَسْتَعْجِلُونِ (37)

Fa LA TaSTaGCiLUvNa (Fa LAv TaSTaFGıLUvNa)

“Benden isti’cal etmeyin”

Evet, ortaklık sisteminin ayetleri gelecektir. On bin ortaklı ortaklığımız kurulacak ve insanlar Yalova Ar-Ge çalışmalarını göreceklerdir ama acele etmeyin. Çünkü siz hazır değilsiniz. Çünkü siz daha ortaklık düzenini yaşatacak durumda değilsiniz.

Daha Kur’an tedrisatını tam olarak bitirmediniz, bitiremediniz; çalışmaya devam edin.

Ne zaman siz örnek site kurarsanız, işte o zaman beklenen ayetler ortaya çıkacaktır.

Bugün Akevler’den söz etmeyi ayıp sayanlar yarın bangır bangır bağıracaklardır.

Dünya duyacak, Kur’an’ın semt apartmanlarından dünya bahsedecektir.

Acele etmeyin, çalışmaya devam edin, örnek göstermeye çalışın.

 

YORUM

1960’a kadar biz kötülüklerin insanların kötülüğünden geldiğini sanıyorduk. CHP iktidardan giderse, İsmet İnönü ölürse, her şeyin düzeleceğini sanıyorduk.

1960 ayeti bizi uyandırdı. CHP ile koalisyon yaptık (MSP-CHP). MHP ile seçim ittifakı yaptık. Artık AK Parti MHP ile ittifak yapabiliyor, ortak cumhurbaşkanı adayı koyabiliyorlar.

Sermaye artık istediği grupları birbirleriyle savaştıramıyor. Almanya, Fransa, Rusya ve Türkiye İstanbul’da toplantı yapabiliyor. Dikkat ederseniz İngiltere de yok, ABD de yok. Artık insanlık silaha da Dolar’a da rest çekmek üzere. Toplantı Türkiye’de yapılıyor ve Türkiye Başkan’ı Tayyip Erdoğan’ın daveti ile yapılıyor.

Bugün insanlık artık Sermaye’nin 500 senedir yaptığını görmektedir. “Dünya beşten büyüktür” diyen dünya yakında “Dünya dörtten küçüktür” diyecek nerede ise.

“Ayetlerimizi göstereceğiz” diyor. ‘Ayetler’ burada marifedir yani bilinen belli ayetleri göstereceğiz denmiş oluyor. Dünya Kur’an düzenine göre insanlık anayasasının başarılarını yakında görecektir. Bu ayetler şunlardır; semt kooperatifleri, semt bonoları, semt dayanışmaları, hakemler sistemi ve yerel yönetimin bağımsızlığını göreceklerdir.

سَأُرِيكُمْ diyor. Size, hepinize, kâfir müslim herkese gösterecek. Hem de bizzat kendisi gösterecek. Beklenmedik bir zafer ortaya çıkacak.

 

Öz Türkçe ile:

 “İnsan ivediden yaratıldı, kanıtlarımı size yakında göstereceğim. Benden ivedi istemeyin.”

Kur’an kelimeleri ile:

“İnsan a’celden halk edildi, size ayetlerimi yakında irae edeceğim, benden isti’cal etmeyin.”

 

PuLiQa eLEiNSANu MiN GaCaLin SaEuRIyKuM AvYAvTIy Fa La TaSTaGCiLUvNa

خُلِقَ الْإِنْسَانُ مِنْ عَجَلٍ سَأُرِيكُمْ آيَاتِي فَلَا تَسْتَعْجِلُونِ (37)

 

***

 

وَيَقُولُونَ مَتَى هَذَا الْوَعْدُ

Va YaQUvLUvNa MaTAy HAvÜa eLVaGDu (Va YaFGuLUvNa MaTAv HAvÜa eLFaGLu)

“Ve bu vaat ne zaman diye kavl ederler.”

Ayetler görünmeye başlayınca, Allah onlara doğrudan ayetlerini gösterdiği zaman onlar işte o zaman artık kendi düzenlerinin iflas ettiğini görecek ve ümitlerini keseceklerdir. Artık faizli işçilik sistemini savunamayacaklar. Bu sefer de ortaklık sisteminin birden gelmesini isteyecekler. Hâlbuki ortaklık sisteminin gelmesi zaman almaktadır. Birden ortaklık sistemini getiremediğimizi görünce de bizi kötülemeye devam edecekler. “Evet, sosyalizm ve kapitalizm kötüdür ve gitti ama sizin ortaklık sistemi de yok.” diyecekler.

İşte…

İman etmiş olanlar o zaman ortaya çıkacak. Her şeyden ümit kesildiği ve ortaklıktan da ümit kalmadığı zaman müminler devam ederler. “Kur’an bunu bize bildirmişti” derler. Sabreder ve Allah’ın vaadinin gelmesini beklerler.

Biz İran’a gitmiştik. Humeyni’yi ziyaret edecektik. Bir ilçede korunuyordu, ancak oranın sakinleri girip çıkabiliyordu. Biz konukları da özel merasimle içeri aldılar. Orada öğrendik ki Humeyni bir Ayetullah olarak o ilçenin gençlerine Arapça ders veriyormuş.

Bizim İstanbul Yenibosna’daki Arapça dersleri devam ediyor. Kur’an’ı asrın idrakine söyletme çabaları devam ediyor. İşte, eğer bugün beklenen olmuyorsa, bu tür Kur’an tedrisatı sayesinde olmaktadır. Bunun hürmetine erteleniyor.

إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ (38)

EiN KuNTuM ÖAvDıQIyNa (EiN FuGıLTuM FaGıLIyNa)

“Eğer sadıklar iseniz.”

İstanbul Yenibosna çalışmalarımıza başladığımızda bir Arap kardeşimiz (Tevfik Avcı) gelmişti; on sene sonra tekrar geldi. ‘Siz on sene evvel de ahşap evden bahsediyordunuz, hala oradasınız’ dedi ama o on sene içinde oluşturulan Süleyman Akdemir’in “İnsanlık Anayasası Kavramı” kitabını gördü, Arapçaya tercüme ettirdi…

On yıldır biz ahşap evler yapmıyoruz ama ahşap ev modeli üzerinden Kur’an düzeni üzerinde araştırma yapıyoruz. On sene içinde hazırlanan ve bir kısmı basılan eserlerimizin her biri dünyayı değiştirecek durumdadır.

‘Ne zaman, ne zaman?’ diyorlar, değil mi?

Demek ki Kur’an bunların ‘ne zaman’ diyeceğini biliyor.

