REFAH PARTİSİ VE REFAHYOL İKTİDARI
Süleyman Karagülle
1324 Okunma
İKTİDAR MI, DÜZEN Mİ, HANGİSİ?

İKTİDAR MI, DÜZEN Mİ, HANGİSİ?

1-  Mesele iktidar meselesi değildi; mesele düzen meselesiydi.

Akevler Bülteni’nde parti başkanlarına mektuplar yazarak uyarılarda bulunduk. Yaptıkları yanlışlardan dolayı 1980 Müdahalesini beklemeleri gerektiğini yazdık. Mutlak bir Milli Mutabakat Hükümeti kurmaları gerektiğini, böyle hareket etmenin zaruri olduğunu, bu arada orduyu da yanlarına almalarının önemini hatırlattık ve önerilerde bulunduk.

Necmettin Erbakan bu önerilerimize itibar etmedi ve kulak vermedi.

Bir gün kendisini ziyaret ettik ve dedik ki: “Ya Adil Düzen’i ortaya koyarsınız yahut sizin göreviniz bitti!” Bu arada Yassıada imasında bulunmayı da ihmal etmedik. Görüşmeye söz verdi ancak yine inat edip görüşmedi. Allah’a dönmeyi, sadece Allah için kendisiyle konuşmak isteyenlere kulak vermeyi değil; Avrupa’da CİA ajanları ile dolaşmayı ve görüşmeyi yeğledi!..

Sonunda, bizim defalarca uyarıp haber verdiğimiz 12 Eylül 1980 Askeri Müdahalesi gerçekleşti ve MSP yöneticileri Mamak’a gittiler...

Bütün bu olanlara rağmen, MSP yöneticileri Allah ile yaptıkları sözleşmeyi yani İslâmiyet’e/ Şeriata göre hareket etmeleri gerektiğini bugüne kadar hala öğrenemediler...

Bir gün öğrenirler mi?                       

Çıkmayan candan ümit kesilmez!

İlim, beşikten mezara kadar farzdır.

Belki bir gün akılları başlarına gelir de öğrenirler.

ADİL DÜZEN PROJESİ VE SONRASI

2-  Erbakan, şeriata uygun olan savunma taktiğini uyguladı. Bu husustaki görüşlerimizi kendisine bildirmiştik. Sonunda hapisten çıktı...

Bir müddet sonra, Edremit / Altınoluk’taki evinde bizimle görüşmeye başladı. Akevler Ekibi ile yapılan çalışmalar sonunda Adil Düzen Projesi’ni hazırladık. Kendisi de Adil Düzen’i benimsedi, isim babası oldu ve bu sayede her geçen gün gücü artmaya başladı. Nihayet 1991 seçim kararı alındı. Parti, ilk defa Adil Düzen’i benimsemiş olarak seçime girecekti...

Hiç ummadığımız bir şey oldu:

Erbakan, bizi devre dışı bıraktı!..

Adil Düzen Projesi’ni resmilestirmedi ve seçime öyle girdi!..

Biz önerimizi yaptık ve kendisine dedik ki:

“İslâmiyet’te ekseriyet sistemi yoktur. Adil Düzen nisbi temsil sistemidir. Biz tek başımıza iktidar olsak da ‘Milli Koalisyon Hükümeti’ kurmalıyız. Bu görüşümüzü seçim programına koymalıyız.”

Bu önerimize kulak vermedi ve itibar etmedi.

Adil Düzen esprisi içinde Milliyetçi Hareket Partisi ve Islahatçı Demokrasi Partisi ile işbirliği yapıldı. Bu işbirliği görüşmelerini de başından itibaren biz başlatmış bulunuyorduk. Diğer Seçim oldu ve iyi bir netice alındı.

Bundan sonra, liderlik bir tarafa bırakılarak Adil Düzen Projesi üzerinde birlikte çalışmalar yapılması suretiyle bir sonraki seçime ortak bir Anayasa Önerisi ile gidilmesi gerekirken; Erbakan klasik muhalefet yapma yolunu seçti. Bu arada Alparslan Türkeş ile olan irtibatını da kesti. Böylece bizden yani İlmîn gerçeklerinden uzak durmanın cezasını dağılmakla ödedi.

