CEZA HUKUKUNDA MAĞDURUN KORUNMASI
Süleyman Akdemir
1571 Okunma
GİRİŞ


                                                                     GİRİŞ


     1 — «Uzun yıllar boyu Ceza Hukuku ve Usulü, teorik ve pratik bakımdan faili ele almış, bütün hukuk düzeni bir bakıma suç failinin haklarını belirlemek amacını kovalamıştı. Oysa, ilkel toplumların ceza uygulamalarında esas amacın mağdurun tatmini, onun uğradığı zararların tazmini olduğu bilinmektedir. 1950'lerden itibaren suç mağdurunun haklarına da ceza hukukunda yer verilmesi gerektiği yeniden kabul edilmeye başlandı. İşin gerçeği şudur ki, Ceza adalet sistemi ideal ölçülerde işlememekte, âdeta kendisine hizmet etmekte ve boşuna dönen bir çark gibi mağduru rahatsız edip durmaktadır. O halde, özellikle Türkiye bakımından geleneksel usuller yerine başka kurumları, metotları düşünmek ve önermek gereklidir. Biz, suç dolayısıyla mağdurun zararını karşılamanın Devlet için bir yükümlülük oluşturduğu görüşündeyiz. Devlet kuracağı bir «müessese» aracılığı ile suç mağdurlarının zararlarını karşılamalıdır. Ancak probleme cevap teşkil edecek temel bu olmakla beraber, meselenin çeşitli yönleri itibarıyla ayrıca düzenlenmesi ve bir kısım sorunların cevaplandırılması gereklidir.» (1)
       Sayın Hocamız Ord. Prof. Dr. Sulhi DÖNMEZER'in ilgili makale ve kitabından aldığımız bu cümleler doktora çalışmamızda inceleyeceğimiz konunun esasını işaret etmektedir.
          2 — Böyle bir konuyu tez çalışması olarak seçmemiz çeşitli sebeplere dayanmaktadır. Bunları kısaca şu suretle yansıtabiliriz :
Çağdaş Ceza Hukukunda Mağdurun Korunması meselesi önce batıda gündeme gelmiştir. 1940'lardan bu yana suç mağduru ile ilgili çalışmalar Kriminoloji'de Viktimoloji adıyla yeni bir dalın doğmasına sebep olmuştur (2). Viktimoloji'nin etkisiyle Ceza Hukukunda   mağdur kavramı İle ilgili klâsik anlayış değişmeye başlamıştır (3). Diğer taraftan ingiliz kadın yazar Margery Fry'ın 1957 yılında Suç Mağdurlarının zararlarının tazmin edilmesinde Devletin yükümlülüğüne işaret eden makalesi, mağdurun korunması meselesinde Devletin yükümlülüğü düşüncesini güncel hale getirmiştir (4). Ceza Hukukunda mağdurların zararlarının tazmininde Devletin yükümlülüğüne işaret edilmesinden sonra meydana gelen anlayış değişikliği, çeşitli ülkelerdeki yasama organlarını etkilemiş ve mağdurun korunması ile ilgili yeni düzenlemeler yapılması sonucunu doğurmuştur (5). Mağdur ve korunması meselesi Uluslararası Kongrelerde tartışılmaya başlamış, Avrupa Konseyi de konu üzerinde aktif faaliyetlerde bulunmuş ve son olarak «Şiddet Suçları Mağdurlarının Tazminatı Hakkında Avrupa Sözleşmesi» ni üye ülkelerin imzasına açmıştır (6).
