CEZA HUKUKUNDA MAĞDURUN KORUNMASI
Süleyman Akdemir
1387 Okunma
TÜRKİYE'DE MAĞDURUN KORUNMASI

4)   TÜRKİYE'DE MAĞDURUN KORUNMASI :

I — Genel Olarak Mağdurun Korunması :

188-— Türk mevzuatında, mağduriyetlerin giderilmesi konusunda tüm vatandaşları kapsamına alan bir düzenleme bulunmamaktadır. Ceza Hukukunda ise, geleneksel ve dolaylı önlemlerin dışında mağdurun doğrudan korunmasını öngören bir düzenleme yoktur. «Dava yolu» ve «hukukî yardım» gibi geleneksel ve dolaylı usullerin ülkemizde etkin bir şekilde çalıştığı söylenemez. Türkiye'de özellikle davalar o kadar uzun sürmekte ve davacıya o kadar fazla külfetler yüklenmektedir ki, mağduriyetlerinin giderilmesi için dava açanlar ikinci bir mağduriyete uğramaktadır (1).

189-— Doktrinde, Türkiye'de mağdurun korunmasının çağdaş uygulamaların çok gerisinde ve yetersiz olduğu kabul edilmekte ve uygulamanın geliştirilmesi yolunda çeşitli çözümler önerilmektedir (2). Türkiye'de mağdurun korunmasına ilişkin   düzenlemeler, Türk Ceza

Kanunu, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, Medenî Kanun ve Borçlar Kanunundaki «geleneksel düzenlemeler», «sosyal güvenlik sistemi içinde yer alan düzenlemeler» ve «doğrudan Devletin ödemesini gerektiren düzenlemeler» diye üç grupta toplanabilir.

II — Geleneksel Düzenlemeler :

 A — Türk Ceza Kanunu :

190-— Türk Ceza Kanunu çeşitli hükümlerinde suçlunun meydana getirdiği zararların giderilmesine yönelik olarak mağdurun korunmasını düzenlemiştir. Örneğin madde 37'de failin mahkûm olmasının mağdurun zararını gidermesini engellemiyeceği (3), m. 38'de suç fiiline maruz kalanların veya yakınlarının maddî bir zarara uğramasalar da manevî zarar karşılığı tazminat alabilecekleri (4); m. 39'da mahkeme masraflarını mahkûmun çekeceği ve birden fazla failin bulunması halinde ödenecek tazminattan ve mahkeme masraflarından birbirlerine karşı kefil olarak sorumlu tutulacakları (5); m. 99'da şikâyete bağlı suçlarda suçtan zarar görenin davadan vazgeçmesinin kamu davasını düşüreceği; m. 110'da kamu davasının düşmesinin, malların geri istenilmesi ve uğranılan zararın tazmin edilmesi için açılan şahsî hak davasını etkilemeyeceği; m. 111 'de mağdurun şikâyetten veya davadan vazgeçmesi halinde şahsî haklarını saklı tuttuğunu belirtmesi gerektiği, aksi takdirde hukuk mahkemelerinde dava açamayacağı; m. 120'de ceza hükümlerinin düşmesinin şahsî hakların ve malların geri alınmasını ve tazminat hakkını etkilemeyeceği (6) gibi mağdurun kendisini korumasını öngören hükümler yer almaktadır.

191— Ceza Kanununda yapılan her suç tanımı, bünyesinde bir mağduru taşımakta ve onu korumayı amaçlamaktadır. Bu yönüyle bakıldığında, ister cürüm isterse kabahat türünden olsun her suç tanımında, öncelikle toplumun mağduriyetini giderici ceza belirtilmekte, suç fiiline maruz kalan mağdurlar ise bir yandan genel esaslar içinde belirtilen koruma yollarıyla, bir yandan da dolaylı bazı usullerle korunmaya çalışılmaktadır. Meselâ m. 423-2'de evlenmenin gerçekleşmesi halinde dava ve cezanın tecil olacağı, beş sene içinde koca aleyhine boşanmaya hükmolunursa kamu davasının avdet edeceği ve evvelce ceza hükmolunmuşsa çektirileceği (7); m. 424'de ırza geçme ve iffete tecavüz suçlarına maruz kalanlara sosyal durumları ve tecavüzün kapsamı niteliği ve derecesine göre mahkemece tazminata hükmolunacağı, vazife ve hizmet sırasında taksirle ölüme veya taksirle müessir fiile sebep olmaları halinde, işverenin sorumlu tutulacağı (8); m. 465'te bir kişinin veya bir şirketin hizmetinde bulunanların vazifeleri veya hizmetleri taksirle ölüme veya taksirle müessir fiile sebep olmaları halinde, işverenin sorumlu bulunacağı (9); m. 467'de adam öldürme ve müessir fiil suçundan doğan zarar ziyan ve tazminatın şahsî dava açılması halinde ayrıca hükmolunacağı (10), düzenlemeleri mağduru korumayı amaçlayan hükümlerden bazılarıdır.

192    — Türk Ceza Kanununda, mağdurun herhangi bir talepte bu-
lunmasa dahi hâkimin mağdurun zararlarına hükmetmesini emreden
düzenlemeleri de bulunmaktadır. Genellikle görevlilerin sebep olduk-
ları bazı zararlar bu kapsam içindedir. Meselâ Vazifeyi İhmal Suçları'-
nın en genel düzenlemesi olan m. 230
/son'da «...memurun terahisin-
den veya verilen emri yapmamasından şahıslarca herhangi bir zarar
hâsıl olmuş ise o da başkaca ödettirilir» denilmek suretiyle hâkimin
re'sen zarara uğrayanların istekte bulunmasalar dahi zararlarının öden-
mesine hükmetmek zorunda olduğunu ifade etmektedir (
11).

