İSLAMİYET VE GÜNÜMÜZÜN MESELELERİ
Süleyman Karagülle
640 Okunma
İSLÂMİYET VE MİLLİYETÇİLİK

İSLÂMİYET VE MİLLİYETÇİLİK

İslâmiyetin millet ve milliyet hakkındaki görüşünü daha iyi anlıyabilmek için önce hayvanlar âlemindeki düzene bir bakalım:

Hayvanların en vahşilerinden olan kurt ceylanları yakalayıp yer, onunla geçinir. Ceylanlar da çayırları otlayarak yaşar. Otlaklar yeterli olduğu için ceylanların güçlü ve çok olduğu zaman, onlara yetişemiyen kurtlar tam beslenemediklerinden zayıf ve azdırlar. Ceylanlar çoğalınca otlaklar yetmez olur, zayıflarlar. Zayıflayan bu çok sayıdaki ceylanlara kurtlar yetişmeye başlar, yakalar ve yerler. Böylece iyi beslenen kurtlar çoğalmaya ve güçlenmeye başlarlar. Buna karşılık ceylanlar azalmaya başlar. Ceylanlar azalınca, kurtlar yem bulamadığı için zayıflarlar. Otlaklar çoğalır, ceylanlar güçlenmeye başlar ve zayıf kurtlardan kaçabilirler. Bu düzen bu şekilde devam edip gider.

Hayvanlar âlemindeki bu düzen, dünyadaki en üstün ve güçlü varlık olan insanlar arasında da geçerlidir. Acaba insanlar arasındaki denge nasıl sağlanmakta, dünya nüfusunun regülasyonu (ayarı) nasıl olmaktadır?

Dünyada birbiriyle savaşan, insandan başka canlı yoktur. Böylece insan nüfusunun dengesi savaşla sağlanmış olmaktadır.

Kavimler Dengesinin Sağlanması

İnsanlar, kendine has varlığı olan kavimler halinde gruplara ayrılmışlardır. Güçlü kavimler, zayıflayan kavimleri hâkimiyetleri altına alır, daha güçlü kavimlere de yem olurlar. Dünya nüfusunun dengesi bu şekilde sağlanır; savaşlar sürüp gider ve nüfus insanların dünyaya sığmayacağı bir seviyeye çıkmaz.

Gelişmiş ve nüfusu artmış ülkelerde refah artar, herkes normal hayat sürmeye başlar; insanlara rehavet çöker, savaş istemez olurlar, devletleri de hantallaşır. Buna karşılık gelişmemiş ülkelerde de nüfus çoğalır ve bunlar açlığa, susuzluğa ve her türlü meşakkate alışkın yağmacı bir topluluk haline gelir. Bu saldırgan devlet eskimiş, hantallaşmış öteki devleti ortadan kaldırır. Fakat savaş dolayisiyle nüfusu azalmış, fetih sonucu elde ettikleriyle gelişmiş bu devletin başına da aynı akibet gelir.

Devletler ve milletler de insanlar gibi doğar, büyür - gelişir ve ölürler. Tarihin büyük milletleri, meselâ Mısırlılar, Me- zopotamyalılar,Süryaniler, Etiler bugün yok olmuşlar, varlıklarını sürdüren Elenler, İtalyanlar gibi eski milletlerin de haşmetleri kalmamıştır.

Dünyadaki tabiî düzenin nasıl olduğunu ve bugüne kadar nasıl geldiğini izah etmiş oluyoruz. Bu gün de ayrı ayrı devletlerin büyük ordular donattıklarını ve yaşlanan devletlerin ortadan kalkıp yeni ve genç devletlerin doğduğunu görüyoruz. Demek ki, aynı kanun bugün de devam ediyor.

Beynelmilelcilik ve İslâmiyet

Dünyanın bilinen başlangıcından bugüne kadar, esas düzen ayrı kavimlerin varlığıdır. Hz. Peygamber’e «her millete ayrı ayrı peygamber gönderildiği, her kavmin kendi içinde uyarıldığı, düşmanlardan korunmak, onlara galip gelmek için Allah’ın emirlerini dinlemeleri gerektiği»(1) bildiriliyordu. Böylece tarihte, beynelminelciliği, bütün insanlara şâmil evrensel saadeti ilk defa İslâmiyet getirmiş oluyor.

