21-29.AYETLER
أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
***
أَمِ اتَّخَذُوا آلِهَةً مِنَ الْأَرْضِ هُمْ يُنْشِرُونَ (21) لَوْ كَانَ فِيهِمَا آلِهَةٌ إِلَّا اللَّهُ لَفَسَدَتَا فَسُبْحَانَ اللَّهِ رَبِّ الْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ (22)لَا يُسْأَلُ عَمَّا يَفْعَلُ وَهُمْ يُسْأَلُونَ (23) أَمِ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِهِ آلِهَةً قُلْ هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ هَذَا ذِكْرُ مَنْ مَعِيَ وَذِكْرُ مَنْ قَبْلِي بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ الْحَقَّ فَهُمْ مُعْرِضُونَ (24) وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رَسُولٍ إِلَّا نُوحِي إِلَيْهِ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدُونِ (25) وَقَالُوا اتَّخَذَ الرَّحْمَنُ وَلَدًا سُبْحَانَهُ بَلْ عِبَادٌ مُكْرَمُونَ (26) لَا يَسْبِقُونَهُ بِالْقَوْلِ وَهُمْ بِأَمْرِهِ يَعْمَلُونَ (27) يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يَشْفَعُونَ إِلَّا لِمَنِ ارْتَضَى وَهُمْ مِنْ خَشْيَتِهِ مُشْفِقُونَ (28) وَمَنْ يَقُلْ مِنْهُمْ إِنِّي إِلَهٌ مِنْ دُونِهِ فَذَلِكَ نَجْزِيهِ جَهَنَّمَ كَذَلِكَ نَجْزِي الظَّالِمِينَ (29)
***
أَمِ
EaM
“Yoksa”
أَمْ atıf harfidir. أَوْ yani ‘ya da’ anlamındadır. أَوْ ’de birisinin olması yeterlidir. İkisi de olabilir. أَمْ‘de ise biri varsa diğeri yoktur. أَمْ‘de başta أَ geldiği için soru manası vardır ve bu hemze inkâr hemzesidir. جَاءَ اَحْمَدُ أَمْ derseniz, ‘Yoksa Hasan geleceğine Ahmet mi geldi?’ anlamı çıkar. Mahzuf bir cümle var, o cümleye atfetmektedir.
Cümlenin asıl yapısı, أَزَيْدٌ فِي الدَّارِ أَمْ عَمْرٌ ‘Dârda Zeyd mi var yoksa Amr mı?’ şeklindedir. Birinin varlığı bilinmektedir, hangisinin olduğu soruluyor.
Allah insanı yarattı. Sonra beşer olarak onlar yeryüzüne intişar ettiler. Biz onları yarattık, yeryüzünü de onların emrine verdik, onlara yeryüzüne yayılma imkânlarını sağladık. İnsanlık bugün büyük uygarlığa ulaşmıştır. Son asırlarda elektriği, içten yanmalı motoru, bilgisayarı öğretti ve yaptırdı. Bu sayede intişar ettiler ve Ay’a bile gittiler.
Bunları biz mi yaptık yoksa onların yerde biten kâğıtla ürettikleri Dolarları mı yaptı, sandığa konan oy pusulaları mı yaptı?
اتَّخَذُوا آلِهَةً مِنَ الْأَرْضِ
itTaPzÜUv EAvLiHaTan MiNa eLEaRWı (EaM iFTaGaLUv FAvGıLatan MiNa eLFaGLı)
“Arzdan ilahlar ittihaz ettiler”
Onlar beşer olarak intişar ettiler. Bugün on milyara ulaşıyorlar. Ay’a gidiyor, oradan haberleşiyorlar. Uzaya koydukları uydularla arabanın varacağı saatleri hesaplıyorlar. Sürücüsüz arabalar yürütüyor, pilotsuz uçak uçurabiliyorlar. Bunu bizim halk ettiğimiz ve imar ettiğimiz arz üzerinde yapıyorlar. Arz bizim. Haydi, onun bizsiz var olduğunu farz edelim. Onlar bu uygarlığı ne ile kurdular? Onlara bu aklı biz mi verdik, kim verdi? Sandıklara atılan oylar mı verdi? Yoksa matbaada basılan Dolar mı bunu sağladı? Dolar’ı basmayı onlara kim öğretti?
Öyle demiyorlar mı?
Yoktan bir şey var olmaz, vardan da yok olmaz. Bundan iki yüz sene önce ampul var mıydı? 50 sene evvel bilgisayar var mıydı? Şimdi var mı? Peki, yoktu, var oldu. Hani yoktan bir şey var edilmezdi diyebilirsiniz. Biz yaptık. Tamam, o zaman siz ilahlarsınız. “İlah yoktur” değil de “Biz ilahız” diyorsunuz. Olabilir, bu bir iddiadır. Ne var ki siz 100 sene yoktunuz, şimdi varsınız. Tanrı olarak var olduğunuzu iddia ediyorsunuz. Demek ki yoktan var oldunuz.
هُمْ يُنْشِرُونَ (21)
HuM YüNŞiRUvNa (HuM YuFGıLUvNa)
“Onlar inşar ediyorlar.”
Bu cümle آلِهَةً kelimesinin vasfı olarak alınabilir. Öyle manalandırıyorlar. Yalnız هُمْ zamirinin başa getirilip isim cümlesi yapılması vasıf durumunu zorlaştırıyor. يُنْشِرُونَ olması gerekirdi. Bu cümle sıfat cümlesi değildir. Yeni bir cümledir.
Arada وَ veya فَ harfinin gelmemesinden dolayı da kemali ittisal vardır. ‘İlah ittihaz etmek’ ile ‘onlar inşar ediyor’ aynı manadadır. Birinci cümle farklı söylenirdi. ‘Siz ittihaz ediyorsunuz’ yerine başka bir ifade kullanırdı çünkü onlar zaten o durumdadırlar.
İttihazı iki manada anlarsınız. Araba edinirsiniz, yolculuk yapayım diye. Bu arabanın ittihazıdır. Yahut sizin babanız siz edinmeden önce vardır, siz onun babalığını kabul ediyor oğulluk vazifenizi yapıyorsunuz. O da ittihazdır.
İşte buradaki هُمْ her iki mananın verilebilmesi için gelmiştir.
YORUM
Sure bu çağın düşünen insanlarına sorular tevcih ederek onları Kur’an düzenine çağırmaktadır. Allah’ın verdiği nimetleri kullanıyor ve başarıya ulaşıyorlar.
Bugünkü insanın uygarlığa katkısı, sahte Dolar ile oy pusulalarının sahte çoğunluğudur. Aslında bilgisayar, çağımızda bulundu zannedersiniz. Hayır, bunlar bilgisayar bulmadılar. Asırlar önce atılan bilgisayarların tohumları bugün meyvesini verdi. Bunlar o meyveleri topluyorlar ve “Biz yaptık” diyorlar. Evet, bunların buluşları var, karşılıksız Dolar; ona bir de bir kılıf giydirdiler ve ona da ‘ekseriyet oyu’ diyorlar.
Sermaye para kazanmak için küfür içinde, siyaset iktidarda kalabilmek için küfür içinde ama size ne oluyor ki bu kadar basit şeyleri düşünemiyorsunuz.
- “Kooperatif kurun, kooperatifin içinde kararlar ekseriyetle alınmasın” diyoruz.
- “Para olarak karşılıksız TL’yi ve Dolar’ı kullanmayın” diyoruz.
- “Üretin, kendi bononuzla satın, sonra yine bononuzla sizden alana satın” diyoruz.
Sağır, dilsiz ve körler; bu kadar basit işlemi niye duymuyorsunuz?
“Bize katılın” demiyoruz. “Kendiniz kurun” diyoruz. Ekseriyet sistemi ile laiklik bir arada olamaz. Ya ekseriyete uyarsanız nasıl olacak? Onlar düzenbaz sahtekârlardır. Aslında onlar dinsizliği laiklik olarak öneriyorlar, sonra da güya “ekseriyet kararına uyun” diyorlar. Siz kendi zihninizi Sermaye’nin ve siyasetin esaretinden kurtarın ve kendiniz özgürce düşünün.
Öz Türkçe ile:
“Yoksa yerden tanrılar mı edindiler. Onlar çoğaltıp yayarlar.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Yoksa arzdan ilahlar mı ittihaz ettiler. Onlar inşar ediyorlar.”
