FAİZSİZ YENİ BİR BANKA MODELİM
Süleyman Karagülle
1677 Okunma
KREDİLEŞME VE KREDİ - Dr. Sabri TEKİR

 

 

FAİZSİZ SİSTEMDE KREDİLEŞME VE KREDİ                           

 

                  MÜESSESESİ

 

 

Dr. Sabri TEKİR*

 

Günümüzün aktüel ekonomik konularından biri de faizsiz bir sistemin işleyip işleyemeyeceğidir. Özellikle tasarrufların oluşmasında ve bu tasarrufların kredi şeklinde tahsis edilmesinde yani kredi arz ve talebinde faiz önemli bir rol oynamaktadır. Ancak, faizin bu rolü bulunmakla beraber, faizle birlikte başka ekonomik ve sosyal problemler de doğmaktadır. Para değerinin düşmesi, maliyetleri yükselterek enflasyona, dolayısıyla fiyat anarşisine sebeb olması, gelir dağılımındaki dengesizliklerin ve toplumdaki sınıfsal farklılıkların daha da derinleşmesine neden olması gibi telâfisi güç ve büyük haksızlıklar doğuran problemler. Bu konular nedeniyle, faizsiz bir sistemin nasıl işletilebileceği üzerinde sürekli tartışmalar ve araştırmalar yapılmıştır. Bu çalışmalardan biri de uzun zamandır İzmir'de faaliyet gösteren Akevler Kredi ve Yardımlaşma Kooperatifinde yapılan faizsiz bankacılık çalışmalarıdır.

Bu tebliğimizde, bir ekip tarafından gerçekleştirilen bu çalışmaların özellikle kredi mekanizmasının işlemesine ilişkin kısımları ele alınmağa çalışılacak, önce tasarrufların ekonomideki önemi, daha sonra da kredi konusu işlenecektir. Son kısımda ise faizsiz bankacılık modelimizde çeşitli sektörlere verilecek krediler üzerinde durulacaktır.

       I — TASARRUF VE TASARRUFUN ÖNEMİ

      İster kapitalist, ister sosyalist olsun günümüz ekonomileri tasarruf ve yatırım ilişkisine büyük önem vermektedirler. Kalkınma için gerekli sermaye birikiminin önemli kaynaklarından biri de tasarruflardır. Bir ülkenin millî gelir denge seviyesi de tasarruflar ile yatırımların birbirine eşit olduğu gelir seviyesi olarak bilinir.

Kapitalist sistemi karakterize eden faiz, yatırımların teşviki ve yönlendirilmesi söz konusu olduğunda sosyalist ülkeler tarafından da uygulanmaktadır. Sosyalist ekonomilerde, fertler, arzu ederlerse gelirlerinin bir kısmını tasarruf şeklinde devlet bankalarına yatırabilirler ve karşılığında faiz alırlar. Sosyalist iktisatçılara göre bu faiz, esasen iddiharı önlemek içindir. Yine sosyalist ekonomilerde faiz haddi, tıpkı kapitalist ekonomilerde olduğu gibi, kapital talebine bağlı olarak belirlenir. Kapital talebi (genel olarak kamu teşebbüsleri tarafından yapılır) mevcut kapital talebini aşarsa, faiz haddi yükseltilir; aksi olur mevcut kapital âtıl kalır yani yatırıma sevkedilemezse faiz haddi düşürülür (1).

Tasarrufların az gelişmiş ekonomilerin kalkınmaları için de büyük önem taşır. Altın ve gümüş gibi kıymetli madenleri biriktirmek, gayr-i menkul satın almak, tasarrufu yurt dışına kaçırmak ve döviz biriktirmek gibi geleneksel tasarruf biçimlerinin bulunduğu bu ülkelerde, tasarrufların teşviki için her türlü tedbire müracaat edilmektedir. Bu ülkelerde tasarruflar:

a-Tüketimi kısmak,

b-Toplumu tasarrufa ikna etmek,

c-Tasarruf teşvikleri (faiz hadlerinin yükseltilmesi, serma-

ye piyasasının kurulması, bankacılığın yaygınlaştırılması vs.) uygulamak,

d-Yatırım imkânlarını artırmak ve teşvik etmek,

e-Tasarruf meyli yüksek sektörlerin (meselâ, şahıs işletmeleri yerine, şirket işletmelerinin tasarruf meyli daha yüksektir) geliştirilmesi gibi çeşitli yollar denenmektedir (2).

Tasarruf olayı genel olarak «gelirin tümünü veya bir kısmını tüketim mallarına ve hizmetlere harcamaktan vazgeçmektir» şeklinde tanımlanmaktadır. Tasarrufun daha başka tanımları da vardır.

Ekonominin sürekli bir dinamizm halinde bulunması için harcamaların son derece önemli bir halka olduğu bilinmektedir. Eğer tasarruf harcamamaksa, ekonomide resesyonun en önemli sebeblerinden biri haline gelebilir (3).Harcamaların kısılmasından doğabilececek bu olumsuz etki nedeniyle, insan tabiatında mevcut, zaman ve çevre şartlarına göre değişebilen tasarruf olayını şöyle anlamamızda yarar vardır: Tasarruf, kişinin günlük ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra, artan gelirlerini dayanıklı mallar edinmek için biriktirmesidir. Yoksa tasarrufu halkın günlük ihtiyaçlarından kısarak gelirlerinin bir kısmını biriktirmesi şeklinde anlamak hatalı olur (4).

Yatırımların gerçekleştirilmesinde önemli bir faktör olan tasarrufların ancak faiz ile sağlanabileceği savunulmaktadır. Bu konuda kapitalist ve sosyalist iktisatçılar arasında görüş birliği vardır. Oysa faiz, tasarruflar konusunda ilk aşamada böyle bir fonksiyon gösterir gibi görünürse de, faiz geliri sağlayanları kolay kazandığını kolay sarf etme gibi bir alışkanlığa sürüklediğinden tasarrufa değil, israfa neden olmaktadır. Dolayısıyla, tasarrufların oluşmasında faizin fonksiyonu üzerinde kuşku duymak gerekir (5).