 

YORUM

Bir eviniz olur. Bunu zamanla imar edersiniz. Bazen iç yapısında bazı tadilatlar yaparsınız. Bu evin ana yapısını değiştirmezsiniz ama evinizin ana yapısını değiştirmek isterseniz, o zaman onu yıkar ve yeniden inşaat yaparsınız.

Uygarlıklar da böyledir.

Mevcut uygarlıklarda ıslahat yaparsınız. Osmanlılarda bu ıslahat Fatih’le başlamıştır ama bu ıslahat çökmeyi durduramamış, sonunda imparatorluk tarihe karışmıştır.

Yeni uygarlığın doğması için önce yeni uygarlık projesi hazırlanır. Gericiler ile ilericiler arasında çatışma başlar. İlericiler ilahi kitaplara ve müspet ilme dayanarak yenilikler yapmak isterler. Gericiler eskisinde direnir. İlericiler müspet ilme ve ilahi kitaplara dayanarak korkunç sonuçları haber verirler. Gericiler “ne zaman, ne zaman?” derler, olmayacağını sanırlar. İlericiler dahi “meta nasrullah” derler, zaman zaman ümitlerini keser duruma gelirler.

Bugün bu durumdayız.

AK Parti’yi düşüremiyorlar. Erdoğan’ı gönderemiyorlar. Halkı suçluyor ve ‘bu halk adam olmaz’ diyorlar. Oysa halk son derece doğru bir şey yapıyor. AK Parti gitse kim gelecek? CHP’nin Erdoğan’ı kötüleme ve aralarında birbirlerine çelme takma dışında yaptıkları bir şey yoktur. Bunlar mı memleketi yönetecekler? AK Parti de Abdullah Gül’e oyun oynadı, parti başkanı olmasın diye kongreyi bir hafta erkene aldı ama Gül adaylığını koymadı. AK Parti’den uzaklaştırılan ve/ya kovulan Akevler grubunda da asla direnme olmadı.

 

Öz Türkçe ile:

 “ ‘Ve doğru iseniz bu söz kaçan ola?’ Derler.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve sadık iseniz bu va’d ne zaman diye kavlederler.”

 

Va YaQUvLUvNa MaTAy HaÜa eLVaGDu EiN KuNTuM ÖAvDıQIyNa

وَيَقُولُونَ مَتَى هَذَا الْوَعْدُ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ (38)

 

***

 

لَوْ يَعْلَمُ الَّذِينَ كَفَرُوا

LaV YaGLaMu elAÜIyNa KaFaRUv (LaV YaGLaMu elLaÜIyNa KaFaRUv)

“Küfreden kimseler ilm etseler”

لَوْلَا ve لَوْ geçmişte olan olayları anlatırlar. إِنْ ve إِذَا gelecekte olacak olayları anlatırlar. Her ikisi de hem mazi hem de muzari üzerine gelirler. لَوْ iki mana taşır.

Birincisi, temenni manasını taşır. Küfretmiş olan kimseler bilseler iyi olur anlamındadır. Neyi bileceklerini söylemiyor. Yani sordukları o va’di bilseler manasındadır. Bilseler bunu sormazlar. Gelmemesi için dua ederlerdi.

İkincisi, olmamış şartı içermektedir. Bilmiyorlar, ama bilselerdi bunu sormazlardı anlamına gelir. Bu takdirde ‘sormazlardı’ cevabı mahzuftur.

Vaadin gelmeyeceğini iddia eden kimseler kâfirlerdir. Kur’an’da bir şey vaat edilmişse o olacaktır. Kur’an’da ‘Mekke fethedilecektir’ diye vaat edildi. Sonunda fethedildi. Kur’an’da İsrail’in İslam orduları tarafından fethedileceği ama barış içinde fethedileceği ve İsrail oğullarının orada toplanacağı vaat edilmiştir. Bu gerçekleşecektir.

İsti’cal etmeyelim. Adım adım yaklaşıyoruz. Önce Kilis’i ve Nusaybin’i fethettik. Sonra Afrin’i fethettik. Yakında Kudüs’ü de fethedeceğiz. Allah’ın ibadı dâhil olacak. Küfretmiş olanlar direnecek ama ateş onları her yandan saracaktır. Onlar kendilerini koruyamayacaklar.

حِينَ

XIyNa (FiGLa)

“Hin”

إِينَ sütün sağıldığı kap demektir. Sonra sağma zamanı أَيْنَ, sonra da ء’nin ح’ya dönüşmesi ile حِينَ ‘vakit’ olmuştur.

حَانُوت ‘büfe’ demektir. عَصْر çağı, يَوْم dönemi, حِينَ yaşanan günleri, إِنَى ise oluş zamanını ifade eder.

حين 35, ءين 27 defa geçmektedir. Toplam 62 (2*31) eder.

ح hareketi, ي kolaylığı, ن belirsizliği ifade eder.

Kısa, sıkıntılı zamanı ifade etmektedir.

حِينَ mefuldür. يَعْلَمُ fiilinin  mefulüdür. Yani o zamanı bilmeleri anlamındadır. O vakitteki durumu bilseler böyle yapmazlar demektir.

Bugün için önümüzdeki günlerde olacakları haber vermektedir. Önce dünya gerilmiş, bir yerde bir kıvılcım bekliyor. ABD dört bin tırlık silah sattı, Suriye’deki teröristlere dağıttı. Türk ordusu onlarla savaşa gitti. Sonunda dört bin tırlık silahları bırakarak kaçtılar.

Ya kullansalardı...

Yeryüzü tahrip edici bombalar, dünyayı yaşanamaz hale getirecek atom bombası, kimyasal ve biyolojik silahlarla dolmuştur.

Bunların patladığını bilseler “O zaman sadık iseniz, ne zaman?” demezler.

لَا يَكُفُّونَ عَنْ وُجُوهِهِمُ النَّارَ

La YaKufFUvNa GaN VuCUvHiHiMu elNAvRa (LAv YaFGaLUvNa GaN FuGUvLaHMu eLFaGLa)

“Vecihlerinden narı keff edemezler.”

Yüzlerinden ateşi avuçlayıp atamazlar.

Buradaki ateş harp ateşidir. Kur’an nazil olduğu zaman ateşli silahlar yoktu ama Kur’an نَارًا لِلْحَرْبِ (Maide, 5/64) diyor. Bugün ise ateşli silahların kullanılmadığı bir savaş yoktur. Başka silah da dün kullanılan silah değildir. Kimse okla veya kılıçla savaşmıyor artık.

