SONSÖZ
Avrupanın çıkmaz sokakları asırlardır memleketimizde tecrübe edilmekte, milletimiz kobay fareleri kadar haysiyetli sayılmaksızın bir deneme âleti olarak kullanılmaktadır. İlacın bütün menfi tesirlerine rağmen, bizi öldüresiye kadar denemeğe devam edilmesi için şiddetle ısrar edilmektedir. İşe yaramaz ve hatta menfi tesirleri olduğu artık kendi memleketlerinde dahi ortaya çıkmış bir gerçek olmasına, yabancı bünye olan memleketimizde görülen bütün tehlikeli allerjilerine rağmen zerkedilmesine ısrarla devam edilmektedir. Milletimiz kendi haysiyetini korumaz, kendi bünyesindeki nizama gelmezse tarihin derinliklerine karışıp gitmeğe mahkûm olacaktır.
Dâva Hepimizindir
Bu uçurumlu sokaklardan hep beraber çıkacağız, beraber kurtulacağız. Bu sadece bir ordunun, bir teşkilâtın, bir maarifin, bir partinin dâvası değildir, bütün bir milletin dâvasıdır. Millî Mücadele kadar önemli bir ölüm-kalım savaşıdır. iki üç asırdır Batı zehiri ile zehirlenen milletimiz artık komaya girmiş görünüyor. Dışardan müdahale eden doktorlar zehrin dozajını artırmaktan başka bir şey yapamamaktadırlar. Onlardan gölge etmemelerinden başka bir ihsan beklemeyelim. Kurtuluşu biz ancak kendi iç bünyemizde, kendi kendimizi iyi etmekte bulabiliriz.
Doktoruna, mühendisine, subayına, avukatına, büyüğüne - küçüğüne, köylüsüne - kentlisine sesleniyoruz: Can çekişiyoruz, ölmekteyiz, biraz daha hareketsiz durmamız bizi mezara götürecektir. Millî bünyemiz sağlamdır, nizamımıza kavuştuğumuz zaman her türlü ârızalar giderilerek tekrar tarihin büyük milleti haline gelmiş olacağız. Gelin her türlü taassubu, parti taassubunu, ırkî taassubu, zihniyet taassubunu kaldıralım, düşman olmaktan çıkıp kardeş olalım. Kendi varlığımızı koruyacak imkânları beraber araştıralım. Ortaya çıkan görüş ve davranışlara,« bu teokrasidir, bu komünistliktir» demeden önce onun iyi veya kötü olduğunu araştıralım. Hangisi iyi, güzel, doğru ve faydalı ise onu benimsemeğe çalışalım. Anlaşamadığımız hususlarda birbirimizi tatbikatta serbest bırakalım, anlaşmak için mubahase ve müzakereye devam edelim. Görüş ayrılığı var diye birbirimizden ayrılmayalım. Bu taktirde bu ayrılık büyüyüp devam eder. Halbuki görüş ayrılığımız ne olursa olsun münasebetlerimiz devam ederse yavaş yavaş yaklaşma olur,biz birleşemesek bile çocuklarımız bir araya gelirler.
Bizim Nizamımız
Bizim nizamımızın ne olduğuna gelince... Tarifi çok basit ve kolaydır. Millî hakimiyete dayanan nizam, bizim nizamimizdir. Milletin kendi kendine düşünüp, araştırıp, serbest ve hür iradesiyle ortaya koyduğu nizam, bizim nizamimizdir. Kendi düşünür ve müçtehitlerimizin araştırıp ortaya koyduğu nizam, bizim nizamimizdir. Yabancıların siyasî, İktisadî, İçtimaî ve askerî baskısı olmaksızın kurulup yaşanan nizam,bizim nizamimizdir.
İşte bizim istediğimiz böyle bir nizamdır. Biz tahakküm değil, hakimiyet istiyoruz. Kendi bünyemize uyan, kendi nizamımızı istiyoruz. Bu yola bütün vatandaşları davet ediyoruz. Davetimizin çok tatlı ve yumuşak olduğuna aldanılmasın. Türkiyede milli hakimiyeti ve nizamı ya mutlaka kuracağız veya yok olup gideceğiz. Başka bir çıkar yol yoktur.
Tarihimizdeki Büyüklüğümüz
Türkiyede çeşitli ırklar bin yıl yan yana, beraber ve sulh içinde yaşadılar. Tarihte ne bir Ermeni, ne de bir Rum katliâmı olmuştur. Bu ancak Cumhuriyet tarihinde görülen bir fecaattir. Bu fecaatin sebeplerini ararsak, Rum ve Ermeni olarak düşündüğümüz zaman yapılan savaşı batı nizamı içinde haklı buluruz; çünkü kendi millî varlıklarını kurtarmak için savaşmışlardır. Türk halkını daha da haklı buluruz; çünkü onlar bin yıllık topraklarında dostlarının kahpece ihanetine uğramışlardır. Demek ortada çok büyük bir facia vardır; savaşmıyan milyonlarca kadın ve çocuk öldürülmüş, tarihin en feci sahneleri yaşanmıştır. Ama ortada suçlu yoktur. İşte batı nizamı budur: Birbirini kırdıran, öldürten ve sonra ikisini de beraat ettiren vahşet nizamı..
