CEZA HUKUKUNDA MAĞDURUN KORUNMASI
Süleyman Akdemir
13331 Okunma
MAĞDUR KAVRAMI

 

MAĞDUR KAVRAMI

 

5      — Bu Bölümde, mağdur kavramı tanımlanmıştır. Kapsamlı bir tanıma varılabilmesi için, önce kelimenin terminolojisi ve hukuktaki genel anlamı üzerinde durulmuş daha sonra Borçlar Hukuku, Ceza Hukuku ve Viktimoloji'deki anlamları ele alınmış, Ceza Hukuku bakımından yeni bir tanım getirilmeye çalışılmıştır.

I — Terminoloji :

  (6)— «Gudre» den gelen ve «gadr» mastarından ismi meful olan «mağdur» kelimesi dilimize Arapçadan geçmiştir. Arapçada «gudre» sellerden arta kalan su birikintisi; «gadr», sözleşmeden dolayı vefasızlığa uğrama, ahdi bozma veya ahdin bozulması; mağdur ise; ahdi sebebiyle vefasızlığa uğramış, ahdi bozulmuş ve zarara uğramış kimse anlamına gelmektedir (1). Batı dillerinde, mağdur, genellikle latince «victima» kelimesinin o dillere geçmiş şekliyle ifade edilmektedir. Örneğin, İngilizce'de «victim», İtalyanca'da «vittime» kurban etmek, adamak, suç kurbanı anlamlarına gelmektedir. Bu dillerde ayrıca fiile maruz kalanı ifade etmek için «pasif-suje» deyimi de kullanılmaktadır (2).

(7)— Günlük dilde haksızlığa uğramış, kıygın, zarara uğramış gibi anlamları olan «mağdur» kelimesi, Türk hukuk terminolojisinde, her türlü zarara uğrayanı ifade etmek için kullanılmaktadır. Medeni Kanun ve Borçlar Kanunu'nda mağdur kelimesinin yerine başka ifadelerin kullanıldığı görülmektedir. Meselâ, M.K. m. 24'te «haksız tecavüze uğrayan kimse», m. 25'te «mutazarrır olan kimse»; B.K. m. 42 ve 44'te «mutazarrır olan taraf», m. 46 ve 47'de «Cismanî bir zarara duçar olan kimse», m. 49'da «şahsî menfaatleri haleldar olan kimse» ifadeleri hep mağduru anlatmaktadır. Nitekim Yargıtay çeşitli kararlarında bu ifadelerin karşılığı olarak «mağdur» kelimesini kullanmaktadır (3). Türk Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda, mağdur kelimesinden başka bu manada «suçtan zarar gören kimse», «suçtan mutazarrır olan kimse», «mutazarrır olan şahıs», «cürümden mutazarrır» ifadeleri de yer almaktadır (4). Ceza muhakemesindeki mahkeme kararlarında da mağdur kelimesi bütün bu kelimelerin karşılığı olarak kullanılmaktadır (5).

II— Genel Olarak Mağdur :

8     — İnsanlar toplum halinde yaşarlar. Bu yaşayışlarını koydukları bir takım kurallara uyarak sürdürürler. Kişilerin birbiriyle ve toplumla olan ilişkilerini düzenleyen bu kuralların bütünü hukuk düzenini oluşturur. İnsanlar, bu hukuk düzeni içinde borçlar yüklenirler; alacaklı olurlar. Hukuk düzeninin ihlâli ile ortaya çıkan duruma mağduriyet adı verilir. Aslında söz konusu düzen, mağduriyetlerin giderilmesinin aracı olmak suretiyle bir fonksiyon ifade eder.

               Gelişmiş toplumlarda hukuk düzeninin en geniş ifadesini Anayasalar belirler  ve sınırlar. Anayasalarda Toplumun bir organizasyonu olan Devletin temel kurumları ve teşkilatı ile kişilerin temel hak ve hürriyetleri özellikle düzenlenir. Hakları ellerinden alınan ve hürriyetleri kullandırılmayan kimseler en genel anlamıyla «mağdur»durlar. Burada Devlete düşen görev, Anayasal sınırlar içinde bozulan hukuk düzenini, mağduriyeti gidermek suretiyle iade etmektir.

III         — Borçlar Hukukunda Mağdur :

9— Çeşitli şekillerde ortaya çıkan hukukî olayların en önemlileri insan fiilleridir. İnsan fiillerinden bilinçli bir irâdenin  mahsulü olup hukuka uygun netice doğuranlara hukukî fiil denilir (6). Hukukî fiiller, hukukî muameleleri doğurur. Borçlanma denilen olay, ya hukuka uy-

gun ya da hukuka aykırı olarak gerçekleşir. Hukuka aykırı olarak doğan borç ilişkisinde mağdur, alacaklı olan kişi olup, bu alacak ya bir akdin ihlâlinden ya da bir fiile maruz kalmaktan doğmaktadır.

10     — Akdin taraflarından biri, akdin şartlarına riâyet etmeyerek
veya akdi ihlâl ederek karşı tarafı zarara uğratırsa mağdur zarara uğ-
rayan taraftır. Aralarında daha önce bir borç ilişkisi bulunmayan iki kişi-
den birinin işlediği bir fiilin ötekine zarar vermesi halinde haksız
fiilden söz edilmektedir. Bir kimsenin, başkasının fiili ile ortaya çıkan
zarara katlanması, bozgunculuğa prim verme anlamını da taşır. Bunu
önlemek için, başkasının menfaat alanında bir zarar meydana getiren
fail bu sonuçları ortadan kaldırmakta, meydana getirdiği zararı gi-
dermekte, yani tazminle yükümlü olmaktadır. Akdî sorumluluk halinde,
taraflar arasında önceden kurulmuş bir borç ilişkisi olduğu halde, hak-
sız fiil sorumluluğunda böyle bir ilişki bulunmamakta, taraflardan sa-
dece birinin fiili diğerinin zararına sebep olmaktadır. Haksız fiilden
dolayı bir zarar meydana getiren kimsenin işlenen fiilin kamu düze-
nini sarsması halinde cezaî sorumluluğu, başkasının hukuk alanında
zararı meydana getirmekle hukukî sorumluluğu söz konusu olmakta-
dır. Bunun bir başka ifadesi, zararı, fiili işleyenin gidermekle yüküm-
lü olmasıdır (7). Herkese uyma mükellefiyeti gibi bir borç yükleyen
yasa, zarar doğuran haksız fiilleri borç kaynağı saymaktadır. Borç
ilişkisinin muhtevası, zarar veren borçlunun, zarara uğrayan alacak-
lıya zararla ortaya çıkan edimi vermesi veya tazmin etmesidir. De-
mek ki, Borçlar hukukunda mağdur, haksız olarak sözleşmesi ihlâl
edilen veya yerine getirilmeyen veya haksız bir fiile maruz kalan kim-
sedir (
8).

IV — Ceza Hukukunda Mağdur :

11      — Hukukî ilişkiler zorunlu olarak iki taraflı ve objektiftir. Bi-
rer hukukî işlem olarak hukuk kuralları da objektif ve iki taraflı olup,

taraflardan birisi daima Devlettir. Özellikle Ceza Hukuku kurallarında, Devletin taraf olma durumu bir yetki olarak daha da belirgindir. Devletin yetkisi, suç ve failini cezalandırmaktır. Fertler ise bu yükümlü durumundadır. Bu yükümlülük, hukuk kurallarına aykırı hareket etmemek şeklinde ortaya çıkar (9).

12 — Klâsik Ceza Hukuku eserleri, suç sebebiyle, Devletle bireyler arasında ortaya çıkan ilişkinin, sadece Devletle suçlu arasında doğduğunu kabul ederek «mağdur»a yer vermemişlerdir. Bu düşünceye göre Devlet-suçlu ilişkisi şöyle kurulmaktadır :

Ceza kuralının Devletçe meydana getirilmesinden önceki aşamada, hukuk ilişkisinin Devlete tanıdığı yetki, yasama fonksiyonu gereği, bizzat ya da niyabet yolu ile ceza normlarını tespitten ibarettir. Devlet sınırları Anayasada gösterilen bu yetkisini egemenlik hakkından almaktadır. Devlet ceza vermek hakkından vazgeçemediği gibi, bunu başka bir Devlete veya kuruma da devredemez. Bu aşamada kişi ile Devlet arasında tam bir hukukî ilişki kurulmamıştır. Kişi, Devletin egemenlik hakkını kullanmasına engel olmamak kaydıyla, kanunla yasaklanmamış her eylemi yapabilir.

