REFAH PARTİSİ
ERBAKAN’IN HAYAT HİKÂYESİ
Bir parti genel başkanın kendisi bir şey yapmaz; ancak aynı düşüncede olanlar ve benzer şeyleri yapmak isteyenler genel başkanın etrafında toplanırlar ve onlar yapacaklarını yaparlar. Artık o topluluk o başkanın adıyla anılır. Başkanlar toplulukları oluşturmaz; topluluklar başkanların etrafında toplanırlar.
Refah Partisi de işte böyle Necmettin Erbakan’ın etrafında toplanırlar.
Refah Partisi de işte böyle Necmettin Erbakan’ın etrafında toplanan bir kitledir. Bundan dolayı Refah Partisi’ni anlamak ve değerlendirme yapabilmek için Necmettin Erbakan’ın hayat hikâyesini bilmek gerekir. Biz de bu hayat hikayesinden yola çıkarak meseleyi anlamaya ve anlatmaya çalışacağız.
Necmettin Erbakan makina mühendisidir ve branşında profesör olmuştur. Gerek öğrenciliği döneminde ve gerekse üniversitedeki hocalığında son derece başarılıdır. Mesleğinin bir gereği olarak, Türkiye’nin sanayileşmesini ve kalkınmasını istemiştir. Hayatı boyunca hep bu amaçla çalışmış ve savaşmıştır.
İKİ DÜŞÜNCE VE İKİ YOL
Türkiye’de hemen hemen herkes ülkenin sanayileşmesini istemiş, gelişmiş ülkeler seviyesine çıkmasını arzulamış, hiç kimse bu olumlu düşüncelere ve taleplere karşı gelmemiştir. Ancak bu hususta iki düşünce ortaya çıkmıştır. Genel olarak da Türkiye’deki mücadele bu iki görüş ve düşünce sahipleri arasındaki mücadeledir.
Birinci grup düşünce sahipleri, bizim geri kalışımızın sebebini Müslüman olmamızda aramış ve sanayileşip kalkınabilmemiz için İslâmiyet’i terketmemiz gerektiğini savunmuşlardır. Bu görüşte olanlar, Batı dünyasını bilmeyen batılılardır. Ayrıca, Türk milletinin kandırılmışları ve düşmanları ile işbirliği içinde olanlardır. İkinci grup düşünce sahipleri ise, meseleye daha farklı bir boyuttan bakmaktadırlar. Sanayileşme tarihi bir aşamadır. Allah bunu Batı dünyasına nasip etti. Bu aşama veya gelişmenin Müslümanlık veya Hıristiyanlık ile bir ilgisi yoktur. Nitekim Japonlar da kendi kültürlerinde kalarak sanayileştiler. Biz de kendi inanç ve kültürümüzde kalarak sanayileşebiliriz. Sanayileşmek için İslâmiyet’i terketmemiz gerekmez.
Necmettin Erbakan, bu ikinci yolu seçmişti. O Müslüman kalarak batılılaşmayı ve sanayileşmeyi seçmişti. Mücadelesini bu yolda yapmıştı.
ŞERİATÇILAR VE TARİKATÇILAR
Ancak burada çok önemli bir noktaya işaret etmemiz gerekmektedir. İslâm tarihinde Müslüman halklar ikiye bölünmüştür: Şeriatçılar ve tarikatçılar. Medreseler şeriatçıları, tekkeler tarikatçıları bünyelerinde barındırıyordu.
Medreseler İslâmiyet’i ilme dayandırıyor, insanların tüm hareketlerini ve devlet ile ilgili düzenlerini şeriatın kontrolü dairesine alıyorlardı. Tekke ve tarikatlar ise dini, amel ve düzenle ilgili değil de sadece ibadet ve zikirden ibaret görüyorlardı.
Osmanlılar döneminde şeriatçılar ile tarikatçılar arasında çetin çekişmeler olmuştu. Ancak saray yani sultanlar iki taraf arasındaki dengeyi iyi kurdukları için altı asır varlıklarını sürdürmüşlerdir.