Bütün insanların tek olan ilâhı, bütün insanları eşit imkânlara sahip kılmıştır. İlâhî düzen tektir, herkes onun emrindedir, Kur’an da yalnız arapların değil, bütün insanların hidayeti içindir. Bu yüzdendir ki, İslâmiyet yeryüzünde ilk defa içinden çıktığı kavimden başka kavimlere de aynı değeri veren görüş olmaktadır. İslâmiyetin en büyük inkılâbı da budur.

İslâmiyetln Milliyet Görüşü

Öte yandan İslâmiyet, bütün insanlara şâmil bir din, bir yeni düzen getirirken ne kavimleri ve milliyeti inkâr etmiş, ortadan kaldırmış, ne de insanları tek bir millet haline getirmek istemiştir. Aksine o, ayrı dilleri olan ayrı kavimlerin varlığını ve her kavmin kendinden olan kendi dillerini konuşan yöneticileri olacağını kabul etmiştir.

Buna karşılık İslâmiyet dinde tam hürriyet esasını getirmiştir. Her kavim kendi düzeni içinde din hürriyetini sağlayacak, herkes isterse müslüman olacak, istemezse başka dinde kalacaktır. İslâmiyette din için değil, din hürriyetini sağlamak için savaş vardır. Bu Kur’anda çok açık bir şekilde ifade edilmiştir (2). Bundan dolayıdır ki, bir ülkeyi dininden dolayı değil, kendi içinde düzenini koruyacak gücü yoksa, anarşi olaylarına mâni olunamıyorsa, fikir ve vicdan hürriyeti çiğneniyorsa, mülkiyet kalkmış mal emniyeti kalmamışsa, asayiş yok olmuş can emniyeti bulunmuyorsa bir başka devlet istilâ edip orada düzen tesis etme hakkına sahiptir.

İslâmiyetin Savaşa Bakışı

İslâmiyet kavimleri ortadan kaldırmamış, aksine tam olarak tescil etmiştir. Savaşları da ortadan kaldırmamış, insan yaradılışının tabii sonucu olarak gördüğü savaşın yok olmaya- cağını, nüfus dengesini sağlayıp dünyanın düzenini korumak üzere devam edeceğini kabul etmiştir,

İnsanların savaşı ortadan kaldırmak istemelerinin sebebi ölümden korkmalarıdır. Halbuki savaş olsa da, olmasa da herkes ölecektir. Tabiî olan ölüm döşekte ölmek değildir. Dünyada açlıktan ölen canlı görülmez. Canlılar yaşlanır, zayıflar ve başkalarına yem olarak yok olurlar. Canlılık düzeni bir yarış düzenidir; yarışı kazananlar yaşar, kaybedenler ölür, hayat düzeni böylece devam edip gider. Tabiî düzen budur ve İslâmiyetin getirdiği bu tabiî düzeni İlmî araştırmalar da tasdik etmektedir.

Tabiî Düzen

Canlılarda genel bir kanun vardır: eğer rahatsalar, nesillerinin devamı için bir tehlike yoksa çok az doğururlar. Tehlike belirmiş ve neslin yok olması söz konusu olmuşsa çoğalma kabiliyetleri derhal artar. Dengeyi kendileri sağlarlar. Meselâ sinekler günde bir kaç bin yumurta yaparlar. Fakat yumurtalar gelişigüzel serpiştirildiği için bunların sinek olması ihtimali binde birdir. Kuşlar günde bir yumurta yapar, kendileri kuluçkaya otururlar. Tavuklarda ise buna benzer bir durum vardır: haftada bir yumurta folluktan alınırken bir iki yumurta bırakılırsa tavuk yumurtlamaya devam eder, yoksa başka yerde yumurtlama durumuna geçer. Eğer follukta yirmiden fazla yumurta olduğunu görürse yumurtlamaz, kuluçkaya oturur.

Ceviz ağaçları meyve vermeyince bıçakla yaralanırsa ağaçlar ecel korkusuyla meyve vermeye başlar. Mısır gübrelenince çok kuvvetli taneler verir. Fazla gübrelenirse boy atar, ama hayat tehlikesi kalktığından meyve vermez olur.