         Yine Türk Ceza Kanununda «Hükümet Memurları Tarafından Efrada Karşı Yapılacak Suimuameler» (Üçüncü Bab-Altıncı Fasıl) Faslında Görevlilerin halkı angarya olarak çalıştırmaları halinde, suç faillerini cezalandırmadan başka, angarya olarak çalıştırılanların talepte bulunmasalar dahi «ücreti marufeleri»ni alacaklarını ve bu hususta hâkimin karar vermek mecburiyetinde olduğunu düzenlemektedir (TCK. m. 249). Aynı şekilde görevlilerin halktan karşılıksız olarak ve rızaları hilafına yem ve yiyecek almaları da m. 250'de yasaklanmış, böyle bir fiil işlenmesi halinde ise görevlilerin aldıkları şeylerin parası talep olmadan hükme bağlanarak sahiplerine ödenmesi öngörülmüştür (12).

193—Türk Ceza Kanununda ve Cezaların İnfazı Hakkındaki Ka-
nunda mağdurun korunmasını dolaylı olarak sağlayan hükümler de bu-
lunmaktadır. TCK m. 93'de cezanın tecilinin sanığın, mağdurun şahsî
haklarını rızası ile ödemesi şartına bağlı olduğu (
13); Ceza Kanununun

22. ve 16. maddelerini değiştiren ve 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkındaki Kanunu tadil eden 1712 sayılı Kanun mahkemece kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezaların aynen iade veya tazminata çevrilebileceğini (647 SK. m. 4-TCK. m. 22) (14); meşrutan tahliyenin, hükümlünün iktidarı nisbetinde şahsî hakları tazmin etmesi şartına bağlanabileceği (647 SK. m. 19 - TCK. m. 16'son) (15) öngörülmüştür. 647 Sayılı Kanunla getirilen en önemli yenilik suç failinin, para cezasından çevrilen hapis yerine, Devlet, mahalli idare, kamu iktisadî teşebbüsü ve sair kamu kurumlarının hizmetlerinde çalıştırılabilmesi; rayice göre emsallerine ödenen ücret tutarından hükümlünün iaşesi için gerekli miktar ayrıldıktan sonra bakiyesi hükmolunan cezasından düşülebilmesidir (16).

B — Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu :

194       — Ülkemizde kamu davası açma yetkisi toplumsal iddia ma-
kamı olan Savcılık makamına verilmiştir. Savcı her suç olayının aslî
mağduru olan toplumu, yani Devleti temsilen harekete geçer ve kamu
davası açar. Ülkemizde, kamu davasından başka bazı hallerde kişinin
şahsî dava yoluyla toplum adına tek başına dava açması; bazı haller-
de de kişinin toplum adına davayı açan ve yürüten Savcı yanında da-
vaya müdahil olarak katılması kabul edilmiştir. Gerek kamu davasın-
da ve gerekse şahsî dava ve müdahalede suçtan öncelikle toplumun
mağdur olduğu gerçeği korunmakta fakat sübjektif hakların hukukî
korunmadan yararlanmalarını sağlamak amacıyla kişilere davaya mü-
dahale ve şahsî dava açma hakkı tanınmaktadır.

         Savcı kamu davasını olayı haber aldıktan sonra kendiliğinden re'sen açmağa yetkili olmakla beraber, suç mağdurunun, savcılığa başvurarak kamu davasını başlatması da mümkündür. Böyle hallerde Savcı, gerekli incelemeleri yaparak, gerek görürse kamu davasını açar, gerekli görmezse bu yoldaki kararını dilekçe sahibine bildirir.

195    — CMUK'da şahsî dava ve müdahale «Suçtan Mağdur Olan

Kimselerin Davaya İştiraki» bağlığı altında istisnaî bir yol olarak düzenlenmiştir. Kanunda tek tek sayılan şahsî davayı gerektiren hallerde savcı gerekli görürse davayı «kamu davası» na dönüştürebilir. Savcının, şahsî davayı kamu davasına dönüştürmesi halinde, şahsî davacı kendiliğinden müdahil durumuna gelir.

           Ceza kovuşturması, Devletin özel organlarınca yürütülmesine rağmen davayı taraf olarak savcının yürütmesi, suç mağdurunun korunması bakımından yetersiz görülmüş ve mağdurun davaya müdahalesi kabul edilmiştir. Kanunen davaya katılma hakkı olan kimsenin davaya katılması zorunlu değildir; katıldıktan sonra da dilediği zaman çekilebilir. Ancak, müdahaleden çekilen kimsenin davaya yeniden müdahale etme hakkı yoktur.

196     — CMUK'da mağdur ve suçtan zarar görenlerle ilgili olarak
yukarıda belirtilenlerin dışında daha pek çok hüküm bulunmaktadır.
Bunlardan bazılarını şöyle özetleyebiliriz :

CMUK'nın 103. maddesine göre bir suçtan mağdur olan kimseden bir suçun işlenmesi sebebiyle alınmış olan eşyanın, tahkikatın neticesi ile beraber, hattâ gerekirse daha evvel bu hususta bir hüküme hacet kalmaksızın mağdura resen geri verilebileceği hükme bağlanmıştır. Böyle durumlarda eğer üçüncü kişilerin itirazı varsa, itiraz sahibinin hukuk davası açarak hakkını talep edebilmesi saklı tutulmaktadır (17).