       II — TASARRUFLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ - KREDİ MÜESSESESİ

 

Vadeleri, teminatlı ve teminatsız olmaları, üretim veya tüketime yönelik bulunmaları bakımından çeşitli türleri bulunan kredi, «mevcut bir satın alma gücünün muayyen bir süreyle ve geri almak kaydı ile verilmesi veya verilmiş bir varlığın ödenmesine kefil olunması olayıdır» (6).

Kredi, halkın gelirlerinden bir kısmını tüketmeyi erteleyerek ortaya çıkardığı tasarrufların başkaları tarafından tüketilmesini sağlayan bir teminat müessesesidir. Yani kredi, toplumda oluşmuş tasarrufları kullanma yoludur. Tasarruf şeklinde ortaya çıkan değerler üreticiye kredi olarak verilmeyip âtıl bırakılacak olursa, biriktiren kimselerin istikbalde almayı umdukları malları bulamamaları söz konusu olabileceği gibi, biriktirmenin de anlamı kalmaz. Bu nedenle toplanan tasarrufların üreticilere kredi olarak verilmesi gerekir (7).

Toplumsal açıdan ele alındığında, kredinin en az ticaret kadar önemli olduğu görülecektir. Çünkü, yatırımlar gerçekleştirilmeden yani bir üretim faaliyeti yapılmadan ticarî mübadelede kullanılacak malları bulmak mümkün değildir. Dolayısıyla, tasarrufların yatırımlara kanalize edilmesini sağlayan kredi müessesesi, son derece gerekli bir müessesedir.

Çağdaş ekonomiler, kredi ekonomisine girmiş ekonomilerdir. Bu nedenle, kredi müesseseleri ve kredi mekanizması bugünkü iktisadî hayatın önemli bir parçasını teşkil etmektedir. Ülkenin millî gelir seviyesinin yükseltilmesi, ekonomik faaliyetlerle ilgili kredi ihtiyaçlarını karşılayacak gelişmiş bir kredi mekanizmasının varlığına bağlıdır. Esasen ekonomide fiyat istikrarının sağlanması, rasyonel esaslara göre yürütülecek bir kredi politikası ile mümkündür. Kredi hacminin ihtiyaçtan fazla gelişme göstermesi ekonominin makro dengelerini bozarak enflasyonun doğmasına sebep olur. Aynı şekilde, kredi hacminin gereksiz yere daraltılması ve yeter derecede genişlememesi de ekonomide daralma ve duraklamalara neden olabilir (8).Bu nedenle kredi arzı - kredi talebi dengesinin kurulması, toplam kredi hacminin kontrol edilmesi veya en azından otomatik mekanizmalara bağlanması için gerekli düzenlemelerin yapılması gerekir (9).Kredilerin ekonomideki fayda ve rollerini şöylece özetlememiz mümkündür:

a-Kredi bir tedavül vasıtasıdır,

b-Kredi sermaye terakümüne imkân verir,

c-Kredi istihsalin hızlanmasına ve artmasına yol açar,

d-Kullanılmağa hazır, fakat âtıl vaziyette bekleyen sermayenin iş sahasına intikalini sağlar,

e-Kredi, müteşebbisleri, işletmeleri için gerekli sermayeyi kendi tasarrufları ile teraküm ettirmek, bunun için de uzun bir zaman geçmesini beklemek külfetinden kurtarır (10).

Günümüzde bankalar kredi ticareti diyebileceğimiz faaliyeti icra eden malî kurumlardır. Topladıkları mevduata dayanarak kredi açarlar. Bankalar, vadesiz ve kısmen vadeli tasarruf mevduatı yanında ticarî, resmî ve bankalar arası mevduat oluşturma gibi imkânlara sahip olmakla birlikte, kredilerinin esas kaynağını tasarruf mevduatı ile ticarî mevduat oluşturur. Bankalar kredi arz edenler ile kredi talep edenleri karşılaştıran aracı malî kuruluşlar niteliğindedir ve borç veren açısından da bir güven unsurudur. Bu nitelikleri ile bankalar, ekonomik kalkınma için son derece önemli kuruluşlar haline gelmiştir. Kredi ticaretini likidite, güven ve kârlılık prensiplerine dayalı olarak yapan günümüz bankaları devletin sıkı denetim mekanizmasına tabi tutulmaktadırlar.

Kredi, kendiliğinden bir rant doğurur. Rantı elde eden kimsenin elde ettiği bu rantın karşılığında bir şey vermesi veya ödemesi bütünüyle haksızlık olmaz. Mahzurları giderildiği zaman, kredi karşılığında faiz ödenmesi de meşru görülebilir. Ancak, burada tartışılması gereken husus, bu faizin kime ödeneceğidir yani faizin kimin hakkı olacağıdır.

Kredi bir teminat müessesesinden başka bir şey olmadığına

göre, krediyi sağlayan esasen tasarrufu yapan kimse değil, teminatı verendir. Teminat ise ancak devlet tarafından verilebilir. O halde, kredi karşılığında ödenecek olan faiz, tasarruf sahiplerinin değil, teminatı sağlayan devlete ait olmalıdır. Bu konuda şöyle bir örnek vermek de mümkündür: Çalışan bir işçiyi ele alalım. Bu işçi, çalıştığının karşılığı olan ücretini alır ve iki ay sonra "harcama yaparsa, aldığı ücretini iki ay koruma gibi bir külfetin içinde bulunacak demektir. Bu işçi, bu durumda ücretini iki ay sonra alsaydı kendisi için bir değişiklik olmayacaktı. İleride alamama ihtimaline binaen, işçi ücretini peşin almayı tercih etmektedir. Eğer devlet ona kefil olmuş ve ileride ücretini alamama yani risk ihtimalini ortadan kaldırmış olsaydı, ücretini peşin alma yerine iki ay sonra almayı tercih edecekti. Çünkü, böyle bir uygulama kendisini en azından parasını koruma külfetinden kurtarmış olacaktı. Bu durumda, devletin işçiye değil, işçinin devlete bir miktar ödemede bulunması daha mantıkî olacaktı. İşte, bu noktada vergi ile faiz arasında bir irtibat kurmak mümkün olabilecektir (11).

