BİNA VE FABRİKA İNŞASININ SENETLE KREDİLENDİRİLMESİ
Süleyman KILIÇ ([1])
1 - GİRİŞ
Asrımız çok büyük tesisler ve işletmelerin alabildiğince çoğaldığı ve binlerce kişilerin hatta bir ülkenin ancak bir araya gelebildiği takdirde vücut bulduğu bir çağdır. Bu bakımdan az veya çok tasarrufların bir araya getirilmesi ile büyük tesisler yapılabilmektedir. Bu işi bankalar yapmaktadır. Bankalar faizli sistemle çalıştığından yaptıkları hizmet nisbetinde içtimaî huzursuzluğa sebep olmaktadırlar.
Faizsiz banka hem bir ülkenin sermayesini faydalı yatırımlar haline dönüştürecek hem de faizli bankanın yaptığı içtimai huzursuzluklara sebep olmayacaktır.
Biz burada faizsiz bankanın inşaat ve sanayi senetlerini nasıl desteklediğini anlatacağız. Bu senetleri anlatırken de Emek, Tasarruf, Sermaye, Teşebbüs, Kredi, hakkında da kısa bilgiler vereceğiz.
II — EMEK
Allah insanı ve kâinatı yaratmıştır. İnsana yeryüzünü ram etmiştir. Yeryüzünde her şey insan için yaratılmıştır. İnsan yeryüzünü imâr etmeye vazifelidir. İmâr etmek insanın esaslı görevleri arasında yer alır.
Tabiat insanın bütün ihtiyaçlarını temin edebilme gücünde yaratılmıştır. İhtiyaçlar insanın kullanabileceği şekilde kendiliğinden meydana gelmez. İhtiyaçlarını karşılamak ve maddeleri kendisine kullanışlı hale getirmek için insanın bir gayret sarfetmesi gerekir. İşte insanın maddeyi kendisine faydalı veya kullanabileceği hale getirmek için sarfettiği şuurlu çabaya EMEK diyoruz. Emek mahsûlüne de üretim diyoruz. İhtiyaçlarımızı üretimle gideririz. Asl olan üretimdir. Üretmeyi sağlamadan çabayı nazara almamız söz konusu olamaz. Şu halde emekle üretim arasında sıkı bir ilgi vardır. Bu iki mefhum birbirinden koparılamaz.
Emeğin bulunmadığı yerde üretim yoktur. O halde üretimi sağlamanın yolu emeği harekete geçirmektir. Dünyada en kıymetli varlık insandır. İhtiyaçları karşılayan üretimin yegâne amili emek olmasından mütevellit emek en kıymetli üretim vasıtasıdır. Bu bakımdan üretimdeki pay sadece emeğe aittir. Emek haricinde üretimdeki girdiler geçmişte emek mahsûlü olduğundan onlara pay tanımak zaman içinde emeğin istismar edilmesinin söz konusu olacağı ve içtimai dengenin bozulacağından mümkün değildir. Emek halihazırdaki sarfedilmekte olan çabadır.
Dünyada en kıymetli sermaye emektir. İnsanlar emeklerini israf etmedikleri ve verimli kullandıkları takdirde asla fakirlik, yoksulluk, huzursuzluk çekmezler. Emeklerinin kıymetini takdir edemiyen milletler muhtaç olmaktan kurtulamazlar. ,
Bugün dünyada gelişmiş, gelişmekte olan ve gelişmemiş milletler vardır. Biz bunu başka bir ifadeyle şöyle diyebiliriz: Emeklerini iyi kullanan, orta kullanan ve kullanamayan milletler. Bizlerde gelişmemişlik varsa, çalışma hayatımızın yanlışlıklarla dolu olmasından ileri gelir. Emek unutulmuş, insanlar sermaye peşine düşürülmüştür. Sermaye insan emeğinin dışında mütalaa edilmiştir. Bu husus en büyük yanlışlıktır. Sermaye zamanla emek kazanmaz ama emek sermayeyi kazanır.
Emek koordine edilir, bir araya getirilirse, iş yapabilme gücü arttırılmış olur. Faizsiz Bankanın ana görevi emeği harekete geçirmektir. Kullanılmayan emek sahibine ve topluma kayıp demektir. Bu kaybı önlemek herkesin vazifesidir. O halde faizsiz Bankayı işler hale getirmek herkesin faydasına olacağından Bankayı kurmak bir mecburiyettir.
III — TASARRUF
Medeniyet geçmiş toplulukların asırlar boyu çalışmaları neticesinde meydana gelen birikimlerdir. İnsanlığın bugünkü sahip olduğu kıymetler veya varlıklar geçmiş çalışmaların ürünleridir. Hiçbir kıymet bir anda meydana çıkmış değildir. Çevremizde gördüğümüz makinalar hemen hemen bir asır içerisinde meydana gelmiştir. Bir asır öncesinde dünyada motor yoktu desek yanlış olmaz. Birinci Dünya Harbi'nde hem tank hem de uçak kullanılmamıştır. Ama bu vasıtaların yapılabilmesi için gerekli ilmi ve sanayii çevresinin oluşum başlangıcı asırlar öncesine iner.
İnsanın ömür boyu verimli çalışmalarla sarfettiği emek neticesinde elde ettiği ürünler daima ihtiyacından fazladır. İhtiyaç fazlası ürünlerin ilerde ihtiyaç anında kullanılmak veya yeni bir ürün elde etmek üzere bir yerde saklanması haline Tasarruf deriz. Tasarruf insan hayatı için mühim bir durumdur.
Malı üretmek için emek şarttır. İhtiyaçlarımızı karşılamak için her an üretime muhtacız. Bu ise devamlı emeğe muhtaç hali gösterir. Geçmiş emeklerimizi üretimde depo ederiz. İhtiyaç anında depo edilen emekleri üretimde kullanmakla hem kolayca hem de daha çok üretim yapmış oluruz. Geri kalan toplumlar sermaye adı verilen tasarrufun peşine düştükleri ve emeğin kıymetini anlayamadıkları için geri kalmışlardır.
Asrımızda üretimin çok büyük tasarrufa ihtiyacı bulunmaktadır. Tasarrufları toplayarak değerlendirilmesinde çok büyük hizmet görecek olan Faizsiz Banka geçmişteki emeklerle halihazırdaki emekleri buluşturacaktır. Böylece hem tasarruf hem de mevcut emek en büyük verimle çalışacak insanlığın muhtaç olduğu üretimi yapacaktır.
IV - SERMAYE
Bir mal üretilmesinde emek tartışmasız bir takım vasıtalara muhtaçtır. Bunun yanında az emekle de mal üretmek zor hale gelmiştir. Büyük barajların inşası ile milyarlarca KW enerji üretilebilmektedir. Bu tesisin az emekle yapılması imkânsızdır. Halihazırdaki emekle de yapılmasının imkânı yoktur. Tasarrufların bu tesislerin inşaası sırasında yoğunlaştırılması zarureti vardır? Yatırım ve üretimlerin gerçekleştirilmesinde lâzım olan tasarruflara sermaye adını veriyoruz.
