İSLÂMİYET VE İKTİSADİ KAMU KURULUŞLARI
Vakıf Nedir
Vakıflar, bir çoklarının zannettiği gibi sadece bir hayır müessesesi değildir. İslâmiyet’te her şey iyi olduğu müddetçe hayırdır ve dini kutsiyetle teyit edilmiştir. Ancak bütün müesseseler İçtimaî ihtiyaçların karşılanması için konmuştur. Biz vakıf müesseselerini bu yanları ile ele alacağız. Aynı zamanda bir atifet ve bir hayır müessesesi olan vakıfları bu yönleri ile ele almıyacağız.
Rant
Bir susuz arazinin metre karesi yirmibeş kuruştur. Buraya su getirilirse bu arazinin değeri ikiyüzelli kuruş olur. Bu iş için bir kaç kişi birleşir, bir araya gelir de suyu müşterek getirirlerse, çok ucuza mal olmuş olur. Belki metre kareye yirmibeş kuruş düşmez. Metre kareye iki lira kazanılmış olur, işte buna rant denmektedir. Bu arazi arsa olarak kullanılmağa karar verilir, yol ve elektriği de getirilirse; metre karesi yirmibeş liraya çıkar. Halbuki yapılan masraf beş lirayı bulmaz. Burada da metre kare başına yirmi lira elde edilmiştir. Burası meskûn hale geldiği zaman metre karesi ikiyüzelli lira olur. Bunun tamamı ranttır. Çünkü asla masraf yapılmamıştır. Hele meskûn yer büyür, burası şehrin içi olursa metre karesi ikibinbeşyüze yükselir. Yine tamamı rant’dır. Demek oluyor ki, topluca bir iş yapmanın sonucu bir gayrimenkulün değeri süratle onlar mertebesinde artmaktadır.
Rant Kimin Olsun?
Bugünkü rejimler çekişmesi; bu rantın kime ait olması gerekeceği konusundadır.
Amerikalıların benimsediği kapitalist görüşe göre, rant eski mülk sahibine ait olmalıdır. Arazi kiminse, arsa kiminse artan değer de onundur. Sadece su ve yol masraflarına iştirak edecektir.
Rusların benimsediği sosyalist görüşe göre, rant topluluk sayesinde meydana gelmiştir. Ferdin bunda hiçbir hissesi yoktur. Rant devlete ait olmalıdır ve onu hükümet istediği şekilde kullanmalıdır.
Avrupalıların benimsediği karma görüşe göre, rant, mülk sahibi ile devlet arasında paylaşılmalıdır. İslâmiyete göre ise, rant, topluluk tarafından meydana gelmiştir. Binaenaleyh bu rantta mülk sahibinin bir payı yoktur. Mülk sahibi sadece rantın evvelki değerini alma hakkına sahibdir. Diğeri topluluğa aittir. Ancak topluluk dediğimiz zaman sadece o rantı meydana getiren topluluk kastedilmelidir. Yani ranttan yine sadece o topluluk faydalanmalıdır. Yoksa devletin bu rant üzerinde hiçbir hakkı yoktur. Yani rant ne mülk sahibinin, ne devletindir, ne de bunlar arasında paylaşılmalıdır. Rant halk’ın olmalıdır. İşte vakıflar bu anlayış üzerinde kurulur.
Kamulaştırma
Bir yere su getirmek suretiyle rantını artırdığımız zaman arazi sahiplerinin ödeyecekleri vergiyi de artırmış olmakla topluluğun hakkını almış oluruz. Bunun yanında ilk artış değerlerini taksitle de arsa sahiplerinden alabiliriz.
Bunun gibi, bir yerde bir iskân sahasını kurduğumuz zaman, baştan o araziyi tamamen istimlâk eder, tarla fiatı ile mülk sahiplerine bedelini vermiş oluruz.
Görülüyor ki, rantın halka aidiyetini sağlamak için adil bir istimlâk politikasını gütmekte zaruret vardır. İşte bundan dolayıdır ki, vakıfları tetkik etmeden önce İslâmiyetteki istimlâk siyasetini açıklıyalım.