 

             III — FAİZSİZ SİSTEMDE KREDİ İSTİHKAK KRİTERLERİ VE BAŞLICA KREDİ TÜRLERİ

 

Faizsiz işleyecek bir bankacılık sisteminde en önemli konu, mevduatı toplamak değil, toplanan mevduatın kredi şeklinde nasıl dağıtılacağının tespitidir. Kredinin meydana getirdiği rant bunu gerektirir. Faizli sistemde faiz kısmen de olsa bu rantın karşılığı veya maliyeti .şeklinde kabul edilmektedir. Faizsiz sistemde kredinin tamamen karşılıksız olarak verilmesinin ekonomik ve sosyal dengeyi bütünüyle bozma gibi bir sonuç vereceği muhakkaktır. Bu olumsuz sonuçların doğmasını önlemek için, faizsiz bankacılık sisteminde kredi istihkak kriterlerinin önceden tesbit edilip ona göre uygulama yapılması zorunludur. Aksi takdirde, faizli sistemden daha büyük bir sömürü aracı ortaya çıkarılmış olur.

Faizsiz bankacılık sisteminde mevcut olması gereken kredi istihkak kriterlerini şöyle belirleyebiliriz:

A)   Karşılıklı Kredileşme Kriteri

Mevduatı hacminde ve mevduatı limitinde herkese kredi verme esası faizsiz bankanın ilk kredi kriteridir. Böylece mevduat sahibi herkesin sermayesinin iki misline, dolayısıyla üretimin de iki katına çıkarılması muhtemeldir. Bunu bir örnekle açıklayabiliriz: Buzdolabı almak isteyen bir kimseyi düşünelim. Buzdolabı fiyatının yarısı kadar mevduatı taksitler halinde bankaya yatırdığında, kendisine buzdolabı fiyatı kadar kredi verilir ve buzdolabını peşin alması sağlanır. Aynı zamanda mevduat sahibi buzdolabını istediği firmadan alma hakkına sahiptir. Böylece, parasını ne kadar müddetle başkalarına kullandırmış ise, kendisi de o kadar müddetle başkalarının parasını kullanmış olacaktır. Böyle bir kredileşme şekli ile tasarruf sahibi malı peşin alma imkânını elde edebileceği gibi, fabrikalar da mallarını peşin satma imkânını bulacaklarından az bir sermaye ile işletmelerini sürdürme imkânını kazanmış olacaklardır. Böylece, karşılıklı kredileşme sistemini faiz yerine ikame edilmek suretiyle faizin mahzurları ortadan kaldırılmış ve tasarruflar da kredi mekanizması yoluyla teşvik edilmiş olacaktır.

 

         B)   Vergi Karşılığında Kredi Kriteri

 

Vergi, belli bir dönem içinde toplumun (özel ve tüzel kişilerin) elde ettiği hasıladan topluma ayrılan pay olarak ele alınabilir. Sermayeyi ve emeği marjinal bir şekilde değerlendirerek üretimini gerçekleştirmiş olanlar fazla kazandıklarından fazla vergi ödedikleri kabul edilebilir. Dolayısıyla, üretim faktörlerini en iyi şekilde değerlendirenler kredi kullanma hakkı bakımından diğerlerine göre daha üstün durumda bulunacaklar demektir. Herkese geçmiş yıllarda ödedikleri vergiler nispetinde kredi vermek, kredi istihkak kriterlerinden ikincisini oluşturur. Ancak, verginin krediye esas teşkil edebilmesi için, vergi sisteminde bulunması gereken bir takım özellikler de vardır. Bu özellikleri aşağıdaki şekilde belirtebiliriz:

— Vergi, vatandaşın beyanına dayanmalıdır. Yani, karşılığında kredi alma imkânı olduğundan, fazla vergi ödeyen fazla kredi istihkak etmeli, az vergi veren de az kredi almalıdır. Böylece, vatandaşın vergi konusunda   devlete karşı zor durumlara düşmesi önlenmiş, dolayısıyla vergide ve kredi kullanımında adalet sağlanmış olacaktır.

  • Vergilerin nispeti, miktarı, konusu kesin olarak belli olmalı, siyasî iktidarlar tarafından istenildiği zaman değiştirilebilir niteliğe sahip olmamalıdır. Bir başka ifade ile, devlete vergi veren vatandaş, gelecek yılda alabileceği kredi miktarını kesin olarak bilmeli, bu konuda bir değişiklik yapılmamalıdır.
  • Vergi önce ödenmeli, kredi daha sonra alınmalıdır. Yani geçmiş yıllarda ödenmiş olan vergiler, gelecek yılların kredisine esas teşkil etmelidir. Bir başka ifade ile, kredi kullandırmak suretiyle vergi almak yerine, ödenen vergiler karşılığında kredi kullandırma sistemi uygulanmalıdır.
  • Sadece geçmiş bir yılın vergisi yerine, geçmiş yıllarda ödenen vergiler göz önünde bulundurulmalı, sözgelimi, zirai krediler-, de geçmiş on yılın toplam vergisi sınaî kredilerde geçmiş beş yılın, ticarî kredilerde ise geçmiş bir önceki yılın vergisinin kırk katı kadar kredi verilebilmelidir.

          C)  Çalışana Kredi Kriteri

Kredi istihkak kriterlerinin üçüncüsü, çalışana çalıştığı günlere göre kredi verme kriteridir. Bu kriter esasen tam istihdamı sağlamaya yöneliktir. Böyle bir uygulama, boşa akıp gidebilecek veya verimsiz bir şekilde çalıştırılabilecek olan emeğin değerlendirilmesini sağlayabilecektir. Yine bu uygulama, ülkedeki toplam emek gücünün, gelecekte gerçekleştirilecek istihsal için kredi ile yönlendirilmesini sağlayabilecektir. Çalışana kredi kriteri, her çalışan kimseye yevmiyesi nispetinde çalıştığı günlerde kredi vermek şeklinde uygulanacaktır. İnşaat kredileri anlatılırken bu konu daha detaylı bir şekilde örneklendirilerek anlatılacaktır.