Ceza kuralı konulduğu, fakat henüz suçun işlenmediği aşamada Devletin yükümlülüğü, hukuk kuralını ilgilendirmeyen alanlarda kişinin serbestliğine karışmamak; kişinin yükümü ise, kuralları ihlâl etmemekten ibarettir. İhlâl etmesi halinde, kişi Devletin egemenlik haklarına isyan etmiş ve Devleti zarara sokmuş sayılır.

Suç işlendikten sonraki aşamada, kişi, ihlâl etmiş olduğu kuralın müeyyidesiyle karşılaşır. Müeyyideyle karşılaşma, Devletin suçluyu cezalandırma hakkını kullanması ve görevini yerine getirmesi demektir. Bu bakımdan suçluyu cezalandırma Devlet için bir sübjektif hak değil ve fakat yerine getirilmesi zorunlu bir fonksiyondur. Suçu işleyen kişinin yükümü ise, suçun cezasına katlanmaktır. Ancak suçlu sadece kanunun gösterdiği müeyyideye katlanmak zorunda olduğundan, fail kanunda öngörülen dışında bir cezaya mahkum edilmemeyi istemek gibi, bir sübjektif hakka da sahiptir. Bu nedenle yargılama aşamasında kişi, usul kurallarının gereği gibi uygulanmasını ve hakkında kanunda öngörülen dışında bir ceza verilmemesini isteyebilecektir.

Suçun yargı mercilerince tespit edilmesinden sonra müeyyidenin uygulanmasına geçilir. Yargı mercilerince verilmiş bir hüküm olmadıkça Devlet müeyyide uygulayamaz, yani cezayı infaz edemez. Çünkü Devletin tenfiz yeteneği ancak bir yargı hükmüyle somut hale gelmektedir. Yargılama aşamasında, usul hukuku bakımından Devlet

ile kişiler yargı mercileri önünde eşittirler. Devlet «iddiacı»dır; kişi ise usul kanunlarının bütün hükümlerinden yararlanarak kendisini «savunma» hakkına sahiptir.

           İnfâz aşamasında Devlet sadece hükümde tespit edilen cezayı uygulama hakkına sahiptir. Bunun dışında faile herhangi bir uygulama yapamaz. Kişinin yükümü ise, infaza karşı gelmemek, direnç göstermemekten ibarettir. Ayrıca kişi, bu dönemde, idam cezaları hariç hayatını devam ettirme şartlarını isteme ve hükümle sınırlanan hakları dışındaki diğer haklarını serbestçe kullanabilme imkânına sahiptir (10).

(13)— Kişi ile Devlet arasında hukukî ilişkinin kapsam ve içeriği bu şekilde tespit edilince, suç işleyen kimsenin bu hukukî vecibesine aykırı hareket ettiği ve bundan doğrudan doğruya Devletin zarar gördüğü, diğer bir ifade ile suçun tabiî ve zarurî mağdurunun bizzat Devlet olduğu anlaşılır (11). Suç işleyen kişi, Devletin egemenlik haklarına karşı isyan etmekte, Devletin kendisini muhafaza etmek için hukuk kaidesi şeklinde açığa vurduğu irâdesine karşı gelmektedir; Mademki, hukukî ilişkinin iki tarafından birini Devlet, diğerini de kişi teşkil etmektedir, o halde kişinin hukukî ilişkiyi haleldar eden her hareketinden ilk zarar gören varlık da bizzat Devlet olacaktır. Bu sebepledir ki, suç işleyen kimse karşısında Devleti bulmakta, Devlet bu suçtan zarar gören başka kişilerin bulunup bulunmadığını araştırmaksızın, her suçun ilk ve zarurî «mağduru» sıfatı ile suçluya ceza vermektedir. İşte bu aşamada Devletle kişi arasında kurulan hukukî ilişki, cezaî bir ilişki şeklinde ortaya çıkmaktadır. Cezaî ilişki, ceza davasının bir «kamu» davası olmasının hukukî temelini de izah etmektedir( 12).

(14)— Suçtan doğan cezaî ilişki, iki aslî ve zarurî tarafla beraber, hukukî olarak başka kişileri de karşı karşıya getirebilir, onları da ilgilendirebilir. Bunlardan birincisi mâlen sorumlu olan kişi veya ortakIıktır (13) ki, suçtan doğan hukukî neticeleri tazminle mükellef bu bulunur. İkincisi ise suçtan zarar gören kimse veya kimselerdir ki, bunlar suçun ihlâl ettiği hak veya menfaatin sahipleridir. «Suçtan zarar gören kimse» veya «suçun mağduru», muayyen bir suç tarafından zarara uğratılan veya tehlikeye maruz bırakılan hak ve menfaatin sahibini ifade eden terimlerdir (14). Ancak, suçun mağduru ile suçtan zarar gören kimseyi karıştırmamak gerekir. Muayyen bir suçtan onun mağdurundan başka diğer bir kişi de, hukuken himaye gören biri olarak zarara maruz kalmış ve bu zararın tazminini isteme hakkına sahip olmuş bulunabilir. Meselâ, adam öldürme suçunda, suçun mağduru ölen kişidir; zira yaşama hak ve menfaatinin sahibi odur. Bununla beraber ölen kişinin mirasçı ve akrabaları da hukuken himaye gören bir zarara maruz kalmaktadırlar. Bu kişiler mağdur değilseler de suçtan zarar gören kimselerdir. Bu farkın önemi, suçun mağduru suçtan doğan cezaî münasebetin tarafı olduğu halde, suçtan zarar gören kimsenin ancak hukukî münasebetin tarafı olabilmesinde açıkça görülmektedir (15).

(15)— Klâsik Ceza Hukukunda aslî mağdurun Devlet olduğu yolundaki görüş, günümüzde bazı Ceza Hukuku müellifleri tarafından eleştirilmiştir. Bunlardan Antolisei, klâsik görüşü açıkladıktan sonra «bu mefhuma karşı ileri sürülecek kat'î deliller mevcut değildir. Ancak şurasını belirtmek gerekir ki, bütün suçlar için müşterek bir mağdur kabul etmek pratik hiç bir faydası olmayan teorik bir yaklaşımdan başka bir anlam ifade etmez. O halde söz konusu mefhumun gereksiz olduğu ve atılması gerektiği görüşü haklılık kazanmaktadır (16) demektedir. Yine İtalyan müelliflerden Califano da mağdur konusunu yeni bir yaklaşımla incelediği eserinde klâsik görüşe «...0 halde Devleti her suçun aslî mağduru saymak, mağdur mefhumunu daha da karmaşık hale getirmesi bir yana, bize hiç bir pratik fayda da sağlamamaktadır. Çünkü, Devletin fonksiyonu, onun cezalandırma yetkisi, gücü ve varlığının özel menfaatleri, Devlete bütün suçların «mağdur»u sıfatını affetmeden de mevcuttur. Devlet bütün bunları mağdur sıfatını kazanmadan da yerine getirebilir (l7) demek suretiyle karşı çıkmaktadır. Petrocelli ise, mağdurun hem Devlet hem de kişinin birlikte olduğu görüşündedir (18).

16— İslâm Ceza Hukukunda, Hakkullah (Devletin hakları - toplumun hakları), kişiler ve topluluklar, mağdur olarak kabul edilmişlerdir. Hakkullaha (Devlete) karşı işlenen suçların cezası «had»ler, topluluğa karşı işlenen suçların cezaları «kefaret» ler olarak tespit edilmiştir. Cinayetler (kişilere karşı işlenen suçlar)'den kastî fiillerde fiile maruz kalana, ya Devlet adına kısas isteme ya da zararlarının giderilmesi için suç failini affetme yetkisi tanınmıştır (19)

17 — Klâsik Ceza Hukukunda gerçek (20) ve tüzel kişilerin (21) mağdur olabileceği kabul edilmekle beraber, tüzel kişiliği olmayan toplumların mağdur olup olamayacağı hususu tartışmalıdır (22).