Yeryüzünde insanlık şimdiye kadar asla bugünkü kadar silahlanmadı. Bugünkü savaşlar daha öncekilerden tamamen farklıdır. Önce insanlar susuz kalacaklar, sonra elektriksiz kalacaklar, arabalara koyacak benzin bulamayacaklar. Öz üretimleri ile geçinemedikleri için herkes birden aç kalacak. Bunlar zaten insanlığın boğulması için yeterlidir. Bu yetmiyormuş gibi güdümlü bombalar, atom bombaları, kimyasal ve biyolojik silahlar. Bunlar kullanıldığında dünya cehennemden daha kötü duruma gelecektir.

Maske takarak korunmaya çalışacaklar. Böylece ciğerlerini ve gözlerini ateşli silahlardan korumak isteyecekler ama koruyamayacaklardır. Çünkü o maskeler onları koruyacak güçte ve miktarda olamayacak.

وَلَا عَنْ ظُهُورِهِمْ  

V aLAvGaN JuGUvRiHiM (Va LAv GaN FuGUvLiHiM)

“Ve ne de zahırlarından”

Burada ظُهُور bedenin deri örtüsünü, وُجُوه ise duyu organlarını temsil eder.

Yüzler maskelerle, bedenler ise özel elbiselerle korunmaktadır. İnsanlık bugün maske ve zırh benzeri korunma silahlarını geliştirmiştir. Teknik bakımından bu bilgilere sahiptir. Ne var ki hukuk bakımından bunları elde edecek durumları yoktur. Yani insanlar maskelerden çok bombalar üretmektedir. Koruma elbiselerinin yanında zırhlar üretmektedirler.

وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَ (39)

Va LAv HuM YuNÖaRUvNa (Va HuM LAvYuFGaLUvNa)

“Ve onlar nusret olunmazlar.”

Elektrikler kesilmiş. Telefonlar çalışmıyor. Kimsenin kimseden haberi yok. Birbirlerine ulaşamıyorlar.

Zelzelede bir kent batmış, tüm insanlık ona yardıma koşabiliyor ama sosyal tufanda sağlam bir yer yok. Artık insanlık ölmüştür. Kalp durmuştur. Kimse kimseye yardım edemiyor.

İşte, “ne zaman?” dedikleri gün bu gündür. Kur’an bunları söylüyor. Herkes gözleri ile bunları görüyor. Buna rağmen insanlık hala uçuruma doğru yol almaktadır.

 

YORUM

Ne yapmalıyız?

İşte, bunun tek çözümü semt kooperatifleridir. Yüz hanelik birimlerin her biri hep birbirlerini tanımaktadır. Bu durumlarda kendilerini kurtarma tedbirlerini almışlardır. Herkesin evinde maskesi var. Herkesin evinde kendilerini radyasyondan koruyacak elbisesi var. Her apartmanda altı aylık yedek besin ve yakıt var. Her dinlenme sitesini oluşturan villada hendekler kazılmış. Atom bombası geleceği zaman oralara girip atom bombası etkisinden korunuyorlar. Her semtin kendi elektriği ve kendi kuyusundan çıkaracağı suyu var.

İşyerleri çalışmaya devam ediyor, çünkü lojmanlı işyeri apartmanının içinde yaşayanlar için bütün sorunlar çözülmüştür.

İkinci Cihan Savaşı’nda insanlar Rize’den Artvin’e gelip Mısır aldılar, atlarına yüklenip beldelerine ulaştılar.

Semt Kooperatifleri kurulacak. Tarım Semtleri ile Sanayi Semtleri birbirlerine kardeş yapılacak. Semtlerde üretilen tarım ürünleri ile semtlerde üretilen sanayi ürünleri takas edilecek ve ilkel hayatta bile yaşama şansınız olacaktır.

Bir defa ortaklık düzenine girildikten sonra Sermaye artık istediği gibi silah üretemeyecek ve satamayacaktır. Silahlar yalnız savaşlarda kullanılacak, hakem kararlarına uymayanlara karşı kullanılacaktır. Akaryakıt, elektrik, ilaç üretimi ve dağıtımı uluslararası vakıf işletmeleri tarafından işletilecek. Savaşı insanlar yapacaklardır.

Evet, sosyal tufana karşı gemileri yapmamız gerekir.

Bu gemiler de yüz lojmanlı işyeri apartmanlarıdır.

Öz Türkçe ile:

“Kapatanlar bir bilseler. O sıra yüzlerinden odu atamazlar, sırtlarından da ve onlar yardım olunmazlardır.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Küfretmiş olan kimseler bir ilmetseler. O hin vecihlerinden narı keff edemezler ve zahrlarından da ve onlar nusret de olunmazlar.”

 

LaV YaGLaMu elLaÜIyNa KaFaRUv XIyNa LaYaKufFUvNA GaN VuCUvHiHiMu elNAvRa Va LAvGaNJUvHUvRiHiM Va LAvHuM YuNÖaRUvNA

لَوْ يَعْلَمُ الَّذِينَ كَفَرُوا حِينَ لَا يَكُفُّونَ عَنْ وُجُوهِهِمُ النَّارَ وَلَا عَنْ ظُهُورِهِمْ وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَ (39)

 

***

 

بَلْ

BaL

“Bel”

بَلْ atıf harfidir. بَيْن‘den dönüşmüştür. Kendisinden önce gelen cümleyi tekzip de etmez tasdik de etmez. O cümle söylenmiştir, doğru da olabilir yanlış da olabilir ama بَلْ’den sonra gelen cümle doğrudur.

بَلْ’in manasını burada çok daha iyi anlıyoruz. Bundan önce söylenen gerçekleşebilir de gerçekleşemez de; o durum o günkü halkın davranışına bağlıdır. Eğer davet ve uyarılara uyarlarsa, yukarıda anlatılan anlatılmaktadır. Uymazlarsa olacaktır.

İşte bu sebepledir ki بَلْ kelimesi kullanılmıştır.

تَأْتِيهِمْ بَغْتَةً

TaETIyHiM BaĞTaTan

“Onlara bağteten ityan eder.”

بَعَث aniden ortaya çıkıp saldıran hayvan demektir. Sonra ت ile ansızın, aniden anlamlarına gelmiştir.

بَغِيّ ‘boğa’ demektir.  ي ت’ye dönüşmüştür ve boğanın ani saldırısından dolayı ani oluşa بَغْتَةً denmiştir.

بغت 13, بغض 5 defa geçmektedir. Toplam 18 (2*32) eder.

ب geçidi, غ değişmeyi, ت oluşu ifade eder.