Yılda on milyar beygirin yaptığı işe eşdeğer iş yapan tesislerin kurulmasındaki tasarrufların toplanması mühim bir iştir. Bankamız bu büyük sermaye hareketlerini organize edecek, cemiyetin ve ülkenin dengesini bozmamak için de sermayenin faizsiz kullanılmasını sağlayacaktır. Sermaye daima mevcut emeğin, durgun halde bulunmasına mâni olduğu gibi çalışan emeğin verimliliğini yüksek tutmaktan başka hiçbir görevi yoktur. Bu yapılabildiği takdirde lüzumlu üretim sağlanmış olur.
V - KREDİ
Toplum ve fertler yapmış oldukları tasarruflarını ve emeklerini atıl halde tuttukları takdirde zarar görürler. Refah ve her türlü ihtiyaçları için duran emek ve sermaye olmamalıdır. Toplum ve fertler emeklerini kullanacak sahalara muhtaçtır. Emek bir iş yapmak için lâzım olan sermayeyi buluyor ve alıyorsa buna Kredi diyoruz.
Emeği ve sermayeyi harekete geçiren şey teşebbüs gücüdür. Bir memleketi kalkındıran amil teşebbüs gücüdür. Teşebbüs sahibinin emeğe ve sermayeye ihtiyacı vardır. Aksi halde emek ve sermaye bir işgörmez.
Teşebbüs sahipleri insanların bol olduğu yerde emeği her zaman kolayca bulabilirler. Sarmayeyi de faizsiz olarak bankamızdan bulurlar. Bu çeşit üretim insanlara mutluluk getirir.
Ülkenin kalkınması Teşebbüs gücüne, Emek gücüne ve sermaye gücüne bağlıdır. Teşebbüs gücünü eğitim, Emek gücünü nüfus, Sermaye gücünü de bankamız sağlar. Teşebbüse Bankanın sağladığı sermayeye KREDİ denir.
VI — İNŞAAT KREDİ SENETLERİ
Yeryüzünün insanlar tarafından inşaat ile imarı bir vazifesidir. Bina, yol, köprü, sulama, fabrika, baraj gibi tesislerin hepsi imardır. Büyük maliyet gösteren projeler için tek bir elde Tasarrufun, Sermayenin toplanması imkânsızdır. İmar bütün bir milletin işidir. Milletin tasarruflarını bir yerde toplayacak ve herkesin menfaatına olan inşaatların yapılmasını sağlayacak Teşebbüslere kredi verecek Bankalara ihtiyaç olduğu tabiidir.
Teşebbüsler her türlü projeyi yaparlar. Site, Yol, Köprü, Sulama, Baraj, Fabrikalar v.s. Bankaya projelerini verirler. Banka bu projeleri inceler. Memleketin ve toplumun menfaatına uygun ise Teşebbüslerin desteklenmesine ve çıkarılacak senetlerin alınıp satılmasına karar verilir. Banka Senetlerin alınıp satılmasını tekeffül etmesi ile Krediyi vermiş olur.
Müteahhit ve Teşebbüs sahiplerinin Krediyi alabilmeleri için bazı şartların yerine getirilmesi lâzımdır. Bu hususları şöyle sıralayabiliriz:
1 - Müteahhitler ve Teşebbüsler Krediyi mevduatlarını bankaya yatırmalıdır. Çıkarılmış senet paraları bankada mevduat paraları olmalı. Böylece bütün teşebbüsler birbirlerinin destekleyicileri olmalı ve tasarruflar hiçbir şekilde atıl olmamalıdır. Mevduatların belli katları şeklinde kredi verilir.
2-— İnşaatlar ehliyetli müteahhitler tarafından yapılmalı ve başarı nisbetinde Kredi verilmelidir. Müteahhitlere ehliyeti banka verir.
3-- Müteahhitlere Kredi, müteahhit oldukları ve başaracaklarına olan inanç değil çalıştırdıkları işçi sayısı nisbetinde de kredi verilir. Maksat emekle sermayenin bir araya getirilmesidir. Bu şekilde teşebbüs kredi bulmuş işçi iş bulmuş ve toplumun ihtiyacı olan inşaat ve tesisler yapılmış olur. Yatırımsız bir milletin millet olabilme vasfını koruması mümkün değildir.
Çalışma Kredisi çalışan işçiye verilen kredidir. Yatırım sektöründe çalışan herkese verilir. İş yeri ve işçi hiçbir zaman krediden yoksun bırakılmaz. Daha önce de belirtildiği veçhile insanın sarfettiği emek ihtiyacından fazladır. Faizsiz banka ihtiyacımız olan üretimi yaptıracak, adil dağıtmayı sağlayacak ve fazla emeği de yine yatırıma kanalize edecektir. Bütün emek iş hayatına intikal edecektir. Müteahhitlere verilen kredilerle emek değerlenecek. Müteahhit kârını alacak. Tesisler de topluluğun olacaktır. Bu şekilde ülke en kısa yoldan imar edilecektir. Müteahhitler rizikoya girmemiş olduklarından emek var oldukça inşaat işleri devam edecek ve bir milletin nüfusundaki her türlü artış millet için rahmet olacaktır.
Müteahhitlerin inşaat yaparken yalnız çalışma kredisine değil aynı zamanda malzeme kredisine de ihtiyacı vardır. Malzeme kredisi verilmezse çalışma kredisi ile işler bitmeyebilir. Şu halde müteahhitlere hem çalışma kredisi hem de malzeme kredisi verilir. Bu kredilerin miktarları ve oranları projenin durumuna göre tesbit edilir. Bazı projelerde çalışma bazılarında ise malzeme kredisi fazladır. Kredi verilirken bu denge inşaat veya tesisin bitme selameti bakımından önemlidir.
Müteahhitler senet ihraç ederlerken çalışma kredisi için Toprak senedi, malzeme kredisi için de Demir senedi çıkaracaklardır.
Müteahhitler çalışma ve malzeme kredisini alabilmeleri için bu projeyi yapmaya ehil olmaları lâzımdır. Bu ehliyeti banka verecek ve bazı kriterleri kabul edip ilân edecektir. Bu şekildeki krediye de iş veren kredisi denir.
İşi zamanında veya zamanından evvel en iyi şartlarla bitiren müteahhidin işveren kredisi daima artar. Aksi halde düşer. İşi yarıda bırakan bir müteahhidin kredisi kesilir ve hiçbir zamanda işveren kredisi verilmez.
Bu şekilde Bankamız inşaat ve tesisleri kredisi ile desteklemiş ve ülkeyi imarsız bırakmamış olur.
VII — SANAYİ KREDİSİ
Bankamız her türlü sermaye hareketlerini organize edecektir. Sanayi insan hayatının önemli bir yerini tutar. Asrımızda bütün dünya sanayiden bahsetmekte ve kalkınmalarını sanayiye bağlamaktadırlar. Sanayi malları hem yatırım malları olmakta hem de ihtiyaç malları olmaktadır. Onun için sanayisiz bir toplum düşünülemez.