     «Ceza Hukukunda Mağdurun Korunması» konusunu doktora tez çalışması olarak seçmemizden önce «TCK'nda Vazifeyi İhmal Suçları» ile ilgili bir araştırma yapmış, bu araştırmada «ihmalî hareketin illîliği» meselesini incelerken “illiyet bağı»nın İslâm Hukukunda sistemli bir şekilde incelenmiş olduğunu görmüştük. İslâm Ceza Hukukunda mağdurun korunması konusunda iki temel kurum olan «âkile» ve «kasâme» müesseselerini de bu arada dikkatimizi çektiği için inceledik. Sayın Hocamız Ord. Prof. Dr. Sulhi DÖNMEZER'in «Devlet ve Suç Mağduru İlişkisi» adlı makalelerinde mağdurun korunması ile ilgili bir «müessese» kurulması gereğine işaret etmeleri, bizi, âkile ve kasâme müesseselerinin mağdurun korunması meselesine herhangi bir katkıda bulunup bulunmayacağını araştırmaya şevketti.
İslâm Hukuk Sisteminin anlaşılabilmesi için, sistemin temelini teşkil eden «Usûlü Fıkıh» üzerinde durulması gerekiyordu. Bu konuda çalışmalar yapan bir grup arkadaşla temas ettiğimizde, bunların bir Kooperatif kurduklarını, uygulamalı olarak bu tür meselelere cevap aradıklarını ve hatta bazı çözümlere varabildiklerini gördük. Kazaen bir ölüm olmuş, tazminat kooperatif ortakları tarafından ortaklaşa karşılanmıştı. Bundan başka, kooperatife bağlı teşebbüslerden birine ait marangoz atelyesi yanmış, zarar kooperatife bağlı diğer teşebbüsler arasında paylaştırılmak suretiyle giderilmişti. Keza, bir trafik kazası vuku bulmuş, zarar özel bir paylaştırma usulü ile kapa¬tılmıştı (7).
Bütün bu sebep ve gerekçeler, güncel, dinamik ve çözümü aranan bir mesele özelliğini taşıyan «Ceza Hukukunda Mağdurun Korunması» konusunu doktora tez çalışması olarak seçmemizi sağlamıştır. Tezimizin konusunu İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Doktora Yönetmeliği'nin 29. maddesi gereğince Sayın Ord. Prof. Dr. Sulhi DÖNMEZER'in tasvibine sunduk ve kendilerinin faydalı gördükleri tavsiye ve direktiflerini de alarak çalışmamızı sürdürdük.
3 — Tez hazırlanırken, önce günümüzde mağduru koruyan müesseseler üzerinde durulmuş, mevcut geleneksel ve dolaylı kurumların yetersizliği ve bu yetersizliğin sonucu olarak ileri sürülen görüşler ve çeşitli ülkelerdeki uygulamaların da, mağdurun korunması meselesine köklü bir çözüm getirmediği görülmüştür. Bu sebeple, yetersizlikleri giderici ve ilerideki çalışmalara ışık tutucu öneriler getiril¬meye çalışılmıştır.
Öneriler ortaya konulurken Hukuk Tarihi ve Sosyoloji'den yararlanılmıştır. Gerçekten, tarih boyunca mağdurların korunması ve zararların giderilmesi, bireyin mensubu bulunduğu sosyal grup ve toplum içinde olmuştur. İlkel dönemde kan ve hısımlık bağına dayanan gruplar, insanlığın evrimi ile birlikte sözleşmeye dayanan yeni gruplar meydana getirmiştir. Bu aşamada çağdaş grupların nasıl olabileceği ve mağdurun korunması konusunda nasıl bir sorumluluk taşıyabileceği sorularının cevaplarını da araştırmamızı gerektirmiştir.
Tarihteki sosyal grupların incelenmesine, İslâm Hukukunun meseleyi çözüş tarzı incelenerek başlanmıştır. İslâm Hukukundaki âkile müessesesi ile gerçekleştirilen çözümlerin Roma Hukuku, Eski Hukuk düzenleri ve ilkel dönemde de benzer özellikler göstermesi, günümüzde mağdurun korunması meselesine, benzer bir şekilde yaklaşılabileceği görüşümüzü teyit etmiştir. Bütün insanlar kardeş olmasına rağmen, ilişki kurdukları kişiler, yakınları, mensubu bulundukları gruplar ve içerisinde yaşadıkları toplumdur. Bu sebeple, mağdurun korunması için tarihte, kişilerin, sosyal grupların ve toplumun geçirdiği evrim dikkate alınarak, gruplaşma olayını hedef alan öneriler ileri sürülmüştür.