          D — Başarana Kredi Kriteri

Faizsiz bankanın kredi verdiği kimseler, aldıkları kredi karşılığında bankaya ya bir mal veya bir gayr-i menkul teslim etmeyi tâahhüt edeceklerdir. Taahhüdünü yerine getirmeyen müteahhide ceza uygulamak faiz olacağından, ceza uygulaması diye bir şey olmayacaktır. Bankanın müteahhide karşı uygulayacağı müeyyide, onun kredi istihkakını artırmak veya eksiltmek şeklinde olacaktır. Taahhütlerini yerine getiremeyen veya kredisini kapatamayan veya geç kapatan müteahhidin kredi istihkakı düşürülür. Taahhütlerini yerine getirenlerin veya zamanından önce borcunu kapatanların ise kredi istihkakları yükseltilir. Esasen bu uygulama, başarı grafiğini yüksek tutmak için basit ve etkili bir uygulama olabilecektir(12).

 

E — Proje Kredileri Kriteri

Ülkenin ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmasına büyük çapta katkıda bulunabileceği yetkili kimseler tarafından tespit edilen projelere, yine alınacak kararlar muvacehesinde kredi tahsisi mümkündür. Özellikle yeni teknolojilerin uygulanmasına yönelik projeler bu konuda önceliğe sahip olacaklardır.

Günümüz bankacılık sistemi, kredi tahsislerinde, tespit edilmiş kriterler yerine, daha çok kişisel ilişkiler ve siyasî nüfuz yoluyla kredi kullandırma gibi bir yöntem izlemektedir. Bu uygulama, bankacılık sektörünü elinde bulunduran kimselerin veya kuruluşların ve onların çevrelerinin toplumsal değer birikimlerinden büyük çapta istifade ederek büyük servetler elde etmelerine neden olmaktadır. Toplumsal huzursuzlukların ve ekonomik dengesizliklerin temelinde kredi dağıtımındaki sistemsizliği (ölçüsüzlüğü) bulmak mümkündür. Tekelleşme olgusu da, esasen kredi mekanizmasının dengesiz işleyişinden kaynaklanmaktadır. Ekonomide tekelleşme olgusunun önlenebilmesi için, kredi sisteminin ve kredi müesseselerinin ıslâh edilmesi gerekmektedir. Bu da ilk plânda kredi dağıtımında belli kriterlerin uygulanmasının temin etmekle gerçekleşebilir.

 

           IV — FAİZSİZ BANKA. TARAFINDAN VERİLECEK KREDİLER

 

Faizsiz banka tarafından verilecek kredileri ve bunların fonksiyonlarıyla ilgili bilgi vermekte yarar vardır. Çünkü, bankanın kredi kriterleri  temelde bu kredi türlerinde kendini göstermiş olacaktır.

     A)  İnşaat Kredileri

       Banka tarafından kredi verilecek sektörlerden biri ve en önemlisi inşaat sektörüdür. Çünkü, bu sektörün diğer sektörleri itici, harekete getirici bir özelliği vardır. Bu nedenle, kredilerin birincil derecede inşaat sektörüne yöneltilmesinde yarar vardır([1]3).İnşaat kredileri, inşaat yapmak isteyenlerle herhangi bir amaca yönelik site tesis etmek isteyenlere verilecek bir kredi türüdür.

İnşaat kredilerini kullanmak isteyenler, inşâ edecekleri bina veya site karşılığı olarak, banka kefaletini haiz hisse senedi çıkarırlar. Banka kredileri genelde bu şekilde hisse senedi çıkarılarak kullanılır. Banka kredilerinin kullanılmasındaki genel esaslardan olan mevduat nisbetinde kredi kullanma ilkesi, burada da geçerlidir. Ancak, inşaat sektörünün karakteristik özelliği nedeniyle, önce mevduat sonra kredi yerine, önce kredi sonra mevduat prensibinin uygulanması da mümkündür. Mevduata karşı kredi yerine, senetlerin satılıp satılmaması ile kredi veya mevduat gerçekleşebileceğinden bir teşebbüsten gelen mevduat bir başka teşebbüs için kredi şekline dönüşecek, böylece teşebbüsler arası dayanışma da söz konusu olabilecektir. Böyle bir dayanışmada en büyük rolü faizsiz banka üstlenecektir. İnşaat kredileri belli kıstas ve değerlere göre verilmediği zaman istismar, yolsuzluk ve baskı aracı olarak kullanılabileceğinden bu konudaki esasların belirlenmesi gerekecektir.İnşaat kredilerini aşağıdaki şekilde türlere ayırarak açıklamak mümkündür.

       1 İşçilik (Çalışma) Kredisi

İnşaat sektöründe, çalışan herkese meslekî derecesine göre bir işçilik kredisi verilir. Bu kredi, bir müteahhidin yanında inşaatta çalışmak suretiyle kullanılabilecektir. Müteahhitler de kendi kredilerini, ancak işçi çalıştırdıkları zaman kullanma imkânını elde edebileceklerinden, bu kredi, zorunlu olarak çalışan ile çalıştıranı bir araya getirmiş ve işsizlerin büyük bir kesiminin istihdamını sağlamış ve böylece inşaat sektörünün itici gücünden istifade edilmiş olacaktır.

Gerek işçi yanında çalıştığı müteahhidini, gerekse müteahhit çalıştırdığı işçisini serbestçe değiştirebilecektir, ancak, kısa vadede iki taraf da birbirlerine ihtiyaç hissedeceklerinden bu değiştirme pratikte pek görülmeyecek ve her iki tarafın da başarısı birbirlerini memnun etmelerine bağlı olacaktır (15).