Sanayi mallarının imâlatı sırasında bir çok safhalardan geçilmektedir. Öyle ki, bir sanayi ürünü diğer bir sanayiye hammadde teşkil etmektedir. Sanayi tesislerini banka, inşaat kredisi ile desteklemektedir. Memleketin ihtiyacı olan her türlü tesisler kurulmaktadır. Tesisler çalışırken ilk işletme sermayesine muhtaçtırlar. Sanayii harekete geçirecek yeteri kadar işletme sermayesini sağlamakla banka görevlidir. Bir mal bir çok safhadan geçerek nihai ürün elde edilebilmektedir. Bankamız sanayii kredilendirirken aşağıdaki şekilde bir yol takip etmektedir.
1 — Herhangi bir sanayi kolunun bütün safhalarını harekete geçirecek şekilde kredilendirir. Misal olarak demir çelik sanayiini kredilendirecek isek, Dökümhane ve hammaddeyi kredilendirmek kâfidir. Çünkü bu sanayii kendinden evvelkilerin mallarına peşin sonrakilere de veresiye satabilir.
2-Tüketiciye kredi açarak sanayi, selem ile sipariş bulur ve sanayi kredilendirilmiş olur.
3 — Her sanayi kolu ürettiği malı ambarlara teslim eder. Ve mal senedini alır. Banka mal senetlerini destekleyerek sanayii kredilenmiş olur.
Sanayiiden alınan genel hizmet payı kredinin verildiği yerden belli bir oranda bir kere alınır. Oran, sanayi malının niteliklerine göre 1/5, 1/10, 1/20, 1/40 olabilir.
Sanayi teşebbüslerinin alacağı kredi miktarları, geçmiş beş yıl içerisinde ödedikleri genel hizmet durumuna göre belirlenir. Bu şekilde aldığı kredinin karşılığını geçmiş yıllarda genel hizmet payı olarak ödemiştir. Bu da şu durumu göstermektedir ki çok kredi alır düsturu getirilmiş olur.
TARTIŞMA—GÖRÜŞLER
Ruşen GEZİCİ
— Bu günkü konuşmaların esasını teşkil eden faizsiz bir banka modelini vaz ettiğimizde fevkalede bir ilgi ve hatta uzun yıllar birikmiş olan bir özlemin reaksiyonları hemen tezahür ediyor. Bir müslüman toplum içerisindeyiz. Her fert bir müslüman olarak bu günkü cemiyette banka ve faiz sisteminin yapmış olduğu tahribatı, kimileri için faydaları hem mütalea etmekte ama her zaman bankalarla çeşitli işlemler yapmasına rağmen acaba yapmış olduğumuz bu işlemlere bir alternatif çıkış yolu yok mu demektedir. Nitekim herhangi bir yerden bir ses gelse biz bir faizsiz banka düşünüyoruz dese gözü hemen o tarafa dönüyor. Acaba neymiş diye merakla ve iştiyakla bakılıyor. Bu semineri tertip edenler faizsiz banka için modeli vaz ederken bunu fıkıh, akaid açısından ele aldıklarını hiç bir zaman söylemiyorlar. Bu sempozyum muhtelif fikirlerin münaşaka edildiği bir sempozyum değil. Burada belli bir modeli oluşturan bir ekolun bir mozaik tablo yapar gibi belirli konuları vazetmesi söz konusu. Aynı zamanda ortaya konmuş olan modelin bugünkü mevzuat ve T.C. kanunları muvacehesinde işlerliği nedir? Mevzuatla çatışırsa ne olur? gibi suallere de cevap aranmıyor. O halde tamamen bilimsel bir çalışmanın takdimidir. Meseleyi bu açıdan ele almamızda fayda var.
Tanıdığım bu arkadaşlar bu modelin bu hale gelmesinde şahsî fedakârlıkları ile şahsî mesaileri ile yıllarca çalışmışlardır. Yani herhangi bir modelin okunmuş özetlenmiş bir şekli değil yaşanmış bir modelin takdimcileri. Onun için bunların mühendis olmaları zararlı bir şey değil.
Toplantı Türkiye'de belli bir konuda büyük bir başarı elde etmiştir. Kimi tarafından kabul gören, kimi tarafından imkânsız gibi görülen, kimi tarafından, bu kadar uğraşılmış bir şey yapılamamış da biz mi yapacağız diye, ümitsizlikle kenara itilen bu konunun bilimsel bir ortamda tartışmaya açılması ve çok güzel fikirlerin ortaya çıkması bir başarıdır.
Araştırmacılara, bankacılara ve bilhassa finans kurumu şeklinde Türkiye'de faizsiz bir banka sistemini müesseseleştirmiş olan kurumlara çok büyük görev düşmektedir. Onların milletin kendisinden beklemiş olduğu hizmetleri geciktirmeye hakları yoktur. Onlar da araştırma yapsınlar; bir model burda var, bir model de kendilerinde var. Kendi sistemlerine yapılan tenkidleri açıkça cevaplandırsınlar. Bu tarafta da bazı görüşlerin ortaya atılmasında faydalar vardır.
Ahmet TABAKOĞLU
— Ben burada genel anlamda bazı tenkidlerde bulunmak istiyorum. Biliyoruz ki, İslâm İktisadında infakın teşviki söz konusu edilmiştir. Oysa sizin dayandığınız tasarrufların teşviki infakın teşviki ile bu sistem içinde nasıl te'lif edilebilecek? Yine makro anlamda serbest rekabet düzenine karşı, senet meselesinden dolayı mikro düzeyde planlama, fiyatlara matematikleşmiş müdahaleler söz konusu edilmiş. Bu tür müdahalelerin yararlarının ve zararlarının tartışılması gerektiğine inanıyorum. Yine bu senet meselesinde şunu düşündüm. Galiba bunlar hazırlanırken bu görüşler oluşturulurken kapitalist para tarihindeki madeni para sisteminden kâğıt para sistemine geçişten ilham alınmış. Son olarak Ziraî mülkiyet sistemi pek gündeme getirilmedi. Acaba ziraî topraklarda mülkiyet durumu ne olacaktır? Eğer özel mülkiyet kabul ediliyorsa optimalite nasıl muhafaza edilecektir? Yani toprakların miras yoluyla küçülüp verimsizleşmesi nasıl önlenecektir?