Onlara yani مَتَى هَذَا الْوَعْدُ diyenlere ityan eder. يَأْتِيهِمْ denmemiş de تَأْتِيهِمْ denmiştir.النَّارَ‘a gidebilir. “Ateş onlara بَغْتَةً gelecektir” denmiş olur. Ayeti böyle anlarsak insanlık sosyal tufandan kurtulamayacak demektir. Buradaki zamir آيَات’a da raci olabilir. ‘Onlara ayetler ansızın gelecektir’ anlamı çıkar. Hangi manaya geldiğini bundan sonraki ifadeden anlayabiliriz. Eğer ayetlere giderse reddetmeyecekler demektir. Eğer ateşe gidiyorsa korunamayacaklardır. كَافَّةً kelimesini kullanmamıştır.

فَتَبْهَتُهُمْ

Fa TaBHaTuHuM (Fa TaFGaLuHuM)

“Onları beht eder”

Onları susturur, cevap vermez olurlar. Bunları ben söylemiyorum, ayetler söylüyor. Bir gün ayetler gelecektir. Ansızın gelecek. Kur’an’ı yorumlayanlar ayetleri ortaya koyacaklar. Şimdi olduğu gibi ayetlere kulak vermez durumları olmayacak. “Haklı imişsiniz” diyecekler.

Bünyamin Demir (28 Ekim Pazar günü) geldi, AK Parti’nin mazeretlerini ve yapacaklarını açıkladı. Önce gelme zahmetinde bulunduğu için Allah razı olsun. İlim ve fıkıh faiz ile enflasyonu birbirinin fonksiyonu kabul eder, faiz yükselirse enflasyon olur, enflasyon olursa faiz yükselir. “İki sene içinde faiz veya enflasyon %10’ların aşağısına inecektir” dedi. Bize nasıl indireceklerini açıklamadı. Yine bekliyorum, %40’lara doğru yürüyen faizi iki senede hangi mekanizma ile indireceklerini açıklasın. Onlar bizimle görüşmüyorlar ama Bünyamin Demir şimdilik görüşmeye devam ediyor.

Şimdi buraya kayıt düşüyorum: İki sene sonra faiz ve enflasyon o sistemler ile %25’den aşağıya hiçbir zaman inmez. İşte o zaman AK Partililerden faizci grup baht edecektir. Ayetler onları susturacaktır.

Tekrar hatırlatalım: Kur’an düzeninde TL ile günlük ödeme yapılabilir ama borçlanma yapılamaz. Altın Bono çıkarılacak ve ödemeler Türk Lirası ile yapılacak ama hesaplar Altın Bonosu ile işlenip borçlanma mal üzerinden olacaktır.

فَلَا يَسْتَطِيعُونَ رَدَّهَا

Fa LAv YaSTaOIyGUvNa RadDaHAv (FaLAv YaSTaFGıLUvNa RadDaHAv)

“Onu redde istit’a edemeyecekler”

Öyle durum ortaya çıkacak ki ses çıkaramayacaklar ve Kur’an’ın ayetleri karşısında donup kalacaklardır. Bunları ben söylemiyorum. Bunlar benim Kur’an’dan anladıklarımdır.

Arkadaşlarım okuyorlar, gerekli düzeltmeleri yapıyorlar, bazen muhalefet şerhlerini koyuyorlar. Ben bu ayetlere böyle mana verdim. Haydi, siz de uydurun da benim verdiğim manalara benzer manalar verin. Veremezsiniz. Çünkü Kur’an dili o kadar sağlam bir şekilde incelenmiştir ki keyfinize gelen manayı veremezsiniz.

وَلَا هُمْ يُنْظَرُونَ (40)  

Va LAv HuM YuNJaRUNa (VaLAvHuM YuFGaLUvNa)

“Ve onlar inzar olunmaz”

Yani bir daha orada oturamaz duruma gelecekler.

AK Parti’den ayrılmayanlar o gün zorunlu olarak terk edeceklerdir.

 

YORUM

Bu ayet yalnız Türkiye’deki bir partiye hitap etmiyor. Bir gün gelecek tüm insanlık ayetleri öğrenecek, ayetlere karşı çıkanlar susacaklar, ses çıkaramaz hale gelecekler ve onlara artık zaman tanınmayacaktır.

Bugün Adil Düzen’i anlatıyor diye Süleyman Akdemir’i doçent yapmayanlar, yarın cehaletlerini ve ihanetlerini görecekler. Onlara ayetler çok açık bir şekilde gelecek ve ‘siz haklı imişsiniz, biz zulmetmişiz’ diyecekler.

Biz ümitsizliğe düşmeyip ortaklık düzeni üzerinde çalışmaya devam etmeliyiz. Bununla ilgili Kur’an yorumlarını ve uygulama denemelerimizi yapacağız. Sonrası bizi değil O’nu ilgilendirir, ayetleri biz göstermeyeceğiz, O yani Allah gösterecektir.

 

Öz Türkçe ile:

“Evet, onlara ansızın gelir, onları susturur. Onu geri çevirmeye güçleri yetmez ve onlara süre de verilmez.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Evet, onlara bağteten ityan eder. Onları beht eder. Onu redde istit’a edemezler ve onlar inzar da olunmaz.”

 

BaL TaETıYaHuM BaĞTaTan FA TaBHaTuHuM FaLAy YaSTaOIyGUvNa RadDaHAv Va LA HuM YuNÖaRUvNa

(40) بَلْ تَأْتِيهِمْ بَغْتَةً فَتَبْهَتُهُمْ فَلَا يَسْتَطِيعُونَ رَدَّهَا وَلَا هُمْ يُنْظَرُونَ

 

***

 

وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِنْ قَبْلِكَ

Va LaQaD EuSTüEZiEa Bi RuSuLin MiN QaBliKa (Va LaQ aD EüSTüFGıLa BiFuGuLin MiN FaGLiKa)

“Ve senden kabl resuller ile istihza edilmiştir”

Buradaki وَلَقَدْ surenin başında “İçinde zikriniz bulunan kitabı şimdi irsal etmekteyiz” ayetine (10. ayet) atfetmektedir. Kur’an’ın hükümleri şimdi bize yeniden nazil olunmaktadır. Senden önce gelen resuller de şimdi istihza edilmektedir. لَقَدْ kelimesi bunu ifade eder. مِنْ قَبْلِكَ ifadesi اسْتُهْزِئَ fiilinin zarfı değildir, رُسُلٍ kelimesinin sıfatıdır, ‘senden önceki resuller’ anlamındadır.