TCK'nın 121, 122, 123 ve 124'cü maddeleri belli şartların gerçekleşmesi halinde memnu hakların iade edilebileceğini öngörmektedir. 417'ci maddede ise şahsî hakların ödendiğine ilişkin gerekli belgelerin ibraz edilmesinin, memnun hakların iade edilebilmesinin şartı olduğu belirtilmektedir (18).

Esasen tüm Usul Hukuku, Devletin fiile maruz kalanın ve suç failinin mağduriyetini en aza indirmek için geliştirilmiş hukuk kurallarıdır.

C — Medeni Kanun ve Borçlar Kanunu :

197     — Türk Hukuk sisteminde Anayasa'dan sonra gelen en genel
düzenleme Medenî Kanun ile Borçlar Kanunu'dur. Bu iki kanunda mağ-
durun korunmasını öngören çeşitli hükümler bulunmaktadır.

198   — Medenî Kanun 23. maddesi kişiyi önce   kendisine karşı

korumayı öngörmektedir. Bundan maksat kişinin şahsiyetini, şahsiyet olmak haysiyeti içinde himaye altında bulundurmaktır. Bu madde hükmü, kişinin hürriyet ve akit yapma serbestisine bir müdahale gibi görünmekte ise de, doktrinde hakim olan görüş kişilerin hak ve hürriyetlerinden feragatlerinin ve kendi şahsiyetlerinin sınırlandırılmasının önlenmesi olduğu yolundadır (19).

199-— Medenî Kanun 24. maddesi, 23. maddenin aksine kişiyi üçüncü şahısların tecavüzlerine karşı korumaktadır. Bu koruma ile kişiye, dava yolu ile kişisel menfaatlerinde uğradığı haksız tecavüzün men'ini hâkimden istemek, kanunî şartların yerine gelmesi halinde maddî veya manevî tazminat isteyebilmek için dava hakkı tanımaktadır. Medeni Kanunun 24. maddesinin tatbiki için tecâvüzün devam etmesi gerekmektedir (2o). Ayrıca Yargıtay, çeşitli kararlarında 24. maddenin kapsam ve sınırını belirtmeye çalışmıştır. Buna göre kişilik hakları, hak sahibinin hayatı, sıhhati, vücut tamlığı ve bütünlüğü, manevî ve fikrî varlığı ile kişinin hür ve bağımsız varlığı, şeref ve haysiyeti, kişinin küçük düşürülmesi, yanlış tanıtılması, gülünç ya da zor durumda bırakılması, kişiye düşmanca bir ortam hazırlanması dava hakkının kullanılması halleri ve sebepleri olarak yer alır (21).


200— Özel Hukuk alanında mağdurun zararlarının giderilmesine ilişkin olarak yapılan en geniş düzenleme Borçlar Kanununun haksız fiillerle ilgili hükümlerinde yer almaktadır. Suç, aynı zamanda bir haksız fiil sayıldığından, Borçlar Kanunu'nun haksız fiillere ilişkin hükümleri, şartları oluşmuşsa suç fiillerine de uygulanabilecektir.


201— Borçlar Kanunu 45'den 49'a kadar olan maddelerde bir takım özel haksız fiil halleri tanımlamış ve bu fiilerin işlenmesi halinde hükmedilecek tazminatla ilgili özel hükümlere yer vermiştir. Bu özel haller cismanî zarar, adam öldürme ve şahsiyet haklarına tecavüzdür.

           Adam ölmesi halinde tazminat, öncelikle defin giderlerini kapsar. Bundan başka, haksız fiilin işlendiği tarih ile ölüm tarihi arasındaki sürede yapılan tedâvî harcamaları ve çalışmaktan alıkonulmak nedeniyle yitirilen kazançlar da tazminata girer (BK. m. 45/1). Ölüm sonucunda ölenin yardımından yoksun kalanlar da «destekten yoksun kalma» tazminatı adıyla bir tazminat isteyebilirler (Bk. m. 45/2).

Borçlar Kanunu m. 46'da cismanî zarara uğrayan kimsenin isteyebileceği tazminat miktarı düzenlenmektedir. Bu maddeye göre istenilecek en önemli zarar çalışma gücünün yitirilmesi nedeniyle uğranılan ve ileride kaybedilen zararlardır (22). Bundan başka, Madde 47'e göre zarara uğrayan lehine hâkimin manevî tazminata hükmetmesi de mümkündür. Adam ölmesi halinde de ölenin yakınları hâkimden adalete uygun bir manevî tazminat isteğinde bulunabilirler. Borçlar Kanununun 49. maddesine göre ise şahsî menfaatlere tecâvüz niteliğindeki haksız fiillerde, tecâvüze uğrayan kişi maddî tazminat isteğinde bulunabilecektir. Aynı maddeye göre, failin ağır kusuru varsa mağdur manevî zararlarının giderilmesini isteyebilecektir (23).

202— Borçlar Kanunu m. 53'te haksız fiile dayanılarak açılan tazminat davalarında davaya bakan hâkimin, ceza mahkemesinin aynı fiille ilgili kararlarıyla bağlı olmadığı belirtilmektedir. Gerçekten de, haksız fiilin aynı zamanda bir suç teşkil ettiği halde, ceza kovuşturması açılmışsa, ceza davasında tespit edilen kısmı, Borçlar Kanununun 53. maddesindeki sonuçları doğurmaktadır. Maddeye göre ceza mahkemesindeki hükümlerin hukuk hâkimini bağlamıyacağı, Hukuk hâkiminin konuyu hükme bağlayacağı belirtilmiştir (24). Zararı gerektiren fiil Ceza Kanunu ile daha uzun bir zamanaşımına tabi tutulmuşsa bu

takdirde hukuk davasında da cezadaki zamanaşımı süresi hükmü uygulanacaktır (BK. m. 60/1-2].