EaM itTaPaÜu EAvLiHaTan MiNa eLEaRWı HuM YuNŞiRUvNa
أَمِ اتَّخَذُوا آلِهَةً مِنَ الْأَرْضِ هُمْ يُنْشِرُونَ (21)
***
لَوْ كَانَ فِيهِمَا آلِهَةٌ
LaV KAvNa FIyHiMAy EAvLiHaTün (LaV FaGaLa FIyHiMAy FAvGıLaTun)
“İkisinin içinde ilahlar olsaydı”
آلِهَةً hem çoğuldur hem de müenneslik alameti ile gelmiştir. Şöyle bir kural koyabiliriz; bir kelime çoğul ise ve sonunda ة, müenneslik alameti varsa, o zaman fiil müzekker gelir. Bu, bir varsayımdır. آلِهَةً cemi kılle olarak çoğul halde gelmiştir vezin gereği sonunda ة vardır. Bu ta, kesret için gelmiştir müenneslik ta’sı yani ta-i merbuta değildir. Aynı kelime bu surenin 43. ayetinde لَهُمْ آلِهَةٌ تَمْنَعُهُمْ şeklinde dişil olarak gelmiştir. Lafzen dişil olup manen eril olan kelimelere iki türlü zamir gider. Eğer manaya gidiyorsa fiil müzekker, lafza gidiyorsa fiil müennes gelir. Bir de buna ilaveten İlah olarak kabul edilenler akil ise müzekker çoğul, gayr-i akil ise müennes tekil gelir.
Şimdi Kur’an’ı tarayacaksınız, eğer aksi bulunmazsa bu, gramer kuralı olur.
Başka bir anlamı da, eğer bunlar bir topluluk oluşturuyorsa, o zaman fiil müzekker gelir. Burada oturan, yerleşen ilahlar değil de burasını yönetmek üzere ilahlar olsaydı, o zaman yeryüzü ve kâinat fesada uğrardı manasını taşır.
آلِهَةٌ kelimesinin vezni أَفْعِلَةٌ ‘dür cem-i kılle kalıbıdır.
إِلَّا اللَّهُ
İlLav elLAvHu
“Allah’tan başka”
جَاءَنِي أَصْحَابِي إِلَّا حَسَنٌ diyebileceğin gibi حَسَنًا de diyebilirsin. Hasan arkadaşlardan biri ise muttasıl istisna olur, değilse munkatı istisna olur. Eğer muttasıl ise mensuptur diyoruz. Munkatı ise merfu olur diyebiliriz. Munkatıda kelime hazf olmuştur. Dolayısıyla merfu olur. Muttasılda ise kelime hazf olmadığı için إِلَّا ‘dan dolayı mensub olmuştur.
Demek ki Allah ilahtır ama ilahlardan biri değildir. Çünkü ilahlar çoğalabilir, birden fazla olabilir. Kavram olarak böyledir. Allah ise özel isim olduğu için çoğalamaz.
İkinci bir ilahı düşünebiliriz ama ikinci bir Allah’ı düşünemeyiz. Ebu Hanife şöyle diyor. Allah birdir ama sayılardan değildir diyor. Mantıkta 1+1=1’dir. Matematikte ise 1+1=10’dur. Matematikte 1+1 10 tabanında 2, 2 tabanında 10’dur. Allah mantık dilindeki birlerdendir.
O halde buradaki istisna munkatı istisnalardandır.
لَفَسَدَتَا
La FaSaDaTAv (La FaGaLaTAv)
“İkisi fesada giderdi”
فَسَاد, وِسَاد ‘yıkılmış, uzanmış ağaç parçası’, ‘yastık’ anlamında kullanılmaya başlanmış ve bu yıkılmış anlamından و’nin ف’ye dönüşmesiyle bozulmuş anlamı kazanmıştır.
ف mafsalı, س mekânda diziyi, د çevreyi ifade eder.
İşe yaramaz hale gelirdi.
Bu ayete dayanarak iktidar tecezzi etmez ilkesi kabul edilmiştir. Mustafa Kemal’in vahdeti kuvvası buna dayanmaktadır. AK Parti’nin başkanlık sistemi de bu ilkeye dayanmaktadır. Bu sebepledir ki her işte yetkili daima birdir. Karı koca arasında işbölümü yapılmıştır. Her biri kendi görevinde kendisi yetkilidir. Diğeri ile istişare eder ama ona karışmaz. Evet, devlet başkanı tek temsilcidir. Bucak başkanı da tek temsilcidir. Bu sebepledir ki İnsanlık Anayasası’nda devlet başkanı (bucak başkanı) aynı zamanda meclis başkanıdır. Şuraların da başkanıdır. Başkomutandır.
Ne var ki devlet başkanı devlet değildir. Hakemlerin denetimindedir. Hakemler meclisi denetler. Onlar milleti temsil eder. İnsan ve insanlık Allah’ın yeryüzündeki halifesidir ama kendisi değildir. Bundan dolayıdır ki ilim meclisinin kararları üstündedir. Hakemler denetimdedir. Burada hilafette de teklik sistemi geçerlidir anlamı vardır. Bir işin görevlisi bir kişi olur ve sorumlu olan da odur.
فَسُبْحَانَ اللَّهِ
FaSuBXANa elLAHı
“Allah subhandır”
Matematikte küçük sayıyı büyük sayıya bölemezsiniz. İşlemi yapabilmeniz için kesir sayılarını kullanmanız gerekir. Küçük sayıdan büyük sayıyı çıkaramazsınız; çıkarabilmek için negatif sayıları kullanmalısınız. Negatif sayının karekökünü alamazsınız; alabilmeniz için sanal sayıyı kullanmanız gerekir. Tam sayı, kesir sayı, negatif sayı ve sanal sayı dörtlüsü ile bütün işlemleri yapabilirsiniz. Artık yeni sayıya ihtiyacınız yoktur.
Bu dört sayı kâmil sayılar sistemidir.
Eğer bir başkasına muhtaç olmadan kendi kararınızla işler yapıyorsanız o takdirde siz kâmil düzene sahipsiniz demektir.
سُبْحَانَ demek; kâinat düzeni içinde, başka yerden bir şey ithal etmeden kendi içinde kâmil bir düzendir demektir. Kâinatta ilahlar yoktur, tek Allah vardır ve O da başka herhangi bir şeye ihtiyaç duymadan kâmil bir düzeni var edendir.
Allah’ı tesbih etmek demek, bu eksiksiz düzeni anlamak ve anlatmaktır. Her şeyin bir görevi vardır. Eksik, fazla bir şey yoktur, kusurlu bir şey yoktur demektir. Bunu kabul edip Allah’ın düzenine uyma ihtidadır, ittibadır, ittikadır.
Burada اللَّه kelimesi izhar edilmiştir. Yeryüzünde Allah vardır. Kâinatta Allah vardır ama O’nun varlığı bedenin burada bulunması şeklinde değildir, burasını yönetmesi şeklindedir. Mutlak kudreti ifade eder. Burada o Allah zikredilmektedir. Ne var ki Allah kendisine insanı halife kılarak kâinatı onlara ortak etmiştir. Birincisi insanın halifesi olduğu Allah’ı, buradaki ise arşın Rabbini ifade etmektedir.
رَبِّ الْعَرْشِ
RabBi eLGaRŞı (FaGLı eLFaGLı)
“Arşın Rabbi”
عَرْش beş boyutlu uzaydır.
Biz şimdi üç boyutlu uzay içinde yaşıyoruz. Uzayımızda hareketler var. Yer, Güneş’in etrafında dönmektedir. Sular akmaktadır, bitkiler büyümektedir. Bu hareketin olabilmesi için dört boyutlu uzaya ihtiyaç vardır. Bu da kürsidir. Fiziki olarak dört boyutlu uzayı zamanla oluşturuyoruz. Üç boyutlu uzayda iradeli hareketi yapabilmemiz için beş boyutlu uzaya ihtiyaç var. Bunu da yaşıyoruz. Bakınız, ben beş boyutlu uzay sayesinde yazabiliyorum. Üç boyutlu uzay mükemmel değildir, kendi kendine yeterli değildir. Dört boyutlu uzaya ihtiyaç vardır. Dört boyutlu uzay da kendi kendine yeterli değildir. Beş boyutlu uzaya ihtiyaç vardır. Beş boyutlu uzay ise kendi kendine yeterlidir, mükemmel bir uzaydır.
Arş da donuk değildir. Beş boyutlu uzayda dört boyutlu uzayın tohumları vardır. Bir ceviz büyüklüğündedir. Bunlar patlar ve dört boyutlu uzay oluşmaya başlar. Biz insanlar onun eksenlerinde seyahat ediyoruz.
عَمَّا يَصِفُونَ (22)
GanMAv YaÖiFUvNa (GanMAv YaFGıLUvNa)
“Vasf ettiklerinden.”