Batıda Rönesans oldu.  Greko-Rromen uygarlığına dönülmüş, Hıristiyanlığa cephe alınmıştır. Resim ve heykel Hıristiyanlıkta da günah olduğu halde kiliseler resim ve heykellerle doldurulmuştur. Bu inkâr, Fransız inkılabı ile tamamen ortaya çıkmıştır. 

Yirminci yüzyılda ise Allah’tan, ahiretten, peygamberden, Kur’an ve Tevrat’tan bahsetmek ayıp hale gelmiştir. Sosyalist ülkelerde ise din tamamen yasaklanmış ve dine inananlar ya asılmış veya işkenceler görmüşlerdir.

Bize şimdi nazil olan hükümler öğrenilmemekte, bunun yanında resullerle istihza edilmekte idi. Bu durum Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın İzmir’de Atatürk Kapalı Spor Salonu’nda verdiği İlim ve İslam Konferansı ile delinmiştir. Akevler kurucuları tarafından verdirilen bu konferanstan sonra Erbakan’la da istihza edilmeye başlanmıştır ama Bülent Ecevit bu istihzayı dinlememiş ve Erbakan’la koalisyon yapmış; ondan sonra ona ne zulümler yapılmıştı. Tansu Çiller de dinlememiş ve Erbakan’la koalisyon yapmıştı; şimdi kenarda itilmiş bir şekilde duruyor.

‘İstihza etmek’ demek ‘dışlamak’ demektir, ‘onu topluluğun dışına itmek’ demektir, ‘düşüncesini ve savunduğu şeyleri ilkel kabul etmek’ demektir.

Üniversiteye gittiğimde Ali Fuat Başgil’e CHP iktidarı döneminde konferans verdirtilmişti. Yanımda Atilla Atlı isminde bir Masonun oğlu oturuyordu; ‘bu adam akıl hastası’ demişti. Tevfik İleri’yi Celal Bayar bakanlıktan aldığında bayram yapıp birbirlerini kutladılar.

فَحَاقَ

Fa XAvQa (Fa FaGaLa)

“Hayk etti”

حَيْق çalı süpürgesi demektir. Çalı süpürgesinin etrafındaki bağlama ‘halka’ anlamına gelir ki o kelimeyle de akrabalığı vardır.

ح hareketi, ي kolaylığı, ق ise kuvveti gösterir.

Çalı süpürgesiyle tozu toprağı süpürüp atarsınız. ‘İstihza edenler süpürülüp atıldılar’ demektir. Bugün artık kimse dinle, Allah’la, ahiretle alay etmemektedir. Şimdi dini istismar modası ortaya çıkmıştır. Dünyanın hiçbir yerinde ve kitaplarda bundan yarım asır önceki durum yoktur. Artık Allah’a inanmak ayıp sayılmamaktadır.

Bu ayetin ifade ettiği hüküm gerçekleşmiştir.

بِالَّذِينَ سَخِرُوا مِنْهُمْ

BilLaÜIyNa SaPİRUv MimHuM

“Onlardan masharaya aldıkları kimseleri”

Masharaya aldıkları kimseler sebebiyle süpürülüp kenara atıldılar.

Erbakan ve Humeyni imana sahip çıkınca, ‘önce ahlak ve maneviyat’ deyince, iktidarı onlara kaptırmamak amacıyla kendileri ister istemez ılımlı dine sahip çıktılar ve böylece o moda sona erdi. Evet, Gülen’in ayağına düştüler. Papalık artık dünya düzenini kurma durumunda. Putin inanmış bir insan olarak ortaya çıkıyor. Onların sebebiyle masharaya aldıklarının şerrinden korunmak için sahte de olsa onun yanında yer almak zorunda kaldılar.

مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ (41)

MAv KAvNUv BiHIy YaSTaHZiEUvNa (MAv FaGaLuv BiHIyy YaSTaFGıLUvNa)

“İstihza ettikleri şeyler”

حَاقَ fiili lazım değil müteaddidir. ‘Süpürüldü’ değil de ‘süpürdü’ demektir. ‘İstihza ettikleri şeyler onları silip süpürdü’ anlamındadır.

“Resullerle istihza edildi” dendi. Burada istihza ettikleri şeyler denmektedir. İstihza edilenler aracılığıyla demektir. İstihza edilenler araç olarak kullanıldılar.

Bugünkü durum ancak bu kadar beliğ bir şekilde ifade edilebilir.

 

YORUM

50 sene evvel biz Allah’a ve ahirete inanıyoruz dediğimiz için ikinci sınıf insandık. Tekin Arıburnu, Demokrat Parti’de Meclis başkanlığı yapan bir generaldi. Cuma namazını kıldı diye bir daha onu milletvekili bile yapmadılar. İbrahim Elmalı’yı “Türkiye’yi Mustafa Kemal değil Allah yarattı” dedi diye dışladılar. Konyalılar sahip çıktı.

Bugün Gülen dünyaya meydan okuyor. 1961’de İzmir’e gittiğimde Risale-i Nur şakirtlerine katılan okumuş bir iki kişi vardı. Kimse onlara kız vermiyordu. Doktora yapacak diye Avrupa’ya gönderdiler, onlardan uzaklaştırdılar da öylece kızlarını verdiler.

Akevler ve Erbakan işte bu zamanda ortaya çıktı. Sonra ne yaptılar? O aşağıladıkları kimseleri bize karşı desteklediler ve büyüttüler de büyüttüler. 15 Temmuz’da da saldırttılar; bize saldırttılar ama dünyada yine de biz galip durumdayız.

Bugün bile AK Parti iktidarında Allah’a inanmış ve artık mümin olmaktan utanmayan, bilakis şeref duyan kadro hâkimdir. Avrupa’da ve Rusya’da inanmış kadro iktidarda. Çin henüz belli etmedi ama artık o da eskisi gibi baskı yapamıyor.

Kur’an böylece günümüzü anlatarak mucizesini göstermektedir.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve senden önceki elçilerle eğlenilmiştir. Eğlendikleri, onlardan alay eden kimseleri çarptı.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve kablindeki resullerle istihza edilmiştir. İstihza ettikleri şeyler, onlardan masharaya alan kimseleri hayk etti.”

 

Va LaQaDi üSTuHZiEa BiRuSUvLin MiN QaBLiKa Fa XAvQA Bi elLaÜIyNa SaXıRUv MiNHuM MAv KAvNUv BiHIy YaSTaHZiEUvNa

وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِنْ قَبْلِكَ فَحَاقَ بِالَّذِينَ سَخِرُوا مِنْهُمْ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ (41)

 

***

 

قُلْ

QuL (EuFGuL)

“Kavlet”

Kur’an’da birçok yerde قُلْ kelimesi geçmektedir. Sıradan müfessirler işin kolayını bulmuşlar, “Habibim Muhammed kavlet” diyorlar. Böylece Kur’an’ı 1400 sene önceki, sadece tek kişiye inmiş bir kitap olarak manalandırıyorlar. O zaman bizim söylememize ve okumamıza gerek kalmıyor.