Mecid EŞ
— Efendim! Dün ve bugün takdim edilen faizsiz banka modeli kavramında emek faktörünün kullanımında işçilik sistemi yerine, ortaklık sisteminin yer almasının çok önemli bir unsur olduğunu görmüş bulunuyorum. Yalnız bu modelin dayandığı varsayımların gerçekçi ve geçerli olduğu konusunda pek iyimser olamadım. Buna birkaç örnek vermek isterim. Ortaklık modelinin benimsenmiş olması için tüm emek erbabının bir nevi müteşebbis zihniyet içinde bulunması gerekmektedir. Bu ise insan tabiatına uygun düşmez. Çünkü herkesin müteşebbis nitelik ve karakteri içinde bulunması mümkün değildir. Şimdi bugün Tekelioğlu bey tebliğini sunarken dediler ki, meselâ; «domates ziraatında çalışan bir işçinin ücreti domates üretildikten üç ay sonra ödenecektir.» Şimdi bir kere üç ay sonra kâr elde edilip edilmeyeceği, domates üretiminin ne olacağı belli değildir. O bakımdan böyle meçhul bir sonuca işçinin böyle emeğini harcamasını baştan bahsettiğim nedenle şüpheli karşılarım. Eğer bunda bir haksızlık görülüyorsa o yaklaşımla bu ifade ediliyorsa, şunu söylemek mümkündür. İşçi emeğini bugün kullanmıştır. Girdi bugün kullanılmaktadır. Esasen işçi emeğinin karşılığına hak kazanabilir. Diğer taraftan bu benim söylediğim uygulamadaki duruma karşılık işçiyi korumak gayesiyle bu model ön görülüyor dendi. Takdim edilen sistem içerisinde bu durum kesin değildir. Çünkü çalışanların hangi ölçülere göre karşılıklarını alacakları konusunda, tahsil, tecrübe vs. faktörlerden hareket edileceği belirtildi. Ancak bu faktörlerin kullanılmasında mevcut duruma göre daha iyi bir karşılık görmesi garanti altında değil. Çünkü belli değil. Bu ölçüler, katsayı, tecrübeyle, neyle ölçülecek. Çünkü işçi genellikle ya vasıfsız ya da bir kısmı vasıflı olabilir. Eğer ortaklık sistemine göre değil de işçilik modeline göre çalışılmış olsa, mühendis olarak yahut müteşebbis sıfatıyla yer alacak olanlar muhtemelen ortaklık modelinde de bu kriterleri ve katsayıları belirlemede etkili şahıslar olacaktır. Şimdi burada müteşebbis heyet işçinin hangi katsayıyı alacağına karar veriyor. Sonuçta yine işçinin aleyhine, sanki işçiyi himaye eden bir model ve görünüm altında işçiyi istismar eden bir durum ortaya çıkabilir. Sistem içinde bu konuda bir te'minat yoktur.
Bu şartlar muvacehesinde ben şahsen şunu söyleyebilirim. Bu ortaklık modelinin gereği olarak bir takım senetlerin kullanılması belki şu şartlarla faydalı olabilir.
Esas itibarıyla işçilik sisteminin temel alındığı bir espri içerisinde kârdan pay verme modelini hatırlatır bir şekil içerisinde bu senetlerin demir senedi, çelik senedi vs.'nin verilmesi belki işçinin işe motive edilmesi ve de işten elde edilen kârın emek teşebbüs ve sermaye gibi faktörler arasında daha adil bölüşmenin sağlanması açısından yararlı olabilir.' Ancak modelin tehlikelere ve endişelere halihazırda cevap verecek nitelikte olmadığını gördüm.
Mete DOĞRUER
— Bir kaç soru üzerinde durmak istiyorum. Fakat Ahmet Bey ve Mecit Beylerle bir takım özdeşlikler oldu. Bu bakımdan fazla şey söylemeyeceğim. Şimdi evvelâ sormak istediğim, anlamakta güçlük çektiğim bir konu, kapitalist sistemde Ahmet Bey'in bahsettiği gibi daha önceki yani kâğıt para sistemine geçmeden önceki para sistemleri incelenmiş midir? Çünkü bir takım şeyler altın veya gümüş esasına dayandırılmakla bu senetle olan ilişkiler kısmen de olsa asgariye indirileceği kanaatındayım.
İkinci olarak kapalı bir ekonomi modeli takip ediliyor. Ekonomi dışa açıldığı taktirde ithalat ve ihracatta münasebetler, altın alış-verişi nasıl olacak? Bu kısmı biraz muğlak kaldı gibi geliyor. Bir de ülke çapında böyle bir sistem olmayıp yani belli merkezlerde bulunduğu taktirde bunun tatbikatı ülke içindeki sistemle, şu veya bu sistem neyse, mevcut iktisadî sistemle özdeşleşmesi, intibakı nasıl olacak? Bir de Mehmet Bey'in bahsettiği, Mecit Bey arkadaşımızın da söylediği ücretin üretimden önce ödenmesi mümkün değildir. Ücreti aylık veya haftalık olarak düşünürseniz böyledir. Veya dayanıklı, dayanıksız tüketim maddelerinde düşünürseniz bu farklıdır. Parça başına ücret düşünürseniz farklıdır. Onun için bu hususun da açıklığa kavuşturulmasını rica edeceğim.
Murat ÇİZAKÇA
— Efendim benim dikkatimi çeken birkaç konu var. Bunlardan birincisi ilk konuşmada belirtilmişti. Mevduat olarak faizsiz banka nakdi, emeği, taşınmaz senetlerini kabul edebilir deniyor. Bu aslında taşınmazın mevduat olarak kabul edilmesi son derece orijinal bir buluş olarak gözüküyor. Fakat bunun bir tarihi var; bunu belirtmek istedim. Tarihte bu olayı 15. yy. kadar götürmek mümkün. Benim bildiğim kadarıyla daha 15. yy.'da balıkçılar arasında organize edilen meşhur Portekiz kumpanyaları ki, sonradan Portekiz'in denizaşırı ülkelere gitmesi, Ümit Burnu'nun aşılması, Brezilya'nın zapt edilmesi gibi olaylardır. Büyük fonksiyonu olan bu şirketler aslında birer balıkçı şirketi olarak kooperatif olarak başladılar ve balıkçılar buralara, bu şirketlere ağ vererek, çapa, kürek vererek ortak oluyorlardı. Sonra tekrar hamiline yazılı hisse senetleri çıkardılar. Önceleri hamiline değildi sonra 17. yy.'dan sonra hamiline yazılan hisse senetleri de ortaya çıktı. Bu bakımdan hem tarihsel bir boyutu var, hem de modern. Çünkü hamiline yazılı bir senet yapısı var.
Dr. Hira gayet güzel bir şekilde belirttiler, dikkatimi çekti. Bu hisse senetlerinin önceden ucuz olarak, maliyetinden ucuz olarak satılması, denge noktasından sonra kâra geçmesi ve yüksek fiatla satılması kavramı modern zannediyorum. Aslında sistem bir sentez gibi geliyor bana. Bunlar bilerek mi yoksa tesadüf mü yapıldı, bilemiyorum ama ikinci sistem bugün ABD'de uygulanan Venture Capital sisteminin benzeri.
Bugün ABD'de Venture Capital olayında hisse senedini ortak olduğunuz şirketten ucuza alırsınız ve bunu belirli bir olgunluğa getirdikten sonra, borsalarda çok yüksek fiatlara satarsınız. Burada büyük kârlar elde etmek mümkün olur. Sistemi kritik ettiğimi sakın sanmayın, son derece saygı duyduğum bir sistemdir. Ve bugün de başarısı herkes tarafından tanınıyor. Özellikle ABD'de Apple Computer bilgisayar sanayii bugün Venture Capital ile finanse edilmektedir. Sizin getirmek istediğiniz sistem de benim çok hoşuma gitti.