4 —Tezimiz, bir «Giriş ile dört bölüm ve bir sonuçtan oluşmaktadır. Mağdur kavramının tanımı çalışmanın kapsamının belirlenmesi bakımından ayrı bir önem taşımaktadır. Bu sebeple, Birinci Bölümde, mağdur kavramına diğer hukuk dallarındaki anlamları da dikkate alınarak bir tanım getirilmiştir. İkinci Bölümde, mağdur kavramının tanımı esas alınarak «Mağdurun Korunmasının Tarihi Gelişimi» anlatılmıştır. İlkel Dönemler, Eski Hukuk Düzenleri, Roma Hukuku ve İslâm Hu¬kukundaki gelişmeler açıklanırken mağduru koruyan müesseselere değinilmiştir.
Üçüncü Bölüm, «Çağdaş Hukukta Mağdurun Korunması» konusuna ayrılmıştır. Birinci Paragrafta, «Mağdurun Korunmasını Sağlayan Geleneksel ve Dolaylı Kurumlar»; İkinci Paragrafta, «Mağdurun Korun¬masına Etkili Olan Doğrudan ve Dolaylı Kurumlar»; Üçüncü Paragrafta, «Mağdurun Korunmasına İlişkin Yeni Düzenlemeler» ve Dördüncü Paragrafta, «Türkiye'de Mağdurun Korunması» konuları ince-lenmiştir.
Dördüncü Bölüm, «Mağduru Koruyan Usul ve Kurumların Yetersizliği ve Bu Konudaki Öneriler» başlığını taşımaktadır. Günümüzde, mağdurun korunması amacını güden usul ve kurumlar, bu amacı gerçekleştirmede yetersiz kalmaktadır. Bu yetersizliği gidermek için çeşitli ülkelerde «Fon Sistemi», «Özel Sigorta» ve «Sosyal Güvenlik Sistemi» içinde ödeme yapılması yolunda alternatif görüşler öne sürülmektedir. Bu sistemler, geliştirilen «Mikro Denge», «Makro Denge», «Fırsat ve İmkân Eşitliği» ve «Adalet» kriterleri açısından değerlendirildiğinde, kısmî bir çözümle sınırlı kaldıkları gibi, Ceza Hukuku ve alanında da suçları teşvik edici nitelik taşıdıkları ve bu sebeple soruna köklü ve kalıcı bir çözüm getiremedikleri görülmüştür. Mamafih, bütün bu gelişmeler mağdurun korunması meselesine teorik ve pratik açıdan önemli katkılar sağlamıştır.
Daha sonra, mağdurun korunması konusundaki önerilere geçilmiştir. Söz konusu öneriler, mağdurun korunmasının tarihi orijini esas alınarak, bugün için Devletin vardığı aşama ve bu aşamanın mağdurun korunması meselesindeki yeri tespit edilmek suretiyle ileri sürülmüştür. Devletin kuracağı sosyal grup niteliğindeki bir müessese aracılığı ile mağdurun korunmasının gerçekleşebileceğine işaret edilmiş, ve bu müesseseyle ilgili bazı tespitler yapılmaya çalışılmıştır. Ceza Hukuku alanındaki öneriler ise mağdur kavramının tanımından hareketle getirilmiş ve bazı özellikler üzerinde de durulmuştur. Devletin ve ferdin mağduriyetine ek olarak topluluğun mağduriyeti kavramı getirilmesi de önerilmiştir.