İşçilik Kredisinin Fonksiyonları

İşçilik kredisinin fonksiyonlarını şu şekilde özetlemek mümkündür:

  • İşçilik kredisi, yatırım sektöründe herkese verilebileceğinden, sermaye yetersizliğinden dolayı işsiz kalmayı önleyebilecektir. Çünkü, inşaat sektöründe uygulanacak bu kredi ile, diğer tüketim malları imalatıyla ilgili sektörlerde çalışma imkânı bulamayanların istihdamı amaçlandığından, aç ve açık işçinin kalmama ihtimali vardır.
  • Sistem, temelde çalışabilecek durumda bulunanlara en azından günlük ihtiyaçlarını sağlayabilme amacına dayandığından, meydana gelecek tüketim olayının diğer sektörleri harekete geçirerek ekonomide üretim ve tüketim dengesini gerçekleştirmesi mümkündür.
  • Toplumda âtıl durumda bulunan emek gücünün değerlendirilmesini sağlayacaktır.
  • Bu kredilerin inşaat sektöründe kullanılması sonucu ortaya çıkacak binalar veya siteler, nihaî olarak, topluma kalacağından toplumsal refaha katkıda bulunacaktır.

2 Malzeme Kredisi

Müteahhitlere işçilik ücretlerinin dışında malzeme kredisinin de verilmesi gerekir. İnşaatta kullanılacak malzemeler ya hazır malzeme olacak, ki o zaman işçilik maliyeti azalmış olacak; veya tamamına yakın kısmı işçilik şeklinde gerçekleşebilecektir. Meselâ, bir fabrikanın kuruluşunda çoğunlukla hazır malzemeye ihtiyaç duyulurken, bir tarlanın ihya edilmesinde buna gerek olmayabilir. Dolayısıyla, malzeme nisbetinin az veya çok olmasına göre, kredi miktarları değişebileceğinden, yatırımlar da buna bağlı olarak sanayiye veya tarıma kaymış olacak, böylece yatırımlarda sektörler arası denge sağlanmış olacaktır.

Malzeme kredilerinin bu fonksiyonu gösterebilmesi için, bu kredinin, zamana ve ihtiyaca göre değiştirilebilecek şekilde, işçilik kredisinin belli bir katsayısı ile tesbit edilen miktarda olmalıdır- Meselâ, 1000 toprak senedi işçilik kredisine karşılık 3000 DÇ malzeme kredisi verilirse, katsayı 3 demektir. Belirttiğimiz gibi, katsayının gerektiğinde değişebilir nitelikte olması gerekir (16).Malzeme kredileri müteahhidi mümkün olduğu kadar fazla işçi çalıştırmağa teşvik edeceğinden emeğin istihdamına büyük katkı sağlayacaktır.

         3 — İşveren Kredisi

İnşaat kredilerinden işçilik ve malzeme kredilerinin kullanılabilmesi, müteahhidin işveren kredisine sahip olması ile mümkündür.Müteahhide işveren kredisinin verilebilmesi için onun taahhüt etiği işi yapabilecek ehliyette olması gerekir. Böyle bir ehliyetin varlığı banka tarafından tesbit edilecektir. Banka bu tesbiti yaparken objektif kıstaslara dayanacaktır. Banka tarafından kullanılacak bu kıstasları şöyle özetleyebiliriz:

a-Tahsil. Başlangıçta ehliyetin tesbiti için önemli unsurdur.

b-Başarı. Kredinin artırılması veya eksiltilmesinin tesbitinde önemli bir unsurdur.

c-Devam. İşi yarıda bırakanların kredileri kesilecek ve kendilerine bir daha kredi verilmeyecektir. Böylece, işini zamanında bitiren müteahhidin kredisi korunacağı gibi, yarıda bırakanların kredileri kesileceğinden, müteahhitler ancak başarabileceklerine inandıkları işlere başlayacaklar ve böylece kredilerini koruma imkânını elde edebileceklerdir. Bitirilen inşaatın geç veya erken satılması da kredinin artma ve eksilme sebebi teşkil edebilir.

Boş arsalar üzerinde inşaata ilk başlayan kimse, inşaat kredisine hak kazanmış ve iş ona ihale edilmiş olur. Tabii burada yukarıda belirtilen kıstasların uygulanması da gerekecektir. İhale edilen işin hangi şartlarda müteahhitten geri alınacağı da arsa senetleri üzerinde yazılacak, bu şartları yerine getirmemesi veya getirememesi halinde müteahhit bir başka müteahhide yaptıklarını devrederek işi bırakmış olacaktır(17).

       B — Sanayi Kredisi

Bilindiği gibi üretim belirli bir süreç içinde gerçekleşir. Bu süreç bir çok safhalardan oluşabilir. Yani, bir malın ilk üretimden mamul madde haline getirilip piyasaya sürülmesine kadar çeşitli safhalar geçer. Özellikle sanayi üretiminde bütün safhalarda kredilendirme zordur. Bu nedenle, sanayide kredinin üretimin sadece bir safhasında verilip genel hizmet payının da kredilendirme safhasında alınması, hem genel hizmet paylarının bölüştürülmesi hem de kredinin âdil dağılımı için zorunludur.

Sanayi kredilerinin tek bir üretim safhasında verilmesinin bir çok etkileri olabilecektir. İlk önce, verilen kredi, üretimin önceki safhalarına avans şeklinde intikal edeceğinden bu safhalar da krediden yararlandırılmış olacaktır. Bu konuda şöyle bir örnek verebiliriz: Demir üretiminde kredinin demir hadde imalatını yapanlara verildiğini ele alırsak, krediyi alanlar bunu demir kütüğü imal eden izabe fırınlarına peşin parayla sipariş vereceğinden krediden bu fırınlar da istifade etmiş olacaktır. Zinciri daha gerilere götürürsek, fırınlar filiz taşıyan nakliyecileri, onlar da aynı şekilde madencileri yararlandırmış olacaklardır. Böylece, üretimin sadece bir safhasında vereceğimiz kredi, geriye doğru yayılarak önceki bütün safhaları da etkisi altına almış olacaktır.