Bu arada bir başka benzerlik de, İslâmî muzaraa. Domates meselesinde muzaaraya ben çok benzettim, aradaki fark nedir? Onu belirtirseniz memnun olurum.
Gemi inşaatında istihkak kredisi de çok ilgimi çekti. Aslında bu, finans tarihi açısından son derece ilginç. Gene orada ve en önemli yeniliklerin gemi inşaatında yapıldığını görüyoruz. Çünkü malumunuz gemi inşaatı son derece pahalı bir olay. Bunu finanse etmek için yeni finansal müesseseler kuruluyor. İşte bu şeyde İslâm dünyasında Kırad'ın, mudarabanın gemi sanayiine uygulanması hadisesi var. İslâm dünyasından alınarak Batı'da Cenova'da gene 15. yy.'da Karati olarak yepyeni müesseseler ortaya çıkıyor. Siz ne düşünüyorsunuz? Ben bunu deşmenizi isterdim. Yeni şeyler mi düşünüyorsunuz?
Aslında şunu belirteyim sistemi tam olarak kafamda oturtamıyorum. Bunda benim cehaletimin rolü olduğu kadar muhakkak sizin de kabahatiniz var. Çünkü elimize bir türlü okuyacak şey geçmiyor.
Özür dilerim ama bir noktam daha var: Bu fiatlandırmalar neden kompleks, matematiksel ve mühendis yaklaşımı? Gayet matematiksel bir fiat sistemine gidiliyor ama niye buna gerek duyuldu, piyasa fiatları inkâr mı ediliyor?
Fiyatlandırmada devlet ve özel toprak karışmış gibi, sanki yeni bir fiat çıkarılıyor gibi geldi bana. Belki ben yanlış anladım. Eğer karıştırma varsa bunun arkasından kaos çıkabilir.
Sonra şunu düşündüm ben şimdi küçük tasarrufu olan gariban bir adamım. Şimdi size katılmak istemiyorum. Benim gibi daha bir sürü insan var. Biz katılacağız. Siz sonra bu konuda bir şeyler bize vereceksiniz. Ben küçük tasarrufu size yatırdığım anda siz benim için mudarıpsınız, bu bir mudaraba olayıdır. Siz benim paramı alacak değerlendireceksiniz ondan sonra ben bundan kâr etmek isterim. Kâr veya zarar, artık Allah ne verdiyse. Ama siz bunu idare edeceksiniz, siz mudarıbımızsınız. Ondan sonra siz bir şeyler yapacaksınız. Ben onu anlamam. Konuşmacılar az önce dediler ki, tasarrufçu doğrudan doğruya ilişkiye girecek, olmaz. Ben müteşebbisi tanımam benimle araya sizin girmeniz lâzım. Ben sizi tanırım, siz benim mudarıbımsınız. Yani burada bir çoğulcu mudarabadan bahsediyoruz. Bunu çok iyi anlamamız lâzım. Bu kâr, güzel güzel dağıtılmalı. Yani bunun bir kısmını ben almalıyım ama önemli bir miktarını da siz almalısınız. Bankanın bundan ne alacağından hiç bahsedilmedi. Hatta bir konuşmacı pek fazla kâr etmesini istemedi, eğer yanlış anlamadıysam. Bence bu hatadır. Banka kâr yapmalı, iyi kâr yapmalı ki büyüsün, bütün ülkeye dağılsın ve hizmetini artırabilsin. O bakımdan kâr önemli? Bunun da dikkate alınmasını öneririm.
Ömer DOLAY
— İki gündür bankanın metodu, çalışma usulleri, ilmî metodları, kanunî şekilleri üzerinde duruldu. Bu bankanın konusu ne olacak? Malum Türkiye'de her banka bir işi takip ediyor. Meselâ Şekerbank şeker istihsali, Etibank madenler, Ziraat bankası daha çok ziraatla iştigal ediyor. Bu bankanın konusu neler olacak?
İkincisi «Banka» kelimesi gene kullanılacak mıdır? Üçüncü-
sü : Mevduat açtırılırken bir kısım para Merkez bankasına yatırılacak mı? Kanunî olarak ne kadar olacak? Gene ortak olmak isteyecekler en az ne kadar miktarla ortak olacaklar?
Hasan AKSAY
— Ben sadece iki kısa soru sormak istiyorum. Altın senedi yatıran belli bir kredi alır. Bu kredi bir değer değil midir? Nitekim bir başka yerde de vadeli Selem senedi alana peşin fiatından aşağı verilir. Bu aşağı verilme meselesi üzerinde ehemmiyetle duruldu. O halde bir ticaret veya ortaklığa katılmadan mevcut para ve imkân, mevcut senet bir kâr getiriyor mu, getirmiyor mu, faiz olur mu olmaz mı? Onu sormak istiyorum.
Bir de senetlerin .ekonomik değeri önceden nasıl belirlenecek? Senetlerin ihtiyaçlara yönlendirilmesi nasıl olacak?
Nazım EKREN
— Birkaç teorik konuya değinmek istiyorum. Bir tanesi senetlerin karşılığı ve te'minatlar arasındaki ilişkiyi pek fazla anlayamadım. Şöyle ki: Senetlerin te'minatı olarak gösterilen değerler iktisadî olarak arzı inelastik olan mal ve hizmetleri, daha çok malları kapsıyor. Durum böyle ise senetlerdeki değer artışı ile senetlerin karşılığı olarak gösterilen malların veya gayr-i menkullerin değer artışı arasındaki ilişkiler nasıl kurulabilir? Kaldı ki senetlerin yanında bir de nakit yatırma imkânı olduğu için nakitlerle bir ilişki kurulması diğer mübadele araçlarıyla senetlerin bir arada olması zannediyorum zorunludur.
Aynı şekilde senetlerin stok ve fiatlar arasındaki ters yönlü ilişkiler bizim klasik olarak bildiğimiz arbitraj imkânını ortaya çıkaracak. Fiyatların dengelenmesi eğer plânlı olarak düşünülmüyor ise bu bireylerin tek olarak yapacakları arbitraj için mi gerçekleşmiş olacak?
Eğer tesis iyi bir şekilde faaliyette bulunmazsa senetlerinin fiatları düşecektir. Senetlerin fiatı teorik olarak sıfıra düşse buna karşılık aynı tesis sisteme te'minat olarak gireceği için, te'minatın değeri ile fiatları sıfıra düşen tesisin ilişkisi nasıl kurulacak? Veya ortaya çıkan fark nasıl bölüşülecek?