Allah tek başına işler yapmaktadır. Onun için “Yanlarındaki ilahlarla beraber iş yürütmektedirler” diyorlar. O ilahlar da “para” veya “oy pusulası” olmaktadır.
وَصِيف iş yapmaya başlayan delikanlı demektir. İş yapan hayvanlara da وَصِيف denir.
و beraberliği, ص dayanıklılığı, ف mafsalı ifade eder. Birlikte işbölümü içinde iş yapan insan anlamındadır.
Tanrı’nın başka ilahlarla işbirliğinde olması, eksik olup ancak onlarla iş yapması şeklinde ifade edilmektedir.
Bugün sosyalistler ve kapitalistler birbirlerinin eksiklerini sayıp dökmektedirler.
Sosyalizm mükemmel değildir ve kendileri için de “iyi değildir” diyor sosyalistler ama “kapitalizmden iyidir” diyorlar.
Kapitalistler de benzerini söylüyorlar. “Kapitalizm mükemmel değildir ama sosyalizmden iyidir, daha iyisi de yoktur.” diyorlar.
Demek istiyorlar ki; böylece sanki Allah kâinatı yaratmış, insanları bir düzen içine koymuş ama becerememiş ve iki eksik düzenle insanları baş başa bırakmıştır.
Kur’an bunlara cevap veriyor, sizin dediğiniz gibi yani öyle değil diyor. Allah kâinatta eksik hiçbir şey yapmamıştır. Dolar yerine altın bonoyu, ekseriyet yerine istişari kararlar ile sosyalizmden ve kapitalizmden daha iyi düzen vardır diyor.
Kur’an düzenini anlatmaya bütün kapılar kapatılmıştır. Biz şimdi bunları yazıyoruz. İnternet sitemizde kaç okuyucumuz var? Sitemize baktım, iki günde 28, on günde 120 kişi okumuş. Evet, İsa Peygamber’in 12 havarisi olduğunu, Muhammed Peygamber’in Medine’ye giderken 100 kişi civarında olduklarını unutmayın. İşte, insanlar okumuyorlar ama öldürülen Cemal Kaşıkçı’yı anlata anlata televizyonları işgal ediyorlar. Bir cinayettir. Cinayet olduğu gün haber yaparsın, bir de aydınlandığı gün haber yaparsın.
Allah burada bize hitap ediyor, anlatıyor. Onun için قُلْ demiyor, “Siz” değil de “Onlar” diyor.
YORUM
Yer ve gökte Allah’tan başka tanrılar olsaydı yer ve gökler fesada uğrardı.
Önce Tanrıyı tanımlamamız gerekir.
a) Kendiliğinden var olacak, onu kimse var etmiş olmayacak.
b) Ölümsüz olacak, sonu bulunmayacak, doğrudan yaratıcı olacak.
c) Başkasının malzemesini ve aklını kullanmayacak.
d) Kendi dışında mahlûku olacak.
Bunlar ortak bir yer var edemezler. Yerdeki bütünlük bunların bağımsız ilah olmasına engeldir. Bugünkü bütünlük tek ilahı zorunlu kılar.
Varsayalım ki çok tanrılar vardır. O kadar sıkı disiplinle birbirlerine bağlıdırlar ki bir tek tanrı imiş gibi görünüyorlar. O zaman da bizim için onlar tek tanrıdır.
Sonuç olarak Allah gayrı madud olduğu için bizim sayılardan o ne birdir ne de çoktur. Sayı dışındadır. Bize ise bir olarak gözükür.
Öz Türkçe ile:
“İkisinin içinde Allah’ın dışında tanrılar olsaydı ikisi bozulurdu. Yücelerin eğiticisi olan Allah nitelediklerinden arınmıştır.”
Kur’an kelimeleri ile:
“İkisinin içinde Allah’ın dışında ilahlar olsaydı ikisi fesat olurdu. Arşın Rabbi olan Allah vasf ettiklerinden sübhandır.”
LaV KAvNa FIyHıMAv EAvLiHaTun EilLav elLAHu LaFaSADaTAy FaSuBXANa elLAHı RabBi eLGaRŞı GanMAv YaÖıFUvNa
لَوْ كَانَ فِيهِمَا آلِهَةٌ إِلَّا اللَّهُ لَفَسَدَتَا فَسُبْحَانَ اللَّهِ رَبِّ الْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ (22)
***
لَا يُسْأَلُ عَمَّا يَفْعَلُ
LAv YuSEaLu GanMAv YaFGaLu (Lav YuFGaLu GanMAvYaFGaLu)
“O, fiil ettiğinden sual olunmaz”
Biz Allah’ın ne yaptığını öğrenebiliriz. Nasıl yaptığını da kısmen öğrenme gücümüz vardır ama neden öyle yaptığını ve niçin öylesini tercih ettiğini soracak gücümüz yoktur. Allah böyle yapsaydı daha iyi olurdu diyemeyiz. Çünkü bizim onları yapma gücümüz olmadığı gibi O’ndan daha bilgili de değiliz.
Mesela, Allah çok evliliği teşri etmiş, yanlış yapmamış. “Neden öyle yaptın?” diye O’na sorma gücümüz ve yetkimiz yoktur. Allah’ın ne yaptığını ve nasıl yapmakta olduğunu sorar öğrenirsin ama bu yanlıştır, böyle değil böyle olmalıdır diye ona akıl verme lüksümüz yoktur.
Bugünkü insanlık şeriatı beğenmemekte ve kendileri güya daha iyi şeriat yapmaktadır. Oysa şeriatın bin sene evvelki hükümleri bugün uygulanamaz. Bu şeriat değişecektir ama Kur’an şeriatı gidecek, başka Kur’an şeriatı gelecektir, günümüzün sorunlarını çözecek şeriat gelecektir. Sonuç olarak bizim değil yine Allah’ın şeriatı gelecektir.
İşçilik döneminden ortaklık dönemine geçemiyoruz. İşverenler ortak kabul etmiyor, hep onlar patron olmak istiyorlar. İşçiler sorumluluk alamıyor, hep işçi olarak kalıp sabit ücret almak istiyorlar. 50 senelik çalışmalarımızda bu devreyi aşamadık. 90 yaşında benden başka da yakınımda bu devreyi aşan yoktur. Ben de hala emekli maaşımla geçiniyorum.
Bu sorunu çözmemiz gerekmektedir.
Nasıl çözeceğiz?
Bunun için çalışan kişi 2000 TL’yi avans olarak almış olacaktır. Çalışma payını, 2000’er TL’yi finanse edenden borç olarak almış olacaktır. 2000 TL’den fazla gelir geldiği zaman artık borç almayacak, fazla gelirinin yarısı ile borcunu ödeyecektir. Finansör ayrıca çalışana verdiği kadar ile işletmeye ortak olacaktır. İşletme faaliyete geçerse iki misli ile iştirak etmiş olacaktır.
Böylece çalışan, zamanla işçilikten ortaklığa geçmiş olacaktır.
Bunun için bizim 10 000 ortaklı Ar-Ge ortaklığını kurmuş olmamız gerekir.
وَهُمْ يُسْأَلُونَ (23)
Va HuM YuSEaLUvNa (Va HuM YuFGaLUvNa)
“Ve onlar sual olunur.”
Şimdi onlara sorulacak. “Niçin ortaklık sistemine geçmediniz?” diye sorulacak. İşletmeleri batacak. İşçiler iş bulamayacaklardır. Krizler ortalığı kasıp kavuracaktır. Dolar denizinde boğulacaklardır.
Kur’an’ın ne dediğinde ihtilaf edebiliriz. Onda herkes kendi içtihadına göre hareket eder ama Kur’an dışı çözümler Kâinatta Allah dışı ilah aramaktır. Şirktir. Şirktir. Şirktir. Doların peşinde koşmak şirktir. Ekseriyet sistemi ile oy peşinde koşmak şirktir. Seçimde biat sistemi getirilecektir. Dolar yerine altın bonosu ile amel edilecektir.
Biz insanlara karışık şeyleri teklif etmiyoruz. Borçlanmaları altın, demir, buğday, toprak (işçilik) bonoları ile yapın diyoruz. Ekseriyet oyu yerine nisbi oy sistemini kabul edin diyoruz. Milletvekilinin oyu temsil ettiği kişi kadar olsun diyoruz. Belli oy toplayan bakan olsun diyoruz. Siz ise Allah bilmiyor biz biliyoruz diyorsunuz. Karşılıksız dolar ve ekseriyet oyu ile dünyayı idare etmeye çalışıyorsunuz.