III — Sosyal Güvenlik Sistemi İçindeki Düzenlemeler :

203— Son yıllarda büyük gelişmeler gösteren sosyal güvenlik sistemi ülkemizde primli ve primsiz olarak çalışan iki grup kuruluş tarafından yürütülmektedir. Sosyal Sigortalar Kurumu, Emekli Sandığı ve Bağ-Kur primle çalışan kurumlardır. Bu kurumlar üyelerinden prim adı altında topladığı paralarla faaliyetlerini yürütmektedir. Yoksullara, kimsesizlere, muhtaç yaşlılara, görev malûllerine, muhtaç çocuklara yapılan yardımlar ise primsiz ve doğrudan doğruya Devlet bütçesinden ödenmektedir. Türk Sosyal Güvenlik Sistemi içinde primsiz ödemeler önemsiz bir yer tutmaktadır.

204— SSK, iş kazası, meslek hastalığı, hastalık, ve ölüm hallerinde üyelerine uğradıkları zararı giderme yönünde maddî yardımda bulunur (SSK. m. 12). İş kazası ve meslek hastalığı gibi nedenlerle ortaya çıkan ölümlerde ölenin eş ve çocuklarına (SSK. m. 23); belli şartların gerçekleşmesi halinde ana ve babalara gelir bağlanmaktadır. İş-kazası veya meslek hastalığı, işverenin kastı veya güvenliği ile ilgili

mevzuat hükümlerine aykırı hareketi veyahut «suç» sayılır bir eylemi sonucunda olmuşsa, kurum tarafından sigortalıya yapılan ve ilerde yapılması gereken her türlü giderlerin tutarı işverenden alınır (SSK. m. 26). SSK'nın bu hükmü mağduriyetlerin giderilmesini mensupları açısından etkili hale getirmektedir. Aynı maddenin son fıkrası Kuruma, iş kazası veya meslek hastalığına üçüncü kişilerin sebep olmaları halinde de onlara Borçlar Kanunu hükümlerine göre rücu edebilme imkânı tanımaktadır (25). Sigortalının iş kazası ve meslek hastalığı dışında herhangi bir sebeple ölmesi halinde sigortalının yakınları belli şartların gerçekleşmesi halinde «ölüm sigortası»ndan yararlanırlar (SSK. m. 65-71). Ölüm sigortasından sağlanan yardımlar, ölen sigortalının eşine, çocuklarına, ana ve babasına aylık bağlanması veya toptan ödeme yapılması ile cenaze giderleri karşılığı verilmesidir (SSK. m. 65) (2e).

205— Emekli Sandığı Kanununa göre ölüm sebebi veya malulen emekliye ayrılmada veya dul ve yetim aylığı bağlanması halinde, fiilden zarar görenin fail aleyhine açacağı davaya, Emekli Sandığının da «müdahale» hakkı vardır. Dul ve yetimler yerine sandık kendisi de dava açabilir. Kovuşturma sonunda hükmedilen tazminat tahsil edildiğinde, mahkeme masraflarıyla ve bağlanan aylığın beş yıllık tutarı, toptan ödeme halinde ise yarısı Sandık tarafından alınarak geri kalanı zarar görene ödenir. Faillerin, sandık iştirakçisi olmaları halinde, davanın sonuna kadar bunlara ödeme yapılmamaktadır (Emekli Sandığı K. m. 129). Mamafih aynı kanunun 27'nci maddesine göre, kendisine aylık bağlanacak kişinin, Emekli Sandığına bağlı kişiyi öldürmesi veya öldürmeye teşebbüs etmesi halinde aylığa hak kazanamıyacağı belirtilmiştir. Aynı husus adi vazife malûllüğü durumları için de söz konusudur. Mirastan iskat edilenler de ödemelerden yararlanamazlar.

206— Bağ-Kur Kanunu ise, konumuzla ilgili olarak ölüm sigortası ile ilgili hükümleri taşımaktadır. Kanunun 41. maddesi, hangi hallerde ölüm sigortası ödeneceğini düzenlemekte; 56. maddeye göre ise malûllük aylığı bağlanması gereken haller düzenlenmekte; 63. maddede ise, üçüncü kişilerin suç sayılan hareketiyle, kanunda sayılan yardımlardan birini gerektiren bir hal doğarsa, kurumun mensubuna gereken tüm ödemeleri yaptıktan sonra, üçüncü kişiye rücu edebileceğini ön-görmektedir (27).

207     — Türk Sosyal Güvenlik sistemini düzenleyen yasalar, sade-
ce mensuplarının mağduriyetlerini gidermek konusunda kısmî bir te-
minat sağlamaktadır. Ülkemizde, bütün vatandaşları kapsayan bir sis-
tem kurulmuş değildir. İş güvenliğine aykırılıktan doğan iş kazası,
meslek hastalığı ve ölüm halinde işverenin sorumluluğu esası getiril-
miştir. Buna karşılık, iş güvenliği ile ilgili olmayan ölüm ve malûllük
hallerinde, sigorta sistemlerinin işleyebilmesi, mağdurun belirli prim-
leri ödemesi şartına bağlıdır. Kurumun işverene veya üçüncü kişilere
karşı rücu edebilmesi de kabul edilmiştir. Uygulamada dava yoluyla
failin tazminata mahkûm olması halinde sosyal güvenlik sistemlerinin
sağladığı haklar tazminattan düşürülmektedir.