Batıda iki ülkede fareler üzerinde iki ayrı deney yapılmış. Fareler bir odaya kapatılmış, çokça yem verilmiş. Fareler belli bir sayıya kadar çoğalmaya devam etmişler. Azamî çoğalmadan sonra iki ayrı yerde iki ayrı olay görülmüş. Birinde fareler birbirini yemeye başlamışlar (Birbirini yok- ederek yaşama düzeni). Diğerinde ise, fareler birden kısırlaşmış ve doğuramaz olmuşlar. Yani cenin aldırmadan, ilaç kullanmadan vücutlarının iç mekanizmasında tabii doğum kontrolü olayı meydana gelmiştir.

Demek oluyor ki, refah olmadığı, nüfus az olduğu zaman doğurma kabiliyeti artıyor ve canlı gittikçe çoğalıyor. Çoğalan nüfus yaşama şansı az olduğu için seleksiyona (seçmeye) uğruyor ve sağlam olanlar sağ kaldığından daha güçlü nesil yetişiyor. İşte geri kalmış ülkelerin bu üstün yeni nesli refah toplumlarının en büyük düşmanı oluyor. Çünkü refah toplumlarında doğurganlık az olduğu, her doğan yetiştiği için nesil güçsüzdür.

Doğum Kontrolü Hareketi

İşte avrupalılar kendi ülkelerindeki neslin dejenere olmakta, buna karşılık geri kalmış ülkelerdeki nesillerin dinamizm kazanmakta olduğunu ve bu nesillerin kendilerini yok edebileceğini biliyorlar, buna karşı tertip alıyorlar. Bu tertip «doğum kontrolü»dür ve avrupalı geri kalmış ülkelere karşı bugün bu savaşı başlatmış bulunuyor.

Avrupalıların geri kalmış ülkelere karşı bu tertipleri başarılı olamıyacak, aksine bu ülkelerdeki kültürsüz ve sefalet içindeki kişiler doğum kontrolü yapmazken, avrupalıya yakın refah içindeki hantallaşmış aileler bu propagandalar neticesi kontrol yaparak daha kötü duruma düşeceklerdir.

Avrupalılar için ne tedbir alırlarsa alsınlar, bütün canlılar gibi yok olmaktan kurtulmak mümkün değildir. Alacakları tedbirlerle belki ömürlerini biraz uzatırlar, ama sonraki çöküşleri onların köklerini de kurutur. Zira bir ağaç eğer çok ihtiyarlamadan ve kökleri kurumadan devrilir veya kesilirse kökleri filiz verir, yerine yeni ağaç büyür. Fakat onu sun’i olarak yaşatır, köklerini de kurutursak filiz vermez ve nesli de ortadan kalkar.

İslâmiyet ve Doğum kontrolü

İslâmiyet milletlerin ve insanlığın dinamizmini korumak için doğum kontrolünü şiddetle yasaklamakta, buna meydan vermemek için de zina yasağını koymaktadır. Savaşı zararlı görmemekte, devamı için de ayrı ayrı kavimlerin (3) varlığını tabii bulmaktadır.

İslâmiyetin İstedikleri

İslâmiyet kavimleri kabul ettiğine, savaşı durdurmadığına göre yeni ne getirmiştir, ne istemektedir? Sıralıyalım:

1-İslâmiyete göre Allah bütün insanların ilâhıdır ve İslâm düzeni bütün insanlar için gelmiştir.

2-Bununla beraber, bütün insanlar kendileri için gelmiş bu İlâhî düzeni kabul etmiyecek, karşı çıkacaklar. Dünya iyiler ve kötüler olarak iki kampa ayrılacak, iyilerle kötülerin çatışması kıyamete kadar sürüp gidecek, bu da insanlığı geliştirecektir.

3-Bazı devletler fikir ve vicdan hürriyetini tanımayacak, ülkelerinde baskı rejimini kuracaklardır. Fikir ve vicdan hürriyetini tanıyan devletler birleşip onlarla savaşacaklardır. Bazen hürriyetçi, bazen de baskıcı devletlerin üstün geleceği bu savaş düzeni kıyamete kadar sürecektir.