Kredinin geriye doğru olan bu etkisi, ileriye doğru da görülecektir. Kredi alan kimse, ürettiği mamul ve yarı mamul maddeyi daha sonra ondan yeni ürün elde edecek olan kimselere veresiye satmak suretiyle bir çeşit kredi temin etmiş olur. Meselâ, yine hadde imalathanesi, tel örgü imal eden fabrikaya, malı imal ettikten sonra ödemek üzere, demir verebilir. Tel örgü imalatçısı da imal ettiği tel örgüleri inşaat müteahhidine istihkakı aldığı zaman ödemek üzere veresiye vermiş olabilir (18).

Böylece, kredinin üretimin sadece bir safhasında verilmiş olması, kredinin sadece o safhada kullanılması olmayıp, üretimin başlangıcından sonuna kadar her safhaya zerkedilmesi anlamına gelecektir. Ancak, böyle bir uygulamanın beraberinde meydana getireceği bir takım mahzurlar da vardır. Bu mahzurları şöyle özetleyebiliriz:

Üretimin herhangi bir aşamasında kredi verdiğimiz kimse, eğer bir tekel oluşturmuş ise, o takdirde kendinden önceki bütün safhalara hakim olur ve onları ucuz mal almağa zorlayarak sömürme imkânını elde etmiş olur. Bu sömürme işinde kredi en önemli araç haline gelmiş olur.

Kredilerin bu olumsuz gelişmelere neden olmaması için alınması gereken bazı tedbirler vardır:

a-İlk olarak oluşmuş tekellerin ortadan kaldırılması gerekir.

b-İkinci olarak, genel hizmet payı veya vergi yükünün krediyi alan kimselere tahmil edilmesi gerekir.

c-Üretimin diğer safhalarından genel hizmet payının alınmaması gerekir.

Bu tedbirler alındığında, diğer üretim safhalarını gerçekleştiren müteşebbisler, bir taraftan vergi yüklerinin bulunmaması, diğer taraftan serbest rekabet sistemi içinde istedikleri ile işbirliği imkânını bulabileceklerinden kendilerine kredi verilen kimseler ile eşit denge şartları içerisinde rahatlıkla rekabet edebileceklerdir.

Serbest rekabetin korunabilmesi için, kredilerin banka tarafından verilmesi gerekir. Krediler bankanın kefaleti şeklinde verilecek, müşterilere verilecek kredi kartlarında banka kefalet miktarı yazılacaktır. Kredi senetleri diye ifade edebileceğimiz senetleri veren kimse ile alış veriş yapması halinde, karşılığın ödenmemesi durumunda, ödemeyi banka yapacak ancak banka da müşteriye rücu edecektir.

        Bankanın kefaleti iki şekilde olacaktır: Banka için kefalet

—Ya bir maddî teminat veya gayr-i menkul karşılığında,

—Veya bir dayanışma ortaklığının teminatı karşılığında söz konusu olabilecektir. Banka, borcun ödenmemesi halinde, bu iki teminata konu olan şeye rücu edebilecektir.

Üretimin hangi aşamada kredilendirileceği banka tarafından tesbit edilecektir.

Genel hizmet payını bugünkü katma değere benzetmek mümkündür. Ancak, bu katma değerin tüm üretim safhaları yerine, sadece bir safhada ödenmesi ve nakit şeklinde değil de üretimden bir pay olması genel hizmet payını katma değerden ayıran bir özelliktir.

Sanayi üretiminde genel hizmet payı, üretimin sadece bir safhasında olmak şartıyla, 1/5 nisbetinde alınır. Bu nisbet 1/10'a ve hatta 1/20'e kadar düşürülebilir. Hatta kaynağı deniz suyu ve hava olan tuz ve gübre gibi sanayi ürünleri için bu nisbetin 1/40'a kadar düşürülmesi de mümkündür. Ancak, 1/40'a kadar indirilmiş maddeleri imal edenlerden ikinci bir safhada da genel hizmet payının alınması söz konusu olabilir.

Sanayi teşebbüslerine verilecek kredi, mal senedi cinsinden olacak ve kredi miktarının tesbitinde geçmiş beş yıl içinde ödenen genel hizmet payları esas alınacaktır. Böylece geçmiş yıllarda ödenmiş olan genel hizmet payları, daha sonra kredi şeklinde geri dönmüş olmaktadır.

 

C — Ziraî Krediler

Ziraî teebbüslerden alınacak genel hizmet payları, sanayi teşebbüslerinden alınan payın yarısı kadar olmalıdır. Zira, sanayi teşebbüslerinde ilk madde kullanılıp tüketilmekte olduğu halde, ziraî teşebbüslerde kullanılan topraktır ve toprak tükenmemektedir. Bu nedenle, sanayi teşebbüslerindeki topluluk payı, ziraî teşebbüslere nazaran artmaktadır.

Ziraî teşebbüslerden alınacak genel hizmet payları, esas itibariyle, 1/10 olmakla birlikte, verimsiz topraklarda 1/20'ye kadar düşebileceği gibi, alt yapı hizmetlerinin üst düzeyde götürüldüğü topraklarda ise 1/5'e kadar yükselebilir.

Ziraî teşebbüslerin ödeyecekleri genel hizmet payları, özellikle mesken siteleri gibi, ziraî sitelerin oluşturulmasında kullanılacak, bu sitelerin alt yapı ve ortak hizmetleri vakıf tarafından karşılanacaktır. Topraklar parsellenecek (ikta') ve parseller özel mülkiyete intikal ettirilecek, ancak her parsel ürettiği mahsulün bir kısmını, yukarıda belirtilen oranlarda, genel hizmet payı olarak vereceklerdir. Genel hizmet payları:

a-Ziraî sitenin, alt yapısının, su, elektrik, yol ve depo gibi temel hizmetlerin,

b-Gübre, ziraî araç ve gereç, ilâç gibi üretim araçlarının temininde kullanılacaktır.

Ziraî teşebbüs sahipleri oluşturulan bu alt yapı hizmetlerinden istifade edecekleri gibi, geçmiş yıllarda ödedikleri genel hizmet paylarına göre de kredi kullanabileceklerdir. Böylece, özel mülkiyet korunarak kollektif üretim gerçekleştirilmiş olacaktır. Genel hizmet paylarının ödenmesinde müteşebbislerin beyanı esas alınacaktır (18).