Diğer bir soru ise komputerin kullanılması bazı hesapların kolay yapılmasını ve haberleşmeyi şüphesiz kolaylaştıracak. Fakat fiatlar belirlenirken emek ve toprak son derece standart olarak ele alınmış. Bunun analitik olarak çok detaylı bir fiat sistemi kurulmuş olmasına rağmen fiatın temelini oluşturan emeğin o kadar detaylı bir şekilde ele alınmadığı ortaya çıkıyor.
Planlı bir düzenleme söz konusu değilse, fiatlar piyasadaki arz ve talebe göre belirlenecekse bankanın senetlerini alacağı sektör veya projelerin ortaya çıkışı fiat sistemine göre yapılacaksa ülkede gelişmiş ve az gelişmiş bölgelerin pek fazla değişmeyeceği sonucuna ulaşabilir miyiz? Yani sadece fiat sistemini gösterge olarak ele alırsak eğer banka da bir planlama yapmayacak ise ekonomide banka kanalıyla herhangi bir gelişmenin bölgeler arası dengesizliği ortadan kaldırmayacağı sonucuna ulaşılabilir mi?
Mehmet S. TEKELİOGLU
— Ahmet Tabakoğlu, mikroda müdahale çok fazla ölçüde yapılıyor, dediler. Biz şunu zannetmiştik : Sistemde mikroda hiç mi ama hiç müdahale edilmediğini asıl makroda çok büyük planlamanın düşünüldüğünü aktardığımızı zannetmiştik. Bu konuda zannediyorum zaaf göstermiş olduk. Bu bizi aydınlatıcı çok önemli bir ikaz olmuş oldu. Bir defa mikroda hiç bir zaman fiatlara müdahale etmediğimiz için arkadaşımızın senetlerin fiatlandırılması bahsinde de görüldüğü gibi, fiatlar tamamen makro planda ayarlandığı için mikroda hiç bir müdahale yoktur. Yani senetlerin borsada alış ve satışına hiç bir müdahale yok. Sadece banka merkez ambarındaki stok seviyelerine göre senetlerin fiatlarını artırıp azaltarak makrodaki planı, üretimdeki planlamayı da yapmış oluyor.
Bir de madenî paradan kâğıt paraya geçiş göz önüne alındı mı deniyor. Tabii ki madenî paradan kâğıt paraya geçiş bu zincirin bir tekamülü olarak ortaya çıkıyor. Kâğıt para başlangıçta madenî para yani altına karşılık olarak çıkmıştı. Ancak sonradan hepimizin bildiği gibi kâğıt para ile altın ilişkisi kayboldu. Üstelik kâğıt para sadece altına karşılık çıkarılıyordu. Halbuki senetleri başka değerlere de karşılık olarak çıkardığımız için bunu doğrudan doğruya göz önüne almış bulunuyoruz.
Dr. Mecit Eş'in kıymetli katkıları için de teşekkür ederim. Bütün işçileri ortaklık durumuna getirmek istiyoruz deniyor. İşçiler müteşebbis değil, faaliyete ortak etmiş oluyoruz. Hem kârına hem zararına eğer bir yerde üretim yapabiliyorsanız bu üretim kâr ediyorsa bahsettiğimiz senetler sayesinde kâr ediyor, yahut zarar ediyor. Ama işçi belli bir miktarda ücretini alıyor. Mecit bey domates üretimi üç ay sonraki bir mesele dediler. Halbuki işçi aldığı domates senedinin karşılığını bugün alabilir. Ama bu üç ay önce satılır. Eğer ihtiyacı varsa bu hemen satılır ve hemen karşılığını alır.
Mete Doğruer bize kâğıt paradan öncesi düşünüldü mü diye bir soru tevcih ettiler. Zannediyorum önceki cevap onu tatmin etmediyse ben sonra tatmine çalışacağım. Altın senetlerine göre ihracat - ithalat nasıl olacak? Bir altın senedi çıkarırken teminat olarak malzeme yahut buğday senetlerini örnek almış olduk. Dolayısıyla ülkede ihracat ve ithalatı planlayabilmek için bunların bankaya dönüyor olması, ithalat ve ihracat durumunu açıkça gösterebilmek için elbette göz önüne alınacak bir husustur.
Mevcut iktisadî sistemle çatışma durumu konusunda Mete Doğruer bir soru tevcih ettiler. Mevcut iktisadî sistemle burada herhangi bir çatışma söz konusu değildir. Mevcut iktisadî sistem içerisinde bizim bu faizsiz banka sisteminin gerçekleşeceğine inanıyoruz. Eğer böyle bir şey olmasaydı, yaptık dedikleri bazı uygulamaları biz yapamazdık. İzmir'de bu çerçeve içindeki çalışmalarımız gayet iyi gidiyor. Ve kooperatifin ana sözleşmesi de resmî makamlarca tastik gördüğüne göre burada mesele kalmamıştır.
İş bitmeden kasıt domates pazara inmeden demektir. Ücretini önceden alıyor diyoruz. Sonunda o domatesi eken insanın zarar mı kâr mı edeceğini bilemiyoruz. İşçiye eğer biz bunu, senet olarak verirsek işçi senedini 3 ay sonrası için saklarsa kâr ya da zarar edebilir. Eğer senedi saklamazsa ya kâr veya zarar edecektir. Zarar ederse o zaman o insan domates işinde çalışmıyacaktır. Zarar eden işte niye çalışsın ki. O zaman domates ekilmiyecek, fiatlar yükselecek ve işçi arayacağız demektir. Bu arz ve talep meselesi. İthal da edebiliriz onda bir şey yok ki.
Sayın Çizakça istihkak senetleri üzerinde durdular. İstihkak senetleri özellikle gemi inşaatında aklıma gelmedi. Meselâ : Bir fabrika rulman çıkarıyorsa siz bunu rulman senetleri ile ödeme yapabilirsiniz. Gemi, uçak vb. şeyleri düşündüğümüz zaman biz bunların değerini istihkak değerleri olarak ortaya koyuyoruz.
Banka elbette kâr edecek. Bilhassa bu senetlerini kâr olarak başka hizmetlere aktaracak. Kâr etmeyecek derken bu anlamda kastetmedik tabii.
Hira KARAGÜLLE
— Önemli gördüğüm birkaç hususu cevaplamak istiyorum. Dr. Tabakoğlu'na bazı cevapları, Mehmet Bey verdi. Ziraî topraklardan bahsettiniz. Ziraî topraklar eğer imar edilmemişse ziraata elverişli demektir. Eğer tersi ise imara elverişli demektir. Ziraata elverişli hale geldiyse artık bir tesis hükmündedir. Yani bir fabrika gibi, ziraî ürünlerin bir tesisi hükmündedir. Tesislerde hükümler ne ise müşterek tesislere sahip olmak olduğuna göre zirai toprakta da aynı şey geçerli olacaktır. Aynı projeler de bu sistem içinde gerçekleştirilebilir. Bir müteşebbis gelir. Büyük bir alanı ziraata elverişli hale getirir. Bu tesislere ortak olarak onu gerçekleştirebilir. Tesis ortakları da bu üretimden kira alır, üretimden kira payı alınır. O tesis iyi işletilmelidir ki kira oranları artsın. İşletilmezse kira düşer. Onun için mutlaka onu iyi işletenler olmalı, uzun vadede.