Bir arazinin mülk olarak değeri on yıl içinde getirdiği mahsul kadardır. Bir ton buğday veren bir tarlanın değeri on ton buğday kadardır. Bu temel değerlendirme istimlâk için esas olacaktır. Arazinin tarla olarak değeri budur. Herkes yıllık mahsulün onda birini devlete vergi olarak vermek zorundadır. O halde bir tarlanın değeri, on yıl içinde ödenmiş verginin on katıdır. Bu değer mahsul olarak ölçülür; para olarak ölçülmez. Dolayısiyle para değerinin düşmesi bu değeri etkilemez. Tarlanın üstünde tesisler varsa, tesis bedeli günün rayici ile aynen ayrıca ödenir. Tesisler vergiye tâbi değildir. Tersine tarlasında tesisler kurmuş olan kimselerden vergi yarı yarıya alınır. Tarla değeri o zaman on yıl içinde ödenen verginin yirmi katı olur. Tesis bedelleri ayrıca yine ödenir.
Böylece istimlâk bedelini her vatandaş kendisi tayin etmiş olur. Az gösterirse istimlâk bedelini az alır. Çok gösterirse vergiyi çok öder. Bu sistemle her türlü suistimallerin önü alınmış olur.
Vakıf tesis etmek isteyen özel veya resmî kuruluşlar her zaman istimlâk ettirme hakkına sahiptir. Vakıf tesis edilmediği takdirde arazi eski sahibine iade edilir. Böylece vakfın diğer mülkiyet üzerinde bir rüçhan hakkı vardır.
Kredi Müessesesi
Vakıf müesseselerinin yine iyice kavranabilmesi için İslâmiyette kredi müessesesi hakkında da bilgi vermemiz gerekecektir. Bugün bankalarda çeşitli mevduat toplanmaktadır. Bunların kredi olarak piyasaya çıkarılmasında zaruret vardır. Ancak görüşler kredinin kime verileceği hususunda çekişir haldedir. Kapitalistler özel teşebbüslere, sosyalistler devlet teşebbüslerine, karma ekonomiciler her ikisine verilmesini savunuyorlar. İslâmiyette ise krediler halk’a verilmektedir. Halk, köylü, işçi, esnaf gibi çalışan kimselerdir. Ayrıca yine halka yardım kredisi olarak verilir. Bunun dışında tüccara veya işçi çalışmayan mülk sahiplerine kredi verilmez. Devlet parası ile zenginler daha çok zengin yapılmaz.
Büyük tesisler için kredi, ancak bir vakıf tesisi için istenirse verilir. Vakıf muvaffak olursa, borcunu devlete öder. Muvaffak olamazsa vakıf devlete kalır ve satılarak değerlendirilir. Böylece vakıf tesisi için şartlar tamamen müsait hale gelmiştir, arazi istimlâk ediliyor ve vakıf için kredi temin edilebiliyor.
Alınması Gereken Hukukî Tedbirler
Vakıfların gelir ve giderleri, işleyiş tarzları vakıfnamelerde tesbit edilir. Vakıf yerleri satılamaz. Gelirleri ile önce imar ve bakım yapılır, sonra diğer hizmetleri gördürülür.
Kredi dışında vakıflara baştan devlet bütçesinden yardım yapılamaz. Zira vakıflar, kendi teşebbüsleri ile doğan rant ile kurulur ve o topluluğa ait olur. Sadece devlet bütçesini ilgilendiren bir hizmet için kurulmuş vakıflara ilk olarak tesis yardımı yapılabilir.
Vakıflar kendi yağları ile kavrulur. Çalışmayıp harabe haline gelseler bile yerleri satılamaz. Sadece üzerinde yeni vakıf tesis edilebilir. Bu koruyuculuk vasfı ile tarihimizde birçok vakıflar tesis edilmiştir. Maalesef Cumhuriyet devrinde bu ana kâideye riayet edilmeyerek halkın hayır yapma duyguları öldürülmüştür. Bugün vakıflar idaresi, milleti vakıf yapmaktan tiksindiren bir çıban halinde bulunmaktadır. Başka bir imkân yoksa, yani masraf yerinde yapılmıyorsa devleştirilmeli, artık bundan sonra vakıflar üzerinde oynama hakkı ebediyen kaldırılmalıdır.