Ziraî teşebbüslere kredi, geçmiş on yılda ödenen verginin on katı olarak verilecektir. Esasen bu miktar, bir yıllık hasılanın karşılığı olup, geçen on yıllık dönem içinde ödenmiştir. Teşebbüslerin doğru beyanları, gelecek yılın kredisini garantileyecek, yanlış beyanları ise, kredi istihkak miktarlarını etkileyecektir.

Krediler zürrâ'a selem şeklinde verilecek, zürra' da ekmek istediği mahsulün senedi ile kredisini alacak ve borsada satarak nakde çevirecektir. Üretimini gerçekleştirdikten sonra, mahsulünü ofise götürüp teslim etmek suretiyle, kredisini kapatmış olacaktır.

Ziraî ürünler arasında belli kredi değerleri tesbit edilebilir. Böylece, gelecek yıllarda hangi ürünlerin yetiştirilmesi gerektiği, kredi mekanizmasının işletilmesiyle teşvik edilebilecek, üretim planlaması otomatik olarak gerçekleşebilecektir.Tıpkı sanayi kredilerinde olduğu gibi, ziraî teşebbüslere verilecek olan krediler, yansıma suretiyle diğer sektörleri de etkileyebilecektir. Temin edilen kredilerle, tohum ve gübre gibi diğer ziraî girdiler peşin ve hatta önceden sipariş vermek suretiyle satın alınacağından, bunları satan firmalar da kredilerden dolaylı olarak

yararlandırılmış olacaktır. Kredi de böylece gerçek üretici durumundaki köylüye verilmiş olacaktır. Günümüzde kredi, köylü yerine, tüccara verilmekte, tüccar da ikinci elden köylüye kredi vermekte ve köylü de kredisini kapatabilmek için ürününü yok pahasına tüccara vermek zorunda kalmaktadır. Yani, kredinin tüccara verilmesi, efendi tüccar zümresinin ortaya çıkması sonucunu doğurmaktadır.

Ziraî ürünleri kullanmak suretiyle, sanayi üretimi yapacak olanlar vergiden muaf tutulacak, ancak kendilerine kredi de verilmeyecektir. Bununla beraber, bazı sanayi işletmeleri bundan istisna edilebilir. Meselâ, pamuk müstahsiline kredi verileceğine, bu kredinin iplik fabrikalarına verilmesi halinde, fabrikalar pamuk üreticilerini finanse edeceklerinden pamuk üretimi de makro ve mikro planda kredi mekanizması yoluyla düzenlenmiş olacaktır. Böyle bir uygulama muhtemelen bir çeşit sömürü düzeninin oluşmasına neden olabileceğinden, bunun selem senedi ile yapılmasında büyük yararlar vardır. Yani, iplik fabrikaları zürra'ın elindeki selem senetlerini peşin mubayaa etmek suretiyle zürrâ'ı pamuk ekmeğe teşvik ve zorlamış olacaklardır. Esasen selem senetleri, üretimin planlanmasını otomatik olarak gerçekleştirebileceklerdir.

 

D — Ticarî Krediler

 

Kredi müessesesi genel olarak emeğin harekete geçirilmesi için kullanılmalıdır. Ticaret sektörü ekonomide bir aracı sektör, tüccar da bir aracı durumundadır. Dolayısıyla, doğrudan doğruya tüccara kredi verilmesi yerine, kredi istihkak kriterlerinde belirttiğimiz gibi, mevduatları nisbetinde kendilerine kredi vermek esas olacaktır.

Kredilendirmede azami kredi limiti azami mevduat limitine eşit kabul edileceği yerde, sermaye beyanı esas alınarak genel hizmet payı tahakkuk ettirilecek ve kredi miktarı da buna göre tesbit edilecektir. Kredi alan tüccar da veresiye satma imkânına sahip olabilecek, banka satılan mala da kredi limiti ile kefil olmuş olacaktır.

Tüccar kredileri arasında yer alan bir başka kredi çeşidi de, sarraflara verilen kredidir. Bilindiği gibi, gelişmiş ülkelerde senetlerin ve tahvillerin alınıp satıldığı borsalar kurulmuştur. Borsalar,sermaye piyasasının en önemli kuruluşları haline gelmiş bulunmaktadır. Ekonomideki dinamizm, senetlerin alınıp satıldığı borsaların faal halde olmasıyla sağlanabilir. Üreticiler ürettikleri malları borsalarda mal senetleri ile pazarlıksız bir şekilde değiştirme imkânını elde edebilmektedirler. Yani borsalarda mal alış verişi yerine senet alış verişi ikame edilmiş olmaktadır.

Planlı bir şekilde ihraç edilip kredilendirmede kullanılabilmesi için senetlerin fonksiyonlarını icra edebilmeleri yani bunların piyasada alınıp satılmaları şarttır. Bu fonksiyon ancak borsalar ile sağlanabilecektir. Böyle bir borsanın gerçekleştirilebilmesi, bankanın desteği ile mümkündür. Bu destek de senedi alıp satanlara kredi vermek şeklinde olacaktır. Borsada alış veriş yapan tüccar elindeki senetleri bankaya götürecek ve teminat olarak veripkarşılığında nakit alacaktır.

Bu uygulama, borsalardaki kredi harekâtını hızlandıracak, bankanın en hacimli değer harekâtı belki de borsalarda meydana gelebilecektir. Ancak, borsalarda alış veriş yapacak sarraflara verilecek kredi, onların sermaye beyanlarına dayandırılmış olacaktır. Genel hizmet payları da kendilerinden beyanlarına göre kesilecektir.

Bu genel açıklamalardan da anlaşılacağı gibi, banka tarafından verilecek krediler, ya mevduat karşılığı veya geçmiş yıllarda ödenen genel hizmet payları karşılığı olacaktır. Uygulamada çıkacak problemler, bu iki esas göz önünde bulundurularak, çözülmeğe çalışılacaktır.