                                                                                                                                                                                          

18 — Son yıllarda Ceza Hukuku doktrini ve uygulamasında tartışılan konulardan biri de «bazı fiillerin suç olmaktan çıkarılması» akımıdır. Gerçekten, günümüzde bazı fiiller, toplumsal değerler için bir tehdit teşkil etmemekte ve bu sebeple de bu fiillerin cezalandırılmasının yerinde olmadığı düşünülmektedir. Bu konuda üç terimin kullanıldığı görülmektedir: «Suç durumundan çıkarma (descriminalisation)», «ceza durumundan çıkarma (depenaliasition)», «koğuşturmadan ayrılma (diversion)”. Bu kavramlar henüz kesin bir tanıma ulaşmış değildir (23). Bunların konumuz açısından önemi mağdur kavramındaki değişikliği yansıtması bakımındandır.

V — Viktimoloji'de Mağdur :

 A — Genel Olarak :

(19)— Yukarıda açıklandığı gibi, klâsik ceza hukukunda teorik ve pratik bakımdan daha çok suç faili ele alınmış, hukuk düzeni bir bakıma yargılamada suç failinin haklarını tespit amacına yönelmiştir. Oysa ilkel toplumların ceza uygulamalarında esas amacın mağdurun tatmini, onun uğradığı zararların tazmini olduğu bilinmektedir. Fakat zaman içinde ceza hukuku gelişirken mağdur ve hakları tamamen bir kenara bırakılarak, ceza uygulamasının temeli fail ve onun haklarının korunması üzerine kurulmuştur. Ancak 1950'lerden itibaren suç sosyolojisi üzerinde araştırma yapan bilim adamlarının gösterdikleri çabalar, ceza hukukunda, suç mağdurunun haklarına da yer verilmesi sonucunu doğurmuştur (24).

(20)— Suç olgusu içinde mağdurun önem kazanmaya başlaması, onun değişik açılardan incelenmesini gerektirmiştir. Mağdurun bu şekilde önem kazanması hukukçulardan çok, kriminolojik çalışmaların bir ürünüdür. Suçun sebeplerini ve önleme yollarını araştıran dinamik, uygulamaya ve araştırmaya yönelik bir bilim dalı olarak Krimonoloji, mağdura da suçlu kadar önem vererek, suçu toplumsal bir olgu ve bütünlük içinde kavramaya ve açıklamaya çalışmaktadır (25).

Cezalandırmaya yönelmeyen ve kendisini yasa normları içinde görmeyen bir yapıya sahip olan Kriminoloji, suç ilişkisinin mağdur ile suçlu arasında olduğunu, bu nedenle, doğru yargılara varabilmenin suçlu kadar mağdura da eğilmeyi zorunlu hale getirdiğini vurgulamıştır (26). Böylece Kiriminoloji'nin içinde oluşan (27) ve hatta bazı müelliflerce Kriminoloji'den bağımsız bir bilim dalı olduğu da kabul edilen Viktimoloji (28), giderek hukuk alanında kendisini göstermeye ve klasik Ceza Hukuku üzerinde etkili olmaya başlamıştır (29).

(21)— Viktimoloji, esas olarak, suç olayında mağdur ile fail arasındaki ilişkileri inceler. Bu ilişki fail ve mağdurun birbirini izleyen hareketlerini kapsadığı gibi, bir bütün olarak mağduriyet sürecini de içine alır. Mağdur bir suç ilişkisinde tahrik edici rol oynadığı gibi, suçun işlenmesine müsait bazı özelliklere de sahip bulunabilir; veya tamamen masum olabilir (30)Viktimoloji, bundan başka mağduriyetin kaynağı olan suçun önlenmesi için gerekli araştırmaları yapar. Suç olayının

ortaya çıkışından başlayarak yargılama aşamasında ve hatta infazda mağdurun yerini ve rolünü araştırır. Mağdurun suç olayı sonrası yapabileceği işler, polise haber verme, ilk soruşturma, son soruşturma ve infaz aşamasında mağdurun yetkileri, ceza davasındaki yeri (31), olay sonrası uğradığı zararların tazmini, suç olayının mağdurda bıraktığı izler, toplumun ve failin mağdura bakış açıları, mağdurun ailesi, komşuları ve sosyal çevresi ile ilişkileri ve mağduriyetten sonraki yaşayışı Viktimoloji'nin ilgilendiği başlıca sorunlardır. Mağdurlar için tedâvî usullerinin geliştirilmesi, suçun önlenmesindeki mağdurun rolü, mağduriyeti azaltma veya ortadan kaldırma, mağduriyetin kişi, yer ve zaman bakımından araştırılması da Viktimoloji'nin meseleleridir (32).

22 — Çeşitli nedenlerle bulunamadığı için suç istatistiklerinde yer almayan, fakat aslında var olan suçluluğa ait sayılara «siyah sayılar» adı verilir (33).

İşlenen suçlardan bazıları zabıtaya bildirilmez, bazılarını zabıta kendisi keşfeder fakat faillerini bulup yakalayamaz, bazılarında ise, suç faili keşfolunduğu halde, çeşitli sebeplerle usul işlemleri yürütülmediği için ortaya bir mahkûmiyet çıkmaz; ya da suçlu zabıtaca yakalanır, fakat kişiye özgü belirli suçlar söz konusu olur (34). Oysa bu kimsenin başka bir takım suçları daha vardır. Yapılan araştırmalar, suçun bu şekilde siyah sayı olarak kalmasının birçok hallerde mağdurun davranışlarından kaynaklandığını göstermektedir. Mağduru böyle davranmaya iten sebeplerin birincisi, yargılamanın kendisine bir yarar sağlayacağından şüphesi olması, ikincisi ise, bütün suçlardan doğan maddî ve manevî zararların giderilmesi imkânını görmemesidir (35).

                                                                                                                                                               23— Viktimoloji'de «mağduriyet (viktimizasyon)» analizleri ve araştırmaları önemli bir yer tutar (36). Bu araştırmalarda, suç mağdurlarının yaş, cinsiyet, ırk, gelir, kültür seviyesi, evli olup olmadığı gibi kişisel özellikleri, ailevi, ekonomik, kanunî veya sosyal karakteristikleri, yaşama tarzı, tedbirsizlik dereceleri, suçun failini tahrik edip etmedikleri, suçlu ile ilişkileri, mesuliyeti, ceza adalet sistemindeki yeri ve rolleri, zararlarının tazmin edilip edilmediği ve benzeri haller araştırılmaktadır (37). Bir mağduriyet araştırmasının; suçu azaltma gayretleri, polisi ve mahkemeleri kamu ihtiyaçlarına daha etkili yöneltme, suçun zararlarını azaltma, kamu güvenliğini sağlama ve geliştirme yönünde katkısı olduğu söylenebilir (38).

 

 

 

                                                                                                                                            24         — Yapılan bu kısa açıklamalardan sonra Viktimoloji'nin bir ta-
nımının yapılması yerinde olacaktır. Abdel-Fattah'ın getirmiş olduğu
tanım günümüzde en fazla tutulanıdır. Yazara göre Viktimoloji, «Mağ-
durun şahsiyeti, biyolojik, psikolojik ve ahlâki özellikleri, sosyo-kültü-
rel karakteristikleri, suçluyla olan münasebetleri ve nihayet suçun
oluşmasında rolü ve katkısı ile ilgili bilgilerin tamamı»dır (
39).

2 — Viktimoloji'de Mağdur :

Mağduriyet sürecinde mağdurun rolü :

(25)— Suç olayında suçlu ile mağdurun dinamik birer unsur olduğunu kabul eden Viktimoloji'nin doğuşu, mağduru suç olayına katmasıyla olmuştur. Bir suç fiilinin işlenmesinde mağdurun rolü olduğu, hatta suça aktif olarak katıldığı düşüncesi (40), suç olayının yeniden açıklanmasını gerektirmiş ve suçlu-mağdur ilişkisini açıklayan modeller geliştirilmiştir (41). Bu modelleri iki grupta toplamak mümkündür: «Geleneksel model» (traditional model) ve «sosyal etkileşme modeli» (social interaction model).