Sayın Mecit Eş işçilik sistemi, ortaklık sistemine değindi. Birkaç arkadaşın da bu konuda soruları vardı. Biz ücretlendirme, emeğin nasıl mübadele edildiği konusunda biraz değindik ama detaylı değinme imkânı olmadı. Emeği üçe ayırıyoruz.
1-— İmarda çalışan emek
2-— Üretimde çalışan emek
3-— Genel hizmetlerde çalışan emek
Emeğin ücretlendirilmesi farklı statüye tabidir. İmarda çalışan emeği anlattık, toprak senediyle ve tarifeli bir ücret esasına göredir. Yani banka kendi mülkiyetinde bulunan ve henüz imara müsait olan arazilerini planlama ile, belli bir proje ile müteşebbislere açıyor. Hele orası da imar edilince piyasadaki toprak se-
nedi likidite kazanır. Ücreti de bu tayin ediyor. Kimseyi ille de gel bu projeyi gerçekleştir diye zorlamıyoruz. Tüzük ve yönetmelik herkese açık, herkes eşit. Kredilendirme yönetmeliğine göre yapılır. Burada bir banka yönetiminin çok az karar verme yetkisi var. Herkese açık olduğundan herkes ondan yararlanma imkânına sahip.
Üretimden pay alma ise üretimden faydalanma şeklindedir. Kâr ve zarara ortak olma şeklinde değildir. Ne miktar üretim yapılıyorsa ondan bir pay almalıdır. Bu paylaştırma işletme senetleri ile yapılıyorsa öyledir. Herkes ne kadar çalıştı ise biz istihkak senetleri veriyoruz. Sonuçta da mallar satılıyor. Tabi bu, bir anda sıfırla başlayıp ve düzgün rejime geçen bir mekanizmada bir anda düşünülmesi zor. Ama düzgün rejimde çalışıyorsa bir taraftan istihkak senetleri satılıyor. Üretilen şey satılıyor. Onun için herkes peşin olarak ücretini almak zorunda. Tabi duran bir mekanizmayı çalıştırmak için başta bir sermaye gerekli. Bu sermayeyi de banka kendi sermayesi ile başlatacak. İşte o sermaye ufak ufak toplanacak ve eğer halk ilgisini ne kadar gösterirse o kadar büyüyecek demektir. Biz kooperatifte bunun sınırlı bir uygulamasını yapıyoruz.
Ehliyetlerin tesbiti konusu var. Ehliyetler tamamen tüzükte belirtilen esaslara göre tesbit edilecektir. Banka bunu genel hizmet konusu yapıyor. Banka bunu belli esaslara göre yapacak. Bu esaslara burada girmeyeceğim.
Dr. Mete Doğruer ücret konusuna değindi, ben genel ücret konusuna atladım. Hizmet konusundan tam olarak bahsedilmedi. Bazı siteler, fabrikalar var. Bir takım ortaklıklar bunların birtakım hizmetlerini görüyoruz. Bu genel hizmetten pay alıyor. Bunu da üretimden pay şeklinde düşünüyoruz. Bir fabrikanın muhasebesini bize tutturuyorsa, kendisi de tutabilir, tabi biz genel hizmet payı alıyoruz. Bizden kredi ve kefalet hizmetlerini alıyorsa biz ondan hizmet gördüğümüz için pay alırız. Banka tüzel kişi olarak .Tabi genel hizmette çalışanlara yine istihkak kredisi veriyor; hizmetliler bu toplanan payı aralarında paylaşıyorlar.
Dr. Çizakça A.B.D.'deki bazı uygulamalardan bahsetti. Bu şeyleri hazırlarken tabi biz her şeyden faydalandık. Tabi her kaynağa ulaşma insanın gücünde değil. Ulaşabileceklerimize sınırlı ölçüde ulaştık. A.B.D.'deki bu uygulamayı ben bilmiyordum oraya gittiğimde. Zaten sadece A.B.D.'de değil bizde de bir çok teşebbüsler az ortaklıkla kurulmuyor. Buna göre A.B.D.'de çok büyük ortaklıklar var. Bunların hepsi dünya çapında, küçük ortaklıklar var ama küçük hisse senetleri ile. % 51’i bulunduran yok. En fazla % 2, % 1 oranlarında hisse senetleri vardır. Hatta bu dünya çapında bir uygulamadır. Bu da ortaklık sisteminin çalışabileceğini gösterir.
Aslında biz fiatları belirlemiyoruz. Denge fiyatlarını piyasa belirliyor. Eğer piyasada bu bizden daha ucuz ise bizden kimse gelip almıyor. Piyasa yüksekse o zaman bizden gelip almak istiyor. O zaman biz de yükseltiyoruz. Dolayısıyla mikroya biz müdahale etmiyoruz. Sadece bir ölçme yapıyoruz bir noktada mikroyu ölçüyoruz. Ondan sonra da onu değerlendirme imkânına sahip oluyoruz. Neye yatırım yapsın banka gibi sorulara cevap bulamıyoruz. Fiyatı biz belirlemiyoruz. Bu durumda mikroda fiatlar nedir bilmiyoruz. Tüccara gidip demiri şu fiatla satacaksın gibi bir müdahalede bulunamıyoruz. Demiri tüccar piyasada istediği fiata satıyor. Ama senedimiz iş görüyor. Çünkü karşılığı var. Demir tüccarının da var. Karşılığı tarif edilmiş. Bu durumda bizim oradaki fiatlara makrodan ölçme almış oluyoruz.
Bankanın müteahhit ile ilişkisi konusu var. Müteahhit veya müteşebbis bankadan eşit olarak faydalanabilir. Özel muamele yok. Çünkü tüzükte bellidir. Bir kişi çıksa dese ki ben fabrika kuruyorum. Hisse senetleri alın dese halka bu güveni veremez. Ancak bankalar bunu dese, halk güveniyorsa senet satabilir. İşte biz banka olarak müteşebbis ehliyetini kontrol ediyoruz. Ayrıca sizin vereceğiniz parayı biz takip edeceğiz. Belli bir şeye yönlendireceğini biz kontrol ediyoruz. Fakat müteşebbisin geçmişini arama, fizibilite raporunu okuma o sizin göreviniz. Burada alacağınız senet o tesise ortak olmaktır. Diğer toprak, demir senetleri gibi değil. Başarı ve başarısızlık sizin de kendinizi kontrol etmenizi sağlayacaktır. Sizin tasarrufunuz da müteşebbise kredi olarak imkân sağlar.
Sayın Ömer Adil Dolay Bankanın konusu nedir? dedi. Bankanın konusu, nakdî, taşınmaz malı ve emeği mevduat olarak kabullenebilme ve bunu kredilendirme imkânları sağlayabilmektir. Banka kelimesi kullanılabilir, kullanılmayabilir. Mühim olan yaptığı işlerdir.