 

          V — KREDİ MÜESSESELERİNİN VAKIF ŞEKLİNDE TEŞKİLATLANMASI GEREĞİ

 

Kredi bir devlet işidir. Bu konuda daha önceki kısımlarda gerekli bilgiler verilmişti. Kredi bir teminat müessesesidir ve bu teminatı veren de devlettir. Çünkü, teminat verme otoriteyi gerektirir, ve otorite de devlete aittir ve devlet tek otorite merkezidir.

Devlete ait hakların kullanılmasında görev bazen hükümetlere verilmiştir. Hükümetler bu yetkilerini kullanırlarken bütçe müessesesini harekete geçirirler. Devlete ait öyle haklar vardır ki, bunlar üzerinde tasarruf şekli daha önce belirlenmiştir ve yöneticiler sadece belirlenmiş bu muameleleri yerine getirmekle yükümlüdürler. Hükümetlerin bu görevler ile ilgili serbestçe karar alma yetkileri yoktur. Bu kuruluşlara genel olarak vakıf adını vermekteyiz.

Bundan başka, kredilerde topluluk hakları kadar fertlerin de hakları vardır. Bir yol üzerinde yürümek, bir mabede girmek, bir çarşıda ticaret yapmak, meraya hayvan salmak nasıl topluluk içinde ferdin haklarından ise, beytülmale emanet tevdî etmek ve beytülmalden istikrazda bulunabilmek de fertlerin haklarındandır. Bu tür, fertleri ilgilendiren devlet görevlerinde, yöneticilere takdir hakkı tanımak haksızlıklara ve idarenin bozulmasına neden olur.

Faizsiz bankanın tesis edilmesi, esasen ekonomik gereklere göre ve sosyal hakların tevezzüüne ve adalete uygun olarak kredi mekanizmasının kurulması demektir. Faizsiz de olsa, toplanan mevduatlar yöneticilerin takdirleriyle bir tarafa kanalize edilebiliyorsa, sonuçları faizli sistemle çalışan bankanın sonuçlarından farklı olmayacaktır. Çünkü, faizin en büyük zararı, tekel meydana getirmesidir ve bankalar da mevduat toplama işini yapmakla ilk elde kendileri tekel kurmuş olmaktadırlar.

Kredinin bir devlet teminatı olması ve devletin otoritesini ilgilendirmesi nedeniyle, özel bir şahsın veya özel bir bankanın kredi vermesi devletin hükümranlık haklarına ortak olunması anlamına gelecektir ki, bu durum, hem otorite boşluğuna hem de yeni otorite merkezlerinin teşekkülüne neden olabilecektir.

Devlete ait bu hak nasıl kullanılmalıdır? Özel şahıslar ve özel bankalar mı yoksa devletin kendisi mi bu hakkı kullanacaktır?

Bu konuda en uygun çözüm, bankaların vakıf şeklinde teşkilatlanmaları ve kredi dağıtımında yöneticilere takdir hakkı tanınmadan vakıfnamede önceden belirtilen esaslar dahilinde kredilerin istihkak sahiplerine verilmesi gerekecektir. Bizim üzerinde durduğumuz banka modelinde de banka bir vakıf olarak hizmet görecektir.

DİPNOTLAR:

*-yazar-  1951 yılında Ödemiş'te doğdu. İlk tahsilini Ödemiş'te, Orta ve Yüksek tahsilini İzmir'de yapmıştır. 1973 yılında Ege Üniversitesi İktisat Fakültesi, 1975 yılında ise İzmir Yüksek İslâm Enstitüsünü bitirmiştir.

1976 yılında Yüksek Lisans çalışmasını bitiren Sabri Tekir, bir ara Çalışma Bakanlığında müfettiş olarak çalışmış daha sonra Ege Üniversitesi İktisat Fakültesinde asistan olarak göreve başlamıştır. 1978 yılında doktora tezini vererek Dr. unvanını almıştır.

Halen Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinde öğretim üyesi ve Maliye Bölümü Başkan Yardımcısı olarak görev , yapmaktadır.

Yard. Doç. Dr. Sabri Tekir evli ve iki çocukludur

 

1-Vural SAVAŞ, İktisadî Analiz. İst 1974, s. 339

2-Vural SAVAŞ, Kalkınma Ekonomisi, İst. 1974, s. 65.

3-Robert R. HEİLBRONER, İktisadî Sorun H Makro İktisat. (Ç. Demir De-mirgil) İst. 1974, s. 221.

4-Süleyman KARAGÜLLE, Faizsiz Banka. s. 13-115.

5-J.M. Keynes de aynı görüşe sahiptir. Geniş bilgi için bkz. Sabri Tekir, Kamu Maliyesine Giriş. İzmir, 1984.

6-Erdoğan ALKİN, İktisat, s. 227, Ak İktisat Ansiklopedisi, C.I.,s. 562.

7-Süleyman KARAGÜLLE, a.g.e., s. 13.

8-I. BYKP, 1963-67, s. 113.

 9-   İsmail TÜRK, Maliye Politikası, Ank. 1969, s. 191.

 10-   Ak İktisat Ansiklopedisi, C. I., s. 562.

 

11-   Süleyman KARAGÜLLE, a.g.e., s. 14, 17, 111. 112.

 

12-   Süleyman KARAGÜLLE, a.g.e., s. 17.

 

13-Ülkemizde özel bankalar, kendi aralarında yaptıkları prensip anlaşmasına göre, inşaat kredisi vermemektedirler. Halbuki durgunluk döneminde ekonominin canlandırılmasında inşaat sektörünün önemli rol oynadığı bilinmektedir. Girdi olarak kullandığı çok sayıdaki mamul ve yarı mamul maddeler ile ekonominin bir çok sektörlerinde üretimin devamını, dolayısıyla geniş bir istihdam alanının meydana gelmesini   sağlar.

 

 14-   Süleyman KARAGÜLLE, a.g.e., s. 111.

 15-   Süleyman KARAGÜLLE, a.g.e., s. 112

 16-  Süleyman KARAGÜLLE, a.g.e., s. 112

 17-  Süleyman KARAGÜLLE, a.g.e., s. 113

 18-   Süleyman KARAGÜLLE, a.g.e., s. 115