(26)— Geleneksel model, klâsik ceza hukukçuları ve pozitivistlerce ileri sürülmüştür. Bunlar suç olayını, failin çeşitli etkiler altında suç fiilini işlediği esasına dayanarak açıklarlar ve mağdurunun suç olayına katkısı üzerinde hiç durmazlar. Şekil 1'den izleneceği gibi, suç failini etkileyen faktörler değişiktir. Bunlar arasında biyolojik eksiklikler, kişisel kusurlar veya sosyal baskılardan her biri tek başına faili suç işlemeye yönelteceği gibi, fiilin işlenmesinde hepsinin birden belirli oranlarda etkili olması da mümkündür (42).

                                                                                                                                                       

27 — Sosyal etkileşme modelinde, suç faili ile mağdur suç olayının dinamik unsurlarıdır. Biyolojik eksiklikler, kişisel kusurlar veya sosyal istek ve baskılar tek tek veya hepsi bir arada, hem suç failini hem de suç mağdurunu suç olayına aktif olarak katarlar. Bu durum şekil 2'den izlenebilir. Sosyal etkileşme modelinde değişik suç olaylarında, suçu doğuran etkenler göz önünde tutularak suç failine veya suç mağduruna, yerine göre daha fazla rol verilebilir.

 

$ekil 3. a, b, c'den izleneceği üzere, suç mağduru suç failini tahrik edebilir (Şekil 3. a), suç faili ile mağdur arasında cereyan eden başka ilişkiler nedeniyle suç faili mağdur olabilir (Şekil 3. b), veya suç mağduru suç failini dolaylı etkilemiş ve hatta hiç etkilememiş de olabilir, (Şekil 3. c). Ortaya çıkan bu alternatifler suç olayında hem failin, hem de mağdurun dinamik birer unsur olduğunu göstermektedir (43).

 

 

 

 

 

 

 

 

 


(KK) Kastî kışkırtmalar

(SF) Suç fiili

(İE) İsteksiz etkiler

Şekil 3. a, b, c, Sosyal etkileşme modelinin geliştirilmişi (Sengstock-Liang, 123).

 

(28)— Viktimoloji'de, mağdur ile ilgili olarak üzerinde durulması gereken önemli bir sorun da mağdursuz suç olup olmayacağıdır (44). Mağdursuz suç kavramının geliştirilmesinde, başka bir kişiye karşı işlenmeyip hem fiili işleyenin hem de fiilden öncelikle zarar görenin aynı kişi olduğu suçlar esas alınmıştır. Belli kişilere karşı işlenmiş olmakla beraber, esasen yığınlara karşı işlenmiş olan bu tür suçların

 

                                                                                                                                       mağduru toplumdur. Siyah sayılar çok fazla olup, gerçekte tüm toplumu ilgilendiren ve büyük kentlerin çevrelerinde yaygınlaşan, fahişelik, homoseksüellik, müstehcenlik, oyunlarda hile, uyuşturucu kullanılması gibi suçlar bu çerçeve içinde kabul edilmektedir (45).

29        — Viktimoloji alanında konumuzla ilgili gelişmelerden birisi
de Kudüs'te yapılan Birinci Uluslararası Viktimoloji Sempozyumunda
mağdurların kapsamının belirlenmiş olmasıdır. Buna göre, «kişiler,
gruplar, organizasyonlar, milletler ve toplumlar mağdur olabilirler» (
46).

VI — Bize Göre Mağdur Kavramının Tanımı :

30       — Buraya kadar yapılan açıklamalardan şu sonuçları çıkarmak
mümkündür :«Mağdur» sadece Ceza Hukuku değil, Borçlar Hukuku, İş Hukuku ve benzeri hukuk  dallarını da ilgilendiren bir kavramdır.

Viktimoloji'deki yeni gelişmeler, bir suç olayında, mağdur olanın sadece fiile maruz  kalan olmadığını ortaya koymuştur. Çünkü, çoğu suçların işlenmesinde mağdurun rolü ve katkısı en az fail kadardır. Bütün bu gelişmeler bizi, mağdur konusunda genel bir tanımın yapılması gereğine götürmektedir. Bunun için, önce genel manada mağdur kavramı, sonra Ceza Hukukunda mağdur kavramı tanımlanacaktır.

31        — İnsanlar toplum halinde yaşarlar. Toplum, kendisini meyda-
na getiren kişilerin dışında ve onlardan ayrı bir varlığa sahiptir. İlişki-
lerin hukukla düzenlediği en gelişmiş toplum ise, siyasî yönden or-
ganize olmuş toplum, yani Devlettir. Devlet varlığını belli bir hukuk
düzeni içinde sürdürür. Bu düzene aykırı hareket edenlerle, düzeni
bozmak isteyenlere çeşitli cezalar uygular. İşte bu yüzden Devlet, in-
sanları birbirine karşı koruyarak toplum hayatını ve düzenini devam
ettiren en üstün güç ve otorite olarak kabul edilmiştir. Toplumu düzen-
leyen kuralları Devlet koyduğu için, bu kuralların ihlâli önce Devleti
mağdur eder. Bununla beraber, bir suç olayında Devletle beraber in-
sanlar da zarar görebilir. Bir insanın uğradığı zarar, aynı zamanda top-
lumu da zarara sokuyorsa gerçek mağdur esasen Devlettir. Öte yan-
dan, Devletin de mağduriyetlere sebep olması mümkündür. Devletin
mağduriyete sebep olması, genellikle görevlileri aracılığı ile gerçek-

leşir. Görüldüğü gibi, Devlet hem mağdur sıfatını alabilmekte hem de mağduriyete sebep olabilmektedir.

(32)— Suç fiilinden, Devletten sonra ilk etkilenen ve zarar gören ise, fiile maruz kalandır. Şayet fiile maruz kalan ölmüşse, yakınları da etkilenmektedir. Çünkü, fiile maruz kalan ve yakınları böyle bir olayı ne «istemekte» ve ne de «beklemekte”dir. Ölenin evli ve çocuk sahibi olması halinde sayısı da artan bu kimselere «suç mağdurları» adını veriyoruz.

(33)— Bir suç fiilinden Devlet, fiile maruz kalan ve onun yakınları etkilendiği gibi, suç fiilini işleyenin yakınları da etkilenebilir. Bu insanlar, suç fiilinde hiç bir katkıları olmadığı halde, hiç istemedikleri ve beklemedikleri suç olayından dolayı zarara uğrayabilirler. Suç failinin de işlediği fiilden etkilenmesi ve zarara uğraması mümkündür. Fiilin bir sosyal baskı altında işlenmesinde failin mağduriyeti açıktır. Taksirli suçlarda ise, hatası ya da ihmali olmasına rağmen, neticeyi istemediği ve cezaya da maruz kaldığı için suç failinin mağduriyetini kabul etmek gerekir. Esasen suç ve cezaların kanuniliği ile Ceza Usulü suç failinin mağduriyetini azaltmak için geliştirilmiş müesseselerdir. Biz, neticeyi istemedikleri ve beklemedikleri halde mağdur olan suç faillerine ve onun yakınlarına «ceza mağdurları» demeyi uygun buluyoruz. Ancak, faile verilen mukannen ceza mağduriyet sayılamaz. Çünkü fail özellikle kastî fiillerde mukannen cezayı istememekle beraber beklemektedir. Öte yandan, hukuk düzeninin devamının bir gereği olarak Devlet otoritesini iade edecek başka bir güç olmadığından ceza zorunlu olmaktadır. Ne var ki, failin eşi, çocukları ve diğer yakınları verilen cezadan fiile hiç katkıları olmadığı halde etkilenmektedirler. Suç faili hakkındaki hüküm kanuna uygun olsa bile durum değişmeyecektir. Çünkü, bunlar istemedikleri ve beklemedikleri bir olayla karşılaşmaktadırlar.

(34)— Bazen, ıztırar hali ve meşru müdafaada olduğu gibi, hukuka uygun ve haklı olarak işlenen fiiller de mağduriyete sebep olabilir. Gerçekten de ıztırar halinde, kendisini koruyayım derken başkasına zarar veren kimse hukuka uygun hareket etmekte fakat ortaya istenmeyen bir zarar çıkmakta ve bazı insanları etkilemektedir. Esasen bir mahkeme kararı olmadan infaz mümkün olmadığı halde, meşru müdafaada bir mahkeme kararı olmaksızın fakat haklı bir sebebe dayanılarak zarara sebebiyet verilmekte ve bu zarar bazı kimseleri etkilemektedir. Böyle durumlarda ceza verilmese bile tazminat ödenmemesi mağduriyete sebep olmaktadır. Çünkü, ıztırar hali ve meşru müdafaada ne fail veya yakınları ne de fiile maruz kalan veya yakınları istedikleri ve bekledikleri bir olayla karşılaşmışlardır.