Halbuki kendi nizamımız bu ümmet ve ırkları bin yıllık bir süre içinde yan yana, kardeş kardeşe, sulh ve sükûn içinde yaşatmıştı. Türkiye'de siyasî hakimiyet gerçi Türklerindi, ama İktisadî ve İçtimaî bünye tamamen kollektif kalmış ve Türkiye’de yaşıyanların olmuştu. Yabancı batı nizamı ise yalnız büyük imparatorluğumuzu yıkmakla kalmamış, bizzat Türkiye’de mevcut batı menşeli ırkların da kökünü kazımıştır. İmparatorluk zamanında Anadolu'nun hemen her köyünde bir Rum ve Ermeni yaşarken, Türkiye’den Türkleri çıkarmak için kurdukları tuzak neticesinde, o kendi nizamları aleyhlerine çalışmış ve Türkiye’den tamamen temizlenmek mecburiyetinde kalınmıştır. Kuyuya, onu kazan düşmüş bulunmaktadır. Bu, saflık ve temizliğin, insan severliğin karşılığı olarak Anadolu halkına Allah’ın büyük lütfudur. Biz binlerce yıl komşu yaşadığımız Rum ve Ermenileri Türkiye’den kovarken yine de sevinçli değil, üzgündük. Bin yıllık sâdık dostluğumuzun karşılığı bu olmamalıydı. Fakat batı zehri bünyeye bir defa girmişti. Artık yapılacak başka bir şey yoktu.
Komünist ve Mason Vatandaşlarımıza Hitabımız
Komünist ve mason vatandaşlarımız! Bu tarihî olaydan ibret almalısınız. Onlar da sizin gibi kuvvetli yabancılara dayanmış ve Türkiye’yi nasılsa yıkarız, bu arada Türkleri de Anadolu'dan temizleriz demişler ve büyük ümitlerle ihanete başlamışlardı. Onlar Allah’ın herkesten daha kudretli ve güçlü olduğunu unutmuşlardı. Kötülüklerinin kendilerine döneceğinden habersiz idiler. Savaşa başladılar, «Türk öldü, kazandık» sanarak katliâma giriştiler. O sırada millî ruh şahlanarak, Türkiye’yi ihanet edenlere mezar yaptı. Aynı akıbete uğramak istemiyorsanız, dünyada kalmak, Türkiye’de yaşamak istiyorsanız ihanetten vaz geçin. Bize hiç bir zaman uymayacak olan yabancı nizamını Türkiye’de sürdürmek için cebre, zora, hileye, oyuna başvurmayın. Acaip acaip mantık oyunları ile milleti uyutacağınızı, aldatacağınızı, pusuya düşürüp yok edeceğinizi zannetmeyin. Gelin açık ve alenî olalım. Biz sizin şahıslarınıza değil, yabancı fikirlerinize düşmanız. Eğer bizi yok etme niyetinde iseniz, bu arzunuz kursağınızda kalacaktır. Tarihte zulmün pâyıdar olduğu, hilenin muvaffak olduğu görülmemiştir. Türkiye tarihini iyi okuyun, âkıbetinizi orada bulacaksınız. Biz size bunları tehdit olsun diye söylemiyoruz. Size acıdığımız için ve vazifemiz olduğu için haber veriyoruz.
Kardeşlerimize Hitabımız
Şimdi de bizim gibi düşünen kardeşlerimize söyleyecek bir çift sözümüz var. Siz düşmanlarınızdan korkuyor, onların sataşma, plân ve hilelerini savmakla uğraşıyorsunuz. Kendi nizamınızı kuracağınıza, onların bâtılları ile oyalanıp vaktinizi geçiriyorsunuz. Bundan vazgeçmeli, kendi millî varlığımıza ve nizamımıza dönmeliyiz. Hak gelince bâtıl kendiliğinden gidecektir. Güneş doğunca karanlıkların sözü mü kalır? Siz karanlıkları kovmakla uğraşıyorsunuz; şeytanı öldürmekle meşgulsünüz. Karanlığı yok edecek tek çare ışıktır, şeytanı kovacak tek yol imandır, ameldir. Yoksa ne karanlıklar giderilebilir, ne de şeytan öldürülebilir. Âlem devam ettikçe ışığın bulunmadığı yerde karanlık olacak ve imanın olmadığı yerde şeytan mekân tutacaktır. Bu Allah’ın değişmez kanunudur. Ona itaat etmekten başka kimin neye gücü yetebilir?
Müsbetin ve iyinin Yanında Olmalıyız
Eğer müsbet bir cemiyet varsa ona giriniz, ama menfî cemiyetleri yıkmağa uğraşmayınız. İyi bir parti kurulmuşsa giriniz, ama diğer partilerin aleyhinde bulunmayınız. Eğer müsbet bir şirket kurulmuşsa katılınız, ama diğer şirketleri yıkmağa çalışmayınız. Kötü fikirleri ve görüşleri tenkit ediniz, ama kötü insanlara sataşmayınız. Kötülerle değil, kötülükle savaşınız. Biz kötülüklerin değil, kötülüğün düşmanıyız ve bütün çabamız kötüleri iyi etmekten ibarettir.