4-iyiler ve kötüler bazen biri, bazen diğeri hâkim olmak üzere kıyamete kadar var olacak, birbirlerini ortadan kaldıramıyacaklardır.

5-Müslüman devletler kendi içlerinde düzeni sağlıyacak, insanların fikir ve vicdan hürriyeti ile can ve mal emniyetlerini koruyacaklardır. Bunu yapmadıklarında tarih sahnesinden çekilmek zorundadırlar.

6-iki müslüman devlet arasında çatışma çıkarsa, diğer müslüman devletler hakkaniyetle ara bulmaya çalışacaklar, karara uymayan tarafa hepsi birden savaş açacaklardır.

Her Milletin Hâdî’si Vardır

Hz. Peygamber bütün insanlara peygamber olarak gönderilmişti. Devlet başkanı olarak yalnız araplara başkanlık etmiş, vefatından sonra arap devlet başkanlığına halifeler getirilmişlerdi. Halifeler yeni ülkeler fethedildikçe mahallî devletleri baştan kurmadılar. Sonraları tamamen yerli devletler kuruldu ki, bunların pek çoğu Türk devletidir. Kur’anda: «Sen bütün insanların peygamberisin, her milletin kendi Hadis’i vardır» (4) buyurulmaktadır. Böylece her kavmin kendi devleti olacağı ve bu devletin bir başkanı bulunacağı anlaşılıyor.

Acaba bu müslüman devletlerin müşterek tek bir başkanlar! olacak mı? İşte bu husus değişik yorumlara müsaittir. Hiç bir zaman gerçekleşememiş olmakla beraber halife peygamberin vekili olarak görülmüş ve bu durum 1924 e kadar sürmüştür. Şimdi bugün bir halife yoktur. Sahabiler devrinde de yoktu. Onlar devlet başkanı olarak Hz. Peygamberin halifesi idiler, vekili değildiler. Yoksa halifelerin de teşrî hakları olması gerekirdi. Halbuki icma ile sabittir ki, halifelerin böyle bir yetkisi yoktur. Meselâ Hz. Ömer’in reyi hiç bir zaman şeriat sayılmamış, istişareden sonra alınmış kararlar (icma) olduğu için şeriat olabilmiştir.

 

Nübüvvet ve Risalet

Kur’ana göre Hz. Muhammed son nebidir (5). Artık yeni Kitab gelmiyecek, haber getiren bulunmıyacaktır. Öte yandan risalet devam etmektedir ve kıyamete kadar Hz. Muhammed’in getirdiği haber yeni nesillere ve ülkelere ulaşacaktır. Bu görevi, her kavmin içinden çıkacak âlim ve müctehidler yapacaktır. Tek bir peygamber vekiline ihtiyaç yoktur. İslâm devletlerinin tek bir devlet haline gelmesi de İslâmiyette yeri olmayan bir husustur.

İslâm Bloku

Kanaatime göre İslâm devletleri bir blok oluşturmalıdırlar. Böylece İslâm devlet başkanları zaman zaman bir araya gelerek devletlerini ilgilendiren müşterek meseleleri istişare ederler. Aralarından birini kendilerine başkan seçerek biat ederler, ikinci içtimaa kadar müslümanların halifesi olan bu başkan müslümanları ilgilendiren hususlarda diğer devletleri ikaz eder. Yalnız kendi ordusuna kumanda eder. Böylece devletler üstü bir devlet değil bugünkü Amerika ve Rusya gibi bir blok lideri meydana gelir.

 

(1)   Kur‘an-ı Kerim, Yunus sûresi âyet 47, İbrahim sûresi, âyet 4, Enfal sûresi, âyet, 8.

(2)   Kur‘an-ı Kerim, Bakara sûresi, âyet 193

(3)  Arapçada kavim millet (natian) demektir. Millet aynı dine mensup olanların, kavim ise aynı dille korauşan ve bir ülkede yaşıyanların adidir.

(4)  Kur‘an-ı Kerim, Ra‘d sûresi, âyet 13

(5) Kur‘aıı-ı Kerim, A'hzab sûresi, âyet 40

 

 

 

 

 


 

 



© 2024 - Akevler