Sonuçta ise, incelemenin sentezi yapılmıştır. Bundan başka, Mağdurun Korunması meselesi, Devlet ve onu oluşturan Sosyal Kurumlarının işleyişi ile yakından ilgili olduğundan sadece Ceza Hukuku ile sınırlı bir doktora tezinde bütünü ile ele alınmasının güçlüğü vurgulanarak konunun diğer ilgili alanlardaki çalışmalardan sonra bir sentezle tamamen çözülebileceğine de işaret edilmiştir.

DİPNOTLAR;
--------------------------------------------------------------------------------------
1-Dönmezer, S., Devlet ve Suç Mağduru İlişkisi, Onar Armağanı 1977, s. 179 ve dev.; Dönmezer - Erman, Nazari ve Tatbikî Ceza Hukuku, istanbul 1981, 1148.
2-Drapkin, I. -Viano, E., (Eds.) Victimology: A New Focus, 1. ISV, I, London 1974 p. IX; Schneider, H.J., The Present Situation of Victimology in the World, III. ISV, 1979 Munster/Westfalia, Schneider, H.J. (ed) The Victim in International Perspective, New York, 1982, p. 11; Dönmezer, S., Kriminoloji, istanbul, 1981, s. 44
(3) Sengstock, M.C. - Liang, J., Elderly Victims of Crime, A Refinement of Theory
in Victimology, III, İSV, Schneider (ed), p. 117
(4) Edelhertz, H. . Geis, G., Public Compensation to Victims of Crime, Was-
hington, 1975, p. 10
(5) Edelhertz-Geis, 11
(6) Bak: Tsitsoura, A., The European Convention on the Compensation of Victims of Violent Crimes, Towards a Victim Policy in Europe (Seminar, 31 Oct. – 2 Nov. 1983 Espoo - Finland) Helsinki 1984 p. 113; Sözleşmenin açıklaması
için bak: Council of Europe, Explanatory Report on the European Convention
on the Compensation of Victims of Violent Crimes, Strasbourg, 1984.
(7) Söz konusu Kooperatifin adı «Sınırlı Sorumlu Akevler Kredi ve Yardımlaşma Kooperatifi» olup 1967 yılından beri faaliyettedir. Kooperatifin 1500'ün üze¬rinde ortağı vardır. Kooperatife bağlı 5 şube ve merkezi İzmir'dedir. Bundan başka Kooperatifin hizmet ortağı olarak katıldığı, inşaat teşebbüsü, matbaa teşebbüsü, zeytinyağı fabrikası, yayıncılık teşebbüsü, Etüt-plan-proje ve Araştırma Ünitesi de bulunmaktadır. Konumuzla ilgili olması ve Kooperatifi tanıtması yönüyle Anasözleşmenin maddeleri ve kooperatif faaliyet raporlarından kısa bazı aktarmaları yapmak istiyoruz.
Kooperatif Ana Sözleşmesinin «Sigorta» başlığını taşıyan Madde 78'de «Ortaklık camiası içinde, kefalet, yardımlaşma ve dayanışma esasları ile bütün «mal ve can sigortalı» bulunmaktadır. Bu «sigortalanma sisteminin geliştirilmesi» esas alınmıştır. Bu itibarla kanunen «mecbur» kılınmayan hiç bir sigorta «ferden» yaptırılamaz. Sadece diğer ortaklıkça birlik kurulur», denilmek suretiyle özel bir sigorta sisteminin geliştirilmesi öngörülmüştür. Kooperatif Ana Sözleşmesinin 3. maddesinde, «gaye» olarak «a- Ortaklığın gayesi çalışmada ve yaşamada birbiriyle anlaşabilecek kimseleri bir araya getirerek aralarında iktisadi, içtimai, ilmi ve ahlâki «dayanışma”'yı ve yardımlaşmayı gerçekleştirmektir, b- Ortaklık, ortakların kurup geliştirecekleri sınai, ticari, zirai, yapı, mesken ve maden teeşbbüslerine ait Adi Ortaklıklara bir hizmet ortağı olarak katıldığı değerlerin tedavülüne hizmet edecektir.