YORUM
Allah yaptığından sorumlu değildir. Ne yaparsa yapsın onun zararına değildir. Çünkü Allah’ın onların hiçbirisine ihtiyacı yoktur.
Burada Allah dediğimiz zaman arşın sahibi Allah’ı kastediyoruz. O’nun halifesi olan insanlık, topluluk veya insan değildir. Onlar sorumludurlar. Yani insanlar sorumludur. İnsanlık sorumludur. Bu sebepledir ki insanlık aleyhine de hakemlere gidilebilir.
Sorumluluk ahiret sorumluluğu da olabilir. Ancak asıl bu dünyadaki sorumluluktur. Şeriat dışı hareket eder, çok evliliği yasaklarsanız, evlenememiş kadınlar kalır. Onlar zina etmeye başlar. Zina eden bir kadın birkaç erkeği tatmin eder. Böylece zina yaygınlaşır. Erkekler evlenmek istemez. Kadınlar kocasız kalır. Kadın da ya zina ederek yaşar, bir kadını kuma olarak kabul etmez ama onlarca kadını kuma yapmış olur yahut hepten kocasız kalır. Böylece şeriata uymayanlar sorumlu olurlar ve cezalarını çekerler.
Buna nasıl çare bulacağız?
İşte, bunun çaresi 100 lojmanlı işyeri apartmanları kurmaktır. Apartmanda herkes istediği gibi yaşar. Kendi düzenlerini kendileri kurarlar. Bugün Cumhuriyet kanunları buna müsaittir. Kanuni hiçbir engel yoktur. Engel insanların yeniliğe karşı direnme huylarıdır. Bunu müminler aşacaklardır. Müslimler de bunları destekleyecektir. Bir defa aşıldıktan sonra insanlar fevç fevç Allah’ın düzenine, ortaklık düzenine geleceklerdir. Bunu ben söylemiyorum, Kur’an söylüyor. Geçmişte bu oldu. Birinci hamle yapıldı. Şimdi ikinci hamle dönemidir. Tüm yeryüzü ortaklık sistemine gelecektir. Her yer Semt Kooperatifleri ile dolacaktır.
Yalova Akevler çalışmaları bunun merkezidir. Bizim kooperatifimiz var. Hizmet ve Dayanışma Kooperatifimiz bakanlığın resmi kooperatiflerindendir. Yeryüzünde başka bir yerde böyle bir kooperatif statüsü mevcut değildir. Adil Düzen’e Göre İnsanlık Anayasası çalışmalarımız var. Bu çalışmamız 50 senelik çalışma mahsulüdür. Yaşanarak oluşmuştur. Başka bir yerde var mıdır? Bizim Ar-Ge çalışmalarımızdan tüm insanlık yararlanacaktır.
Katılanlara müjdeler olsun.
Öz Türkçe ile:
“Yaptıklarından sorgulanmaz. Onlar sorgulanır.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Fiil ettiğinden sual olunmaz. Onlar sual olunurlar.”
LAv YuSEaLu GanMAv YaFGaLu Va HuM YuSEaLUvNa
لَا يُسْأَلُ عَمَّا يَفْعَلُ وَهُمْ يُسْأَلُونَ (23)
***
أَمِ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِهِ آلِهَةً
EaM itTaPaÜUv MiN DUvNiHIy EALiHaTan (EaM iFTaGaLUv MiN FuGLiHIy FAGıLaTan)
“Yoksa onun dununda ilahlar mı ittihaz ettiler?”
أَمْ atıf harfi olduğu için ikinci cümle birinci cümlenin tekrarı değildir. Burada zikredilen başka ilahlardır. Birincisinde “Arzdan ilahlar ittihaz ettiler” deniyordu. Yani Dolar ve oy pusulasını kastediyordu. Burada ise insanlardan oluşmuş ilahlardan bahsetmektedir. Bunlar da din adamları, siyaset adamları ve iş adamlarıdır. Ölmüş olan ilim adamları tanrılaştırılır. Hayatta istenmeyen kişiler olan ilim adamları inkılap yaparlar, zamanla dedikleri yerleşir. Kişi de ölmüş olur. Çıkarcılar hemen cephe değiştirir, o ilim adamını tanrılaştırır, kendi istediklerini ona söyletirler ve onu istismar ederler.
Evet, bütün insanlar eşittir. İnsanda 25 psikolojik meleke vardır. Bunların toplamı eşit seviyededir. Bunların nefsi vahideden var edildiğini söylemektedir. Nekre ve مِنْ harfi ceri ile gelmektedir. Yani bunların tümü birbirine eşittir. O halde 24 melekenin toplamı insan etmektedir ve eşittir. Bazı kimselerde bir meleke yükselir diğer melekeler düşer. Bazısında ise bir meleke düşer, diğerleri yükselir. Dolayısıyla normal ve anormal kimseler ortaya çıkar. Peygamberler dâhil kimse kimseden üstün değildir. أَنَا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ ifadesinin manası budur. Dolayısıyla insanları tanrılaştırmakla bir yere varılamaz. Mehdiyi beklemek yanlış olduğu gibi bir liderin sorunları çözeceğini beklemek de yanlıştır.
Bir insan on kişi ile iç içedir, birbirlerini bilirler. Bir kimse bin kişiyi tanıyabilir ama ondan sonra artık aracılarla iş yapmak zorundasınız. Merkezi yönetimler artık yönetilemez. Kişi yönetimiyle yönetilemez. Yasalar bunun için vardır. İçtihat sistemi bunun için vardır. Hakemlik bunun için vardır. Oysa bugün patronlar, şeyhler ve başkanlar tanrılaştırılmıştır.
“Yoksa onlar bunları mı tanrı ediniyorlar?” diyor.
قُلْ هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ
QuL HAvTUv BuRHAvNaKuM (uFGuL UFGuLUv FuGLAvNaKuM)
“Burhanınızı getirin diye kavlet”
Yukarda قُلْ dememişti, burada ise قُلْ demektedir. Onlara söylememiz gerekir.
هَاتُوا fiili بِ اِيتُوا manasındadır. Buradaki ت harfi ي harfinden dönüşmüştür. Aslı هيء‘dir. ‘Hazırla’ anlamındadır, başka çekimleri yoktur. ‘Hazırlayın’ demektir. Yani bu hususta telifler yapın.
بُرْهَان ise açık delildir. بَرْق şimşek demektir. Ortalığın birden aydınlanmasıdır. “Sizin ilahınız mucizesini göstersin” demiş oluruz. İnsanlar kolayı isterler. Gidip bir şeyhin elini öpecekler ve cennete gidecekler. Başkan buyuracak, akan sular duracak. Erdoğan’ı büyüttüler, büyüttüler! Faizi indirecekti. İndirdi mi?
Kişilerden değil sistemlerden medet umacaksınız. Kişileri değil sistemleri düzelteceksiniz. Akevler sistem getirdi. Gülen kendisi gelip gitti. Akevler gelişecek ve bin sene etkili olacak. Gülen şimdiden unutulmaya başlanmıştır.
Kur’an onun çalışanları tarafından ne yapılması gerektiğini bangır bangır bağırırken, AK Parti Allah’a kulak vereceğine McKinsy’e milyon Dolarlar ödüyor. Parti düşünsün bakalım, oraya nasıl geldi. Millet ona niçin oy verdi? Evet, ABD’den dâhiler getirildi. Kim ne yaptı? Türkiye’yi borç batağına sokup çekildiler.
Biz tekrar tekrar meydan okuyoruz. O dâhileriniz gelsin de bize faizi yükselttiğiniz zaman enflasyon nasıl yükselmez, anlatsınlar. Enflasyon yükseldiği halde Dolar nasıl düşer, söylesinler ama ağızlarını açamazlar, çünkü söyleyecekleri bir sözleri yoktur. Sadece seminerimizin okuyucu sayısını 1000’den 100’e indirirler ama bu seminerlerde yazılanlara tek kelime ile cevap vermezler, veremezler. Bediüzzaman’a ve Erbakan’a da benzer muameleyi yaptılar ama onların düşünceleri dünyanın merkezinde. Bahse değer bulmayın bakalım. Yarın Kur’an düzeninde çalışanlar da onları meşgul edecek, konuşacak mecalleri bile olamayacak.
هَذَا ذِكْرُ مَنْ مَعِيَ
HaÜAv ÜiKRu MaN MaGıYa (HaÜAv FıGLu MaN FaGLiYa)
“Bu, benimle beraber olanın zikridir”
Onlar eşyaları ve insanları ilah ittihaz ettiler ve kurtuluşu onlarda arıyorlar. Dolar’dan, seçimdeki oylardan, başkanlardan veya patronlardan çözüm arıyorlar. Onlara tapıyorlar ve onlardan istimdat ediyorlar.