 

                                                                        

 

 

(35)— Suç fiillerinin bir kısmı çevrenin kirletilmesi fiilinde olduğu gibi, ne Devleti ne de kişileri hedef almamış olabilir. Çünkü çevre kirlenmesinde bir ya da bir kaç kişinin hareketi yeterli değildir. Ancak, kirletenlerin sayılarının artması halinde hareket rahatsız edici hale gelebilir. Keza gürültü yapılmasında, imara aykırı yapılan bina veya binalarda, trafik kurallarına aykırı hareketlerde bu özellikleri görebiliriz. Bu fiiller topluluğa karşı işlenmiştir. Devletin, otoritesini kullanarak bu tür fiillerin zararlarını giderme gücü vardır. Topluluğun mağduriyetini Devletin mağduriyetinden bu nitelikle ayırmak gerekir. Keza bu fiiller tek tek fertleri hedef almadığından, kişilere karşı işlenmiş suçlar arasında da sayılamaz. Ne doğrudan doğruya Devlet otoritesine, ne de belli kişilere karşı işlenmeyen bu fiillerin gerçek mağduru fiilin yönelmiş olduğu topluluklardır. Fiillerin kesin karşılığını verebilmek için böyle bir ayırım zorunlu görülmektedir.

(36)— Mağdurun genel bir tanımını yapabilmek için, mağduriyete yol açan sebepleri de tespit etmek gerekmektedir. Bir Suç olayında yerine göre, «kastî davranışlar», «sosyal baskılar», «bilgisizlik» veya «tedbirsizlikler» mağduriyete sebep olmaktadır. Bu sebepleri tespit etme, suçların önlenmesi ve dolayısıyla mağduriyetlerin ortaya çıkmaması bakımından önem taşımaktadır.

(37)— Buraya kadar yapılan açıklamalara dayanarak, yapacağımız tanıma esas olmak üzere mağdurun niteliklerini şöyle sıralayabiliriz :

Mağduriyet genellikle fiili aşan bir yapıya sahiptir. Nitekim, suç fiili kendilerinin dışında işlenmesine rağmen fiile maruz kalanın veya suç failinin yakınları suç olayından etkilenmekte ve mağdur olabilmektedir. Bu nedenle mağdurun tanımlanmasında «suç fiilinden» değil fakat daha geniş bir deyim olan «suç olayından» hareket etmek gerekecektir.

Mağduriyet «istenmemekte» ve «beklenmemekte»dir. Meselâ suç faili, cezanın verilmesini istememesine rağmen,zorunlu olarak beklediği için, faile verilen cezanın, mağdur tanımı dışında kalması gerekmektedir. Keza tabiî ölüm de istenmese bile her an beklendiği için mağduriyet olarak kabul edilemez. Bu nedenle mağduriyetten söz edebilmek için, »istenmeme» ve «beklenmeme» unsurlarının aynı anda bulunması gerekmektedir.

Mağduriyetin İstenmemesi ve beklenmemesi «objektif» ölçülere göredir. Buradaki objektiflik yerine, hukuka uygun veya hukuka aykırı şeklinde bir tespite gitmek mümkün ise de, objektif kelimesi, hukukîliğin de bir vasfı olduğu için özellikle seçilmiştir.

38— Böylece hukuka uygun bir fiil veya bir hükmün dahi mağdu-
riyete sebep olabileceğini gözden uzak tutmamış oluyoruz ve mağdur

kavramının tanımlanmasında, «fiili aşan olay», «istememe ve beklememe» ile «objektiflik» olmak üzere üç dayanak (unsur) tespit ediyoruz. Mağdur olarak kabul ettiğimiz «Devlet», «kişi» ve «topluluk» bir fiil veya olayın hem aktif hem de pasif sujesi, yani hem mağduru hem de zarar vereni olabileceği için, tanımda sujeye yer verilmesine gerek yoktur. Buna göre, her türlü etkilenme ve zarara uğramayı içine alan genel anlamda mağduriyeti, «objektif olarak istenmeyen ve beklenmeyen bir olay veya olaylarla karşılaşılması» diye tanımlayabiliriz Konumuzu ilgilendirdiği anlamda mağduru ise, «hukuken suç olarak tanımlanmış bir fiilin işlenmesi veya fiili işleyene ceza verilmesi neticesinde, istenilmeyen ve beklenilmeyen olayla karşılaşan» diye tanımlayabiliriz.

 

DİPNOTLAR;

 

 

  1. Ibni Manzur, Lisanül - Arap, V, Beyrut, Tarihsiz, ra harfi.
  2. Victim kelimesi ile ilgili geniş bilgi için bak : Drapkin, I., - Viano, E., Victimology: A New Focus, I. ISV, London, 1974, p. XIII; Separovic, Z.P., Victimology; A New Approach in the Social Sciences, 1. ISV, I, Drapkin - Viano (Eds.), London, 1974, p. 15-16.
  3. Özel hukukta bütün bu ifadelerin karşılığı olarak «mağdur kelimesi kullanılmaktadır. Bu konuda şu Yargıtay kararlarını örnek olarak verilebilir. «...Gerçekten, zararın ve dolayısıyla tazminatın belirlenmesinde, «mağdur»'un çalışma gücünden yoksun    kalmasını...» Yarg. 4 HD, E. 1979/5480 K. 1979 9819 T. 18.9.1979 YKD. V, S. 11, Kasım ,1979, s. 1576; «...daha sonunda MK.nun 320. maddesi hükmünce aile reisi sıfatıyla mahkum olan davacı N. mahkûm edildiği tazminatı «mağdure“ye ödediğinden söz ederek ve «mağdure»nin gözünden yaralanması ile sonuçlanan olayın meydana gelmesinde «mağdure» nin babası olan davalı U. nün kızı...» Yarg. 4 HD. E. 1979/5130 K. 1979/10796 T. 4.10.1979 YKD. V.S, 11, Kasım 1979, s. 1578

4-Mağdur kelimesi lügat manasıyla Türk Ceza Kanununun 5, 37, 38, 285, 418, 424. maddelerinde, CMUK. nun 103. maddesi ile aynı Kanunun Beşinci Kitabının başlığında kullanılmıştır. Bununla beraber suçtan zarar gören veya mutazarrır kelimeleri TCK. nun 5, 37, 38, 39, 52, 99, 100, 191, 456, 459, 508, 511, 516, 518 - 520 maddelerinde kullanılmaktadır.

5-Bu hususta konu ile ilgili olarak şu Yargıtay kararlan zikredilebilir : «Kaçırmak ve ırza geçmek gibi suçlardan ilk soruşturma sırasında sanık ile «mağdur» evlendikleri takdirde kamu davasının ertelenmesine karar verilmesi gerekir «YİBK, 12.11.941 T.E. 7 K. 29, zikreden Akdağ, S., Türk Ceza Kanunu şerhi, Ankara, 1976, s. 651; «Sanığın, «mağdurun» üzerindeki senedi almak için cebir ve şiddet kullanması...» Yarg. 6. CD, E. 4416 k. 4588 T. 21.10.1975, zik. Akdağ, 771

6-Aybay, A.. Borçlar Hukuku Dersleri, istanbul, 1979, s. 11

 

7-Aybay, 74; Tunçomağ, K., Türk borçlar hukuku, I, istanbul, 1976, s. 426-427

8-Bir fiilin tazminata konu olabilmesi için en önemli şart bir zararın meydana gelmesi olmakla beraber, başka şartlar da aranır. Bunların içinde en önemli yeri «kusur» şartı teşkil eder. Haksız fiildeki sorumluluğun temeli kusur olup buna «kusur sorumluluğu da» denilir. Bununla beraber, kusur sorumluluğunun haksız fiiller arasında her zaman olmadığı görülmektedir. Özellikle tekniğin ilerlediği ve bazı kimselerin gelişen teknik imkânlardan yararlanarak, başkaları için kendiliğinden tehlikeli sayılabilecek bir takım faaliyetlere giriştiği yeni çağda sorumluluk kusura değil, daha ziyade zarara «sebebiyet verme» esasına dayanmaktadır. Bu tür sorumluluğa «kusursuz» sorumluluk veya «sebebiyet» sorumluluğu denilmektedir. Bak: Aybay, 76-77; Tunçomağ, I, 427-428. islâm hukukunda kusursuzluk halinde sorumluluk kabul edilmemiş, ancak fiili işleyene gidilememesi halinde «mütesebbibse başvurulabileceği «mübaşir ehliyetsiz ise mütesebbib zâmin olur ilkesiyle ifade edilmiştir. Bak: Bilmen, I, 286-287; ayrıca Mecelle, m. 88, 89, 91. maddelerine bakınız.