Sayın Hasan Aksay altın senedi, kredi konusunu sordu : Altın senedi mevduatı yatırıyor, altın senedi alıyor. Herhangi bir şekilde TL. yatırıyor altın senedi alıyor. Ama cebinde taşırsa herhangi bir kredi söz konusu değil. Onu önce mevduat olarak yatırıyor. Ve biz o altın senedini kredi olarak başkasına önce veriyoruz. Bir ay mevduat kalıyor. Ondan sonra başkası da yatırıyor. Sana da gel bir ay verelim diyoruz. Bir senedi hemen çekerse kredi, ama bir ay sonra çekerse bir aylık kredi kazanır. Onun için lâzım oldukça kredi çeker. Kredi fiatına bakarak kredi verme durumundadır.
Ben size bir altın veriyorum. Bir ay bunu kullandıktan sonra siz bana hem bir altını veriyorsunuz hem de bir altın extra veriyorsunuz. Bir ay ben kullanıyorum. Karşılıklı kredileşme oluyor. Kredileşme kriterlerinden bir tanesi.
Vadeli senetlerde tenzilat yapıyoruz. Böylece tenzilatlı vadeli satış oluyor, parası peşin mal sonra oluyor. Böylece üreticiye kredi imkânı sağlanıyor. Tasarruf sahibi sened'e ilgi gösterebiliyor. Hangi senedi çıkardıysak bunda da üretimi planlayabiliyoruz. Eğer senet satılmazsa mikroda hiç bir şey yapamazsınız. Bir müteşebbis bu işi yapıyor. Şu selem senedini çıkarır mısınız? diyor. Göster te'minatını diyoruz çıkarıyoruz. Güvenilir mi diye bakıyoruz. Ondan sonra halka alın diyoruz. Domates senedini alıyor, böylece üreticiye kredi sağlıyor.
Senet kâr getiriyor mu? Altın kâr getirmez, altın fiatları TL, cinsinden düşer veya azalırsa tabi bu kâr veya zarar, senedi taşıyana aittir; altın altın olarak artmıyor veya azalmıyor. Zaten biz bunun için faizsiz kelimesini kullanıyoruz. Eğer bir altınınız varsa, senediniz varsa yine siz bir altın alma imkânına sahipsiniz. Ama bir ay ama üç yıl sonra. Kredi hacminiz artar ayrı mesele. Ama yatırdığınız altına ekstra bir altın tahakkuk etmiyor.
Üretimin ihtiyaçlara dağılması bu senetler daha ziyade toptancılar, üreticiler arasında takip ediliyor. ABD'de olduğu gibi basın yoluyla vatandaşlar bütün senetlerin fiatlarını takip edebiliyorlar.
Sayın Nazım Ekren, senetlerin te'minatı ve karşılığını arkadaşım anlattı; emek fiatı konusuna da değinmiş olduk. Gelişmiş bölgeye etkisi diyor. Bu konu hakkında birşey diyemeyeceğim. Öyle bir etkisi olur mu olmaz mı belki incelenebilir. Bizim gayemiz az gelişmiş bölgeleri geliştirmek değildir. Ancak şu soru aklımıza gelebilir. Az gelişmiş yerleri geliştirmek bu banka ile mümkün müdür? Bunun cevabını şu an bilemiyorum.
Ali ERİŞEN
— Sistem önce tasarrufu sonra tüketimi hedef almaktadır. Mevcut sistem ise bunun tersini yapar. Bu çok iyi bilinmeli. Yani önce tasarruf sonra tüketim yapacaksın. Bu çok büyük bir özellik arz ediyor. Faizsiz banka sisteminde bu birinci nokta. İkinci bir nokta bizdeki teşebbüs anlayışı nasıl ortaya çıkacaktır? Ve bu günkü sistemden ne farklılığı var onu dile getireceğim.
Teşebbüs denilince bir takım girdi ve çıktılardan bahsetmek durumundayız. Bunları girdileri şöyle sınıflandırmak durumundayız. Bir teşebbüsü emekten, oraya giren ilk maddeden, tesisten ve genel hizmetten meydana gelecek şekilde düşünüyoruz. Yani bir teşebbüs oraya girecek çalışacak, tesisin sahibi olacak ve genel hizmet ortaya konulacak. Bu noktada mevcut sistemden farklılık şurada; Biz hasılattan bütün bu girdilere pay veriyoruz. Dolayısıyla girdi fiatları ortaya çıkmış oluyor, girdi sahipleri kendi paylarını aldıktan sonra kâr veya zarar paylarını hemen tesbit etmek yerine girdi fiatlarının tesbiti söz konusu oluyor.
Bankanın konusuna ilâve olarak söylendiği gibi mevduat kabul etme ve kredi verme mevcut olacak. Bununla sosyal adaleti gerçekleştirmiş oluyoruz. Kâr etmeme prensibine göre ekonomik olaylar mikro seviyede piyasa ekonomisine, makro düzeyde genel planlamaya göre ortaya çıkacaktır.
Kâğıt para ile ilgili bir soru var idi. Ona arkadaşım değindi. Ben yine değişik bir açıdan değerlendireceğim. Faizsiz bankanın kullandığı para kâğıt para anlamındadır. Ancak mevcut kağıt paradan farklı mevcut parada hak edilen miktar mal olarak belirtilmediği gibi borçlusunun da kim olduğu belirtilmemiştir. Burada karşılıksız çıkma anlamı ortaya çıkıyor. Halbuki bizim önerdiğimiz sistemde bunlar net olarak ortaya konulmak durumundadır. Yani bir para nakit olarak elinizde varsa, o paranın üzerinde hem mal veya değeri yazılmış olacak, hem de kim tarafından ödeneceği, borçlusu hatta kefili yazılacak. Böylece yaygın bir kefalet sistemi içinde böyle bir para söz konusu olacaktır. Karşılıksız olmama özelliğini de bu şekilde açıklıyoruz. Faizsiz banka bu günkü paraya böyle bir tanım getiriyor ve böyle kullanılıyor.
DİPNOTLAR:
[1]-yazar- 1942 yılında Anamur'da doğdu. İlk ve Orta öğrenimini Mersin'de, Yük sek öğrenimini I.T.Ü. Makina Fakültesinde tamamladı.
1966-1972 yıllarında Türkiye Demir Çelik İşletmesinde çalıştı. 1972 1975 yıllarında serbest ticaret işleriyle uğraştı. 1975-1977 yıllarında Türkiye Azot Sanayi Gemlik IV. Gübre Kompleksi Teknik Müdürlüğü ve Amonyak Fabrikası grup başkanlığı yaptı. 1977-1978'de Gerede Çelik Konstrüksiyon ve Teçhizat Fabrikasını kurmak. (GERKONSAN) İdare Meclis Başkanlığını ve Genel Müdürlüğünü yaptı. 1978-1985 yıllarında serbest ticaret ve inşaat işlerinde çalıştı.
Halen özdemir Çelik Döküm Sanayi ve Ticaret A.Ş.'nde görevli olup evli ve iki çocuk babasıdır.