Biz ise Kur’an’dan istimdat ediyoruz.
Bu sözler benimle beraber olanların zikridir, anlayışıdır, içtihadıdır. Bizim ikinci ilahımız yoktur. Bizim tek ilahımız vardır. O’nun kitabı bizim için hadidir. Farklı içtihat ve icmalarla farklı anlarız. Dolaysıyla O bize çözümleri gösterir. Çözümler şart ve imkânlara göre farklı olur ama hepsi arşın sahibi Allah’ın zikridir.
Buradaki مَنْ مَعِيَ ifadesini biz söylüyorsak, şimdi birlikte yaşadığımız ve Kur’an’a inanmış kimselerin sözüdür. Bununla şu ifade edilmektedir. Her devrin zikri vardır. Her topluluğun da zikri vardır. Bunlar farklıdır. O halde benimle beraber olanlar demek, benim çağdaşım olan demek ve benimle beraber olan demektir.
مَنْ kelimesi nekredir. ذِكْرُ de nekredir. Burada işaret edilen هَذَا bu Kur’an’ın yorumlarıdır. İnsanlar cemaatler oluşturacaklar ve her cemaat Kur’an’ı kendisine göre yorumlayacaktır. Böylece Kur’an’ın nurundan kendisine geldiği gibi yararlanacaktır. İlk okumalar beş vakit namazlarda yapılacaktır. Her bucakta bir semt olacak ve burada ilköğretim olacak. Bu, zikr olacaktır. Sonra illerde yani şa’blarda liseler oluşacak ve orada ortaöğretim yapılacak ve fıkıh burada yapılacaktır. Ülkelerde ise rusuh seviyesinde ilim yapılacak, insanlık rasihleri yetişecek ve her mezhebin kendi içtihatları olacaktır.
وَذِكْرُ مَنْ قَبْلِي
Va ÜiKRu MaNQaBLıy (Va FıGLu MaNFaGLıy)
“Ve kablimde olanların da zikridir”
ذِكْرُ kelimesi tekrar edilmektedir.
O halde benim zamanımda benimle olanların zikri başkadır, benden öncekilerin zikri başkadır. Osmanlılar zamanında uygulanan Kur’an anlayışı ile bizim zamanımızda uygulanacak Kur’an’dan anlaşılanlar farklıdır. Onun için ذِكْر kelimesi tekrar edilmiştir.
ذِكْر mastar olduğu için çoğul manasını da taşır. Yani geçmiştekilerin de aynı olması gerekmez. Hatta bugün yaşayanların da bir olması gerekmez. Geçmiştekilerin zikri geçmişte kalmıştır. Onlardan onlar sorumludur. Bugündekiler de bugünkülerden sorumludurlar.
بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ الْحَقَّ
BaL EaKÇaRuHuM Lav YaGLaMUvNa eLXaqQa (BaL EaFGaLuHUM LAv YaFGaLUyNa eLFaGLa)
“Aksine, onların ekserisi hakkı ilm etmiyorlar”
Buradaki هُمْ zamiri benimle beraber olanlara (مَنْ مَعِيَ) gitmektedir.
Evet, Kur’an bucağın bütün sorunlarını çözmüştür. Herkes ortaklık düzeninde olacak ve işçilik düzeninde bulamadığı her şeyi ortaklık düzeninde bulacaktır.
Bunların çoğunun bu hususlarda bilgileri yoktur ve maalesef bilgi edinmek de istemiyorlar. Hatta onlara göre hak olan gerçekte hak değildir. Çoğu iyi niyetli olduğu halde hak zannettiği şey hak değildir. Bugünkü durum budur.
فَهُمْ مُعْرِضُونَ (24)
FaHuM MuGRiWUvNa (FaHuM MuFGıLUvNa)
“Onlar murizdirler.”
Onlar haktan iraz ediyorlar. Çünkü çoğu hakkı bilmiyor. Sorun buradan doğmuştur.
Erbakan ve Gülen hakkın yanında yer aldılar ama sonra uygulamadılar.
Bunun anlamı nedir?
Biz söylüyoruz ama bu uygulanmaz. O halde inanın ve bize oy verin, bize para verin ama Kur’an’ın söylediklerini uygulamamız gerekmez anlamı çıkar. Halkın da bu hoşuna gitti, kendi cehaletinde ve küfründe yaşamaya devam edecek ama oyu vermek veya para desteği yapmakla sorumluluktan kurtulup cennete gidecektir.
Siz, bu seminerleri takip edenler, bu söylediklerimi düşünerek iyi anlayın ve bu hakkı bilemeyenlere hakkı anlatın. Allah emrediyor. İşçilik sistemini bırakın, ortaklık sistemine geçin diyor ve işçilik sistemi faizdir. Ona devam etmeyin. O zaman bunu iyi anlayacaksınız.
YORUM
Bizim asıl sorunumuz budur. Risale-i Nur şakirtleri var, Gülenciler, Yeni Asyacılar, Yazıcılar, Süleymancılar, İskender Paşa Cemaati, Uşşakiler, Nakşiler, AK Parti mensupları, Millî Görüşçüler, Menzilciler var. Bunların hepsi Kur’an ehli ama bin sene önceki Kur’an’ın yorumlarını ezberlemekle uygulama yapamazlar, sorunları çözemezler. Kur’an’ın bugünkü çözümlerinden habersizdirler. Yetmiyormuş gibi Kur’an’ı bugün için anlayıp uygulayanlara karşı da cephe almaktadırlar.
Kur’an bu durumu bize bildirdiğine göre demek ki çözümü de bildirecek veya çözecektir. Onlar bize cephe alsa bile biz onlara cephe almıyoruz. Biz yolumuza devam ediyoruz. Bizim sorunumuz bir ortaklık işletmesini gösterememiş olmamızdır. Bu konuyu tam olarak Yenibosna kavrayamadı, İzmir kavrayamadı, Medhal kavrayamadı, Üsküdar kavrayamadı, Yalova hiç kavrayamadı.
Herkes ayrı ayrı kendi başına iş yapmakla meşguldür. Evet, bunlar ayrı ayrı iş yapacaklar ama bunlar birr ve takvada teavüne geçeceklerdir. Kadıköylüler cemaate hiç katılmıyorlar, kendileri de cemaat yapmıyorlar. Hâsılı, dağınık ve perişan haldeyiz.
Allah’ın kalplerimizi telif etmesini dua ediyor ve sabırla o günü bekliyorum.
Yalova’da haftada bir günü toplantı günü yapacağız. Her hafta bu cemaatlerden bir temsilci toplantıya katılmalıdır. Sonra bütün Türkiye’ye ilan etmeliyiz. Haftada bir gün katılan katılmalıdır. Peki, bunu kim organize etsin? Onu bile çözmüş değiliz.
Öz Türkçe ile:
“Yoksa O’nun dışında tanrılar mı edindiler? De ki; haydi, kaynaklarınızı getirin. Bu benim ve benimle beraber olanların anılarıdır ve benden öncekilerin de anılarıdır. Çoğu gerçeği bilmeyip yan çiziyor.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Yoksa O’nun dununda ilahlar mı ittihaz ettiler? Haydi, burhanınızı getirin. Bu benim ve benimle beraber olanların zikridir ve kablimde olanların da zikridir diye kavlet. Evet, ekserisi hakkı ilmetmeyip i’raz ediyorlar.”
EaM itTaPaÜUv MiN DUvNiHIy EAvLiHaTan QuL HAvTUv BuRHaNaKUm HAvÜAv ÜiKRu MaN MaGıYa Va ÜiKRu MaN QaBLIy BaL EaKÇaRuHuM LAv YAGLaMUvNa eLXaqQa FaHuM MuGRıWUvNa
أَمِ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِهِ آلِهَةً قُلْ هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ هَذَا ذِكْرُ مَنْ مَعِيَ وَذِكْرُ مَنْ قَبْلِي بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ الْحَقَّ فَهُمْ مُعْرِضُونَ (24)
***
وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رَسُولٍ
Va MAv EaRSaLNAv MiN QaBLiKa MiN RaSUvLin (Va MAv EaFGaLNAv MiN FaGLiKa MiN FaGUvLin)
“Ve senden önce hiçbir resul irsal etmedik”
Hiçbir resul gelip de Allah’tan başka bir ilah olduğunu söylemedi. Hepsi bir şey söyledi; o da “O’ndan başka ilah yoktur” dedi.