Konumuzla ilgili gördüğümüz için Kooperatifin 1971 yılı faaliyet rapo¬rundan, ortaklığın kuruluş sebeplerini yazmayı uygun görüyoruz: 1- «Cemiyetimizde birçok mevzuat ve teamülden dolayı, küçük müteşebbisler muame¬le usullerini bilmemekte, yeteri kadar güçleri de olmadığı için ehliyetli eleman çalıştıramamaktadırlar. Dolayısıyla bir çok yazışma ve anlaşmalar ya hiç yapılmamakta veya yanlış yürütülmektedir. 2- Yine birçok vergi kanunları iyi mütehassısın dahi bilemiyeceği kadar griftleşmiş olduğundan muhasebe işleri küçük müteşebbisleri çok ürkütmektedir. Ciddi ve gerçek muhasebe yerine, uydurma işletme defterleri tanzimi veya tamamen gizli çalışma dolayısıyla gelişememe en bariz üzücü problemlerimizden birini teşkil etmektedir. 3- Küçük müteşebbisler, teşebbüslerini durdurmaları halinde, ellerinde bulunan malları koruyacak yer bulamadıklarından yok pahasına elden çıkarmaktadırlar. Ortaklıklarda tescil işlemleri, ortakların üzerinde yürüdüğü zaman işler yürümemekte, birinin üzerine tescil edildiğinde de diğerlerinin hakları tehlikeye girmektedir. 4- Küçük müteşebbisler kendi haklarını mahkemelerde «müdafaa» etmek imkânından mahrumdurlar, Avukatlar da böyle küçük işletmelerle uğraşmamaktadırlar. Zaten «yıllarca» süren mahkemeler (davalar) küçük müteşebbislerin haklarını almaları babında en küçük bir fayda temin etmemektedir 5- Küçük müteşebbislere resmi bankalardan hemen hemen hiç «kredi” açılmamakta, büyük kredi alanlar bunları sömürmektedirler, Piyasada da tanınmadıkları için şahsi kredileri olmamakta ve dolayısıyla iş yapma imkânından mahrum bulunmaktadırlar. 6- Gerek sermaye ve gerekse iş ortaklıklarının tesis edilebilmesi için, iş ve sermaye sahipleri birbirlerini «tanımadıklarından» kapitalistlerin ve tefecilerin kucağına düşmek tedirler. 7- Küçük müteşebbisler mallarını «tanıtma» imkânından ve reklâm gücünden yoksundurlar. 8- Küçük müteşebbisler ticaret teamülünü bilmemektedirler. Bu yüzden aralarında sık sık ihtilaf çıkmakta fakat bunu halledecek bir merci bulamamaktadırlar. «Seneler» sonra halledilecek bir «dava»nın müteşebbis için kuru sıkıntıdan başka ne faydası olabilir. 9- Küçük serma-yelerini birleştirerek ortaklık tesis etmiş bulunan müteşebbisler yeterli olamadıklarından işlerini «kontrol» etmekten mahrum bulunuyorlar. Güçleri yet¬mediği için «teknik» eleman istihdam edemiyorlar. 10- Büyük müteşebbisler şahsi servetlerinden başka, emeklilik ve sigorta imkanlarıyla da hayatlarını emniyete almışlardır. Halbuki, küçük müteşebbisler hergün açlık tehlikesi ile karşı karşıyadırlar. Bu şartlar altında küçük müteşebbisler Türkiye'de ortadan kalkmakta yerine ya Avrupa kredisi ile beslenmiş sömürücü kapitalistler veya karnını doyuramadığı için Avrupa sokaklarında iş arayan işçiler zümresi ortaya çıkmaktadır. Bu hal ise Türkiye'nin geleceği için büyük bir tehlike teşkil etmektedir. İşte bütün bunları yaşayarak görmüş olan kurucular, müspet ve geçerli çareyi «meseleleri» halledecek bir «ortaklık»ı tesis etmekte buldular...», Kooperatif.n 1971 yılı faaliyet raporu.