Kur’an’daki قُلْ emri tüm müminlere emredilmiş bir emirdir. Mümin olmak da farzı kifayedir. Eğer bir toplulukta müminler varsa bu dünya bakımından emindirler demektir. Çünkü emniyete alan bir cemaat vardır. Eğer o topluluk içinde müminler yoksa o zaman herkese farz olmuş olur. Şimdi demek buradaki emrin muhatabı bütün müminlerdir. Kavl edilecekler de bütün insanlardır.

Bunu nasıl yapıyoruz?

Bin dil üniversitesini kuruyoruz. Tüm insanlığı buraya davet ediyoruz. Hem çalışıyor hem okuyorlar. On yıl gibi sürekli (yaz kış) kendilerini yetiştirdikten sonra ülkelerine gidiyorlar ve orada قُلْ emrini yerine getiriyorlar.

مَنْ يَكْلَؤُكُمْ

MaN YaKLaEuKuM

“Kim sizi kel’ ederse”

Fırtınadan sizi koruyacak kimdir? Evet, “Rothshildler’dir, Trump’tır, Erdoğan’dır.” diyecekler. Onlar sizi nasıl koruyacaklar? Dünyayı saran savaş ateşini onlar nasıl durduracaklar? Kendi makamlarında kalabilmeleri için ne çaba göstermektedirler?

Rüzgâr bir taraftan esmiyor ki, hortum şeklindedir. Hortumlar dönen ve yükselen havadır. Merkezkaç kuvveti ile havada boşluk oluşur ve yerden kopardıklarını göklere götürür. Yahut denizlerde dönen sular vardır. Suyun basıncı azalır ve denizlere gömülür. Yandan gelen dalgalara karşı korunma imkânları vardır. Yandan gelen rüzgârlara karşı korunma imkânı vardır ama hortumlara çare yoktur.

بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ

Bi elLaYLı Va EanNaHavRı (Bi elFaGLı Va EaLFaGAvLı)

“Leylde ve neharda”

Hortum nasıl oluşmaktadır? Denizde anafor nasıl oluşmaktadır?

İki rüzgâr veya su dalgası birbiri istikamette gelmektedir. Aralarında açı varsa çarpışır aksi istikamette yansıyarak giderler. Eğer tam karşı karşıya iseler çarpışır dalga veya akıntı gerisin geriye döner. Birbirine zıt istikamette ama biraz kaymış olarak çarparlarsa hava veya su birbirinin etrafında döner ve merkezinde basınç azalır. Ortadaki hava yukarıya, su aşağıya doğru hareket eder ve gece veya gündüz olması birkaç gün sürebilir.

Böylece zelzeleden daha tehlikeli bir durum ortaya çıkar.

Hortumun merkezi gezmeye başlar.

مِنَ الرَّحْمَنِ

MiNa elRaXAvNı (MiNa eLFaGLAvNı)

“Rahman’dan”

اللَّهِ  مِنَdenmemiş, مِنَ الرَّبِّ denmemiş, مِنَ الرَّحْمَنِ denmiştir. Eğer Allah zalimlere ceza veriyorsa, onları anafor içinde tutuyorsa, bu O’nun rahman sıfatının tecellisidir. İnsanlar işçilik sisteminden ortaklık sisteme geçsinler diye bu krizler bu sıkıntılar olmaktadır. Allah’ın rahman sıfatı ile tecellisini önleyecek biri var mıdır?

Bunları onlara anlatmamız gerekmektedir. Bunun için bizim bir televizyonumuz olmalıdır. Bu televizyon kanalı tüm dünyaya yayın yapmalıdır. Bu TV aynı zamanda bir dergi çıkarmalıdır. Dergiye abone olanlar derginin ve televizyonun giderlerini karşılamalı ve onlar seçmeli, onların görüşlerini yayınlamalıdır. Bu televizyon ve dergi tüm görüşleri içermelidir. Bizim görüşlerimiz de yer almalı. İnsanlar her sözü duyabilmeli. Biz de duymalıyız. Onların yanında sözlerimiz söylenmeli ki halk bizim sözümüzü de işitsin.

Oysa bugün yapılan şu; herkes sadece kendi televizyonunu seyrediyor, kendi dergisini yayınlıyor. Bu sebeple bizim قُلْ emrini yerine getirme imkânımız bulunmamaktadır.

بَلْ هُمْ عَنْ ذِكْرِ رَبِّهِمْ مُعْرِضُونَ (42)

BaL HuM GaN ÜiKRi RabBiHiM MuGRiWUvNa (BaL HuM GaN FiGLi FaGLiHiM MuGRiWUvNa)

“Evet, onlar rablerinin zikrinden mu’rizdirler”

Surenin başında “İçinde sizin zikriniz olan hükümleri inzal ettik” (10. ayet) denmiş sonra ve “onlar böyle demektedirler” şeklinde ona atıfta bulunmuştu. Burada da onlar rablerinin zikrinden iraz etmektedirler.

Onlar iraz ediyor. Kendilerini koruyacak ve korunacak bir yerleri olmadığı halde O’nun rahman sıfatından yararlanıyorlar.

İnsanlığa ve Türkiye’deki bütün partilere diyoruz ki; işçilik dönemi sona erdi, ortaklık dönemine geçilecek. Kur’an’da bu öğretilmektedir. Sizin için Kur’an’a, sünnete ve ilme dayanarak Akevler içtihat yapmaktadır. Gelin kulak verin. Yanlışı varsa düzeltin. Doğru söyleniyorsa uygulayın. Buna kulak vermiyor ve yine puttan, Dolar’dan medet umuyorlar.

Kur’an’ı okuduğumda başlangıçta diyordum ki; bugün müşriklere inanan kimdir ki? Oysa Kur’an hep bunlardan bahsediyor. Şimdi diyorum ki; Araplar putlara tapmıyorlardı, sadece saygı gösteriyorlardı. Şimdi ise insanlar Dolar’a tapıyorlar, oya tapıyorlar. Sözle işrak yerine fiilen işrak başlamıştır. Biri aleyhinize dava açıp malınıza ortak olmak isteyebilir. Mekkelilerin yaptığı bu idi. Yahut biri gelip evinizi yakabilir, hayvanlarını çayırınıza salabilir. Bugünkü Dolar ve oy böyledir. Odamıza girmekle kalmamış, içimize de girmiştir, herkes iraz içinde. 

