SUSURLUK OLAYI
1997 müdahalesi neden yapıldı?
Her şeyden önce bu müdahalenin neden yapıldığını tesbit etmemiz gerekmektedir. Bu müdahale süreci ‘Susurluk Olayı’ ile başlamıştır. Devleti yönetenler, mevzuat dışı davranışlarla devleti korumak istemişlerdir. Kenan Evren ve Süleyman Demirel de bu davranışlara katılmıştır. Jandarma kuvvetleri komutanı ile Deniz kuvvetleri komutanı da bu davranışlara dahildir. Bu kişiler, bu davranışları elbette ülkenin çıkarı için yapmışlardır. Ne var ki, bunların yanındaki görevliler bu davranışları esnasında yapılanları istismar etmiş ve kendilerine özel menfaat sağlamışlardır. Ancak bu davranışlar dış ajanlar tarafından tesbit edİlmîştir ve şimdi şantaj olarak kullanılmaktadır. Bu hareketleri sömürücü iç kapital da öğrenmiştir ve o da kendi çıkarı için baskı unsuru olarak kullanmaktadır.
Bu konuda ve ‘Susurluk Olayı’nda eli çamura bulaşmayan belki de biricik parti Refah Partisi’dir. Ancak bu konudaki bütün fatura RP’ye çıkarılmaktadır. Çünkü suçlular birbirlerini korumaktadırlar. Bu işlere en az karışmış olan kişi de Tansu Çiller’dir. Bundan dolayı yok edilmek istenmektedir.
Refah Partisi çok önemli bir fırsat yakalamıştı. Bu fırsatı milletin menfaati için kullanmalıydı. Bunu gerçekleştirmek için de polis soruşturması yerine, bağımsız soruşturma kurulları oluşturmalı, soruşturmanın bunlar tarafından yapılmasını önermeli ve bunu sağlamalıydı.
Bu bağımsız soruşturma sistemini kısaca anlatalım:
Siyasi partilerin ilçe başkanları, ilçelerinde aldıkları oy oranı nispetinde resmi soruşturmacılar atarlar. Soruşturmacılar, ayağa çağırarak veya ayağa giderek sorular sormak suretiyle soruşturma yaparlar. Soruşturmacıların şehadeti ile hükmedilir. Sonra mahkemelerde hakemlik sistemi getirilir ve şeriata göre muhakeme sistemi ile ülke adalete kavuşturulur. Geçmişte işlenen suçlar affedilir. Mağdur olanlara devletçe tazminat ödenir. Böylece ülkeye adil bir düzen ve adalet gelmiş olur. Refah Partisi böyle yapmadı. Büyük bir fırsatı kaçırdı ve heba etti. Kendi hasmı olan Mehmet Ağar’ın dosyasını bile oyaladı; daha sonra mecliste savsakladı!..
‘Susurluk Olayı’nı çözemeyen hiçbir iktidar, anayasa ekseriyeti oranında oy alsa da muktedir olamaz ve orada duramaz. Mesele güvenoyu alma meselesi değil, mesele ‘Susurluk Olayı’nı çözme meselesidir. Bizim her zaman önerdiğimiz, iş ve sorumluluk bölüşülmesi ilkesi söz konusu olsaydı, bu konuda sorumluluk İçişleri ve Millil Savunma’da olacağından, Başbakan Erbakan’a bir sorumluluk gelmeyecekti.
Bu konuda daha baştan İslâmiyet’e yani Şeriat’a uyulmadığı için, daha sonra başkalarının suçunun cezası Refah Partisi’e yüklenmiştir.
BAŞBAKANLIĞIN DEVREDİLMESİ
Başbakanlık hiç kimsenin özel mülkü değildir.
Başbakanlık hiç kimseye devredilemez.
Başbakanlık satılamaz, satın alınamaz, kiralanamaz.
Koalisyon protokolüne böyle gayrimeşru madde konulduğunda, o zaman işte böyle anormal sonuçlara varılır.
Refah Partisi ne yapmalıydı?