Oysa, bizimle olan irtibatını sürdürseydi, Refah Partisi 1995 seçimlerinde mutlak ekseriyeti alacaktı. Çünkü toplam oy % 33’ü geçiyordu. Önerilerimize itibar etmedi ve bu fırsatı kaçırdı.

SÖYLENENLER VE YAPILANLAR...

3-  Erbakan ne yapacağını keşfetmişti.

Kendisi Adil Düzen’i anlatacak, taban Adil Düzen’i benimseyecek, böylece halkın oyunu toplayacak ve iktidar olacaktı. Milletvekilliklerini ve Merkez Karar Yürütme Kurulu üyelerini ise Adil Düzen’e karşı olanlardan oluşturacak, böylece iktidar olduğunda istediğini yapacak ve kuvvet sistemini uygulayacaktı...

İşte bu oyun ve davranış, sadece İslâmiyet’e/ Şeriata aykırı değil, aynı zamanda ve açıkça hakkı inkar idi.

Kur’ân’ın ilk sahifelerinde insanlar kötü ve iyi insan diye ikiye ayrılır, sonra onlar arasında olanlar anlatılır:

“ İnsanlar içinde biz Allah’a ve ahirete inandık diyenler vardır. Oysa onlar inanmış değildirler. Onlar Allah’ı ve inanmış kimseleri kandırıyorlar. Oysa onlar kendilerinden başka kimseyi kandıramazlar.” (Bakara [2];8-9)

Bu ayetin manasını anlamak gerçekten çok zordur. İnsan gerçekten Allah’a inanıyorsa O’nu kandırmak için uğraşmaz; inanmıyorsa yine kandırmaya kalkışmaz. Ama demek ki, insanoğlu Allah’ı kandırmaya çalışırmış ki Kur’ân bunu söylüyor.

RP yöneticileri işte bunu yapıyorlar.

Onlar aslında Adil Düzen’e inanmıyorlar, Adil Düzen’in sahibi olan Allah’a inanmıyorlar; ama inandıklarını zannediyor ve O’na inanları kandırıyorlar. Aslında ayette de belirtildiği üzere, sadece kendilerini kandırıyorlar, ama bunun farkında değiller.

1946’dan beri sağ cephenin başına gelenlerin asıl sebebi ve kaynağı budur: Allah’ı ve inanmış olan kimseleri kandırmak. Evet, dini ve inananları sadece ve sadece istismar etmek. Sonunda da zararını hep birlikte görmek.

Demokrasilerde dinin istismarı suç değildir. Şeriata göre de dinin istismarı suç değildir. Ancak, İslâmiyet’e göre dinin istismarı haramdır, hem de küfür derecesinde haramdır. Türkiye’de  yıllardan beri sağ cephenin başına gelenler, tamamen Kur’ân’ın haber verdiği haberler içindedir.

KUR’ÂN DİYOR Kİ!

4-  1993 yılında bizimle yapılan bir röportajda: “RP’nin oyları artmaya devam edecektir, ancak RP yöneticileri Adil Düzen’i uygulamayacaktır” dedik.

“Elbette bunu söylemek istemezdik. Ancak yarın muhalif olanlar veya başka insanlar “ Adil Düzen bu mudur?” derler, biz de halka yanlış anlatmış oluruz. Şimdiden düzeltmiş olmak için söylüyoruz” dedik.

Ayrıca dedik ki: “Şeriat düşmanları RP’den korkmasınlar. RP yöneticileri Adil Düzen’i uygulamayacaktır.

Bilmeden ve öğrenmeden nasıl uygulayacaklar ki ?!.

Böylece, dolaylı olarak da olsa RP’ye yardım etmiş olduk.

Evet, RP’nin oyu artıyordu. RP iktidar, Erbakan da başbakan olacaktı. 27 yıl sadece oy istemek ve toplamak için dolaşmışlardı. Artık oy toplamak için dolaşmaya vakitleri yoktu.