Bu ayetle şu anlatılmaktadır. Topluluklar önce resulün etrafında toplanır, Allah’a iman ederler. Allah’ın emirlerini yerine getirirler. Böyle olunca da o topluluk gelişir. Belli zaman sonra olgunlaşır ve güçlenir. İçlerinde zenginler, âlimler, güçlüler, şeyhler yetişir. Allah’ı unuturlar da zenginliklerine ve güçlerine güvenirler, şeyhlerine ve liderlerine tapmaya başlarlar. Böylece o topluluk çöker. İşte bunları yeniden oluşturmak için gelen resul, karşısında müşrikleri bulur. Resul ve onunla beraber olanlar şirkle mücadele etmek zorunda kalırlar.
Bugün durum nasıl olacak?
Yüz lojmanlı işyeri apartmanları kurulacak. Bu apartmanların bazılarında yeni Kur’an düzeni denemeleri yapılacak. Önce oraya göç eden insanlar bulunamayacak. Sonra oraya göç edilen yüz lojmanlı işyeri apartmanında bile şirk devam edecek, cahiliye dönemini aşmak isteyenler olacak. İnkılap yapanların işi bu sorunları aşmak olacaktır.
Burada “senden önce” (مِنْ قَبْلِكَ) ifadesi geçmektedir. Daha önceki resullerdir bunlar. Vahiy alan resullerdir bunlar. Kur’an’dan önceki resullerdir bunlar. Ondan sonra artık bu amaçla resuller irsal edilmemektedir. Bundan sonra resuller meclisler tarafından seçilmektedir, halk tarafından seçilmektedir. Onun için مِنْ قَبْلِكَ (senden önce) denmektedir.
إِلَّا نُوحِي إِلَيْهِ
EilLAv NUvXIy İLaYHi (EilLAv NuFGıLu EiLayHi)
“Ancak ona vahyettik”
İnsanlığı Kur’an düzenine ulaştırmak için insanlık büyük çaba göstermektedir.
Kur’an’a gelinceye kadar Nuh, İbrahim, Musa, Davud, İsa ve muasırları olan peygamberler geldiler. Sonunda Kur’an nazil oldu. Son Nebi Muhammed örnek uygulamasını yaptı. Sonra istişare dönemi geldi. Sonra içtihat dönemi geldi. Sonra ilim dönemi geldi. Sonra sanayi dönemi geldi. Böylece insanlık bugünkü duruma ulaştı.
Her devirde daima şirk içine kayılmıştır.
Bugün ise şirkin en büyüğü içindeyiz.
أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدُونِ (25)
EinNaHUv Lav EiLAvHa EilLAv EaNa Fa uGBuDUvNıy (EnNaHUv LAv FiGAvLa EilLAv EaNa Fa uFGuLuNIy)
“Benden başka ilah yoktur. Bana ibadet edin.”
Fıkıhta “ibadet etmek” namaz kılmak, zekât vermek, oruç tutmak anlamlarında anlaşılmaktadır. Oysa bunlar ibadet değildir, bunlar ibadetin eğitimi ve hazırlığıdır.
O halde ibadet nedir?
İnsanlığın içinde insanlığa hizmet etmedir. Onun verdiği imkânları kullanacaksın. Ürünün yarısı senin olacak, yarısı da insanlığın olacaktır. Sen emeğinin karşılığını alırsın, kamu da imkânların karşılığını alır. Sen yaşamak için çalışırsın, işte bu ibadettir. Çünkü yarın görevi yapabilmen için yaşaman gerek. İnsanlığın payını verirsin, o da ibadettir. “Onlar zekât için çalışırlar”ın manası budur.
نِ‘deki kesre (اعْبُدُونِ) fiilin sonunda bulunan mensub muttasıl zamir olan mütekellim yası’ndan dönüşmüştür, ayet sonunda böyle olmaktadır.
YORUM
Bugün bizim görevimiz insanları şirkten kurtarmaktır.
Bunu nasıl yapacağız?
Yüz lojmanlı işyeri apartmanı için kooperatifi kuracağız. İnsanlar buraya ortak olacaklar. Onlara ortaklık içinde iş verilecek. Böylece işçi olmadan ortak olarak yaşama imkânını bulacaklardır. Artık “oy”a değil, oy verdiklerine değil, kooperatif başkanlarına değil, zenginlere değil, kendilerine iş yapacak ve arşın rabbine ibadet edecekler.
Kendimizi ve insanlığı insana veya paraya tapmaktan kurtarmak için elimizden geleni yapacağız. Ben bu satırları yazıyorum. Arkadaşlarım son şeklini vererek size ulaştırıyorlar. Burada yazdıklarımızın bir kısmını biz görmeyeceğiz ama unutmamamız gereken bir şey vardır. Temel göreviniz şirke düşmemek ve şirke düşenleri de kurtarmaya çalışmaktır. Ortaklıkta iş bulamayan, işçilik sistemi içinde çalışmak zorundadır.
Öz Türkçe ile:
“Ve senden önce elçilerden birini göndermedik ki biz ona benden başka tanrı yoktur, bana kulluk edin diye bildirmiş olmayalım.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Ve senden önce hiçbir resül irsal etmedik ki biz ona benden başka ilah yoktur, bana ibadet edin diye vahyetmiş olmayalım.”
Va MAv EaRSaLNAv MiN QaBLiKa MiN RaSUvLin EilLAv NUvXIy EiLaYHi EanNaHUv LAv EiLAvHa EilLAv EaNa FaGBuDUvNiy
وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رَسُولٍ إِلَّا نُوحِي إِلَيْهِ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدُونِ (25)
***
وَقَالُوا
Va QAvLUv (Va FaGaLUv )
“Ve kavl ettiler”
Burada وَ getirilerek daha önce geçen قَالُوا’ya atfetmektedir.
Veyl bize, biz zalimlerden imişiz dediler.
Kur’an’dan önce insanlar meleklere inanıyor ve onları Allah’ın evlatları olarak kabul ediyorlardı. Bugünkü insanlar ise meleklere inanmıyor. Kur’an inanmayanları zikrettikten sonra kendisi melekleri anlatıyor. Buradaki قَالُوا fiilinin faili ile birincideki kimselerin faili aynı olmayabilir. Kur’an’da meleklerin de Allah’ın veledi olduğunu söyleyenlerden bahsetmektedir. Bugün meleklerden bahsetmektedir, ilerde ise melekler üzerinde durulacaktır.
اتَّخَذَ الرَّحْمَنُ وَلَدًا
itTaPaÜa erRaXMAvNu VaLaDan (EiFTaGaLa eLFaGLAvNu FaGaLan)
“Rahman veled ittihaz etti”
وَلَد kelimesi erkek ve dişi için ortak kullanılır.
“Rahman veled ittihaz etti” dediler.
Öncelikle kâinatın sonradan yaratıldığı, canlıların sonradan üretildiği hususu, hatta öldükten sonra da yaşama hususu ilk insandan beri bilinmektedir. Bütün insanlar ölüleri gömmüşlerdir. Atalarını hep var kabul etmişlerdir. İnsanlar her zaman tek Tanrı’ya inanmışlardır. Tanrı’nın işleri kulları eliyle yaptırdığına da kani olmuşlardır. İhtilaf kulların vasıflarında olmuştur.
Kâinatın ebedi olduğunu Yunan filozoflar iddia etmişlerdir. Onu da Allah’ı inkâr ederek yapmamışlardır. “Allah her zaman haliktır, o halde mahlûk da her zaman vardır.” demişlerdir. Tanrı’yı, ruhu, melekleri ve dirilmeyi inkâr ise sanayi inkılabıyla başlamıştır.
Meleklerin varlığını nasıl biliyoruz?
Canlı her zaman yoktu, şimdi vardır. Evrimleşerek oluşmuştur. Taşlar kendiliğinden birikmiş olamayacağına göre bunları birikim haline getiren birileri vardır demektir. Gelecekte evrim kanunlarını incelediğimizde melekler bunu böyle yaptılar diyeceğiz. Cinler vardır diyoruz. Niçin gezegenleri bizim için yarattı ama yıldızlar boş mu? Demek ki orada da canlılar olmalıdır. Bugün bu canlıların nasıl oluştuğunu biliyoruz.
İhtilaf meleklerin olup olmadığında değildir, ihtilaf meleklerin nasıl varlıklar oldukları hususundadır. Melekleri ilahlar cinsinden yapıp onlara “Allah’ın çocukları” dediler. Kur’an ise melekler hakkında bilgi vermektedir.