 

YORUM

Evet, bunları söylememiz gerekir. Halkımız “semt kooperatifleri” olarak örgütlenmelidir. Genel Hizmet’in içinde olan Basın ve Yayın yoluyla Allah’ın zikrini, çağın zikri olan günümüzün içtihatlarını anlatmalıyız. Semt kooperatifleri tüm sorunları çözmektedir.

Kur’an’sız bir çıkış yolu yoktur. Kaldı ki biz kimseye “Sadece bizi dinleyin” demiyoruz. “Her söze kulak verin, bizim sözümüze de kulak verin, sonra kendi akıl süzgecinizden geçirerek hükümlerini çıkarın” diyoruz. Biz demiyoruz, Kur’an diyor.                   

Bu ayet de قُلْ emri içindedir. Zikri, Rahman’ı onlara götürmemiz gerekmektedir. “Siz iraz ediyorsunuz.” dememiz gerekir.

Ben 1991 yılında Kırgızistan’a gittim. İslâmiyet’i, Adil Düzen’i anlatmak istedim. “Ne yapayım da bunlara anlatayım?” dedim. Genel müdürleri buldum, onlara proje götürdüm. Aylarca çalıştık, bir proje çıktı. Onlar Som (para birimi) koyacaklar, binalar koyacaklar, ben Dolar bulacaktım. Sonunda genel müdürler projeyi bakana götürdüler. Bakan anlamadan reddetti, ben de Dolar bulmaktan kurtuldum ama Adil Düzen’i anlatma imkânı buldum. Devlet başkanına anlatabildim. Para çıkardık. Birçok batılı insan bizi dışlayarak harekete geçti. Biz zaten bunu istiyorduk.

Şimdi ortaklık projeleri yapacağız. Görüşmelerle önerilerde bulunacağız. “Ortak olun” diyeceğiz. Ortak olmayacaklar ama biz böylece tebliğimizi yapmış oluruz.

Sermaye bizimle görüştürmeme tedbirini almıştır. Görüşmek istediğimizde kırmızı listede olduğumuz için görüştürmüyorlar. Biz ise görüşme talebimizle görevimizi yapmış oluyoruz. Bunlar zaten görüşmezler diye görüşme talebimizden vazgeçmeyeceğiz. Görüşsek bile kabul etmeyecekler diye görüşmeden vazgeçmeyeceğiz.

On bin ortaklı kooperatifimizi kurarken size yardım etmiş oluyoruz. Tebliğimizi yapabilmeniz için onlara gideceksiniz. Ortaklığa davet edeceksiniz. Görüşmeyi kabul etmezlerse siz görevinizi yapmış olacaksınız.

 

Öz Türkçe ile:

“’Evet, Yaşatan’dan sizi gece gündüz kim kuytuya alabilir?’ de. Evet, onlar yetiştiricilerinin anlattıklarından yan çiziyorlar.

Kur’an kelimeleri ile:

“Evet, Rahmandan leyl ve neharda sizi kim kel’ eder diye kavl et. Evet, onlar rablerinin zikrinden mu’rizdirler.”

 

QuL MaN YaKLaEuKuM Bi elLaYLı Va elNaHAvRı MıNa erRaXMAvNı BaL HuM GaN ÜiKRi RabBiHiM MuGRiWUvNa

قُلْ مَنْ يَكْلَؤُكُمْ بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ مِنَ الرَّحْمَنِ بَلْ هُمْ عَنْ ذِكْرِ رَبِّهِمْ مُعْرِضُونَ (42)

 

***

 

أَمْ لَهُمْ آلِهَةٌ تَمْنَعُهُمْ مِنْ دُونِنَا

EaM LaHuM EAvLiHaTun TaMNaGuHuM MiN DUvNiNAv (EaM LaHuMFaGıLatun MiN FuGLiNAv)

“Yoksa onları men eden bizim dunumuzda ilahlar mı var?”

Burada مِنْ دُونِنَا  ifadesi تَمْنَعُ fiilinin  mefulü olabilir, o takdirde ‘Bize yakın olmalarından onları men eden ilahları mı var?’ manası çıkar. دُون dışardaki tüm uzayı içine alır. Allah’ın dışında demek, tabi sınırlar dışında ne varsa demektir. مِنْ ile dışarıda herhangi yer manasına gelmektedir. Hariçte olduğu başkası manasındadır. Bitişik olduğu için de yakınlık anlamındadır.

‘Bizden başka onları men eden ilahları mı var yahut onları bizden men eden ilahları mı var?’ manası da çıkabilir. Evet, onların Dolarları var, Kur’an’ı günümüz zikrinden onları men ediyor. Onların oyları var, bizden men ediyor.

مَنَعَتْهُمْ demiyor da تَمْنَعُهُمْ diyor.

Herkes gizli iş yapıyor. İslamiyet’e hizmet ediyor ama korkuyor, “Devlet memurluğundan olurum.” diyor. Oysa devlet memuru olmak demek işçilik demektir, faizli bir düzendesin demektir. Herkes devlet memurluğunu bırakıp serbest iş yapmaya çalışmalıdır. Tek başına serbest iş yapılamadığı için kooperatif kurmalıdır. Yüz ortak buluyorsun ve bir iş yapıyorsun. Herkes kazancının %1’ini veriyor. İşletmeye ortak oluyor. Sen de onlar seviyesinde yaşıyorsun. Ortaklıkta payları katkıları nispetinde oluyor.

Bir gün gelecek ki yüz ortak gelirinin %1’ini vererek yüz işletmeye ortak olacak. Bunun anlamı şudur; bütün işletmelerde sermaye oranındır. Biri iflas ettiği zaman yalnız %1’ini zarar etmiş olurlar. Herkesin işi devam eder. İflas eden de yüz ortaklıktan yüzde birlere kalan da ortak olmuş olur.

On bin ortaklı kooperatiflerimiz yarın böyle çalışacaklardır. Buraya katılmalısınız.

لَا يَسْتَطِيعُونَ نَصْرَ أَنْفُسِهِمْ

LAv YaSTaOIyGUuvNa NaÖRa EAnFuSiHiM (LAv YaSTaFGıLUvNa FaGLa EaFGuLiHiM)

“Onlar kendilerine nusret etmeye istit’a edemezler”

Evet, faizli düzendeki krizleri yenmeye Sermaye’nin gücü yetmeyecektir. Dolar’ın esaretinden devletler kurtulamayacaklar. Sonunda tevbe edip iman edenler ortaklık sistemine geçecekler, onlar ise mağlup olacaklar, süpürülüp gideceklerdir.