(9)   Del Vecchio, G., Hukuk Felsefesi Dersleri,    Roma 1951, Erman, S., çevirisi İstanbul, 1952, s. 288-289,Dönmezer - Erman, If, 1135.

 

(10)Dönmezer, Devlet... s. 183; Dönmezer-Erman, II, 1137-1138, 1139, 1140, 1141.

(11)Dönmezer-Erman, II, 1138; Yurtcan, 105; Özek, Ç., Suç Mağdurunun Korunması ile ilgili Bazı Sorunlar, istanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Kriminoloji Enstitüsünde verilmiş seri konferanslardandır. 1981, s. 1; Erem-Toroslu, Türk Ceza Hukuku, Özel Hükümler, Ankara, 1975, s. 25; Kunter, N., Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, istanbul, 1981, 167; Onursal, S., Kamu Dâvasına Müdahale, tez, istanbul 1968, s. 22; Manzini, V., Trattato di Diritto Penale, I, Torino, 1961, p. 585; Rocco A., L'Oggeto del Reato e Della Tutela Giuridica Penale, Roma, 193, p. 9 Frosali, R., Reato Danno e Sanzioni, Padova 1932, p. 49; Bettiol, G., Diritto Penale, part. gen. Padova 1978, p. 676; Ranieri, S., Manuale di Diritto Penale, part. gen. I, Padova, 1968, p. 586

(12)Dönmezer-Erman, II, 1138.

13-Mâlen sorumlu olan kişi veya ortaklıktan TCK. m. 465'te taksirli öldürmeler ve müessir fiillerden dolayı bahsedilmektedir. Buna göre bir kimsenin veya ortaklığın hizmetinde bulunanlar tarafından görev veya hizmet sırasında işledikleri cürümlerden dolayı hükmedilecek tazminattan o kişi veya ortaklık mes'uldür. İslâm hukukunda bu sorumluluk genişletilmiş ve bunu «akdî» veya «sosyal» bir ortaklık olan «âkile» müessesesi yüklenmiştir. Binâenaleyh mâlî mesul âkile'dir.

14-Dönmezer-Erman, II, 1172.

15-Dönmezer-Erman, II, 1174; islâm Hukukunda kişilere karşı işlenen suçlarda Devletten başka mağdurun olduğu da dikkate alınarak bu gibi kimselere affetme yetkisi tanınmış ve bu şartla tazminattan yararlanabilmeleri kabul edilmiştir. Bu tazminatın adı «diyet» olup, kısası düşürmektedir.

16-Antolisei, F., Manuale di Diritto Penale, part. gen. Milano, 1949, p. 96

17-Califano, E., La Condotta del Soggetto Passivo, Varese, 1969, p. 30

18-Petrocelii B., Principi di Diritto Penale, I, Napoli, 1955, p. 233. zik. Califano, p. 29

19-Hakkullah, hududulhah, hududi şer'iyye, hukuki ilâhiyye ifadeleri islâm hukukunda Devlete karşı işlenmiş suçları ifade etmektedir. Çünkü Allah'ı yeryüzünde temsil eden cemaat olup onun organizasyonu Devlettir. Böyle olunca, bu suçların özellikleri hukukî âmmeyi teşkil etmeleri ve sübuttan sonra af ve anlaşmaya konu olmamalarıdır. Bak: Bilmen, III, 187 -188

20-Gerçek kişinin mağdur olabilmesi için bir takım niteliklere sahip olması, ezcümle medenî hakları kullanma ehliyetine sahip bulunması gerekmez. Tüm akıl hastalan, küçükler ve isnat yeteneğinden mahrum diğer kişiler de suçun mağduru olabilirler. Dönmezer - Erman, 1175; İslâm hukukunda cenin'in de mağdur olacağı kabul edilmiştir. Bilmen, III, 147

21-Tüzel kişilerde suçun mağduru niteliğini alabilirler: Ancak, bunun için işlenen suçun tüzel kişiye karşı işlenebilen bir suç olması sadece insan aleyhine işlenebilen suçlardan biri olmaması gerekir, Dönmezer-Erman, II, 1175

22-italyan yazarlardan Bettiol'e göre, hükmî kişiliği olmayan aile, cemiyet, milletlerarası topluluk veya tüzel kişiliği haiz olmayan bir heyetin de bir takım menfaatlerin sahibi olabilecekleri kabul edilmelidir. Kanunlar toplulukları meydana getiren gerçek kişilerden ayrı olarak bu menfaatleri himaye ederler. Binâenaleyh sözü geçen menfaatleri ihlâl eden bir suç işlendiğinde, topluluk da bu nitelikle suçun mağduru olabilir. Gerçekten tüzel kişiliği olmasa da aile gibi, meslekler gibi, ordu gibi teşekküller mevcuttur ve bunların kendilerine has menfaatlerinin ihlâli mümkündür, Bak; Betticl, G., Diritto Panale, part. gen. Padova, 1978, p. 678. Yine İtalyan müelliflerden Cavallo'ya göre, suçun mağduru olabilmek için ehliyet şartı olmadığına göre muayyen gruplara bir takım menfaatleri temsil etmek yetkisi tanınması, onların suç mağduru sayılması için yeterlidir. Bak: Cavallo, Diritto penale, part. gen. II, Napoli, 1955, zik. Dönmezer-Erman, II, 1177. Buna karşılık, bir topluluğun suç mağduru olabilmesi için tüzel kişiliği şart koşan müelliflere göre, bir hak veya menfaatin sahibi olabilmek için kişilik sahibi olmak şarttır. Bunun içindir ki, tüzel kişiliği olmayan topluluklar mağdur niteliğini kazanamazlar. Topluluğa karşı işlenmiş suçlar, esasta bütün kollektif menfaatleri himâyesi altına almış olan Devlete karşı işlenmiş suçlardır. Netice olarak bu gibi suçların da mağduru devlettir. Aile menfaatlerini, cemiyetin veya milletlerarası   toplulukların menfaatlerini ihlâl ettiği kabul edilen suçların mağduru, bu topluluklar olmayıp bizzat Devlettir, Bak: Dönmezer-Erman, II, 1177; Manzini, I, 1950, p. 547, zik. Dönmezer-Erman, II, 1177; Antolisei, 1949, part. gen. p. 95; Ranieri, I, p. 591-592. Bu konunun önemi özellikle şikayet veya dava hakkının kullanılması halinde ortayca çıkmaktadır. Çünkü bir mağduriyet halinde topluluklar tarafından mı yoksa onlara dahil gerçek kişiler tarafından mı kovuşturulacağı farklılıklar arzedecektir. ingiliz Hukukunda belli bir grup veya sınıfa (class) mensup, meselâ avukat, polis, noter, memur veya benzeri kimselere mücerret suç atılmasını (Yazılı hakaret) ifade etmek üzere «group libel» kavramı bulunmaktadır. Bu gibi hallerde, hiç bir grup üyesi kendisi ile ilgisini göstermedikçe tek başına dava açma hakkına sahip değildir. «Avukatlar hırsızdır» gibi bir ifadeye karşı herhangi bir avukatın, kendisi ile ilgisini göstermedikçe tek başına dava açması kabul edilmemektedir. Ancak bu durumda Savcı topluluk adına dava açabilmektedir. Bak: McEwen, R - Lewis, P., Gatlay on Libel and Slander, London, 1974 no. 283. islam hukukunda savcı veya ayrıca bir tahkikat mercii olmadığından bütün kişiler Hakkullah'a karşı işlenen suçlarda beyyine (şahit) temin etmek suretiyle, davacı olabilirler, ispat edememeleri halinde müfteri olarak cezalandırılırlar. Topluluğa karşı işlenen suçlarda şikâyet hakkını fertler kullanırlar. Ancak bu suçlarda ispat usulü kişilerin beyanlarına göredir. Esasen İslâm hukukunda âkile, verilecek ceza mensubunu ilgilendirdiği için davalara katılır ve mensuplarını temsilen davalarda da savcı gibi-fakat bugünkü savcıdan tamamen farklı yer alır. Topluluğa karşı işlenen suçlarda yalan beyan halinde kişilere «sürgün» cezası verilir. Bak: Bilmen, I, 285-286.

