İSLÂMİYET VE DEMOKRASİ
Memleketin kendilerine tabiatüstü veya insanüstü kuvvetlerin izafe edildiği kimseler veya onların vekilleri tarafından idare edilmesine «teokrasi» denildiğini ve İslâmiyetin böyle bir idareye karşı bulunduğunu izah etmiştik.
Lâiklik
İlim, din, iktisat ve idare müesseselerinin birbirine bağlı ve dayalı, fakat birbirine tahakküm etmeden ve hepsinin birden cemiyet için ve cemiyet emrinde olmalarına bizim anladığımız mânada «lâiklik» deniyor ve İslâmiyet de bu mânadaki lâikliği savunuyordu
Cemiyeti Yönetecek Olanlar
Bu izahlardan sonra önümüze «cemiyet kimler tarafından idare edilecektir?» sorusu çıkıyor.
Bunun cevabı ilkçağdan beri aranmış ve münakaşa e- dilmiştir. İlim, din, iktisat ve idare müesseselerinden birini hâkim kılan görüşlere göre:
a-Cemiyet, ilmi temsil edenler tarafından idare edilecektir; ilim adamlarının istedikleri şeyler yapılacaktır.
b-Cemiyet, dini temsil edenler tarafından idare edilecektir; memleket işleri din adamlarının arzularına göre tedvir edilecektir.
c-Cemiyet, İktisadî güce sahip olanlar tarafından idare edilecek, zenginler ve patronlar ne derlerse o olacaktır.
d-Cemiyeti, idareyi elinde tutanlar yönetecek, kuvvetli kim ise, kim hükümet olabiliyorsa idareci o olacaktır.
Müesseselerin Temsili
Bütün bu görüşlerin her biri ayrı ayrı kabul edilse bile, mesele yine hallolmuş olmuyor: İlmi, dini, iktisadı ve idareyi kim, nasıl temsil edecektir?
İlim, tahsil ile elde edilir. Sahte «ilmiye sınıfı» gibi kolay ve basit usullerle ilim sahibi olunamaz. Bundan dolayıdır ki, tarihte ilim adamlarının idareye hâkim oldukları devirler çok azdır.
Tarih boyunca din adamları pek çok zaman idareye hâkim olmuşlardır. Çünkü İlâhî sır taşıdığına halkı inandırmak çok kolay bir iştir.
Yine tarih boyunca zenginlerin idareye hâkim oldukları pek çok devirler gelip geçmiştir. İnsanlar para ile kolay satın alınabilir. Menfaat kaygusu daima insanda baş belâsı olarak kendini gösterir.
Cemiyeti idare edenin ekseriya maddî kuvvet olduğu da görülmüştür. İnsanları kendisine zorla itaat ettiren siyasî kuruluşlar, cemiyete daima hâkim olmuşlardır, daha da olacaklardır.
Görülüyor ki, cemiyeti ilim, din, iktisat veya idare yönetir.Yöneticiler de İlmî üstünlüklerine, servetine veya kuvvetlerine dayanırlar.
Demokrasi Nedir?
Bütün bu idare şekillerinde, bir tahakküm ve zulüm veya bir suistimal merkezi meydana gelir ve halk daima kurtuluş arar.
Tarihte ortaya «Demokrasi» (halk idaresi) diye bir felsefe atılmıştır. (Demos) yunanca «halk» demektir. Demokrasi de demek ki, halkın kendi kendisini idare etmesi oluyor.
Eski Yunandan beri bir çok yerlerde gevelenip duran ve bugün adeta din haline getirilen demokrasi, hemen söyleyelim ki, aslında İslâmiyetin tam istediği rejimdir. Ancak İslâmiyet, dün ve bugün Avrupa'da tatbik edilen «ekseriyetin ekalliyeti idare etmesi» şeklindeki demokrasi anlayışının en şiddetli muhalifidir.
Ekseriyet Sisteminin Hataları
İslâmiyet, Avrupa'da anlaşılan mânasıyla demokrasiyi, yani çoğunluğun azınlığı idare etmesini, azınlığın çoğunluğa uymak mecburiyetinde kalmasını şu sebeplerden reddeder:
1-Bu en azından bir zulümdür; dokuzun menfaati için onuncuyu öldürebilme anlayışı hayvanlarda bile yoktur. Altı kişinin ittifakı ile, dördü altının kölesi haline getirme düşüncesi insanlık anlayışı ile birleştirilemez.
2-Ekseriyet sistemi daima hatalıdır. Çünkü topluluk, siyasi kulis veya polemiklerin tesirinde kalmaya ve esen havaya göre yelken açmaya meyyaldir. Fertler bir arada düşünürken mâkul olamaz. Böyle olunca cemiyeti, gizli kuvvetler idare etmeğe başlar. Bir heyecan ve baskı anında kalkan parmakların ne mânası olabilir?
3-Ekseriyet sistemi, kararsız ve tenakuzlarla dolu bir idare meydana getirir. Halkın ilme dayanmayan görüşleri her zaman değişir. Memleketi zayıf iradeli ve karaktersiz insanlar idare etmeye başlar. Sık sık gurup değiştirir ve bu suretle ekseriyet sağlanır. Bu da memleketin keşmekeş ve anarşiye gitmesine sebep olur.
4-Ekseriyet sistemi insanların iradelerini ellerinden almakta, bir çok ahvalde başkanları dahi inanmadıkları şeyleri yapmaya zorlamaktadır. Dolayısıyla şahsiyet ve karakteri öldürmektedir. Memlekete renksiz, gayesiz, inançsız menfaatçılar hâkim olmakta; şahsiyetli, bilgili ve iradeli insanlar, ya devlet idaresinin başına gelmemekte veya gelse bile devamlı kalamamaktadır.