IV — Devletin Doğrudan Zararı Gidermesi :

208— Ülkemizde Devletin sosyal yardımda bulunması, sosyal sigortalara oranla pek önemsizdir. Bilindiği gibi sosyal yardım, kişiye parasal katkısı olmaksızın hizmet sağlayan sosyal güvenlik aracıdır. Ülkemizde kanunlarla kabul edilen pek çok sosyal yardım uygulanmaktadır (28). Ancak bunlardan sadece görevleri nedeniyle yaralanan yahut ölen bazı kamu görevlilerine yapılan yardım; yurt içinde ve dışında meydana gelen terör olayları sonucunda hayatını kaybeden, sakatlanan ya da yaralanan bazı kamu görevlilerine veya ailelerine ödenen yardım; haksız yere tutuklamalara ödenen tazminat ve yardım bunların önemlileri arasında yer alır.

209— 1980 tarih ve 2330 sayılı Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun, içgüvenlik ve asayişin korunması ve kaçakçılığın önlenmesi, takibive tahkîki konularında görevlendirilen güvenlik görevlilerine; çarşı, mahalle ve kır bekçileri, gümrük muhafaza âmir ve memurları, hâkim, savcı ve savcı yardımcıları ile güven ve asayişin korunması konularında hizmet gören diğer kamu personellerinin ve sivillerden bu görevleri dolayısıyla yaralanan veya sakatlananlara, ölümlerinde ise mirasçılarına «Devlet Bütçesi»nden «tazminat» verilmesini ya da «aylık» bağlanmasını öngörmüştür.

210— 1981 yılında çıkarılan 2453 sayılı Kanuna göre, yurt dışında sürekli veya geçici görev sebebiyle bulunan Türk uyruklu kamu personelinden, bu görevleri dolayısıyla görevleri sona ermiş olsa bile yurt dışında uğradıkları tedhiş veya suikast sonucu ölen, sakat kalan

ya da yaralananlar hakkında 2330 sayılı kanun hükümlerinin uygulanacağını öngörmektedir (29). Zarara uğrayan personelin menkul veya gayri menkulleri ile yaralanma veya ölmeleri halinde sigorta şirketleri veya yabancı makamlar tarafından herhangi bir tazminat ödememeleri şarttır. Ancak sigorta şirketleri veya yabancı makamların ödedikleri tazminatın tutarı hasar tespit raporunda belirtilen miktardan az olduğu takdirde aradaki fark devlet tarafından ödenir (2453 SK. m. 3). Yurt dışındaki personel ile bunların eş ve ikinci derece dahil kan ve birinci derece sıhrî hısımlarından yurt dışında maruz kaldıkları tedhiş veya uğradıkları suikast neticesinde ölenlerin cenazelerinin nakil ve defin giderleri ile yaralanan veya sakat kalanların tedâvî giderleri personelin bağlı bulunduğu kurum tarafından karşılanır (Bak: 2453 SK. m. 4).

211 — 2330 Sayılı Kanuna göre şiddet sonucu yaralama halinde «nakdî» meblağ, sakat kalınması halinde sakatlığın yüzdesi ile orantılı «tazminat», ölüm halinde ise ölenin yakınlarına tazminat veya «aylık» gelir verilmesi öngörülmektedir. Kanun'un hükümleri, daha sonra güven ve asayişi ihlâl eden eylemler nedeniyle yakalanan, gözaltına alınan, tutuklanan veya hükümlü bulunanların muayene ve tedavileri ile görevlendirilen ve bu görevleri dolayısıyla öldürülen, sakatlanan veya yaralanan sağlık personeli ile kaçakçılığın men, takip ve tahkiki maksadıyla mayınlanmış sahaların temizlenmesinde görev alanlardan bu görevleri esnsında ölen sakatlanan veya yaralananları içine alacak şekilde genişletilmiştir (30).

212— 1961 Anayasasının 30/5 maddesinde, haksız yere tutuklananların zararlarının devletçe giderileceği kabul edilmişti. Anayasanın bu hükmüne göre 1964 yılında yürürlüğe giren 466 Sayılı Kanun Dışı Yakalanan ve Tutuklananlara Tazminat Ödenmesi Hakkında Kanun çıkarılmıştır. Buna göre, haksız yere tutuklanan sanığa açık hata hallerinde ve tutuklamanın yersiz olduğunun anlaşıldığı takdirde Devletin tazminat ödemesi kabul edilmiştir. 1982 Anayasasının 19. maddesinde yeniden güvenceye bağlanan bu hüküm geniş bir uygulama imkânı bulmaktadır (31).