سُبْحَانَهُ
SüBXAvNaHu (FuGLAvNaHUv)
“O sübhandır”
Allah kâmil varlıktır. O’ndan bir şey eksilmez. Bir de evlad ölümlüler içindir. Kendisinden sonra vâris bırakmak içindir. Allah ölmeyeceğine göre evladı da yoktur. Nitekim ahirette ölüm olmadığı gibi doğum da yoktur.
بَلْ عِبَادٌ مُكْرَمُونَ (26)
BaL GıBAvDun MuKRaMUvNa (BaL FıGALun MuFGaLUvNa)
“Evet, mükremun ibaddırlar.”
İkram edilmiş ibaddırlar.
Allah Kâinatı yarattı. Kendisinden başka kimse yoktu. Onu doğrudan var etti. Kâinatı ibadı için var etti. Bunlar melekler, ruhlar, cinler ve insanlardır. Kâinatı var etti ve bunların emrine verdi. Bunlar çalışırlar ve yaşarlar. Bunların içinden melek ve ruhlarda ölüm ve hastalık arızaları yoktur. Görevlerini yaparlar, yaşamaktan ve çalışmaktan zevk alırlar, acı ve ıstırap duymazlar. İnsanlar ve cinler ise hastalıklı ve ölümlüdürler. Acı duyarlar, günah işlerler.
بَلْ kelimesi gelmiştir. Melekler vardır, dolayısıyla eski söylenen hepten yanlış değildir.
YORUM
Meleklerin ve ruhların bedenleri maddi değildir. Moleküllerden, atomlardan oluşmamaktadır. İnsan ve cinlerin bedenleri ise atomlardan oluşmaktadır. İnsanlar ruhlardan, cinler ise meleklerden oluşmuştur. Cin demek bedeni olan melek demektir. İnsan demek bedeni olan ruh demektir. İnsanlar ve cinler bir yanları ile canlılar sınıfındandırlar. Devlet içinde melekler görevlilerdir. Tanrı’nın melekleri olduğu gibi onun halifesi olan kamunun da görevlileri vardır.
Kur’an meleklere inanmayı imanın şartı yapmıştır ama cinlere inanma diye bir şey yoktur. Meleklere inanma demek, onlarla güven içinde olmak demektir. Kamunun tek görevi insanlığın güvenini sağlamaktır.
Öz Türkçe ile:
“Ve ‘Yaşatan, çocuk edindi.’ dediler. O arınmıştır. Evet, ağırlanmış kullardırlar.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Ve Rahman veled ittihaz etti diye kavl ettiler. O sübhandır. Evet, mükremun ibaddırlar.”
Va QAvLuv itTaPaÜa elRaXMAvNu VaLaDan SuBXavNaHUv BaL GiBAvDun MuKRaMUvNa
وَقَالُوا اتَّخَذَ الرَّحْمَنُ وَلَدًا سُبْحَانَهُ بَلْ عِبَادٌ مُكْرَمُونَ (26)
***
لَا يَسْبِقُونَهُ بِالْقَوْلِ وَهُمْ بِأَمْرِهِ يَعْمَلُونَ (27)
LAv YaSBiQUvNaHUv Bi eLQaVLı Va HuM Bi EMRiHIy YaGMaLUvNa (Lav YaFGıLUvNa eLFaGLa Va HuM BiEaMRiHIy YaFGaLuvNa)
“Kavl ile onu sebkat etmezler ve O’nun emri ile amel ederler.”
Kavilde sebkat etmek.
Buradaki zamir Rahman’a gitmektedir. سُبْحَانَهُ ifadesindeki هُ zamiri ile aynıdır. Allah’ı topluluk temsil etmektedir diyoruz. Rabbi dayanışma ortaklıkları temsil eder diyoruz.
Rahman sıfatının tezahürü hangi kurumdur?
Bunlar da işverenlerdir. Çalışanlara kredi verilir. Bunlar bu kredi ile istedikleri işyerinde çalışırlar ve ücret paylarını alırlar. Ne var ki bir de işverenler vardır. Onlar da işverenler kredisini istihkak ederler. Çalışanlar onların yanında çalışır. Bu da Rahman sıfatı ile ortaya çıkar. Yani Allah adına iş verme yetkisi bunlara verilmiş olmaktadır.
Bir işin sorumlusu kimse Rahman’ın o işteki halifesi odur. Ortak işte bir sorumlu olur. Diğerleri o ne söylese onu yaparlar. Onlara sorulduğunda onlar cevap vermez, sorumluya havale ederler. Böylece işçilik sistemindeki disiplin de sağlanmış olur.
Ortaklık sisteminde çalışanlar ortaktırlar. Kim sorumlu ise onun emrine girerler, o ne derse onu yaparlar. Onun verdiği işleri yaparlar. O işte sorumlu bu kişi olur, öbür işte de sorumlu başkası olur. Kişiye değil Rahman’a itaat ederler.
Bunları biz şimdiye kadar kıyas yoluyla istihsanla söylüyorduk, şimdi ise çok açık olarak nassla ifade edilmiş oluyor.
Buradan şu da ortaya çıkıyor, kıyam mülkiyetinde miras yoktur, vasiyetle intikal vardır. Miras meta mülkiyetindedir. Yetimlerde kıyam mülkiyetini tedvin etmektedir. Burada da hükümleri koymaktadır.
Yaşayıp bunları ve bu düzeni gören insanlar mükrem insanlardır. Bu düzeni herkes kuramaz ve başlatamaz. Ancak siz Kur’an okuyan ve takip edenler anlarlar. Rabbim bana bu görevi verdi diyecek ve yüz lojmanlı işyeri apartmanına taşınacak ve orada bunları uygulayacağız.
YORUM
Ortaklık işletmelerinde her işin sorumlusu ayrıdır.
Diyelim ki bir atölyede on kişi çalışmaktadır. Ortak oldukları için herkes iş alabilir. Müşteri istediği kimse ile pazarlık yapar ve işi ona verir. Malzeme müşteri tarafından alınmıştır. Kira ise müşteri ile o işi alan sorumlu çalışan arasındaki işçiliğin bir katıdır. Genel hizmet ve elektrik de öyledir. Müşteri o katları kendiliğinden kabul etmiş olur.
Çalışan ortak, işçilik yapacak ve işi bitirecektir. Ne var ki aldığı işi tek başına yapmamaktadır. Atölyede diğer çalışanlardan yararlanacaktır. Onlara iş verecek ve borçlanacaktır. Her biri bu işte çalıştığı saatleri yazacaktır. İşin bütün işçilik geliri sorumluya aittir. Çalıştıran sonra onların işlerinde çalışarak borcunu ödemiş olacaktır.
تَعَاوَنُوا emrinin icabı budur. Burada sorumlu Allah’ın Rahman sıfatının temsilcisidir. Dolayısıyla sorumlunun işlerine karışmamak ve ona akıl vermemek ve o ne derse o işi yapmak emredilmektedir.
Öz Türkçe ile:
“Onlar sözle onu geçmezler ve onlar onun buyruğunda çalışırlar.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Onlar onu kavl ile sebkat etmezler ve onlar onun emri ile amel ederler.”
LAv YaSBiQUvNaHUv Bi eLQaVLı Va HuM Bi EMRiHIy YaGMaLUvNa
لَا يَسْبِقُونَهُ بِالْقَوْلِ وَهُمْ بِأَمْرِهِ يَعْمَلُونَ (27)
***
يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ
YaGLaMu MAv BaYNa EaYDIyHiM Va MAv PaLFaHuM (YaFGaLu MAv FaGLa EaFGıLIyHıM Va MAv FaGLaHuM
“Eydlerinde olanlarla halflerinde olanların beyinlerini ilmeder”
Burada bilen rahmandır. Dolayısıyla sorumlu, işin geçmişini ve geleceğini bilmektedir. Plan ve projeye göre işi yürütmektedir. Onunla yardımlaşan ise ona uymalıdır.
Rahmanı temsil eden kimse de rahmanın denetimindedir, görevlisinin yanındadır.
Burada ayet aynı zamanda sorumlu olanın görevlerini de belirtmektedir.
وَلَا يَشْفَعُونَ إِلَّا لِمَنِ ارْتَضَى
Va LAv YaŞFaGUvNa EilLAv LiMaNi EiRTAWAv (Va LAv YaFGaLUvNa EilLAv LiMaNi iFTAGaLAv)
“Ve irtida edenin dışındakine şefaat etmezler”
Yani bir işin sorumlusu kimse ancak o işte çalışır, onun dışında kimse kimseye iş vermez. Buradaki و harfi (يَشْفَعُونَ) orada çalışan gruba gitmektedir. Bunlar mükrem ibaddırlar yani ikram edilmiş kullardırlar. Sorumlunun emrindedirler. Yalnız sorumlu bunlara kendi adına değil rahman adına, işletme adına iş vermektedir.