Mustafa Kemal, şeriatçıların tarafını tuttu ve tarikatları kapattı. Gerçi medreseleri de kapattı, ancak şeriatçı Diyanet İşleri Teşkilatı’nı kurdu ve bu arada dini okullar açma yoluna gitti. Bu teşkilat ve uygulama anlayışı bugüne kadar varlığını aynen sürdürmüştür.
ERBAKAN VE İSLÂMİYET
Necmettin Erbakan şeriatçı değildi, medresede yetişmemiştir, tarikatta yetişmemiştir. Tarikat terbiyesiyle öğrendiği kadarıyla İslâm dinini bilmektedir, ancak İslâm düzenini bilmemektedir. Ülkenin sanayileşmesi ve kalkınması yönünde çalışırken sadece İslâm ahlakından yararlanmayı düşünmüştür. Bundan dolayı kurduğu partinin en önemli sloganı “Önce Ahlak ve Maneviyat” olmuştur. Erbakan, İslâm şeriatı ile sanayi arasında bir ilişki kurmayı düşünememiştir. Kısaca, Erbakan’a göre İslâmiyet, düzen değil sadece dindir.
Necmettin Erbakan, Türkiye’de sanayileşme hamlesini gerçekleştirmek amacıyla Gümüş Motor Fabrikası’nı kurdu. Teknik olarak başarılı oldu ve Türkiye’deki ilk motor üretimi gerçekleştirdi. Ama Türkiye’de öteden beri oynanan yönetim oyunları ile sanayileşme alanında etkili olamadı. Bazı çevrelerin çevirdikleri dolaplarla ve oynadıkları oyunlarla kendi şirketini ve fabrikasını elinden aldılar.
Necmettin Erbakan, bunun üzerine Süleyman Demirel’in yardımı ile Odalar Birliği Genel Sekreteri oldu. Ancak yapmak istediklerini yine yapamadı. Odalar Birliği içinde genel bir faaliyete geçti ve propaganda faaliyetlerinde bulundu. Anadolu sanayici ve tüccarlarının desteğini kazanarak Odalar Birliği Başkanı oldu. Ancak Süleyman Demirel, localardan aldığı emre binaen, kanun ve mevzuatları dinlemeksizin, polis zoru ile Erbakan’ı Odalar Birliği Başkanlığı’ndan attırdı...
ERBAKAN VE SİYASET
Necmettin Erbakan, bu olaylardan sonra siyasete atılmak istedi. Bunun için Adalet Partisi’ne müracaat etti. Süleyman Demirel Erbakan’ın talebini geri çevirdi ve bu adaylığı veto etti. Bunun üzerine Erbakan ve arkadaşları, önce Bağımsızlar Hareketi’ni gerçekleştirdiler, sonra Milli Nizam Partisi’ni kurdular. Ancak bu parti bir yılda kapatıldı. Aynı ekip bu sefer Milli Selamet Partisi’ni kurdu ve ilk girdikleri seçimde başarı kazandı. CHP ile koalisyon ortağı oldu. MC Hükümetleri’nde yer aldı. Erbakan, başbakan yardımcısı olarak hükümetlerde etkili oldu.
Necmettin Erbakan ve kurduğu partiler, Müslüman kalarak sanayileşmek isteyen her Türkün merkezi oldu. Erbakan, mühendisliği ile partideki şeriatçıların yanında yer alırken, Müslümanlığı ile de tarikatçıların ve mistik düşünce sahiplerinin yanında yer aldı.
Harekatın İlmî cephesini Akevler, mistik cephesinin İskenderpaşa Cemaati oluşturdu. Erbakan, böylece iki özelliği ve iki yönüyle iki tarafta da yer alıyor ve sürekli gelişme kaydediyordu. Diğer taraftan her iki taraf da zaman zaman Erbakan’a karşı cephe almıştır. Bu mesele ayrı bir inceleme ve yazı konusudur. Burada üzerinde durmayacağız.