DİPNOTLAR:

1-Dönmezer, Devlet... 179

2-Bak: Dönmezer-Erman, II, 1184 bis; Erem, II, 214; Özek, Sue Mağdurlarının... 38; Yücel, M., Suçtan zarar gören Şahsın Korunması, ÂD. Kasım 1967, s. 863

 

3-Madde 37'de tecavüze uğrayan kimse lehine malların geri verilmesi, zararların tazmini ve tazminata ilişkin hükümler öngörülmüştür. Malların geri verilmesi suçtan mutazarrır olan kimseden alınmış bulunan eşyaya taalluk eder. Bunun esası mülkiyet ve temellük haklarında toplanmıştır. Bak: Majno, Ceza Kanunu Şerhi, I, Ankara, 1977, s. 139; Çağlayan, M., Türk Ceza Kanunu I, Ankara, 1962, s. 132

4-«Sanık hakkında kanuni veya takdiri azaltıcı nedenler gözönünde tutularak ceza verilmiş olması suçtan zarar gören yararına manevi tazminat ve vekâlet ücreti takdirine engel olmaz», CGK. 25.5.1959 T. E: 2/38 K: 38, zik. Akdağ, 83; «Manevi tazminat, ilgililere, veraset ilâmındaki paylarına göre değil, duydukları acının ağırlığı gözönünde tutularak mahkemece takdir olunacak oran ve ölçüler ile verilir», CGK. 4.2.1974 T. E: 1/973-311 K: 974/68, zik. Akdağ, 84; «Genel affa uğramış bir suçtan doğan manevî tazminat davasında TCK. nun 38. maddesinin uygulanmasına engel yoktur», HGK. 25.11.1964 T.E: 1020/D-4 K: 677, zik. Olgaç, 324; «Müdahale istidasında ve duruşma sırasında manevi tazminat dileğinde bulunan müdahilden ne miktar manevi tazminat istediği hususu sorularak tayini cihetine gidilmeden hukuk mahkemesine müracaatta bulunmak üzere talebin reddine karar verilmesi yolsuzdur», 1. CD. 2.10.1953 2114/2681, zik. Çağlayan, I, 142 (Türk Ceza)

5-Kanun, suçu birden fazla kişinin işlemesi halinde malların geri verilmesi, zararların tazmini, manevi tazminat ve mahkeme masrafları bakımından (müteselsil kefaleti) kabul etmiştir. Majno, no: 159; Çağlayan, I, Türk Ceza 145; «TCK. nun 39. maddesi hükmüne göre sanıkla suç ortağının muhakeme masraflarının ödenmesinden birbirlerine kefil olarak mesul bulundukları gözetilmeden yarı yarıya ödemelerine karar verilmesi yolsuzdur», Yarg. 2 CD. 10.5. 1952 6345/6257, zik. Çağlayan, I, Türk Ceza Kanunu, 146

6-«Umumî af, TCK. nun 110. maddesi sarahati mucibince şahsî hak davasına halel vermez», 3 CD. 25.9.1952 4024/6563, zik. Çağlayan, I, Türk Ceza... 392, «Hazırlık soruşturması sırasında şikâyetten vazgeçme, sonradan davaya katılmaya engel değil ise de şahsî hak talebine etkilidir. Artık manevî tazminata yükmedilemez», Yarg. 5 CD. T. 12.6.1979 E: 1746 K: 1735 YKD. Aralık 1979, s. 1783; Bak: Majno, no: 611-615, Ceza mahkumiyeti maznunun ölümü, özel af veya fiili af yahut müruru zaman sebebiyle düşerse, malların istirdadı, zarar ve ziyana ve mahkeme masraflarına ait şahsî hukuk davalarına halel gelmez.

7-«Evlenmeye söz vererek kızlık bozmak suçu iki tarafın irâdelerinin birleşmesi ile meydana gelir. Olayda iki taraf düğün yaparak resmî olmayan biçimde evlenmek suretiyle irâdelerinin birleştiğini açıklamış olmalarına ve sanığın birlikte yaşadıkları sürece nikah yapmak girişiminde bulunmamış olmasına göre eylem TCK. 423'e uyar», 5 CD. 23.1.1973 T.E: 22 K: 74 zik. Akdağ, 631.

8-Maddenin hükmü emredici nitelikte olduğundan hâkim hukuk mahkemesine başvurulması gereğinden söz ederek tazminat talebini reddedemez. Bak: Akdağ, 632

9-Dönmezer, S., Kişilere ve Mala Karşı Cürümler, istanbul, 1977, no: 128 «Ceza Mahkemesinde görülen malî mesuliyetten doğan tazminat davalarında hukukun esas ve prensiplerinin gözönünde tutulması gerekir. Mesulübilmalin malî mesuliyeti Borçlar Kanununda yazılı kayıt ve şartların tahakkukuna bağlı olup. Ceza Kanununun 465. maddesi Borçlar Kanununun genel hükümlerini değiştirmez», Yarg. CGK. 2.5.1939 T.E: 250 K: 188, zik. Olgaç, 334

10-Maddedeki şahsî dava tabiri yerine şahsî hak davası olmak gerekirdi. Bak: Dönmezer, Kişilere... 128

11-«230'uncu maddenin son fıkrasınca re'sen hüküm atına alınacak tazminatın ancak şahıslara olan zarara münhasır olduğu gözetilmeden resmî daire zararının re'sen hüküm altına alınması yolsuzdur» (Yarg. 4 CD. T. 23.11.1948 E: 11526, K: 12166, zik. Köseoğlu, C. Haşiyeli Türk Ceza Kanunu, istanbul, 1955, s. 251); «ihmalden Devletçe zarar husule gelmiş olmasına göre fıkra tatbikinde isabet bulunmaması bozmayı gerektirmiştir» (Yarg. 4 CD. 16.3.1954 T., E: 958 K: 2943, zik. Köseoğlu, 244

12-«Maznunun J.K., nın görevi olmaksızın köylülerden rakı ve kaz almasında m. 228'de yazılı suç unsurlarının bulunmadığının ve kabul bakımından hareketin 250/1. maddeye girip girmediğinin gözetilmemesi yolsuzdur» (Yarg. 4 CD. 20.5.1952 T., E: 5400, K: 5400, zik. Köseoğlu, 258