Birinci Kur’an uygarlığında bunlar hep yaşandı.

İkinci Kur’an uygarlığında da yaşıyoruz.

Bin sene sonra benzer durumlarda kaldıklarında çağımızı ve bu yazılarımızı örnek göstereceklerdir. Birinci Kur’an uygarlığında Kur’an Mekkelilerle cihad ediyordu, şimdi dünya ile cihad ediyor. Bugün Kur’an’ın mucizesi çok daha büyük ve açık olmaktadır. Bizim perişanlığımızı biliyoruz. Bu zafiyetimizle birlikte hep Kur’an’ın zaferi dünyayı kaplamaktadır.

Kur’an’la meşgul olanlar gittikçe artmaktadır. Bir de burada İstif’al babıyla gelmektedir. Bir gayret ve talep söz konusudur.

وَلَا هُمْ مِنَّا يُصْحَبُونَ (43)

Va LAv HuM MinNAv YuÖXaBUvNa (Va LAv HuM MinNAv YuFGaLuyNa)

“Ve onlar bizden suhbe olunmazlar.”

صَحِيفَة üzerine yazı yazılmış veya şekil çizilmiş deri, tuğla ve kâğıt gibi şeylerdir. İlk mülkiyet araçlar üzerinde olmuştur, taş ve sopa gibi. ف harfi  ب’ye dönüşmüş ve ‘sahip olunan’ veya ‘sahip olan’ anlamında kullanılmaya başlanmıştır. Sonra sohbet etmek, yazılı metinler üzerinde konuşmak ve daha sonra da arkadaş olmak anlamlarına gelmiştir. Bir memleketin halkına أَصْحَاب dendiği gibi herhangi bir işte birlikte olanlara da أَصْحَاب denir. صَحَابَة  kelimesi buradan gelmektedir.

Kur’an’da صحب 97, شحم 1 defa geçmektedir. Toplam 98 (2*72) eder.

ص dayanıklılığı, ح hareketi, ب geçiş yerini gösterir.

Fiil olarak iki yerde geçer. Musa’nın yol arkadaşına تُصَاحِبْنِي demesi (Kehf, 18/76) mufaale babından gelir.

“Bizden arkadaşlığı suhbe edemezler” derken مِنْ ile gelmiştir. Allah’ın insanlarla sohbeti nasıl olur? Bir durumla karşı karşıya geldiğinizde zihniniz soruna çare aramaya başlar. Allah sizin beyninizde olanın hepsini bilmektedir. Bir bakarsınız ki çözüm aklınıza gelir. Peki, bu çözümü sizin aklınıza getiren kimdir? Doğal olarak gelmektedir denebilir. O zaman herkesin aklına gelmelidir. Her zaman gelmelidir. Demek ki insan her zaman Allah ile beraberdir. Allah onu denetlemekte yahut yardım etmektedir.

Buradaki هُمْ zamiri ilahlara da gidebilir, onlara da gidebilir. Onlar bataklıklarda dolaşırken basit çözümler bile akıllarına gelmez.

Ben yirmi seneden fazladır ahşap ev yapıyorum. Bir türlü seri imalata geçemedik. İlk bakışta boş zaman harcanmış gibi gelir. Oysa ahşap ev projesi ile uğraşırken ortaklık düzeni ile ilgili pek çok şey öğrendim. Arkadaşlar da çalıştılar. Onlara tebliğ oldu. Yararlanan oldu. Allah bize suhbe etti. Herkes düşünmelidir. Yirmi senedir çaba içindeyiz. Bizde bir gelişme oldu mu? O zaman Allah bizimle beraberdir ve doğru yoldayız. İstediğimiz olmayabilir ama bizde gelişme var mı onu düşüneceksiniz.

 

YORUM

Bir işe giriştiğiniz zaman bir gayeniz olacaktır. Onu elde etmeye çalışacaksınız. Kur’an’da bunu وَاقْصِدْ فِي مَشْيِكَ (Lokman, 31/19) ifadesi ile anlıyoruz. “Yürümen kasıtlı olsun” diyor. ‘Nereye niçin gittiğini bilmelisin. Tembellik etme ama çok da hızlı koşma, dengeli yürü.’ anlamı da çıkar.

Gayeye iki yolla ulaşılır. Biri meşru yol, diğeri meşru olmayan yoldur. Hedefe meşru yoldan varmalıyız.

Millî Görüş ve Gülencilerin hataları bu idi. Meşru gayeye gayrimeşru yollardan ulaşmayı düşündüler. Hedef Kur’an düzeni idi. Onlar Kur’an düzeni ile Kur’an’a varma yerine batıl düzenle Kur’an düzenine varmayı düşündüler. Hedefleri doğru idi, gittikleri yol yanlıştı.

Burada hedef meşru yolda yürümedir. Hedef uzaktaki dağ değil bizzat yürüyüşün içindedir.

Gaye meşru yolda yürüme olmalıdır. Bir yere varmak için çalışacaksınız ama varma şartı yoktur. Allah insanı yaratmış, kendisine saadet getirmeyi de murat etmiş ve imkânlar sağlamıştır.

Okula gideriz. Gayemiz mezun olmadır. Dersler okuruz. Bildik mi sınıfımızı geçeriz. Allah da bizi imtihan ediyor ama imtihan yine kendi hayatımız için yaptıklarımızdır.

Topluluğun da lehine hareket etmemiz emredilmiştir. Ne var ki o topluluk da yine insanın kendisi içindir.

 

Öz Türkçe ile:

“Yoksa onları bizden engelleyen tanrılar mı var? Onlar kendilerine yardım edemezler ve onlar bizimle görüşmezler bile.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Yoksa onları dunumuzdan men eden ilahlar mı var? Onlar kendi nefislerine nusret etmeye istit’a edemezler ve onlar bizden suhbe de olunmazlar.”

 

EaM LaHuM EAvLiHaTun TaMNaGuHuM MiN DUvNıNAv LAv YaSTaOIyGUvNa NaÖRa EaNFuSiHiM Va Lav HuM MinNAy YuÖXaBUvNa

أَمْ لَهُمْ آلِهَةٌ تَمْنَعُهُمْ مِنْ دُونِنَا لَا يَسْتَطِيعُونَ نَصْرَ أَنْفُسِهِمْ وَلَا هُمْ مِنَّا يُصْحَبُونَ (43)

 

İstanbul

 


 

 



© 2024 - Akevler