Avrupa'da Bunalımlar ve Ordu Müdahaleleri
Nitekim Avrupa bu çıkmazların içine daima girmiş ve hiç bir zaman gerçek mânada ekseriyet sistemini tatbik edememiştir. On yılda bir meydana gelen sosyolojik değişmeler, bu sistemin tabiî neticesidir. Bugün Türkiye bundan dolayı tehlikeler içinde perişan haldedir. Türkiye’de demokrasinin üstünde, gerektiği zaman müdahale eden askerî kuvvet olmasa Türkiye yok olmaya mahkûmdur. Pakistan ve Endonezya’da zaman zaman yapılan ve demokrasiye aykırı olan askerî operasyonlar olmazsa bu devletler yaşayamaz. Diğer taraftan bu müdahaleler, bir çok bakımdan yıpratıcı ve çökertici tesirler icra etmektedir.
Allah Adına İdare
O halde ne yapılmalıdır?
İslâmiyete göre:
Allah yeryüzünü yaratmış ve yeryüzünde kendi adına hâkimiyet tesis etmek üzere insanı var etmiştir. insan cemi- yet halinde yeryüzünde Allah’ın halifesidir. Allah’ı yeryüzünde cemiyet temsil eder.
Allah insanlara yeryüzünde yol göstermek için peygamberler göndermiştir. Bunlar Allah’ın elçileridir. Peygamberlerden sonra cemiyet, Allah adına Peygamberin halifesi olan devlet başkanını seçer. Devlet başkanı da, Allah adına Allah’ın halifesi olan cemiyet adına memleketi idare eder.
Farklar
Buraya kadar olan kısımda İslâmiyetin anladığı demokrasi ile Avrupa demokrasisi arasında bir fark yoktur. Fark sadece birinin Allah’ı kabul etmesi, diğerinin ise, cemiyeti tabiî bir varlık saymasıdır. Bu fark pratikte bir ayrılık meydana getirmez ve netice değişmez.Asıl fark bundan sonra başlar.
İslâmiyette:
a-Tam bir kuvvetler ayrımı ve işbölümü
İlim adamlarına teşrî işleri,
Din adamlarına murakabe işleri,
Meslek ve iş adamlarına icra işleri,
Siyasi teşekküllere kaza işleri verilmiştir.
b-Tam bir nisbî sistem
Seçimlerde sıralama,
Bütçede dağıtma,
Kararlarda istişareye dayalı içtihat,
İdarede bağlanma usulü esas alınmıştır.
Bunların çalışma şeklini açıklamayı bundan sonraki yazımıza bırakarak burada akıllara gelebilecek bir soruya cevap verelim:
Bir taraftan İslâmiyetin teokrasi olmadığını, lâik olduğunu iddia ediyor, diğer taraftan da devletin şöyle veya böyle olması gerektiğini söylüyorsunuz. Bu, dinin devlet işlerine karışması değil midir?
Din ve Devlet İlişkisi
Şimdiye kadar söylenenlerle bunun cevabı verilmiş olmakla beraber, meseleyi biraz daha vuzuha kavuşturmak için şu gerçekleri bir daha belirtelim:
a-İslâmiyet sadece bir din değildir. Kur’an insanlara iman kadar, ilim de öğretmiştir. Kur’an iman aşılayan muciz bir sanat olduğu kadar, insanlara her türlü ilim öğreten tabiî nizam kitabıdır. Dolayisiyle Kur’anda her mevzu vardır, islâmiyette her mesele çözülmüştür. İslâmiyet sadece din getirmemiş, devlet de kurmuştur. Namaz müessesesi ile toplulukları teşkilatlandırmış, zekât müessesesi ile İktisadî nizamı kurmuştur.
b-İslâmiyeti sadece bir din olarak kabul etsek bile, İslâm dininin diğer ilim, iktisat ve idare müesseseleri İle birlikte bir uzviyet olarak cemiyeti meydana getirebilmesi için bağlı bulunduğu varlığın diğer uzuvları hakkında elbette görüşü olacaktır.
Müesseselerin İslâmî Olma Zarureti
İdare, dine, ilme, iktisadi düzene müdahale etmez demek, idare ilim, din ve iktisat hakkında bir görüşe sahip olacak, ondan sonra onunla işbirliği yapacaktır mânasınadır.
Din de böyledir. İslâmi olmayan bir ilim, iktisat ve idare düzeninde İslâm dini var olamaz. Bu kaide bütün din ve müesseseler için böyledir.
Davetimizin Esası
Tetkik edelim, eğer Avrupa nizamı İslâm nizamından üstünse onu alalım ve biz de Hıristiyan olalım. Eğer Rus nizamı daha iyi ise, tetkik ettikten sonra Marksist olalım. Şayet yeni bir sentez teklif eden varsa, onu da ele alıp tetkik edelim. Yok eğer İslâmiyet daha iyi ise, onun nizamını da almaktan kaçmayalım.
Görülüyor ki, biz gayet açık konuşuyor, her nizamı tetkik ve mukayeseye hazır olduğumuzu çekinmeden söylüyoruz. Şimdiye kadar, gerek münferiden, gerekse muvafık ve muhalif düşünürlerle birlikte araştırma yapmış ve İslâmiyetin eksiksiz bir nizam olduğunu görmüş bulunuyoruz.
Bundan dolayı, kusursuz ve en mükemmel bir nizam olduğu için insanları İslâm’a davet ediyoruz.