13-Hakimin şartın yerine getirileceği zamanı kararında göstermesi gerekir. Cezaların infazı CMUK.nun 396. maddesine göre C. Savcısı tarafından takip edileceğinden, tecil kararının yerine getirilip getirilmediğini Savcı izler. Koşulun yerine getirilmemesi halinde tecil hükmü kendiliğinden kalkar ve yeni bir karara gerek olmaksızın ceza yerine getirilir. Bak: Akdağ, 165; Çağlayan, I, Türk Ceza... 344

14-Özek, Suç Mağdurlarının.. 42; Kasıtlı suçlarda altı aya kadar olan hürriyeti bağlayıcı cezaların, taksirli suçlarda ise tüm cezanın, mağdurun zararını karşılayacak aynen iade ve tazmin yoluyla ortadan kaldırılabilmesi imkânı getirilmiştir (647 SK. m. 4/2).

15-«22.6.1979 tarihinde yürürlüğe giren 2248 SK. nun 10. maddesi 647 SK, nun 4. maddesini değiştirmiş ve 30 güne kadar (30 gün dahil) hürriyeti bağlayıcı cezanın hükmedilmesi ve maddede yazılı koşulların bulunması halinde, bu cezanın para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilme esasını getirmiş olmasına göre, sanık hakkında hükmolunan hürriyeti bağlayıcı ceza için kanunun öngördüğü çevirme işleminin yerine getirilmesinin gerekmesi...» Yarg. 7 CD. T. 3.7.1979 E: 4989 K: 4810, YKD. Ağustos 1979, S. 1235

16-647 Sayılı Kanun ve onu tadil eden 1712 SK. Cezaların infazı konusunda bir çok yenilikleri taşımaktadır.

17-Özek, Suç mağdurlarının... 40; Kunter, 110; Malın geri verilmesi için çok defa davaya gerek duyulmaz. Gerçekten, mağdurdan suç sebebi ile alınmış, yani suç teşkil eden olay sonucu olarak mağdurun zilyetliğinden çıkmış eşya soruşturmanın neticelenmesi ile birlikte ve hatta daha önce mağdura geri verilir.

18-Kunter, 176, 508; Özek, suç mağdurlarının... 42

19-Yazıcı, H. Atasoy, H., Şahıs Aile ve Miras Hukuku ile ilgili Yargıtay Tatbikatı, 1952-1970, Ankara 1970, s. 44

20-Bak: Olgac, S., Türk Kanunu Medenisi, I, İst. 1956 s. 73

21-(Yarg. 4. HD; E: 1976/12-714 K: 1977/11212 T. 29.11.1977 YKD. Mart 1979, s. 343; Yarg. 4. HD. E: 978/9216 K: 1979/1726 T. 13.2.1978 YKD: Ekim, 1979, s. 1422)

22-«Zarara uğrayan kişi, zararın mahiyet ve şümulünü öğrenmeden tazminat davasını açmak imkânına sahip değildir. Zarara uğrayan, zararın neden ibaret olduğunu kazanın meydana geldiği tarihte değil, iyi olmayacak şekilde daimi malûl kaldığını öğrendiği tarihte tespit ettirebilir», HGK. 28.10.1959 T.E: 4/62 K: 49, zik. Olgaç, Borçlar ... 290; «Davacı aynı işte çalışmış olsa dahi maruz kaldığı haksız fiil sebebiyle ayağının kırılarak 2 cm. kısa kaldığının anlaşılmış olmasına göre BK. m. 46 gereğince ileride iktisaden maruz kalacağı mahrumiyetten tevellüt edeceği zararın tazminini istemesine engel teşkil etmez, TD. 21.4.1967 T.K: 1652, zik. Olgaç, Borçlar. 290; «Davacı haksız eylem sonunda meydana gelen arızası yüzünden hiç çalışamadığını bildirdiğine göre, gerçekten ileri sürülen süre içinde, belirtildiği üzere hiç çalışıp çalışmadığının usulen ispat ettirilmesi ve çalışmamış olduğunun gerçekleşmesi durumunda tam zararın ödettirilmesine karar verilmek gerekir...», HGK. 24.2. 1968 T.E: 966/4-1503 K: 103, zik. Olgaç, Borçlar... 292

23-Aybay, 96; «Kişilerin şeref ve haysiyetleri MK. 24 ve BK. 49 maddeleri gereğince korunması gereken kişilik haklarındandır... tecavüzün gerçekleşmiş bulunması halinde de manevi tazminat davası açılabilir (BK. m. 49)..», Yarg. 4 HD. 8.7.1977 T.E: 1976/3518 K: 1977/7947 YKD, Şubat 1979 s. 183; «Kişisel faydaları bir eylem veya sözleşmeye aykırı davranış sonunda ağır bir şekilde halele uğrayan kişi, MK. nun 24. madesiyle BK.nun 49. maddesi hükmünce bu halele uğrama veya tecavüz sonunda mağdurun ruhunda meydana gelen elem ve ezaya karşı, bunu giderici nitelikte bir miktar para takdiri yolu ile tazmin-giderme-isteme hakkını haizdir. Kişisel faydaların halele uğraması veya tecavüz sözleşmeye aykırı davranış yoluyle gerçekleşmiş ise aynı esas BK. nun 98. maddesinin ikinci fıkrası yoluyle uygulanır...», 4 HD. 7.3.1967 T.E: 966/1912 K: 2070, zik. Olgaç, 305