(23) Bu akımın sebepleri üzerinde de durulabilir: Suç, toplumdaki ilişkiler zincirinin bir halkasıdır. Bu ilişkilerde yalnız suçlu değil, mağdur ve diğer kişiler de vardır. Suçu ve suçluyu cezalandıran bir sistemde suçtaki diğer unsurlara gereken önem verilmemektedir. Keza suç, toplumdan topluma sosyal bir gruptan diğer bir sosyal gruba, zamandan zamana değişen ve bunlardan birinde zararlı görülüp diğerlerinde görülmeyen göreceli bir değerlendirmeye dayanmaktadır. Öte yandan, suçlular, yalnız bilinen, yargılanan, kovuşturulan kişiler değildir. Toplumda sayıları hiç de küçümsenmiyecek çoklukta bir gizli suçlu grubu vardır. Üstelik bu gizli suçlular grubu, iktisadi suçlarda, iktisadî ve kültürel düzeyleri yüksek kişilerdir. Çok ağır ve olağanüstü olaylar dışında fiili suç ve kişiyi suçlu olarak damgalamaktan vazgeçmelidir.

Bu akım uygulamada bazı suç tipleri için tatbik imkânı bulmuştur. Karşılıksız çek keşide edilmesinin Ceza Kanunu alanı dışında bırakılması, büyük mağazalarda yapılan hırsızlıklar, müstehcen yayınlar, eşcinsel ilişkiler, çocuk düşürme, zina, uyuşturucu madde kullanımı gibi fiiller çeşitli   ülkelerde suç olmaktan çıkarılmıştır. Mamafih, bazı ülkelerde bu fiillerin bazılarının cezalarının arttırıldığı da görülmektedir.

Bu akımın mağdur açısından önemi, fiile maruz kalan açısından hukukî himayenin kalkması ve fiile maruz kalma şansının artmasıdır. Ancak mağdur kavramının genel tanımından hareket edildiğinde Devletin ve suç faili ile yakınlarının mağduriyetleri izah edilmektedir. Esasen, bu akım göstermektedir ki, Çağdaş Ceza Hukuku ve tatbikatı olan Ceza Kanunları yeni baştan değerlendirilmek ve mağdur açısından ele alınmak mecburiyetindedir. Bak: Bayraktar, K., Bazı Suçları Ceza Kanunundan Çıkarma Akımı, sunulmuş konferans İÜHF Ceza Hukuku ve Kriminoloji Enstitüsü 1981 yılı seri konferanslarından. Bak: Dönmezer, Kriminoloji, 70

24-Dönmezer, Devlet, 179; Özek, Suç mağdurunun.. 8; Drapkın-Viano, I, p. IX Schneider. H.J., The Present Situation of Victimology in the World, III, ISV, 1979, Munster/Westfalia, Schneider, H.J. (ed.) The Victim in International Perspective, New York, 1982, p. 11

25-Özek, Suç mağdurunun. 8

26-Alman yazar Von Hentig 1941 yılında yazdığı «Remarks of the Internation of Perpetrator and Victim, JCLC, 31, p. 303-309» adlı makalesinde suçun dinamik kavramları arasında mağdura da yer vererek yeni bir yaklaşım kazandırmıştır.

27-Dönmezer, S„ Kriminoloji istanbul, 1981, 39 bis; Nagel, W.H., The Notion of

Victimology in Crimino'ogy, Drapkin-Viano (eds.) Victimology, London, 1974, p. 13-16; Özek, Suç mağdurunun., s. 8; Sokullu, F., Siyah Sayılar ve Viktimoloji, İHFM, XL, ayrı bası, s. 1

28-Mendelsohn, B., Victimology and Technical and Social Sciences: A Call for the Establishment of Victimological Clinics, 1. ISV, p. 25-35; Göppinger, H., Criminology and Victimology, 1. ISV, p. 9-14; Antilla, I , Victimology: A New Territory in Criminology, 1. ISV, p. 5-8; Separovic, p. 15-24; Bruinsma, G.J.N. -Fiselier, J.P.S , The Poverty of Victimology, III. ISV, Schneider (ed.), 87-95; Schneider, The Present., p. 11. Viktimolojinin gelişmesi ise şöyle olmuştur : Von Kenlig'in 1941 yılında yazdığı makalesinden sonra Mendelsohn, Ellenberger, Schultz gibi yazarlar mağdur ve mağduriyet meselesi üzerine eğilmişler ve fail mağdur ilişkisini incelemişlerdir. Bu konu ile ilgili Bak: Mendelsohn, B., New Bio-Psycho-Social Horizons: Victimology, 1947-Bukarest, zik. Schneider, The present., s. 12; Mendelsohn, B., The Origin of the Doctrine of Victimology, Drapkin-Viano (eds.) Victimology, 1974, p 3-11; Diğer yazarlar ve gelişme hakkında ayrıntı için bak: Schneider, The present., p. 11-12

29-Viktimoloji'nin gelişmesine en önemli katkıyı uluslararası alanda yapılan sempozyumlardaki tartışmaların sebep olduğu söylenebilir. Birinci Uluslararası Viktimoloji Sempozyumu 1973 yılında Kudüs'te yapılmış ve bu Sempozyumda, Viktimoloji, suçlu ile mağdur kavramları, suçlu ile mağdur ilişkileri, mağdura karşı sosyal davranışlar, mağdurun zararını tazmin konuları üzerinde durulmuştur. Bu Sempozyumda sunulan tebliğler, aynı zamanda Sempozyumun organizatörlüğünü yapan Drcpkin, (I) ve Viano, (E)'nun editörlüğünde iki cilt halinde yayınlanmıştır. Bak: Drapkin-Viano, Victimology: A New Focus, I, II, London, 1974. ikinci Uluslararası Viktimoloji Sempozyumu 1976 yılında Boston'da yapılmış ve bu Sempozyumda, Viktimolojinin meseleleri, suç mağdurlarının sayısı ve potansiyeli, ceza adalet sisteminde mağdurun yeri ve rolü üzerinde durulmuştur. 1979 yılında Münster/VVestfalia'da yapılan Üçüncü Sempozyum'da ise Viktomiloji'nin boyutları ve kavramsal meseleleri, viktimizasyon analizleri, suça sebep olmada mağdurun etkileri, mağdurun tedavisi, mağduriyeti önleme, mağdurun ceza adalet sistemindeki yeri, sosyal konutlar, şehir planlaması ve suçların önlenmesi konuları üzerinde durulmuştur: Bu sempozyumun da tebliğleri yayınlanmıştır: Bak: Schneider (ed.), The Victim in Inter, national Perspective, New York 1982

30-Schneider, The present 15; Weber, J., On the Psychodiagnosis of the Offender-Victim Relationship: An Approach to a Quantifying Description I, ISV, Drapkin-Viano (eds.), I, 155-156; Von Hentig, H., The Criminal and His Victim, New Haven, 1948; Schafer, S., The Victim and His Criminal, New York, 1968; Landau,

S.F., The offender's perception of the victim, 1. ISV, Drapkin-Viano (eds.) p. 134-155. Saydığımız eserler mağdur fail ilişkilerini incelemektedir. Bundan başka mağdurun tipleri ile ilgili çalışmalar da Viktimoloji'de önemli yer tutar: Meselâ, Silvermen, R.A., Victim Typologies ; Overview, Critique, and Reformulation, Drapkin-Viano (eds.) Victimology, 55-66

31-Schneider, The present.. 15; Mc Donald, W.F., Criminal Justice and the Victim: An Introduction, McDonald, W.F. (ed.) Criminal Justice and the Victim, London, 1976, p. 17; Ziegenhagen, E., Toward a Theory of Victim, Criminal Justice System Interactions, McDonald (ed.), p. 261; Reiman, J.H., Victims, Harm, and Justice, 1. ISV, Drapkin-Viano (eds.), p. 77-78

32-Schneider, The present.. 15

33-Dönmezer, Kriminoloji, 39 bis; Özek, Suç mağdurlarının.. 11; Sokulu, 1; Forti, G., Tra Criminologia e Diritto Penale, Brevi Note su Cifre Nere: e Funzione General Preventia della Pena, Riv. It. Dir. Proc. Pen. Gennaio-Marzo 1982, p. 183

34-Zabıtaya ve ilgili mercilere bildirilmeyen suçların çok büyük bir yekûn tuttuğu yabancı ülkelerde yapılan araştırmalar sonucu tespit edilmiştir. Meselâ Amerika'da, gasp ve ırza geçme suçlarından mağdur olanların büyük bir kısmının zabıtaya başvurmadığı anlaşılmıştır. Bak: Dönmezer, Kriminoloji, 39 bis.