وَهُمْ مِنْ خَشْيَتِهِ مُشْفِقُونَ (28)
Va HuM Min PaŞYaTıHIy MuŞFiQUvNa (V aHuM MiN FaGLaTiHIy MüFGıLUvNa)
“Ve onlar O’nun haşyetinden müşfiktirler.”
Bir iş vardır. Bu iş aslında Allah’ın işidir. On kişilik çalışan ekibe bu işi görevli vermiştir. Bunlar bu işi rahman adına yapacaklardır. Aralarından biri sorumludur. Sorumlu görevli olduğu gibi rahmanın halifesidir de. Hepsi birden rahmana karşı müşfiktirler. هُمْ zamiri içine sorumlu da dâhildir.
شَفَق akşam karanlığında gökte meydana gelen kızıl aydınlıktır. “İşfak” karanlığa düşmek, yolu seçememek, ne yapacağını bilememek anlamlarına gelir. Birisine zarar vermekten korkmaktır.
شفق 11, شفه 1 defa geçer. Toplam 12 (22*3) eder.
ش sıçramayı, ف eklemi, ق kuvveti ifade eder.
خَشِيّ dik duran kuru ottur. “Hışırtı” otlardan gelen sestir. Hışırtı sesinden doğan korkudan gelişerek “haşiye” korku anlamına gelir, yani Rabbinden korkmak demek, onun sözüne kulak vermek demektir. Kulak verilmediği zaman başa gelecekleri hesap etmek demektir. Herkes yani sorumlu olan ve sorumlu olmayanların hepsi biliyorlar ki bu iş rahmanın işidir. Dolayısıyla herkes titizlikle sorumlunun yönetimine itaat eder.
YORUM
Ortaklıkta sorumlu sorarsa söylersin. O ne derse onu yaparsın, istediğinde verdiğin saatlik derecen kadar alacaklı olursun. Yarın bir işi de sen verdiğin zaman sen borçlu olursun. Sonra o aldığı zaman o borcunu ödemiş olur. Yalnız senin işinde değil, diğerlerinin işinde de çalışırsın ve borcunu ödersin.
تَعَاوَنُوا kelimesi Tefaul babından gelir ve karşılıksız değil de ‘ben sana yardım edeceğim sen de bana yardım edeceksin’ şeklinde bir yardımlaşmadır. O halde bir işçilik bonosu çıkarılacak. Herkes hangi işte çalışırsa bu bonoyu alacaktır. Diğer insanları çalıştırmak için de kendisi çalışacaktır. Sonunda elde edilen ürün üretenler arasında paylaşılacaktır.
Kiralama sisteminde de aynı şey yapılır. Evde oturursun, ona mukabil oturduğun zamana tekabül eden emekle ödersin. Bu emek, TL ile alınıp satılabilir mi; o husus ihtilaflıdır.
Öz Türkçe ile:
“Geçmişlerinde olanlarla geleceklerinde olacakların arasını bilmektedir. Olurunu verdiği kimsenin dışındakilere aracılık yapamazlar ve onlar O’ndan çekindikleri için kaygılıdırlar.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Eydlerinde olanlarla halflerinde olanların beyinlerini ilmeder. İrtida ettiği kimsenin dışında şefaat edemezler. Onlar O’ndan haşyettikleri için müşfiktirler.”
YaGLaMu MAv BaYNa EaYDiyHiM Va MAv PaLFaHuM Va LAv YaŞFaGUvNa EilLAv LiMaNıRTaWAv Va HuM MiN PaŞYaTiHIy MuŞFiQUvNa
يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يَشْفَعُونَ إِلَّا لِمَنِ ارْتَضَى وَهُمْ مِنْ خَشْيَتِهِ مُشْفِقُونَ (28)
***
وَمَنْ يَقُلْ مِنْهُمْ
Va MaN YaQuL MiNHuM (VaMaN YaFGuL MiNHuM)
“Ve kim onlardan kavl ederse”
Meleklerden onu diyecek olmayacağına göre, burada bahsedilen insanlardır, ortaklardır ve sorumlulardır. Zaten burada melek geçmedi. Böylece ayete mana verirken bir varsayım yapıyoruz ve o doğrulanmış oluyor.
إِنِّي إِلَهٌ مِنْ دُونِهِ
EinNIy EiLAvHun MiN DUvNiHIy (EinNIy FiGAvLun MiN FuGLiHIy)
“Ben onun dununda ilahım”
Yani sorumlu, sorumluluğu rahmanın katında yapmaz. “Ben yaptırırım. Bu benim mülkümdür. İstediğim gibi yaparım. Çalışanlar da benim ibadımdır.” demiş olur. Evet, buradan anlaşılıyor ki kastedilen melekler değil işverenler ve işte çalışanlardır.
İşçilikten ortaklığa geçmek kolay iş değildir. İnsanlar alışmış sorumsuz işçi olmaya, işverenler de alışmış kendi mülkü gibi işletmeye. Oysa mülk kamunundur. Herkes kamunun görevlisidir, onun adına mülkü idare eder ve ücretini alır.
فَذَلِكَ نَجْزِيهِ جَهَنَّمَ
Fa ÜAvLiKa NaCZIyHı CeHanNaMa (Fa ZaLiKa NaFGaLuHUv FaGaNLaLa)
“Biz ona böylece cehennemi ceza ederiz”
Biz ona karşılık olarak cehennemi veririz. Cehennemin azabı anlamında kullanılmaktadır ama suçu o kadar büyüktür ki tüm cehennem onun cezası olur.
Buradaki هُ zamiri (نَجْزِيهِ) مَنْ‘e (… وَمَنْ يَقُلْ) gitmektedir. مَنْ çoğul da olabileceği için bu zamir هُمْ manasındadır.
كَذَلِكَ نَجْزِي الظَّالِمِينَ (29)
Ka ÜAvLiKa NaCZi elJAvLıMIyNa (Ka ÜAvLiKa NaFGaLu eLFAvGıLIyNa)
“Biz zalimleri böyle cezalandırırız.”
“Ben ilahım” diyen zalimdir. Kim “Ben ilahım” demektedir? Kamunun mülkü olan her şeyi kendi mülkü imiş gibi kullanan zalimdir. Zengin de olsa, israf eden zalimdir. Mülk sana onu en iyi şekilde işlet ve değerlendir diye verilmiştir. Hem de ortaklık içinde işleteceksin. Sonunda herkes ondan payını almaktadır. Ortaklık sisteminde bunun için çalışırlar.
YORUM
Ortaklığın sorunları vardır.
Bu sorunları bilmediğimiz ve çözümlerini de bilmediğimiz için başaramıyoruz.
Yüz müçtehidin yetişmesine imkân sağlayalım dedik ve başladık ama başaramadık. Yeniden başlayalım dedik ve Yalova’da 200 000 TL harcadık ama yine başaramadık ama daha fazlasını kazandık. Yer aldık, sattık ve o masraflarımız kapandı. Yalova’da veya Yenibosna’da bu denemeleri yapmasaydık bu bilgileri elde edemezdik.
Beş bin lira ile bizim Yalova Ar-Ge çalışmasına ortak olun. Göreceksiniz ki Allah size kısa zamanda onun fazlasını verecektir. Ahirette vereceği ise on mislidir.
Ben çalışıyorum ve yazıyorum. Allah razı olsun, arkadaşlar da onları yayına hazırlıyor ve yayınlıyorlar. Böylece bu çalışmalarımızı gelecek nesillere bırakıyoruz. Bizim zamanımızda olmasa bile ilerde olacaklara katkımız olmaktadır.
Öz Türkçe ile:
“Ve onlardan kim onun dışında ‘Ben tanrıyım’ diyorsa, biz onu tuzakla karşılarız. Ezenleri böyle karşılarız.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Ve onlardan kim onun dununda ben ilahım diye kavlederse, biz ona cehennemi ceza ederiz. Biz zalimlere böyle ceza veririz.”
Va MaN YaQuL MiNHuM EinNIy EiLAvHun MiN DUvNıHIy FaÜAvLiKa NaCZIyHIy CaHanNaMa KaÜAvLiKa NaCZiy elJAvLiMIyNa
وَمَنْ يَقُلْ مِنْهُمْ إِنِّي إِلَهٌ مِنْ دُونِهِ فَذَلِكَ نَجْزِيهِ جَهَنَّمَ كَذَلِكَ نَجْزِي الظَّالِمِينَ (29)
İstanbul