Şimdi bir kaç örnek vakıf vermek suretiyle vakıfların kuruluş ve işleyişleri ile ilgili İslâmî görüşü aydınlığa kavuşturalım.
Bir Teklif: Boğaz Köprüsü Vakfı
İstanbul Boğaz Köprüsü Avrupa’dan alınan kredi ile kurulmuştur. Gelen geçenden ücret alınarak amortize edilecektir. Bu köprü, güzergâhının rantını artırmıştır. Bu rant Istanbuldaki arsa spekülâsyoncularının olmuştur. Çünkü devlet krediyi bunlara vermiştir. Bu köprü Asya ve Avrupanın randım artırmıştır. Bu avrupalıların olmuştur. Zira onların faizli kredileri ile inşa edilmiştir.
İslâmiyet ne yapardı.
Evvelâ Köprü için lüzumlu kredi, kurulacak köprü vakfına verilir. Bu vakıf aldığı kredi ile yalnız yolu değil, bir kilometrelik şerit halinde yol güzergâhını o günkü değeri ile istimlâk ederdi. Burada yapılan iş sadece kredinin arsa spekülatörlerine değil de vakfa verilmiş olmasından ibarettir.
Vakıf bu güzergâhı planlar, imarını çıkartır ve arsaları satışa çıkarırdı. Beş ilâ elli liraya aldığı yerleri beşyüz ilâ beşbin lira arasında satmağa başlardı. Bütün İstanbul ve Anadolu halkı bu arsaları kapışırdı. Toplanan para ile köprü inşaatına başlanırdı. Ayrıca bazı arsaların üzerinde birkaç han tesis edilirdi. Gelen para ile bir değil iki köprü yapılabilir ve bankaya da alınan kredi rahatlıkla ödenirdi.
Köprünün tamir ve bakımı yapılan hanların kira gelirleri ile sağlanır ve halk bir kuruş ödemeden köprünün üzerinden gelip geçerdi. Hatta belki köprünün civarından karşılıksız konaklamak için lüks kervansaraylar inşa edilirdi. Bedava her türlü istirahat temin edeceğiz diye akın eden turistler, ekonomik ve kültürel mübadeleyi sağlardı. İşte büyük tarihimizin büyük kervansarayları, uzanıp giden yolları ve bunları birleştiren halâ üzerinden gelip geçtiğimiz köprüleri böyle inşa edilmişti.
İçme Suları Vakfı
Bir yer tesis edilirken veya bir mahalle ilâve edilirken, arsa baştan istimlâk edilir ve parsellenerek imarı tesbit olunur. Sonra vakıf bunları arsa olarak satar ve baştan aldığı kredileri bankaya öder. Elinde bulundurduğu arsalar üzerinde sattığı diğer arsaların parası ile vakıflar tesis eder. Su şebekesini, elektrik şebekesini kurar. Ayrıca arsalar üzerinde yapacağı binaların kiralarını bu vakıflara bağlar ve halkın su ve elektrik ihtiyacını tamamen karşılıksız giderirdi. Hatta bu şekilde merkezi ısıtma tesisleri kurabilir; israfı önlemek için de nüfus başına kullanabilecekleri azamî miktarlar tesbit edilir, bundan fazla su, elektrik veya ısı harcıyanlardan ücret alınır ve bu da vakfın geliri olur. Böylece belediye hizmetleri randdan temin edilen imkânlarla kurulacak vakıflarla yapılır.
Bir mahallede bir bankanın şubesi kurulacağı zaman, bankanın genişçe yeri istimlâk edilir. Alınan kredi ile bir han yapılır. Hanın dükkânlarının bir kısmı satılır ve alınan kredi ödenir. Geri kalan dükkânlar kiraya verilerek çalışacak memurların ücreti ödenir. Hanın ikinci katında da bankanın şubesi bulunur. Böylece faizsiz çalışan ve bir vakıf banka tesis edilmiş olur.