Erbakan ve arkadaşlarının, Akevler Ekibi ile işbirliği yaparak Adil Düzen Projesi’ni hazırlayıp ondan sonra iktidara talip olmaları gerekiyordu. Şoförlüğünü öğrenmeden araba sürmeye kalkışmamaları gerekiyorken, onlar bizimle olan irtibatlarını tamamen kestiler. Bizden uzak durmak için ellerinden geleni yaptılar. Bu ısrar ve inatları son yıllarda iyice kemikleşti.

Artık yapabileceğimiz bir şey kalmamıştı.

Bunun üzerine biz de Orta Asya/ Kırgızistan’a gittik.

Oraya gitmememiz için de engeller çıkardılar. Buna rağmen gittik ve beş yıl kaldık. Biz orada olumlu bir zemin hazırladık. Erbakan oraya geldi ve sayemizde devlet başkanı statüsünde karşılandı. Asker Akayef ve Nur Sultan Nazarbayev ile görüştü.

Yapılan bir toplantıda bizi kastederek: “Şimdilik bunlar temsilcimdir, daha sonra devlet tecrübesi görmüş olan kimseler göndereceğim!” dedi ve böylece tecrübesiz olduğumuzu ima ederek bizi küçük düşürmek istedi. Türkiye’ye döndükten sonra fakslar çekiyor, bize iş gördürüyor; ama faksların üzerinde adımız yazılmıyordu. Yani kendisini temsil etmediğimizi ilan ediyordu.

Bu davranışların tamamı İslâmiyet’e aykırı idi.

Biz kendilerine kendiliğimizden bir şey söylemiyorduk. Sadece Kur’ân’dan öğrendiklerimizi ve anladıklarımızı tercüme ediyorduk. Biz sadece tercümandık. Bizi dinlememekle, aslında bizi değil Kur’ân’ı dinlemiyordu...

Artık İslâmiyet’e ihtiyaçları yoktu...

Adil Düzen’e ihtiyaçları yoktu...

ABD’yi bile ikna etmişlerdi!...

Bu durumda biz de ilişkiyi kestik.

DYP LİDERİ ÇİLLER’E MEKTUP

5-  DYP lideri Tansu Çiller, RP’ye karşı cephe almıştı ve onu bertaraf etmek için uğraşıp duruyordu. Ancak kendisi İslâmiyet’e karşı değildi.

Biz, RP’den tamamen ümidimizi kesince, Hasan Ekinci aracılığı ile DYP liderine bir mektup gönderdik ve dedik ki: “Siz Refah Partisi’ni yenemezsiniz. Ancak biz size yardım edelim. Adil Düzen’den daha iyi bir program hazırlayalım. Bu programı benimseyin. O zaman RP çöker.”

Tansu Çiller Hanım da önerimizi kabul etmedi.

Seçime gitti ve iktidarı da bitti.

Biz sadece mütercim konumundayız. Allah’ın sözlerini iletiyoruz. Bu sözlere kulak vermeyenler ve dinlemeyenler hep gidecektir. Hüsrana uğrayacaktır. Bu bizim 1950’lerden beri yaptığımız bir iştir ve hep aynı sonuçları alıyoruz. Tecrübeyle sabittir. İstisnasız bütün liderlere yazıyor ve hep aynı sonucu alıyoruz. Bunlar bizim değil; Kur’ân’ın, Allah’ın, İslâmiyet’in, Şeriatın, İlmîn doğrularıdır ve aynı zamanda bizim doğru yolda olduğumuzun delilleridir.

Bunlar dışında doğru yolu ve delili olan varsa, her zaman dinlemeye hazırız. Bu arada, onlar dinlemeseler bile, biz veya bizim gibiler kıyamete kadar doğruları söylemeye ve hatırlatmaya devam edecektir.

Biz 1950’den beri hakkı tavsiye etme makamındayız ve hiç iktidardan düşmüyoruz. Peki, ya onların iktidarları, makamları, saltanatları nerede?!.

İşte meselenin özü budur.

 



© 2024 - Akevler