Mehmed Efendi’nin vefatından sonra, bir ara tarikatçılar Erbakan’ı ‘mürid-i mürted’ ilan etmişti. Diğer taraftan tarikatçılardan korktuğu için gizli tavsiyelere kulak veren Erbakan, Akevler Ekibi’nden de uzak duruyordu. Bir taraftan ‘Adil Düzen’ propagandası yaparak milletten oy topluyor; diğer taraftan grup ve genel merkezde topladığı tutucu kadrolara bu görüşlerin uygulanmayacağı konusunda güvence veriyordu!...
Geçmişten bugüne gelinceye kadar geçen sürece baktığımızda, gerçekten de ibret almamız gereken şeylerle karşılaşırız. Geçenleri iyi anlar ve tahlil edersek, bugünü de daha iyi anlamış ve değerlendirmiş oluruz. Geleceğimizin aydınlık olması için geçmişte işlenen hataların tekrarlanmaması gerekmektedir. Aksi halde, ibret alınmazsa hatalar yeniden tekerrür eder.
Benzer olaylar ve hatalar, geçmişe Demokrat Parti için de sözkonusuydu. Demokrat Partililer de, bir taraftan halka milliyetçi görünerek oy alıyor; diğer taraftan Celal Bayar ateizmin bekçiliğini yapıyordu. CHP ise açıkca ve hiç münafıklık yapmadan kendi görüşlerini savunuyordu. 1960 Müdahalesi’nin tek müsebbibi Celal Bayar ve onu sırtından atamayan politikaların uygulayıcısı Adnan Menderes’tir.
İki tarafa oynamak son derece tehlikelidir. Her zaman açık olmak ve söyleneni yapmak gerekmektedir. İki taraflı oynayanları Allah de kulları da sevmez.
Geçmişteki olaylardan ibret alınmadığı için tarih tekerrür ediyor.
CUMHURİYET HALK PARTİSİ
CHP’nin baştan itibaren takip ettiği bir politika vardı. Parti, ateist bir faşist düzen istiyordu. Sovyetler enternasyonal sosyalist; CHP ise nasyonal sosyalist idi. Dünyada nasyonal sosyalizmin ilk kurucusu ve uygulayıcısı CHP olmuştur. Daha sonra Almanya ve İtalya uygulamıştır.
Türkiye’de uygulanan sosyalizmin bir özelliği vardı. Enternasyonal sosyalizmde uygulanan usulde halkın elinden malı ve mülkü alınmıştı. Halbuki Türkiye’de uygulanan sosyalizmde halkın mal ve mülkü alınmamış, sadece devlet halkın yapamayacağı işleri yüklenmiş ve böylece kapitalizm önlenmişti. Diğer taraftan enternasyonal sosyalizmde dine karşı açıkça saldırıya geçİlmîş olduğu halde; Türkiye’de dine karşı savaş açılmamış, sadece din unutturulmaya çalişılmıştır.
CHP’nin tamamen kendine özgü ve orjinal bir düzeni vardı. Bu siyasi strateji Mustafa Kemal tarafından tesis edİlmîştir ve CHP hiçbir zaman bu çizgiden ayrılmamıştır. Bu çizgi ve siyaset anlayışı, günümüzde de aynen takip edilmektedir.
İsmet İnönü 1946’dan sonra hem devletçilikten yani nasyonal sosyalizmden hem de dini unutturma politikasından vazgeçmiş ve Batı modeli demokrasiye geçiş yapmıştır. Ancak parti olarak daima bilinen Halk Partisi olmaya devam etmiştir. Bundan dolayı hâlâ varlığını muhafaza etmektedir.
Oysa Demokrat Parti geleneğinin net ve açık bir politikası olmamıştır. Olmadığı için de sürekli olarak darbeler yemiştir. Darbelerin olmaması için bütün partiler açık ve net siyaset yapmalıdır. Önerdiğimiz politikalar uygulanmadığı sürece müdahaleler varolmaya devam edecektir.
Necmettin Erbakan açık ve net bir politika izleyememiştir. Genel olarak İslâmiyet’i kabul etmiş ve benimsemiştir; ancak şeriat taraftarı mıdır yoksa tarikat taraftarı mıdır, bunu açık ve net olarak ortaya koyamamıştır. Problem budur.