24-Aybay, 98; Ceza ve Hukuk Mahkemeleri kararları arasındaki ilişkiyi düzenleyen BK. nun 53. maddesi hükmü, hukuk hâkimini ceza mahkemesinin kesinleşen kararı karşısında maddî hukuk bakımından kural olarak bağımsız kılmaktadır. Kanun Koyucu cezayı müstelzim hükümlerle tazminatı öngören hükümleri sevkederken daima yekdiğerinden farklı görüşlerle hareket etmiş bulunmaktadır. Bu itibarla Medenî Hukuktaki ve Ceza Hukukundaki hal suretleri ve özellikle mesuliyet şekilleri birbirinden farklı olacaktır. Zarar ve ziyana karar verecek hukuk hâkimi, ceza hukukunun mesuliyete dair hükümleri ile bağlı değildir. Keza, Ceza MUK. hükümleri birçok noktalarda ve özellikle delillerin takdirinde HMUK'ndan ayrı prensipleri ihtiva etmektedir. BK. nun 41, 43, 44, 47, 49, 50 ve özellikle 53. maddesi hükümleri, hukuk hâkiminin ceza mahkemesince tespit olunan kusur derecesiyle ve oradaki delillerle bağlı olmadığı ilkesi ile sevkedilmiş bulunmaktadır.. Şurasını hemen belirtmek yerinde olur ki, hukuk hâkiminin bu bağımsızlığı sınırsız bir bağımsızlık değildir. Her ne kadar ceza hakiminin mahkumiyet ve beraate ilişkin olarak verdiği karar kusurun var olup olmadığı veya nispeti, zarar miktarı, temyiz kudreti ve illiyet bağı... gibi hususlarda hukuk hâkimini bağlamaz ise de her mahkûmiyet kararı o fiilin hukuka aykırılığını tespit etmesi bakımından, hukuk hâkimini bağlayıcı vasıftadır», HGK. 10.1.1975 T.E: 1971/T-406 K: 1, zik. Olgaç, 322-323; «BK. 53. maddesi gereğince hakim kusur olup olmadığına karar vermek için Ceza Hukukunun sorumluluğa ilişkin hükümleri ile bağlı olmadığı gibi Ceza Mahkemesinde verilen beraat kararı ile de mukayyet değildir. Bundan başka Ceza Mahkemesinin kararı kusurun takdir yönünden de hukuk hakimini bağlamaz. Ceza Mahkemesinde acılan dava sonunda suç unsuru bulunmadığından beraat kararı verilmişse; bu karar da hukuk hâkimini bağlamaz», 11 HD. 9.5.1974 T.E.: 74/956 K: 74/1602, zik. Olgaç, 329; «BK. 53. maddesi Hukuk hakiminin kusurun takdiri ve zarar tutarının tayini konusunda ceza mahkemesi kararı ile bağlı bulunmadığı hakkında bir kural koymuştur. Ancak maddi olayların «olumlu» olarak tespitine ilişkin kararları bu kuralın dışında olup hukuk hakimini bağlar», 4 HD. 14.5.1975 T.E: 974/2342 K: 6310, zik. Olgaç, 326

25-Kurumun rücu hakkının dayanağı üzerinde tartışma vardır. Bazı yazarlar, kurumun borçlunun halefi olacağını, diğer bazıları ise sadece kurumun rücu hakkı olacağını kabul etmektedirler. Rücu hakkı, ifa ile ortadan kalkan, alacaktan ayrı ve bağımsız bir haktır. Oysa halafiyette kanun hükmüne dayanarak borcu ödeyen kişinin alacaklının yerine geçmesini ifade eder. Bu durumda kurumun alacağının halefiyet olduğu kabul edilmelidir. Bak: Tuncay, 180-181

26-Bkz. Tuncay, 162 vd; Tunçomağ, 44327-Özek, Suç Mağdurlarının... 43

28-Ülkemizde kabul edilen başlıca yardımlar, 1941 tarih ve 4109 sayılı kanun ile muhtaç asker ailelerine yapılan yardım, 1968 tarih ve 1005 sayılı kanun ile Vatan hizmetinde bulunmuş istiklâl Madalyası sahiplerine yardım, Korunmaya muhtaç çocuklara yardım (Anayasa ve 6972 SK.), Yabancı ülkelerde Türk kültürüne hizmet eden öğretmenlere yardım, sakatlara yardım, kimsesiz, muhtaç yaşlılara yapılan yardımlar, Konut yardımı'dır. Bak: Tuncay, 34 ve dev.

29-Tuncay, 38; 1981 T. ve 2453 S. Yurt Dışında görevli personelin Nakdi Tazminat verilmesi ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun m. 1

30-1981 T. ve 2566 S. Bazı Kamu Görevlilerine Nakdî Tazminat verilmesi ve Aylık Bağlanması hakkında Kanun m. 1. 1980 T. 2330 S. Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun m. 3-4

31-«Sanığın suçu kabul etmediğine ve tutuklanmasına tanığın mahkemece samimi kabul edilmeyen anlatımı neden olduğuna göre, ödeme isteminin reddi yasaya aykırıdır». (8. HD. 18.10.1978, E. 78/5910, K. 78/7738); «Üzerine atılan suçtan beraat eden kişinin, başlangıçtaki tutuklanmasında kişisel kusur ve savsaklayıcı davranışı bulunmadığı anlaşılmış olmasına göre dosyadaki delillerden söz edilerek ödence isteminin reddolunması doğru değildir» (Yarg. Ceza Genel Kurulu, T. 12.3.1979, E. 1979/8-36, K. 1979/119).

 

 

 

 

 

 

 



© 2024 - Akevler