Refah Partisi, başbakanlığı devretmemeliydi. Başbakan Erbakan, bu sebeplerle de istifa etmemeliydi. İstifa etmemeli ve şu öneride bulunmalıydı:
Ülkemiz, iç ve dış düşmanların azması sonucunda tehlikeli bir duruma girmiştir. Bu ağır şartlar altında daha geniş tabanlı bir hükümetin kurulması zorunlu hale gelmiştir. Daha geniş tabanlı bir hükümetin oluşmasına imkan vermek için istifa ediyorum.
Başbakan Erbakan böyle demeli ve daha sonra istifa etmeliydi. Seçim şartına dayanarak istifa edilmez. Çünkü seçime karar verme yetkisi hükümetin elinde değildir. Bu noktada da hata yapılmıştır.
Partiler arasındaki milletvekili transferlerinin ana sebebi, maddi menfaatlerden çok erken seçime gidilmesi endişesidir.
Başbakan Erbakan ve RP yöneticileri burada önemli bir hata yaptılar. Allah bir şeyi emrediyorsa, elbette onun hikmeti vardır. İslâmiyet’e göre; başbakanlığın takas edilmesi caiz değildir. Bilmiyorsanız, bari bilenlere sorun. İnanmıyorsanız, hiç olmazsa inandığınızı söylemeyin. Sonuç olarak; sadece kendinizi kandırmış olursunuz. Bu arada, maalesef halka da zarar veriyorsunuz. Maddi manevi beklentilerimizi yıkıyorsunuz.
SEKİZ YILLIK ZORUNLU EĞİTİM
Bir komutan, sadece inat olsun diye resmi bir ziyafette sofraya rakı getirtmiş ve içmiştir. Bir başbakan, aynı toplantıda içki içmedi diye ayıplanmıştır. Provake edilen olaylar bahane edilerek tanklar yürütülmüştür.
Sonunda, bu olaylar ve benzerleri bahane edilerek, sekiz yıllık zorunlu eğitim konusu ortaya çıkarılmıştır.
Bütün mesele, sadece ve sadece Susurluk Olayı ile ilgili olan sıcak gündemi değiştirmek ve bu konuda oluşan kamuoyunu soğutmaktı. Nitekim, RP’nin bu konudaki gafletinden de yararlanarak, ışık söndürme başta olmak üzere bütün eylemler terkedildi. Medya gündemi saptırdı. Sonunda tek suçsuz olan RP suçlu olup çıktı!.. Gerisi tamamen bahaneydi.
Refah Partisi bütün bu gelişmeleri ve olayları kendi lehine değerlendirebilirdi.
Cumhurbaşkanına gidip; “Anayasal kurumlar arasında denge sağlamak senin görevindir. Ordu içinde meşru olmayan sesler yükselmektedir. Ya bunları sustur ya da istifa et de senin yerine gereğini yapacak olan bir cumhurbaşkanı seçelim” demeli ve olayların üstüne üstüne yürümeliydi.
Cumhurbaşkanı duruma hakim olamaz, istifa da etmezse; o zaman hükümet istifa etmeli ve mecliste yapacağı anayasa değişikliği ile cumhurbaşkanının değiştirilmesi zorunluğunu getirmeliydi. Bu arada bir asker cumhurbaşkanı önermeliydi.
Refah Partisi bunu yapmadı. Yapmadı ve sonuçlarına katlanmak zorunda kaldı.
Biz, zorunlu eğitimle ilgili olarak geniş bir dosya hazırladık ve Akevler Bülteni’nde yayınladık. Genel ve özel çözüm önerilerimizi geniş bir şekilde sunduk.
Burada sadece kısa birkaç hatırlatmada bulunalım:
1-Sekiz yıllık eğitim bedavadır. Veliler çocuklarını okullara devam ettirmek zorundadırlar. Çocuğunu okula göndermeyen velinin velilik hakkı düşer.
2- Sekiz yıllık zorunlu eğitim, 8 yıl veya 5+3 değil,3+5 yıl şeklinde olacaktır. Öğrenci, okulunu ve öğretmenini kendisi seçecektir. Ücreti devlet verecektir. İmtihanları ortak İlmî heyet yapacaktır.
3- İlköğretim programı, partilerin atadıkları öğretmenler tarafından yapılacaktır.