35-Saklı suçluluğun incelenmesi ve tespiti hususunda metot ve teknikler olmakla beraber yeterli değildir. Suç mağduru üzerinde yapılan araştırmalar problemin bir yönünü teşkil etmektedir. Ancak, çağdaş Kriminoloji ve bir dalı olan Viktimoloji'de yapılan bu araştırmaların büyük bir gelişmeye sebep olduğu muhakkaktır. Bununla beraber siyah sayılar mağdur ve mağduriyetin ortaya çıkmamasını ifade eden bir kavram olarak, Viktimolojide yer almıştır.

36-Viktimizasyon araştırmalarının kaynağı, ceza adalet kurumlarının başlangıçta idarî nitelikte topladığı suç istatistikleridir. Ancak Viktimiloji'nin gelişmesi ile ceza adalet kurumlarından bağımsız olarak suçun genel boyutu ve niteliği konusunda da istatistikler yapılmaya başlanmıştır. Ayrıntı için Bak: Hindelang, M.J., Victimization Surveying, Theory and Research, III, ISV, Schneider (ed.), p.151

37-Bu araştırmalar, teşkil edilmiş örnek gruplara dahil olan kişilere belirli bir zaman süresi içinde bir suçun mağduru olup olmadıklarını sormak suretiyle elde edilen bilgilere ilişkin bulunmaktadır. Bu tür araştırmalarda, söz gelimi son üç yıl içinde hırsızlık, tehdit, müessir fiil gibi suçlara maruz kalıp kalmadıkları, olayın nerede ve ne zaman cereyan ettiği, polise şikâyet veya ihbar edip etmediği, suçludan bir tazminat alıp almadığı gibi sorular sorulmakta, cevaplar ile cinsiyet, yaş grubu, şahsî hal, meslek, eğitim derecesi, gelir seviyesi, sosyo ekonomik durumu, konut tipi gibi unsurlar arasındaki korelasyonların tespitine girişilmektedir. Bak: Dönmezer, Kriminoloji, 39 bis; Hindelang, 156

38-Viktimizasyon araştırmalarından elde edilen sonuçlar üzerinde de durulabilir. Meselâ Amerika'da yapılan araştırmalarda yaş'ın kişisel mağduriyetle ilgili etkili ve fakat ters bir tesir gösterdiği, genel olarak erkeklerin kadınlardan daha çok mağdur oldukları, kişilerin gelir düzeylerinin artmasının kişisel mağduriyetlerini azalttığı, evli kişilerin mağduriyet oranlarının, evli olmayan veya boşanmış veya ayrı yaşayan kimselere oranla daha az olduğu, özellikle hırsızlık suçlarında zencilerin beyazlardan daha fazla mağduriyete uğradıkları; iş sahibi, evi olan ya da okula giden kimselerin mağduriyet oranlarının işsiz kimselerden daha az olduğu görülmüştür. Keza kişilerin hayat tarzlarının monoton olup olmadığı, günlük çalışmaları, meslekî faaliyetleri, boş zamanlarını değerlendiriş şekilleri bakımından da mağduriyetlere konu oluşları özellik arz etmekte olduğu tespit edilmiştir. Kişinin beklentileri ile yaşları arasında ters bir orantı ve ilgi vardır. Meselâ çocuklar için tabiî sayılan bir umut yaşlılar için hiç düşünülmemektedir: Bak: Hindelang, 156-157; Japonya'da da Adalet Bakanlığına bağlı bir araştırma kurumunda sistematik araştırmalar yapılmıştır. Bunlardan bir ekip tarafından yapılan araştırmada ölümle veya müessir fiille sonuçlanan suç mağdurları ele alınarak incelenmiştir. İki bölümden oluşan bu araştırmada, birinci bölümünü teşkil eden raporda, ortaya çıkan bulgular ölüm ya da müessir fiille neticelenen ırza tecâvüz, haneye tecâvüz, soygun, öldürmeye teşebbüs ve öldürme suçlarından elde edilmiştir. Vakalar resmî istatistiklerden alınmıştır. 1973 ve 1974 yıllarına ait çeşitli vakalardan 352 öldürme, 565 müessir fiil olayı ile kovuşturulamayan 76 öldürme ve 74 müessir fiil olayı olmak üzere 1067 örnek vaka alınmış ve «mağduriyet» ile ilgili faktörler tespit edilmeye çalışılmıştır. İkinci bölümü teşkil eden raporda ise sosyal araştırma sonuçları tahlil edilmektedir. Burada anket metodu ile istihdam, gelir, tazminat ve aile hayatında değişmeler, fail aleyhindeki düşünceler, mağdur ve yakınlarının durumu konuları ele alınmıştır. Bu bölümdeki vakalar da resmi kayıtlardan elde edilmiş olup 123'ü öldürme ve 77'si müessir fiil vakasıdır. Anketler ve sonuçlan ile ilgili olarak bak: Fujimoto, T., The Victimological Study in Japan, III, (SV, Schneider (ed.), 128 ve dev.

39-Fattah, A.E., La Victimologie: Qu'est-elle et quel est son avenir? In Rev. Intern. Crim. Pol. Tech. 1967, p. 113, zlk. Van Honsté, V., La Reparation par L'Etat du Dommage subi par les Victimes de Certaines Infiractions, Rev. Dro. Pen. Crim. Bruxelles, 1974, p. 407; Keza Bak: Fattah, A.E., La Victime est-elle Coupable Montreal, 1971, p. 11

(40)Bak: (26) ve (28) nolu dipnotlarda gösterilen eserler.

(41)Bak: Weber, 156; Landau, 139; Sengstock-Liang, 117-123

(42)Bak: Sengstock-Liang, 117

43-Sengstock-Liang, 122-123; Schneider, The Present. 16; Landau. 139; Weber, 156

44-Özek, Suç mağdurlarının. 13; Keza mağdursuz sue kavramı ile ilgili olarak bak: Gitchoff, G.T. . Ellenbogen, E., Ellenbogen, J., Victimless crimes: The Case Againts Continued Enforcement, JPSA, 1973, p. 401-408; Davis, E.M., Victimless Crimes: The Case for Continued Enforcement, JPSA, 1973, p. 11-20; Bedau, H.A.. Are They Really Crimes Without Victims? 1. ISV, Drapkin - Viano (eds.), p. 63-75, Dönmezer, Kriminoloji, 40 ter; Tyndel, M„ Offenders Without Victims? Victimology: A New Focus I. ISV. Drapkin-Viano (eds.) London 1974.

 

45-Özek, Suç mağdurlarının.. 13-14; Davis, 11; Gittchof-Ellenbagen-Ellenbogen, 403-406.

(46) Drapkin-Viano, I, p. 209; Milletlerin mağdur oluşlarına örnek olarak, Yahudilerin Almanya'da II. Dünya Savaşı sırasında toplu katliâmları örnek olarak verilebilir. Toplu katliâmlar mağduriyetlerin bir çeşidi olarak tarihte görüldüğü gibi günümüzde de çok işlenmektedir. Bak: Drapkin, I, Victimology ; The Jewish and the German People, III. ISV. The Victim in International Perspective, Schneider (ed.), New York, 1982